Hamd Alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim Olan
Allah’a aittir. Salat ve Selam peygamberlerin efendisi
Muhammed (s.a.v.)’e, ehline, Sahabelerine ve O’na tabi
olanlara olsun. Emma Ba’d.
Bu eşsiz konferansın
değerli katılımcıları!
Es-Selamu Aleykum ve
Rahmetullahi ve Berekatuhu!
Size Hindistan’dan en
sıcak selamlarımızı gönderiyoruz. Toplantınızın hayra
vesile olmasını ve bizi ve diğer kardeşlerimizi eziyet ve
baskılardan kurtarmanın öncüsü olmasını Rabbimizden
diliyoruz. Nu'man İbnu Beşir (r.a.) anlatıyor. Efendimiz
(s.a.v.) şöyle dedi:
"Birbirlerini sevmede, birbirlerine
merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misali, bir
bedenin misalidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar
uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler." [Buhari,
Edeb 27; Müslim, Birr 66]
Bugün bu ümmetin
bedeni acı çekmektedir. Biz bu mektubu size bu bedenin
parçalarından biri olan Hindistan’dan yazıyoruz. Çok iyi
bilinmektedir ki; dünyanın birçok bölgesinde bulunan bizim
gibi birçok insan, bizimle benzer şekilde bir koruma talebinde
bulunmaktadır ve şüphesiz bu insanların birçoğu, bizim içinde
bulunduğumuz durumdan çok daha kötü durumdadırlar. Bizler
uzun bir süredir mutlu bir gün görememiş insanlarız. Şerr’ul
Beriyye’nin despot hükümleri altında, Ashab’ul Uhdud’un
çektiği ıztıraplarla yaşıyoruz.
Değerli konferans
katılımcıları! Hindistan’ın
çoğu İslam topraklarıdır. M.711 yılında Muhammed bin
Kasım tarafından fethedildi ve üç yıl içerisinde Sind’in
tamamı ile Pencap’ın aşağı kısımları İslam otoritesi
altına alındı. Müslümanların gücü muazzamdı, onların
otoritesi kararlı ve azimliydi. İnsanlara adaletle muamele
ediyorlardı. Muhammed bin Kasım şöyle demişti: “İnsanlar
ile devlet arasını dürüstçe bulun. İnsanların ödeyebilecekleri
miktarda onlardan vergi alın”.
İslam’ın Hind
Yarımadasında 724’ten 743’e kadar ki bu yayılışından
sonra, Halife Keşmir çevrelerini fethetti. 754-775 yılları
arasında Abbasi Halifesi Ebu Cafer el-Mansur döneminde;
Kandahar’ın kapıları açıldı ve bu harcanan çabaların
etkisini sağlamlaştırdı. Böylece Hilafet Devleti’nin sınırları
Hind Yarımadasına kadar uzanmış oldu.
768 ve 809 yılları
arasıydı. Halife Harun er-Reşid dönemi ki; o dönemde İslam
Ordusu sınırlarını Sind’in batı taraflarından içte
Gucarat’a (şu an Hindistan’da bir bölge) kadar genişletmişti.
Bu süre boyunca Müslüman askerler rahat bir nefes almıştı
ve yeni kentleri geliştirmeye başlamışlardı. Bu zamandan
sonra, Hindistanlıların büyük bir çoğunluğu; temelsiz
sosyal tabakalarını ve küfür yapılarını bir tarafa
bırakıp, evrensel İslam kardeşliğinin şemsiyesi altına
girdiler. Cahiliyyenin ve küfrün karanlıklarından
sıyrılıp, İslam’ın nuruna sığındılar. Sahte putlar ve
uydurma tanrılardan uzaklaşıp yalnızca Allah Azze ve Celleye
kulluk etmeye koştular. İslam, Hindistan’ın büyük bir
bölümü üzerinde bin yıldan uzun bir süre hükmetti. Bu
anlattıklarımız, İslam’ın bölgede yayılışı ve
tarihimiz hakkında kısa bir bilgilendirmeydi. İslam’ın
adaleti eşsizdi. Onun gücü aşılmazdı ve Onun hükmü bu
topraklarda hakimdi.
Değerli kardeşlerim
ve bacılarım! ve
Değerli konferans katılımcıları! Bu
tarih sizin tarihinizdir. Bu Arapların ve Türklerin tarihidir.
Tarihlerimiz akidemizden dolayı birbiri ile sarmaş dolaştır.
Bunun içindir ki; küfür güçleri aralıksız olarak çalışıyor
ta ki; bizim çektiğimiz acılar duyulmasın, Bosnalı Müslümanların
ızdırapları bilinmesin, Çeçen mahkum kamplarındaki çığlıklar
hissedilmesin ve Filistin’deki annelerin ağlayışları
işitilmesin!
Günümüze gelince;
sizlere müşriklerin otoritesi altında geçen hayatımızdan
birkaç örnekle bunu resmedeceğim. Her yıl Müslümanlar müşriklerin
çeteleri tarafından katlediliyor. Bu barbarlıkların en kötülerinden
bir kısmı 1969 yılında Ahmedabad kentinde yaşandı. Yüzlerce
Müslüman, müşrik çeteler ve onlara yardım eden polis
kuvvetleri tarafından katledildi. Canavarlıklarının birçoğunda
zayıf ve biçare birçok mazlum ya ölü olarak ya da diri diri
yakılarak katledildi. Bazı yerlerde onları ateşlerin içerisine
attılar. Tırpanlar, baltalar, bıçaklar ve mızraklarla
saldırarak birçok insanı öldürdüler. Müslüman kadınların
şeref ve haysiyetlerini ayaklar altına aldılar. Çocukları döverek
katlettiler. Onların organlarını bedenlerinden kopardılar.
Allah onları kahretsin! Nasıl da zulmediyorlar!
Yakın bir zamanda,
başkaldırı günlerinden sonra; çevre kentlerde mescitlerde
yapılan İslami konuşmaları dinlemek için gelen binlerce
Müslüman evlerine dönmek üzereyken; fanatik Hinduların yönlendirmeleriyle,
Babri Mescidi’nin etrafını saran aşağılık müşrikler
tarafından muhasara altına alındı. Daha sonra onları
tutuklayarak, hiçbir gerekçe göstermeksizin pis hapishanelere
kapattılar. Müslümanlar kendilerinden su istediklerinde,
onlara ayakkabı içinde içmeleri için idrar verdiler. Polis
memurları tarafından dövüldüler. İşkence ederken Müslümanlara
şöyle diyorlardı: “Ram lala ki Jai / Ram’a Hamd edin!”
Gucarat Eyaletinde, Ahmedabad, Baroda, Navsari ve özellikle
Surat’ında içinde bulunduğu bölgelerde, Hindu çetelerin
saldırıları sonucu yüzlerce Müslüman katledildi.
Vijay Nagar (Surat)’da
birçok Müslüman kadına, erkeklerin ve kocalarının gözünün
önünde vahşice tecavüz edilerek katledildi. Kolonilerden
birinde elektrikler kesildi ve büyük aydınlatıcı lambalar
ile kadınların evlerini ve mahremiyetlerini ifşa ettiler. Müşrikler
bacılarınızın namusunu lekelediler ve sonra bu lambaları
kullanarak zulümlerini açığa vurdular. Allah onları
kahretsin! Bu bacılarımız daha sonra katledildi. Bu olayda
150’den fazla Müslüman canlı canlı yakılarak
öldürüldü. Bu durum Müslümanların bulundukları birçok
bölgede de yaşandı.
1997’de Tamil Nadu
eyaletinde, Müslümanlar ile fanatik Hindular arasında büyük
Coimbatore çatışmaları yaşandı. Müslümanların büyük
ölçekli işyerlerini ve süpermarketlerini tahrip ettiler.
Milyarlarca rupilik serveti talan ettiler. Ayaklananları
yerleşim bölgelerinde barındırmadılar. Muhammed Ganirovtar
caddesinde, B1 polis karakolunun arka taraflarında bulunan birçok
ev yakıldı. Toptan plastik satan bir Müslüman kardeşin
deposu, içinde bulunan tüm mallarla birlikte ateşe
verildiğinde şöyle diyordu: “Çeteler evimi ateşe
verdiklerinde; hanımım ve biri 6 aylık olmak üzere 6 ve 3 yaşlarındaki
üç çocuğum evdeydi. Her
taraftan duman yükseliyordu. Telaşla polis karakolunu
telefonla aradım. Fakat telefona hiç kimse cevap vermedi.
Sonunda ailemi terasa çıkardım. Sonra duvarlardan tırmanarak
yan binanın terasına atladım. Altı aylık bebeğim kusmaya
başladı. Diğer çocuklarım zaten dumandan boğulmuştu.”
Müslümanlar kafirler
tarafından yapılan bu zulümlerin ve işkencelerin kurbanı
oldular. Onlara hastanelerde tedavi olmaları için izin
verdiler. Bununla beraber onları tedavi etmediler. Tedavi etmek
yerine müşrik çetelerin yardımıyla ve doktorlar eliyle
Müslümanların tertemiz bedenlerini tıbbi araçlarla dilim
dilim doğradılar. Hastanelerde birçok Müslüman neşterle
kesilerek katledildi. Bu ayın başında (Ağustos 2001)
Racastan eyaletindeki Asind köyünde bir mescidi yerle bir
ettiler. Sonra müşrikler yıktıkları mescidin kalıntıları
üzerine, “Hanuman/Maymun Tanrısı” adındaki putlarını
yerleştirdiler. Daha sonra ise, dört adet Kur’an-ı Kerim’i
yaktılar. Yine bu yıl Ayd’ul Eza sırasında Yeni Delhi’deki
BM Binası yakınlarında tüm dünya basınının önünde,
putperest kafirler Kur’an-ı Kerim’i yaktı. Allah onların
belasını versin! Nasıl da kuduruyorlar! Varanasi’de müşrik
çeteler kadınların ellerini baltayla kestiler ve onları kan
kaybından ölsünler diye terkettiler. İşgal ettikleri bir
evde bunu 8 yaşındaki bir erkek çocuğun gözleri önünde
yaptılar. O çocuğu bir düşünün! Tecavüz edilen annesine
yapılanların onun zihnindeki yansımalarını anlamaya çalışın!
Bu musibetlerin Allah korusun, sizin başınıza geldiğinde
hayatınızın nasıl bir hale geleceğini hayal edebiliyor
musunuz?
Kıymetli Kardeşlerim!
Bizler acı çekiyoruz ve etrafımızda yaşanan bu olaylardan
dolayı utanç duyuyoruz. Fakat Pakistan liderinin bu zalim müşriklerle
arayı düzeltmeye ve ilişkileri normalleştirmeye davet
ettiğini gördüğümüzde, bu acılarımız kat be kat
artıyor. Bu haberler Müşerref’e ulaşmıyor mu? Onun
istihbarat servisi, koruma talep eden Hindistan’daki bu kan ağlayan
annelerin feryatlarını işitmiyor mu? Geçmişte Romalı
askerlerin alaylarına maruz kalan bir Müslüman kadın sadece
“Ey Mutasım! Ey Halife” dediğinde, Halife Mutasım büyük
bir ordu hazırlayıp, Romalı kafirlere savaş açarak o kadının
sesine cevap vermişti. Nerede Müşerref’in büyük ordusu?
Kargil’in yanında bulunanlar nerede? Bizler Müşerref’in Müslümanların
feryatlarına kulak asmayıp, Amerikalı dostlarının emriyle
hareket etmesinden korkuyoruz. Muhakkak ki, Keşmir’deki Müslümanları
gördüğümüzde canımız yanıyor. Bu kalleş barış
planında onların tamamen zayıf düşmesinden ve savunmasız
kalmasından endişe ediyoruz.
Görünen o ki; bizim
Müslüman liderlerimiz, bizleri unuttular. Fakat düşmanlarımız,
Müslümanların potansiyel gücünü unutmadılar! Şiv Sena’nın
lideri Bal Takarey şöyle dedi: “Pakistan’ın
sınırları aşmasına ve Hindistan’a saldırmasına gerek
yok. Hindistan’da bulunan 250 milyon Müslüman,
Pakistanlı Müslümanlara bağlıdırlar ve onlar bir
başkaldırı sahneleyeceklerdir.
”
O doğru söylüyor.
Sadece sömürgeciler tarafından çizilen aramızdaki bu
sınırların hiçbir anlamı yoktur. Topraklarımız üzerinde
bulunan tüm sınırlar; bizleri bölmek, aramızı ayırmak ve
kuvvetimizin pimini çekmek amacıyla çizildi.
Değerli Konferans Katılımcıları! ve
Değerli Müslümanlar! Bizim ve diğer Müslüman kardeşlerimizin
tüm bu yaşadıkları, ancak ve sadece Müslümanların
kendileri için bir kalkan olup, onları tüm gücüyle
koruyacak bir liderden mahrum kalmasından dolayıdır. Zira
Efendimiz (s.a.v.) o lideri:“İmam
(Halife) kalkandır. Onunla korunulur ve onun arkasında
savaşılır.” diyerek tarif
etti.
Yapıyor bulunduğunuz Raşidi Hilafet çağrılarını
duyuyoruz ve bugün bu çağrıların ne kadar büyük bir
öneme ve desteğe ulaştığını idrak ediyoruz. Üzerinde
derince çalıştıktan, aydın bir şekilde düşündükten ve
görmemiz gerekenleri apaçık bir biçimde gördükten sonra,
tüm Müslümanlar ve bizler için yegane çözümün bu olduğunu
kesin olarak farkettik.
Ey Pakistanlı Müslümanlar!
Müslümanların izzet ve şerefini muhafaza
edenler ve İslam sancaklarını taşıyan insanlar sizin
dedelerinizdi. Onlar sizin topraklarınıza İslam nurunu
getirmek için kendilerini kurban ettiler. Onlar lider
kimselerdi ve kendilerini harekete geçiren şey, Allah Azze ve
Cellenin rızasını kazanmaktan başka bir şey değildi.
Sadece Hindistan’da değil, bütün dünyadaki Müslüman
kardeşlerinizin ve bacılarınızın uğradığı zulümlerin
ve soykırımların haberleri size ulaştığında, harekete geçmeyecek
misiniz? Başınızda bulunan Müşerref’in Babri Mescidi’ni
harap eden müşriklerin kanlı ellerini tutarak, onlarla
tokalaşacak olması sizin için yeterince aşikar değil mi? Resulullahın
şu sözüyle azim ve gayretleriniz artsın: “Allah
ümmetinden iki grubu cehennem ateşinden koruyacaktır. Bunlardan
biri Hindistan’ı fethedecek ve diğeri de İsa İbnu Meryem
(a.s.) ile birlikte olacaktır.”
Bizler Hindistanlı Müslümanlar
olarak; sizi, bizleri korumaya ve Raşidi Hilafet’i yeniden
kurmak için ümmet içinde çalışan Müslümanların samimi
evlatlarıyla birlikte olmaya davet ediyoruz.
Ey bu hayırlı
konferansta hazır bulunanlar!
Ey İslam’ı
Taşıyan Kerim Dava Adamları!
Ey Pakistanlı Müslümanlar!
Ve Siz Ey Müslümanlar!
Vakarlı başlarınızı; küstah, kibirli ve
hain yöneticilerinizin önünde eğmeyin! Fakat sabredin!
Dininiz olan İslam ve şerefiniz olan dava üzerinde sebat
edin! Sizin için Hakk ortadadır ve siz onu biliyorsunuz.
Öyleyse, sizin için ölüm-kalım meselesi olan Raşidi
Hilafet Devleti’ni kurmak üzere çalışın! Ve siz ey
babalar, anneler, kardeşler ve bacılar! Sabredin! İster büyük
isterse küçük olsun karşılaştığınız her bela ve
musibet karşısında metanetli olun! Bu aziz İslam Davetine
destek verin, yardımcı olun ve bu hususta çalışın!
Sabrınız Allah için olsun. Sabredin ki; o sabrınız Allah’ın
izniyle sizin için karşılaştığınız dertlerde, sıkıntılarda
ve musibetlerde bir ferahlığa vesile olsun. Rabbinizin size
vaad ettiği büyük mükafatın peşine düşün. Allah’ın
Kitabı’na ve Resulullah (s.a.v.)’in Sünneti’ne sarılın!
İslam’ın yeniden hayata galip olması için hararet ve
cesaretle, bıkmadan ve usanmadan çalışın. Ümmetin salih ve
samimi evlatlarıyla birlikte olun. Muhakkak ki İslam; garip
olarak başladı ve yine garip olarak geri dönecektir. Bizler
bu mukaddes davetinizin, Raşidi Hilafet Devleti’nin
kurulmasına vesile olmasını beklemekteyiz. Bu beyanatların
İslam dünyasının her parçasında yankılanmasını ümit
etmekteyiz. Raşidi Hilafet Devleti’nin sancaklarının Hind
topraklarına gireceği ve bu toprakları kendisine dahil
edeceği ve bizleri şeytanın dostlarının iğrenç ellerinden
kurtaracağı günün özlemi içerisindeyiz. Allah bizleri ve
sizleri Rahmeti ile kuşatsın. Zira o izzeti bu ümmete hediye
etti.
Çünkü bu Allah’a zor değildir.
“Muhammed Allah'ın Resulüdür. Beraberinde bulunanlar da
kafirlere karşı sert ve şiddetli, kendi aralarında şefkatli
ve merhametlidirler. Onları rükuya varırken ve secde ederken
görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların
nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki
vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar
filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış,
gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu,
ekincilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp
kuvvetlendirmekle kafirleri öfkelendirir. Allah onlardan iman
edip, salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük bir mükafat
vaadetmiştir.” [Fetih 29]
"Pakistan'da
Hilafet Arayışları" Konferansından..
|