Ana Sayfa YIL 13   SAYI 147   ZİLHİCCE 1422   MART 2002 E-Mail

ŞEYH TANTAVİ, EZHER ÜNİVERSİTESİNİ İSLAM'I VURMAKLA GÖREVLENDİRDİ

Hizb-ut TAHRİR

İletişim organları ve gazeteler, fotoğraf ve manşetlerle Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi ile İngiltere Başbakanı Tony Blair’in görüştüklerini bize ulaştırmış bulunmaktadır. Ayrıca Ezher-i Şerif ile Anglikan kilisesi arasında karşılıklı yardımlaşma, dayanışma ve dinler arası diyaloga dair bir belgenin oluşturulduğunu da bize müjdelemektedirler (!). Söz konusu belge gereği kırk dolayında Ezher Üniversitesi elemanlarının, taassuba sevk etmeyen, hoşgörü ve dinler arası diyaloga imkan veren bir eğitim-öğretim programının hazırlanması için İngiltere’ye gönderilmesinin tamamlandığını da bize haber vermektedirler. Bu çalışma heyetine de; “Anglikan Kilisesi ve Ezher Üniversitesi arasında Yardımlaşma ve Dinler Arası Diyalog heyeti” adı verilmiştir. Bu çalışma grubunun aynı zamanda, 11 Eylül anısına her yıl bir toplantı düzenlemeyi de öngördüğü bildirilmektedir. Kafir Batı ve hain işbirlikçi, kiralık yöneticilerin İslam’ı bitirmek, sindirmek, bulandırmak ve Müslümanlara saldırmak için bir araya gelip görüştükleri ve diyaloga girdikleri ortaya çıkınca, bu görüşmelerin ve diyalogların gerçek yüzünü ve bunun şer’i hükmünü beyan etmek bir ihtiyaç oldu.

Gerçek şu ki; bu tür görüşme ve diyalogların yapıldığı tarih, kesin bir şekilde Batı’nın; Müslümanların İslam’ı anlamaya başladıklarından ve onu hayatlarına bir hayat nizamı olarak tatbik etmeyi istemelerinden endişelendiğini göstermektedir. Müslümanların İslamî bir yönetim ile İslamî hayatı yeniden başlatma arzu ve çabası Batı’yı tedirgin etmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Müslümanların batı tarzı bir hayatı yaşamaktan kurtulmak için çaba harcamaları, Batı’yı endişelendirmiştir. İşte bu nedenle batı, bugün bu uyanışa ve gayrete engel olmak üzere emrindeki yönetici, siyasetçi ve düşünürleri, dinler arası diyalog idealini gerçekleştirmek için seferber etmiştir. Bu amaca hizmet edecek heyetler ve çalışma gruplarını oluşturmak için koşuşturmaktadır.

Bunlar diyalog anlayışını, şu üç esas iddia üzere bina etmektedirler:

1. Dinlerin birlikteliği iddiası. Bununla İslam’ın Alemlerin Rabbine boyun eğmek ve ona bağlanmak olduğunu, diğer semavi dinlerin de zaten bunu öngördüğünü, nitekim semavi dinlerin peygamberlerinin hepsinin insanları bir tek Allah’a ibadet etmeye davet ettiğini kastetmektedirler.

2. İslam Dini’nin de diğer dinler gibi, birbirine üstünlük taslamadan muhaliflerle diyalog kurmaya çağırdığı iddiası.

3. Dinlerin ortaklaşa çalışmasıyla, kültür ve hadarat alışverişinin sağlanması gerektiği iddiası.

Bu, batılı hak suretinde göstermektir ki; Alemlerin Rabbi (cc);

“Hak ile batılı birbirine karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin!” [Bakara 42] buyurarak bundan men etmiştir. İslam Dini’nin insanın hayatla ilgili, küçük-büyük bütün sorunlarını çözecek şekilde tamamlanmış, kemale erdirilmiş bir din olduğunu, Allah (cc);

“Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak, İslam’ı seçtim.” [Maide 3]

“...Ve her şeyi açıklayan Kitab’ı sana indirdik.” [Nahl 89] diye buyurarak, ortaya koymuştur. Üstelik Allah (cc);

“Yahudiler “Uzeyr Allah’ın oğludur”, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla uydurdukları bir sözdür. Sözlerini daha önceki kafirlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da haktan döndürülüyorlar. Allah dışında rahiplerini ve ruhbanlarını Rabler edindiler ve Meryem’in oğlu Mesihi de Rabb edindiler. Halbuki ortak koştuklarından münezzeh olan ve kendisinden başka ilah olmayan, bir tek Allah’a kulak yapmakla emrolunmuşlardı.” [Tevbe 30-31] diye buyurarak, diğer din mensuplarının dinleriyle oynayıp, tahrif ettiklerini bize bildirmiştir. Dahası İslam dini, Allah (cc)’nın Nebisi Muhammed (sav)’e indirdiği son din olup;

“Şüphe yok ki; zikri biz indirdik ve onu biz koruyacağız.” [Hicr 9] buyurarak onu muhafaza ettiğini, bugüne kadar Kur’an’da bir tahrif meydana gelmediğini ve gelmeyeceğini bize haber vermiştir. Hem de;

“O’na ne önünden, ne de arkasından batıl gelemez. O hikmet sahibi, çok övülen Allah tarafından indirilmiştir.” [Fussilet 42] diye buyurularak, bu gerçek pekiştirilmiştir. Öyle ise dinlerin birlikteliğinden, birliğinden ve eşitliğinden söz etmeye imkan yoktur.

Kaldı ki İslam’ı sözlük manasıyla ele alıp “İslam; Alemlerin Rabbine boyun eğmek ve O’na bağlanmaktan ibarettir” deyip kestirip atmak kasıtlı bir yaklaşımdır. İslam’ın sözlük manası yerine, O’nun şer’i manası geçerlidir. Nitekim Şer’i manasıyla İslam; Alemlerin Rabbı olan Allah (cc)’nın, Rasulü Muhammed (sav)’e indirdiği şeriata göre, O’na boyun eğip yalnızca O’na bağlanmaktır. Bu nedenle Kur’an'da İslam kelimesi şer’i manasıyla kullanıldığı her yerde, muhakkak Ed-din kelimesiyle birlikte kullanılmıştır ki; zihinler, “İslam” kelimesinin sözlük manasına kaymasın. Örneğin; Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

“Bugün dininizi kemale erdirdim ve size olan ni’metimi tamamladım ve din olarak size İslam’ı seçtim.” [Maide 3]

“...Ve her kim İslam’dan başka bir din ararsa, o kendisinden kabul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” [Al-i İmran 85]

“Allah katında gerçek din İslam’dır.” [Al-i İmran 19]

Diğer taraftan Kur’an’da, Rasullerin ve onlara tabi olanların Allah’a boyun eğip teslim olduklarını ifade etmek üzere, İslam kelimesinin lügat manasıyla kullanıldığına şahit oluyoruz. Buna göre din manasında İslam demekle, Allah (cc)’nın elçisi Muhammed (sav)’e indirdiği son din kastedilmiş olur. Öyle ise diğer semavi dinlere uyanlar, Müslüman değillerdir. Yani Muhammed (sav)‘in şeriatına inanan mü’minler değillerdir.

Muhalifleriyle diyaloga girme meselesine gelince; biliyoruz ki İslam, bunu yalnızca tek bir esas üzere kabul etmektedir. O da Allah (cc) şu mübarek sözünde kendini gösteriyor:

“De ki: Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir kelimeye geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım; ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer yüz çevirirlerse, “Bizim Müslümanlar olduğumuza şahitler olun!” deyiniz.” [Al-i İmran 64]

İşte İslam’ın öngördüğü diyalogun esası budur. Ayrıca Allah (cc) bize bu diyalogun nasıl yapılacağını da şu ayet-i kerimesiyle bildirmiştir:

“Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O hidayete erenleri de en iyi bilendir.” [Nahl 125]

Fakat İslam akidesi esasına, yegane hak dinin İslam olduğuna, onları iknaya çalışma ve İslam’a davet etme temeline, onların delalet üzere olduklarını, üzerinde bulundukları dinlerinin dünya ve ahirette onlara hiçbir yarar sağlamayacağını ve onları cehennem azabından kurtarmayacağını açıkça onlara bildirme anlayışına dayanmayan bir diyalog haramdır. Allah ve Rasulü, bu nevi diyaloglardan razı değildir.

Gelelim hadarat alışverişine; Böyle bir şeyi yapmak, müslümanın aklının ucundan bile geçmez. Çünkü Allah’ın indirdiği hadarattan daha iyisini ortaya koymaya, hiçbir beşerin gücü yetmez. Nitekim Allah (cc);

“Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başkasını dostlar edinip, peşlerine düşmeyin.” [Araf 3] diye buyurarak bunu menetmiştir.

Ey Müslümanlar!

Kuşku yok ki; Ezher-i Şerif, Allah’ın izniyle İslami ilimlere, İslam kültürüne, eğitim-öğretim müesseselerine, İslam davasını taşıyan ulema ve düşünürlere, deniz feneri görevini yapmış ve yapmaya da devam edecektir. Bu üniversitenin geçmişte olduğu gibi, İslam’ı ve Müslümanları savunan öncü kimliğine dönmesi gerekmektedir. Ne var ki; Ezher Şeyhi diye adlandırılan, rahip ve papazlar gibi davranan Muhammed Seyyid Tantavi’nin buraya atanmasından sonra, Ezher-i Şerif İslam’ı ve Müslümanları vurmak için görevlendirilmiş oldu. Batılı hak suretinde görüp, Müslümanları delalete düşürmek için bir gedik açılmış oldu. O’na verilen bu mevki ve bu şaşalı ismin, Allah’ın katında hiçbir değeri yoktur. Bu nedenler sizi şaşırtmasın.

Şeyh Tantavi’ye şu soruyu sormanızı istiyoruz: Amerika’nın girişimiyle düzenlenen Semavi Dinler ve Terör Konferansı’nda, Dünya Kiliseler meclis başkanı ve Vatikan Heyetinin, “Din ve Terör” adlı belgeyi imzalamayı reddettiklerinde, Şeyh Tantavi ne yapmıştır?

Zira onlar bu belgeyi imzalamanın, İslam’ı semavi bir din kabul etmek anlamına geldiğini biliyorlardı. Halbuki onların düşüncesine göre İslam, semavi bir din değildir. Bu nedenle belgeye imza koymayı reddettiler.

Tantavi’ye sorun bakalım, Vatikan; “Kurtuluş Belgesi” diye addettiği belgeyi ilan ettiğinde ne yapmıştır?

Çünkü adı geçen belge; Vatikan Katolik akidesinden başka, hiçbir akidenin geçerli olmadığını ve insanı kıyamet gününde azaptan kurtarmayacağını ilan ediyordu. Bütün bunlar ortada iken, Tantavi çıkıp iki eli, suçsuz Afgan ve Irak Müslümanlarının kanıyla lekelenmiş İngiltere’nin Başbakanı Tony Blair ile görüşüyor ve O’nunla dinler arası diyalog zemininde anlaşıyor! Halbuki İngiltere Yahudi varlığını Müslümanların bağrına bir hançer gibi sapladı ve onlar her gün onlarca Müslümanı hunharca öldürüyorlar. Onlar önce, Protestan ve Katolik mezhepleri arasında süregelen şiddet ve ihtilafı, sonra da bu ahmakça tartışmayı diyaloga bağlasınlar. Daha sonra çıkıp Müslümanlarla Hıristiyanlar arasındaki diyalogdan bahsetsinler.

Ey Yüce Ezher Uleması!

Gerçek şu ki; Ezher-i Şerif bugüne kadar Müslümanları ikaz etmek, İslam’a ve İslam Ümmeti’ne yönelik kafirlerin saldırılarını bertaraf etmek konusunda önemli fonksiyonlar icra etmiştir. Fakat kafir Batı ve onlara uşaklık yapan hain yöneticiler, Ezher’in bu fonksiyonunu durdurmak için, birbirlerini teşvik edip çabalarını birleştirdiler. Dinlerine bir zarar gelmesin diye bir kaç alimin Üniversite yönetimiyle ortak çalışmaması ve onlarla tartışmaması tek başına bir işe yaramıyor. İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma ve hak sözü söyleme vazifesi, bu şekilde yeteri kadar yerine getirilmiş olmuyor. Nitekim Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Bir de öyle bir fitneden/beladan sakının ki; o içinizde sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz. (umuma sirayet ve hepsini perişan eder.)” [Enfal 25]

Unutmayın ki; Ümmet gözünü dikmiş size bakıyor. Mübarek ve çevresinin, Tantavi gibi uşaklarının işlediği bu çirkin melanetlere karşı, sizden hayırlı bir görüş ve işaret beklemektedir. Tek bir Hilafet sancağı altında, İslam’ın izzetini gerçekleştirecek ve İslam’ı cihana taşıyacak olan Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması için çalışınız.

Zira Rasul (sav) şöyle buyurdu:

“Şehidlerin efendisi, Abdulmuttalib oğlu Hamza ve zalim yöneticiye iyiliği emredip onu kötülükten menettiği için öldürülen kişidir.”

Hizb-ut Tahrir

H. 19 Zilkade 1422  

Mısır Vilayeti

M. 02 Şubat 2002  

YIL 13   SAYI 147   ZİLHİCCE 1422   MART 2002

Yukarı