Ana Sayfa YIL 13   SAYI 145   ŞEVVAL 1422   OCAK 2002 E-Mail

BONN BELGESİ, İSLAMI ORADAN SÖKÜP ATMAK İÇİN AFGANİSTAN'A AMERİKA'NIN EGEMENLİĞİNİ TESİS EDİP YERLEŞTİRDİ.

Hiz-ut Tahrir

Amerika'nın iki aydan beridir aralıksız Müslüman Afgan halkına yönelik zalimce sürdürdüğü yıkıcı savaş; ona Afganistan'a egemen olma, yöneticilerini bertaraf etme ve İslamî yönelişin önünü kesme imkanını sağladı. Gerçek şu ki; bu imkanı elde etme noktasında, Kuzey İttifakı diye anılan kindar Tacik ve Özbek liderleri, Amerika'ya yardım ettiler. Nitekim Amerika, Müslüman Afganlı kardeşlerine savaş açmayı onlardan isteyince bunu kabul ettiler. Öyle ki, gece gündüz Müslüman kardeşlerine katil füzeler yağdırırken ve onlara Boing 52 ağır bombardıman uçaklarıyla saldırırken, onlar Amerika’nın yanında yer aldılar. Tıpkı bunlar gibi başta Arap aleminin ve Pakistan ve Türkiye'nin yöneticileri olmak üzere, İslam aleminin yöneticilerinin büyük çoğunluğu Amerika'ya yardım edip onun tarafında yer aldı. Afganistan'ın çevresindeki halkı Müslüman ülkelerin yöneticileri de Amerika'ya yardım edip yanında yer aldılar. Evet bu yöneticiler düşmanca davranışlar sergilediler. Bunlar soyut manada bir işbirlikçilik yapmadılar. Aksine güvenlik sırları dahil olmak üzere Amerika'nın işini kolaylaştıracak ne varsa yaptılar. Hava alanlarını, Askeri birliklerini, Deniz ve Hava sahalarını Amerikan güçlerine açarak, tam bir destek vererek katıksız ihanetlerini gösterdiler.

Müslüman milletlere/halklara gelince; maalesef onlar da korkunç ve kötü bir biçimde Afganlı Müslüman kardeşleri için kendilerine düşeni yapmaktan geri durdular. Halbuki Afganlı kardeşlerine yardım etmek farz idi. Allah Azze ve Celle şöyle dedi:

“Mü'minler ancak kardeştir.” (Hucurat 10)

Rasul (s.a.v.) de şöyle dedi:

"Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu yardımsız bırakmaz. O'nun küçük düşürülmesine müsaade etmez." "Herhangi bir yerde yardıma muhtaç olduğu halde, bir Müslümanın namusunu ve muharrematını muhafaza etmek üzere ona yardım etmeyen Müslüman kişi, aynı duruma düştüğünde Allah onu yalnız bırakır. Bir Müslüman da yardıma muhtaç olan kardeşine namusunu ve muharrematını korumak üzere yardım ederse, böyle bir durumda kaldığında muhakkak ki Allah da ona yardım eder."

Kaldı ki Müslüman halkların, hain ve korkak yöneticilerinin Amerika'ya kolaylık sağlamak için topraklarını, hava alanlarını ve hava ile deniz sahalarını açmalarına engel olma imkanları vardı. Zira Amerika Müslümanlara savaş açmıştı. Eğer bu yöneticiler buna razı olmasalardı, insanlar onları kovmaya ordularıyla güç yetirebilirlerdi. Nitekim halkın evlatları olan askerler bunu pekala yapabilirlerdi.

Başkan Bush'u savaşa karar verme konusunda cesaretlendiren etken; Amerikan kamuoyunun intikam duygusu ve 11 Eylül olaylarının faillerine hak ettikleri cezanın verilmesi yönündeki baskısının yanı sıra Afganistan'ın zayıf bir devlet olması ve İslam aleminin yöneticilerinin ihanet içinde olmaları olmuştur. Zira daha önceleri defalarca ihanet etmişlerdi. Ayrıca küfür devletlerin tek cephe olması da buna katkıda bulundu. Küfür devletlerin böylesine tek cephe olmaları bize, Rasul (s.a.v.)'in "Diğer ümmetlerin, obur kişinin yemeğe saldırması gibi size saldırmaları yakındır.." şeklindeki hadisini hatırlattı. Dünyanın en ücra köşelerine kadar kafir devletler ve milletler Amerika'nın yardımına çağrılırken İslam aleminin yöneticilerinden birinin veya dünyanın başka yerinde bir liderin çıkıp erkekçe dünyayı, yeryüzünün en fakir halkı olan Afganistan halkının yanında yer almaya çağırdığını ne yazık ki görmedik ve duymadık.

Diğer taraftan Amerika, Bush'un savaş ilan ettiği akşam Kongre önünde ilan ettiği beş hedefi gerçekleştirmekle yetinmedi. Aksine haddini çok aştı. Aslında Amerika, Birleşmiş Milletler adı altında Afganistan'a egemen olmayı öngörmektedir. Afganistan'a yeni bir biçim vermeye çalışıyor. Batı hadaratıyla O'nu değiştirmeye çalışıyor. Yasalarla onu Amerikan sömürgesinin bir parçası haline getirmek istiyor ki, kurtuluşu pek kolay olmasın. Bu nedenle Afganistan için yeni bir Anayasa ortaya koymak üzere çalışma başlatmış bile... Nitekim İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya ve Japonya için birer anayasa ihdas etmişti. Afganistan için ortaya koyacağı anayasa ile daha uzun bir müddet onu Amerikanın güdümünde tutmayı amaçlamaktadır. Zira yeni bir yargı sistemi, yeni bir ekonomik sistemi, yeni bir eğitim-öğretim politikası oluşturmak için çalışıyor ki; hayatın her alanını kendi maslahatlarına uygun bir hale getirsin. Aslında bunu yalnız Afganistan için düşünmüyor, bütün Orta Asya için düşünmektedir. Bu Amerika Dışişleri Bakanlığı Araştırma Servisinin Afganistan'ın İnşası diye isimlendirdikleri projedir. Bu aynı zamanda 5.12.2001'de Bonn'da yapılan toplantıda ortaya çıkan belgede öngörülen şeydir. Amerika'nın Bonn belgesini kabul etmekte takip ettiği üslup, öngörülerine hukuki bir zemin kazandırmak adınadır. O bu boşluktan yararlanarak, Afganistan'ı eline geçirmeye çalışmaktadır. Bunun için kararlarda belirleyici olmalarını şart koştuğu uzmanlar şunlardır:

Richard Haass (Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi Müdürü), Marc Grossman (Dışişleri Bakan Vekili), Jeffrey Lunstead (Afganistan, Pakistan ve Bangladeş konusunda uzman) ve Halil Zad (Afgan asıllı Afganistan konusunda Beyaz Saray danışmanı).

Bu bağlamda Amerika kabilelerin liderlerini, ehli hal ve akdi ve Afganistan'da elinde yetki olan kişilerin listesini oluşturarak ve onlardan üye yaparak, onları çoğu batı kültürünün hayranı olan işbirlikçi hain liderlere bağladı. O liderlerle de Bonn'da dokuz gün yüzeysel değerlendirmeler yaptı. Neticede Amerika'nın önceden hazırladığı belge kabul edildi. Buna göre beş üyesi olan geçici bir başkan seçilerek, birkaç tane de önemli görülen bakanlıklar ihdas edildi. Böylece bu yazılı belge, resmi olarak yönetime altı aylık bir yönetme yetkisi veriyordu. Sonrasında ise, Afganistan'ın gelecekteki durumunu belirleyecektir. Bu belgenin ortaya konulmasından bir gün sonra yani 6.12.2001'de B.M. Güvenlik Konseyi 1383 Sayılı kararı oy birliğiyle kabul etti. Bu kararda "B.M.Güvenlik Konseyinin Bonn belgesini onayladığını ve Afganistan'da daimi bir yönetimin kurulmasının beklenileceği” deklare edildi...

Amerika'nın Afganistan halkının geleceğinin belirlenmesi konusunda izlediği bu çirkin ve habis üslup devletler arası ilişkilerde tehlikeli bir durum arz etmektedir. Öyle ki böylesi bir müdahale B.M. antlaşmasının hiçbir maddesine uymadığı gibi "Devletler Hukuku" veya “Devletler Örfü” diye addedilen hiçbir hukuki kritere uymamaktadır. Buna rağmen B.M. Güvenlik Konseyinin şimdiki başkanı, Amerika'nın bu tasarrufunun dayanağı olan bir maddeyi açıklamış olması hiçbir mana ifade etmiyor. Amerika'nın bu hukuk dışı üslubu, kendisini sınırlandıran her kanunu bertaraf etmektedir. Çünkü Birleşmiş Milletler yalancı şahit gibi derhal Amerika'nın uygulamalarına muvafakat veriyor. Amerika'nın bundan böyle takip edeceği bu hukuki olmayan üslup, alaka kurduğu zayıf devletler ve milletler açısından büyük bir tehlike arz etmektedir. Bu aslında olsa olsa Amerika'nın B.M. kararlarına uymayı milletlere dayatarak uyguladığı devlet terörüdür. Bu meseleye ciddi anlamda bakan herkes, bütün büyük devletler açısından durumun böyle olduğunu açıkça görecektir. Özellikle söz konusu olan İslam ve Müslümanlar olunca, büyük devletlerin birlikteliği kendini daha çok göstermektedir.

Ne var ki söz konusu olan bu belge ile Afganistan halkını kindar sömürgeci Amerika’nın iğrenç ellerinde karanlık bir gelecek bekliyor. Feryad ve figan içinde bulunan Müslüman Afgan halkını, kanının daha çok akıtılacağı konusunda uyarmak gerekmektedir. Ayrıca Afgan halkını, daha önce diğer Müslüman halklara yaptıkları gibi şeytani tuzaklarla dinlerinden uzaklaştırılacakları konusunda da uyarmak gerekmektedir. Nitekim bunu Batı düşüncesinin baskısı altında bırakarak, üstelik askeri bir despotizm uygulayarak bunu yapmaya çalışacaklardır. Her zaman yaptıkları gibi yönetimi işbirlikçilerine bırakmadan önce doğrudan doğruya kafirlerle yöneteceklerdir. Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika da hep böyle olmadı mı?! Belgenin maddelerinde ortaya çıktığı gibi Amerika’nın niyeti, Afganistan halkını planladığı gibi güç kullanarak yoldan çıkaramadığında onları bela ve musibetlere uğratarak amacına ulaşmaktır. İşbirlikçileriyle halka egemen olmayı başaramazsa, başka yıkıcı yollara başvuracaktır.

Yedi sayfalık Bonn belgesinde, aslında Amerika demek olan Birleşmiş Milletlerin adı elli kez geçmektedir. Gerçek şu ki Amerika; B.M.nin adını kendi işlerine bir perde yaparak Afganistan halkını aldatmaktadır. Zira Afgan halkı kafir Batı'nın nüfuzuna karşı çıkmaktadır. Çünkü Afganistan halkının Müslüman olduğunu ve Rus işgaline karşı binlerce şehit verdiklerini biliyorlar. Öyle ki daha önce ayakta olan Rusya'nın belini kırdılar. Ayrıca daha önceleri de sömürgeci İngiltere'yi feci bir şekilde ülkelerinden kovmuşlardı. Aslında şu anda değişik şekillere bürünerek çirkin yüzünü gizleyen Amerika’nın işgalini de kabul etmemektedirler. Bu nedenle Bonn Belgesi, Amerika'ya B.M. kılığında Afganistan'ın iç ve dış işlerini ve diğer ilgili işlerini dizayn etme fonksiyonunu vermiş durumdadır. Bu hal, belgenin ek 2. maddesinde "Birleşmiş Milletlerin (yani Amerika’nın) geçiş döneminde rol oynayacağı..." şeklinde belirtilmiştir. Söz konusu belgenin maddeleri şöyledir:

1.B.M. Genel Sekreteri Kofi Annan'ın her alan ile ilgili B.M.nin (Amerika’nın) Afganistan ile ilgili yaptığı işlerden sorumlu bir elçisi olacaktır.

2.Adı geçen özel elçi bu belgede üzerinde ittifak edilen maddelerin uygulanmasına gözetmenlik yaparak yardımcı olacaktır.

3.B.M. (Amerika) geçici yönetimin, hür bir ortamda yeni bir Sosyal Sözleşmeyi sağlamasına çalışılacaktır. Çünkü B.M.(Amerika) toplumun rey ehlini tespit etmeye özel bir önem vermektedir. Nitekim Sosyal Sözleşme için bunlar büyük bir öneme sahiptir.

4.Geçici yönetim toplandığında veya bağımsız bir heyet toplantı yaptığında, B.M. Genel Sekreterinin özel elçisi veya onun vekilinin davet edilmesi mümkün olacaktır.

5.Geçici Hükümet veya Bağımsız Heyet'in toplanması veya görüş sahibi insanları ilgilendiren bir konuda karara varılması fiilen engellendiğinde B.M. Genel Sekreterin özel elçisi toplantıya engel olan durumu ortadan kaldırmak veya geçici Hükümet ve Bağımsız Heyet'in bakış açıları doğrultusunda karar almak için değerli gayretlerini sarf edecektir.

6.İnsan Haklarına aykırı bir olay meydana geldiğinde B.M. (Amerika) gerekli görürse konuyu araştırıp telafisi için tavsiyede bulunabilecektir...

Ayrıca söz konusu belge, Amerika’nın B.M. örtüsünde Afganistan için anayasa vazedildiği sırada hazır bulunması şart koşularak şu ifadelere yer veriliyor. "...Geçici Hükümet iki ay zarfında Anayasayı vazedecek heyeti B.M. yardımıyla oluşturacaktır." "B.M. (Amerika) kurumlaşmaya yardım edecek ve görüş sahibi kişilerin görüşlerini almak üzere toplantı yapacak olan özel bağımsız heyetin çalışmasına katkıda bulunacaktır. Ayrıca B.M. Genel Sekreterinin etkin çalışması sağlanacaktır."

Amerikan denetiminde yargı siteminin teşekkülü de öngörülmüştür: "Geçici Hükümete düşen B.M.nin (Amerika’nın) yardımı ve iştirakiyle içeride uygulanacak olan yargı sistemini, İslami esaslara, devlet hukukuna, kanunlara ve Afganistan'ın geleneksel örfi hukukuna uygun bir şekilde kuracak olan heyeti oluşturmaktır.” “İslami esaslar" sözcüğü de zikredilerek yargı sistemine yaptıkları müdahaleleri gizlemektedirler. Amerika’nın ekonomik sisteme müdahalesi de öngörülmektedir: "...Geçici Hükümetin B.M. (Amerika) yardımıyla ülkede geçerli olacak parayı çıkaracak Afganistan Merkez Bankasını kurması gerekmektedir...” Amerika medeni hizmetler konusuna da müdahale etmek istiyor: "Geçici Hükümete düşen B.M.(Amerika) yardımıyla medeni hizmetler görecek bir heyeti oluşturmaktır...”

Bütün bunlarla Amerika, idari organlara egemen olup toplumu ifsad etmek istemektedir. Bu amaçla yeni yapılacak bütün uygulamalara şahid olup müdahale etmektedir. Nitekim şöyle bir ifade de geçmektedir:"Geçici Hükümet B.M. yardımıyla bu belgede geçmeyen diğer konularda da heyetler oluşturabilir." Bu belgede halka egemen olacak hükümet üyelerinin yetkileri ve sorumluluklarına da Amerika’nın müdahale etmek istediği görülmektedir: "Geçici Hükümet üyelerinin yetkileri duruma göre B.M.nin (Amerika’nın) müsaadesiyle genişletilebilecektir." Bütün devlet kurumlarının yapısında meydana gelecek değişime de müdahale etmek istemektedir: "Geçici Hükümetin egemenliği altında kurulmuş olan bütün icra kurumları duruma göre B.M.nin (Amerika’nın) izniyle genişleyecektir." Dahası Amerika belgede yer alan maddelerin nasıl işletildiğini de kontrol etmeyi arzulamaktadır: "B.M. Genel Sekreterinin özel temsilcisi bu belgede yer alan bütün maddelerin nasıl işletildiğini bütün yönleriyle kontrol edebilecektir."

Şüphe yok ki Amerika; Müslümanların acımasız bir düşmanıdır. Aralıksız bir şekilde iki ay boyunca hatta mübarek Ramazan ayında bile, Afganistan'a bomba yağdırdı. Hala da bomba yağdırmaya devam ediyor. Böylece suçsuz günahsız on binlerce insanın kanına girdi. Cenk kalesinde esirleri bile katletti. Kandahar ve Mezar-ı Şerif'te insanları katletti. Tarihi boyunca sürekli terör estiren bir ülke olmasına rağmen, “terörle mücadele” adı altında Müslümanlara savaş açtı. Nitekim önce Amerikan yerlilerini ve Hintli kızılderilileri katlederek memleketlerini istila etti. Ardından siyah tenli Afrikalılara yöneldi ve onları kendisine köle yaptı. Bu nevi ırkçılığı hala yapmaya devam etmektedir. İşte bu Nagazaki ve Hiroşima’ya atom bombası atarak tarihin en büyük cinayetini işleyen Amerika'dır. Füzelerle Irak, Sudan ve Afganistan’ı vuran ülke yine Amerika'dır. Bununla birlikte geçen yüzyıl boyunca Latin Amerika'da, Afrika'da, Güney Asya'da ve İslam aleminde meydana gelen bölgesel savaşların büyük bir kısmını yine Amerika çıkarmıştır. Bütün uzmanlarca bilinmektedir ki, bu savaşlar CIA tarafından çıkarılmaktadır. Nitekim CIA Amerikan İstihbarat Teşkilatıdır ki, faaliyet alanı Amerika sınırları dışındadır. İşte bu yüzden CIA dünya tarihinin en tehlikeli terör örgütüdür. Geçen asrın ellili yıllarında askeri ihtilaller meydana getirmeye başladı. Milletleri bu ihtilallerle oyalayıp durdu. Bir çok kez Rusya ile uğraştı. Çeşitli alanlarda kullanmak üzere işbirlikçilerinden askerler satın aldı. Nitekim bunlar ile hukuken yasaklanmış terör eylemleri yapıp durdu. Ta ki CIA diye isim yaptı. O'nun işlediği kirli işler herkesçe duyuldu. Sonuçta ABD Kongresi faaliyetlerine hukuki bir çerçeve çizdi. Amerikan yönetimi bu örgütün eleman sayısını ve fedailerini gizli tutmasını her zaman destekledi. Nitekim BM'yi de kendi maslahatları doğrultusunda kullanmaktadır. Kendi özel maslahatı için devletler hukukunu vazetmektedir. Her hususta çifte standartlı bir tavır sergilemektedir. En sadık dostunun İsrail olduğunu söylemekten çekinmez. Ona her yıl milyarlarca dolar yardım yağdırır. İslam aleminin kalbine saplanmış bir hançer olarak kalabilmesi için, ona yeni silahları en son gelişmiş şekliyle vermeye devam eder. Diğer taraftan Müslümanların başına yönetici olarak kendi uşaklarını tayin eder. İşine gelmezse, Müslümanlar konusunda hiçbir antlaşmaya bağlı kalmaz. Müslümanlar kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olmak isteyince, onlardan intikam alır. Bu nedenle Müslüman halkların düşmanlarını tanımaları gerekmektedir. Afganistan’dan büyük ders almalıdırlar. Bilmelidirler ki, bugün Afganistan'a yaptığını yarın başka bir Müslüman halka yapmaktan çekinmeyecektir. İşte Irak'a yönelik tahrikleri görüyorsunuz. Ya da Somali ve diğer devletler ile ilgili bahaneleri ortadadır. Nitekim Amerikan Kuvvetlerinin komuta merkezinin Kuveyt'e taşınması tamamlanmıştır.

Körfezde kuvvetlerini arttırdı. Unutulmamalıdır ki Amerika ve O'nun kafir işbirlikçileri İslam ülkelerini teker teker sömürgeleri haline getirmeleri konusunda birleşmiştir. İslam ülkelerine tamamen egemen olmak istemektedir. Bundan kurtulmanın tek bir yolu vardır. O da şudur: İslam ülkelerine egemen olan uşak, hain ve kafir yöneticileri ve onların laiklik esası üzerine kurulu olan, küfür nizamlarını yerinden söküp atarak, Müslümanların birliğini sağlayacak, Müslümanları kendisinden korkulan bir aslan konumuna yükseltecek en önemlisi de İslam Ahkamını tatbik edecek Raşidi Hilafet Devletini kurmaktır. Eğer bunu başarırlarsa zalim cimrilerin sofrasına oturan kimsesiz yetimler konumundan kurtulurlar. Bu durumda Allah'ın yardımı Müslümanlarla beraber olur. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurdu:

“Eğer Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed 7)

Allah'ın Rasulü (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: "İmam (Halife) kalkandır. Onunla korunulur ve onun arkasında savaşılır.”

Gerçek şu ki, Afgan halkı nizam ve yaşam biçimi olarak İslam dininden başka bir dine inanmamaktadır. Bu nedenle işin sonunun nereye varacağını bilmeden, Batı kültürünü ve Amerika’nın küfür düzenini onlara dayatmak, abesle iştigaldir. Ayrıca bu ancak Allah'ın gadabına sebep olacaktır. Üstelik böyle bir durum anarşizme, güvensizliğe, fesada ve kanın akmasına sebep olacaktır. Bu nedenle Afgan halkına ve özellikle ehli hall ve’l akdin ve görüşüne başvurulan kimselerin; bedeli ne olursa olsun her türlü sorumluluğu üstlenip İslam’a sarılmaları gerekmektedir. İslam’dan başka bir anayasa kabul etmemeleri gerekir. Demokrasi veya devlet örfü veya başka bir şey olup olmamasına bakmaksızın, Allah'ın indirmediği şeylerin kendilerine hakim olmalarına rıza göstermeyerek reddetmeleri gerekir. Nitekim Rasul (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Size iki şey bırakıyorum! Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki şey Allah'ın Kitabı ve Benim Sünnetimdir.”

“Sizi gecesi gündüzü gibi olan bembeyaz bir delil (yol) üzere bırakıyorum ondan sapan ancak helak olur.”

Afgan halkının kindar ırkçılığı bir tarafa bırakmaları gerekir. Çünkü Rasul (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Irkçılığa çağıran bizden değildir.” “Allah katında en değerliniz Allah'tan en çok sakınanızdır.”

Gerçek şu ki; eğer Pakistan yönetimi Afganistan halkına bu denli ihanet etmeyip, Amerika’nın emirlerine itaat etmeseydi, Amerika ve diğer küfür devletleri kolay kolay bu şekilde bir neticeye ulaşamayacaklardı. Nitekim bazı kendini satan Tacik, Özbek ve Peştun liderler, Amerika’nın entrika ve komplolarına alet olmasalardı, durum başka türlü olurdu. Bunlar İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olan Amerika’nın yanında yer alarak, Afganistan'ı yabancı güçlerin çekişme alanı haline getirdi. Tam da Amerika'dan kurtulmuşken, tekrar ona mahkum oldular. Afganistan'ın kapılarını topraklarını işgal eden kafir güçlere ardına kadar açtılar. Bu savaştan önce Afganistan'da ırk problemi vardı. Ama şimdi ırk problemi ile birlikte kafir ecnebilerin doğrudan doğruya egemenliği ve işgali de gerçekleşmiştir. Bu haliyle Afganistan hem ırkçılığın kindar ağına ve hem de Amerika ile işbirliği yapan liderlerin tuzağına düşmüştür. Eğer Afgan halkı bu iki musibetten yüz çevirip, İslam’a sımsıkı sarılırlarsa muhakkak Allah'ın yardımı onlarla beraber olacaktır. Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Mü'minlere yardım etmek, üzerimize hak olmuştur.” (Rum 47)

Hizb-ut Tahrir

M. 10 Aralık 2001

H. 25 Ramazan 1422

YIL 13  SAYI 145  ŞEVVAL 1422  OCAK 2002

Yukarı