Ana Sayfa YIL 13   SAYI 154   ŞABAN 1423   EKİM 2002 E-Mail

HAYATIN SONU [2]

Zahid-Ivan SALAM

Ölüm bizlere bu hayattan sonra sonsuz bir hayat olduğunu hatırlatmak için vardır ve bu şekilde anlaşılmalıdır. Allah’ın (cc) bizlere ölümü vermesi ve bizleri bu konuda aydınlatması O’nun büyük bir rahmetidir. Allah (cc) bizlere ecel, bu dünya sonrası ve bu dünyayla ahiret arasındaki alaka konusunda yeterli bilgi vermiştir. Ve bütün bunların ardından insan bir dava taşıyıcısının (ağır bir yükü taşımayı seçenleri) bütün işaretlere ve ayetlere rağmen, yalnız bırakmayı seçerse kendisinden başkasını suçlayamaz. İnsanoğlu uyarılmıştır. İnsan inkar etmeye çalıştığı şeyin inkar edilemez, kaçmaya çalıştığı şeyin kaçınılmaz olduğunu anlayacak, fakat o zaman çok geç kalmış olacaktır. O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın neye faydası var! İşte o zaman insan:

“Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!”der. Artık o gün, Allah’ın (cc)’nun edeceği azabı kimse edemez. O’nun vuracağı bağı kimse vuramaz.” (Fecr: 24-26)

“Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “Rabb’im!” der “Beni geri gönder! Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş ( ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.” (Mü’minun 99-100)

Ölüm gelmeden önce insana sadece bir şans verilir ve insan, özellikle dava taşıyıcıları, bu meseleye büyük özen göstermelidirler. Şimdi ecel gelmeden yapılabilecek “en mükemmel” hazırlık konusuna değinelim:

Ölüme hazırlık tam olarak ne demektir? Şu kesin olarak bilinmelidir ki, ölüm konusu teorik bir konu değil, aksine pratik bir konudur. Bu noktayı biraz daha açalım. Ölümün bizlere bir hatırlatma olduğunu anlamış bulunuyoruz. Ölüm bizlere bu kısa hayatın ardından sonsuz bir hayat olduğunu, bu hayatla ahiretin alakalarını ve bizlerin Allah (cc) tarafından belirtilmiş olan hükümlere göre yaşamamızın gerektiğini hatırlatır. Bizler, Allah (cc) tarafından ödüllendirileceğiz veya cezalandırılacağız. Bu Allah (cc) tarafından vahy edilmiş olan O’nun şeriatıdır. Allah’a (cc) itaatı doğru bir şekilde yapabilmemiz için Allah’ın (cc) koyduğu bu mekanizmayı harfiyen uygulamamız gerekir. Yani, insanoğlunun fiilleri hayatındaki en önemli şeylerdir. Hayatımız bizlere hoş gelen şeyleri seçip almak, kolay şeyleri sevmek ve zor olan şeyleri sevmemek şeklinde olmamalıdır. Aksine, Allah (cc) bizlere O’nun şeriatını öğrenmemizi ardından severek ve isteyerek yaşamamızı emretmektedir. İnsanoğluna seçenek bırakılmamıştır. Hayat Allah’ın (cc) bir takım hükümlerinden oluşur ki; bizler bu hükümleri hayatımıza indirgeyelim ve böylelikle bu dünyada ve ahirette O’nun azabından kendimizi koruyabilelim.

İslam dinini yeniden dünyaya hakim kılmak ve Hilafet devletini tekrar kurmak Allah’ın (cc) her Müslüman’a yüklediği bir farzdır. Bunu inkar eden bir kişinin ölümünü Peygamberimiz (sav) şöyle nitelendirmektedir:

“Kim boynunda biat bağı olmadan ölürse, cahiliye ölümüyle olmuş olur.” Peygamberimiz (sav); “cahiliye ölümüyle” şunu kastetmektedir: Her kim İslam Devletini tekrar kurmak için çalışmazsa cahiliye ölümüyle ölmüş gibi günah kazanacaktır. Günümüzdeki her Müslüman’ın en önemli hedefi, İslam’ı yeniden dünyaya hakim kılmak olmalıdır. Ancak bu şekilde İslam ümmeti tekrar birleşebilecektir, şeriat tekrar yaşanabilecektir ve İslam dini tüm dünyaya taşınabilecektir. Bunun Müslümanlar için en önemli hedef olmasının sebebi gayet açıktır. Çünkü Allah (cc) böyle istemiştir. Çünkü Tevbe suresi 24. ayetinde şöyle buyurmaktadır:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah’tan ve peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise o zaman Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Ve Allah fasıklar güruhunu hidayet erdirmez.” (Tevbe 24)

Allah’ın (cc) bizlerden istemiş olduğu şey çok önemli ve hayatımızla bağlantılı bir şeydir. Allah (cc) bu konuyu bir Müslüman için “hayati mesele” olarak görmüştür. İnsanın kârı ve zararı buradadır. Çünkü Peygamberimiz (sav) hadislerinde, her Müslüman’ın İslam dinini dünyaya hakim kılmakla veya en azından bu yolda çalışmakla emrolunduğunu bildirmektedir. Bu mesele o kadar ciddi bir meseledir ki, bir Müslüman bu hedefe mutlaka ulaşmalıdır veyahut bu uğurda ölmelidir. Allah’ın (cc) Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Amcacığım güneşi sağ elime ve ayı sol elime verseler ben Allah (cc) bu dini hakim kılana dek veya bu uğurda ölene dek davamdan vazgeçmem.”

Bu hadis her Müslüman’ın bu konuda aktif olması gerektiği, aksi takdirde büyük bir günaha gireceği anlamına gelmektedir. İnsanın en önemli hedefinden vazgeçmesi nasıl hoş görülebilir?! Bir Müslüman, en azından kendisini cehennem ateşinden kurtarmak için, şer-i bir metoda sahip olan ve İslam Devletini tekrar kurmak için faaliyet gösteren bir kitleyle çalışmalıdır. Aslında bundan çok çok fazla şeyler vardır. İslam Devletini tekrar dünyaya hakim kılmak için çalışmak bir Müslüman için en büyük şereftir ve bu uğurda çalıştığı takdirde şu günümüzde bile sahabelerin ulaştıkları mertebeye ulaşabilir, hatta Onların kazandıkları sevabı da kazanabilir. Çünkü Peygamberimiz (sav) sahabelerle konuşurken şöyle buyurmuştur:

“ Sizlerden sonra öyle Müslümanlar gelecek ki, bir tanesi sizin kırkınıza denk olacaktır.”

Sahabeler sormuşlar: “Bu nasıl olur ya Resulullah, müjdelenenler bizler değil miydik?”

Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir:

“Onlar beni görmeden bana iman edecekler.” Bir diğer hadisinde Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Ümmetim yağmur gibidir. Sonumu yoksa başlangıcımı hayırlıdır, bilinmez.”

Bir başka hadiste Peygamberimiz şöyle söylemiştir:

“Benim ümmetimin sonuncuları, sizlerin aldığı sevap kadar sevap alacaklardır.”

Bir diğer hadiste şöyle buyuruyor:

“Hesap gününde gelecek olan insanlardan bazılarının imanları o kadar mükemmel olacak ki göğüslerinde ve sağ ellerinde bir ışık olacaktır. Onlara: “Sizlere müjde, selamun aleykum, Allah’ın (cc) rahmeti üzerinize olsun, haydi girin cennete.” denir. Melekler ve peygamberler, Allah’ın (cc) onlara olan sevgisini kıskanacaktırlar.”

Bunun üzerine sahabeler sormuşlar: “Onlar kim ey Allah’ın (cc) Resulü?” Peygamberimiz:

“Onlar bizim aramızdan ve sizden sonrakiler arasından değiller. Sizler benim sahabemsiniz, fakat onlar benim sevgililerim. Onlar sizlerden sonra gelecek ve insanların unuttukları Kur-an ve Sünnete sarılıp yeniden İslam’ı yaşayacaklar. Onlar Kur-an’ı okuyacaklar ve öğretecekler. Sizin çektiğiniz işkenceler ve acılardan daha fazla çekecekler. Onların bir tanesinin imanı sizin kırkınıza denktir. Onların bir şehidi sizin kırk şehidinize denktir. Çünkü sizleri doğru yola iletmesi için bir yardımcınız var. Fakat onlar yardım bulamayacaklar. Diktatör yöneticiler her yandan onların etrafını saracak ve onlar Kudüs’ün çevresinde olacaklar. Ardından Allah (cc) Onların şerefli elleriyle nusretini tamamlayacaktır. Ey Rabb’im! Onlara nusreti ver ve cennette benim yakın dostlarım yap.”

Dava taşıyıcısının nerede olduğu önemli değildir. Bir dava taşıyıcısının yargılandığında ve ölüm cezası verildiğinde ona; “hakimi son defa görmek ister misin?” diye sorulmuştu. Dava taşıyıcısı şöyle cevap vermişti: “Şakamı yapıyorsunuz! Onunla görüşüp zaman mı kaybedeyim? Allah (cc) ve Peygamberle (sav) olan randevuma geç mi kalayım?!”

Başka bir olayda, Ürdün'de bir Hizb-ut-Tahrir üyesi, Hizb-ut-Tahrir için çalışmaktan dolayı tutuklandığında şöyle söylemiştir: “Ben Hizb-ut Tahrir üyesi olmaktan ve İslam dinini tekrar dünyaya hakim kılmak için çalışmaktan tutuklandım. Şu mahkeme salonu bilmelidir ki; Rahman ve Rahim olan Allah’ın (cc) İslam dinini vahyetmesinden ve O’nun dinini tekrar hakim kılmak için çalışmaktan daha güzel bir armağan yoktur.”

Davayı taşımak (peygamberlerin işi) tüm kainatta bulunabilecek en güzel armağan değil midir? “Allah’u Ekber” Allah’tan (cc) ne büyük bir rahmettir bu!! Peygamber (sav) bu “armağanı” hadisinde onaylamaktadır. Musa (as) Allah (cc)’a şöyle sormuştur: “Allah’ım (cc), cennette en alt derecede kim olacaktır?” Allah (cc): “Tüm cennetlikler cennete girdikten sonra gelecek olan, cennete en son girecek olan kişi. Ardından o kişi: “ Cennete tüm yerler tutulmuş, cennet dolu. Ben cennete nasıl gireceğim?” diyecek. Ona sorulacak: “Kralların toprakları kadar cennette yer ister misin?” O: “Evet Allah’ım” diyecek. Sonra Allah (cc): “O kadar verilecektir, verilecektir, verilecektir, verilecektir, verilecektir.” buyuracaktır. Beşinci defa verilecektir denildiğinde O: “Memnunum Allah’ım yeter!” diyecek. Ardından Musa (as) şöyle bir soru daha sormuştur: “Allah’ım, cennetteki insanlar arasında en yüksek dereceye sahip olacak insanlar kimlerdir?” Allah (cc) şöyle cevap vermiştir: “Kendi ellerimle şereflendireceğim, bulunduğu dereceyi benim mühürleyeceğim ve benim şahitlik edeceğim kişidir.”

Bu eşi benzeri bulunmayan büyük bir şeref ve büyük bir zaferdir. Bu şerefi ve zaferi kazanmak için ikinci bir fırsat yoktur! Peygamberimiz (sav) sahabelere şöyle sormuştur:

“Kimlerin en mükemmel imana sahip olduğunu düşünüyorsunuz?”

Sahabeler: “Melekler.” demişlerdir. Peygamberimiz (sav):

“Neden Allah’ın (cc) yanında bulunan melekler olsun ki?” demiştir.

Sahabeler: “Peygamberler.” demişlerdir.

Peygamberimiz (sav): “Neden Allah (cc) tarafından ayet gönderilen peygamberler olsun ki?” demiştir.

Sahabeler: “ Bizler miyiz?” diye sordular.

Peygamberimiz (sav): “Neden peygamber yanınızda olduğu halde siz olasınız ki.” demiştir.

Sahabeler sordular: “O zaman kim ey Allah’ın Resulü?”

Peygamberimiz (sav) şöyle cevap vermiştir: “Öyle insanlar gelecek ki (sizlerden ve sizlerden sonrakiler değil), bunlardan hiçbiri olmayacak. Onlar imanlarını sadece kitaptan alacak.”

Yukarıda zikrettiğimiz hadis bizlere hadiste geçen sıfatlara sahip insanlar geleceğini açıklıyor. Bu bir gerçektir ve bizler bu seviyeye ulaşabiliriz! Her şeye rağmen o insanların arasında olup olmamak seçimi bizimdir. Günümüzdeki bu mesele kesinlikle İslam Devletinin (Peygamberimizin (sav) metoduna göre) tekrar İslam’ın Müslümanların pratik hayatına geçmesi için kurulması gerektiğiyle alakalıdır. Her birimiz bu hedef için çalışmak ve bu hedefe ulaşmakla emrolunduk. Bu nedenle bizler büyük bir beklentiyle, yorulmadan ve dürüst olarak bunun için çalışıyoruz. İslam Devletinin tekrar kurulması, şeriatla tekrar hükmedilmesi sonucunu doğuracaktır.

Tüm ümmet 1924’de İslam Devletinin yıkılması ve şeriatın kafir idareciler tarafından kaldırılmasıyla büyük günah çukurları içerisine düşmüştür. Ümmet şimdiye kadar büyük günahlar içerisindedir. Çünkü başlarında İslam’la hükmedecek olan bir Halife yoktur. Bir halife nasb edilmesi süresi olan 3 gün ve iki gece çoktan aşılmıştır.

Burada iki mesele açığa çıkıyor: Birinci mesele; bu günahı ortadan kaldırmak için bir İslam Devleti şarttır. İkinci mesele; İslam Devletini kurmayı hedef edindiğimizde bizler insan beyninin algılayamayacağı kadar müthiş bir şekilde mükafatlandırılacağız.

Burada önemli bir nokta var: Allah’ın (cc) emri olan Hilafet Devleti, şeri metoda uygun, pratik bir şekilde ulaşılması gereken bir hedeftir. Pratik kelimesiyle şunu kastediyorum; sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için tüm ümmet İslama dayalı bir partiyle birlikte hareket etmelidir. İslam Ümmeti, İslam Devletini kurmak için siyasi çalışmanın Allah (cc) tarafından her Müslüman’a farz kılındığı, İslam’la 1400 yıl boyunca yönetildiğini ve sadece Hilafet Devletiyle aynı şekilde yönetilebilineceği konusu hakkında uyarılması gerek..

Unutulmaması gereken bir nokta daha: İslam ümmetinin arasına karışmadan dava taşıyıcıları bu hedefe ulaşabilirler mi? Sadece, kitaplar okuyarak bu hedefe ulaşıla bilinir mi? Dava taşıyıcıları bulundukları düzeni değiştirmeye uğraşmalıdırlar ve aynı anda nasıl değiştirilmesi gerektiğini de bilmelidirler. Şu her zaman hatırlanmalı ve hatırlatılmalı ki, bu pratik davanın yarına, gelecek haftaya veya gelecek seneye bırakılması doğru değildir. Aslında kanadı kırık bir şekilde geçirdiğimiz 78 yıl esnasında gerekenler yapılmalıydı. Hilafet Devletinin kurulmasının ne kadar önemli bir mesele olduğunu düşüncelerimizden çıkartmadan ve bu davayı ertelemeden çalışmalıyız. Fiillerimizden bu dava için ne kadar çaba sarf ettiğimiz anlaşılmalıdır. Aksi takdirde anlaşılan şey Allah’ın (cc) emrini ciddiye almadığımız ve O’nun cezalandırma şeklinin ne kadar dehşetli olduğunu kavrayamadığımız olur. Allah (cc) bizleri o duruma düşürmesin. .. Amin.

Bu davayı her Müslüman yüklenebilir. Çünkü her birimizde iyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek akıl mevcuttur. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar vermezsiniz. Allah (cc) her şeye kadirdir.” (Tevbe 39)

Yaşantımıza doğru yön vermeye bizleri iten bu ölüm konusudur. Ölüm hakkında aydın bir düşünce, hayatın gerçek anlamını ve sınırlılığını ortaya koyar. Bu konu vasıtasıyla fiillerimize önem vermemiz gerektiğini de hatırladık. Allah (cc)’a itaat etmeliyiz ve her emrini yerine getirmeliyiz. Fiillerimizi Allah (cc) tarafından verilen değer ölçülerine göre sıralamalıyız ve bizlerden istenen sonuçlara ulaşmalıyız. Ölümden sonra tekrar bir hayat, dünyaya dönüş, Allah’ın (cc) azabından kurtulmak için ikinci bir şans ve davayı taşıma sorumluluğunun olmadığını hiçbir zaman unutmamalıyız. Her birimiz, Azrail kapıya dayanmadan önce, yanımızda yeterli azık götürebilmek için bir yarış içerisindeyiz. Bu yaşam sadece bir kereye mahsustur. Bu hayat ve yaşadığımız hiçbir an geri gelmeyecektir. Kim ecelinin ne zaman geleceğinden haberdardır?

Ey insanoğlu!

Allah (cc)’a verdiğin sözü ve ahiret gününü hatırla. Hayatın güzelliklerine ve zorluklarına aldanma. Bu hayat sadece kısa bir dönem içindir. O halde neden dünyalık şeyler için çaba sarf edelim?! O halde neden ezilmekten korkalım? Bizler bu dünyada yabancılarız, bizim gerçek yerlerimiz cennettedir! Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Cennetteki yerlerinizi dünyadaki evlerinizden çok daha iyi tanıyacaksınız.”

Peygamberimiz (sav) bu hayatı çölde yapılan bir seyahate, ardından dinlenmek için bir yerde mola vermeye ve sonra tekrar seyahate devam etmeye benzetmiştir. Dinlenmek için kısa bir müddet bir yerde durmak değil, yapılan seyahat gerçektir!

Eğer diğer insanlarla, önemli meselelere açıklık getirmek için, temasta bulunmasaydık, devletlerin kapalı kapılar arkasında nasıl entrikalar çevirdiklerini anlamak için siyaseti takip etmeseydik ve problemlere şer’i çözümler göstermeseydik davamızda hissedilebilir sonuçlar elde edemezdik.

Ey insanlar!

Allah’ın (cc) Hilafet devletini kurmayı her şeyden önce bizlerden istediğini hatırlayın. Hepimiz, ciddi, doğru ve Allah’a (cc) verdiğimiz söze bağlı bir şekilde bu dava için çalışmalıyız. Daha fazla çaba sarf etmeliyiz, şimdiye kadar nelere ulaştığımızı değil, hangi fırsatları kaçırdığımızı ve bizi bekleyen fırsatları düşünmeliyiz. Allah’ın (cc) bizleri büyük zaferle müjdelemiştir. Peygamberimiz (sav) bunu hadisinde şöyle açıklıyor:

“…Sonra sizde Allah’ın (cc) dilediği kadar diktatörlük olacak, sonra Allah (cc) kalkmasını dileyince kalkacak, sonra Nübuvvet yolu üzerine (Raşidi) Hilafet olacak.” dedi ve sustu.

Günümüzde İslam Ümmetini baskıcı ve diktatör idareciler yönetiyor. Özbekistan’da, Ürdün’de, Mısır’da, Libya’da ve bir çok ülkede ümmet ağır işkencelere tâbi tutuluyor. Zalim idareciler İslam Ümmetini sevmiyorlar, ümmet de onları sevmiyor. Aslında bu bir işarettir. Bundan sonraki adım Hilafet Devleti olacaktır. İnşallah...

Ölüm ve onu her zaman hatırlamak bizlere bu hayattan sonra diğer bir hayat olduğunu daha iyi anlamamızı sağlar. Ebu Hureyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“İki sur arasında 40 vardır.” Denildi ki: “Kırk gün mu?” Ebu Hureyre dedi ki: “Bir şey söyleyemem.” “Kırk ay mı?” denildi. Ebu Hureyre dedi ki: “Bir şey söyleyemem.” “Kırk yıl mı?” denildi. Ebu Hureyre yine; “Bir şey diyemem.” cevabını verdi. “Sonra gökten yağmur inecek. Onlar yerden sebze biter gibi bitecekler. Kuyruk sokumundan başka insanda çürümedik hiç bir şey kalmayacak. Kıyamet gününde yeniden yaratılış oradan olacaktır.”

Daha evvel kaygılanmamız gereken tek şeyin fiillerimiz olduğunu hatırlatmıştık. Bütün bunlar Allah’ın (cc) emirlerini mutlaka yaşamamız ve öncelikle emri olan İslam Devleti için çalışmamız anlamına gelir. Allah’a (cc) itaat edip, emirlerini yerine getirmemiz ahiretimizle doğrudan alakalıdır ve ahiret günü kaçınılmaz bir gerçektir. Ahiretimiz fiillerimize göre olacaktır. Allah’ın Resulü şöyle buyurmaktadır:

“Bir kişiye ölüm geldiğinde üç şey dışında ameli bitmiştir: Onun için dua eden imanı güçlü bir evlat, halkın faydalandığı bilgisi ve ölümünden sonra devam edecek iyi amelleri.”

Bizlerden sonra devam edecek olan amellerimiz bu dava için mücadelemiz esnasında yaptığımız işlerdir. Bilgilerinden faydalandığımız insanlar, bizlere İslam ideolojisinden kaynaklanan fikirleri tekrar kazandıran insanlardır. Her an davetsiz gelecek olan ölümü hatırlayın, kendinizi Kur-an’da geçen ayetlerin ne demek istediği üzerinde yoğunlaştırın ve Peygamberimizin (sav) hadislerini inceleyin. Ayetler ve hadisler bizlere Allah’a (cc) karşı olan görevlerimizi, alacağımız sevabı ve bu hayattan sonraki sonsuz hayatı hatırlatacaktır. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın (cc) şehitlere verdiği üç şey vardır. Kanının akmaya başladığı an günahları af edilir, cennetteki yerini görür, o dehşetli korkuyu yaşamayacaktır, 70 huriyle evlenecektir ve incilerden oluşan, her bir incinin bu dünyaya ve içindekilere bedel olan, şeref tacı giydirilecektir.” Bu bir şehidin ödüllendirilmesidir. Peygamberimiz (sav) başka bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

“Kargaşanın olduğu zaman ümmetimden benim sünnetimi yaşayan kişiye 101 şehit sevabı vardır.”

Peygamberimizin sünneti, Hilafet Devletini, metoda uygun olarak, yeniden ikame edilmesini içermektedir ki bu dava, ümmetin müthiş bir kargaşa içinde olduğu şu günümüzde bizler tarafından yüklenilmiştir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“ Şam halkı (Filistin, Libya, Ürdün, Suriye) doğru yoldan saptığında aranızda iyilik olmayacaktır. Buna rağmen Ümmetim tarafından desteklenen bir grup olacaktır ve bu grup Ahiret gününe kadar inkar edecek olanlara aldırış etmeyecektir.”  

Sözlerimi Ebu Yusuf’un, Halife Harun el Reşide verdiği öğütle kapatmak istiyorum:

“Bugünün işini yarına bırakma. Bunu yaparsan kaybedersin. Ölümden sonra amel yoktur.”

Yüce Allah (cc) İslam dinini, ideolojisini ve bizleri korusun. Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun! Amin!

YIL 13  SAYI 154  ŞABAN 1423  EKİM 2002

Yukarı