Ana Sayfa YIL 13   SAYI 145   ŞEVVAL 1422   OCAK 2002 E-Mail

HİNDİSTAN'DA BASKI ALTINDA BULUNAN MÜSLÜMANLARDAN

BİR MEKTUP

KONFERANSA MEKTUP

Hamd Alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim Olan Allah’a aittir. Salat ve Selam peygamberlerin efendisi Muhammed (s.a.v.)’e, ehline, Sahabelerine ve O’na tabi olanlara olsun. Emma Ba’d.

Bu eşsiz konferansın değerli katılımcıları!

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu!

Size Hindistan’dan en sıcak selamlarımızı gönderiyoruz. Toplantınızın hayra vesile olmasını ve bizi ve diğer kardeşlerimizi eziyet ve baskılardan kurtarmanın öncüsü olmasını Rabbimizden diliyoruz. Nu'man İbnu Beşir (r.a.) anlatıyor. Efendimiz (s.a.v.) şöyle dedi:

"Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misali, bir bedenin misalidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler." [Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66]

Bugün bu ümmetin bedeni acı çekmektedir. Biz bu mektubu size bu bedenin parçalarından biri olan Hindistan’dan yazıyoruz. Çok iyi bilinmektedir ki; dünyanın birçok bölgesinde bulunan bizim gibi birçok insan, bizimle benzer şekilde bir koruma talebinde bulunmaktadır ve şüphesiz bu insanların birçoğu, bizim içinde bulunduğumuz durumdan çok daha kötü durumdadırlar. Bizler uzun bir süredir mutlu bir gün görememiş insanlarız. Şerr’ul Beriyye’nin despot hükümleri altında, Ashab’ul Uhdud’un çektiği ıztıraplarla yaşıyoruz.

Değerli konferans katılımcıları! Hindistan’ın çoğu İslam topraklarıdır. M.711 yılında Muhammed bin Kasım tarafından fethedildi ve üç yıl içerisinde Sind’in tamamı ile Pencap’ın aşağı kısımları İslam otoritesi altına alındı. Müslümanların gücü muazzamdı, onların otoritesi kararlı ve azimliydi. İnsanlara adaletle muamele ediyorlardı. Muhammed bin Kasım şöyle demişti: “İnsanlar ile devlet arasını dürüstçe bulun. İnsanların ödeyebilecekleri miktarda onlardan vergi alın”.

İslam’ın Hind Yarımadasında 724’ten 743’e kadar ki bu yayılışından sonra, Halife Keşmir çevrelerini fethetti. 754-775 yılları arasında Abbasi Halifesi Ebu Cafer el-Mansur döneminde; Kandahar’ın kapıları açıldı ve bu harcanan çabaların etkisini sağlamlaştırdı. Böylece Hilafet Devleti’nin sınırları Hind Yarımadasına kadar uzanmış oldu.

768 ve 809 yılları arasıydı. Halife Harun er-Reşid dönemi ki; o dönemde İslam Ordusu sınırlarını Sind’in batı taraflarından içte Gucarat’a (şu an Hindistan’da bir bölge) kadar genişletmişti. Bu süre boyunca Müslüman askerler rahat bir nefes almıştı ve yeni kentleri geliştirmeye başlamışlardı. Bu zamandan sonra, Hindistanlıların büyük bir çoğunluğu; temelsiz sosyal tabakalarını ve küfür yapılarını bir tarafa bırakıp, evrensel İslam kardeşliğinin şemsiyesi altına girdiler. Cahiliyyenin ve küfrün karanlıklarından sıyrılıp, İslam’ın nuruna sığındılar. Sahte putlar ve uydurma tanrılardan uzaklaşıp yalnızca Allah Azze ve Celleye kulluk etmeye koştular. İslam, Hindistan’ın büyük bir bölümü üzerinde bin yıldan uzun bir süre hükmetti. Bu anlattıklarımız, İslam’ın bölgede yayılışı ve tarihimiz hakkında kısa bir bilgilendirmeydi. İslam’ın adaleti eşsizdi. Onun gücü aşılmazdı ve Onun hükmü bu topraklarda hakimdi.

Değerli kardeşlerim ve bacılarım! ve Değerli konferans katılımcıları! Bu tarih sizin tarihinizdir. Bu Arapların ve Türklerin tarihidir. Tarihlerimiz akidemizden dolayı birbiri ile sarmaş dolaştır. Bunun içindir ki; küfür güçleri aralıksız olarak çalışıyor ta ki; bizim çektiğimiz acılar duyulmasın, Bosnalı Müslümanların ızdırapları bilinmesin, Çeçen mahkum kamplarındaki çığlıklar hissedilmesin ve Filistin’deki annelerin ağlayışları işitilmesin!

Günümüze gelince; sizlere müşriklerin otoritesi altında geçen hayatımızdan birkaç örnekle bunu resmedeceğim. Her yıl Müslümanlar müşriklerin çeteleri tarafından katlediliyor. Bu barbarlıkların en kötülerinden bir kısmı 1969 yılında Ahmedabad kentinde yaşandı. Yüzlerce Müslüman, müşrik çeteler ve onlara yardım eden polis kuvvetleri tarafından katledildi. Canavarlıklarının birçoğunda zayıf ve biçare birçok mazlum ya ölü olarak ya da diri diri yakılarak katledildi. Bazı yerlerde onları ateşlerin içerisine attılar. Tırpanlar, baltalar, bıçaklar ve mızraklarla saldırarak birçok insanı öldürdüler. Müslüman kadınların şeref ve haysiyetlerini ayaklar altına aldılar. Çocukları döverek katlettiler. Onların organlarını bedenlerinden kopardılar. Allah onları kahretsin! Nasıl da zulmediyorlar!

Yakın bir zamanda, başkaldırı günlerinden sonra; çevre kentlerde mescitlerde yapılan İslami konuşmaları dinlemek için gelen binlerce Müslüman evlerine dönmek üzereyken; fanatik Hinduların yönlendirmeleriyle, Babri Mescidi’nin etrafını saran aşağılık müşrikler tarafından muhasara altına alındı. Daha sonra onları tutuklayarak, hiçbir gerekçe göstermeksizin pis hapishanelere kapattılar. Müslümanlar kendilerinden su istediklerinde, onlara ayakkabı içinde içmeleri için idrar verdiler. Polis memurları tarafından dövüldüler. İşkence ederken Müslümanlara şöyle diyorlardı: “Ram lala ki Jai / Ram’a Hamd edin!” Gucarat Eyaletinde, Ahmedabad, Baroda, Navsari ve özellikle Surat’ında içinde bulunduğu bölgelerde, Hindu çetelerin saldırıları sonucu yüzlerce Müslüman katledildi.

Vijay Nagar (Surat)’da birçok Müslüman kadına, erkeklerin ve kocalarının gözünün önünde vahşice tecavüz edilerek katledildi. Kolonilerden birinde elektrikler kesildi ve büyük aydınlatıcı lambalar ile kadınların evlerini ve mahremiyetlerini ifşa ettiler. Müşrikler bacılarınızın namusunu lekelediler ve sonra bu lambaları kullanarak zulümlerini açığa vurdular. Allah onları kahretsin! Bu bacılarımız daha sonra katledildi. Bu olayda 150’den fazla Müslüman canlı canlı yakılarak öldürüldü. Bu durum Müslümanların bulundukları birçok bölgede de yaşandı.

1997’de Tamil Nadu eyaletinde, Müslümanlar ile fanatik Hindular arasında büyük Coimbatore çatışmaları yaşandı. Müslümanların büyük ölçekli işyerlerini ve süpermarketlerini tahrip ettiler. Milyarlarca rupilik serveti talan ettiler. Ayaklananları yerleşim bölgelerinde barındırmadılar. Muhammed Ganirovtar caddesinde, B1 polis karakolunun arka taraflarında bulunan birçok ev yakıldı. Toptan plastik satan bir Müslüman kardeşin deposu, içinde bulunan tüm mallarla birlikte ateşe verildiğinde şöyle diyordu: “Çeteler evimi ateşe verdiklerinde; hanımım ve biri 6 aylık olmak üzere 6 ve 3 yaşlarındaki üç çocuğum evdeydi. Her taraftan duman yükseliyordu. Telaşla polis karakolunu telefonla aradım. Fakat telefona hiç kimse cevap vermedi. Sonunda ailemi terasa çıkardım. Sonra duvarlardan tırmanarak yan binanın terasına atladım. Altı aylık bebeğim kusmaya başladı. Diğer çocuklarım zaten dumandan boğulmuştu.

Müslümanlar kafirler tarafından yapılan bu zulümlerin ve işkencelerin kurbanı oldular. Onlara hastanelerde tedavi olmaları için izin verdiler. Bununla beraber onları tedavi etmediler. Tedavi etmek yerine müşrik çetelerin yardımıyla ve doktorlar eliyle Müslümanların tertemiz bedenlerini tıbbi araçlarla dilim dilim doğradılar. Hastanelerde birçok Müslüman neşterle kesilerek katledildi. Bu ayın başında (Ağustos 2001) Racastan eyaletindeki Asind köyünde bir mescidi yerle bir ettiler. Sonra müşrikler yıktıkları mescidin kalıntıları üzerine, “Hanuman/Maymun Tanrısı” adındaki putlarını yerleştirdiler. Daha sonra ise, dört adet Kur’an-ı Kerim’i yaktılar. Yine bu yıl Ayd’ul Eza sırasında Yeni Delhi’deki BM Binası yakınlarında tüm dünya basınının önünde, putperest kafirler Kur’an-ı Kerim’i yaktı. Allah onların belasını versin! Nasıl da kuduruyorlar! Varanasi’de müşrik çeteler kadınların ellerini baltayla kestiler ve onları kan kaybından ölsünler diye terkettiler. İşgal ettikleri bir evde bunu 8 yaşındaki bir erkek çocuğun gözleri önünde yaptılar. O çocuğu bir düşünün! Tecavüz edilen annesine yapılanların onun zihnindeki yansımalarını anlamaya çalışın! Bu musibetlerin Allah korusun, sizin başınıza geldiğinde hayatınızın nasıl bir hale geleceğini hayal edebiliyor musunuz?

Kıymetli Kardeşlerim! Bizler acı çekiyoruz ve etrafımızda yaşanan bu olaylardan dolayı utanç duyuyoruz. Fakat Pakistan liderinin bu zalim müşriklerle arayı düzeltmeye ve ilişkileri normalleştirmeye davet ettiğini gördüğümüzde, bu acılarımız kat be kat artıyor. Bu haberler Müşerref’e ulaşmıyor mu? Onun istihbarat servisi, koruma talep eden Hindistan’daki bu kan ağlayan annelerin feryatlarını işitmiyor mu? Geçmişte Romalı askerlerin alaylarına maruz kalan bir Müslüman kadın sadece “Ey Mutasım! Ey Halife” dediğinde, Halife Mutasım büyük bir ordu hazırlayıp, Romalı kafirlere savaş açarak o kadının sesine cevap vermişti. Nerede Müşerref’in büyük ordusu? Kargil’in yanında bulunanlar nerede? Bizler Müşerref’in Müslümanların feryatlarına kulak asmayıp, Amerikalı dostlarının emriyle hareket etmesinden korkuyoruz. Muhakkak ki, Keşmir’deki Müslümanları gördüğümüzde canımız yanıyor. Bu kalleş barış planında onların tamamen zayıf düşmesinden ve savunmasız kalmasından endişe ediyoruz.

Görünen o ki; bizim Müslüman liderlerimiz, bizleri unuttular. Fakat düşmanlarımız, Müslümanların potansiyel gücünü unutmadılar! Şiv Sena’nın lideri Bal Takarey şöyle dedi: “Pakistan’ın sınırları aşmasına ve Hindistan’a saldırmasına gerek yok. Hindistan’da bulunan 250 milyon Müslüman, Pakistanlı Müslümanlara bağlıdırlar ve onlar bir başkaldırı sahneleyeceklerdir.

O doğru söylüyor. Sadece sömürgeciler tarafından çizilen aramızdaki bu sınırların hiçbir anlamı yoktur. Topraklarımız üzerinde bulunan tüm sınırlar; bizleri bölmek, aramızı ayırmak ve kuvvetimizin pimini çekmek amacıyla çizildi.

Değerli Konferans Katılımcıları! ve Değerli Müslümanlar! Bizim ve diğer Müslüman kardeşlerimizin tüm bu yaşadıkları, ancak ve sadece Müslümanların kendileri için bir kalkan olup, onları tüm gücüyle koruyacak bir liderden mahrum kalmasından dolayıdır. Zira Efendimiz (s.a.v.) o lideri:“İmam (Halife) kalkandır. Onunla korunulur ve onun arkasında savaşılır.” diyerek tarif etti.

Yapıyor bulunduğunuz Raşidi Hilafet çağrılarını duyuyoruz ve bugün bu çağrıların ne kadar büyük bir öneme ve desteğe ulaştığını idrak ediyoruz. Üzerinde derince çalıştıktan, aydın bir şekilde düşündükten ve görmemiz gerekenleri apaçık bir biçimde gördükten sonra, tüm Müslümanlar ve bizler için yegane çözümün bu olduğunu kesin olarak farkettik.

Ey Pakistanlı Müslümanlar!

Müslümanların izzet ve şerefini muhafaza edenler ve İslam sancaklarını taşıyan insanlar sizin dedelerinizdi. Onlar sizin topraklarınıza İslam nurunu getirmek için kendilerini kurban ettiler. Onlar lider kimselerdi ve kendilerini harekete geçiren şey, Allah Azze ve Cellenin rızasını kazanmaktan başka bir şey değildi. Sadece Hindistan’da değil, bütün dünyadaki Müslüman kardeşlerinizin ve bacılarınızın uğradığı zulümlerin ve soykırımların haberleri size ulaştığında, harekete geçmeyecek misiniz? Başınızda bulunan Müşerref’in Babri Mescidi’ni harap eden müşriklerin kanlı ellerini tutarak, onlarla tokalaşacak olması sizin için yeterince aşikar değil mi? Resulullahın şu sözüyle azim ve gayretleriniz artsın: “Allah ümmetinden iki grubu cehennem ateşinden koruyacaktır. Bunlardan biri Hindistan’ı fethedecek ve diğeri de İsa İbnu Meryem (a.s.) ile birlikte olacaktır.”

Bizler Hindistanlı Müslümanlar olarak; sizi, bizleri korumaya ve Raşidi Hilafet’i yeniden kurmak için ümmet içinde çalışan Müslümanların samimi evlatlarıyla birlikte olmaya davet ediyoruz.

Ey bu hayırlı konferansta hazır bulunanlar!

Ey İslam’ı Taşıyan Kerim Dava Adamları!

Ey Pakistanlı Müslümanlar! Ve Siz Ey Müslümanlar!

Vakarlı başlarınızı; küstah, kibirli ve hain yöneticilerinizin önünde eğmeyin! Fakat sabredin! Dininiz olan İslam ve şerefiniz olan dava üzerinde sebat edin! Sizin için Hakk ortadadır ve siz onu biliyorsunuz. Öyleyse, sizin için ölüm-kalım meselesi olan Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak üzere çalışın! Ve siz ey babalar, anneler, kardeşler ve bacılar! Sabredin! İster büyük isterse küçük olsun karşılaştığınız her bela ve musibet karşısında metanetli olun! Bu aziz İslam Davetine destek verin, yardımcı olun ve bu hususta çalışın! Sabrınız Allah için olsun. Sabredin ki; o sabrınız Allah’ın izniyle sizin için karşılaştığınız dertlerde, sıkıntılarda ve musibetlerde bir ferahlığa vesile olsun. Rabbinizin size vaad ettiği büyük mükafatın peşine düşün. Allah’ın Kitabı’na ve Resulullah (s.a.v.)’in Sünneti’ne sarılın! İslam’ın yeniden hayata galip olması için hararet ve cesaretle, bıkmadan ve usanmadan çalışın. Ümmetin salih ve samimi evlatlarıyla birlikte olun. Muhakkak ki İslam; garip olarak başladı ve yine garip olarak geri dönecektir. Bizler bu mukaddes davetinizin, Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasına vesile olmasını beklemekteyiz. Bu beyanatların İslam dünyasının her parçasında yankılanmasını ümit etmekteyiz. Raşidi Hilafet Devleti’nin sancaklarının Hind topraklarına gireceği ve bu toprakları kendisine dahil edeceği ve bizleri şeytanın dostlarının iğrenç ellerinden kurtaracağı günün özlemi içerisindeyiz. Allah bizleri ve sizleri Rahmeti ile kuşatsın. Zira o izzeti bu ümmete hediye etti.

Çünkü bu Allah’a zor değildir.

“Muhammed Allah'ın Resulüdür. Beraberinde bulunanlar da kafirlere karşı sert ve şiddetli, kendi aralarında şefkatli ve merhametlidirler. Onları rükuya varırken ve secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekincilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kafirleri öfkelendirir. Allah onlardan iman edip, salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük bir mükafat vaadetmiştir.” [Fetih 29]

"Pakistan'da Hilafet Arayışları" Konferansından..

YIL 13  SAYI 145  ŞEVVAL 1422  OCAK 2002

Yukarı