Ana Sayfa YIL 13   SAYI 153   RECEP 1423   EYLÜL 2002 E-Mail

HABER - YORUM

Hilafet Dergisi

ÖYLE İSE BM’LERDE NEDEN DURUYORSUNUZ !?

01.08.02’de BM’ler Cenin hakkında karar almak üzere toplandı. BM’ler yahudi varlığını kınamadı. Filistinlileri yahudi varlığı kadar bu katliamdan sorumlu tuttu. Bu karar yahudi varlığını sevindirdi. BM’ler genel sekreteri Koffi Anan: “Cenin kampında araştırma yapılarak karar alınmadı. Burada ve buradan bilgi alınarak karar alındı.” dedi. Zira, yahudi varlığı Cenin’de araştırma yapılmasını engellemişti. Yahudi varlığı bu karardan çok memnun kaldı. Bunu dış işleri Bakanı Şimon Perez memnuniyetini dile getirdi.

Yahudi varlığı Cenin kampında binlerce Müslüman’ı katletmiş ve evleri ahalisi üzerine yıkmıştı. Buna rağmen BM’ler Müslümanların suçlu olduklarını söylüyor.

İşte, BM’lerin ne kadar zalim ve saptırıcı olduğu bir daha ispatlanmış oldu.

Sürekli olarak Müslümanlara ve İslam memleketlerine karşı böyle zalimce, saptırıcı kararlar BM’lerce çıkartılıyor. ABD’ye veya yahudi varlığına karşı hiçbir karar çıkartmıyor. Aksine hep ABD ve yahudi varlık lehine karar alınıyor. Öyleyse, İslam memleketlerinin devletçikleri niye orada bulunuyorlar ve BM’lere mensup oluyorlar? Bütün dünya devletleri de bunu düşünüp, buradan ayrılmalıdır. ABD’nin egemenliği altında, onun sömürgeciliği ve ABD tarafından yürütülen bir örgüte dünya devletleri nasıl mensup olabilirler? Bunu kabullenmekle hepsi zulme katılmış olurlar.

İslam, Müslüman memleketlerinin BM’lere katılmasını ve ona muhakeme olunmasını haram kılar. Herhangi bir İslam memleketinde kurulacak İslam Devleti buna mensup olmayacak, onu teşhir edip, herkesin oradan ayrılması için çalışacaktır.

 

İNGİLİZLER SADDAM’I KORUYOR

Temmuz ayı’nın son günlerinde Ürdün Kralı Abdullah İngiltere’de bulundu. Orada İngiliz başbakanı Tony Blair’le görüşmeler yaptı. Ondan sonra, 01.08.02’de ABD’yi ziyaret edip, ABD Başkanı George Bush’la görüştü. Kral Abdullah ABD’nin Irak’a yapacağı saldırının sakıncalı olduğunu belirtti. Fakat, George Bush Irak’a saldırmakta ısrarlı olduğunu açıkladı. İngiliz İndependent gazetesi şu haberi aktardı; “Kral Abdullah Tony Blair’den bir mesajı Bush’a götürdü. Bu mesaj Blair’in ABD’nin Irak’a yapacağı saldırıya derinliğinden üzüntü duyduğunu içeriyor.”

Bu mektup İngiltere’nin iç yüzünün başka olduğunu, İngilizlerin ABD’yle gizlice çekiştikleri ve başka siyaset izlediğini gösterir. Fakat, İngiltere açıkça bunu yansıtmıyor. Görünüşte ABD’yle beraber yürür, ama gizlice ona karşı çalışır. Bu da Irak’ın İngilizlere bağlı olduğunu gösterir. Nitekim, Blair dışında açıkça bir çok İngiliz sorumlusu ABD’yi eleştiriyor ve Irak’ı savunuyor. İngiltere Dışişleri Bakanlığının sözcüsü Ann televizyonda şöyle açıklamada bulundu; “İngiltere Irak’a saldırı yapılmasına ve Irak yönetimini değiştirmeye karşıdır. İngiltere Irak’ın yönetiminde ıslahat yapılmasını hedef ediniyor.”

Avam kamerasında George Galerum adlı bir milletvekili Al-Cezire televizyonunda Irak’ı savundu, ABD’ye sert çattı, İngiltere hükümetinin korkaklığını ve Blair’in açıkça ABD’ye karşı gelmediğini açıkladı. Bu milletvekili Irak rejimiyle alaka kurduğunu açıkça bildirdi.

Bunun manası; İngilizler Irak rejimiyle beraber olduğunu ve Saddam’ın İngilizlerin adamı olduğunu gösterir. Kral Abdullah ise İngilizlerin köklü ajanıdır. ABD’ye gidip ABD’nin Irak’a saldırmasını durdurmak için çalışıyor. Aynı anda, Kral Abdullah ABD’den korkup ABD askerlerinin Ürdün’e girip tatbikat yapmalarına müsaade ediyor. Irak İngilizlere bağlı olduğu için ABD oraya saldırıp Irak’ı kendisine bağlamak istiyor.

İngiltere’nin ABD’yle beraber Irak’a ara sıra saldırısına gelince; İngiltere ABD’nin Irak’ta tek başına hareket etmesini engellemek ve ABD eğer Irak rejimini değiştirebilirse Irak’ta nüfuzunu korumak ve ganimeti paylaşmak için bu şekilde hareket ediyor. Aynı anda Saddam’ın kendisine bağlılığını örtüyor. Bununla beraber, İngiltere kendisinin ikinci büyük devlet olduğunu göstermek istiyor.

Maalesef İslam memleketleri üzerinde kurulan devletçikler top gibi sömürgecilerin ayaklarına dolanıyor. Bu devletçikler ya ABD’ye ya da İngiltere’ye bağlılık gösteriyorlar. Tabi ki bütün bunlardan zarar görenler Müslüman halklardır.

 

SUDAN’DA BEŞİR’İN İHANETİ

20.07.02 Kenya’da Sudan Başkanı Ömer Beşir ayrılıkçı John Grank’la anlaşma yaptı. Ömer Beşir ayrılıkçıların isteklerini yerine getiriyor; Güney Sudan’ın geleceğiyle ilgili karar alma hakkı veriliyor. Ayrıca özerklik veriliyor. Sudan laik bir devlet haline getiriliyor. Sudan aslında laiktir, yalnız bazı görünüşler ve laflar İslamîdir. Grank’ın arkasında Amerika ve Vatikan kilisesi duruyor.

Ömer Beşir 1989’da Sudan yönetimini bir darbeyle ele geçirdi. O zaman Amerika ve Mısır onu destekledi. O darbeyi ilk duyuran Mısır’daki ABD büyükelçiliği idi. Ömer Beşir İslam’ı ve Müslümanları istismar ettikten sonra İslam’ı ve Müslümanları uzaklaştırdı. İngiliz ajanı Hasan Turabi’yi kullandı ve hapse attı. Oysa, Hasan Turabi Güney Sudan’a özerklik verilme meselesini savunuyordu. Çünkü, ABD Sudan’a girmeden önce, İngiltere Güney Sudan’ı ayırmak için çalışıyordu. Ömer Beşir yoluyla ABD Sudan’a tam egemen olunca İngilizlerin eski planını benimseyip kendi ajanı Beşir yoluyla gerçekleştirmeye başladı. 1970 ve 1980’lerde yönetimde bulunmuş olan devrik Sudan Cumhurbaşkanı Cafer Numayri ABD’ye bağlı idi. Fakat, Amerika için her şeyi yapamadı. ABD 1986’da onu devirmişti. Suvar-ı Dahar adlı general o darbeyi yapmıştı. Fakat İngilizlerin ve ajanları Mehdi ve Turabi’nin seçime katılmalarına müsaade verdi. 1988’de seçim olunca Sudan’da en büyük İngiliz ajanı Mehdi iktidara geçti. Ancak, ABD buna dayanamayıp, General Ömer Beşir’e 1989’da darbe yaptırdı. Turabi’nin rolü ise, sürekli Amerikan ajanlarının yanına sokulup onları gizlice devirmeye çalışmaktır. Numayri’nin yanına sokuldu ve rolünü oynadı. Ömer Beşir’in yanına da sokuldu, aynı rolü oynadı. Fakat, Ömer Beşir Turabi’nin hareketinden şüphelenip onu hapse attı. Hâla, Turabi hapishanede yatıyor.

Sudan bir Müslüman beldesidir. İkinci halife Hz. Ömer döneminde Mısır fethedildikten sonra İslam Devletine kendiliğinden bağlandı. Şimdi ise, Amerika ve İngiltere tarafından top gibi atılıyor ve oynanıyor. Orada pek az Hıristiyan var, çoğunluğu Müslüman’dır. Güney Sudan’da %7 Hıristiyan, %30 putperest ve diğerleri Müslüman’dır. ABD, İngiltere, Avrupa ve Vatikan kilisesi hep Hıristiyanları destekledi ve finanse ettiler. Hedefleri İslam memleketlerini parçalamaktır. Ayrıca, bu kafir güçler Sudan’ın ekonomisini tahrip edip, o memleketin insanlarını fakir bıraktılar. Maksat, Sudan’ın onların planlarına uymasıdır.

 

ASIL HEDEF KORE DEĞİLDİR

Brunay adasında Temmuz ayının sonu ile Ağustos ayı başlangıcında Asya-Hindistan (asien) konferansı yapıldı. Buna ABD Dışişleri Bakanı Collin Powell’da katıldı. Bu konferansı Terörizmle Savaş konferansına dönüştürdü. ABD terörizmle savaşmak için Endonezya’ya 50 milyon dolar vereceğine söz verdi. Bu konferansta Powell, Kuzey Kore Dışişleri Bakanıyla görüştü. ABD Kuzey Kore’yi şer ekseninin bir devleti olarak tanıtmıştı. Bugün ise kendi dışişleri bakanı o şer devletin dışişleri bakanıyla görüşüyor! Demek ki; ABD Kuzey Kore hususunda ciddi değil, göz boyama olarak bunu söylemiştir. Onun asıl maksadı İslam memleketleridir.

 

AVRUPAYA BÜTÜN TAVİZLER VERİLSE DE İŞE YARAMAYACAK!

01.08.02’de Türkiye parlamentosu gelecek 3 Kasımda erken seçim yapılamasına dair karar aldı. 03.08.02’de bu meclis idam cezasını kaldırdı, Kürtçe dilin kullanılmasına müsaade etti.

Erken seçim meselesine gelince; Ecevit’in direnmesine rağmen kabul edildi. Ecevit’in partisinden milletvekillerinin ve ileri gelenlerinin istifa etmesi Ecevit’e büyük darbe indirdi. Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in istifa edip, ayrı bir parti kurması ek bir darbe oldu.

Gözüken şey; Ecevit’in siyasi hayatı gelecek seçimde sona erecektir. Özkan istifa etmeden önce askerlerle görüşmeler yaptı. Ondan sonra istifa etti. Ordu Avrupa ve İngiltere’nin tarafındadır. Amerikancılar Ecevit’in yıpranmış durumunu istismar edip, güçlenmeye çalışıyorlar. Bunu engellemek için Özkan ve Cem istifa ettiler.

Türkiye Avrupa birliğine girmek için her türlü tavizi vermeye hazırdır. Onun derdi Avrupalı olmaktır. Şimdi bir takım tavizler gösterdi. Avrupa yeni tavizler isteyecektir. Türkiye de onları verecek, en zilletli devlet oluncaya kadar bu tavizleri vermeye devam edecektir. Kıbrıs’tan açıkça vazgeçeceğini bildirecektir. Avrupa ileride Kürtlere ait bir devlet isteyecektir. Daha sonra Türkiye’yi Avrupa topluluğuna hiç almayacaktır. Çünkü, halkı Müslüman’dır, devletinin gayri İslami olması yeterli gelmiyor. Eğer Avrupa Birliği parçalanmaya başlarsa o zam belki alırlar.

Türkiye siyasetçileri Türkiye’nin maslahatını düşünseydiler, onun İslam dünyasından bir parça olduğunu görürlerdi. Orta Asya, Orta Doğu, Uzak Doğu, Kuzey Afrika ve Afrika’nın ortasına kadar uzanan İslam dünyası ne kadar zengin ve geniştir! Zaten Avrupa buna dayalıdır. Ama bu politikacılar, ahmak olan Kemalistler kör ve sağırdır!

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÜŞMANA SU VERİYOR

05.08.02’de Türkiye Dışişleri Bakanlığından şöyle bir bildiri yayınlandı. Türkiye İsrail’e 20 sene boyunca 50 Milyon m3 su satacağına dair iki taraflı anlaşma yapılmıştır.

Bu bildiriye şunlar eklendi: Enerji bakanı Zeki Çakan İsrail başbakanı Areal Şaron’la görüşme yaptı. Bakanın iki günlük İsrail’e yaptığı resmi ziyarette bu satış üzerinde anlaştılar. İki taraf Türkiye’den İsrail’e suyu taşıma konusunu incelemek için ortak bir komisyon oluşturacaklarını bildirdi.

İsrail veya yahudi varlığı Müslümanların düşmanıdır. Filistin’i gasp etti, halkının çoğunu göçe zorladı, kalanları katlediyor, eziyor, dağıttırıyor ve evleri Filistinlilerin üzerine yıkıyor, ağaçlarını kesiyor ve tarımlarını tahrip ediyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu katil düşmana su vererek destek sağlıyor. Türkiye’de yaşayan Müslümanlar nasıl T.C.’nin bu hainliğine karşı susuyor?! Müslümanlar Allah karşısında ne diyecekler ve nasıl hesap verecekler?!

 

ABD SALDIRMAYACAK!

06.08.02 Daily Telegraf (İngiliz gazetesi) “Başbakan Blair Irak’a saldırmak için daha vaktin gelmediğine dair bakanlarına bildiriyor.” İngiltere Dışişleri, Devlet Bakanı Mayl Operen şöyle açıkladı: “İngiltere’nin hedefi Saddam’ı devirmek değil, kapsamlı silah müfettişlerinin dönüşüdür.”

Almanya Başbakanı Schröder; “Irak’a saldırı yapmaya karşı olduğunu ve kendi ülkesinin böyle bir saldırı olursa katılmayacağını” açıkladı.

Her taraftan Amerika’nın muhtemel saldırısına tepki geliyor. İngilizler Avrupa’yı ve ajanlarını buna karşı kışkırtıyor.

İngiltere kiliseleri Amerikan saldırısına karşı hamleler düzenliyor. İngiltere’de istatistikler yapılıyor ve İngilizlerin yarısından fazlası Irak’a saldırıya karşı geldiğini gösteriyor. İngiliz basını da bu saldırıya karşı yazılar yazıyor. İngiltere devleti bütün insanlara bu tepkiyi benimsettiriyor. Bundan dolayı Bush tehdit sözlerini hafifletmeye başlattı.

Büyük ihtimal bu sene ABD Irak’a saldırmaz. Gelecek sene tekrar tehditlerini yağdıracaktır. Fakat, Irak’ı ve dünyayı korkutmak için ara sıra tehditleri yağdırır. Fakat saldırmayabilir. Nitekim, Irak yönetimi İngilizlere bağlıdır. İngiltere onu korumaya çalışıyor. İngiltere Avrupa ve Rusya’ya Irak’ta yatırım yaptırır. Bu şekilde Avrupa ve Rusya Irak’a karşı İngiltere’nin yanında koruyucu olurlar.

Afganistan konusunda Amerika saldırısına karşı gelen böyle devletler olsaydı ABD oraya saldıramazdı. Ama, bütün dünya ve İslam dünyası üzerinde kurulu devletler de Afganistan’ın İslamı uygulama teşebbüsüne ve Batı sömürgecilerinden ayrılma çalışmasına karşı geldi. Irak öyle değildir. Irak yönetimi laiktir ve İngiltere’ye bağlıdır.

 

AMERİKALILARIN İSLAMA OLAN DÜŞMANLIĞI

ABD’de Hıristiyan bir örgüt “Noth Calorina” üniversitesinde “Kur’an-ı Kavrama” adlı dersine karşı dava açtı. Üniversitenin cevabı ise; öğrenciler arasında İslama ilgi duymanın arttığından dolayı bu dersi seçtiklerini söylediler. Washington Post Gazetesine üniversite başkanı Jamse Maser şöyle açıkladı: “Biz dini propaganda yapmıyoruz.... Bu durumda bunu okutmak için bundan daha uygun zaman varmı?” Bu üniversitedeki dinler öğretmeni Ernst; “Bu hiristiyan C. Ajuntin yaptığı İslama karşı yapılan düşmanlık uzun tarihi derinliklerden bir parçadır. Bu tamamen Semitizme veya diğerlerine gösterilen düşmanlığa benziyor.” dedi.

Fox Tv’de bir program sunucusu olan Bil Orly şöyle dedi: “Amerikalı öğrencilere Kur’an-ı öğretmek yanlıştır. Çünkü bu kitap düşmanlarımızın dinidir.” Franklin Gıaham adlı bir misyoner Wallstreet Jurnal gazetesinde şöyle yazdı: “Yeni Müslümanlar kazanmak için İslam şiddete teşvik ediyor.”

Müslümanlar kendi dışındakilerin dost değil, düşman olduklarını bir anlasalar bütün problemler çözülecek, ama kafirler buna imkan dahi tanımıyorlar. Eğer Müslümanlar Allah’ın şu sözüne kulak verirlerse dostunu-düşmanını, hakkı-batılı, doğru-yanlışı anlayacaklardır.

“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” (Al-i İmran 118)

 

ÇIKARCI DEVLET NE DURUMA DÜŞTÜ

Amerika Kuzey Kore’de iki nükleer santralı tesis etmeye başladı. Bu santraller yalnız elektirik üretecektir. Daha önce Amerika ile Kuzey Kore arasında nükleer silah üreten santraller yerine elektirik üretecek elektrik santralleri yapmak üzere anlaşmıştı.

Amerika kendi şirketleriyle beraber Japon, Güney Kore ve Avrupa Birliğinden bazı şirketleri de katmıştır. Bu devletlerin desteğini kazanmak için böyle davranmaktadır.

ABD, daha önce Kuzey Kore’nin şer ekseni devletlerinden biri olduğunu bildirmiştir. ABD, Kuzey Kore’nin daha fazla kendisine teslim olmasını istediği için onu şerli devlet olarak bildirmiştir. Kuzey Kore böylece bu hususta boyun eğmeye başladı.

ABD bütün dünyayı korkutarak yönetmeye ve sömürmeye çalışıyor. Ona şu anda dur diyecek ideolojik bir devlet yoktur. Bütün devletler çıkarcıdır. Bu nedenle bir çıkar elde etmek için ABD yanında duruyor veya çıkarlarını kaybettirmemek için böyle davranıyor. Ufukta İslam’dan başka ideolojik devleti doğuracak bir fikir de yoktur. Bu nedenle, Müslümanlar dünyayı ABD zulmünden kurtarmak için mücadele etmelidir. İslamın ideolojik ve siyasi fikrine sahip olmalıdır.

 

LİBYA BİR MÜSTEMLEKEDİR

İngiltere Dışişleri Devlet Bakanı Mayk Opereyn Libya’yı ziyaret ederken Libya’da petrol alanında bir takım Avrupalı şirketler 155 milyon dolar değerinde yatırım yaptı. 2010 senesine kadar petrol alanında yatırımlar, 10 milyar dolara ulaşacaktır.

Amerikan Avrupa çatışması niçin? İşte gördüğünüz gibi; Amerika Libya terörist devlettir suçlamasından maksadı Libya’yı Avrupa’nın yerine kendisinin sömürmek istemesinden kaynaklanmaktadır.

WASHİNGTON POST GAZETESİ; AMERİKA İLE SURİYE ARASINDA İSTİHBARAT VE EMNİYET ALANLARINDA YARDIMLAŞMA OLDUĞUNU AÇIKLADI

İki taraf Al-kaide elemanlarını arıyorlar. Şimdiye kadar Suriye Al-kaide mensubu 20 kişiyi tutukladığını açıklamıştır.

İslam dünyasındaki devletçikler adeta Amerika’ya hizmet etmek için yarışıyorlar. Türkiye’den Pakistan’a, Suriye’den Mısır’a kadar hepsi ABD’ye hizmet etmek için yarışa girdiler.

 

AMERİKA'DA MARONİ KONFERANSI

20-23/6/2002’de Amerika’nın Los Angles şehrinde Evrensel Maroni konferansı yapıldı. Bu konferansta Lübnan’ı Maroni bir devlet haline getirmek için çalışılacağına dair karar alındı. Zira, Amerikan kongresi bunu benimsemişti. Maroni, katolik Hıristiyan bir gruptan oluşan kafirlerin maksadı yalnız İslam memleketlerini işgal edip, servetlerini çalmak değildir. İlerisi için toprağı tamamen kendilerine ait kılmaktır. Filistin’e yaptıkları gibi her memlekette yapmaya çalışacaklar.

 

ABD NE ESİR NE DE DİPLOMAT TANIR

Manarel İslam adlı İnternet sayfasında Taliban’ın Pakistan’da eski büyük elçisi ve sözcüsü Abdüsselam Zayıf’ın Küba’da Amerikan işkencesi altında olduğuna dair haberler dolaştığını bildirdi. Bu haber doğru çıkarsa Amerika’nın hiçbir ahde (anlaşmaya) vefa etmediğini gösterir. Aslında bunu daha önce göstermişti. Afganistan’da aldığı esirleri esir saymayıp Küba adasındaki askeri üssüne taşımıştır. Onları esir saymadığı gibi tutukluda saymadı. Onların ne oldukları hiç belli değildir. Hayvanda değiller. Onun Müslümanlara ne muamele yaptıklarına herkes şahit oldu. Onları hayvandan daha aşağı sayıyor. Onlara sahip çıkacak hiçbir devlet yoktur. Savaşta ele geçirilen kimselere esir muamelesi gösterilir. Büyük elçiler gibi diplomatlara hiç dokunulmaz. İslam’ın hükmü budur.

ABD hâla Afganistan’da Müslümanlarla savaşıyor, her gün bir takım sivilleri, kadın, erkek, çocuk öldürüyor. Ya hatayla bombalandığını söylüyor, yada bunlar düğünde havaya ateş açıyorlardı der. Ama, azgınların sonu vardır. Kesinlikle azgın Amerika’nın sonu gelecektir.

 

MÜSLÜMANLARIN MASLAHATLARI İÇİN ÇALIŞAN KİŞİ HAPSE ATILIYOR!

Ömer Beşir Sudan devlet başkanıdır. John Grank Güney Sudan’ı Sudan’dan koparmak için çalışıyor. Amerika, Avrupa ve kiliseler Grank’ı destekliyor. Ömer Beşir nihayet boyun eğiyor ve Grank’la ihanet anlaşması imzalıyor. Buna karşı bütün Müslüman memleketleri birleştirmeye çalışan Hizb-üt Tahrir adlı İslami siyasi parti bildiriler dağıtınca Ömer Beşir’in polisi bu partinin elemanlarını tutuklamaya başladı. Oysa bu parti Sudan’ın ve diğer İslam memleketlerini birleştirmek için çalışmaktadır.

 

AMERİKA 750 MİLYAR DOLARA GÖZ DİKTİ

Amerikanlar 11 Eylül olaylarında ölenler için 100 Trilyon Dolar tazminat istediler. Onların avukatları bu rakamı bir Trilyon Dolara indirdi. Bu parayı Suudi Arabistan’dan istiyorlar. Çünkü iddia ettiklerine göre 11 Eylül olaylarına katılan 19 kişiden 15’i Suudlu’dur. Suudi Arabistan bunu ret ediyor. Amerika’da Suud’lara ait olan paranın miktarı 750 Milyar Dolardır. 1 Trilyondan azdır. Asıl plan ABD’nin Suudluların parasına el koyma hazırlığıdır. Suudlar ABD’ye olan güvenlerinin cezasını çekiyorlar. Ümmetin malının çalınmasına sevinmiyor aksine ümmetin malını kafirlerin eline teslim edenlerin hazin sonlarına acıyoruz. Gerçekten bunlar bir fikir sahibi olsalardı kendi memleketlerinde ağır sanayi devrimi yapmak için ellerindeki sermayeyi kullanır ümmetin ekonomik olarak kalkınmasını sağlarlardı.

 

AFGANİSTAN'DA YENİDEN HAŞHAŞ EKİMİ HIZLANDI

BM uyuşturucuyla mücadele eden örgüt sözcüsü Hektar Malyta şöyle bir açıklamada bulundu: “Afganistan’da tekrar haşhaş ekilmeye başlandı. Oysa Taliban hükümeti döneminde bunun ekilmesi yasaktı.” Hükümet onu yasaklamaya çalışıyor, fakat başaramıyor. Taliban İslam açısından yasaklayınca başarmıştı. İşin ilginç yanı Amerika oraya saldırırken Taliban’ın uyuşturucu ticareti yaptığını savunuyordu!!

 

TOPLU MEZARLAR

Bosna’nın Serbenitsa şehrinde yeni toplu mezar bulundu. Bu mezarda 100 kişiden fazla gömülü insan bulundu. 1995’te Sırplar Serbenitsa’da 7000 Müslüman’ı kesmişlerdi. Haçlılar Sırplar tarafından yapılan katliama ne dediler! Katledenler Müslümanlar olsaydı onlara terörist, vahşi ve katil derlerdi. Onlara saldırıp memleketlerini işgal ederlerdi.

 

TUTUKLAMALAR

İslam memleketlerini birleştirmeye, tekrar İslam hayatını başlatmaya, bütün dünyaya İslam’ı taşımaya çalışan ve İslam Hilafet devletini kurmayı benimseyen Hizb-üt Tahrir adlı İslam’i teşkilatla her yerde savaşılıyor. Hizbe mensup 9 kişi Türkiye’de, 26 kişide Mısır’da tutuklandı. Mısır’da tutuklananların mahkemesi başladı. Mahkemelerinden bazı bölümler basına gösterildi. “Roz Al Yosef” adlı Mısırlı gazeteci; bunların yukarıda yazdığımız hedeflerini yazdı.

Türkiye’deki Hizbin 9 kişinin suçsuzluğuna dair bir bildiri yayınladı. Ayrıca Hizb-üt Tahrir’in çalışmasının sırf fikri ve siyasi olduğunu belirtti.

Öte yandan Dünya Af Örgütünün Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yla ilgili senelik raporu yayınladı. Bu raporu 2002 senesi için olmasına rağmen Libya’da 1973 senesinden bugüne kadar muhabbet cezası çeken Hizb-üt Tahrir’e mensup olan beş kişiden söz ediyor. Bunlar Abu Selim cezaevinde yatıyorlar. Bunlar arasında Muhammed Ali El-Akremi ve Abdurrahman El-Ezheri bulunmaktadır. Bu rapora göre bu beş kişinin fikir suçlusu olmalarına rağmen 1973’ten beri tutuklu bulundukları ifade edildi. Kaddafi geçen sene 107 siyasi tutukluyu serbest bırakmasına rağmen Hizb-üt Tahrir mensuplarını serbest bırakmadı. Diğerlerinin suçları Al-Aziziye askeri kışlasına silahlı saldırıyla alakalı olmasıdır.

Af örgütünün raporu Suriye’yle ilgili siyasi tutukluların durumunu içerdi. Tutuklular arasında Hizb-üt Tahrir’e mensup olanların var olduğunu açıkladı.

 

ÖZBEKİSTAN’DA MEZHEP TARTIŞMASI

09.08.02’de Özbekistan’ın başkentinde bulunan İslam üniversitesinde “İslam’daki Mezhepler”adlı bir konferans yapıldı. Başörtüsüz ve cilbabsız âlim kisvesindeki kadınlarla beraber erkek âlim ve üniversite hocaları, ayrıca oryantalistler de bu toplantıda hazır bulundular.

Bunların ortak görüşleri; Özbekistan halkının Hanefi mezhebine mensup olduğunu, bu mezhebin ılımlı olduğunu, aşırıları ret ettiğini ve vahhabiliğe ters düştüğünü söylediler. Bu sözleri sarf eden müftü Abdürraşid Kari Microcov’tur. Bu müftünün vahhabiliğe karşı olmasından dolayı namaz kılarken teşehhütte parmağını ve rükuda ellerini kaldıranlar camilerden kovulup polise teslim edildi.

Ayrıca üniversitede okuyun Şakir Şevket adlı bir talebe; Nisa sûresinin 59’uncu ayetine binaen Özbekistan cumhurbaşkanına itaat etmenin gerekli olduğunu açıladı.

Oysa bu ayet, yöneticisi müminlerden olup Allah’ın kitabını ve Resulullah’ın sünnetini uyguluyorsa ona itaat etmenin gerekli olduğunu beyan etmektedir.

Hanefi mezhebi ılımlıdır diyenlere şunu söylüyoruz; İslam’da ılımlı veya aşırı yoktur. Yalnız şeriat hükümlerine bağlılık vardır. Çünkü ayetler ve hadisler bunu emrediyor. Bunlara karşı susmak ve uymak ılımlılık değildir, haramdır. Ayetler ve hadisler bunu nehyetti.

Mümin olup şeriatı uygulayan Halife Ebu Cafer Mansur Hilafeti ele geçirme hususunda haksızlık yapınca İmam Ebu Hanife bu Halifenin mahkemesinde hakim olmayı ret etti. Halife Ebu Hanife’yi hapse attı, buna rağmen Ebu Hanife hareketinden ve tutumundan vazgeçmedi. Özbekistan’ın sahte âlimlerine göre galiba bu olayda Ebu Hanife aşırı kimse sayılmaktadır!

YIL 13  SAYI 153  RECEP 1423  EYLÜL 2002

Yukarı