ÖYLE
İSE BM’LERDE NEDEN DURUYORSUNUZ !?
01.08.02’de
BM’ler Cenin hakkında karar almak üzere toplandı. BM’ler
yahudi varlığını kınamadı. Filistinlileri yahudi varlığı kadar
bu katliamdan sorumlu tuttu. Bu karar yahudi varlığını
sevindirdi. BM’ler genel sekreteri Koffi Anan: “Cenin kampında
araştırma yapılarak karar alınmadı. Burada ve buradan bilgi
alınarak karar alındı.” dedi. Zira, yahudi varlığı Cenin’de
araştırma yapılmasını engellemişti. Yahudi varlığı bu
karardan çok memnun kaldı. Bunu dış işleri Bakanı Şimon Perez
memnuniyetini dile getirdi.
Yahudi
varlığı Cenin kampında binlerce Müslüman’ı katletmiş ve
evleri ahalisi üzerine yıkmıştı. Buna rağmen BM’ler Müslümanların
suçlu olduklarını söylüyor.
İşte,
BM’lerin ne kadar zalim ve saptırıcı olduğu bir daha
ispatlanmış oldu.
Sürekli
olarak Müslümanlara ve İslam memleketlerine karşı böyle
zalimce, saptırıcı kararlar BM’lerce çıkartılıyor. ABD’ye
veya yahudi varlığına karşı hiçbir karar çıkartmıyor.
Aksine hep ABD ve yahudi varlık lehine karar alınıyor. Öyleyse,
İslam memleketlerinin devletçikleri niye orada bulunuyorlar ve BM’lere
mensup oluyorlar? Bütün dünya devletleri de bunu düşünüp,
buradan ayrılmalıdır. ABD’nin egemenliği altında, onun sömürgeciliği
ve ABD tarafından yürütülen bir örgüte dünya devletleri nasıl
mensup olabilirler? Bunu kabullenmekle hepsi zulme katılmış
olurlar.
İslam,
Müslüman memleketlerinin BM’lere katılmasını ve ona muhakeme
olunmasını haram kılar. Herhangi bir İslam memleketinde
kurulacak İslam Devleti buna mensup olmayacak, onu teşhir edip,
herkesin oradan ayrılması için çalışacaktır.
İNGİLİZLER
SADDAM’I KORUYOR
Temmuz
ayı’nın son günlerinde Ürdün Kralı Abdullah İngiltere’de
bulundu. Orada İngiliz başbakanı Tony Blair’le görüşmeler
yaptı. Ondan sonra, 01.08.02’de ABD’yi ziyaret edip, ABD Başkanı
George Bush’la görüştü. Kral Abdullah ABD’nin Irak’a
yapacağı saldırının sakıncalı olduğunu belirtti. Fakat,
George Bush Irak’a saldırmakta ısrarlı olduğunu açıkladı.
İngiliz İndependent gazetesi şu haberi aktardı; “Kral
Abdullah Tony Blair’den bir mesajı Bush’a götürdü. Bu mesaj
Blair’in ABD’nin Irak’a yapacağı saldırıya derinliğinden
üzüntü duyduğunu içeriyor.”
Bu
mektup İngiltere’nin iç yüzünün başka olduğunu,
İngilizlerin ABD’yle gizlice çekiştikleri ve başka siyaset
izlediğini gösterir. Fakat, İngiltere açıkça bunu yansıtmıyor.
Görünüşte ABD’yle beraber yürür, ama gizlice ona karşı
çalışır. Bu da Irak’ın İngilizlere bağlı olduğunu gösterir.
Nitekim, Blair dışında açıkça bir çok İngiliz sorumlusu ABD’yi
eleştiriyor ve Irak’ı savunuyor. İngiltere Dışişleri
Bakanlığının sözcüsü Ann televizyonda şöyle açıklamada
bulundu; “İngiltere Irak’a saldırı yapılmasına ve Irak yönetimini
değiştirmeye karşıdır. İngiltere Irak’ın yönetiminde
ıslahat yapılmasını hedef ediniyor.”
Avam
kamerasında George Galerum adlı bir milletvekili Al-Cezire
televizyonunda Irak’ı savundu, ABD’ye sert çattı, İngiltere
hükümetinin korkaklığını ve Blair’in açıkça ABD’ye karşı
gelmediğini açıkladı. Bu milletvekili Irak rejimiyle alaka kurduğunu
açıkça bildirdi.
Bunun
manası; İngilizler Irak rejimiyle beraber olduğunu ve Saddam’ın
İngilizlerin adamı olduğunu gösterir. Kral Abdullah ise
İngilizlerin köklü ajanıdır. ABD’ye gidip ABD’nin Irak’a
saldırmasını durdurmak için çalışıyor. Aynı anda, Kral
Abdullah ABD’den korkup ABD askerlerinin Ürdün’e girip
tatbikat yapmalarına müsaade ediyor. Irak İngilizlere bağlı
olduğu için ABD oraya saldırıp Irak’ı kendisine bağlamak
istiyor.
İngiltere’nin
ABD’yle beraber Irak’a ara sıra saldırısına gelince;
İngiltere ABD’nin Irak’ta tek başına hareket etmesini
engellemek ve ABD eğer Irak rejimini değiştirebilirse Irak’ta nüfuzunu
korumak ve ganimeti paylaşmak için bu şekilde hareket ediyor.
Aynı anda Saddam’ın kendisine bağlılığını örtüyor.
Bununla beraber, İngiltere kendisinin ikinci büyük devlet olduğunu
göstermek istiyor.
Maalesef
İslam memleketleri üzerinde kurulan devletçikler top gibi
sömürgecilerin ayaklarına dolanıyor. Bu devletçikler ya ABD’ye
ya da İngiltere’ye bağlılık gösteriyorlar. Tabi ki bütün
bunlardan zarar görenler Müslüman halklardır.
SUDAN’DA
BEŞİR’İN İHANETİ
20.07.02
Kenya’da Sudan Başkanı Ömer Beşir ayrılıkçı John Grank’la
anlaşma yaptı. Ömer Beşir ayrılıkçıların isteklerini yerine
getiriyor; Güney Sudan’ın geleceğiyle ilgili karar alma hakkı
veriliyor. Ayrıca özerklik veriliyor. Sudan laik bir devlet haline
getiriliyor. Sudan aslında laiktir, yalnız bazı görünüşler ve
laflar İslamîdir. Grank’ın arkasında Amerika ve Vatikan
kilisesi duruyor.
Ömer
Beşir 1989’da Sudan yönetimini bir darbeyle ele geçirdi. O
zaman Amerika ve Mısır onu destekledi. O darbeyi ilk duyuran
Mısır’daki ABD büyükelçiliği idi. Ömer Beşir İslam’ı
ve Müslümanları istismar ettikten sonra İslam’ı ve Müslümanları
uzaklaştırdı. İngiliz ajanı Hasan Turabi’yi kullandı ve
hapse attı. Oysa, Hasan Turabi Güney Sudan’a özerklik verilme
meselesini savunuyordu. Çünkü, ABD Sudan’a girmeden önce,
İngiltere Güney Sudan’ı ayırmak için çalışıyordu. Ömer
Beşir yoluyla ABD Sudan’a tam egemen olunca İngilizlerin eski
planını benimseyip kendi ajanı Beşir yoluyla gerçekleştirmeye
başladı. 1970 ve 1980’lerde yönetimde bulunmuş olan devrik
Sudan Cumhurbaşkanı Cafer Numayri ABD’ye bağlı idi. Fakat,
Amerika için her şeyi yapamadı. ABD 1986’da onu devirmişti.
Suvar-ı Dahar adlı general o darbeyi yapmıştı. Fakat
İngilizlerin ve ajanları Mehdi ve Turabi’nin seçime katılmalarına
müsaade verdi. 1988’de seçim olunca Sudan’da en büyük
İngiliz ajanı Mehdi iktidara geçti. Ancak, ABD buna dayanamayıp,
General Ömer Beşir’e 1989’da darbe yaptırdı. Turabi’nin
rolü ise, sürekli Amerikan ajanlarının yanına sokulup onları
gizlice devirmeye çalışmaktır. Numayri’nin yanına sokuldu ve
rolünü oynadı. Ömer Beşir’in yanına da sokuldu, aynı rolü
oynadı. Fakat, Ömer Beşir Turabi’nin hareketinden şüphelenip
onu hapse attı. Hâla, Turabi hapishanede yatıyor.
Sudan
bir Müslüman beldesidir. İkinci halife Hz. Ömer döneminde Mısır
fethedildikten sonra İslam Devletine kendiliğinden bağlandı.
Şimdi ise, Amerika ve İngiltere tarafından top gibi atılıyor ve
oynanıyor. Orada pek az Hıristiyan var, çoğunluğu Müslüman’dır.
Güney Sudan’da %7 Hıristiyan, %30 putperest ve diğerleri Müslüman’dır.
ABD, İngiltere, Avrupa ve Vatikan kilisesi hep Hıristiyanları
destekledi ve finanse ettiler. Hedefleri İslam memleketlerini parçalamaktır.
Ayrıca, bu kafir güçler Sudan’ın ekonomisini tahrip edip, o
memleketin insanlarını fakir bıraktılar. Maksat, Sudan’ın
onların planlarına uymasıdır.
ASIL
HEDEF KORE DEĞİLDİR
Brunay
adasında Temmuz ayının sonu ile Ağustos ayı başlangıcında
Asya-Hindistan (asien) konferansı yapıldı. Buna ABD Dışişleri
Bakanı Collin Powell’da katıldı. Bu konferansı Terörizmle
Savaş konferansına dönüştürdü. ABD terörizmle savaşmak
için Endonezya’ya 50 milyon dolar vereceğine söz verdi. Bu
konferansta Powell, Kuzey Kore Dışişleri Bakanıyla görüştü.
ABD Kuzey Kore’yi şer ekseninin bir devleti olarak tanıtmıştı.
Bugün ise kendi dışişleri bakanı o şer devletin dışişleri
bakanıyla görüşüyor! Demek ki; ABD Kuzey Kore hususunda ciddi
değil, göz boyama olarak bunu söylemiştir. Onun asıl maksadı
İslam memleketleridir.
AVRUPAYA
BÜTÜN TAVİZLER VERİLSE DE İŞE YARAMAYACAK!
01.08.02’de
Türkiye parlamentosu gelecek 3 Kasımda erken seçim yapılamasına
dair karar aldı. 03.08.02’de bu meclis idam cezasını
kaldırdı, Kürtçe dilin kullanılmasına müsaade etti.
Erken
seçim meselesine gelince; Ecevit’in direnmesine rağmen kabul
edildi. Ecevit’in partisinden milletvekillerinin ve ileri
gelenlerinin istifa etmesi Ecevit’e büyük darbe indirdi. Dışişleri
Bakanı İsmail Cem’in istifa edip, ayrı bir parti kurması ek
bir darbe oldu.
Gözüken
şey; Ecevit’in siyasi hayatı gelecek seçimde sona erecektir.
Özkan istifa etmeden önce askerlerle görüşmeler yaptı. Ondan
sonra istifa etti. Ordu Avrupa ve İngiltere’nin tarafındadır.
Amerikancılar Ecevit’in yıpranmış durumunu istismar edip, güçlenmeye
çalışıyorlar. Bunu engellemek için Özkan ve Cem istifa
ettiler.
Türkiye
Avrupa birliğine girmek için her türlü tavizi vermeye hazırdır.
Onun derdi Avrupalı olmaktır. Şimdi bir takım tavizler gösterdi.
Avrupa yeni tavizler isteyecektir. Türkiye de onları verecek, en
zilletli devlet oluncaya kadar bu tavizleri vermeye devam edecektir.
Kıbrıs’tan açıkça vazgeçeceğini bildirecektir. Avrupa
ileride Kürtlere ait bir devlet isteyecektir. Daha sonra Türkiye’yi
Avrupa topluluğuna hiç almayacaktır. Çünkü, halkı Müslüman’dır,
devletinin gayri İslami olması yeterli gelmiyor. Eğer Avrupa
Birliği parçalanmaya başlarsa o zam belki alırlar.
Türkiye
siyasetçileri Türkiye’nin maslahatını düşünseydiler, onun
İslam dünyasından bir parça olduğunu görürlerdi. Orta Asya,
Orta Doğu, Uzak Doğu, Kuzey Afrika ve Afrika’nın ortasına
kadar uzanan İslam dünyası ne kadar zengin ve geniştir! Zaten
Avrupa buna dayalıdır. Ama bu politikacılar, ahmak olan
Kemalistler kör ve sağırdır!
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ DÜŞMANA SU VERİYOR
05.08.02’de
Türkiye Dışişleri Bakanlığından şöyle bir bildiri yayınlandı.
Türkiye İsrail’e 20 sene boyunca 50 Milyon m3 su satacağına
dair iki taraflı anlaşma yapılmıştır.
Bu
bildiriye şunlar eklendi: Enerji bakanı Zeki Çakan İsrail
başbakanı Areal Şaron’la görüşme yaptı. Bakanın iki günlük
İsrail’e yaptığı resmi ziyarette bu satış üzerinde anlaştılar.
İki taraf Türkiye’den İsrail’e suyu taşıma konusunu
incelemek için ortak bir komisyon oluşturacaklarını bildirdi.
İsrail
veya yahudi varlığı Müslümanların düşmanıdır. Filistin’i
gasp etti, halkının çoğunu göçe zorladı, kalanları
katlediyor, eziyor, dağıttırıyor ve evleri Filistinlilerin
üzerine yıkıyor, ağaçlarını kesiyor ve tarımlarını tahrip
ediyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu katil düşmana su vererek
destek sağlıyor. Türkiye’de yaşayan Müslümanlar nasıl T.C.’nin
bu hainliğine karşı susuyor?! Müslümanlar Allah karşısında
ne diyecekler ve nasıl hesap verecekler?!
ABD
SALDIRMAYACAK!
06.08.02
Daily Telegraf (İngiliz gazetesi) “Başbakan Blair Irak’a
saldırmak için daha vaktin gelmediğine dair bakanlarına bildiriyor.”
İngiltere Dışişleri, Devlet Bakanı Mayl Operen şöyle açıkladı:
“İngiltere’nin hedefi Saddam’ı devirmek değil, kapsamlı
silah müfettişlerinin dönüşüdür.”
Almanya
Başbakanı Schröder; “Irak’a saldırı yapmaya karşı
olduğunu ve kendi ülkesinin böyle bir saldırı olursa
katılmayacağını” açıkladı.
Her
taraftan Amerika’nın muhtemel saldırısına tepki geliyor.
İngilizler Avrupa’yı ve ajanlarını buna karşı
kışkırtıyor.
İngiltere
kiliseleri Amerikan saldırısına karşı hamleler düzenliyor.
İngiltere’de istatistikler yapılıyor ve İngilizlerin
yarısından fazlası Irak’a saldırıya karşı geldiğini gösteriyor.
İngiliz basını da bu saldırıya karşı yazılar yazıyor.
İngiltere devleti bütün insanlara bu tepkiyi benimsettiriyor.
Bundan dolayı Bush tehdit sözlerini hafifletmeye başlattı.
Büyük
ihtimal bu sene ABD Irak’a saldırmaz. Gelecek sene tekrar
tehditlerini yağdıracaktır. Fakat, Irak’ı ve dünyayı korkutmak
için ara sıra tehditleri yağdırır. Fakat saldırmayabilir.
Nitekim, Irak yönetimi İngilizlere bağlıdır. İngiltere onu
korumaya çalışıyor. İngiltere Avrupa ve Rusya’ya Irak’ta
yatırım yaptırır. Bu şekilde Avrupa ve Rusya Irak’a karşı
İngiltere’nin yanında koruyucu olurlar.
Afganistan
konusunda Amerika saldırısına karşı gelen böyle devletler
olsaydı ABD oraya saldıramazdı. Ama, bütün dünya ve İslam
dünyası üzerinde kurulu devletler de Afganistan’ın İslamı
uygulama teşebbüsüne ve Batı sömürgecilerinden ayrılma çalışmasına
karşı geldi. Irak öyle değildir. Irak yönetimi laiktir ve
İngiltere’ye bağlıdır.
AMERİKALILARIN
İSLAMA OLAN DÜŞMANLIĞI
ABD’de
Hıristiyan bir örgüt “Noth Calorina” üniversitesinde “Kur’an-ı
Kavrama” adlı dersine karşı dava açtı. Üniversitenin cevabı
ise; öğrenciler arasında İslama ilgi duymanın arttığından
dolayı bu dersi seçtiklerini söylediler. Washington Post
Gazetesine üniversite başkanı Jamse Maser şöyle açıkladı: “Biz
dini propaganda yapmıyoruz.... Bu durumda bunu okutmak için bundan
daha uygun zaman varmı?” Bu üniversitedeki dinler öğretmeni
Ernst; “Bu hiristiyan C. Ajuntin yaptığı İslama karşı
yapılan düşmanlık uzun tarihi derinliklerden bir parçadır. Bu
tamamen Semitizme veya diğerlerine gösterilen düşmanlığa
benziyor.” dedi.
Fox
Tv’de bir program sunucusu olan Bil Orly şöyle dedi: “Amerikalı
öğrencilere Kur’an-ı öğretmek yanlıştır. Çünkü bu kitap
düşmanlarımızın dinidir.” Franklin Gıaham adlı bir
misyoner Wallstreet Jurnal gazetesinde şöyle yazdı: “Yeni Müslümanlar
kazanmak için İslam şiddete teşvik ediyor.”
Müslümanlar
kendi dışındakilerin dost değil, düşman olduklarını bir
anlasalar bütün problemler çözülecek, ama kafirler buna imkan
dahi tanımıyorlar. Eğer Müslümanlar Allah’ın şu sözüne
kulak verirlerse dostunu-düşmanını, hakkı-batılı,
doğru-yanlışı anlayacaklardır.
“Ey
iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü
onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi
isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen
sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları)
ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız,
âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” (Al-i
İmran 118)
ÇIKARCI
DEVLET NE DURUMA DÜŞTÜ
Amerika
Kuzey Kore’de iki nükleer santralı tesis etmeye başladı. Bu
santraller yalnız elektirik üretecektir. Daha önce Amerika ile
Kuzey Kore arasında nükleer silah üreten santraller yerine
elektirik üretecek elektrik santralleri yapmak üzere anlaşmıştı.
Amerika
kendi şirketleriyle beraber Japon, Güney Kore ve Avrupa Birliğinden
bazı şirketleri de katmıştır. Bu devletlerin desteğini
kazanmak için böyle davranmaktadır.
ABD,
daha önce Kuzey Kore’nin şer ekseni devletlerinden biri olduğunu
bildirmiştir. ABD, Kuzey Kore’nin daha fazla kendisine teslim
olmasını istediği için onu şerli devlet olarak bildirmiştir.
Kuzey Kore böylece bu hususta boyun eğmeye başladı.
ABD
bütün dünyayı korkutarak yönetmeye ve sömürmeye çalışıyor.
Ona şu anda dur diyecek ideolojik bir devlet yoktur. Bütün
devletler çıkarcıdır. Bu nedenle bir çıkar elde etmek için
ABD yanında duruyor veya çıkarlarını kaybettirmemek için
böyle davranıyor. Ufukta İslam’dan başka ideolojik devleti
doğuracak bir fikir de yoktur. Bu nedenle, Müslümanlar dünyayı
ABD zulmünden kurtarmak için mücadele etmelidir. İslamın
ideolojik ve siyasi fikrine sahip olmalıdır.
LİBYA
BİR MÜSTEMLEKEDİR
İngiltere
Dışişleri Devlet Bakanı Mayk Opereyn Libya’yı ziyaret ederken
Libya’da petrol alanında bir takım Avrupalı şirketler 155
milyon dolar değerinde yatırım yaptı. 2010 senesine kadar petrol
alanında yatırımlar, 10 milyar dolara ulaşacaktır.
Amerikan
Avrupa çatışması niçin? İşte gördüğünüz gibi; Amerika
Libya terörist devlettir suçlamasından maksadı Libya’yı
Avrupa’nın yerine kendisinin sömürmek istemesinden
kaynaklanmaktadır.
WASHİNGTON
POST GAZETESİ; AMERİKA İLE SURİYE ARASINDA İSTİHBARAT VE
EMNİYET ALANLARINDA YARDIMLAŞMA OLDUĞUNU AÇIKLADI
İki
taraf Al-kaide elemanlarını arıyorlar. Şimdiye kadar Suriye
Al-kaide mensubu 20 kişiyi tutukladığını açıklamıştır.
İslam
dünyasındaki devletçikler adeta Amerika’ya hizmet etmek için
yarışıyorlar. Türkiye’den Pakistan’a, Suriye’den Mısır’a
kadar hepsi ABD’ye hizmet etmek için yarışa girdiler.
AMERİKA'DA
MARONİ KONFERANSI
20-23/6/2002’de
Amerika’nın Los Angles şehrinde Evrensel Maroni konferansı
yapıldı. Bu konferansta Lübnan’ı Maroni
bir devlet haline getirmek için çalışılacağına dair karar
alındı. Zira, Amerikan kongresi bunu benimsemişti. Maroni,
katolik Hıristiyan bir gruptan oluşan kafirlerin maksadı yalnız
İslam memleketlerini işgal edip, servetlerini çalmak değildir.
İlerisi için toprağı tamamen kendilerine ait kılmaktır.
Filistin’e yaptıkları gibi her memlekette yapmaya çalışacaklar.
ABD
NE ESİR NE DE DİPLOMAT TANIR
Manarel
İslam adlı İnternet sayfasında Taliban’ın Pakistan’da eski
büyük elçisi ve sözcüsü Abdüsselam Zayıf’ın Küba’da
Amerikan işkencesi altında olduğuna dair haberler
dolaştığını bildirdi. Bu haber doğru çıkarsa Amerika’nın
hiçbir ahde (anlaşmaya) vefa etmediğini gösterir. Aslında bunu
daha önce göstermişti. Afganistan’da aldığı esirleri esir
saymayıp Küba adasındaki askeri üssüne taşımıştır. Onları
esir saymadığı gibi tutukluda saymadı. Onların ne oldukları hiç
belli değildir. Hayvanda değiller. Onun Müslümanlara ne muamele
yaptıklarına herkes şahit oldu. Onları hayvandan daha aşağı
sayıyor. Onlara sahip çıkacak hiçbir devlet yoktur. Savaşta ele
geçirilen kimselere esir muamelesi gösterilir. Büyük elçiler
gibi diplomatlara hiç dokunulmaz. İslam’ın hükmü budur.
ABD
hâla Afganistan’da Müslümanlarla savaşıyor, her gün bir takım
sivilleri, kadın, erkek, çocuk öldürüyor. Ya hatayla bombalandığını
söylüyor, yada bunlar düğünde havaya ateş açıyorlardı der.
Ama, azgınların sonu vardır. Kesinlikle azgın Amerika’nın
sonu gelecektir.
MÜSLÜMANLARIN
MASLAHATLARI İÇİN ÇALIŞAN KİŞİ HAPSE ATILIYOR!
Ömer
Beşir Sudan devlet başkanıdır. John Grank Güney Sudan’ı
Sudan’dan koparmak için çalışıyor. Amerika, Avrupa ve kiliseler
Grank’ı destekliyor. Ömer Beşir nihayet boyun eğiyor ve Grank’la
ihanet anlaşması imzalıyor. Buna karşı bütün Müslüman
memleketleri birleştirmeye çalışan Hizb-üt Tahrir adlı İslami
siyasi parti bildiriler dağıtınca Ömer Beşir’in polisi bu
partinin elemanlarını tutuklamaya başladı. Oysa bu parti Sudan’ın
ve diğer İslam memleketlerini birleştirmek için çalışmaktadır.
AMERİKA
750 MİLYAR DOLARA GÖZ DİKTİ
Amerikanlar
11 Eylül olaylarında ölenler için 100 Trilyon Dolar tazminat
istediler. Onların avukatları bu rakamı bir Trilyon Dolara
indirdi. Bu parayı Suudi Arabistan’dan istiyorlar. Çünkü iddia
ettiklerine göre 11 Eylül olaylarına katılan 19 kişiden 15’i
Suudlu’dur. Suudi Arabistan bunu ret ediyor. Amerika’da Suud’lara
ait olan paranın miktarı 750 Milyar Dolardır. 1 Trilyondan
azdır. Asıl plan ABD’nin Suudluların parasına el koyma
hazırlığıdır. Suudlar ABD’ye olan güvenlerinin cezasını
çekiyorlar. Ümmetin malının çalınmasına sevinmiyor aksine
ümmetin malını kafirlerin eline teslim edenlerin hazin sonlarına
acıyoruz. Gerçekten bunlar bir fikir sahibi olsalardı kendi
memleketlerinde ağır sanayi devrimi yapmak için ellerindeki
sermayeyi kullanır ümmetin ekonomik olarak kalkınmasını
sağlarlardı.
AFGANİSTAN'DA
YENİDEN HAŞHAŞ EKİMİ HIZLANDI
BM
uyuşturucuyla mücadele eden örgüt sözcüsü Hektar Malyta şöyle
bir açıklamada bulundu: “Afganistan’da tekrar haşhaş
ekilmeye başlandı. Oysa Taliban hükümeti döneminde bunun
ekilmesi yasaktı.” Hükümet onu yasaklamaya çalışıyor,
fakat başaramıyor. Taliban İslam açısından yasaklayınca
başarmıştı. İşin ilginç yanı Amerika oraya saldırırken
Taliban’ın uyuşturucu ticareti yaptığını savunuyordu!!
TOPLU
MEZARLAR
Bosna’nın
Serbenitsa şehrinde yeni toplu mezar bulundu. Bu mezarda 100
kişiden fazla gömülü insan bulundu. 1995’te Sırplar
Serbenitsa’da 7000 Müslüman’ı kesmişlerdi. Haçlılar
Sırplar tarafından yapılan katliama ne dediler! Katledenler Müslümanlar
olsaydı onlara terörist, vahşi ve katil derlerdi. Onlara saldırıp
memleketlerini işgal ederlerdi.
TUTUKLAMALAR
İslam
memleketlerini birleştirmeye, tekrar İslam hayatını başlatmaya,
bütün dünyaya İslam’ı taşımaya çalışan ve İslam Hilafet
devletini kurmayı benimseyen Hizb-üt Tahrir adlı İslam’i
teşkilatla her yerde savaşılıyor. Hizbe mensup 9 kişi Türkiye’de,
26 kişide Mısır’da tutuklandı. Mısır’da tutuklananların
mahkemesi başladı. Mahkemelerinden bazı bölümler basına gösterildi.
“Roz Al Yosef” adlı Mısırlı gazeteci; bunların yukarıda
yazdığımız hedeflerini yazdı.
Türkiye’deki
Hizbin 9 kişinin suçsuzluğuna dair bir bildiri yayınladı.
Ayrıca Hizb-üt Tahrir’in çalışmasının sırf fikri ve siyasi
olduğunu belirtti.
Öte
yandan Dünya Af Örgütünün Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yla
ilgili senelik raporu yayınladı. Bu raporu 2002 senesi için olmasına
rağmen Libya’da 1973 senesinden bugüne kadar muhabbet cezası
çeken Hizb-üt Tahrir’e mensup olan beş kişiden söz ediyor.
Bunlar Abu Selim cezaevinde yatıyorlar. Bunlar arasında Muhammed
Ali El-Akremi ve Abdurrahman El-Ezheri bulunmaktadır. Bu rapora göre
bu beş kişinin fikir suçlusu olmalarına rağmen 1973’ten beri
tutuklu bulundukları ifade edildi. Kaddafi geçen sene 107 siyasi
tutukluyu serbest bırakmasına rağmen Hizb-üt Tahrir mensuplarını
serbest bırakmadı. Diğerlerinin suçları Al-Aziziye askeri
kışlasına silahlı saldırıyla alakalı olmasıdır.
Af
örgütünün raporu Suriye’yle ilgili siyasi tutukluların
durumunu içerdi. Tutuklular arasında Hizb-üt Tahrir’e mensup
olanların var olduğunu açıkladı.
ÖZBEKİSTAN’DA
MEZHEP TARTIŞMASI
09.08.02’de
Özbekistan’ın başkentinde bulunan İslam üniversitesinde “İslam’daki
Mezhepler”adlı bir konferans yapıldı. Başörtüsüz ve cilbabsız
âlim kisvesindeki kadınlarla beraber erkek âlim ve üniversite
hocaları, ayrıca oryantalistler de bu toplantıda hazır bulundular.
Bunların
ortak görüşleri; Özbekistan halkının Hanefi mezhebine mensup
olduğunu, bu mezhebin ılımlı olduğunu, aşırıları ret
ettiğini ve vahhabiliğe ters düştüğünü söylediler. Bu
sözleri sarf eden müftü Abdürraşid Kari Microcov’tur. Bu müftünün
vahhabiliğe karşı olmasından dolayı namaz kılarken teşehhütte
parmağını ve rükuda ellerini kaldıranlar camilerden kovulup
polise teslim edildi.
Ayrıca
üniversitede okuyun Şakir Şevket adlı bir talebe; Nisa sûresinin
59’uncu ayetine binaen Özbekistan cumhurbaşkanına itaat etmenin
gerekli olduğunu açıladı.
Oysa
bu ayet, yöneticisi müminlerden olup Allah’ın kitabını ve
Resulullah’ın sünnetini uyguluyorsa ona itaat etmenin gerekli
olduğunu beyan etmektedir.
Hanefi
mezhebi ılımlıdır diyenlere şunu söylüyoruz; İslam’da
ılımlı veya aşırı yoktur. Yalnız şeriat hükümlerine bağlılık
vardır. Çünkü ayetler ve hadisler bunu emrediyor. Bunlara karşı
susmak ve uymak ılımlılık değildir, haramdır. Ayetler ve
hadisler bunu nehyetti.
Mümin
olup şeriatı uygulayan Halife Ebu Cafer Mansur Hilafeti ele geçirme
hususunda haksızlık yapınca İmam Ebu Hanife bu Halifenin
mahkemesinde hakim olmayı ret etti. Halife Ebu Hanife’yi hapse
attı, buna rağmen Ebu Hanife hareketinden ve tutumundan
vazgeçmedi. Özbekistan’ın sahte âlimlerine göre galiba bu
olayda Ebu Hanife aşırı kimse sayılmaktadır!
|