“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır;
sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!”
(Nisa 78)
Dünyanın en ünlü sömürü devletinin meşhur
ikiz kuleleri vuruldu...
Dünyada komünist devletler demir perde
ülkesi olarak anılırdı. Dünya bu devletler konusunda çok
az hususları tanır ve bir zulüm yumağı olarak telakki
ederdi. Ve bu koca dev bir gün yıkılıverdi. Akabinde dünya,
bu devletin toplumlara zulmünden başka hiçbir şeyine
şahit olmadı.
11 Eylül olayları dünyanın ikinci demir
perde ülkesi Amerikanın iç yüzünü ortaya çıkardı. Bu
devlet zulüm ve tedhiş hareketlerini alenen gerçekleştirmekte
uzman ve deneyimlidir.
Bu olayla dünya Amerika’yı biraz daha yakından
tanıma imkanı buldu. Herkesin gözünde büyüttüğü
süper güç Amerikanın o kadar da abartılacak
bir yönünün olmadığını gördüler. İki kulesinin yıkılmasıyla
sarsılan, dünyayı sömüren, koskoca devletin bir örümcek
yuvası kadar sağlam olmadığı
ortaya çıktı.
Amerika’da meydana gelen olayların oluşumu
ve nedenlerinin netlik kazanması için olay öncesi siyasetteki
gelişmelere değinmek gerekir.
a-) ABD, Orta Asya’ya yerleşebilmek için
bütün çabasına rağmen bölgede kalıcı bir ortam bulamadı.
b-) Türkiye ile birlikte Orta Asya’ da
hareket etme politikası gerçekleşemedi. Bu nedenle de Türkiye
ekonomisi kıskaca alındı ve siyasetinin yıpratılması
planı hayata geçirildi.
c-) Bu dönem içerisinde bölge ülkelerinde
“Şanghay antlaşması” gerçekleştirildi.
Rusya, Çin, Hindistan,
Japonya ve bazı Asya ülkeleri eşliğinde
Şanghay İşbirliği Örgütü kuruldu.
Çin'den başlayıp, Asya'dan Avrupa'ya
uzanacak enerji ulaşım hatları üzerinde görüşmeler, ve
çeşitli antlaşmalarla iş birliği yoğunlaştı. Japonya
Asya enerji
kaynaklarından faydalanmak için yeterli yatırımı
yapacağını ifade etti.
d-) İsrail-Filistin çatışması genişledi.
İsrail ordu birlikleri bir çok beldelere girdi. Müslümanlara
yönelik şiddette arttı. Amerika bu hususa göz yummaktadır.
Müslümanların ezilmesi noktasında hem fikirdirler. Bundan
dolayı da İsrail, ABD’nin çizdiği çerçevede
vurup-çekilme hareketlerinde bulunmaktadır. Bu durum Müslümanların
tepkisini alsa da, bölgede olaylar durmuş değildir.
e-) Olay öncesi İsrail başkanı Şaron’un
planlanan Amerikan ziyareti iptal edildi.
f-) Hindistan-Pakistan yakınlaşmasını gerçekleştirmek
için ABD, Pakistan lideri Müşerref’i
Hindistan’a gönderdi.
Yapılan planlar
Ortadoğu’da elde ettiği başarının
devamını Orta Asya kaynaklarını da elde ederek devam ettirmek
için atağa geçen Amerika bu yolla içerideki
olayları da örtbas etmek istiyordu. ABD içerisinde yaşanan
gerilimde hat safhaya ulaşmıştı. Bu gidişat yüzünden
içeride askeri ve siyasiler arasında tedirginlikler hasıl
olmaya başladı. İşte bu olumsuzluklardan kurtulmak isteyen
Amerika,
dünya siyaseti ve iç siyasetini yeniden gözden geçirme gereğini
duydu. Akabinde bu bağlamda bazı planları gerçekleştirmek için
hazırlıklara girişti:
a- Terör konusunu dünyanın gündemine taşımak.
Bush’un iktidara gelişinden itibaren Amerikanın
gündeminde terör konusu yaygınlık kazandı. Bazı
ülkeleri teröre (kendi tanımıyla) destek
verme suçlamasında bulunmasını bu çerçevede ele almak
gerekir. Bir çok örgüt
ve kitleleri doğrudan veya dolaylı bir şekilde terörist
olarak adlandırdı. BM’de terörle ilgili bir oturumun gerçekleştirilmesini
sağladı.
b- İslam ve Müslümanların düşman görülmesi.
Bu politika bugün ABD’nin üzerinde hassasiyetle
durduğu en önemli konulardan biridir. Çünkü, Amerika karşısında
yeniden diriliş gösterecek
toplum ve inanç yoktur. Yıllardır Müslümanlar
üzerinde etkin olma politikası güden kafirler, bu noktada
başarı elde edemediler. Demokrasi,
insan hakları gibi görüşleri rafa kaldırarak bizzat Müslümanlara
ve İslam’a karşı tek bir yumruk olarak vurmak istemektedirler.
Bundan dolayı birçok İslam beldelerinde topluca Müslümanlar
katledilmekte,
aç bırakılmakta ve zulmün her türlüsü üzerlerine
uygulanmaktadır. Bütün bunlar, birçok İslam beldelerinde
ABD ve diğer kafir devletlerin sömürgesinden kurtulmak
isteyen kitlelerin oluşumunu ve hareketlerini söndürmüş
değildir. Bu gidişatı kendi açısından
tehlikeli gören ABD, son dönemlerde
İslam’ın en yoğun olarak konuşulmaya
başladığı Orta Asya bölgesini kendisine hedef seçmiştir.
Bu bölge stratejik açıdan Asya’nın merkezi konumunda olup
bütün yolların birleştiği bir yerdir. Diğer devletlere
baktığımızda;
Rusya, Çin, Hindistan bu bölgenin güçlü devletlerindendir.
Burada Müslümanlara ağır bir darbe
vurmak ve bu devletlerin arasına sızmak ancak çok güçlü
bir senaryo ile mümkündü. Yıllar
süren hazırlıklar sonucu 1924’ten itibaren hayatta
olmayan, sadece bireylerin
vicdanlarına hapsedilmiş İslam, ortak düşman telakki edilerek
harekete geçildi. Hatta Bush, bunun bir haçlı
seferi oluğunu alenen
ilan etti. Amaç; Orta Asya’daki zenginlikleri
elde etmek, gelecek için tehdit oluşturan devletleri kontrol
altında tutmak ve kalabalık nüfusa sahip olan pazardan en
büyük payı kapmaktı...
Bu planların akabinde ABD büyük adımı atmak
için 11 Eylül’ü seçmişti. Bu ara Şahinler kanadının
da baskıları artmaya başlamıştı. Plan gereği Amerika’nın
çeşitli bölgelerinde küçük çaplı bombalar patlatılarak
terörizme karşı savaş
ilan edilmesi planlanmıştı. Bunun fazla etkili olamayacağı
kanaatinde olan Şahinler kanadında, radikal
uç olarak bilinen bir gurup olayın şiddetini artırarak dünyayı
arkalarına alacak olan boyutu daha etkili bir operasyona
yöneldiler. İnanılması
zor bir olay gerçekleşti ve ikiz kulelerle beraber
Pentagon, uçaklarla vuruldu. Bu olay dünya ve Amerika’da
şok etkisi yaptı. Dünyanın bu konuda
söyleyecek pek bir şeyi yoktu. Çünkü, bu ikinci harekat sır
perdesiyle kaplıydı. Ve de bu saldırı havadan uçaklarla
gerçekleştirilmişti. Bütün devletler olayın
şiddetinin etkisinde kalarak kınamakla
kalmayıp, Amerikanın hiddetinden korkarak yanında yer
almaya koşuştular. Zaten Amerika iki seçenek
dışında başka bir seçenekte bırakmış
değildir.
Ya terörizme karşı beraber savaşmak veya terörizmin yanında
yer almak.
Olayın iç boyutları
Saldırıda dikkat çeken unsurlar:
a- Bu olayda teknoloji iyi bir şekilde kullanılmıştı.
b- Olayın içerisinde kendi istihbaratlarından
etkili büyük bir istihbaratın parmağı vardı.
c- Nitelikli elemanların bu işte yer alması
dikkat çekiciydi.
d- Finansman kaynağının çok kuvvetli bir
yerden desteklendiği de aşikardı.
e- Zaman ve yer tespiti böylesi bir projede
önemlilik arz eder. Kısa bir süre
içerisinde olayda
zuhur eden bütün ince detayları bir araya getirmek
büyük bir çabanın ürünüdür. Öyle ki; uçakların kalkış
saatler, ikiz kuleler ve Pentagon’daki yapılan
toplantılar, uçakların vuruş şekilleri gibi bir çok
hususlar günler öncesinde
tespit edilip, olay üzerinde tasarılar
yapıldığı gözükmektedir. Böyle bir yapılanma ancak içeriden,
bütün gelişmelerin takipçisi olan bir gurubun dışında
olması mümkün
değildir
Darbe niteliğinde olan bu olayda vurulan
yerlerin özelliklerine baktığımızda buraların özenle
seçildiği görülmektedir. Bilindiği gibi;
a- İkiz kuleler; dünyanın ekonomik
iletişim ağının merkezi sayılmaktadır. Vurulmasından amaç
içerde ve dışarıda çöken ekonomi için radikal
girişimlerde bulunulmasıdır. Kaynak sıkıntısını gidermek
ve pazar için, sömürge politikasında radikal adımların
atılması istenmiştir.
b- Pentagon; dünya politikasının çizildiği
ve Amerika’nın askeri güç simgesidir. Politik etkinliğin
yitirilmesinin ardından şiddetli bir şekilde askeri gücün
gösterilmesi ve bu yolla önündeki engellerin aşılması için
atağa geçilmesi öngörülmüştür.
c- Kaybolan veya düşürülen diğer uçakların
(sayısı hakkında çelişki var) Beyaz Sarayı ve kimyasal
fabrikaların hedeflenmiş olması. Bu bir nevi yönetime
bir tehdittir. Yönetim halen bu tehditten
kurtulmuş değildir. Kimyasal ve biyolojik silahların
kullanılması, son dönemlerde şarbon mikrobunun
ortaya sürülmesi tehdidin halen kalkmadığını
gösterirken yönetime gerekirse bu silahları hedeflenen
ülkelerde kullanması veya bunun propagandasını yaparak dünyaya
korku salınması amaçlanmıştır. Ayrıca şarbon
vakıasını gündemde tutarak, içeride zuhur eden çekişmelerinde
üstünü perdelemek istemiştir. Dikkat edilirse Amerika
şu ana kadar dünya devletlerinde var olan kimyasal silahlardan
değil, elinde olan kimyasal ve biyolojik silahlardan bahsetmektedir.
Şarbon mikrobunun içeriden gönderildiğinin medyaya
yansıtılması da bu planın bir parçasıdır.
Bu gelişmelerin akabinde akla şu soru gelmektedir.
Peki bu işi kimler örgütleyip
yönlendiriyor olabilir?
a- Bush’un seçimleri kaybetmesine rağmen
kazandırılmasını sağlayan kişiler.
b- Aşırı milliyetçi ve uluscu guruplar ki;
bunlar daha önce kabinede yer alan Yahudileri Bush’un
iktidara getirilmesiyle devre dışı bıraktılar.
Daha önce Amerika bu guruplarla defalarca
çatışmaya girmiştir. CIA bazı baskınlar yaparak,
varlığı ve içeriği hakkında pek basına yansıtılmayan
bu guruplardan onlarca kişiyi öldürmüştü. Yüzlerce
üyesi bulunan bu örgütlerden silahlı olanları da vardır.
(ABD Tanrı Ordusu gibi )
c- Global ekonomik yapılanmada Amerikalıların
yönlendirici olmakla beraber mali gücü de ellerinde
bulundurmasını isteyenler. Çünkü ekonomi büyük
ölçüde Yahudi lobisinin tekeline
girmiştir. Bundan dolayı da bütçe (yıllık ±450 milyar
dolar) açık vermiş, işsizlik sayısı
artmış, halk ağır vergilere
tabi tutulmuştur.
Lyndon LaRouche, (2004 ABD başkanlık seçimleri
için DP'den aday adayı.) bu hususta 24 Temmuz
günü, yani 11 Eylül'den 48 saat önce, BM'de ve Washington'da
250 kişi önünde verdiği
konferansta, özetle şunları söylüyor:
“Malî kriz içindeyiz. ABD, Carter’den beri kötü
yönetiliyor. Sistemimiz, iflas
etmiş durumda. Ulaşım, enerji, eğitim, sağlık
sistemlerimizin tamamı, altyapı ve sanayiimiz çöküş
halinde. Halkın % 80'ini dar gelirliler oluşturuyor ve
bunların durumu
1977'dekinden çok daha kötü.”
d- Şahinler, kartallar ve güvercinler kanadında
belirginlik kazanan çekişmelerin yansımasıdır.
Generaller arasında Bush’un içe kapanmasından
rahatsız olanlar, seslerini yükseltmeye başlamışlardı.
Bu uçlar hakkında geniş bilgiye sahip değiliz. Ancak bilinen
bazı hususlar; Şahinler kanadının
sertlik yanlılarından oluşan, bir çok savaşlarda
yer almış, hatta savaşların etkisinden ruhi
deprasyon geçiren bazı general ve subaylardan oluştuğu
tahmin edilmekte. Şahinler gurubunun yönetimdeki
temsilcileri ise, bugün başkan yardımcısı
olarak görev yapan Dich Chaney’nin olduğu
tahmin edilmekte. Bu şahıs katı bir siyasetçidir.
Afganistan’dan dünyaya dağıtılan uyuşturucu
ağının en büyük ortaklarındandır. FBI ve CIA’ la
bağlantıları vardır. (Burada Şahinler kanadının
bir benzerinin İsrail ordusu içerisinde de mevcut olduğu
İsrail istihbarat birimlerince İsrail Turizm Bakanı Rehavam Zeevi'nin
öldürülmesinden sonra ortaya çıktı.
Şu noktaya da burada değinmek gerekir: Amerikan istihbaratı
ve bu kanatlar
içerisinde Yahudilerin de olduğu bilinmektedir.
Hatırlanacağı gibi daha önce Yahudi asıllı
bir kişi CIA’nın gizli koordinatlarına girmiş ve akabinde
İsrail’e kaçmıştı.) 11 Eylül olayının akabinde
Pentagon da görev yapan 16 subayın tutuklanması,
FBI ve CIA içerisinde yapılan çekişmenin
göstermektedir.
-Bush’un koordinatlarına girilerek Bush’un
gizli şifresinin kullanılması ve olayın
ardından ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’un yaptığı
açıklamada; “Bu
olay ulus altı gruplar ve gizli devlet ajanları tarafından
gerçekleştirilmiştir.”
sözleri saldırının hangi yönden
geldiğine dikkat çekilmektedir.
- FBI ve CIA’den çelişkili ifadeler
gelmeye başladı ve olay yerinde FBI’a ait bir kimlik bulundu.
- 37.000 yedek askerin tümü tek bir üste
toplanarak denetim altına alındı. Aynı anda ordu içerisinde
de bir çok değişiklikler gerçekleştirildi.
Bu arada bazı generaller emekliye sevk edildi.
Olay günü iki farklı saldırı türüne
şahit olundu.
- ABD Kongre Binası
Capital Hill’de ard arda meydana gelen patlamalar,
- Amerikan Dışişleri Bakanlığı
binasının önünde bir otomobile yerleştirilen bombanın
patlaması,
- Washington’un en büyük alışveriş merkezlerinden
Washington Mall’da da büyük bir yangın çıkartılması
ve bunun dışında;
- 50.000 kişinin çalıştığı, ikiz
kulelere kaçırılan American Airlines şirketine ait iki
ayrı uçakla saldırı düzenlenmesi,
- ABD Savunma Bakanlığı Pentagona da
Boeing 747 tipi yolcu uçağı çakılması,
- Pensilvanya’da çok büyük
bir uçak, hava kuvvetleri tarafından vurularak düşürülmesi,
- American Airlines’ın kaybolan üç uçağının
düştüğünü açıklaması, iki farklı gücün olayın içerisinde
yer aldığını göstermektedir. Halen akıbeti belli
olamayan kayıp diğer dört uçak tehdit oluşturmaya devam
etmektedir. Saldırıda kullanılması
tasarlanan bu uçaklar ya düşürülmüştür veya hangi
uçaklar olduğu tespit edilememiştir. Bu uçaklarla
vurulması tasarlanan yerler arasında; ABD’de Borsa binası,
Beyaz
Saray, Hazine Bakanlığının yer aldığı açıklandı.
- Olay günü 4 bin Yahudi’nin işe gitmemesi
ve ikiz kulelerin vurulması ve yıkılışının görüntülenmesi
herhalde tesadüf olarak yorumlanamaz.
- Bush kabineden bilgi sızdığını gündeme
getirdi ve bundan sonraki çalışmalarda sadece 6 kişilik bir
ekiple çalışacağını açıkladı.
Akabinde yapılan açıklamalarda; “Bu
büyük bir savaş, bu savaş askeri,
politik, ekonomik, istihbaratlar arası bir savaş,
adaletimize güvenin,
bize güvenin, halkımızdan destek istiyoruz, bu demokrasiye
karşı açılmış bir savaştır” cümleleri
sarf edildi.
Bu ara Bush’un yaptığı açıklamalarda
sarf ettiği kelimelerin altı çizilmesi gerekir. Bush; “Dünya
bizi görecek, Amerikan halkına güvence veriyorum. ABD, bu
korkunç eylemin sorumlularını yakalayıp cezalandıracak.
Binalarımızı sallayabilirler ama ABD’nin tabanına asla
dokunamazlar. Ülkemiz
çok büyüktür. Bizler burada ulusumuzu
savunmaya hazırız. Bu eylemler çeliği kırabilir, ama ABD’nin
sağlamlığını kıramaz” diyen Bush, federal
hükümetin ayakta olduğunu ifade ederek; “Bu
eylemi yapan ya da teröristleri
saklayanlar arasında hiçbir fark gözetmeyeceğiz”
diye konuştu. Amerikan politikacıları
halka güven vermeye çalışarak yönetime güvenme noktasında
basına sık sık demeçler verdiler.
-Lyndon LaRouche gündemi sarsacak açıklamalarda
bulundu; “11 Eylül
hadisesi, bir makyaj operasyonudur ve tam
da uluslararası malî ve parasal çöküşün yaşandığı dönemde
yapılmıştır. Bunu yapan, katiyen ABD dışındaki güçler
değildir.
Başka ülke insanları kullanılmış olabilir. Fakat bunu yapanlar,
ABD içindeki güçlerdir. Hedef, ABD'de yönetim darbesi
yapmak, olur veya olmasa da, ABD'yi bir
savaşa sürüklemektir. Bunu yapanlar, hedeflerine
ulaşmak için ileri hareketlerine devamla, başka operasyonlar
da yapacaklardır.
Halk kışkırtılacak, hükümet savaşa sürüklenecektir.”
Kenya’daki Amerikan elçiliğine düzenlenen
saldırının akabinde anında bazı bölgelere saldıran
Amerika bu olayın ardından itinalı hareket etmeye başladı.
Çünkü olayın yününü ilk anda keşfetmekte zorlandı.
Olaydan yarım saat sonra ancak saldırının yönü konusunda
ip uçları elde etmeye başladı ve Amerika kapılarını dünyaya
kapattı.
-Binlerce kişinin öldüğü bu olaylardan
sonra ABD’de tüm uçuşlar durduruldu, ordu en üst
düzeyde alarma geçirildi, New York ve Washington
büyük derecede boşaltıldı. Havadan gelen
saldırıların bu planın dışında başka bir merkezden
yönetildiğinin şaşkınlığı yaşandı. Her şeyiyle
dünyanın tek süper gücü olarak lanse edilen Amerika büyük
bir şok geçirdi, büyük bir kaos yaşandı, yönetim
darmadağın oldu, Bush havada tutularak korunmaya
çalışıldı, Pentagon komuta sistemini kaybetti, halk
şaşkın bir halde kaçmaktan
başka bir yol bulamadı. Hiçbir devletin ulaşamayacağı,
savaş bölgelerinden uzak bu kıtada kendilerine ölümün uzak
olduğu kanaati Amerikalıların
en büyük güvenceleri idi. Fakat bu olay dünyanın
şişirilmiş koca devini olduğu yere yığıverdi. Allah
(cc) bu hususta şöyle buyuruyor:
“Siz onların
çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin,
kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama
Allah (O'nun azabı), onlara
beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku
düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de
müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri!
İbret alın.”
(Haşr 2)
Bütün olayların seyri ve yapılan açıklamaların
ışığında meseleye bakıldığında olayın arkasında
Usame bin Laden’in olmadığı açıkça görülmektedir.
Bu şahıs olayla ilgisinin olmadığını da ifade etti. Eldeki
bütün veriler bunun iç çekişmeden kaynaklandığını açıkça
ortay koymaktadır.
Aksi takdirde kapılarını dünyaya kapatan Amerika neden
kendi içerisinde bu kadar değişikliğe
gitmeye gerek duysun ki?!. Burada dolaylı yollarla bazı Müslüman
kişilerin uçaklarda yer almasının gerçekleştirilmiş
olması olayların yönünü değiştirmeyecektir.
CIA’nın zanlı olarak gösterdiği Arap uyruklu kişilerin
bazılarının daha önceden öldüğü,
bazılarının hayatta oldukları bağlı bulundukları
ülkelerce açıklandı.
Bu olayın getirdiği olumsuzluklar ve kamuoyu
önünde yaşanan sıkıntı ancak bir şekilde telafi
edilebilirdi. Bu, Amerikanın örfleşmiş adetlerinden biri
olan, kendisine düşman bildiği
veya kendi siyaseti için oluşturduğu bir varlıkla sorunu
çözmekti. Olay öncesi planlanan senaryo hemen
gündeme taşındı, düşman tespit edildi ve Amerikan halkının
ve dünya kamuoyunun
dikkatleri Müslümanlar ve beldeleri üzerinde yoğunlaşmaya
başladı. Usame Bin Laden ve Afganistan hedef
alındı. Bu aslında Orta Asya’ya girmek için yapılan
planın bir parçası olduğu gibi yeryüzünde
bağımsızlık isteyen İslamî kitlelerin de ezilmesi
hedeflenmiştir. Arkasından Bush bunun bir Haçlı Seferi
olduğunu basının önünde açıklaması
bunun en bariz delilidir. Daha sonra bu ifadesini
örtbas etmek istese de asıl amacını ortaya
koymuştu. Bir yerlerden adeta start verilmişçesine
İslam ve Müslüman düşmanlığı alenen Haçlı Seferine dönüştürülüyordu.
Powell’un;
"Amerikan yönetiminin, Arap veya
Müslüman, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Amerikalıları
korumak için gerekli
önlemleri alacağını.”
ifade etmesi, cami ziyaretleri, Müslümanlara verilen
dostluk mesajları sadece göstermelikti. Burada
verilmek istenen mesaj; hayatta etkinliği olmayan
bireylerin vicdanlarına bırakılmış ruhani, diyalogcu,
hoşgörü ve uzlaşmacı bir İslam anlayışının ancak ABD
tarafından kabul edileceği,
bunun dışında İslam’ın hayati yönü,
yani ideolojik olarak algılanması savaş sebepleri olarak
görüleceği
vurgulanmak istenmiştir. Bu ifadenin arkasında
kuvvetli yahudi lobisinin olduğu ortaya çıktı. Yahudilerin
finans ettiği bütün basın yayın kuruluşları bu noktada
birlikte hareket ederek İslam düşmanlığı kustular.
Her ne olursa olsun hesap yine Müslümanlara
çıkartılmıştı. Çünkü Afrika ülkelerinden Tanzanya’nın
bile bir sahibi varken Müslümanlar sahipsiz ve kafirlerin sömürgesi
altındadırlar. Kendilerine
çizilen kara parçacıkları içerisinde ya birbirleriyle
savaşıyorlar veya milliyetçi vatancı fikirlerin
etkisinde kalmışlardır. Bir kısmı da hain kuklaların
dikta rejimleri altında başını kaldırmaktan aciz bir
konum içerisindedir. Jeopolitik, ekonomik,
zengin maden, petrol yatakları ve büyük insan potansiyeli
göz önünde bulundurularak
dünya siyasi arenasında ekonomik çıkarlar
menfaat için pazarlık konusu yapıldığı gündemden hiç
düşmezken ne yazık ki; Müslümanlar bulundukları bu konumu
değerlendirmekten çok aciz ve duyarsız bir yaşam sürmektedirler.
Bu yaşamı tersine döndürmek elbette
mümkündür. Ancak Müslümanlar bunu gerçekleştirmek
için batılılar gibi menfaatçi bir zihniyetle
meseleye yaklaşmaktan vazgeçmek zorundadırlar. Geçmişte
bir çok süper güç (Osmanlı İslam devleti de dahil)
ideolojilerinden vazgeçtiklerinden
dolayı yıkılmışlardır. Yakın tarihimizde de komünist
Rusya aynı nedenden dolayı yıkıma uğramıştır. Bu gün
dünyanın gözünde büyüttüğü Amerika’da bu akıbetten
kendini kurtaramayacaktır.
Bundan dolayı dikkat edilirse olay sonrası bir çok açıklamalarda
“demokrasimiz elden gidiyor”, “bu saldırı
demokrasiye yapılmış bir saldırıdır” gibi
ifadelerde bulunuldu. Kafirlerin kuklası olan yönetimlerde
“Amerika yıkılırsa demokrasi
elden gider” korkusu sardı. Bütün
bu olaylar neticesinde gözüküyor ki, Amerika artık son dönemlerini
yaşamaktadır. Bunun en büyük delili Amerika’da
milliyetçilik hareketinin
artmasıdır. Bilindiği gibi dünyanın nice devletleri bu
virüsten dolayı yok olup
eriyip gittiler. Amerika’da kendi
elleriyle bu akıbetini hazırlıyor. Olay sonrası
milliyetçilik duyguları ayyuka çıkmıştır. Milliyetçilik
kabilevi bir bağdır ve kalkınma
yolunda yürüyen insanları birbirine bağlamaz. Beka
içgüdüsünden doğduğu içinde hissi olup tahakküm hırsını
doğurur. Gayri insani bir bağ olup insanlar arasında
başkanlık çekişmelerine sebep olur ve insanları birbirine
rabdetmeye yaramaz. İşte bugün
Amerika milliyetçilikten
kaynaklanan bu virüsün etkisi altındadır. Ayrıca içeride
uç kutuplar arasında hakimiyet
kavgası verilmektedir.
Ey Müslümanlar!
Sahip olduğunuz İslam, dünyanın dört yanına adaleti
dağıtmakla meşhurken, bu dinamik gücün daima o nizamda
mevcut olduğunu
gören kafirlerin İslam ve Müslümanlara bundan dolayı
saldırdıkları gün gibi ortada iken, hâla neden ona, yani
İslam’a yönelmiyorsunuz? Sizler ekonomik sıkıntılar içerisinde
kıvranırken sömürgeci devletlerin sizin zenginliklerinizi paylaşmak
için üzerinize geldiğini hâla sizler neden görmezlikten
geliyorsunuz? Başınızda kafirlerin taşeronculuğunu ve
bayraktarlığını yapan hain idarecilere göz yumup onları
acaba neden devirmiyorsunuz? Oysa ki, artık bütün
dünya İslam’ın adaletini görmek için sizlerin elleriyle
Hilafet bayrağının altında tatbikinin özlemini çekiyor.
İslam ideolojisini hayata hakim kılmanın artık
zamanıdır...
“Ey iman edenler! Eğer siz
Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım
eder,
ayaklarınızı kaydırmaz.”
(Muhammed 7)
|