Ana Sayfa YIL 12   SAYI 143   ŞABAN 1422   KASIM 2001 E-Mail

DÜNYADAKİ SİYASİ GELİŞMELER

A. Seyfulislam

 

“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!” (Nisa 78)

Dünyanın en ünlü sömürü devletinin meşhur ikiz kuleleri vuruldu...

Dünyada komünist devletler demir perde ülkesi olarak anılırdı. Dünya bu devletler konusunda çok az hususları tanır ve bir zulüm yumağı olarak telakki ederdi. Ve bu koca dev bir gün yıkılıverdi. Akabinde dünya, bu devletin toplumlara zulmünden başka hiçbir şeyine şahit olmadı.

11 Eylül olayları dünyanın ikinci demir perde ülkesi Amerikanın iç yüzünü ortaya çıkardı. Bu devlet zulüm ve tedhiş hareketlerini alenen gerçekleştirmekte uzman ve deneyimlidir.

Bu olayla dünya Amerika’yı biraz daha yakından tanıma imkanı buldu. Herkesin gözünde büyüttüğü süper güç Amerikanın o kadar da abartılacak bir yönünün olmadığını gördüler. İki kulesinin yıkılmasıyla sarsılan, dünyayı sömüren, koskoca devletin bir örümcek yuvası kadar sağlam olmadığı ortaya çıktı.

Amerika’da meydana gelen olayların oluşumu ve nedenlerinin netlik kazanması için olay öncesi siyasetteki gelişmelere değinmek gerekir.

a-) ABD, Orta Asya’ya yerleşebilmek için bütün çabasına rağmen bölgede kalıcı bir ortam bulamadı.

b-) Türkiye ile birlikte Orta Asya’ da hareket etme politikası gerçekleşemedi. Bu nedenle de Türkiye ekonomisi kıskaca alındı ve siyasetinin yıpratılması planı hayata geçirildi.

c-) Bu dönem içerisinde bölge ülkelerinde “Şanghay antlaşması” gerçekleştirildi. Rusya, Çin, Hindistan, Japonya ve bazı Asya ülkeleri eşliğinde Şanghay İşbirliği Örgütü kuruldu. Çin'den başlayıp, Asya'dan Avrupa'ya uzanacak enerji ulaşım hatları üzerinde görüşmeler, ve çeşitli antlaşmalarla iş birliği yoğunlaştı. Japonya Asya enerji kaynaklarından faydalanmak için yeterli yatırımı yapacağını ifade etti.

d-) İsrail-Filistin çatışması genişledi. İsrail ordu birlikleri bir çok beldelere girdi. Müslümanlara yönelik şiddette arttı. Amerika bu hususa göz yummaktadır. Müslümanların ezilmesi noktasında hem fikirdirler. Bundan dolayı da İsrail, ABD’nin çizdiği çerçevede vurup-çekilme hareketlerinde bulunmaktadır. Bu durum Müslümanların tepkisini alsa da, bölgede olaylar durmuş değildir.

e-) Olay öncesi İsrail başkanı Şaron’un planlanan Amerikan ziyareti iptal edildi.

f-) Hindistan-Pakistan yakınlaşmasını gerçekleştirmek için ABD, Pakistan lideri Müşerref’i Hindistan’a gönderdi.

Yapılan planlar

Ortadoğu’da elde ettiği başarının devamını Orta Asya kaynaklarını da elde ederek devam ettirmek için atağa geçen Amerika bu yolla içerideki olayları da örtbas etmek istiyordu. ABD içerisinde yaşanan gerilimde hat safhaya ulaşmıştı. Bu gidişat yüzünden içeride askeri ve siyasiler arasında tedirginlikler hasıl olmaya başladı. İşte bu olumsuzluklardan kurtulmak isteyen Amerika, dünya siyaseti ve iç siyasetini yeniden gözden geçirme gereğini duydu. Akabinde bu bağlamda bazı planları gerçekleştirmek için hazırlıklara girişti:

a- Terör konusunu dünyanın gündemine taşımak. Bush’un iktidara gelişinden itibaren Amerikanın gündeminde terör konusu yaygınlık kazandı. Bazı ülkeleri teröre (kendi tanımıyla) destek verme suçlamasında bulunmasını bu çerçevede ele almak gerekir. Bir çok örgüt ve kitleleri doğrudan veya dolaylı bir şekilde terörist olarak adlandırdı. BM’de terörle ilgili bir oturumun gerçekleştirilmesini sağladı.

b- İslam ve Müslümanların düşman görülmesi. Bu politika bugün ABD’nin üzerinde hassasiyetle durduğu en önemli konulardan biridir. Çünkü, Amerika karşısında yeniden diriliş gösterecek toplum ve inanç yoktur. Yıllardır Müslümanlar üzerinde etkin olma politikası güden kafirler, bu noktada başarı elde edemediler. Demokrasi, insan hakları gibi görüşleri rafa kaldırarak bizzat Müslümanlara ve İslam’a karşı tek bir yumruk olarak vurmak istemektedirler. Bundan dolayı birçok İslam beldelerinde topluca Müslümanlar katledilmekte, aç bırakılmakta ve zulmün her türlüsü üzerlerine uygulanmaktadır. Bütün bunlar, birçok İslam beldelerinde ABD ve diğer kafir devletlerin sömürgesinden kurtulmak isteyen kitlelerin oluşumunu ve hareketlerini söndürmüş değildir. Bu gidişatı kendi açısından tehlikeli gören ABD, son dönemlerde İslam’ın en yoğun olarak konuşulmaya başladığı Orta Asya bölgesini kendisine hedef seçmiştir. Bu bölge stratejik açıdan Asya’nın merkezi konumunda olup bütün yolların birleştiği bir yerdir. Diğer devletlere baktığımızda; Rusya, Çin, Hindistan bu bölgenin güçlü devletlerindendir. Burada Müslümanlara ağır bir darbe vurmak ve bu devletlerin arasına sızmak ancak çok güçlü bir senaryo ile mümkündü. Yıllar süren hazırlıklar sonucu 1924’ten itibaren hayatta olmayan, sadece bireylerin vicdanlarına hapsedilmiş İslam, ortak düşman telakki edilerek harekete geçildi. Hatta Bush, bunun bir haçlı seferi oluğunu alenen ilan etti. Amaç; Orta Asya’daki zenginlikleri elde etmek, gelecek için tehdit oluşturan devletleri kontrol altında tutmak ve kalabalık nüfusa sahip olan pazardan en büyük payı kapmaktı...

Bu planların akabinde ABD büyük adımı atmak için 11 Eylül’ü seçmişti. Bu ara Şahinler kanadının da baskıları artmaya başlamıştı. Plan gereği Amerika’nın çeşitli bölgelerinde küçük çaplı bombalar patlatılarak terörizme karşı savaş ilan edilmesi planlanmıştı. Bunun fazla etkili olamayacağı kanaatinde olan Şahinler kanadında, radikal uç olarak bilinen bir gurup olayın şiddetini artırarak dünyayı arkalarına alacak olan boyutu daha etkili bir operasyona yöneldiler. İnanılması zor bir olay gerçekleşti ve ikiz kulelerle beraber Pentagon, uçaklarla vuruldu. Bu olay dünya ve Amerika’da şok etkisi yaptı. Dünyanın bu konuda söyleyecek pek bir şeyi yoktu. Çünkü, bu ikinci harekat sır perdesiyle kaplıydı. Ve de bu saldırı havadan uçaklarla gerçekleştirilmişti. Bütün devletler olayın şiddetinin etkisinde kalarak kınamakla kalmayıp, Amerikanın hiddetinden korkarak yanında yer almaya koşuştular. Zaten Amerika iki seçenek dışında başka bir seçenekte bırakmış değildir. Ya terörizme karşı beraber savaşmak veya terörizmin yanında yer almak.

Olayın iç boyutları

Saldırıda dikkat çeken unsurlar:

a- Bu olayda teknoloji iyi bir şekilde kullanılmıştı.

b- Olayın içerisinde kendi istihbaratlarından etkili büyük bir istihbaratın parmağı vardı.

c- Nitelikli elemanların bu işte yer alması dikkat çekiciydi.

d- Finansman kaynağının çok kuvvetli bir yerden desteklendiği de aşikardı.

e- Zaman ve yer tespiti böylesi bir projede önemlilik arz eder. Kısa bir süre içerisinde olayda zuhur eden bütün ince detayları bir araya getirmek büyük bir çabanın ürünüdür. Öyle ki; uçakların kalkış saatler, ikiz kuleler ve Pentagon’daki yapılan toplantılar, uçakların vuruş şekilleri gibi bir çok hususlar günler öncesinde tespit edilip, olay üzerinde tasarılar yapıldığı gözükmektedir. Böyle bir yapılanma ancak içeriden, bütün gelişmelerin takipçisi olan bir gurubun dışında olması mümkün değildir

Darbe niteliğinde olan bu olayda vurulan yerlerin özelliklerine baktığımızda buraların özenle seçildiği görülmektedir. Bilindiği gibi;

a- İkiz kuleler; dünyanın ekonomik iletişim ağının merkezi sayılmaktadır. Vurulmasından amaç içerde ve dışarıda çöken ekonomi için radikal girişimlerde bulunulmasıdır. Kaynak sıkıntısını gidermek ve pazar için, sömürge politikasında radikal adımların atılması istenmiştir.

b- Pentagon; dünya politikasının çizildiği ve Amerika’nın askeri güç simgesidir. Politik etkinliğin yitirilmesinin ardından şiddetli bir şekilde askeri gücün gösterilmesi ve bu yolla önündeki engellerin aşılması için atağa geçilmesi öngörülmüştür.

c- Kaybolan veya düşürülen diğer uçakların (sayısı hakkında çelişki var) Beyaz Sarayı ve kimyasal fabrikaların hedeflenmiş olması. Bu bir nevi yönetime bir tehdittir. Yönetim halen bu tehditten kurtulmuş değildir. Kimyasal ve biyolojik silahların kullanılması, son dönemlerde şarbon mikrobunun ortaya sürülmesi tehdidin halen kalkmadığını gösterirken yönetime gerekirse bu silahları hedeflenen ülkelerde kullanması veya bunun propagandasını yaparak dünyaya korku salınması amaçlanmıştır. Ayrıca şarbon vakıasını gündemde tutarak, içeride zuhur eden çekişmelerinde üstünü perdelemek istemiştir. Dikkat edilirse Amerika şu ana kadar dünya devletlerinde var olan kimyasal silahlardan değil, elinde olan kimyasal ve biyolojik silahlardan bahsetmektedir. Şarbon mikrobunun içeriden gönderildiğinin medyaya yansıtılması da bu planın bir parçasıdır.

Bu gelişmelerin akabinde akla şu soru gelmektedir. Peki bu işi kimler örgütleyip yönlendiriyor olabilir?

a- Bush’un seçimleri kaybetmesine rağmen kazandırılmasını sağlayan kişiler.

b- Aşırı milliyetçi ve uluscu guruplar ki; bunlar daha önce kabinede yer alan Yahudileri Bush’un iktidara getirilmesiyle devre dışı bıraktılar. Daha önce Amerika bu guruplarla defalarca çatışmaya girmiştir. CIA bazı baskınlar yaparak, varlığı ve içeriği hakkında pek basına yansıtılmayan bu guruplardan onlarca kişiyi öldürmüştü. Yüzlerce üyesi bulunan bu örgütlerden silahlı olanları da vardır. (ABD Tanrı Ordusu gibi )

c- Global ekonomik yapılanmada Amerikalıların yönlendirici olmakla beraber mali gücü de ellerinde bulundurmasını isteyenler. Çünkü ekonomi büyük ölçüde Yahudi lobisinin tekeline girmiştir. Bundan dolayı da bütçe (yıllık ±450 milyar dolar) açık vermiş, işsizlik sayısı artmış, halk ağır vergilere tabi tutulmuştur.

Lyndon LaRouche, (2004 ABD başkanlık seçimleri için DP'den aday adayı.) bu hususta 24 Temmuz günü, yani 11 Eylül'den 48 saat önce, BM'de ve Washington'da 250 kişi önünde verdiği konferansta, özetle şunları söylüyor: “Malî kriz içindeyiz. ABD, Carter’den beri kötü yönetiliyor. Sistemimiz, iflas etmiş durumda. Ulaşım, enerji, eğitim, sağlık sistemlerimizin tamamı, altyapı ve sanayiimiz çöküş halinde. Halkın % 80'ini dar gelirliler oluşturuyor ve bunların durumu 1977'dekinden çok daha kötü.”

d- Şahinler, kartallar ve güvercinler kanadında belirginlik kazanan çekişmelerin yansımasıdır. Generaller arasında Bush’un içe kapanmasından rahatsız olanlar, seslerini yükseltmeye başlamışlardı. Bu uçlar hakkında geniş bilgiye sahip değiliz. Ancak bilinen bazı hususlar; Şahinler kanadının sertlik yanlılarından oluşan, bir çok savaşlarda yer almış, hatta savaşların etkisinden ruhi deprasyon geçiren bazı general ve subaylardan oluştuğu tahmin edilmekte. Şahinler gurubunun yönetimdeki temsilcileri ise, bugün başkan yardımcısı olarak görev yapan Dich Chaney’nin olduğu tahmin edilmekte. Bu şahıs katı bir siyasetçidir. Afganistan’dan dünyaya dağıtılan uyuşturucu ağının en büyük ortaklarındandır. FBI ve CIA’ la bağlantıları vardır. (Burada Şahinler kanadının bir benzerinin İsrail ordusu içerisinde de mevcut olduğu İsrail istihbarat birimlerince İsrail Turizm Bakanı Rehavam Zeevi'nin öldürülmesinden sonra ortaya çıktı. Şu noktaya da burada değinmek gerekir: Amerikan istihbaratı ve bu kanatlar içerisinde Yahudilerin de olduğu bilinmektedir. Hatırlanacağı gibi daha önce Yahudi asıllı bir kişi CIA’nın gizli koordinatlarına girmiş ve akabinde İsrail’e kaçmıştı.) 11 Eylül olayının akabinde Pentagon da görev yapan 16 subayın tutuklanması, FBI ve CIA içerisinde yapılan çekişmenin göstermektedir.

-Bush’un koordinatlarına girilerek Bush’un gizli şifresinin kullanılması ve olayın ardından ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’un yaptığı açıklamada; “Bu olay ulus altı gruplar ve gizli devlet ajanları tarafından gerçekleştirilmiştir.” sözleri saldırının hangi yönden geldiğine dikkat çekilmektedir.

- FBI ve CIA’den çelişkili ifadeler gelmeye başladı ve olay yerinde FBI’a ait bir kimlik bulundu.

- 37.000 yedek askerin tümü tek bir üste toplanarak denetim altına alındı. Aynı anda ordu içerisinde de bir çok değişiklikler gerçekleştirildi. Bu arada bazı generaller emekliye sevk edildi.

Olay günü iki farklı saldırı türüne şahit olundu.

- ABD Kongre Binası Capital Hill’de ard arda meydana gelen patlamalar,

- Amerikan Dışişleri Bakanlığı binasının önünde bir otomobile yerleştirilen bombanın patlaması,

- Washington’un en büyük alışveriş merkezlerinden Washington Mall’da da büyük bir yangın çıkartılması ve bunun dışında;

- 50.000 kişinin çalıştığı, ikiz kulelere kaçırılan American Airlines şirketine ait iki ayrı uçakla saldırı düzenlenmesi,

- ABD Savunma Bakanlığı Pentagona da Boeing 747 tipi yolcu uçağı çakılması,

- Pensilvanya’da çok büyük bir uçak, hava kuvvetleri tarafından vurularak düşürülmesi,

- American Airlines’ın kaybolan üç uçağının düştüğünü açıklaması, iki farklı gücün olayın içerisinde yer aldığını göstermektedir. Halen akıbeti belli olamayan kayıp diğer dört uçak tehdit oluşturmaya devam etmektedir. Saldırıda kullanılması tasarlanan bu uçaklar ya düşürülmüştür veya hangi uçaklar olduğu tespit edilememiştir. Bu uçaklarla vurulması tasarlanan yerler arasında; ABD’de Borsa binası, Beyaz Saray, Hazine Bakanlığının yer aldığı açıklandı.

- Olay günü 4 bin Yahudi’nin işe gitmemesi ve ikiz kulelerin vurulması ve yıkılışının görüntülenmesi herhalde tesadüf olarak yorumlanamaz.

- Bush kabineden bilgi sızdığını gündeme getirdi ve bundan sonraki çalışmalarda sadece 6 kişilik bir ekiple çalışacağını açıkladı.

Akabinde yapılan açıklamalarda; “Bu büyük bir savaş, bu savaş askeri, politik, ekonomik, istihbaratlar arası bir savaş, adaletimize güvenin, bize güvenin, halkımızdan destek istiyoruz, bu demokrasiye karşı açılmış bir savaştır” cümleleri sarf edildi.

Bu ara Bush’un yaptığı açıklamalarda sarf ettiği kelimelerin altı çizilmesi gerekir. Bush; “Dünya bizi görecek, Amerikan halkına güvence veriyorum. ABD, bu korkunç eylemin sorumlularını yakalayıp cezalandıracak. Binalarımızı sallayabilirler ama ABD’nin tabanına asla dokunamazlar. Ülkemiz çok büyüktür. Bizler burada ulusumuzu savunmaya hazırız. Bu eylemler çeliği kırabilir, ama ABD’nin sağlamlığını kıramaz” diyen Bush, federal hükümetin ayakta olduğunu ifade ederek; “Bu eylemi yapan ya da teröristleri saklayanlar arasında hiçbir fark gözetmeyeceğiz” diye konuştu. Amerikan politikacıları halka güven vermeye çalışarak yönetime güvenme noktasında basına sık sık demeçler verdiler.

-Lyndon LaRouche gündemi sarsacak açıklamalarda bulundu; “11 Eylül hadisesi, bir makyaj operasyonudur ve tam da uluslararası malî ve parasal çöküşün yaşandığı dönemde yapılmıştır. Bunu yapan, katiyen ABD dışındaki güçler değildir. Başka ülke insanları kullanılmış olabilir. Fakat bunu yapanlar, ABD içindeki güçlerdir. Hedef, ABD'de yönetim darbesi yapmak, olur veya olmasa da, ABD'yi bir savaşa sürüklemektir. Bunu yapanlar, hedeflerine ulaşmak için ileri hareketlerine devamla, başka operasyonlar da yapacaklardır. Halk kışkırtılacak, hükümet savaşa sürüklenecektir.”

Kenya’daki Amerikan elçiliğine düzenlenen saldırının akabinde anında bazı bölgelere saldıran Amerika bu olayın ardından itinalı hareket etmeye başladı. Çünkü olayın yününü ilk anda keşfetmekte zorlandı. Olaydan yarım saat sonra ancak saldırının yönü konusunda ip uçları elde etmeye başladı ve Amerika kapılarını dünyaya kapattı.

-Binlerce kişinin öldüğü bu olaylardan sonra ABD’de tüm uçuşlar durduruldu, ordu en üst düzeyde alarma geçirildi, New York ve Washington büyük derecede boşaltıldı. Havadan gelen saldırıların bu planın dışında başka bir merkezden yönetildiğinin şaşkınlığı yaşandı. Her şeyiyle dünyanın tek süper gücü olarak lanse edilen Amerika büyük bir şok geçirdi, büyük bir kaos yaşandı, yönetim darmadağın oldu, Bush havada tutularak korunmaya çalışıldı, Pentagon komuta sistemini kaybetti, halk şaşkın bir halde kaçmaktan başka bir yol bulamadı. Hiçbir devletin ulaşamayacağı, savaş bölgelerinden uzak bu kıtada kendilerine ölümün uzak olduğu kanaati Amerikalıların en büyük güvenceleri idi. Fakat bu olay dünyanın şişirilmiş koca devini olduğu yere yığıverdi. Allah (cc) bu hususta şöyle buyuruyor:

Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O'nun azabı), onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.” (Haşr 2)

Bütün olayların seyri ve yapılan açıklamaların ışığında meseleye bakıldığında olayın arkasında Usame bin Laden’in olmadığı açıkça görülmektedir. Bu şahıs olayla ilgisinin olmadığını da ifade etti. Eldeki bütün veriler bunun iç çekişmeden kaynaklandığını açıkça ortay koymaktadır. Aksi takdirde kapılarını dünyaya kapatan Amerika neden kendi içerisinde bu kadar değişikliğe gitmeye gerek duysun ki?!. Burada dolaylı yollarla bazı Müslüman kişilerin uçaklarda yer almasının gerçekleştirilmiş olması olayların yönünü değiştirmeyecektir. CIA’nın zanlı olarak gösterdiği Arap uyruklu kişilerin bazılarının daha önceden öldüğü, bazılarının hayatta oldukları bağlı bulundukları ülkelerce açıklandı.

Bu olayın getirdiği olumsuzluklar ve kamuoyu önünde yaşanan sıkıntı ancak bir şekilde telafi edilebilirdi. Bu, Amerikanın örfleşmiş adetlerinden biri olan, kendisine düşman bildiği veya kendi siyaseti için oluşturduğu bir varlıkla sorunu çözmekti. Olay öncesi planlanan senaryo hemen gündeme taşındı, düşman tespit edildi ve Amerikan halkının ve dünya kamuoyunun dikkatleri Müslümanlar ve beldeleri üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Usame Bin Laden ve Afganistan hedef alındı. Bu aslında Orta Asya’ya girmek için yapılan planın bir parçası olduğu gibi yeryüzünde bağımsızlık isteyen İslamî kitlelerin de ezilmesi hedeflenmiştir. Arkasından Bush bunun bir Haçlı Seferi olduğunu basının önünde açıklaması bunun en bariz delilidir. Daha sonra bu ifadesini örtbas etmek istese de asıl amacını ortaya koymuştu. Bir yerlerden adeta start verilmişçesine İslam ve Müslüman düşmanlığı alenen Haçlı Seferine dönüştürülüyordu. Powell’un; "Amerikan yönetiminin, Arap veya Müslüman, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Amerikalıları korumak için gerekli önlemleri alacağını.” ifade etmesi, cami ziyaretleri, Müslümanlara verilen dostluk mesajları sadece göstermelikti. Burada verilmek istenen mesaj; hayatta etkinliği olmayan bireylerin vicdanlarına bırakılmış ruhani, diyalogcu, hoşgörü ve uzlaşmacı bir İslam anlayışının ancak ABD tarafından kabul edileceği, bunun dışında İslam’ın hayati yönü, yani ideolojik olarak algılanması savaş sebepleri olarak görüleceği vurgulanmak istenmiştir. Bu ifadenin arkasında kuvvetli yahudi lobisinin olduğu ortaya çıktı. Yahudilerin finans ettiği bütün basın yayın kuruluşları bu noktada birlikte hareket ederek İslam düşmanlığı kustular.

Her ne olursa olsun hesap yine Müslümanlara çıkartılmıştı. Çünkü Afrika ülkelerinden Tanzanya’nın bile bir sahibi varken Müslümanlar sahipsiz ve kafirlerin sömürgesi altındadırlar. Kendilerine çizilen kara parçacıkları içerisinde ya birbirleriyle savaşıyorlar veya milliyetçi vatancı fikirlerin etkisinde kalmışlardır. Bir kısmı da hain kuklaların dikta rejimleri altında başını kaldırmaktan aciz bir konum içerisindedir. Jeopolitik, ekonomik, zengin maden, petrol yatakları ve büyük insan potansiyeli göz önünde bulundurularak dünya siyasi arenasında ekonomik çıkarlar menfaat için pazarlık konusu yapıldığı gündemden hiç düşmezken ne yazık ki; Müslümanlar bulundukları bu konumu değerlendirmekten çok aciz ve duyarsız bir yaşam sürmektedirler.

Bu yaşamı tersine döndürmek elbette mümkündür. Ancak Müslümanlar bunu gerçekleştirmek için batılılar gibi menfaatçi bir zihniyetle meseleye yaklaşmaktan vazgeçmek zorundadırlar. Geçmişte bir çok süper güç (Osmanlı İslam devleti de dahil) ideolojilerinden vazgeçtiklerinden dolayı yıkılmışlardır. Yakın tarihimizde de komünist Rusya aynı nedenden dolayı yıkıma uğramıştır. Bu gün dünyanın gözünde büyüttüğü Amerika’da bu akıbetten kendini kurtaramayacaktır. Bundan dolayı dikkat edilirse olay sonrası bir çok açıklamalarda “demokrasimiz elden gidiyor”, “bu saldırı demokrasiye yapılmış bir saldırıdır” gibi ifadelerde bulunuldu. Kafirlerin kuklası olan yönetimlerde “Amerika yıkılırsa demokrasi elden gider” korkusu sardı. Bütün bu olaylar neticesinde gözüküyor ki, Amerika artık son dönemlerini yaşamaktadır. Bunun en büyük delili Amerika’da milliyetçilik hareketinin artmasıdır. Bilindiği gibi dünyanın nice devletleri bu virüsten dolayı yok olup eriyip gittiler. Amerika’da kendi elleriyle bu akıbetini hazırlıyor. Olay sonrası milliyetçilik duyguları ayyuka çıkmıştır. Milliyetçilik kabilevi bir bağdır ve kalkınma yolunda yürüyen insanları birbirine bağlamaz. Beka içgüdüsünden doğduğu içinde hissi olup tahakküm hırsını doğurur. Gayri insani bir bağ olup insanlar arasında başkanlık çekişmelerine sebep olur ve insanları birbirine rabdetmeye yaramaz. İşte bugün Amerika milliyetçilikten kaynaklanan bu virüsün etkisi altındadır. Ayrıca içeride uç kutuplar arasında hakimiyet kavgası verilmektedir.

Ey Müslümanlar! Sahip olduğunuz İslam, dünyanın dört yanına adaleti dağıtmakla meşhurken, bu dinamik gücün daima o nizamda mevcut olduğunu gören kafirlerin İslam ve Müslümanlara bundan dolayı saldırdıkları gün gibi ortada iken, hâla neden ona, yani İslam’a yönelmiyorsunuz? Sizler ekonomik sıkıntılar içerisinde kıvranırken sömürgeci devletlerin sizin zenginliklerinizi paylaşmak için üzerinize geldiğini hâla sizler neden görmezlikten geliyorsunuz? Başınızda kafirlerin taşeronculuğunu ve bayraktarlığını yapan hain idarecilere göz yumup onları acaba neden devirmiyorsunuz? Oysa ki, artık bütün dünya İslam’ın adaletini görmek için sizlerin elleriyle Hilafet bayrağının altında tatbikinin özlemini çekiyor. İslam ideolojisini hayata hakim kılmanın artık zamanıdır...

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed 7)

YIL 12  SAYI 143  ŞABAN 1422  KASIM 2001

Yukarı