Ana Sayfa YIL 13   SAYI 150   R.EVVEL 1423   HAZİRAN 2002 E-Mail

ULUSLARARASI KRİZ GRUBU 30 OCAK TARİHLİ RAPORU

ICG International Crisis Group

IMU (Özbekistan İslami Hareketi)

ve

Hizb-ut Tahrir:

Afganistan Savaşı’nın İşaretleri

- 3. Bölüm -

3. Bölüm

D- DESTEK

Hem Hizb-ut Tahrir’in hem de IMU’nun Orta Asya’nın herhangi bir bölgesinde, geniş bir desteğe sahip olduklarını ileri sürmek yanlış olabilir. Fakat açık olan şudur ki; her ikisi de özellikle Fergana Vadisi’nin parçalarında ve belki Tacikistan’da ve de Güney Özbekistan’da azınlık düzeyinde bir taraftar kitlesine sahiptir. Elbette bu desteğin miktarını tam olarak takdir etmek imkansızdır. Ancak Fergana Vadisi’nin Özbekistan tarafındaki yerel gözlemciler, hali hazırdaki aktif desteğin toplam nüfusun %10’undan daha az olduğunu iddia etmektedirler. Bununla beraber mevcut siyasi ve ekonomik düzenden kaynaklanan memnuniyetsizlik ve rahatsızlık artmaya devam ederse; (gruplara verilen) desteğin büyümesi için faaliyet alanları da (genişlemeye) devam eder. Kısıtlı sayıdaki doğrudan destekçilerin dışında; onların bakışlarını ve taktiklerini kabul etmeseler de, sırf maruz kaldıkları baskılara karşı cesaretle direndikleri için parti üyelerine saygı duyan, takdir eden birçok kimse bulunmaktadır.

11 Eylül saldırılarından hemen sonra birçok Hizb-ut Tahrir üyesi, Orta Asya’da alınan geniş çaplı sıkı önlemler endişesiyle yer altına çekildi ve organizasyon, Afganistan’a operasyon düzenleyen “kafir” güçlere (Amerika ve İngiltere) karşı harekete geçilmesi çağrılarında bulundu. Geçen zaman içinde üyeler, beyanname dağıtmak ve ilgili faaliyetlerini yoğunlaştırmak suretiyle, yeniden daha aktif hale geldiler. Yer üstündeki gözlemler; daha fazla gizlilik içerisinde hareket etmesine rağmen, Hizb-ut Tahrir erlerinin artmaya devam ettiğinin bir işareti olarak göründü. Hizb-ut Tahrir’e yönelik desteğin daha fazla artmasının; radikal İslamî ideolojiye olan bağlılığın derinden hissedilmesinden ziyade, bölgede Sovyet sonrası hayal kırıklıklarından kaynaklandığının anlaşılması konusu oldukça hayatidir. Hizb-ut Tahrir’in bozukluğa (mevcut ifsada) bir son verme çağrısı, bu husustaki hırsı ve saldırgan güçleri acımasızca kötülemesi, birçok sıradan insanı derinden etkilemektedir. Bölge çapında komünizmden kurtulunmasına rağmen, gücü elinde tutan siyasi elitlerin yönetimi; bozukluk, açgözlülük, otoriterlik ve sıradan insanlara gösterilen ilgisizlik nedeniyle, genelde gözden düşmüş ve itibar kaybetmiş görülmektedir.

Yasal yurttaşlık hakları için caddelerin (miting/protesto vs. için) kullanılamaması veya pratik değişimlerin demokratik yollarla güvence altına alınmamış olmasının; insanların mevcut sistemin kötü bir biçimde yıkıldığını öne süren siyasi/dini hareketlere geri dönüşü anlamına gelmesi şaşırtıcı değildir. Örneğin; Oş’daki İslami işbirliği için İslamî Merkez’in müdürü ve eski Kırgızistan müftüsü Şeyh Sadık K. Kemaleddin, Hizb-ut Tahrir’in büyümesindeki anahtar etkenleri; “Nüfusun (insanların) minimum (asgari) siyasi katılımı, otoriteye olan güvensizliğin artması ve demokratik kurumların faydalı olmasının şüpheyle karşılanması” şeklinde özetlendirmektedir. Hizb-ut Tahrir üyeleri çoğu kez, (dengeli bir) birleşim için önemli gerekçeler olarak, bir siyasal ve sosyal hayata katılım arzusundan bahsetmektedirler. Birçok insan, hükümeti protesto etmek ve modern toplumdaki adaletsizlikleri dile getirmek için, mevcut kanalları kullanma girişimlerinde hayal kırıklığına uğratıldılar ve böylece Hizb-ut Tahrir tarafından yayılan (propagandası yapılan) daha ideal bakış açısı onları cezbetti. Şeriat’ın normları (ölçüleri) ve İslami bir yönetim olasılığı, önemli oranda popülerdir (yaygındır). Çünkü bölgedeki liderler, yönetimleri pratikte ona bağlı olduğundan sahtelikleri ve iddiaları yoluyla “demokrasi” düşüncesine zarar vermektedirler. Hizb-ut Tahrir üyeleri kendileriyle yapılan röportajlarda sık sık; Orta Asya’daki yönetimleri şiddet-dışı bir yöntem ile yıkmak ve onları “yeni bir sistem” ile değiştirmek umudu içerisinde olduklarını ifade etmektedirler. Üyelerden biri şunu iddia ediyordu: “Haksızlık yapması ve kanunları çiğnemesi halinde, Halife bile olsa herkes cezalandırılacaktır.” Bu ilke herhangi bir demokratik reformcu tarafından desteklenebilirse de, Hizb-ut Tahrir’in ideolojisinin çoğu (kısımları) açıkça anti-demokratiktir. Otoritelerin bölgede daha şeffaf bir yönetim sergilemedeki başarısızlığından ötürü; “demokrasi” denilen şey, insanların gözlerinden düştü. Halife’nin varsayılan otoritesi ise (seçim) oylarına değil, İslami kanunların “yüksek sistemi” temeline dayanmaktadır.

Hizb-ut Tahrir üyeleri, mevcut devlet memurlarının imajının (görüntüsünün) keskin bir biçimde tam aksine derin inançlı ve bozulmaz (salih) insanlar olarak görülmektedir. Grubun temel ilkeleri -kaynakların, servetlerin ve menfaatlerin adaletle dağıtılması, ısrarcı yönetim isteği, bozukluk (ve kaynağının) kökünden yok edilmesi ve Müslüman Dünya’nın tamamını kapsayan ortak “kardeşlik” düşüncesi- bölgedeki liderlerin manevi otoritelerine doğrudan bir meydan okumadır. Kırgızistan’daki bir diğer Hizb-ut Tahrir üyesi ise, şunu iddia ediyordu: “Hilafet yönetimi altında hiç kimsenin aç kalmasına izin verilemez. Mesela; Halife Bişkek’te oturan benim gözetilmemin sorumluluğunu, buradaki yerel halka verecektir. Eğer benim ailem aç ise ve ben (imkanım olduğu halde) onlar için hiçbir şey yapmıyorsam, Halife ehlimi gözetmediğim için beni cezalandıracaktır.

E. YÖNETİMLERİN TEPKİSİ

İşin açıkçası yetkililer, bölgeyi değiştirme çabasındaki Hizb-ut Tahrir’e tepki vermektedirler. Özbekistan devamlı olarak sert bir çizgi izledi ve onun güvenlik servisleri, onları tutuklamak ve aşırı olduklarından şüphelendiklerinde onlara işkence yapma açısından, IMU ile Hizb-ut Tahrir arasında fazlaca ayırım yapmadı. Daha önce ICG raporlarında yer aldığı gibi, tüm dini ifade şekilleri üzerinde geniş bir baskı yaygınlaştı. 2001 yılındaki bir genel afta, tutukluların bir kısmı tahliye edilmesine rağmen; binlercesi hâla ülkenin hapishanelerinde, dayanılmaz koşullar altında çürütülmektedir. Bu tutukluların akraba ve arkadaşları, sık sık sorguya çekildiklerini ve kendilerinden zorla para alındığını dile getirmektedirler. Hizb-ut Tahrir, üyeleri veya potansiyel üyeleri tehdit edebilen polisler için iyi bir gelir kaynağı haline geldi ki; bu durum ayrıca polisin itibarına zarar vermektedir.

Önemli sayıda Hizb-ut Tahrir üyesinin hapsedilmesinin uzun vadede verimliliği düşürdüğü olasılığı görünmekle birlikte, organizasyonun yeni üyeler kazanması yeteneği ve propaganda faaliyetlerini yürütmesi üzerinde bazı etkilerinin bulunduğu açıktır. Fakat hareket hapishanelerde, yeni üyeler kazanmada hatırı sayılır bir başarı elde etti. Hem Özbek hem de Kırgız otoriteleri, üyeleri diğer tutukluklardan izole etme (ayrı tutma) girişiminde bulundular. Yine de birçok tutuklunun, tutukluluk süreleri boyunca onlara bulaştıkları kesindir. Bölgedeki birçok yetkili izlenen sert çizginin gelecekte ortaya çıkacak ciddi problemlere yol açacağını fark ettiler. Ancak Orta Asya devletlerinin güvenlik servislerinin yüksek düzeydeki etkisi, politikanın herhangi bir ciddi şekilde yeniden gözden geçirilişini engellemektedir.

Bölgede dağınık ailelerden kaynaklanan fırsatın değerlendirilmesiyle; bir mahalliyede (bölgede) tek bir adamın tutuklanması bile, onlara karşı bir sempati hareketi oluşturmakta ve birçok insanın (yönetime) nefret duymasına neden olmaktadır. Polis tarafından yakalanmaları halinde üyelerden, Hizb-ut Tahrir ile olan bağlarını (Hizb-ut Tahrir’li olduklarını) kabul etmeleri beklenmektedir. Bu üyeliğin kabul edilmesi hareketi ve yönetimin açık bir dil ile eleştirilmesi, en üst düzeyde bir cesaret olarak düşünülmektedir. Hizb-ut Tahrir üyelerinin tutuklanması, organizasyon için hatırı sayılır bir kamuoyu oluşturmakta ve birçok sosyal tabaka ve yaş gruplarında, hemen bir destek hareketi meydana getirmektedir. Gerçekte insanlar çoğunlukla arkadaşları aracılığıyla kazanılmakta ve yine tanıdıklar, Hizb-ut Tahrir’in biraz tehlikeli ve fazlaca tenkitçi düşünceleri için zemin hazırlamaktadırlar. Ekim 2001’de Başkan Kerimov, herhangi bir yakın zamanda tutumunu yumuşatmayacağını açıkça ortaya koyarak şunları söyledi: “Şeytani amaçlarla çeşitli uydurma fikirler yayan, bildiriler dağıtan, hırsızlık yapan, bazı bölgeleri isyana teşvik eden ve dini kullanarak propaganda yapan bu kimselere karşı hoşgörülü davranmak ve yaptıklarına göz yummak, fitneci hainlere destek vermek olarak algılanmalıdır.” Kerimov yönetiminin, Özbekistan’daki ılımlı İslamcı güçler ile daha radikal unsurlar arasında ayırım yapmadaki başarısızlığı sadece dini toplulukların (kesimlerin) daha fazla radikalize olmasına yol açtı.

Orta Asya’daki komşularının aksine Kırgızistan, Hizb-ut Tahrir’in üstesinden gelmek için diğerlerine oranla daha liberal davranmaktadır. Tacikistan’da üyeler, “anti-yönetimsel faaliyet” suçlamasıyla ortalama sekiz ile yirmi yıl arası hapis cezalarına çarptırıldığı halde, Kırgızistan’da ortalama iki ile dört yıl arasında hapis cezasına çarptırılmaktadırlar ve bu ceza sık sık diğer tutukluların cezalarından daha hafiftir. Başkan Asker Akayev ve diğer yetkililer hareket ile diyalog kurmak için bazı odaların bulunduğunu ileri sürmektedirler. Kırgızistan yönetimi hareketi yakından izlememektedir. Fakat şüphesiz ellerinde, İçişleri Bakanlığı’na göre, sadece Oş bölgesinde 500 şüpheli üyenin listesi bulunmaktadır.

Bununla beraber Oş’daki Ulusal Güvenlik Servisi (SNB)’nin başkanı Murat İmankulov, sertlik ve şiddete dayalı yöntemleri doğru bulmadığını ve yerel imamların, inançlı insanlar için eğitime yönelik çalışmaları ön plana çıkarması gerektiğine inandığını söylüyordu. Ne yazık ki birçok imam, Hizb-ut Tahrir üyesi ile yapacağı gerçek bir diyalogu yürütmek (görüşmeye hakim olmak) için yeterli bir eğitime sahip değildir. Ayrıca Kırgız yönetimi; ülkenin güney kısmında Özbekler ve Kırgızlar arasındaki etnik (milliyetçi) gerilimleri, (şu anda dindiren ancak) yeniden canlandırabilecek potansiyele sahip bir katalizör (denge unsuru) olması nedeniyle, Hizb-ut Tahrir’e karşı dikkatli ve temkinli bir yaklaşımda bulunmaktadır.

Özbekistan Kırgız yönetimine, Hizb-ut Tahrir ve diğer İslamcı gruplara karşı sıkı önlemler alması için, şiddetli bir baskı uygulamaktadır. Bu özellikle Şubat 1999’da Özbekistan’da kitleler halinde yapılan tutuklamalardan sonra doğruydu ki; Kırgızistan’da da birkaç Hizb-ut Tahrir üyesinin tutuklanmasıyla sonuçlanmıştı. Kimi zaman Kırgızistan’da tutuklanan bazı Özbek kökenli üyeler, daha sonra Özbekistan’a teslim edilmişti. Bu arada Özbekistan, bölge sınırları çevresinde bir istihbarat ağı kurdu. Bu ağa, Kırgızistan’daki Özbek kökenlilerin bulunduğu yerler de dahil edilmiştir ve (Hizb-ut Tahrir ile bağı bulunan Özbek kökenliler) güvenlik yetkilileri tarafından yakalanarak, Özbekistan’a kaçırılmaktadır.

Not: Okurlarımızdan bu yazı hakkında yoğun şikayetler aldığımızı bildirmek istiyoruz. Bu yazı, yabancı bir kuruluşun Orta Asya’da yaptığı bir araştırmadan ibarettir. Konu içerisinde ilkelerimize ters düşen bir çok saptırılmış hususlar bulunduğu görülecektir. Biz burada Orta Asya’da gelinen noktanın kafirleri ne kadar ürküttüğünü, bu konulara dikkat kesildiklerini, bundan dolayı saptırmaya yöneldiklerini siz okurlarımıza aktarmak istedik. Okurlarımızın basiretli bakışlarının yanlış olan bütün noktaları tek tek göreceği güveni bizlere her zaman büyük destek vermeye devam edecektir. Gösterdiğiniz hassasiyetten dolayı Allah razı olsun...

Hilafet Dergisi

Bu raporun orijinali: A400538_30012002.pdf [307 kb]

YIL 13  SAYI 150  R.EVVEL 1422  HAZİRAN 2002

Yukarı