Hizb-ut
Tahrir
davasından yargılanan Ramazan TOSUN’un, Adana 1 Nolu Devlet
Güvenlik Mahkemesinde, 11 Aralık 2001 tarihinde yapılan
duruşmada, Mahkemeye okumuş ve vermiş olduğu savunma
metnidir.
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Alemlerin Rabbı olan Allah (cc)'ya, Salat ve
Selam, Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (sav)’e, seçkin
İslam hidayetine tabi olanlara ve Rasulullah (sav)'in metodu ile Raşidi
Hilafeti tesis etmeye çalışanların üzerine olsun.
Adana 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı’na
İddia makamı tarafıından hazırlanan iddianamede, yasadışı
Hizb-ut Tahrir örgütüne mensup olduğum gerekçesiyle Terörle
Mücadele Kanununa muhalefet etmekten suçlanıyorum.
Benim Hizb-ut Tahrir üyesi olduğum doğrudur. Ben Hizb-ut
Tahrir üyesi olduğumu reddetmiyor, bilakis Hizb-ut Tahrir üyesi
olmak bana onur veriyor ve beni şereflendiriyor. Tabii ki bu onur
ve şeref, hizbin benimsemiş olduğu fikir ve görüşlerden
kaynaklanmaktadır. Eğer ki; Hizb-ut Tahrir, Allah’ın kendisine
yüklemiş olduğu bir emri yerine getirmek için kurulup, benimsemiş
olduğu fikir ve görüşler, Allah’ın emir ve yasakları
çerçevesinde ise ve Yüce Rabbım da Kelamında:
Kim izzet ve şeref istiyorsa, izzetin hepsi Allah’a aittir.
[Fatır 10]
diyorsa; Hizb-ut Tahrir’e üye olmak ve onur duymamak, mümkün
değildir.
Sayın mahkeme üyeleri,
Hizb-ut Tahrir toplum vakıasını inceledikten sonra, dünyada
İslami bir toplumun olmadığı gerçeğini anlamıştır. İslami
hayatı yeniden başlatmak için Raşidi Hilafeti tesis etmeye çalışmaktadır.
Raşidi Hilafeti Devletini tesis etmek için çalışmak, tüm
Müslümanların üzerine farz olan bir ameldir. Bundan dolayı
Hizb-ut Tahrir, Allah Teala’nın Al-i İmran suresi, 104.üncü
ayetindeki;
Sizin içinizden hayra davet eden, iyiliği emredip kötülükten
nehyeden bir kitle bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. [Al-i
İmran 104]
ayetine istinaden, ideolojisi İslam olan İslami bir partinin
kurulmasını zaruri görüp, İslami toplumu tekrar oluşturmak için,
Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’in metodu üzere fikir ve görüşlerini
sınırlandırıp, çalışma yapan siyasi bir partidir. Aynı
zamanda Allah Teala, İslami toplumun oluşmasının farziyetini,
Maide Suresi 48.inci ayette;
Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet, sana gelen
haktan vazgeçip onların arzularına uyma. [Maide 48]
Maide Suresi 49.uncu ayette;
Allah’ın indirdikleriyle aralarında hükmet, onların
arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bazısından seni
saptırmalarından sakın. [Maide 49]
Nisa Suresi 65.inci ayette;
Hayır! Rabbına yemin olsun ki, aralarında çıkan
anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, sonra da verdiğin hükme tam
bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş sayılmazlar. [Nisa
65]
belirtmektedir.
Bu deliller, bütün Müslümanlara bir kitle ile çalışmanın
farziyetini bildirip, bu toplumunda ancak İslam Devleti olan
Raşidi Hilafet Devleti kanalı ile gerçekleşmesini mümkün kılıyorsa,
benim bu minvalde çalışma yapan Hizb-ut Tahrir partisiyle çalışmam,
bir takım faaliyetlerde bulunmam ve partinin üyesi olduğum için
mahkemeye çıkartılıp, aynı inancı paylaştığım kişiler
tarafından, bunun bir suç olduğu gerekçesiyle ceza isteminde
bulunulması, beni değil İslam’ı sanık sandalyesine oturtmak
demektir.
Sayın mahkeme üyeleri,
Bir diğer husus; Hizb-ut Tahrir “Yasadışı örgüt” adı
altında, sanki insanları rencide eden, korkutan, baskı yapan,
maddi eylemlerle çalışma seyrini belirleyen bir partiymiş gibi,
terör örgütü suçlamasıyla karşı karşıya kalmasıdır.
Halbuki parti, Hz. Muhammed’in (SAV) Si’retini örnek alan ve
metodunu ona göre düzenleyip, bundan zerre kadar taviz vermeden
çalışmayı zorunlu görmektedir.Allah’ın Rasülü (SAV) de
Hilafet Devleti’ni tesisi edinceye kadar, 13 yıllık çalışma sürecinde
böyle bir amelde bulunmamıştır. Hizb-ut Tahrir de bu çalışma
metodunu, şeri bir hüküm olarak benimsemiş, gerek kuruluşundan
bu yana çalışma seyrinde maddi bir eylemde bulunmamış, gerekse
çıkarmış olduğu neşriyatlarda böyle bir ifadeye yer vermemiştir.
Ve Raşidi Hilafet Devleti kuruluncaya kadar da asla böyle bir
eylemde bulunmayacaktır. Bulunmaması ise, Allah’ın emrine
muhalefet etmek ve O’nun azabına maruz kalmaktan korktuğu içindir.
Bundan dolayı Hizb-ut Tahrir’i yasadışı örgüt diye
suçlamak, Allah’ın emrine karşı gelmektir. Çünkü düzen
sahibi Allah’ın emrini yerine getirmekten, daha yasal ne olabilir
ki?
Sayın mahkeme üyeleri,
En güç olanı; Allah Teala yüce kelamında;
Ancak müminler kardeştir. [Hucurat 10]
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) tayyip sünnetinde;
Müminler bir vücudun azaları gibidir, onlardan biri rahatsız
olduğu zaman diğerleri onu tedavi yoluna gider.
dediği halde ve tarihimiz İslam kardeşliği misalleriyle dolup
taştığı, bir mümin canı pahasına da olsa nefsini kardeşine
tercih ettiği, mükemmel İslam kardeşliğinin sergilendiği bir
toplumun evlatları olmamıza rağmen; Allah’ın emir ve
yasakları doğrultusuna, İslam Dini’nin zirvede olacağı, Müslümanlara
izzet ve onurun tekrar döneceği, hatta tüm insanlık için
kurtuluş meşalesi olan Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için
çalışan, Hizb-ut Tahrir Partisiyle çalışmaktan dolayı, Müslüman
mahkeme üyeleri tarafından yargılanmamdır.
Ancak bu yargılama, farklı inancı paylaştığım kişiler ve
mahkeme tarafından olsa idi, asla böyle bir güçlük hasıl
olmayacaktı.
Sayın mahkeme üyeleri,
Allah’ın azabına maruz kalmamak ve O’nun affına
sığınmak için, suç olarak telakki ettiğiniz bu davayı düşürmeniz
gerekmektedir. Çünkü şu ana kadar bahsedilen amellerden, Müslüman
olmanız hasebiyle, siz de sorumlusunuz. Bu isteğim, Hizb-ut Tahrir
üyesi olarak yargılandığım ve bundan dolayı vereceğiniz
cezayı düşürmek için değildir. Ben inanıyorum ki, ancak Allah’ın
takdir ettiği olur. Bilakis Hizb-ut Tahrir üyesi olmak, benim
için bir onurdur. Asıl isteğim, Allah’ın haram kıldığı bir
ameli işlememeniz ve bundan dolayı Allah’ın azabına maruz
kalmamanızdır.
Muhakkak ki; Allah, doğruları da yalancıları da bilir. [Ankebut
3]
|