Özbekistan 26 milyon nüfusu ile bölgenin en kalabalık ülkesidir.
Ülkede %80 Özbek, %5.5 Rus, %5 Tacik, %3 Kazak, %2.5 Karakalpak, %1.5
Tatar bulunmaktadır. Ülkenin %90 Müslümandır. Toprakları yeryüzünün en
zengin servetlerine ve verimliliğine sahip topraklardandır. Dünya pamuk
üretiminde ikinci sırada ve altın üretiminde dördüncü sırada
bulunmaktadır.
Sovyetler Birliği parçalandıktan sonra 20 Haziran
1990 yılında egemenliğini, 1992 yılında da bağımsızlığını ilân eden
Özbekistan, cumhuriyetle idare edilmektedir. Sovyetler Birliğinin
kalıntılarını bir arada tutmak amacıyla kurulan “Bağımsız Devletler
Topluluğu” üyesi olduğundan askeri, güvenlik, siyasi ve ekonomik açıdan
Rusya’ya olan bağlılığı hâlâ devam etmektedir.
Bağımsızlığını kazandığı günden günümüze Özbekistan
devlet başkanlığını, adından başka İslam'la hiçbir ilgisi olmayan İslam
Kerimov yürütmektedir. Kerimov aslında eski komünist rejimin bir
kalıntısıdır. Kerimov 2002 yılında yapılan referandumda %91 oy alarak 7
yıl başkanlığını uzatmıştır. Başkanlığını uzatmasının ardından Kerimov,
muhalefet partilerini kapatmış, basına ağır sınırlamalar getirmiş ve
camiler üzerinde devlet kontrolü getirmiştir. 11 Eylül’den önce ABD ile
hızlı balayı yaşayan ancak, daha sonra Rusya’ya yakınlaşmasıyla ABD’nin
beşinci kolu gibi çalışan STK’ları (Sivil Toplum Kuruluş’ları) kendi
iktidarına karşı bir tehdit olarak gördüğü için ülkesinde yasaklamıştır.
Kerimov, 11 Eylül sonrası Amerikan savaş uçaklarının, terörizmle savaş
bahanesiyle Afganistan’ı bombalamaları için Özbekistan’a ait Canabat
şehrine inişlerine izin vermiştir. Ardından Washington ve Taşkent
Canabat hava alanı için 7 yıllık bir anlaşma imzalamışlardır.
Fikrî açıdan ise Özbekistan halkı, dinsiz komünist
sistemin çöküşü ile komünizmin ve Rus diktatörlüğünün kulluğundan
kurtulduklarının farkına vardı. Yetmiş beş yıl boyunca mahrum
bırakıldıkları İslâmi kimliklerine geri dönmeye başladılar. Rusların,
birçoğunu içki depolarına ve domuz ahırlarına çevirdikleri mescitleri
temizlediler, yeni mescitler inşa ettiler ve eski mescitleri restora
ettiler. Bu noktada kendilerine doyurucu fikri veren Hizb-ut Tahrir’e,
onca zulme rağmen, yoğun katılımların olduğu gözlemlenmektedir. Çünkü
zulüm fikrin hızını kesse de, insanlar tarafından kabullenilmesinin
önüne geçemez. Özbekistan tarihte Buhari, Tirmizi, Nesefi ve Zemahşeri
gibi, İslâm ümmetinin en hayırlı evlatlarının yetiştiği ülkelerden
birisi olduğu gibi, Orta Asya’daki cumhuriyetler arasında İslâm’a
girişin en fazla olduğu yerlerden de birisidir.
Hizb-ut Tahrir
Andican, üç ülkeyle sınırı olan ve bölgedeki İslâm’î
hareketlerin kalesi durumundaki Fergana Vadisi’nde yer almaktadır.
Fergana vadisi yakın bölgenin su kaynağı durumundadır. Zengin tarım
sahaları vardır ve çok yoğun nüfusa (10 milyon) sahiptir. Yaklaşık 300
bin nüfuslu Andican kenti, direnişin başladığı mekan durumundadır.
Bölgedeki aktif İslam’î gruplardan birinci derecede
ağırlığa sahip olan Hizb-ut Tahrir’dir. Burada kısaca şunu belirtmek
isteriz ki, azgın ve despot Kerimov yıllarca ideolojisi İslâm olan ve
Rasûlullah (sav) metodundan bir karış bile sapmamış bu siyâsi partiyi
ümmetin kalbinden silmek amacıyla mücadele etmiş, gençlerine işkence
uygulamış, İnsan Hakları Örgütlerinin bildirdiğine göre bedenlerine
kızgın yağ dökmüş, tırnaklarını sökmüş, bununla birlikte Hizb-ut Tahrir
çalışma metodunda silah kullanmaya, şiddete başvurmaya, suikast
düzenlemeye, bombalamaya, saldırmaya veya benzeri yöntemleri kullanmaya
teşebbüs etmemiş, hatta aklından bile geçirmemiştir. Hizb-ut Tahrir
şiddeti, mevcut yönetimlerden veya onların zorbalıklarından korktuğu
için değil, daveti taşımada Rasûlullah (sav)’in metodunu takip ettiği ve
bu metotta şiddete başvurulmadığı için benimsemez. Daha önce de Ürdün
hükümeti, “Mute” olayında Hizb-ut Tahrir’i şiddete başvurmakla itham
etmiş; ancak Ürdünde’ki mahkeme, Hizb-ut Tahrir’in fikirlerini, metodunu
ve pratikte kullandığı vesileleri bildiğinden bu ithamı reddetmiştir.
Keza bir çok Avrupa devletlerinde de Hizb-ut Tahrir’in şiddete
başvurduğu ispat edilememiştir.
Andican Olaylarının Gerçek Yüzü
Özbekistan’daki bu olaylar akla hemen Amerika’ya
hizmet eden ünlü spekülatör George Soros’u getiriyor. Eski sovyet
ülkelerinde peşpeşe gelen kansız devrimlerin arkasında ünlü spekülatör
George Soros’un olduğu artık bilinen bir gerçek. Yanlız Kerimov’un, Açık
Toplum Vakfı ve Açık Toplum Enstitüsü gibi Amerikan çıkarlarına hizmet
eden Sivil Toplum Kuruluşlarını ülkeden kovmasının ardından Amerika’nın
kendisine orada ajan bulamaması ve dolayısıyla da taban tutamaması,
Kerimov’un şimdiye kadar yaptığı cürümlere yeşil ışık yakması, onu
himâye etmesi, Müslümanlarla savaşması için desteklemesi bu teoriyi
zayıflatmaktadır.
Bunu açıkça Beyaz Saray Sözcüsü Scot McClellan’ın
açıklamasında görürüz, “Özbekistan halkı daha temsili ve demokratik
bir hükümet istiyor, ama bu barışçı yollarla olması gerekir”.
Sözcü, “Hükümete ve göstericilere soğukkanlı davranmaları çağrısı”
yaptı. Ukrayna ve Gürcistan devrimlerinde muhalefetten yana tavır
takınan Amerika, Müslümanlar söz konusu olunca yan çizmekte ve çifte
standart uygulamaktadır. Sanki Beyaz Saray yaptığı açıklamada diplomatik
bir dille Kerimov’u destekliyor ve daha fazla cürüm işlemesi için ona
yeşil ışık yakıyordu. İşte bu nedenlerden dolayı olayların arkasında
Amerika’nın olmasını uzak görüyoruz.
Peki o zaman Kerimov’un iddia ettiği gibi olayların
arkasında gerçekten Hizb-ut Tahrir mi var?
Şüphesiz Hizb-ut Tahrir’in çalışma metodunu bilenler,
Kerimov’un iddia ettiği gibi, olayların arkasında Hizb-ut Tahrir’in
olmadığını bilirler. Zira, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Hizb-ut
Tahrir, kurulduğu 1953 yılından günümüze asla şiddete başvurmamıştır.
Bunu korktuğu için değil, Rasûlullah (sav)’in metodundan olmadığından
dolayı yapmaz. Çünkü toplum, şiddet ve silah zoruyla değişmez; ancak
toplumun fikirleri kabullenmesiyle değişir. Toplum; insan, fikir, duygu
ve nizâmdan oluşur. Toplumu değiştirmek isteyen kimse, fikir, duygu ve
nizâmı değiştirmesi gerekir. Fikir, duygu ve nizâm ise, şiddet veya
silah kullanarak değil, aklın bunları kabul edip kanâat getirmesiyle
değişir. Toplumu değiştirmenin vakıası böyle olduğundan ve şer’î hükümde
buna intibak ettiğinden dolayı, Hizb-ut Tahrir şiddeti benimsemez.
Diğer bir açıdan ise, eğer Hizb-ut Tahrir olayları
tetikleyen olsaydı bunu Andican’da değil, Taşkent’te yapardı. Yani Hizb-ut
Tahrir şiddeti metot olarak benimseseydi, bunu Andican gibi ülkenin
küçük şehirlerine yönelerek değil, Taşkent’te yönelir ve dünyayı
Kerimov’un başına geçirirdi.
Öyleyse olayların arkasında kim vardır?
Hiç kuşkusuz olayların arkasında Kerimov’un kendisi
vardır. Kerimov devlet şiddetini, zorbacı anlayışı en katı şekliyle
uygulayan azgın bir kafirdir. Bu devlet terörü sebebiyle binlerce insan
çöl zindanlarına doldurulmuş, kesintisiz işkenceye maruz
bırakılmaktadır. Binlerce insan da vatanlarının dışında sürgün hayatı
yaşamaktadırlar. Kısacası bu ülke eski despot Sovyet sistemlerini en
katı şekliyle devam ettirmekte, büyük devletler ise bu katı uygulamalara
muhalefet etmek bir yana destek vermektedir. Çünkü bu ülkedeki baskıcı
rejimin devamı işlerine gelmektedir.
Rejimin baskıcı uygulamaları belki karşı tepkilere
sebep olabilir. Nitekim bazı baskıcı rejimlerle ilgili olarak hazırlanan
raporlarda bu rejimlerin başvurduğu uygulamaların şiddetin zeminini
hazırladığı vurgulanmaktadır. Çünkü insanların tercihlerini, taleplerini
yönetime yansıtmalarının iki yolu vardır: İstedikleri kişiyi seçme
yoluyla veya isteklerini şiddet yoluyla kabul ettirme üslubu. Birinci
yolun tıkanması durumunda, insanlar ikinci yola itilmektedir. Bunu İslâm
tarihinde görmekteyiz. Halife’nin veliaht yöntemiyle tayin edilmiş
olmasından dolayı Müslümanlar istedikleri kişiyi Halife olarak seçmekten
mahrum bırakılmışlardır. Bu da onları yönetimi değiştirmek için silah
kullanmaya sevketmiştir. Böylece iç kargaşa çıkmış, İslâm devleti
düşmanları karşısında zayıf düşmüştür. Özbekistan'daki hâkim sistem de
birinci yolu tamamen tıkadığı gibi sistemin uygulamalarına muhalefet ve
muhasebe edenleri çok katı uygulamalarla cezalandırmıştır.
İşte bu baskıcı, zorbacı yönetimini meşrulaştırmak,
yaptığı zulümleri haklı göstermek amacıyla Kerimov şimdiye kadar aynı
üslubu takip etmiştir. 16.02.1999 sabahı Özbekistan’ın başkenti
Taşkent’te patlamalar meydana gelmiş, İslâm Kerimov, öğle saatlerinde
yaptığı açıklamada “Bu patlamaların kendi şahsını hedef aldığını,
patlamaların arkasında kimlerin olduğunu bildiğini” halde, İslâm’î
hareket ve İslâm davetçilerini bastırmak için bu patlamaları
kullanmıştır. Aynı gün öğle vaktinde içişleri bakanı Ali Matof bir
konuşma yaparak: “Patlamaların arkasında ‘Hizb-ut Tahrir’ var.
Patlamalar, Hizb-ut Tahrir’in askeri kanadını oluşturan ‘Hizbullah’
tarafından gerçekleştirilmektedir. Hizb-ut Tahrir planlamakta, geriye
kalan hareketler ise uygulamaktadırlar." demiştir.
Halbuki aynı saatlerde Kerimov yaptığı açıklamada
kendisine suikast düzenleyenleri bildiğini söylemiş ve imâ yollu olsada
bu Rus istihbaratının işi olduğunu belirtmiştir. Fakat o, bu patlamaları
kullanarak binlerce Hizb-ut Tahrir’li gençleri tutuklamış, zorla onları
evlerinden alarak hapse atmıştı. Bununla da yetinmemiş, Hizb-ut Tahrir
aleyhine geniş çaplı propaganda başlatmıştı. Ama daha sonra yaşanan
gelişmeler bu girişimin ülkedeki İslâm’î hareketi zayıflatma ve bu
hareketin ileri gelenlerine darbe vurma amacıyla düzenlenmiş bir komplo
ve provokasyon olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Yine 29.03.2004 yılında başkent Taşkent'te ve ülkenin
en önemli şehirlerinden Buhara'da meydana gelen üç ayrı patlamada 19
kişi ölmüş, 6'sı polis 27 kişi yaralanmıştı. Özbekistan hükümeti palas
pandıras olaylardan Hizb-ut Tahrir'i suçladı. Ülkenin baş savcısı Reşid
Kadirov, “Yaşanan olayların birbiriyle bağlantılı olduğunu ve uzun
süreden beridir planlandığını” iddia etti. Birincisinde olduğu gibi
ikincisinde de hükümet, alelacele belge ve bilgiye dayanmaksızın Hizb-ut
Tahrir’i patlamalardan sorumlu tuttu.
Yukarıda da söylediğimiz gibi Özbekistan'daki zulüm
yönetimi, izlediği zorba politikalarına gerekçeler oluşturabilmek için
zaman zaman muhtelif komplolara başvurmaktadır. Çünkü o, Hizb-ut Tahrir
mensuplarını ve Müslümanları daha çok kıskaca alabilmek için gerekçeye
ihtiyacı vardır. Bu olayların faili olarak onların gösterilmesi de
Kerimov için gerekçe teşkil etmektedir. İkinci olarak olaylarda
Müslümanların suçlu gösterilmesi onlara yönelik olarak daha önce yapılan
baskıları ve yasaklamaları haklı göstermek için de malzeme teşkil
etmekteydi.
Şimdi gelelim 12.05.2005 tarihinde Andican’da patlak
veren ve yüzlerce Müslümanın katledilmesiyle sonuçlanan olaylara.
- Müslümanlar, Andican kentinde haklarında hiç
suçlama olmadan apar topar evlerinden alınarak hapse atılan 23 kişinin
yargılanmasını protesto etmek amacıyla bir haftadır gösteriler
düzenliyorlardı. Kent merkezinde toplanan göstericilerin büyük bölümü
kadınlar, erkekler, yaşlı insanlar hatta çocuklardan oluşuyordu.
Dolayısıyla bunların Kerimov’u devirme gibi bir niyetleri yoktu. Sadece
gündelik yaşamlarının bir parçası olduğunu söyledikleri, 'yoksulluk ve
adaletsizliğe son verilmesi' çağrısıyla toplanmıştılar.
- Sonra bir Özbek görgü tanığının bildirdiğine göre, Baskını
Kırgızistan yönünden 15 araçlık bir konvoyla gelen bir grup, elliyi
aşkın muhafızı öldürüp 2000 civarında mahkumu serbest bırakmışlar, sonra
da kentteki askeri üssü basıp silahlara el koymuşlardı.
- Daha sonra grubun Valilik binası, Milli Güvenlik
Hizmeti İl Başkanlığı, İl Emniyet Müdürlüğü olmak üzere üç ayrı merkeze
doğru hareket edip, bu binaları ele geçirdiği belirtilmiştir.
- Ardından Kerimov, Özbekistan sınırlarını kapatmış,
Ancıdan’a giden bütün yolları ablukaya almış ve Yabancı basının
Andican’a girmesine engel olmuştu.
- Sonra Taşkent’ten güvenlik kuvvetlerini kente
nakletmişti. Akabinde kendiside katliamı bızzat yönetmek amacıyla
Ancidan’a hareket etmişti.
Andican’da katliamını gerçekleştirdikten sonra
Taşkent’e dönen Kerimov, Aksaray Köşkünde düzenlediği basın
toplantısında Andican’da yaşanan olaylar hakkında basın mensuplarına
açıklamalarda bulunmuştur. Yine adeti üzere, Ancidan’daki olayların
arkasında “Hizb-ut Tahrir’in” olduğunu belirtmiştir.
Olayları takip edenler, Andican’daki ayaklanmanın
arkasında Kerimov’un olduğunu anlar. Çünkü Kerimov azgınlığına,
zorbalığına, zulmüne sebepler, gerekçeler ve malzemeler oluşturmak için
bu olayları bizzat kendi adamlarına işlettirmiştir. Böyle bir şey hiç de
ihtimal dışı değildir. Bu husus özellikle despot ve zorba yöneticilerin
sıkça başvurdukları bir üsluptur. Elinde olayları çıkaranın Hizb-ut
Tahrir olmadığına ilişkin kuvvetli deliller olduğu halde, Hizb-ut
Tahrir’i suçlaması, hedefin önceden belirlenmiş olabileceği ihtimalini
güçlendiriyor. Sorunun çözülmesi için müzakere yolunun tercih edildiği
ve silahlı grup ile müzakere yapılması için tüm koşulların sağlandığı;
hükümet adına bunun İçişleri Bakanı Almatov ile Vali Begaliyev
tarafından yürütüldüğü iddiasını ortaya atmasıda bu olasılığı
güçlendiren hususlardan biridir. Zira hangi devlet başkanı veya
yetkilisi terörist dediği kimseleri muhatap alarak onlarla müzakere
yolunu tercih eder. Sanki Kerimov, bu açıklamasıyla kendisinin sorunu
çözmek için her türlü kolaylığı sağladığı; fakat karşı tarafın uzlaşmaz
olduğu görüntüsünü vermek istemiştir.
Silahlı grubun binayı ele geçirmesinden sonra
Kırgızistan’ın Oş ve Celalabad bölgeleri ile Afganistan’da bulunan
liderlerini aradıkları ve gelişmeler hakkında bilgi verdiklerine dair
ellerinde bant kayıtlarının bulunduğunu söylemesi de işin başka
saçmalığıdır. Zira kendi zulmünden kaynaklanan yerel tepkiyi,
bölgeselleştirmek hatta devletler arası kılmak istemiştir ki, böylece
Amerika’dan gelebilecek kınamanın önüne geçmiş olsun. Belki de
Kerimov’un, Andican’da patlak veren olayları Afganistan’la
ilişkilendirmesi, Amerika’nın desteğini almak için olabilir. Çünkü o
günlerde, Afganistan ve Pakistan’da Amerika aleyhine gösteriler
düzenlenmekteydi. Asia Times sitesine sızan veya kasıtlı sızdırılan
bilgiye göre, o gösteriyi ne Taliban ne de Hikmetyar’ın partisi Hizb-ul
islâm’î değil, bilakis Hizb-ut Tahrir organize etmişti. Aynı tarihlerde
farklı bölgelerde çıkan olaylar arasında bağ kurmakla Kerimov, daha
fazka katliam yapabilmek için Amerika’nın desteğini arkasına almak
istiyordu. Bunun için konuşmaların bant kayıtlarının ellerinde bulunduğu
saçmalığına tenezzül etmiştir. Amerika’nın Kerimov’u destekleyici
açıklaması da sanki bunu teyit eder niteliktedir.
Özelde Özbekistan Müslümanlarının Kerimov’un
zulmünden kurtulmalarının, genelde diğer Müslümanların Amerika’nın
saldırısından beri olmalarının yolu Hilâfet Devletidir. Öyleyse bütün
Müslümanlar, Hilâfet Devleti ikâme etmek için çalışmak zorundadırlar.
|