YIL 16  SAYI 186  CEMAZİYÜLEVVEL 1426  HAZİRAN 2005


Hilafet.com'da ara Web'de ara

Hilafet'in Sözü: Ilımlı İslam Söylemi
Allah (cc)’nun Gücünün Üzerinde Hiçbir Güç Yoktur
Siyasî Yorum: R. T. Erdoğan’ın İsrail Ziyareti
Haber-Yorum: Özbekistan Olayların Arkasında Kim Vardır?
MÜSLÜMANLARIN DURUMU VE NİÇİN HİZB-UT TAHRİR (2. Bölüm)
Hz. MUHAMMED (SAV)’İN MUCİZESİ KURAN VE İÇERİĞİ (2. Bölüm)
Sünnet’ten Anlamamız Gerekenler ve Bidat Kavramı (1. Bölüm)
Bir Şiir
Tefsir: Bakara Suresi 194-195

 

Mahmud AYDIN

Allah (cc)’nun Gücünün Üzerinde Hiçbir Güç Yoktur

“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir.” (Teğabün 1)

Dünyanın bir yerinde herhangi bir afet meydana geldiğinde hemen arkasından farklı şekillerde yaklaşımlar ve yorumları görüyorsunuz. Fakat son dönemlerde yaşanan büyük afetler nedense belli bir noktaya kaydırılmak isteniyor. Dünyada zuhur eden, her olan-biten günümüzün büyük sömürgecisi Amerika’ya mal ediliyor. Bu yaklaşım, siyasi olaylardan tutunda ta afetlere kadar her alanda kendini göstermeye başladı. Öyle ki; Amerika asli yapısından kat kat üstün, olağan üstü bir güce sahip, dünyada her alanda tek hakim koltuğuna oturtturuldu. Amerika elbette ki bu konumundan ve büyütülmesinden rahatsız değil aksine memnundur. Firavunun kibir ve gurur müptelası olup ilahlığını ilan ettiği gibi Amerika’da kendi ilahlığını ilan etmiştir.

Çeşitli deneyler neticesi büyük titreşimler meydana getirerek depremler oluşturan odur, yağmur bombası ile yağmurları yağdıran odur, hava boşluğunda çeşitli gazlarla çok kuvvetli hortumları oluşturan da odur. Medyayı takip ettiğinizde karşımıza çıkan, Amerikanın bu gibi hadiselerin ardından bu olayların hamisi olarak gösterilmesidir. Bu yöneliş Amerika’yı kınama yönünde değil onu yüceltme yönünde gerçekleşmektedir.

Yer kürede işgallerle zulüm estiren, sömürgede doruk noktaya ulaşan Amerika elindeki güçle medyayı yönlendiği gibi insanlar üzerinde de dolaylı hakimiyet kurmaktadır. Dünyanın her tarafında istediği gibi hareket etme, tutuklama, korku salma, zulmetme, dayatma özgürlüğünü kendine tanıyan Amerikanın korkunç bir dev olduğu böylece insanların beyinlerine kazınmıştır. Dünyanın büyük bir kesimi onun kulu olmuş önünde takdis yaparken diğer bir kesim kölesi olmuştur. Kenarda duranlarsa o devi ürkütüp hışmını üzerine çekmektense sessiz kalmayı kendilerine reva görmüşlerdir. Karşıt olanlar ise en büyük düşmandır.

Bundan dolayı afetler meydana geldiğinde, afetlerin ilahi bir alana çekilmesi ile fırtınalar koparılıyor, asıl deprem o zaman vukuu buluyor. Daha çok İslam beldelerinde afetlerin Allah’tan geldiğini yazmak suç sayılıyor ve kişiler bu suçtan dolayı mahkumiyete çarptırılıyorlar. Çünkü İslam beldelerinde var olan küfür sistemleri Müslümanlara İslam’ı unutturmak için vardırlar. Amaçları kafirlerin üstünlüğünü her ortamda gündeme taşımaktır. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar Allah’ın gücünün önüne asla geçmeye kudretleri yetmeyecektir. Kıyamette onları öyle bir afat bekliyor ki; bu dünyanın afattı onun yanında hiç kalır… Saptırmaya çalıştıkları konularda da başarısız olacaklardır.

İnsanlık tarihi her döneminde çeşitli afat ve musibetlerle karşılaşmıştır. Bu dünya var oldukça ve varlık alemi yaşamını ikame ettiği sürece dönem dönem Allah’ın takdir ettiği musibetler canlıları bulacaktır.

Afetleri iki noktada incelemek mümkün:

1- Bizzat insanların eli ile gerçekleşenler. Bunu da iki alanda ele alabiliriz.

a- İnsanların tabiat yapısını fesada uğratmaları,

b- Sapık insanların ihtirasları uğruna, insanlığı cürümleri ile fitne ve fesada boğmaları.

Her ikisi insanların iradeleri dahilinde gerçekleşir. Yani insanlar bu alanda hasarı kendi elleri ile gerçekleştirmektedir.

a- Tabiatı fesada uğratmaları: Allah (cc) tabiatı en güzel bir donatımla insanların hizmetine sunmuştur. Allah (cc) şöyle buyurdu:

“Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.” (Kehf 7)

Başka bir ayette şöyle buyurdu:

“Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” (Hac 65)

Allah insanlara öyle bir dünya bahşetti ki; insanlar kusursuz bir dünyaya sahip oldular. Onda hava, su, yeşillikler, oksijen dolu ormanlar, dağlar, yağmur yüklü bulutlar, rengarenk çiçekler, hizmetlerine amade kılınmış hayvanlar ve daha nicelerini bulabilirsiniz. Fakat, görüyoruz ki; insanoğlu tabiatın o güzelliğini, eşyanın tabii yapısını bozmakta yarışırcasına bir yol izlemeye başladı. Yakılan ormanlar, zehirli maddeler, tabii olan tohumlara müdahaleler, hormonlu ürünler, kimyasal maddeler ve daha niceleri. Günümüzde öyle oldu ki; nankör, inançtan soyutlanan ve heva ve hevesini ilah edinenler masum insanlara saldırdıkları gibi dünyada her şeyin aslını bozmak için topyekun savaş ilan etmişlerdir. Bunların azgınlığını Allah (cc) Kuran’da şöyle bildiriyor:

“O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara 205)

Bir nevi fesada yönelmek, eşyanın aslını tahrip etmek insan eli ile gerçekleşen afatlardan sayılır. Bunu da Allah (cc) fesat ve bozgunculuk olarak nitelemektedir. Ortaya çıkan bu durum insanların kendi kendilerini yönetmeye kalktıkları gibi eşyayı da yönetmeye kalkmalarından kaynaklanmıştır. Bu ise insanlığa ve tabiata afet getirmiştir. Laboratuarlarda ürettikleri virüs ve mikropları bir tehdit unsuru olarak kullanıyorlar. İnsanlığın hastalıklarla boğuşması dünyayı fesada boğanların ürünüdür. Bunun yüzlerce örneği verilebilir. Hormonlu yiyecekler neticesi insanlarda artan hastalık ve çeşitleri, bitkilerde ilaçlamalar neticesi ortaya çıkan verimsizlik, kozmetik sanayinin yaydığı kimyasal maddeler neticesi ozon tabakasının etkilenmesi ve daha niceleri…

Tabii özellik ancak dış etkenin müdahalesi neticesinde bozulur. İnsanoğlunun müdahalesi sonucu bir çok şey asli yapısını bozmuştur. Bu da insanın tabiat üzerinde de hakimiyet kurma sarhoşluğunun getirmiş olduğu bir felakettir.

b- Sapık insanların ihtirasları uğruna, insanlığı cürümleri ile fitne ve fesada boğmaları:

Dünya yaşamak için herkese yetecek kapasitede yaratılmışken, insanlar bu konuda karar vermeye kalktı ve milyonlarca insan vahşi ihtiraslar neticesi katledildi. Afrika’da katledilen milyonlarca insan bu ihtiras felaketinin sadece bir örneğidir.

Bir kesim dünyada bütün insanlığa yetecek kadar yiyecek ve eşyanın bulunmadığına veya dünya servetlerinden en fazla payı alma adına nüfuz planlama politikası gütmektedir. Bu siyaset doğrultusunda her yıl binlerce kadın ya kısırlaştırılır veya kasten binlerce insan öldürülme terk edilir.

Dünyanın mutlu azınlığı her türlü imkanlara sahip zevk-sefa içerisinde hayat sürerken diğer yanda bir kesim açlıktan ölüme mahkum edilmiştir. Habeşistan, Somali önümüzde duran örneklerden sadece bir kaçıdır.

Kapitalist sömürgenin dünyadaki felaketlerini sıralamak o kadar çok ki; burada sıralamaya kalksak sayfalar dolusu kitaplar meydana çıkar. Yakıp-yıkma, yağmalama, hırsızlık, katliam, işkence kapitalizmin insanlığa sunduğu en büyük musibetlerdir. Başta Amerika’nın işlediği cürümler insanlara -daha fazla Müslümanlara- felaket üstüne felaket getirmiştir. Japonya’da kullandığı atom bombasının düştüğü yerlerde hala insanlar sakat doğuyor, toprak verimini veremiyor. Amerika (ki kapitalizmin temsilcisi) denilince akıllarına ilk gelen felaket olmuştur.

Onun yanında İsrail ve batının Müslümanlara yaptıkları herkesin malumudur. Bunun adına ister sömürü deyin ister savaş deyin fakat yapılanlar musibet ve beladan başkası değildir. Çünkü onların tek yapabilecekleri ve taşıyabilecekleri felakettir. Onlar Hakkın üstünde bir hakimiyet yolu tuttukları için insanlığa adalet yerine zalimlikten başka bir şey sunamazlar. Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

“… Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” (En’am 144)

“O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim 34)

“Allah'a karşı yalan uyduran, kendisine gelen gerçeği (Kuran'ı) yalan sayandan daha zalim kimdir? Kafirlerin yeri cehennemde değil mi?” (Zümer 32)

Dönem dönem insanlar felaketlere duçar kalırlar. Kendilerine gelen uyarıcılar neticesi de bu felaketlerden kurtulmaya yönelirler. Günümüzde de insanlık kurtuluşa muhtaçtır. felaket ve musibetlerden kurtuluş ise yine insanların elinde olan bir şeydir. Tek yapılacak iş Hakk’a yönelmektir.

2- Allah’tan gelen ve insanların iradesi dahilinde olmayan afet, deprem ve musibetler:

Deprem ve tabii afetler genelde manada ilahi olarak bilinir. Geçmişten günümüze değin bu husus ilahi bağlamda değerlendirilmiştir. Hatta Allah’ı inkar edip başka şeylere tapanlar dahi tabii afetleri taptıkları ilahtan olduğuna inanırlar. Yıldırımların çakmasını gök tanrısının kızması şeklinde algılayanlar olduğu gibi depremleri yer tanrısının kızması sonucu olduğuna inanlar olmuştur.

Burada üzerinde durulması gereken nokta; insanların bu olayları çözmekten aciz oluşlarıdır. Kendi iradeleri dışında gelişen bu olaylara müdahale etme güçleri yoktur. Kulun, kendisine hükmeden dairede meydana gelen işlerde bir etkisi, bir rolü yoktur. Bunların hepsini kulun hiçbir ilgi ve etkisi olmaksızın meydana gelmesini sağlayan Allah-u Teala’dır. Nitekim Allah (cc) şöyle buyurdu:

“Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.” (Teğabün 11)

Bu olayların neden oluşları hakkında da herhangi bir fikir yürütmek doğru olamaz. Olduğu takdirde kayıptan haber verme olmuş olur ki; kaybı bilen ancak Allah’tır. Bundan dolayı deprem ve afatlar hususunda ancak vahiyle gelen habere tabi olmak gerekir. Bu Allah’ın bir kazasıdır.

Bilim, depremi yer altında var olan gazların, belli yerlerde yoğunlaşması ve yer kabuğunu kırarak çıkması sonucu meydana gelen olay diye tarif ederler. Fay hatları çizerler ve o fay hatları üzerinde meydana gelecek olan depremler hakkında önceden haber vermeye kalkışırlar. Bu konuda bilimin isabet ettiği elbette söylenemez. Dünyada o kadar deprem oluyor ki artık her taraf fay hattı oldu.

İşi fay hatlarına havale etmek Allah (cc)’nın tabiata müdahalesini devre dışı bırakmaktır. Diğer zaaf tarafı da gelecekten haber vermektir. Her ikisi de yanlıştır. Bu konu insanın ne iradesi nede bilgisi dahilinde gerçekleşen bir olaydır.

Deprem, dünya üzerinde meydana gelen, ne zaman olacağı ve ne kadar süreceği önceden kestirilemeyen, Allah’ın insanlara gösterdiği fizikî hâdiselerden, ilahî âfetlerden bir tanesidir.

Bu gibi olayları; “tabii âfet”, “vahşi doğa”, “fay kırılmaları” gibi sözlerle asli konumunun dışında düşünmeye sevketmek Allah’ın gücünü ve tabiat üzerindeki hükümranlığını inkarcılığa çağrıştıran ifadelerdir. Insanoğlu şunu çok iyi kavraması gerekir; bu kainatı yoktan var eden Allah (cc)’dır. Kainata ne zaman ve nerede müdahale edeceği ise insanların bilgisi dahilinde olmayan bir konudur. Bundan dolayıda bu konuda fikir yürütmek yanlış olur. Nitekim Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am 59)

Meydana gelen afatlar insanlar üzerinde büyük tesirler bırakmıştır. Bundan dolayı da bu gibi olaylar genelde bir uyarı olarak kabul edilir.

İnsanlar ne kadar fikir yürütürse yürütsünler gelecekte ne gibi bir olayla karşılaşacaklarını bilemezler. Ancak Kur’anda ve hadislerde zikredilen bela, musibet ve afatların zuhur nedenlerini üç şekilde izah etmektedir.

Devamı gelecek sayıda…

 

ilk sayfa | Yukarı

 YIL 16  SAYI 186  CEMAZİYÜLEVVEL 1426 HAZİRAN 2005