Ana Sayfa YIL 13   SAYI 154   ŞABAN 1423   EKİM 2002 E-Mail

MÜSLÜMANLAR İSLÂM'IN KİMLİĞİNİ İFADE ETMELİDİR

Hilafet Dergisi

16 Eylül 2002 tarihin de Londra’da yapılan konferansta Hizb-ut Tahrir temsilcisi İmran Vahid’in Müslümanların 11 Eylül’den sonra ya kapitalizmi kabul etmeleri yada terörist olarak damgalanmak şeklinde iki seçenekle karşı karşıya kaldıklarını beyan ettikten sonra üçüncü seçenek olarak İslam kimliğini ifade etmek olduğunu beyan etti. Gerçektende ne doğru söyledi.

Batı 11 Eylül’den sonra Müslümanlara iki seçenekten başka bir seçenek hakkı tanımadı. Bu seçeneğe Müslümanları zorlamaktadırlar. Bütün dünya Müslümanları terörizm töhmeti altında bıraktı. Öyle ki Müslüman almakla terörizm eş anlamda kullanılmaya başlandı. Sanki İslam terörizmdir.

Müslümanlar ise buna karşı gerekli olan tepkiyi göstermediler ve sustular. Hatta bazı cemaatlar demokrat ve laik olduklarını alel acele beyan etmekte gecikmediler.

Halbuki İslamı bilen İslam tarihine azıcık insaflı bir şekilde bakan kişi görür ki Müslümanlar hiçbir zaman ve mekanda terörist olmadılar. Halbuki terörizmi icat eden onu dünyaya yayan, öğreten Batının ta kendisidir. İşte buna binaen Müslümanlara sunulan iki seçeneğin kabul edilmesi mümkün değildir. Batının Müslümanlara böylesi bir seçeneği sunma hakkı da yoktur.

İşte Müslümanlara yapılan bütün bu ithamlara cevap verme ihtiyacını özellikle Avrupa’da yaşayan Müslümanlar hissettiler ve böyle bir konferansı düzenleme ihtiyacı hissettiler. Konferansa katılım yüksek oldu. Konuşmacılar Batının iddialarına ve iftiralarına gereken cevabı verdiler. Halbuki bu tepkiler İslam beldelerinden gelmesi gerekirdi. Fakat Müslümanların halleri hiç de iç açıcı değil.

Dünyanın bir çok kesiminde, kafir devletlerin suçlamaları ve artan baskıları karşısında İslam aleminin ve İslam alemindeki bir çok İslami kitlelerin derin bir sessizliğe gömüldüğü (genel anlamıyla doğru olabilir) düşünülürken, bu düşüncenin yanlış olduğunu gösteren aktif İslami faaliyetlerin, varlıklarını göstermeye çalıştığı bir gerçek olarak dünya kamuoyuna yansıdı. İslam alemindeki güdümlü basın ve batı medyasında saklanmaya, yansıtılmamaya çalışılan bu çalışmaların sonuncusu, İngiltere’nin başkenti Londra’nın Arena kapalı salonunda gerçekleşti. Hizb-ut Tahrir’in düzenlediği bu organizasyon, 11 Eylülden sonra suçluluk kompleksine kapılan Müslümanları cesaretlendiren adımlardan biri olduğu gözlemlendi. İslam beldelerinde de çalışmalarında hız kesmeden, baskı, işkence, zulüm, tutuklamalara (bu kitlenin İslam beldelerinde bulunan devletçiklerin hapishanelerinde binlerce üyesinin bulunduğu bilinmektedir. Bütün bunlara karşı) aktif konumunu sürdüren bu partinin (Hizb-ut Tahrir’in) bu denli büyük bir organizasyona cesaretle atılım yaparak, adeta kafirlere ve onların İslam alemindeki kukla varlıklarına göndermeler yapıp, kalplerine korku serpiştirdi.

İslamın ideolojik üstünlüğü, sahih kalkınma için tek alternatif olduğu, İslam’ın terörizmimle bağdaştırılamayacağı, batı kültürünün tükenişi, Amerika ve İngiltere gibi sömürgeci kafirlerin İslam alemine yönelik siyasi ve askeri oyunlarının konu edildiği konferansa takriben 12 bin kişi katıldı. Dünyanın dört bir köşesinden, bir çok sıkıntılara katlanarak konferansa iştirak eden bu insanların aynı duygu, fikir ve heyecanla dolu oldukları gözlemlendi.

11 Eylülden sonra, ilki gerçekleştiren Müslümanların, bu denli yüksek kalitedeki bir toplantıya cesaretle atılmalarında tabi ki İslam fikrinin ümmet üzerindeki etkisinden kaynaklanmaktadır. İslâmî hayatı yeniden hakim kılınması için yapılan fikri eylemin önüne hiçbir kuvvetin geçemeyeceği de bir kez daha hissettirilmiş oldu.

İslam inancının hayata derin bir bakış açısı sunduğu, organizeli bir çalışmanın Müslümanlar ve insanlar üzerinde her zaman için etkin olacağı aşikardır. İslam ülkelerinde bunca baskılara karşı İslam’dan daha hızlı yayılan başka bir sistemin varlığından söz edilebilir mi? Bu dinin fikri hakimiyetinin Afrika’nın en ücra köşesinden, Çin sınırlarını aşarak dalga dalga yayılmasında bu dava elemanlarının katkıları ve gösterdikleri başarıların etkinliği vardır.

Bu toplantıda hiç bir ırk ayırımı yapılmadan, tek bir mesafeden (İslami açıdan) yaklaşılarak, ümmet bilincinin canlı bir örneğinin sergilenişi ise; sanki İslam Devleti Hilafetin görünümünden (İnşallah o günlere de kavuşuruz) bölümler sergiler gibiydi.

Sömürme amaçlı zeminler arama değil, sadece İslam ideolojisini hakim kılmak, Allah’ın nizamıyla yeniden dünyaya hükmetmek için canla başla çalışan bu insanlar, doğru ve sağlam akidelerinden kaynaklanan düşünceye bağımlı, hiçbir şekilde taviz vermeyen mütedeyyin kişiler olduklarını her zeminde olduğu gibi bu çalışmalarında da ispatlamışlardırlar.

11 Eylül sonrası İslam dünya genelinde daha çok konuşulmaya, bunun yanında İslam düşüncesi Avrupa’da da olanca ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Ekonomik açıdan dünyaya hükmeden batının İslam’ın etkisi karşısında şaşkına döndüğü, bu nizama karşı hiçbir fikri akım gerçekleştiremeyip altında ezildiği bu toplantıdan da anlaşılacağı üzere bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlığın tükenişi, bunun karşısında Avrupa genelinde İslamın en etkili din olarak yayılması küfür yöneticilerini ürkütmektedir. İslam Devleti hayatta değilken, sadece İslam davetçilerinin yaptığı çalışmaların etkisi bu denli kuvvetli ise; bir de İslamın tatbik edildiği İslam Devleti Hilafetin varlığında oluşacak manzarayı düşünün...

İnşallah, ileride bu konferansta geçen konuşmaları siz okurlarımıza ulaştırmayı planlıyoruz. Bu kardeşlerimizin gösterdikleri başarıdan dolayı tebrik ediyoruz. Allah yollarını açık, çalışmalarında (amellerinde) başarılı kılsın...

Allah’tan dileğimiz bu dini gereği gibi anlayan, yeryüzüne hakim kılmak isteyen ve çalışan kişilerin elleriyle Hilafetin yeniden kurulmasıdır.

Yarabbi! Hilafeti bu kitlenin elleriyle hakim kıl, nusretini bizlere göster, bizleri bu yolla takva sahibi kıl ve şereflendir... Amin

YIL 13  SAYI 154  ŞABAN 1423  EKİM 2002

Yukarı