Ana Sayfa YIL 12   SAYI 143   ŞABAN 1422   KASIM 2001 E-Mail

GERÇEK TERÖRİSTLER KİMLERDİR?

Çeviri: Abdusselam Kutlu

Cihad terörizm değildir!

Cihad mefhumu toplumları yıkıp yerle bir etmek değildir. Ancak ve ancak Allah’ın kelimesini en yükseklere taşımaktır. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 35)

Cihad, İslam ideolojisinin İslam akidesinden çıkan davet metodudur. Cihad, Allah’ın rahmeti ve hidayeti olan İslam’ın pratik olarak tatbikinin önündeki tüm maddi engelleri kaldırmak için savaşmaktır. Bu mübarek ve mukaddes davet, kesinlikle insanlara haksızca zarar vermek ve onların servetlerini çalmak gibi amaçlar taşımaz. Sadece insanlara fıtratlarına uygun, yegane doğru olan bir hayat nizamını kurmak amacını taşır.

Cihadın işleyişini düzenleyen kurallar ancak İslam’dandır. İslam’ın hükümleri herhangi bir suçu olmayan masum sivillere karşı saldırılmasına izin vermez. O hükümler çocukların, yaşlıların ve hatta savaş alanında savaşmayan kadınların bile öldürülmesini yasaklar. Yine sivilleri taşıyan ve savaşla ilgisi olmayan uçakların kaçırılmasını haram kıldığı gibi, evlerin ve sivillerin çalıştığı işyerlerinin harap edilmesini de haram kılar. Tüm bu hareketler İslam’ın haram kıldığı saldırı türleridir ve Müslümanlar böylesi hareketlerden kaçınmalıdırlar. Aynen Hz. Ömer (r.a)’ın Kadisiye de İranlılara karşı cihad eden komutanı Hz. Sa’d ibn Vakkas (r.a)’a dediği gibi. O şöyle demişti: “Ey Sa’d! Sen Allah’ın Resulü’nün amcası ve O’nun sahabelerindensin. Allah’tan sana gelenden başkasının olmasına izin verme! Allah şerri şer ile defetmez. Şerri ancak güzellikle defeder.” Müslüman mücahitler silahlı bile olsalar kadınlara ve keşişlere, kendilerine saldırmadıkları sürece onlara dokunmadılar. Onlar, yemek amacı olmaksızın hayvanları dahi öldürmediler. Yakarak ısınma düşüncesi olmaksızın ağaçları bile kesmediler.

Sömürgecilik terörizmi anlatıyor.

Cihad, Amerika ve İngiltere gibi dünyanın her tarafında sivillere saldıran sömürgeci güçlerin yaptıklarından çok çok uzaktır. Amerika ve İngiltere tarafından tatbik edilen dış siyaset, Kapitalist siyasetidir ki; onun en önemli yönü laik ideolojiden kaynaklanan mülk edinme özgürlüğüdür. Gerçekte bunun anlamı; her yoldan mülk edinme, alabildiğince tüketme ve sömürme hürriyetidir. Bu nedenle sömürgecilik, zayıf milletler üzerinde onların servetlerini çalmak için siyasi, kültürel ve ekonomik bir kontrol mekanizması kurmaktır ki; işte Amerikan ve İngiliz dış siyasetinin tatbikinde izlenen metod budur. Kafirler bunu çok iyi biliyorlar. 1941 yılında Dış İlişkiler Konseyi’nin ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği özel bir kısa notta bu gerçek şöyle ifade ediliyor: “Eğer savaş amaçlarının Anglo-Amerikan sömürgeciliği ile doğrudan bağlantılı göründüğü belirtilirse, onlar diğer dünya insanlarına bunu anlatacaklardır. Bu durumda diğer insanların menfaatleri vurgulanmalıdır. Bu daha iyi bir propaganda etkisi yapacaktır.”

Bununla beraber, dünya insanlarının bu propagandanın içyüzünü anlamaları uzun sürmeyecektir. Daha sonra sömürgecilerin iğrenç yüzü kendilerini maskeleyen “medeniyet” perdesi arkasından görünecektir. Bunun için batılı politikalara yön veren kurallar, sömürgeci savaşın kurallarıdır. Bu kural da Makyavelist bir ilke olan “Gaye vasıtayı meşru kılar” sözüdür. Merhametsizlik diğer insanların kontrol altına alınmaları ile meşru olmaktadır. Aynen eski ABD Dışişleri Bakanlığı, Siyasi Planlar Hazırlama Bölümü başkanı George Keenan’ın dediği gibi: “Dünya servetlerinin yaklaşık %60’ına sahibiz. Fakat dünya nüfusunun sadece %6.3’üne sahibiz. Bu durumda kıskanmaları ve içerlemeleri engellemekte başarılı olamayız. Önümüzdeki dönemde bizim gerçek görevimiz, bu eşitsizlik pozisyonunu sürdürmemize izin veren ilişkiler tasarlamaktır. Kendimizi kandırmaya gerek yok. Çünkü bugün dünyaya yardım etme lüksüne sahip olduğumuz herkes tarafından bilinmektedir. Artık demokratikleşme, hayat standartlarını yükseltme ve insan hakları gibi gerçek dışı ve bulanık amaçlar hakkındaki konuşmaları durdurmalıyız. Sağlam kuvvet unsurlarının ticaretini yapacağımız vakit çok uzak değildir. En azından sonrası için idealist sloganlara engel olmak bile daha iyidir.” [Kaynak: PPS23 no’lu belge, 24 Şubat 1948]

İngiltere bu geleneğin en başta gelenlerindendir. Mesela; İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere başbakanı olan Winston Churchill, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Havacılık ve Silahlar Dairesi sekreteri olarak görevlendirildiğinde, sadece vergi borçlarını ödemeyi reddettikleri için Kuzey Irak’taki Kürt Müslümanların üzerine kimyasal bombalar yağdırdı. Amerika da bu tip bir himayecilikten faydalandı. Bu eski İngiliz sömürgesi, İngiltere’nin de içinde bulunduğu rakipler arası bir terör kampanyasına sürüklendi. Bunun üzerine başkan Lyndon Jhonson dönemindeki eski ABD Başsavcısı Ramsey Clark şöyle dedi: “İkinci Dünya Savaşı’ndaki en büyük cürüm, ABD’nin dış politikasıydı.”

Amerika Sivilleri Katlediyor.

“Bu gerçekten bir blöf değil. Bundan korkunç zevk alıyorum.” [Şimdiki ABD Dışişleri Bakanı General Colin Powell’ın, 1991’deki “Çöl Fırtınası Operasyonu” isimli terörist saldırıda, birçok Iraklı sivilin Amerikalılar tarafından katledilmesi hakkında kendisine sorulan bir soruya verdiği cevap. O zaman yüz binlerce Müslüman şehid edilmişti.]

“Eğer onlar radarlara yakalanırlarsa, üzerlerinde kahrolası (yerden havaya atılan) SAM füzelerini patlatacağım. Onlar biliyor ki, biz onların ülkelerinin ve hava sahalarının sahibiyiz. Onlara bizimle yaşamanın ve konuşmanın adabını göstereceğiz ve onlar Amerika’nın ne kadar büyük olduğunu anlayacaklar. Bu çok güzel bir şey. Özellikle burada ihtiyacımız olan petrolün bol olduğunu bilmek daha da güzel...” [ABD Deniz generali William Looney’in, 30 Ağustos 1999’da Washington Post gazetesine verdiği demeci] 1999 yılının ilk sekiz ayında Amerikan/İngiliz kuvvetleri tarafından yapılan 10.000 sorti sırasında katledilen binlerce Iraklı sivil erkek, kadın ve çocuklar üzerine üşüşülen vahşi saldırıdan bahsediyor. “Geçen akşam RAMBO’ların görülmesinden sonra, önümüzdeki süreçte yaşayacağımız mutlulukları biliyorum.” [Eski ABD başkanı Ronald Reagan’ın Daily Express gazetesinde, 2 Temmuz 1985 tarihinde yayınlanan sözleri] Amerika, sivilleri büyük bir zevkle bombalamak suretiyle katletmeye 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı iki atom bombası ile başladı. Bu saldırı Japonların onlara teslim olduklarını bildirdikten sonra oldu. Bunun yanında Amerika, İkinci Dünya Savaşından bu yana 23 ülkeyi bombaladı. Bunlar: Çin 1945-46, Kore 1950-53, Çin 1950-53, Guatemala 1954, Endonezya 1958, Küba 1959-60, Guatemala 1960, Kongo 1964, Peru 1965, Laos 1964-73, Vietnam 1961-73, Kamboçya 1969-70, Guatemala 1967-69, Grenada 1983, Lübnan 1984, Libya 1986, El Salvador 1980’ler, Nikaragua 1980’ler, Panama 1989 (2.000 sivil katledildi.), Irak 1991-99, Sudan 1998, Afganistan 1998.

Günümüzde değişen nedir ki? Amerika veya tüm kafirler uslu birer çocuk mu oldular? Tabi ki hayır...

Manzarada değişen sadece bölge ve kavimler olmuştur. Yoksa kafirler zulüm ve sömürgeciliği terk etmiş değillerdir. Afganistan’ı diğerlerinden ayıran en önemli unsur; onların yükselen İslam’î nidalarıdır. Bu etkenden dolayı da savaşın adı haclı seferleri olarak telakki edilmiştir. Bundan dolayı da kafir orduları ve onların kapı kölesi hain idareciler Müslümanlara karşı toptan savaş ilan etmişlerdir. Resulullah (sav) bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor: “Bir gün gelecek (kafir) milletler sizin başınıza oburların yemek çanağına üşüştükleri gibi üşüşecekler.” (Ebu Davut)

Bugün bir çok İslam beldesi, kafirlerin alenen askeri istilasına maruz kalıyorsa, İslam’a kültürel ve siyasi alanda kapsamlı bir şekilde saldırı başlatılmışsa, İslam’a davet eden kitleler temizlenmek isteniyorsa ve bunların elemanları tutuklanıp ağır işkencelere çarptırılıyorlarsa biliniz ki; küfür can çekişiyor demektir. Ve yine bu gösteriyor ki; Müslümanlar yıllardır küfrün her türlü istilasını yaşamalarına rağmen halen ölmediklerini ve küfrün yıkılışının ancak kendi elleriyle olacağına inanmalarıdır. Put’inin bizzat “Hilafetin gelişini önlemeliyiz” çığlıkları boşuna değildir. Kafirlerin İslam toplumlarında yükselen İslamın etki ve gücü karşısında kudurmuş olduklarını görüyoruz.

Yıllardır imamsız geçen günlerini yeni yeni idrak eden Müslümanlar bir iç ve dış hesaplaşmanın eşiğindedir. Bu tefekkür onları inşallah kurtuluşa götürecektir. Yıllar önce kaybettikleri gücü yeniden bulacaklar ve yeryüzü onların elleriyle tekrar huzura kavuşacaktır. Buda Resulullah (sav)in buyurduğu gibi ancak Hilafetin tekrar ilan edilmesiyle mümkündür.

“Muhakkak ki, imam (halife) kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.”

www.khilafah.com.pk

YIL 12  SAYI 143  ŞABAN 1422  KASIM 2001

Yukarı