Amerika'nın iki aydan beridir aralıksız Müslüman
Afgan halkına yönelik zalimce sürdürdüğü yıkıcı savaş;
ona Afganistan'a egemen olma, yöneticilerini bertaraf etme ve
İslamî yönelişin önünü kesme imkanını sağladı. Gerçek
şu ki; bu imkanı elde etme noktasında, Kuzey İttifakı diye
anılan kindar Tacik ve Özbek liderleri, Amerika'ya yardım
ettiler. Nitekim Amerika, Müslüman Afganlı kardeşlerine savaş açmayı
onlardan isteyince bunu kabul ettiler. Öyle ki, gece gündüz
Müslüman kardeşlerine katil füzeler yağdırırken ve onlara
Boing 52 ağır bombardıman uçaklarıyla saldırırken, onlar
Amerika’nın yanında yer aldılar. Tıpkı bunlar gibi başta
Arap aleminin ve Pakistan ve Türkiye'nin yöneticileri olmak
üzere, İslam aleminin yöneticilerinin büyük çoğunluğu
Amerika'ya yardım edip onun tarafında yer aldı. Afganistan'ın
çevresindeki halkı Müslüman ülkelerin yöneticileri de
Amerika'ya yardım edip yanında yer aldılar. Evet bu yöneticiler
düşmanca davranışlar sergilediler. Bunlar soyut manada bir
işbirlikçilik yapmadılar. Aksine güvenlik sırları dahil olmak
üzere Amerika'nın işini kolaylaştıracak ne varsa yaptılar.
Hava alanlarını, Askeri birliklerini, Deniz ve Hava sahalarını
Amerikan güçlerine açarak, tam bir destek vererek katıksız
ihanetlerini gösterdiler.
Müslüman milletlere/halklara gelince; maalesef
onlar da korkunç ve kötü bir biçimde Afganlı Müslüman kardeşleri
için kendilerine düşeni yapmaktan geri durdular. Halbuki Afganlı
kardeşlerine yardım etmek farz idi. Allah Azze ve Celle şöyle
dedi:
“Mü'minler ancak kardeştir.” (Hucurat
10)
Rasul (s.a.v.) de şöyle dedi:
"Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona
zulmetmez ve onu yardımsız bırakmaz. O'nun küçük düşürülmesine
müsaade etmez." "Herhangi bir yerde yardıma muhtaç olduğu
halde, bir Müslümanın namusunu ve muharrematını muhafaza etmek
üzere ona yardım etmeyen Müslüman kişi, aynı duruma düştüğünde
Allah onu yalnız bırakır. Bir Müslüman da yardıma muhtaç olan
kardeşine namusunu ve muharrematını korumak üzere yardım
ederse, böyle bir durumda kaldığında muhakkak ki Allah da ona
yardım eder."
Kaldı ki Müslüman halkların, hain ve korkak yöneticilerinin
Amerika'ya kolaylık sağlamak için topraklarını, hava
alanlarını ve hava ile deniz sahalarını açmalarına engel olma
imkanları vardı. Zira Amerika Müslümanlara savaş açmıştı.
Eğer bu yöneticiler buna razı olmasalardı, insanlar onları
kovmaya ordularıyla güç yetirebilirlerdi. Nitekim halkın
evlatları olan askerler bunu pekala yapabilirlerdi.
Başkan Bush'u savaşa karar verme konusunda
cesaretlendiren etken; Amerikan kamuoyunun intikam duygusu ve 11
Eylül olaylarının faillerine hak ettikleri cezanın verilmesi yönündeki
baskısının yanı sıra Afganistan'ın zayıf bir devlet olması
ve İslam aleminin yöneticilerinin ihanet içinde olmaları
olmuştur. Zira daha önceleri defalarca ihanet etmişlerdi. Ayrıca
küfür devletlerin tek cephe olması da buna katkıda bulundu. Küfür
devletlerin böylesine tek cephe olmaları bize, Rasul (s.a.v.)'in "Diğer
ümmetlerin, obur kişinin yemeğe saldırması gibi size
saldırmaları yakındır.." şeklindeki hadisini
hatırlattı. Dünyanın en ücra köşelerine kadar kafir devletler
ve milletler Amerika'nın yardımına çağrılırken İslam
aleminin yöneticilerinden birinin veya dünyanın başka yerinde
bir liderin çıkıp erkekçe dünyayı, yeryüzünün en fakir halkı
olan Afganistan halkının yanında yer almaya çağırdığını
ne yazık ki görmedik ve duymadık.
Diğer taraftan Amerika, Bush'un savaş ilan
ettiği akşam Kongre önünde ilan ettiği beş hedefi gerçekleştirmekle
yetinmedi. Aksine haddini çok aştı. Aslında Amerika, Birleşmiş
Milletler adı altında Afganistan'a egemen olmayı öngörmektedir.
Afganistan'a yeni bir biçim vermeye çalışıyor. Batı
hadaratıyla O'nu değiştirmeye çalışıyor. Yasalarla onu
Amerikan sömürgesinin bir parçası haline getirmek istiyor ki,
kurtuluşu pek kolay olmasın. Bu nedenle Afganistan için yeni bir
Anayasa ortaya koymak üzere çalışma başlatmış bile... Nitekim
İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya ve Japonya için birer
anayasa ihdas etmişti. Afganistan için ortaya koyacağı anayasa
ile daha uzun bir müddet onu Amerikanın güdümünde tutmayı amaçlamaktadır.
Zira yeni bir yargı sistemi, yeni bir ekonomik sistemi, yeni bir
eğitim-öğretim politikası oluşturmak için çalışıyor ki;
hayatın her alanını kendi maslahatlarına uygun bir hale
getirsin. Aslında bunu yalnız Afganistan için düşünmüyor,
bütün Orta Asya için düşünmektedir. Bu Amerika Dışişleri
Bakanlığı Araştırma Servisinin Afganistan'ın İnşası
diye isimlendirdikleri projedir. Bu aynı zamanda 5.12.2001'de
Bonn'da yapılan toplantıda ortaya çıkan belgede öngörülen
şeydir. Amerika'nın Bonn belgesini kabul etmekte takip ettiği
üslup, öngörülerine hukuki bir zemin kazandırmak adınadır.
O bu boşluktan yararlanarak, Afganistan'ı eline geçirmeye çalışmaktadır.
Bunun için kararlarda belirleyici olmalarını şart koştuğu
uzmanlar şunlardır:
Richard Haass (Dışişleri Bakanlığı Siyasi
Planlama Dairesi Müdürü), Marc Grossman (Dışişleri Bakan
Vekili), Jeffrey Lunstead (Afganistan, Pakistan ve Bangladeş
konusunda uzman) ve Halil Zad (Afgan asıllı Afganistan konusunda
Beyaz Saray danışmanı).
Bu bağlamda Amerika kabilelerin liderlerini,
ehli hal ve akdi ve Afganistan'da elinde yetki olan kişilerin
listesini oluşturarak ve onlardan üye yaparak, onları çoğu
batı kültürünün hayranı olan işbirlikçi hain liderlere bağladı.
O liderlerle de Bonn'da dokuz gün yüzeysel değerlendirmeler
yaptı. Neticede Amerika'nın önceden hazırladığı belge kabul
edildi. Buna göre beş üyesi olan geçici bir başkan seçilerek,
birkaç tane de önemli görülen bakanlıklar ihdas edildi. Böylece
bu yazılı belge, resmi olarak yönetime altı aylık bir yönetme
yetkisi veriyordu. Sonrasında ise, Afganistan'ın gelecekteki
durumunu belirleyecektir. Bu belgenin ortaya konulmasından bir gün
sonra yani 6.12.2001'de B.M. Güvenlik Konseyi 1383 Sayılı kararı
oy birliğiyle kabul etti. Bu kararda "B.M.Güvenlik
Konseyinin Bonn belgesini onayladığını ve Afganistan'da daimi
bir yönetimin kurulmasının beklenileceği” deklare
edildi...
Amerika'nın Afganistan halkının geleceğinin
belirlenmesi konusunda izlediği bu çirkin ve habis üslup
devletler arası ilişkilerde tehlikeli bir durum arz etmektedir.
Öyle ki böylesi bir müdahale B.M. antlaşmasının hiçbir
maddesine uymadığı gibi "Devletler Hukuku" veya “Devletler
Örfü” diye addedilen hiçbir hukuki kritere uymamaktadır. Buna
rağmen B.M. Güvenlik Konseyinin şimdiki başkanı, Amerika'nın
bu tasarrufunun dayanağı olan bir maddeyi açıklamış olması hiçbir
mana ifade etmiyor. Amerika'nın bu hukuk dışı üslubu, kendisini
sınırlandıran her kanunu bertaraf etmektedir. Çünkü Birleşmiş
Milletler yalancı şahit gibi derhal Amerika'nın uygulamalarına
muvafakat veriyor. Amerika'nın bundan böyle takip edeceği bu
hukuki olmayan üslup, alaka kurduğu zayıf devletler ve milletler
açısından büyük bir tehlike arz etmektedir. Bu aslında olsa
olsa Amerika'nın B.M. kararlarına uymayı milletlere dayatarak
uyguladığı devlet terörüdür. Bu meseleye ciddi anlamda bakan
herkes, bütün büyük devletler açısından durumun böyle olduğunu
açıkça görecektir. Özellikle söz konusu olan İslam ve Müslümanlar
olunca, büyük devletlerin birlikteliği kendini daha çok
göstermektedir.
Ne var ki söz konusu olan bu belge ile
Afganistan halkını kindar sömürgeci Amerika’nın iğrenç
ellerinde karanlık bir gelecek bekliyor. Feryad ve figan içinde
bulunan Müslüman Afgan halkını, kanının daha çok akıtılacağı
konusunda uyarmak gerekmektedir. Ayrıca Afgan halkını, daha önce
diğer Müslüman halklara yaptıkları gibi şeytani tuzaklarla
dinlerinden uzaklaştırılacakları konusunda da uyarmak
gerekmektedir. Nitekim bunu Batı düşüncesinin baskısı altında
bırakarak, üstelik askeri bir despotizm uygulayarak bunu yapmaya
çalışacaklardır. Her zaman yaptıkları gibi yönetimi işbirlikçilerine
bırakmadan önce doğrudan doğruya kafirlerle yöneteceklerdir.
Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika da hep böyle olmadı mı?! Belgenin
maddelerinde ortaya çıktığı gibi Amerika’nın niyeti,
Afganistan halkını planladığı gibi güç kullanarak yoldan çıkaramadığında
onları bela ve musibetlere uğratarak amacına ulaşmaktır.
İşbirlikçileriyle halka egemen olmayı başaramazsa, başka
yıkıcı yollara başvuracaktır.
Yedi sayfalık Bonn belgesinde, aslında Amerika
demek olan Birleşmiş Milletlerin adı elli kez geçmektedir.
Gerçek şu ki Amerika; B.M.nin adını kendi işlerine bir perde
yaparak Afganistan halkını aldatmaktadır. Zira Afgan halkı
kafir Batı'nın nüfuzuna karşı çıkmaktadır. Çünkü
Afganistan halkının Müslüman olduğunu ve Rus işgaline
karşı binlerce şehit verdiklerini biliyorlar. Öyle ki daha önce
ayakta olan Rusya'nın belini kırdılar. Ayrıca daha önceleri de
sömürgeci İngiltere'yi feci bir şekilde ülkelerinden kovmuşlardı.
Aslında şu anda değişik şekillere bürünerek çirkin yüzünü
gizleyen Amerika’nın işgalini de kabul etmemektedirler. Bu
nedenle Bonn Belgesi, Amerika'ya B.M. kılığında Afganistan'ın
iç ve dış işlerini ve diğer ilgili işlerini dizayn etme
fonksiyonunu vermiş durumdadır. Bu hal, belgenin ek 2. maddesinde
"Birleşmiş Milletlerin (yani Amerika’nın) geçiş döneminde
rol oynayacağı..." şeklinde belirtilmiştir. Söz konusu
belgenin maddeleri şöyledir:
1.B.M. Genel Sekreteri Kofi Annan'ın her alan
ile ilgili B.M.nin (Amerika’nın) Afganistan ile ilgili yaptığı
işlerden sorumlu bir elçisi olacaktır.
2.Adı geçen özel elçi bu belgede üzerinde
ittifak edilen maddelerin uygulanmasına gözetmenlik yaparak yardımcı
olacaktır.
3.B.M. (Amerika) geçici yönetimin, hür bir
ortamda yeni bir Sosyal Sözleşmeyi sağlamasına çalışılacaktır.
Çünkü B.M.(Amerika) toplumun rey ehlini tespit etmeye özel bir
önem vermektedir. Nitekim Sosyal Sözleşme için bunlar büyük
bir öneme sahiptir.
4.Geçici yönetim toplandığında veya
bağımsız bir heyet toplantı yaptığında, B.M. Genel
Sekreterinin özel elçisi veya onun vekilinin davet edilmesi
mümkün olacaktır.
5.Geçici Hükümet veya Bağımsız Heyet'in
toplanması veya görüş sahibi insanları ilgilendiren bir
konuda karara varılması fiilen engellendiğinde B.M. Genel
Sekreterin özel elçisi toplantıya engel olan durumu ortadan
kaldırmak veya geçici Hükümet ve Bağımsız Heyet'in bakış açıları
doğrultusunda karar almak için değerli gayretlerini sarf
edecektir.
6.İnsan Haklarına aykırı bir olay meydana
geldiğinde B.M. (Amerika) gerekli görürse konuyu araştırıp
telafisi için tavsiyede bulunabilecektir...
Ayrıca söz konusu belge, Amerika’nın B.M.
örtüsünde Afganistan için anayasa vazedildiği sırada hazır
bulunması şart koşularak şu ifadelere yer veriliyor. "...Geçici
Hükümet iki ay zarfında Anayasayı vazedecek heyeti B.M.
yardımıyla oluşturacaktır." "B.M. (Amerika)
kurumlaşmaya yardım edecek ve görüş sahibi kişilerin görüşlerini
almak üzere toplantı yapacak olan özel bağımsız heyetin çalışmasına
katkıda bulunacaktır. Ayrıca B.M. Genel Sekreterinin etkin çalışması
sağlanacaktır."
Amerikan denetiminde yargı siteminin teşekkülü
de öngörülmüştür: "Geçici Hükümete düşen
B.M.nin (Amerika’nın) yardımı ve iştirakiyle içeride
uygulanacak olan yargı sistemini, İslami esaslara, devlet
hukukuna, kanunlara ve Afganistan'ın geleneksel örfi hukukuna
uygun bir şekilde kuracak olan heyeti oluşturmaktır.” “İslami
esaslar" sözcüğü de zikredilerek yargı sistemine
yaptıkları müdahaleleri gizlemektedirler. Amerika’nın ekonomik
sisteme müdahalesi de öngörülmektedir: "...Geçici
Hükümetin B.M. (Amerika) yardımıyla ülkede geçerli olacak
parayı çıkaracak Afganistan Merkez Bankasını kurması
gerekmektedir...” Amerika medeni hizmetler konusuna da müdahale
etmek istiyor: "Geçici Hükümete düşen B.M.(Amerika)
yardımıyla medeni hizmetler görecek bir heyeti oluşturmaktır...”
Bütün bunlarla Amerika, idari organlara egemen
olup toplumu ifsad etmek istemektedir. Bu amaçla yeni yapılacak bütün
uygulamalara şahid olup müdahale etmektedir. Nitekim şöyle bir
ifade de geçmektedir:"Geçici Hükümet B.M. yardımıyla
bu belgede geçmeyen diğer konularda da heyetler oluşturabilir."
Bu belgede halka egemen olacak hükümet üyelerinin yetkileri ve
sorumluluklarına da Amerika’nın müdahale etmek istediği görülmektedir:
"Geçici Hükümet üyelerinin yetkileri duruma göre
B.M.nin (Amerika’nın) müsaadesiyle genişletilebilecektir."
Bütün devlet kurumlarının yapısında meydana gelecek değişime
de müdahale etmek istemektedir: "Geçici Hükümetin
egemenliği altında kurulmuş olan bütün icra kurumları duruma göre
B.M.nin (Amerika’nın) izniyle genişleyecektir." Dahası
Amerika belgede yer alan maddelerin nasıl işletildiğini de
kontrol etmeyi arzulamaktadır: "B.M. Genel Sekreterinin
özel temsilcisi bu belgede yer alan bütün maddelerin nasıl
işletildiğini bütün yönleriyle kontrol edebilecektir."
Şüphe yok ki Amerika; Müslümanların
acımasız bir düşmanıdır. Aralıksız bir şekilde iki ay
boyunca hatta mübarek Ramazan ayında bile, Afganistan'a bomba
yağdırdı. Hala da bomba yağdırmaya devam ediyor. Böylece
suçsuz günahsız on binlerce insanın kanına girdi. Cenk
kalesinde esirleri bile katletti. Kandahar ve Mezar-ı Şerif'te
insanları katletti. Tarihi boyunca sürekli terör estiren bir
ülke olmasına rağmen, “terörle mücadele” adı altında Müslümanlara
savaş açtı. Nitekim önce Amerikan yerlilerini ve Hintli kızılderilileri
katlederek memleketlerini istila etti. Ardından siyah tenli
Afrikalılara yöneldi ve onları kendisine köle yaptı. Bu nevi
ırkçılığı hala yapmaya devam etmektedir. İşte bu Nagazaki ve
Hiroşima’ya atom bombası atarak tarihin en büyük cinayetini
işleyen Amerika'dır. Füzelerle Irak, Sudan ve Afganistan’ı
vuran ülke yine Amerika'dır. Bununla birlikte geçen yüzyıl
boyunca Latin Amerika'da, Afrika'da, Güney Asya'da ve İslam
aleminde meydana gelen bölgesel savaşların büyük bir kısmını
yine Amerika çıkarmıştır. Bütün uzmanlarca bilinmektedir ki,
bu savaşlar CIA tarafından çıkarılmaktadır. Nitekim CIA
Amerikan İstihbarat Teşkilatıdır ki, faaliyet alanı Amerika
sınırları dışındadır. İşte bu yüzden CIA dünya tarihinin
en tehlikeli terör örgütüdür. Geçen asrın ellili yıllarında
askeri ihtilaller meydana getirmeye başladı. Milletleri bu
ihtilallerle oyalayıp durdu. Bir çok kez Rusya ile uğraştı. Çeşitli
alanlarda kullanmak üzere işbirlikçilerinden askerler satın
aldı. Nitekim bunlar ile hukuken yasaklanmış terör eylemleri
yapıp durdu. Ta ki CIA diye isim yaptı. O'nun işlediği kirli
işler herkesçe duyuldu. Sonuçta ABD Kongresi faaliyetlerine
hukuki bir çerçeve çizdi. Amerikan yönetimi bu örgütün eleman
sayısını ve fedailerini gizli tutmasını her zaman destekledi.
Nitekim BM'yi de kendi maslahatları doğrultusunda kullanmaktadır.
Kendi özel maslahatı için devletler hukukunu vazetmektedir. Her
hususta çifte standartlı bir tavır sergilemektedir. En sadık
dostunun İsrail olduğunu söylemekten çekinmez. Ona her yıl
milyarlarca dolar yardım yağdırır. İslam aleminin kalbine
saplanmış bir hançer olarak kalabilmesi için, ona yeni silahları
en son gelişmiş şekliyle vermeye devam eder. Diğer taraftan Müslümanların
başına yönetici olarak kendi uşaklarını tayin eder. İşine
gelmezse, Müslümanlar konusunda hiçbir antlaşmaya bağlı
kalmaz. Müslümanlar kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olmak
isteyince, onlardan intikam alır. Bu nedenle Müslüman halkların
düşmanlarını tanımaları gerekmektedir. Afganistan’dan büyük
ders almalıdırlar. Bilmelidirler ki, bugün Afganistan'a yaptığını
yarın başka bir Müslüman halka yapmaktan çekinmeyecektir.
İşte Irak'a yönelik tahrikleri görüyorsunuz. Ya da Somali ve diğer
devletler ile ilgili bahaneleri ortadadır. Nitekim Amerikan
Kuvvetlerinin komuta merkezinin Kuveyt'e taşınması
tamamlanmıştır.
Körfezde kuvvetlerini arttırdı.
Unutulmamalıdır ki Amerika ve O'nun kafir işbirlikçileri İslam
ülkelerini teker teker sömürgeleri haline getirmeleri konusunda
birleşmiştir. İslam ülkelerine tamamen egemen olmak
istemektedir. Bundan kurtulmanın tek bir yolu vardır. O da şudur:
İslam ülkelerine egemen olan uşak, hain ve kafir yöneticileri
ve onların laiklik esası üzerine kurulu olan, küfür nizamlarını
yerinden söküp atarak, Müslümanların birliğini sağlayacak, Müslümanları
kendisinden korkulan bir aslan konumuna yükseltecek en önemlisi de
İslam Ahkamını tatbik edecek Raşidi Hilafet Devletini
kurmaktır. Eğer bunu başarırlarsa zalim cimrilerin
sofrasına oturan kimsesiz yetimler konumundan kurtulurlar. Bu
durumda Allah'ın yardımı Müslümanlarla beraber olur. Zira
Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurdu:
“Eğer Allah'ın dinine yardım ederseniz Allah
da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.”
(Muhammed 7)
Allah'ın Rasulü (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"İmam (Halife) kalkandır. Onunla korunulur ve onun
arkasında savaşılır.”
Gerçek şu ki, Afgan halkı nizam ve yaşam biçimi
olarak İslam dininden başka bir dine inanmamaktadır. Bu nedenle
işin sonunun nereye varacağını bilmeden, Batı kültürünü ve
Amerika’nın küfür düzenini onlara dayatmak, abesle iştigaldir.
Ayrıca bu ancak Allah'ın gadabına sebep olacaktır. Üstelik
böyle bir durum anarşizme, güvensizliğe, fesada ve kanın
akmasına sebep olacaktır. Bu nedenle Afgan halkına ve özellikle
ehli hall ve’l akdin ve görüşüne başvurulan kimselerin;
bedeli ne olursa olsun her türlü sorumluluğu üstlenip İslam’a
sarılmaları gerekmektedir. İslam’dan başka bir anayasa kabul
etmemeleri gerekir. Demokrasi veya devlet örfü veya başka bir
şey olup olmamasına bakmaksızın, Allah'ın indirmediği
şeylerin kendilerine hakim olmalarına rıza göstermeyerek
reddetmeleri gerekir. Nitekim Rasul (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Size iki şey bırakıyorum! Onlara sımsıkı
sarıldıkça yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki şey Allah'ın
Kitabı ve Benim Sünnetimdir.”
“Sizi gecesi gündüzü gibi olan bembeyaz bir
delil (yol) üzere bırakıyorum ondan sapan ancak helak olur.”
Afgan halkının kindar ırkçılığı bir
tarafa bırakmaları gerekir. Çünkü Rasul (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Irkçılığa çağıran bizden değildir.”
“Allah katında en değerliniz Allah'tan en çok sakınanızdır.”
Gerçek şu ki; eğer Pakistan yönetimi
Afganistan halkına bu denli ihanet etmeyip, Amerika’nın
emirlerine itaat etmeseydi, Amerika ve diğer küfür devletleri
kolay kolay bu şekilde bir neticeye ulaşamayacaklardı. Nitekim
bazı kendini satan Tacik, Özbek ve Peştun liderler, Amerika’nın
entrika ve komplolarına alet olmasalardı, durum başka türlü
olurdu. Bunlar İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olan
Amerika’nın yanında yer alarak, Afganistan'ı yabancı güçlerin
çekişme alanı haline getirdi. Tam da Amerika'dan kurtulmuşken,
tekrar ona mahkum oldular. Afganistan'ın kapılarını
topraklarını işgal eden kafir güçlere ardına kadar açtılar.
Bu savaştan önce Afganistan'da ırk problemi vardı. Ama şimdi
ırk problemi ile birlikte kafir ecnebilerin doğrudan doğruya
egemenliği ve işgali de gerçekleşmiştir. Bu haliyle Afganistan
hem ırkçılığın kindar ağına ve hem de Amerika ile
işbirliği yapan liderlerin tuzağına düşmüştür. Eğer Afgan
halkı bu iki musibetten yüz çevirip, İslam’a sımsıkı
sarılırlarsa muhakkak Allah'ın yardımı onlarla beraber
olacaktır. Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:
“Mü'minlere yardım etmek, üzerimize hak olmuştur.”
(Rum 47)
Hizb-ut Tahrir |
M. 10 Aralık 2001 |
|
H. 25 Ramazan
1422 |
|