İletişim
organları ve gazeteler, fotoğraf ve manşetlerle Ezher Şeyhi
Muhammed Seyyid Tantavi ile İngiltere Başbakanı Tony Blair’in
görüştüklerini bize ulaştırmış bulunmaktadır. Ayrıca
Ezher-i Şerif ile Anglikan kilisesi arasında karşılıklı
yardımlaşma, dayanışma ve dinler arası diyaloga dair bir
belgenin oluşturulduğunu da bize müjdelemektedirler (!). Söz
konusu belge gereği kırk dolayında Ezher Üniversitesi
elemanlarının, taassuba sevk etmeyen, hoşgörü ve dinler
arası diyaloga imkan veren bir eğitim-öğretim programının
hazırlanması için İngiltere’ye gönderilmesinin tamamlandığını
da bize haber vermektedirler. Bu çalışma heyetine de; “Anglikan
Kilisesi ve Ezher Üniversitesi arasında Yardımlaşma ve
Dinler Arası Diyalog heyeti” adı verilmiştir. Bu çalışma
grubunun aynı zamanda, 11 Eylül anısına her yıl bir
toplantı düzenlemeyi de öngördüğü bildirilmektedir. Kafir
Batı ve hain işbirlikçi, kiralık yöneticilerin İslam’ı
bitirmek, sindirmek, bulandırmak ve Müslümanlara saldırmak için
bir araya gelip görüştükleri ve diyaloga girdikleri ortaya
çıkınca, bu görüşmelerin ve diyalogların gerçek
yüzünü ve bunun şer’i hükmünü beyan etmek bir ihtiyaç
oldu.
Gerçek
şu ki; bu tür görüşme ve diyalogların yapıldığı tarih,
kesin bir şekilde Batı’nın; Müslümanların İslam’ı
anlamaya başladıklarından ve onu hayatlarına bir hayat
nizamı olarak tatbik etmeyi istemelerinden endişelendiğini göstermektedir.
Müslümanların İslamî bir yönetim ile İslamî hayatı
yeniden başlatma arzu ve çabası Batı’yı tedirgin etmiş
olduğunu ortaya koymaktadır. Müslümanların batı tarzı bir
hayatı yaşamaktan kurtulmak için çaba harcamaları, Batı’yı
endişelendirmiştir. İşte bu nedenle batı, bugün bu uyanışa
ve gayrete engel olmak üzere emrindeki yönetici, siyasetçi ve
düşünürleri, dinler arası diyalog idealini gerçekleştirmek
için seferber etmiştir. Bu amaca hizmet edecek heyetler ve
çalışma gruplarını oluşturmak için koşuşturmaktadır.
Bunlar
diyalog anlayışını, şu üç esas iddia üzere bina
etmektedirler:
1.
Dinlerin birlikteliği iddiası. Bununla İslam’ın
Alemlerin Rabbine boyun eğmek ve ona bağlanmak
olduğunu, diğer semavi dinlerin de zaten bunu öngördüğünü,
nitekim semavi dinlerin peygamberlerinin hepsinin insanları
bir tek Allah’a ibadet etmeye davet ettiğini
kastetmektedirler.
2.
İslam Dini’nin de diğer dinler gibi, birbirine
üstünlük taslamadan muhaliflerle diyalog kurmaya çağırdığı
iddiası.
3.
Dinlerin ortaklaşa çalışmasıyla, kültür ve hadarat
alışverişinin sağlanması gerektiği iddiası.
Bu,
batılı hak suretinde göstermektir ki; Alemlerin Rabbi (cc);
“Hak
ile batılı birbirine karıştırmayın ve bile bile hakkı
gizlemeyin!” [Bakara 42] buyurarak bundan men etmiştir.
İslam Dini’nin insanın hayatla ilgili, küçük-büyük
bütün sorunlarını çözecek şekilde tamamlanmış, kemale
erdirilmiş bir din olduğunu, Allah (cc);
“Bugün
dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım.
Sizin için din olarak, İslam’ı seçtim.” [Maide 3]
“...Ve
her şeyi açıklayan Kitab’ı sana indirdik.” [Nahl 89]
diye buyurarak, ortaya koymuştur. Üstelik Allah (cc);
“Yahudiler
“Uzeyr Allah’ın oğludur”, Hıristiyanlar da “Mesih
Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla
uydurdukları bir sözdür. Sözlerini daha önceki kafirlerin
sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da
haktan döndürülüyorlar. Allah dışında rahiplerini ve
ruhbanlarını Rabler edindiler ve Meryem’in oğlu Mesihi de
Rabb edindiler. Halbuki ortak koştuklarından münezzeh olan ve
kendisinden başka ilah olmayan, bir tek Allah’a kulak
yapmakla emrolunmuşlardı.” [Tevbe 30-31] diye buyurarak,
diğer din mensuplarının dinleriyle oynayıp, tahrif
ettiklerini bize bildirmiştir. Dahası İslam dini, Allah (cc)’nın
Nebisi Muhammed (sav)’e indirdiği son din olup;
“Şüphe
yok ki; zikri biz indirdik ve onu biz koruyacağız.” [Hicr
9] buyurarak onu muhafaza ettiğini, bugüne kadar Kur’an’da
bir tahrif meydana gelmediğini ve gelmeyeceğini bize haber
vermiştir. Hem de;
“O’na
ne önünden, ne de arkasından batıl gelemez. O hikmet sahibi,
çok övülen Allah tarafından indirilmiştir.” [Fussilet
42] diye buyurularak, bu gerçek pekiştirilmiştir. Öyle ise
dinlerin birlikteliğinden, birliğinden ve eşitliğinden söz
etmeye imkan yoktur.
Kaldı
ki İslam’ı sözlük manasıyla ele alıp “İslam;
Alemlerin Rabbine boyun eğmek ve O’na bağlanmaktan ibarettir”
deyip kestirip atmak kasıtlı bir yaklaşımdır. İslam’ın
sözlük manası yerine, O’nun şer’i manası geçerlidir.
Nitekim Şer’i manasıyla İslam; Alemlerin Rabbı olan Allah
(cc)’nın, Rasulü Muhammed (sav)’e indirdiği şeriata göre,
O’na boyun eğip yalnızca O’na bağlanmaktır. Bu nedenle
Kur’an'da İslam kelimesi şer’i manasıyla kullanıldığı
her yerde, muhakkak Ed-din kelimesiyle birlikte
kullanılmıştır ki; zihinler, “İslam” kelimesinin sözlük
manasına kaymasın. Örneğin; Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
“Bugün
dininizi kemale erdirdim ve size olan ni’metimi tamamladım ve
din olarak size İslam’ı seçtim.” [Maide
3]
“...Ve
her kim İslam’dan başka bir din ararsa, o
kendisinden kabul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan
olacaktır.” [Al-i İmran 85]
“Allah
katında gerçek din İslam’dır.” [Al-i
İmran 19]
Diğer
taraftan Kur’an’da, Rasullerin ve onlara tabi olanların
Allah’a boyun eğip teslim olduklarını ifade etmek üzere,
İslam kelimesinin lügat manasıyla kullanıldığına şahit
oluyoruz. Buna göre din manasında İslam demekle, Allah (cc)’nın
elçisi Muhammed (sav)’e indirdiği son din kastedilmiş olur.
Öyle ise diğer semavi dinlere uyanlar, Müslüman değillerdir.
Yani Muhammed (sav)‘in şeriatına inanan mü’minler değillerdir.
Muhalifleriyle
diyaloga girme meselesine gelince; biliyoruz ki İslam, bunu
yalnızca tek bir esas üzere kabul etmektedir. O da Allah (cc)
şu mübarek sözünde kendini gösteriyor:
“De
ki: Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir
kelimeye geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım; ona hiçbir
şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz
kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer yüz çevirirlerse, “Bizim
Müslümanlar olduğumuza şahitler olun!” deyiniz.” [Al-i
İmran 64]
İşte
İslam’ın öngördüğü diyalogun esası budur. Ayrıca
Allah (cc) bize bu diyalogun nasıl yapılacağını da şu
ayet-i kerimesiyle bildirmiştir:
“Sen,
Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla
en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan
sapanları en iyi bilendir ve O hidayete erenleri de en iyi
bilendir.” [Nahl 125]
Fakat
İslam akidesi esasına, yegane hak dinin İslam olduğuna,
onları iknaya çalışma ve İslam’a davet etme temeline,
onların delalet üzere olduklarını, üzerinde bulundukları
dinlerinin dünya ve ahirette onlara hiçbir yarar sağlamayacağını
ve onları cehennem azabından kurtarmayacağını açıkça
onlara bildirme anlayışına dayanmayan bir diyalog haramdır.
Allah ve Rasulü, bu nevi diyaloglardan razı değildir.
Gelelim
hadarat alışverişine; Böyle bir şeyi yapmak, müslümanın
aklının ucundan bile geçmez. Çünkü Allah’ın indirdiği
hadarattan daha iyisini ortaya koymaya, hiçbir beşerin gücü
yetmez. Nitekim Allah (cc);
“Rabbinizden
size indirilene uyun. O’ndan başkasını dostlar edinip,
peşlerine düşmeyin.” [Araf 3] diye buyurarak bunu
menetmiştir.
Ey Müslümanlar!
Kuşku
yok ki; Ezher-i Şerif, Allah’ın izniyle İslami ilimlere,
İslam kültürüne, eğitim-öğretim müesseselerine, İslam
davasını taşıyan ulema ve düşünürlere, deniz feneri
görevini yapmış ve yapmaya da devam edecektir. Bu
üniversitenin geçmişte olduğu gibi, İslam’ı ve Müslümanları
savunan öncü kimliğine dönmesi gerekmektedir. Ne var ki;
Ezher Şeyhi diye adlandırılan, rahip ve papazlar gibi
davranan Muhammed Seyyid Tantavi’nin buraya atanmasından
sonra, Ezher-i Şerif İslam’ı ve Müslümanları vurmak için
görevlendirilmiş oldu. Batılı hak suretinde görüp,
Müslümanları delalete düşürmek için bir gedik açılmış
oldu. O’na verilen bu mevki ve bu şaşalı ismin, Allah’ın
katında hiçbir değeri yoktur. Bu nedenler sizi
şaşırtmasın.
Şeyh
Tantavi’ye şu soruyu sormanızı istiyoruz: Amerika’nın
girişimiyle düzenlenen Semavi Dinler ve Terör Konferansı’nda,
Dünya Kiliseler meclis başkanı ve Vatikan Heyetinin, “Din
ve Terör” adlı belgeyi imzalamayı reddettiklerinde, Şeyh
Tantavi ne yapmıştır?
Zira
onlar bu belgeyi imzalamanın, İslam’ı semavi bir din kabul
etmek anlamına geldiğini biliyorlardı. Halbuki onların düşüncesine
göre İslam, semavi bir din değildir. Bu nedenle belgeye imza
koymayı reddettiler.
Tantavi’ye
sorun bakalım, Vatikan; “Kurtuluş Belgesi” diye addettiği
belgeyi ilan ettiğinde ne yapmıştır?
Çünkü
adı geçen belge; Vatikan Katolik akidesinden başka, hiçbir
akidenin geçerli olmadığını ve insanı kıyamet gününde
azaptan kurtarmayacağını ilan ediyordu. Bütün bunlar ortada
iken, Tantavi çıkıp iki eli, suçsuz Afgan ve Irak
Müslümanlarının kanıyla lekelenmiş İngiltere’nin
Başbakanı Tony Blair ile görüşüyor ve O’nunla dinler
arası diyalog zemininde anlaşıyor! Halbuki İngiltere Yahudi
varlığını Müslümanların bağrına bir hançer gibi sapladı
ve onlar her gün onlarca Müslümanı hunharca öldürüyorlar.
Onlar önce, Protestan ve Katolik mezhepleri arasında süregelen
şiddet ve ihtilafı, sonra da bu ahmakça tartışmayı
diyaloga bağlasınlar. Daha sonra çıkıp Müslümanlarla Hıristiyanlar
arasındaki diyalogdan bahsetsinler.
Ey Yüce
Ezher Uleması!
Gerçek
şu ki; Ezher-i Şerif bugüne kadar Müslümanları ikaz etmek,
İslam’a ve İslam Ümmeti’ne yönelik kafirlerin saldırılarını
bertaraf etmek konusunda önemli fonksiyonlar icra etmiştir.
Fakat kafir Batı ve onlara uşaklık yapan hain yöneticiler,
Ezher’in bu fonksiyonunu durdurmak için, birbirlerini teşvik
edip çabalarını birleştirdiler. Dinlerine bir zarar gelmesin
diye bir kaç alimin Üniversite yönetimiyle ortak çalışmaması
ve onlarla tartışmaması tek başına bir işe yaramıyor.
İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma ve hak sözü
söyleme vazifesi, bu şekilde yeteri kadar yerine getirilmiş
olmuyor. Nitekim Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Bir
de öyle bir fitneden/beladan sakının ki; o içinizde sadece
zulmedenlere erişmekle kalmaz. (umuma sirayet ve hepsini
perişan eder.)” [Enfal 25]
Unutmayın
ki; Ümmet gözünü dikmiş size bakıyor. Mübarek ve
çevresinin, Tantavi gibi uşaklarının işlediği bu çirkin
melanetlere karşı, sizden hayırlı bir görüş ve işaret
beklemektedir. Tek bir Hilafet sancağı altında, İslam’ın
izzetini gerçekleştirecek ve İslam’ı cihana taşıyacak
olan Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması için çalışınız.
Zira
Rasul (sav) şöyle buyurdu:
“Şehidlerin
efendisi, Abdulmuttalib oğlu Hamza ve zalim yöneticiye iyiliği
emredip onu kötülükten menettiği için öldürülen kişidir.”
Hizb-ut
Tahrir |
H. 19 Zilkade
1422 |
Mısır Vilayeti |
M. 02 Şubat 2002 |
|