Ölüm
bizlere bu hayattan sonra sonsuz bir hayat olduğunu hatırlatmak için
vardır ve bu şekilde anlaşılmalıdır. Allah’ın (cc) bizlere
ölümü vermesi ve bizleri bu konuda aydınlatması O’nun büyük
bir rahmetidir. Allah (cc) bizlere ecel, bu dünya sonrası ve bu dünyayla
ahiret arasındaki alaka konusunda yeterli bilgi vermiştir. Ve bütün
bunların ardından insan bir dava taşıyıcısının (ağır bir yükü
taşımayı seçenleri) bütün işaretlere ve ayetlere rağmen,
yalnız bırakmayı seçerse kendisinden başkasını suçlayamaz.
İnsanoğlu uyarılmıştır. İnsan inkar etmeye çalıştığı
şeyin inkar edilemez, kaçmaya çalıştığı şeyin kaçınılmaz
olduğunu anlayacak, fakat o zaman çok geç kalmış olacaktır. O
gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer
hatırlar. Fakat bu hatırlamanın neye faydası var! İşte o zaman
insan:
“Keşke
bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!”der.
Artık o gün, Allah’ın (cc)’nun edeceği azabı kimse edemez.
O’nun vuracağı bağı kimse vuramaz.” (Fecr: 24-26)
“Nihayet
onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında:
“Rabb’im!” der “Beni geri gönder! Ta ki boşa geçirdiğim
dünyada iyi iş ( ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği
bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden
dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.” (Mü’minun
99-100)
Ölüm
gelmeden önce insana sadece bir şans verilir ve insan, özellikle
dava taşıyıcıları, bu meseleye büyük özen göstermelidirler.
Şimdi ecel gelmeden yapılabilecek “en mükemmel” hazırlık
konusuna değinelim:
Ölüme
hazırlık tam olarak ne demektir? Şu kesin olarak bilinmelidir ki,
ölüm konusu teorik bir konu değil, aksine pratik bir konudur. Bu
noktayı biraz daha açalım. Ölümün bizlere bir hatırlatma
olduğunu anlamış bulunuyoruz. Ölüm bizlere bu kısa hayatın
ardından sonsuz bir hayat olduğunu, bu hayatla ahiretin
alakalarını ve bizlerin Allah (cc) tarafından belirtilmiş olan hükümlere
göre yaşamamızın gerektiğini hatırlatır. Bizler, Allah (cc)
tarafından ödüllendirileceğiz veya cezalandırılacağız. Bu
Allah (cc) tarafından vahy edilmiş olan O’nun şeriatıdır.
Allah’a (cc) itaatı doğru bir şekilde yapabilmemiz için Allah’ın
(cc) koyduğu bu mekanizmayı harfiyen uygulamamız gerekir. Yani,
insanoğlunun fiilleri hayatındaki en önemli şeylerdir. Hayatımız
bizlere hoş gelen şeyleri seçip almak, kolay şeyleri sevmek ve
zor olan şeyleri sevmemek şeklinde olmamalıdır. Aksine, Allah
(cc) bizlere O’nun şeriatını öğrenmemizi ardından severek ve
isteyerek yaşamamızı emretmektedir. İnsanoğluna seçenek bırakılmamıştır.
Hayat Allah’ın (cc) bir takım hükümlerinden oluşur ki; bizler
bu hükümleri hayatımıza indirgeyelim ve böylelikle bu dünyada
ve ahirette O’nun azabından kendimizi koruyabilelim.
İslam
dinini yeniden dünyaya hakim kılmak ve Hilafet devletini tekrar
kurmak Allah’ın (cc) her Müslüman’a yüklediği bir farzdır.
Bunu inkar eden bir kişinin ölümünü Peygamberimiz (sav) şöyle
nitelendirmektedir:
“Kim
boynunda biat bağı olmadan ölürse, cahiliye ölümüyle olmuş
olur.” Peygamberimiz (sav); “cahiliye ölümüyle”
şunu kastetmektedir: Her kim İslam Devletini tekrar kurmak için
çalışmazsa cahiliye ölümüyle ölmüş gibi günah kazanacaktır.
Günümüzdeki her Müslüman’ın en önemli hedefi, İslam’ı
yeniden dünyaya hakim kılmak olmalıdır. Ancak bu şekilde İslam
ümmeti tekrar birleşebilecektir, şeriat tekrar yaşanabilecektir
ve İslam dini tüm dünyaya taşınabilecektir. Bunun Müslümanlar
için en önemli hedef olmasının sebebi gayet açıktır. Çünkü
Allah (cc) böyle istemiştir. Çünkü Tevbe suresi 24. ayetinde şöyle
buyurmaktadır:
“De
ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından
korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah’tan ve
peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise o zaman
Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Ve Allah fasıklar güruhunu
hidayet erdirmez.” (Tevbe 24)
Allah’ın
(cc) bizlerden istemiş olduğu şey çok önemli ve hayatımızla
bağlantılı bir şeydir. Allah (cc) bu konuyu bir Müslüman için
“hayati mesele” olarak görmüştür. İnsanın kârı ve
zararı buradadır. Çünkü Peygamberimiz (sav) hadislerinde, her
Müslüman’ın İslam dinini dünyaya hakim kılmakla veya en
azından bu yolda çalışmakla emrolunduğunu bildirmektedir. Bu
mesele o kadar ciddi bir meseledir ki, bir Müslüman bu hedefe
mutlaka ulaşmalıdır veyahut bu uğurda ölmelidir. Allah’ın
(cc) Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır:
“Amcacığım
güneşi sağ elime ve ayı sol elime verseler ben Allah (cc) bu
dini hakim kılana dek veya bu uğurda ölene dek davamdan
vazgeçmem.”
Bu
hadis her Müslüman’ın bu konuda aktif olması gerektiği, aksi
takdirde büyük bir günaha gireceği anlamına gelmektedir.
İnsanın en önemli hedefinden vazgeçmesi nasıl hoş görülebilir?!
Bir Müslüman, en azından kendisini cehennem ateşinden kurtarmak
için, şer-i bir metoda sahip olan ve İslam Devletini tekrar
kurmak için faaliyet gösteren bir kitleyle çalışmalıdır.
Aslında bundan çok çok fazla şeyler vardır. İslam Devletini
tekrar dünyaya hakim kılmak için çalışmak bir Müslüman için
en büyük şereftir ve bu uğurda çalıştığı takdirde şu günümüzde
bile sahabelerin ulaştıkları mertebeye ulaşabilir, hatta
Onların kazandıkları sevabı da kazanabilir. Çünkü
Peygamberimiz (sav) sahabelerle konuşurken şöyle buyurmuştur:
“
Sizlerden sonra öyle Müslümanlar gelecek ki, bir tanesi sizin kırkınıza
denk olacaktır.”
Sahabeler
sormuşlar: “Bu nasıl olur ya Resulullah, müjdelenenler
bizler değil miydik?”
Bunun
üzerine Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir:
“Onlar
beni görmeden bana iman edecekler.” Bir diğer hadisinde
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:
“Ümmetim
yağmur gibidir. Sonumu yoksa başlangıcımı hayırlıdır,
bilinmez.”
Bir
başka hadiste Peygamberimiz şöyle söylemiştir:
“Benim
ümmetimin sonuncuları, sizlerin aldığı sevap kadar sevap
alacaklardır.”
Bir
diğer hadiste şöyle buyuruyor:
“Hesap
gününde gelecek olan insanlardan bazılarının imanları o kadar
mükemmel olacak ki göğüslerinde ve sağ ellerinde bir ışık
olacaktır. Onlara: “Sizlere müjde, selamun aleykum, Allah’ın
(cc) rahmeti üzerinize olsun, haydi girin cennete.” denir.
Melekler ve peygamberler, Allah’ın (cc) onlara olan sevgisini
kıskanacaktırlar.”
Bunun
üzerine sahabeler sormuşlar: “Onlar kim ey Allah’ın (cc)
Resulü?” Peygamberimiz:
“Onlar
bizim aramızdan ve sizden sonrakiler arasından değiller. Sizler
benim sahabemsiniz, fakat onlar benim sevgililerim. Onlar sizlerden
sonra gelecek ve insanların unuttukları Kur-an ve Sünnete sarılıp
yeniden İslam’ı yaşayacaklar. Onlar Kur-an’ı okuyacaklar ve
öğretecekler. Sizin çektiğiniz işkenceler ve acılardan daha
fazla çekecekler. Onların bir tanesinin imanı sizin kırkınıza
denktir. Onların bir şehidi sizin kırk şehidinize denktir.
Çünkü sizleri doğru yola iletmesi için bir yardımcınız var.
Fakat onlar yardım bulamayacaklar. Diktatör yöneticiler her
yandan onların etrafını saracak ve onlar Kudüs’ün çevresinde
olacaklar. Ardından Allah (cc) Onların şerefli elleriyle
nusretini tamamlayacaktır. Ey Rabb’im! Onlara nusreti ver ve
cennette benim yakın dostlarım yap.”
Dava
taşıyıcısının nerede olduğu önemli değildir. Bir dava
taşıyıcısının yargılandığında ve ölüm cezası
verildiğinde ona; “hakimi son defa görmek ister misin?”
diye sorulmuştu. Dava taşıyıcısı şöyle cevap vermişti: “Şakamı
yapıyorsunuz! Onunla görüşüp zaman mı kaybedeyim? Allah (cc)
ve Peygamberle (sav) olan randevuma geç mi kalayım?!”
Başka
bir olayda, Ürdün'de bir Hizb-ut-Tahrir üyesi, Hizb-ut-Tahrir
için çalışmaktan dolayı tutuklandığında şöyle söylemiştir:
“Ben Hizb-ut Tahrir üyesi olmaktan ve İslam dinini tekrar
dünyaya hakim kılmak için çalışmaktan tutuklandım. Şu
mahkeme salonu bilmelidir ki; Rahman ve Rahim olan Allah’ın (cc)
İslam dinini vahyetmesinden ve O’nun dinini tekrar hakim kılmak
için çalışmaktan daha güzel bir armağan yoktur.”
Davayı
taşımak (peygamberlerin işi) tüm kainatta bulunabilecek en
güzel armağan değil midir? “Allah’u Ekber” Allah’tan (cc)
ne büyük bir rahmettir bu!! Peygamber (sav) bu “armağanı”
hadisinde onaylamaktadır. Musa (as) Allah (cc)’a şöyle sormuştur:
“Allah’ım (cc), cennette en alt derecede kim olacaktır?”
Allah (cc): “Tüm cennetlikler cennete girdikten sonra
gelecek olan, cennete en son girecek olan kişi. Ardından o
kişi: “ Cennete tüm yerler tutulmuş, cennet dolu. Ben cennete
nasıl gireceğim?” diyecek. Ona sorulacak: “Kralların
toprakları kadar cennette yer ister misin?” O: “Evet
Allah’ım” diyecek. Sonra Allah (cc): “O kadar
verilecektir, verilecektir, verilecektir, verilecektir,
verilecektir.” buyuracaktır. Beşinci defa verilecektir
denildiğinde O: “Memnunum Allah’ım yeter!” diyecek.
Ardından Musa (as) şöyle bir soru daha sormuştur: “Allah’ım,
cennetteki insanlar arasında en yüksek dereceye sahip olacak
insanlar kimlerdir?” Allah (cc) şöyle cevap vermiştir: “Kendi
ellerimle şereflendireceğim, bulunduğu dereceyi benim mühürleyeceğim
ve benim şahitlik edeceğim kişidir.”
Bu
eşi benzeri bulunmayan büyük bir şeref ve büyük bir zaferdir.
Bu şerefi ve zaferi kazanmak için ikinci bir fırsat yoktur! Peygamberimiz
(sav) sahabelere şöyle sormuştur:
“Kimlerin
en mükemmel imana sahip olduğunu düşünüyorsunuz?”
Sahabeler:
“Melekler.” demişlerdir. Peygamberimiz (sav):
“Neden
Allah’ın (cc) yanında bulunan melekler olsun ki?”
demiştir.
Sahabeler:
“Peygamberler.” demişlerdir.
Peygamberimiz
(sav): “Neden Allah (cc) tarafından ayet gönderilen
peygamberler olsun ki?” demiştir.
Sahabeler:
“ Bizler miyiz?” diye sordular.
Peygamberimiz
(sav): “Neden peygamber yanınızda olduğu halde siz
olasınız ki.” demiştir.
Sahabeler
sordular: “O zaman kim ey Allah’ın Resulü?”
Peygamberimiz
(sav) şöyle cevap vermiştir: “Öyle insanlar gelecek ki
(sizlerden ve sizlerden sonrakiler değil), bunlardan hiçbiri
olmayacak. Onlar imanlarını sadece kitaptan alacak.”
Yukarıda
zikrettiğimiz hadis bizlere hadiste geçen sıfatlara sahip
insanlar geleceğini açıklıyor. Bu bir gerçektir ve bizler bu
seviyeye ulaşabiliriz! Her şeye rağmen o insanların arasında
olup olmamak seçimi bizimdir. Günümüzdeki bu mesele kesinlikle
İslam Devletinin (Peygamberimizin (sav) metoduna göre) tekrar
İslam’ın Müslümanların pratik hayatına geçmesi için
kurulması gerektiğiyle alakalıdır. Her birimiz bu hedef için
çalışmak ve bu hedefe ulaşmakla emrolunduk. Bu nedenle bizler büyük
bir beklentiyle, yorulmadan ve dürüst olarak bunun için çalışıyoruz.
İslam Devletinin tekrar kurulması, şeriatla tekrar hükmedilmesi
sonucunu doğuracaktır.
Tüm
ümmet 1924’de İslam Devletinin yıkılması ve şeriatın kafir
idareciler tarafından kaldırılmasıyla büyük günah çukurları
içerisine düşmüştür. Ümmet şimdiye kadar büyük günahlar
içerisindedir. Çünkü başlarında İslam’la hükmedecek olan
bir Halife yoktur. Bir halife nasb edilmesi süresi olan 3 gün ve
iki gece çoktan aşılmıştır.
Burada
iki mesele açığa çıkıyor: Birinci mesele; bu günahı
ortadan kaldırmak için bir İslam Devleti şarttır. İkinci
mesele; İslam Devletini kurmayı hedef edindiğimizde bizler
insan beyninin algılayamayacağı kadar müthiş bir şekilde mükafatlandırılacağız.
Burada
önemli bir nokta var: Allah’ın (cc) emri olan Hilafet Devleti,
şeri metoda uygun, pratik bir şekilde ulaşılması gereken bir
hedeftir. Pratik kelimesiyle şunu kastediyorum; sağlıklı bir
sonuca ulaşabilmek için tüm ümmet İslama dayalı bir partiyle
birlikte hareket etmelidir. İslam Ümmeti, İslam Devletini kurmak
için siyasi çalışmanın Allah (cc) tarafından her Müslüman’a
farz kılındığı, İslam’la 1400 yıl boyunca yönetildiğini
ve sadece Hilafet Devletiyle aynı şekilde yönetilebilineceği
konusu hakkında uyarılması gerek..
Unutulmaması
gereken bir nokta daha: İslam ümmetinin arasına karışmadan dava
taşıyıcıları bu hedefe ulaşabilirler mi? Sadece, kitaplar
okuyarak bu hedefe ulaşıla bilinir mi? Dava taşıyıcıları
bulundukları düzeni değiştirmeye uğraşmalıdırlar ve aynı
anda nasıl değiştirilmesi gerektiğini de bilmelidirler. Şu her
zaman hatırlanmalı ve hatırlatılmalı ki, bu pratik davanın
yarına, gelecek haftaya veya gelecek seneye bırakılması doğru
değildir. Aslında kanadı kırık bir şekilde geçirdiğimiz 78
yıl esnasında gerekenler yapılmalıydı. Hilafet Devletinin
kurulmasının ne kadar önemli bir mesele olduğunu düşüncelerimizden
çıkartmadan ve bu davayı ertelemeden çalışmalıyız. Fiillerimizden
bu dava için ne kadar çaba sarf ettiğimiz anlaşılmalıdır.
Aksi takdirde anlaşılan şey Allah’ın (cc) emrini ciddiye
almadığımız ve O’nun cezalandırma şeklinin ne kadar
dehşetli olduğunu kavrayamadığımız olur. Allah (cc) bizleri o
duruma düşürmesin. .. Amin.
Bu
davayı her Müslüman yüklenebilir. Çünkü her birimizde iyiyi
ve kötüyü ayırt edebilecek akıl mevcuttur. Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“Eğer
(gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici
bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim
getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar
vermezsiniz. Allah (cc) her şeye kadirdir.” (Tevbe 39)
Yaşantımıza
doğru yön vermeye bizleri iten bu ölüm konusudur. Ölüm hakkında
aydın bir düşünce, hayatın gerçek anlamını ve sınırlılığını
ortaya koyar. Bu konu vasıtasıyla fiillerimize önem vermemiz
gerektiğini de hatırladık. Allah (cc)’a itaat etmeliyiz ve her
emrini yerine getirmeliyiz. Fiillerimizi Allah (cc) tarafından
verilen değer ölçülerine göre sıralamalıyız ve bizlerden
istenen sonuçlara ulaşmalıyız. Ölümden sonra tekrar bir hayat,
dünyaya dönüş, Allah’ın (cc) azabından kurtulmak için
ikinci bir şans ve davayı taşıma sorumluluğunun olmadığını
hiçbir zaman unutmamalıyız. Her birimiz, Azrail kapıya
dayanmadan önce, yanımızda yeterli azık götürebilmek için bir
yarış içerisindeyiz. Bu yaşam sadece bir kereye mahsustur. Bu
hayat ve yaşadığımız hiçbir an geri gelmeyecektir. Kim
ecelinin ne zaman geleceğinden haberdardır?
Ey
insanoğlu!
Allah
(cc)’a verdiğin sözü ve ahiret gününü hatırla. Hayatın güzelliklerine
ve zorluklarına aldanma. Bu hayat sadece kısa bir dönem içindir.
O halde neden dünyalık şeyler için çaba sarf edelim?! O halde
neden ezilmekten korkalım? Bizler bu dünyada yabancılarız, bizim
gerçek yerlerimiz cennettedir! Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır:
“Cennetteki
yerlerinizi dünyadaki evlerinizden çok daha iyi tanıyacaksınız.”
Peygamberimiz
(sav) bu hayatı çölde yapılan bir seyahate, ardından dinlenmek
için bir yerde mola vermeye ve sonra tekrar seyahate devam etmeye
benzetmiştir. Dinlenmek için kısa bir müddet bir yerde durmak değil,
yapılan seyahat gerçektir!
Eğer
diğer insanlarla, önemli meselelere açıklık getirmek için,
temasta bulunmasaydık, devletlerin kapalı kapılar arkasında
nasıl entrikalar çevirdiklerini anlamak için siyaseti takip
etmeseydik ve problemlere şer’i çözümler göstermeseydik davamızda
hissedilebilir sonuçlar elde edemezdik.
Ey
insanlar!
Allah’ın
(cc) Hilafet devletini kurmayı her şeyden önce bizlerden istediğini
hatırlayın. Hepimiz, ciddi, doğru ve Allah’a (cc) verdiğimiz söze
bağlı bir şekilde bu dava için çalışmalıyız. Daha fazla
çaba sarf etmeliyiz, şimdiye kadar nelere ulaştığımızı
değil, hangi fırsatları kaçırdığımızı ve bizi bekleyen
fırsatları düşünmeliyiz. Allah’ın (cc) bizleri büyük
zaferle müjdelemiştir. Peygamberimiz (sav) bunu hadisinde şöyle
açıklıyor:
“…Sonra
sizde Allah’ın (cc) dilediği kadar diktatörlük olacak, sonra
Allah (cc) kalkmasını dileyince kalkacak, sonra Nübuvvet yolu
üzerine (Raşidi) Hilafet olacak.” dedi ve sustu.
Günümüzde
İslam Ümmetini baskıcı ve diktatör idareciler yönetiyor.
Özbekistan’da, Ürdün’de, Mısır’da, Libya’da ve bir çok
ülkede ümmet ağır işkencelere tâbi tutuluyor. Zalim idareciler
İslam Ümmetini sevmiyorlar, ümmet de onları sevmiyor. Aslında
bu bir işarettir. Bundan sonraki adım Hilafet Devleti olacaktır.
İnşallah...
Ölüm
ve onu her zaman hatırlamak bizlere bu hayattan sonra diğer bir
hayat olduğunu daha iyi anlamamızı sağlar. Ebu Hureyre (ra)’dan
rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“İki
sur arasında 40 vardır.” Denildi ki: “Kırk gün mu?”
Ebu Hureyre dedi ki: “Bir şey söyleyemem.” “Kırk
ay mı?” denildi. Ebu Hureyre dedi ki: “Bir şey söyleyemem.”
“Kırk yıl mı?” denildi. Ebu Hureyre yine; “Bir
şey diyemem.” cevabını verdi. “Sonra gökten yağmur
inecek. Onlar yerden sebze biter gibi bitecekler. Kuyruk sokumundan
başka insanda çürümedik hiç bir şey kalmayacak. Kıyamet gününde
yeniden yaratılış oradan olacaktır.”
Daha
evvel kaygılanmamız gereken tek şeyin fiillerimiz olduğunu
hatırlatmıştık. Bütün bunlar Allah’ın (cc) emirlerini
mutlaka yaşamamız ve öncelikle emri olan İslam Devleti için
çalışmamız anlamına gelir. Allah’a (cc) itaat edip,
emirlerini yerine getirmemiz ahiretimizle doğrudan alakalıdır ve
ahiret günü kaçınılmaz bir gerçektir. Ahiretimiz fiillerimize
göre olacaktır. Allah’ın Resulü şöyle buyurmaktadır:
“Bir
kişiye ölüm geldiğinde üç şey dışında ameli bitmiştir:
Onun için dua eden imanı güçlü bir evlat, halkın
faydalandığı bilgisi ve ölümünden sonra devam edecek iyi
amelleri.”
Bizlerden
sonra devam edecek olan amellerimiz bu dava için mücadelemiz esnasında
yaptığımız işlerdir. Bilgilerinden faydalandığımız
insanlar, bizlere İslam ideolojisinden kaynaklanan fikirleri tekrar
kazandıran insanlardır. Her an davetsiz gelecek olan ölümü hatırlayın,
kendinizi Kur-an’da geçen ayetlerin ne demek istediği üzerinde
yoğunlaştırın ve Peygamberimizin (sav) hadislerini inceleyin.
Ayetler ve hadisler bizlere Allah’a (cc) karşı olan görevlerimizi,
alacağımız sevabı ve bu hayattan sonraki sonsuz hayatı
hatırlatacaktır. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın
(cc) şehitlere verdiği üç şey vardır. Kanının akmaya
başladığı an günahları af edilir, cennetteki yerini görür, o
dehşetli korkuyu yaşamayacaktır, 70 huriyle evlenecektir ve
incilerden oluşan, her bir incinin bu dünyaya ve içindekilere
bedel olan, şeref tacı giydirilecektir.” Bu bir şehidin
ödüllendirilmesidir. Peygamberimiz (sav) başka bir hadisinde şöyle
buyurmuştur:
“Kargaşanın
olduğu zaman ümmetimden benim sünnetimi yaşayan kişiye 101
şehit sevabı vardır.”
Peygamberimizin
sünneti, Hilafet Devletini, metoda uygun olarak, yeniden ikame
edilmesini içermektedir ki bu dava, ümmetin müthiş bir kargaşa
içinde olduğu şu günümüzde bizler tarafından yüklenilmiştir.
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“
Şam halkı (Filistin, Libya, Ürdün, Suriye) doğru yoldan
saptığında aranızda iyilik olmayacaktır. Buna rağmen Ümmetim
tarafından desteklenen bir grup olacaktır ve bu grup Ahiret gününe
kadar inkar edecek olanlara aldırış etmeyecektir.”
Sözlerimi
Ebu Yusuf’un, Halife Harun el Reşide verdiği öğütle kapatmak
istiyorum:
“Bugünün
işini yarına bırakma. Bunu yaparsan kaybedersin. Ölümden sonra
amel yoktur.”
Yüce
Allah (cc) İslam dinini, ideolojisini ve bizleri korusun. Allah’ın
selamı ve rahmeti üzerinize olsun! Amin!
|