Ana Sayfa YIL 13   SAYI 150   R.EVVEL 1423   HAZİRAN 2002 E-Mail

MEVCUT YÖNETİMLER ÜMMETİN GÜVEN DUYGULARI İLE OYNUYORLAR

Hilafet Dergisi

Ümmet kendilerinde, güvende buldukları bir devletlerinin olduğunu zannederek yaşamlarını sürdürüyorlar. Hal böyle olunca da her gün karşılaştıkları olaylarla yeni bir hayal kırıklığına uğruyorlar. İktidardaki yöneticilerden medet umarak, bir onun, bir diğerinin kapısına koşuyorlar. Güven duydukları yöneticiler ise adeta onların yüzlerine her gün aşağılayıcı cinsten ağır şamar indiriyor, hiçbir vaatlerini yerine getirmeyip halkı aldatmaktan başka bir iş yapmıyorlar. Bu idareciler ümmetin en şerli kişileridir. Huzeyfe b. El-Yeman’dan Resulullah (sav)’in şöyle dediği rivayet edildi:

“Benden sonra benim yolum üzerinde bulunmayan, sünnetimle amel etmeyen bir takım imamlar (yöneticiler) olacaktır. Aranızda insan cismi içerisinde kalpleri şeytanların kalpleri gibi olan bir takım adamlar olacaktır...”

Yöneticilerinden memnun olmadıklarını yüz hatlarındaki çizgilerle belirginleştirip pişman olan ümmet ise; halen bir çok gerçekleri görmemezlikten gelip, onların kapısında umut aramaya, onlara alkış tutmaya devam ediyorlar. Oysa bu yöneticilerin kendilerine güveni yok ki ümmete güven dağıtsın.

Hasta bir devlet, hasta bir idareci ve hastane kapılarından (sözde) istikrar (!) aşılamaya çalışan bir yönetim... Geçmişi olasıya eleştiren, tarih kitaplarında o devleti (Hilafet Devletini) hasta adam diye alay konusu edinen böyle bir anlayış acaba geçmişten günümüze bir benzeri hiç görülmüş müdür?!

Türkiye’nin geldiği konuma bir bakın!..

Amerikanın süfli emellerine alet olmuş, Amerika bu hasta devleti istediği yöne evirip çevirmektedir. Ekonomisi ise tamamen süfte (delik-deşik). İMF’nin ellerine teslim edilen hazine, yine İMF tarafından satın alınmış Türkiye... İşsizlik oranı hat safhaya ulaşmış, açlık sınırı Afrika ülkelerini sollamış. Rüşvet, soygun, haksızlıklar alabildiğine yayılmış. Bütün bunlar hastaneye indekslenmiş devletten kaynaklanmıyor mu? Ümmetin evlatlarını misyonerlerin ellerine teslim eden, senelerdir Müslüman bacılarımızın başörtüsüyle uğraşmaktan başka bir iş beceremeyen bu hasta düzen ve hasta başkanları bu insanlara ne verebilir ki?!

Kurumları yolu ile İslam dinini Hıristiyanlaştırmak isteyen (örfler, adetler, gelenekler, çağın getirdiği gerekçeler diye dinde reform yapmaya yönelen devletin ruhban sınıfı) ve bunların devlet destekli zihinsel hasta mollalarına nasıl güven duyulabilir?!. Tesettürlü kadınların katıldıkları toplantıları terkeden, kışlalara almayan daha sonrada biz başörtüsüne karşı değiliz diyerek ümmetin taşıdığı değerlerle savaşanlar bu topluma nasıl güven verebilir?!. Bunlar değil mi ümmetin önünü tıkayan, kazanılmış zaferleri görmezlikten gelip, ümmetin servetlerini kafirlerin önüne seren!..

Şahsiyetler hasta olabilir, bu her insan ve her yönetici için söz konusudur. Asıl hastalık rejimin kendisindedir. Ümmetin vücuduna zorla yerleştirilen bu urlar tabi ki bu vücutla uyuşmayacak, ümmete güven vermeyecek, hiçbir zamanda o vücuda istikrarı getirmeyecektir.

Amerika ve Avrupa’nın, bir de bunun yanında bunlara bağlı olan yöneticilerinden yılan bu ümmet, kendi cesaretini kırmıştır. Cesareti kırılan bir toplumda bahaneler tükenmez. Bu vakıası olan bir kaidedir: “Korkak olan, ehil olmayan, işe atılımda çekingen davrananlar ürkektir, vakıacıdır. Cesaretli olan; atılgandır, imkansızı yenmeyi yeğleyendir, yapmak istediği bir işin üzerine cesurca gidendir.”

Hain yönetimler ümmeti çeşitli desiselerle cesaretsiz kılıp fikren ve cismen hasta adamların peşine taktılar. Cismen hasta olmayanlar da bugün aynı pozisyondadırlar. Hatta ellerinde büyük imkanlar bulunan, nükleer silahlara sahip olan Pakistan yöneticilerinin durumuna bir bakın! İçi cihad ateşiyle yanan ümmetin evlatlarının güvenlerini nasıl sarsıyor, aşağılık Hindulara yaranmak için onların her dediklerinin bir fazlasını yapmaya yelteniyor. Ümmete güven verme yerine Müslümanlarla savaşarak Hindu varlığına güven sağlıyor.

Ya, Filistin olayları karşısında saklanacak delik arayan başta Arap yöneticilerine ne demeli?!. Bu ümmet kime güven duyacak?! Eğer sizler ümmetin varlığını korumak ve onlara güven sağlamaktan acizseniz ne diye devlet olduğunuzdan bahsediyorsunuz?!. Kafirlerin uç karakollarının bekçileri olan bu yöneticilerin artık bir sonu gelmelidir.

Cesaretin geri dönüşü, güvenin hasıl olmasının yolu; saptırıcı olduğu ayan-beyan ortada olduğu bilinen şeytanın yandaşlarından (yöneticiler, onların mollaları, saptırıcılardan) uzaklaşmakla mümkündür. Ki ortaya bir fark çıksın. Yani saptıranlarla doğru arasında çatışma hasıl olsun. Bu farkı ümmet görmek zorundadır. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Kim Rahman'ın zikrini (şeriatını) göz ardı ederse, Biz ona bir şeytan musallat ederiz. Şüphesiz onlarda bunları yoldan çıkarırlar. Bunlar ise doğru yolda olduklarını zannederler.” (Zuhruf 36-37)

Bu fark İslamın ta kendisidir. Ümmet bugün bu farkı göz ardı edip bahanelerin arkasına saklanırsa elbette hasta nizam-hasta liderlerin şerlerinden emin olamayacaktır. Onlar her defasında kokuşmuş düzenlerini Müslümanlara süsleyerek güzel göstermeye çalışıyorlar. Bunların oyununu bozacak olan, ümmete cesaret kazandırıp güven ortamının oluşmasına öncülük edecek tek ölçü ve rehber İslam ideolojisidir.

Müslüman’a yakışan basiret ve feraset sahibi olmasıdır. Bu ona doğruyu gösterecek, bu günkü kendisini (ümmeti) koruyamayan hasta düzenlerden yüz çevirecektir. Düzenlerin ümmete empoze etmeye çalıştığı, pislik ve şahsiyetsiz bir yaşantıyı kabullenmeyecektir. Dünyada alay konusu olmaya kendini asla layık görmeden asli kimliğinin (İslam şahsiyetinin) verdiği cesaretle hayata bakışını İslam’la şekillendirme imkanı bulacaktır.

Bugün yer yüzünde Müslümanların güven duyacakları devletleri yoktur. Müslümanların arasına küfür devletleri durmadan güvensizlik tohumları ekmekte, onların arasına aşılması zor hatlar çekmektedirler. Oysa bu ümmetin yeniden ayağa kalkışı İslam ümmeti olduklarını hatırlayarak ancak birbirlerine karşı olan güvenlerinin tesisi ile mümkündür. Hain yönetim ve yöneticiler (Allah onları kahretsin) ümmetin kalkınmasında öncülük edecek, İslami ölçüleri esas almış kitle veya kitlelere karşı insanları kör ve sağır kılıyorlar. Güven duyulacak tertemiz İslami kitle veya kitlelere yalan isnatlarda bulunarak ümmetin onlara olan güvenini kırmak istiyorlar.

Onlar sizin İslam’a olan güveninizi her türlü saldırılarla sarsmak istiyorlar. Akidenize olan güveninizin oynanmasına müsaade etmeyin. Aynı zamanda akidenizden neşet eden şeri hükümlerin tatbikinin uygulanmasına yönelik çalışmalarınızda tavizkar tutumlara asla yer vermeyin. Şunu unutmayın ki her taviz, kaybolan güven ve korkaklığın eseridir.

Hain yöneticilerin sunduğu menfaatçi anlayış, makyevalist, pragmatik bahaneleri ön plana çıkartma neticesinde doğan korkaklık vasfı yerine, olayların ve amellerin ölçüsünü şer-i kalıba oturtturarak Allah’tan aldığımız cesaretle yeni bir çığır açmanın zamanı çoktan gelmiştir. Müslümanlar adaleti tesis edecek sistemi oluşturmakta ne kadar geç kaldıklarını artık görmek zorundadırlar.

Bunun için diyoruz ki; imanınıza olan güveninizi tekrar hatırlayın ve inancınızın gereği olan güven ortamını yeniden tesise yönelin. Oradan alacağınız cesaret sizleri yeniden hayatın karanlık dehlizlerinden çıkartacak dünyada güven-istikrar dolu bir yaşantı, ahirette ödüllerin en iyisi cennet olan bir hayata ulaştıracaktır. Sizin kalkışınız küfrün sonu, İslamın ise hakimiyeti demektir. İslam’ın hakimiyeti ise bir nurdur. O zaman yeryüzünde sadece Müslümanlarla sınırlı kalmayacak bir güven ortamı doğar. Bu elbette ki gerçekleşecektir. Resulullah (sav) bu hususta şöyle buyurdu:

“Muhakkak Allah sizin için yeryüzünü fethedecektir.” (Tirmizi)

Bunu sağlayacak sistemin adı Raşidi Hilâfetten başkası değildir. İslam Devleti Raşidi Hilâfet yeryüzünde İslam’ı tekrar hakim kılacak, geçmişin özlemini, fetihleri, güveni, istikrarı, emniyeti tekrar bu ümmete tattıracaktır.

YIL 13  SAYI 150  R.EVVEL 1422  HAZİRAN 2002

Yukarı