Ana Sayfa YIL 13   SAYI 154   ŞABAN 1423   EKİM 2002 E-Mail

HABER - YORUM

Hilafet Dergisi

Amerika’nın Sinsi Üsluplarından Biri Aşağıdaki İfadelerde Kendini Gösteriyor

Amerika Savunma Bakanı’nın Siyasi İşler Yardımcısı Dougles Feth şöyle dedi: “Barışın gerçekleşmesi, doğru şartlar ortaya çıktığında mümkün olacaktır. En önemli şart da halkın zihniyetinin buna hazır hale gelmesidir. Bu nedenle düşünce bazında, teröre dinamizm veren kötülüklere sürükleyen teşvikleri yeniden ele almamız gerekli olmuştur. Terörün köklü sebeplerini araştırdığınızda, fikri altyapıdan başka bir şey çıkmıyor... Anlaşmalar elverdiği çerçevede Ortadoğu’da barış diplomatiği dinamik bir şekilde devam ediyor. Fakat anladık ki; barış ve eğitim-öğretim arasındaki ilişkiye gerektiği kadar önem vermemişiz. Uzun bir süreyi diplomatların birbirlerine söyledikleri sözlere önem vererek harcamışız. Bugün ise öğretmenlerin, öğrencilerin zihinlerine ekecekleri düşüncelere her günden daha fazla muhtacız. Esasen barış bununla mümkün olacaktır.”

Amerika, Seriyye Nesibeh’i Destekliyor

Yahudilerin Kudüs Üniversitesi bünyesindeki Seriyye Nesibeh bürolarını kapatmasından sonra, 10.07.2002’de Beyaz Saray Sekreteri resmi olarak şöyle bir açıklama yaptı: “Seriyye Nesibeh bürolarının kapatılması endişe vericidir. İsrail başbakanını, siyasi atmosferi ılımlı seslere açmaya çağırıyoruz. Bu kapatma hadisesinin terörle mücadeleye bir katkısı olmayacağı gibi, Filistin kurum ve kuruluşlarının ıslahına da yararı olmayacaktır. Ayrıca başbakanın 24 Haziran’da yaptığı konuşmada gösterdiği hedeflerin gerçekleşmesine de hizmet etmemektedir. Biz bu işi İsrail hükümetiyle tartışmaktayız.

Seriyye Nesibeh ile ilgili bu çağrı, onun Filistin meselesinde ve özellikle göçe zorlananlar konusundaki tavrına uygun düşmektedir. Amerika’nın hakkındaki zannını boşa çıkartmıyor. Nitekim 13.07.2002’de New York Times gazetesi ondan şu ifadeleri nakletti: “Filistinlilere düşen, efendimiz Mesih’in çektiği acıların ve uğradığı ihanetin şuuruna vararak, temsil ettiği barışçı ruhu canlı tutmaktır. İsrail ile birlikte çalışma yoluna girmelidirler. Onlara düşen şiddete başvurmanın maslahatlarına hizmet etmediğini anlamaktır.

Aşağıdaki İfadeler Hamas’ın Siyasi Hedeflerinden Birini Gösteriyor

İslami Mukavemet Hareketi (Hamas)’ın liderlerinden biri olan İsmail Ebu Şeneb şöyle açıkladı: Muayyen şartlar çerçevesinde Hareket, 1967 sınırları dahilinde, İsrail varlığını tanımaya ilk defa hazır olmaya başladı.

Ayrıca bir bütün olarak Filistin’in kurtuluşu için savaşmaya çağıran tarihi siyasetinin aksine, hareketin biri İsrail diğeri Filistin olmak üzere iki devlet düşüncesini kabul ettiğini de ekledi. 08.07.2002’de BBC’nin kendisiyle yaptığı röportajda şöyle ekledi; Aslında bu fikir arkasında duran Hamas Hareketinin kurucusu olan Şeyh Ahmed Yasin’dir.

Hamas’ın Avrupa İle Teması

Şeyh Ahmed Yasin’in AB’nin Güvenlik ve Dışişleri temsilcisi olarak görüşmelere katılan Solana ile görüştüğüne dair çıkan haberin ardından, İsmail Ebu Şeneb şöyle dedi: “Solana Hamas’ın Avrupa planı hakkında tutumunu öğrenmek istemiştir.” Ayrıca Ebu Şeneb şöyle dedi : “Görüşmenin, Filistin Güvenlik organlarının bir komutanı vasıtası ile Gazze’de yapıldı ve başlangıçta Şeyh Yasin bu görüşmenin gizli olmasını reddetmişti.”

İsrail Hükümet basın bürosu müdürü Dani Simon, Şeyh Ahmet Yasin ve Solana arasında yapılan görüşmeye şiddetle saldırarak şöyle dedi: “Bu davranış bir rezalet ve küstahlıktır. Zira Solana İsraillilerin duygularına önem vermedi. Bu çekişmede İsrail’in Avrupa’nın bir taraf yanında durduğunu saydığı zaman garipsemem. Aynı anda Solana, İsrail’e düşmanlık yapan taraflarla işbirlik yapmaktadır.

Amerika Savunma Bakanı Ve Dışişleri Bakan Vekili Tanıklığında, Müşerref Kendisinden İstenen Önemli Bir Görevi Yerine Getirmiştir

Amerikan CNN kanalının kendisiyle yaptığı röportajda Pakistan lideri Pervez Müşerref şöyle dedi: “Birtakım Fundamentalist örgütlere karşı harekete geçtiğimizde, Pakistan’da hiçbir hükümetin veya liderin böyle durumlara egemen olma konusunda, bu denli başarılı olacağımızı tasavvur edebileceklerine inanmıyorum. Bu nedenle ben şahsen, geçmiş dönemlerde hayal bile edilemeyen şeyler başardığıma inanıyorum. Geçmişte kimsenin el atamadığı silahlı örgütleri kökünden söküp attık. Geçmiş hükümetler, bu örgütler ve liderlerinin birer dost olduklarına inanıyorlardı. Fakat ben bunları tehlikeli addediyorum. Onların hesaplarını dondurup, bürolarını kırmızı mumla mühürledim. Şimdi Bu hizblere mensup yüzlerce kişi demir parmaklıkların arkasındadır.

Amerika Savunma Bakanı Rumsfield, Pakistan’a yaptığı son ziyareti sırasında, Pakistan Savunma Bakanı ile birlikte yaptıkları basın toplantısında şöyle dedi: “Pakistan yönetimi, doğu sınırında Hindistan ile arasında süregelen gerginliğe rağmen, ordusunun büyük bir kısmını batıdaki Afganistan sınırına sevk etti. Afganistan’ın bu sınır bölgesinde yapılacak en güzel iş bu idi. Pakistan Afganistan ile ilgili mücadelemize büyük ölçüde yardımcı olmuştur.

Amerika Dışişleri Bakan Vekili Richard Ermitach, senatoda dış işlerin görüşüldüğü toplantıda Pervez Müşerref’i överek şöyle dedi: “Şu anda Pakistan sağlıklı bir duruma geldi... Onlar öncelikle bizim lehimize çok can vererek büyük zarar görüyorlar.

Amerika Ve Hindistan İlişkileri

New York Times gazetesi, Amerika Savunma Bakanı Rumsfield’in Hindistan’a yaptığı ziyaretlerinden birine başlamadan önce şu hatırlatmada bulundu: “Geçen otuz sene süresinde, tasavvuru zor bulduğumuz hususları şimdi buluyoruz; bu ise Hindistan’da bizi dinleyecek kulaklardır...” Başkan Bush’un yönetimi ele aldığından beri, artık Hindistan idaresindeki etkili bazı sorumlular, Çin ile temsil edilen Asya denizinin atının gücüne mukabil duracak güç Hindistan’da olduğunu görüyorlar. Nitekim Çin’in stratejik potansiyel tehlike teşkil ettiği ve gelişen bir güç olduğu görülmektedir. Geçen aylar zarfında Amerika ile Hindistan arasındaki askeri ilişkilerinin hızlı geliştiği kesindir. Nitekim Amerika askeri yetkililerden biri şöyle demişti: “Hindistan ile ilişkilerimiz emekleme döneminden yürüme dönemine geçmiştir. Koşma aşamasına geçmeye hazır olduk. ...birlikte yaptığımız kara ve hava tatbikatı sırasında Ağra kenti üzerinde uçaklardan Amerikan ve Hindistanlı paraşütçüler atlamışlardı.” Bunun gibi Müşterek Kuvvetler Komutanı Amerikalı Mayroz, Şubat ayında Yeni Delhi’ye gelişinde şöyle demişti: “İki ülke arasındaki askeri yardımlaşma daha önce benzeri görülmemiş bir boyuta ulaşmıştır.

Orta Asya’da Hizb-ut Tahrir’in gücü

Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Amerika Dışişleri Bakan Vekili Lin Baskus 27.07.2002’de Amerikan Kongresi’nin bir kolu olan, bölge işlerinden sorumlu heyete sesli bir bilgi sundu. Belgede şunlar geçiyordu: “Faşist ve iktisaden bozuk bir yönetimin, halkta kin ve düşmanlık uyandırdığına ve ülkede terörü beslediğine inanıyoruz. Orta Asya’daki liderlere söylediğimiz budur. El-Kaide örgütü ve Özbekistan İslami Hareketi felç edildi. Fakat bunlar tamamen yok edilemedi. Örneğin; aktif radikal Hizb-ut Tahrir’in gücü Orta Asya’da artmaktadır. Özellikle Hizb-ut Tahrir Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan devletlerinin kesiştiği alan olan Fergana vadisinde daha da güçlendi.

Batıl Üzerinde Küfür Önderlerinin İttifakı

İslam Kerimov’dan, Hizb-ut Tahrir’in durumu ile ilgili olarak Moskova ve Washington tarafından desteklendiğine dair bir söz nakledildi. Amerika ve Rus heyetleri Rusya’nın başkenti olan Moskova’da toplandılar ve Hizb-ut Tahrir’in aşırı bir örgüt olduğunu nitelediler.

“(Resulüm) De ki : Ey kafirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.” (Kâfirûn 1-2)

Başbakan Müşerrefin onuruna verilen yemekte Hindistan başbakanı Narayan yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Öğrencilerimiz, artistlerimiz, yazarlarımız, diğer profesyoneller ve halkımız sorunsuz bir birleriyle görüşebilsinler ve kardeşliklerinin sıcaklığını paylaşabilsinler. Bu hedefe ulaşabilmek için barışçıl bir atmosfer yaratmalıyız ve birbirimize güven içerisinde olmalıyız. İki ülke arasındaki bağda şiddeti kaldırmalıyız.” Aynı yemekte başbakan Müşerref şu açıklamayı yaptı: “İki taraflı düşmanlık içerisinde kilitli kaldık. Bunun sonucunu da ağır bir şekilde ödedik. Bizler gelecekteki nesillere yeni bir sayfa açarak, uluslararası iyi bir ilişkiler kurmayı düşünüyoruz. Geçmişimizin geleceğimiz üzerinde hüküm sürmesine izin vermemeliyiz. Tarihin yükünü aşmalıyız. Diğer halklar böyle yaptı. Bizlerde aynı şekilde hareket etmeliyiz.”

Başbakan Müşerrefe sormak istiyoruz: “Aşmayı istediği bu tarihin yükü acaba nedir?!” 14 ağustos 2002 Pakistan’ın kafir İngiliz emperyalizminden kurtuluşunun 55. yılıdır. Pakistan ülkesinin meydana gelmesinde büyük rolü olan Pakistan Hareketinin, Müslümanların ve Hintlerin aynı ülkede aralarındaki göz ardı edilemez farklardan dolayı beraber yaşayamayacaklarını içeren, “iki halk-teorisinden” haberdardı. Müslümanlar ve Hintler arasındaki farkı gösterebilmek için bu iki toplumun arasındaki en bariz 14 fark meydana konuldu. En önemli farklardan biri Müslümanların kesip yedikleri sığırlara Hintlerin tapmalarıydı. Bu düşüncenin Pakistanlı Müslümanların Hindistan’a karşı takındıkları tavır büyük bir rol oynamıştı ve Başbakan Müşerref ve Başbakan Narayan’in ortaya attıkları bu yeni “kardeşlik” fikrine yol açmıştır.

General Müşerrefin altını çizdiği “tarihin yükünün” diğer elementleri Hindistan’la olan üç savaş on binlerce Müslüman’ın şehit edildiği ve sonu gelmeyen Keşmir tartışmalarıdır.

General Müşerref neden Pakistan ve Hindistan arasındaki “tarihin yükü” değiştirmek ve şimdi iki ülke arasında barışçıl ve sağlam bağlar kurmayı istiyor?! Bunun gerçek sebebi; general Müşerrefin kalbinin yumuşaması değil, Amerikan siyasetinde yapılan sert değişikliklerdir. Soğuk savaşın ardından Çin Amerikanın en önemeli global meselesi haline geldi ve birbirinden çok farklı olan bu iki sistem arasında görüşmeler başladı. Bir yandan Amerika Çin ekonomisine büyük yatırımlarda bulundu ki; Çin Devleti dünya ekonomisine yani Amerikan ekonomisine bağlansın. Diğer taraftan Amerika Çin sınırları dışında Çin Devletine düşman yaratmayı içeren yeni siyasetini uyguluyor. Bu yeni siyasetin ikinci başrol oyuncusu Güney Asya’dır. Amerika Güney Asya üzerinde bu oyunu oynayabilmek için Hindistan ve Pakistan’ı Çin’in karşısına güçlü bir blok olarak geçirmeye çalışıyor. Hindistan Devletinin bir üyesi Pakistan’ın ve Hindistan’ın bir devlet birliği içerisine girmelerinin gerektiğini söyleyebilecek kadar ileri gitti. Hindistan medyasına açıklama yapan Başbakan Müşerref’te ayni şekilde konuştu: “Güçlü bir ortak her zaman zayıf olan ortağı muhafaza etmeli.”

Bu söylenenleri yapmak için iki ülke fazla gecikmedi. Artık yapılması gereken iş, sadece iki ülke halkını yakınlaşmaya ikna etmekti. İşte buda tanınmış Pakistan liderlerinin ve politikacılarının ekonomik ve askeri platformda Hindistan’la ilişkilerini pekiştirmek adı altında yaptıkları yatırımların asıl sebebidir. Şuan Pakistanlı Müslümanlara sanatçılarla, filmlerle ve müziklerle provokasyon yapılarak Hindistan kültürü aktarılıyor. İki ülkenin düşünürleri, habercileri, emekli diplomatları ve askeri personelleri arasında güçlü yeni bağlar geliştiriliyor.

Ey Pakistan Müslümanları!

Yöneticilerinizin Amerikanın planlarını adım adım takip etmesine nasıl izin veriyorsunuz?! Onlardan çok farklı olduğunuz halde Hint kültürünün toplumunuza hatta evlerinize girmesine nasıl izin veriyorsunuz?! Sizlere 55 yıl boyunca inandığınız; “iki halk-teorisini” sunan fakat simdi Müslümanların ve Hintlerin kardeş olduğunu kabul edip ve o şekilde hareket eden liderleriniz gibi mi hareket edeceksiniz?! Kâfirûn suresinin anlamını unuttunuz mu!?

“(Resulüm!) De ki: Ey kafirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz. Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinimde banadır” (Kâfirûn 1-6)

İki halk teorisi” zaten başlı başına yanlıştır. Çünkü bu teori mücahitlerin kanlarıyla sulanmış Müslümanların geniş topraklarının kapılarını Hint putlarına Müslümanlara Pakistan adı altında ufacık bir yer bırakarak sonuna kadar dayıyor. Müslümanların dış ülkelerle olan ilişkileri kafirlerin çıkarları için değil, İslam’a uygun ve Müslümanlara kâr sağlayacak şekilde olmalıdır. Batı kafiri tarafından oluşturulmak istenen Müslüman ve Hint bloğu her zaman için taşa tapan Hintliler hakimiyetinde olacaktır. Amerika ve İngiltere Müslümanların hayata ayrı bir bakış açılarının olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu yüzden hiçbir zaman Müslümanlara güç vermeyecekler. Çünkü Müslümanlar kendilerinin ve çıkarlarının karşısında yeni bir global düşman olacaklardır. Hintliler hakkında ufak bir araştırma yaptık mı onların çok büyük bir tehlike olmadığını görürüz. Çünkü Pakistan liderleri Amerika’ya Hindistan liderlerinden daha fazla içtenlikle bağlılık gösterdiler. Buna rağmen, kısa bir zaman önce Amerika Pakistan değil de Hindistan taraflısı olmuştu. İşte bu yüzden Pakistan askeri bütçesi şuan donmuştur ve Hindistan askeri bütçesi büyümektedir. Hindistan üzerinden cezalar kaldırılmıştır, fakat Pakistan için bu söz konusu değildir.

Akıllı ve zekalı olan politikacılar Çin’i Amerikanın karşısına geçirmeye uğraşmalılar ve Amerikanın kendi çıkarları için kullandığı elindeki oyuncağı olmayı kabul etmemeliler.

Ey Pakistanlı Müslümanlar!

Bu batı sistemlerini ve bu sistemleri uygulayan yöneticileri kabul etmemelisiniz. İslamın tekrar dünyaya hakim kılınması ve Müslüman ülkelerini bir sancak altında toplamak için çalışmalıyız. Keşmirli, Hindistanlı, Güney Asyalı ve diğer beldelerdeki tüm Müslümanlar bu çağrımızı işitin! Hindistan, Hilafet Devletinin önünde bir engel teşkil etmemeli.

Evet! Asya’da bir blok olmalı, fakat Hindistan’ın oluşturacağı Amerikan çıkarları için çalışan bir blok değil Müslümanların oluşturacağı bir İslami blok yani İslam Devleti olmalı.

Asya’da böyle bir devlet oluştuğunda ve Asya’daki Müslümanlar birleştiğinde diğer devletlerin, Avrupa’nın ve Amerikanın İslam Devletine ne kadar baş kaldırabileceklerini sanıyorsunuz? Diğer devletlerle İslam sancağı altında birleşilecektir ve böylece müthiş bir güç oluşacaktır.

Allah (cc) şöyle buyurmuştur :

“O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir.” (Tevbe 33)

YIL 13  SAYI 154  ŞABAN 1423  EKİM 2002

Yukarı