Ana Sayfa YIL 13   SAYI 153   RECEP 1423   EYLÜL 2002 E-Mail

Hizb-ut Tahrir Davasından Yargılanan Gençlerin Adana 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesine Sundukları Savunma Metinleri

Mehmet Zeki COŞKUN
Veli YILDIRIM

Hizb-ut Tahrir davasından yargılanan Mehmet Zeki Coşkun’un Adana 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde 26.06.2002 tarihinde yapılan duruşmada mahkemeye vermiş ve okumuş olduğu savunma metnidir.

Bisillahir Rahmanir Rahim

Adana 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı’na

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a (cc), Salat ve Selam Peygamberlerin efendisi olan Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v)’e onun ehli beytine, sahabelerine ve ceza gününe kadar onlara en güzel bir şekilde tabi olup Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması için çalışanların üzerine olsun.

Sayın Mahkeme Üyeleri!

Ben, Hizb-ut Tahrir’in üyesi olmakla suçlanıyorum. Benim Hizb-ut Tahrirli olduğum doğrudur. Ben Hizb-ut Tahrirli olduğumu inkar etmiyor, aksine bundan gurur duyuyorum. Allah’ın bir emrini yerine getiren bir Müslüman nasıl gurur duymaz ki! Zira Hizb-ut Tahrir, İslam ideolojisine dayalı olarak kurulmuş İslami bir partidir. Hizb-ut Tahriri Hizb-ut Tahrir yapan esas unsur ismi değil, kapsamlı bir şekilde benimsediği tafsilatlı İslami hükümlerdir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir soyut bir İslami değil şer-i bir hükümdür. Nasıl ki, ben namaz kıldığımda, kıldığım bu namazdan dolayı Allah’ın bir emrini yerine getirdiğimden dolayı gurur duyuyorsam yine Allah’ın bir emri olan Hizb-ut Tahrirli olduğumdan dolayı da aynı şekilde gurur duyuyorum.

Hizb-ut Tahrir ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. İslam onun hayatının sırrı, siyaset ise görüntüsüdür. Hizb-ut Tahrir’in amacı, İslami hayatın yeniden başlatmak için fikri ve siyasi mücadele ile Raşidi Hilafet Devleti’ni ikame etmektir. Hizb-ut Tahrir, Allah’ın şu emrine binaen kurulmuştur.

“İçinizden hayra (İslam’a) davet eden, marufu emredip münkerden nehyeden bir ümmet (kitle) bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Ali İmran 104)

Bu ayeti kerime İslam’a davet edecek, marufu emredip münkerden nehyedecek en az bir İslami siyasi kitlenin kurulmasını farz kılmaktadır.

Kurulacak olan bu kitlenin Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için çalışmasının farz olmasının delili ise şu ayetler ve hadislerdir:

“Sana ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri gördün mü? Şimdi onlar tağutla (İslam dışı yönetimlerle) yönetilmek istiyorlar. Halbuki onların görevi tağutu reddetmekti. Bu nedenle şeytan onları uzak bir sapıklığa götürmek istiyor.” (Nisa 60)

“Yoksa onlar cahiliyye (İslam dışı) yönetim mi istiyorlar? İyi anlayan bir toplumun anlayışına göre Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır?” (Maide 50)

Allah Rasulü (s.a.v) hadisinde ise, (mealen) şöyle buyuruyor:

“Her kim bir Halife’ye biat etmeden ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş olur.” (Müslim)

Sayın Mahkeme Üyeleri!

Hizb-ut Tahrir’in bir terör örgütü ve benim terörist olduğuma ilişkin suçlamaya gelince; Hizb-ut Tahrir hiçbir zaman terör olarak adlandırılan maddi bir eylemde bulunmamıştır. Bunun gerekçesi ise Allah Rasulü (s.a.v)’nün İslam Devleti’ni kurmadan önce herhangi bir maddi eyleme başvurmamasıdır. Mekke’de Allah Rasulü, kendisine bir çok eziyetler yapıldığı halde o bunlara sadece sabretmiş ve maddi olarak karşılık vermeye gücü yettiği halde bu yola başvurmamıştır. Putların arasında namaz kıldığı halde, putları hiçbir zaman kırmamıştır. Bu da İslam Hilafet Devleti kurulmadan maddi eylem yapmanın haram olduğunun göstergesidir. Zira bizler Allah Rasulü (s.a.v)'nün hayatını örnek almak zorundayız. Ayeti kerimede şöyle buyuruyor:

“Rasul size her ne verdiyse onu alın, her neyden nehy ettiyse onu da bırakın.”(Haşr 7)

“De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı yok etsin.” (Ali İmran 31)

Hizb-ut Tahrir de Allah Rasulü (s.a.v)'nün takip etmiş olduğu metodu karış karış takip ettiğinden dolayı maddi bir eylemde bulunmamış, Rasulün yaptığı gibi mücadelesini fikri ve siyasi olarak sınırlandırmıştır. Bunun gerekçesi şer-i hükmün böyle olmasıdır. Şayet Allah Rasulü (s.a.v) Hilafet Devleti’ni kurmadan önce maddi bir eylem de bulunmuş olsaydı Hizb-ut Tahrir de hiç çekinmeden maddi eylemde bulunur ve şer-i hükmün gereğini yerine getirir.

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü olarak adlandırılması aslı olmayan, mesnetsiz açık bir iftiradır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir bir terör örgütü değildir. Bu yöndeki suçlamaları şiddetle red ediyorum.

Sayın Mahkeme Üyeleri!

Ne için yargılanıyorum? İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan İslami ve siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrirli olduğum için mi? Bu gerekçeyle yargılanmam demek İslam’ı sanık sandalyesine oturtmanız demektir.

Bir Müslüman olarak İslam’ı sanık sandalyesinden kaldırıp başınızın tacı yaparak İslami bir parti olan Hizb-ut Tahrir’in fikirlerini benimseyen bir Müslüman olarak tahliyemi onaylamanızdır.

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ki ona zulmetmez ve onu düşmana teslim etmez.”

Allah (c.c) ayeti keriminde şöyle buyuruyor:

“Allah kendisine iman edip salih amel işleyenlere, onlardan öncekilere yeryüzünde iktidar sahibi kıldığı gibi onlardan sonra gelenleride iktidar sahibi kıldığını, onlardan razı olduğu İslam dinini yeryüzünde hakim kılacağını, korkularından sonra onları güvene erdireceğini vaat etti ki onlar buna ibadet edip hiçbir şeyi ortak koşmasınlar. Her kim bunlardan yüz çevirirse işte onlar fasık olanlardır.” (Nur 55)

Hizb-ut Tahrir davasından yargılanan Veli Yıldırım’ın Adana 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde 26.06.2002 tarihinde yapılan duruşmada mahkemeye vermiş ve okumuş olduğu savunma metnidir.

Bisillahir Rahmanir Rahim

Adana 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı’na

Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a, Salat ve Selam Hz.Muhammed (s.av)’e, ehli beytine, sahabelerine ve bunlara ihsanla tabi olup Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için çalışanların üzerine olsun.

Sayın Mahkeme Üyeleri!

Hakkımda suç olarak telakki ettiğiniz iddia Hizb-ut Tahrir’in üyesi olmamdır. Evet ben Hizb-ut Tahrir’in üyesiyim. Hizb-ut Tahrir’in üyesi olmaktan da gurur ve şeref duyuyorum.

Diğer bir iddia ise Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü olarak değerlendirilmesidir. Hizb-ut Tahrir kesinlikle terör örgütü değildir. Hizb-ut Tahrir ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. Allah-u Teala Kur’an’ı Kerimde şöyle buyurmaktadır:

“Aranızda hayra davet eden, marufu emredip münkerden nehyeden bir kitle bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Al-i İmran 104)

Hizb-ut Tahrir bu ayeti kerimeye dayanarak kurulmuş siyasi bir partidir. Hizb-ut Tahrir adım adım, karış karış Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in izlemiş olduğu metodu takip etmektedir. Bunu şu ayete dayanarak yapmaktadır:

“Allah’a ve ahiret gününe iman edip, Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Rasulünde güzel bir örneklik vardır.” (Ahzab 21)

Hizb-ut Tahrir’in gayesi İslami hayatı yeniden başlatmak için Raşidi Hilafet Devletini fikri ve siyasi mücadele yaparak kurmaktır. Hizb-ut Tahrir kurulduğu günden bu zamana kadar kesinlikle maddi bir eylemde bulunmamıştır. Bunun gerekçesi; karşısında duran küfür sistemlerinden korktuğu veya çekindiği için değil, bilakis Allah Rasulünün Hilafet devletini Allah’ın izniyle kurmadan önce maddi bir eylemde bulunmadığından dolayıdır.

Sayın Mahkeme Üyeleri!

Hizb-ut Tahrir bakış açısını kesinlikle İslam’dan alan ve varlığını ona göre yönlendiren İslami bir harekettir. Baktığımız takdirde dünyanın hiçbir yerinde İslami hayatın hakim olmadığını görmekteyiz. Allah’ın emir ve yasaklarının tümünü yerine getirebilmek için bir Hilafet Devletinin şartiyeti ortadadır. Bunun delilleri ise şu ayetlerdir:

“Her kim (insanları) Allah’ın indirdikleriyle yönetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44)

“Zalimlerin ta kendileridir.” (Maide 45)

“Fasıkların ta kendileridir.” (Maide 47)

Allah bu üç ayeti kerimede indirmiş olduğu bütün hükümlerle; ister emir olsun isterse yasak olsun hükmetmeyenleri kafir, zalim ve fasık olmakla nitelendirmektedir. Bunların tümü en ufak bir karışıklık söz konusu olmaksızın kesin bir şekilde şunu ortaya koymaktadır: Müslümanlar fert, cemaat ve devlet olarak herhangi bir erteleme, sonraya bırakma, tedricilik olmaksızın Yüce Allah’ın istediği şekilde İslam’ın bütün hükümlerini eksiksiz olarak uygulamakla yükümlüdürler. Uygulamamak hususunda hiçbir fert, cemaat ve devletin bir mazereti olamaz. Hizb-ut Tahrir bu doğrultuda insanların kurtuluşu için çalışan, Allah’ın emir ve yasaklarını bir bütün olarak benimseyip bu fikirler doğrultusunda hareket eden siyasi bir partidir.

Sayın Mahkeme Üyeleri!

3 Mart 1924 tarihinde Hilafet Devletinin yeryüzünden kaldırılmasından bu yana Müslümanlar zelil ve perişan bir duruma düşmüşlerdir. Kafir Batı devletlerinin uşaklığını yapan yöneticiler tarafından Müslümanların malları gasp edilmekte ve ümmete ihanet edilmektedir.Öyle ki kalkıp, Amerika tatmin olduysa bizde tatmin olduk demekten çekinmiyor bile... Müslümanların mallarını batılı kafir emperyalistlere peşkeş çekiyorlar.

Müslümanların sorunlarıyla ve dertleriyle ilgilenmek bütün Müslümanların üzerine farzdır. Allah Rasulü (SAV) hadislerinde (mealen) şöyle buyuruyor:

"Ümmetimin dertleriyle dertlenmeyen bizden değildir." "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." "Müslümanlar sevgide, şefkatte ve merhamette bir vücudun azaları gibidirler. Organlardan biri acı çektiğinde diğer azalar uykusuzluk ve acı içerisinde birbirlerinin yarasını iyileştirmeye çalışırlar."

Bütün bunları incelediğimiz takdirde çöküntüye uğramış olan İslam ümmetini kalkındırmak için Raşidi Hilafet Devletini kurmak üzere İslam davasını yüklenmek ve taşımak tüm Müslümanların üzerine hiçbir mazeretin kabul görmediği kesin bir farzdır.

Sayın Mahkeme Üyeleri

Benim burada üzüldüğüm tek nokta benimle aynı inancı paylaşan Müslüman kişiler tarafından yargılanmamdır. Kafirler tarafından yargılanmış olsaydım kesinlikle bir üzüntü duymayacaktım. Bu duruma bir anlam veremiyor ve izahatını bir türlü yapamıyorum. Çünkü şu anda sizler beni değil İslam’ı yargılıyorsunuz. Yapmanız gereken bir Müslüman olarak İslam’ı sanık sandalyesinden kaldırıp başınızın tacı yapmanız ve İslami bir parti olan Hizb-ut Tahrir’in bir üyesi olarak tahliyemi onaylamanızdır. Bunu yapmanız kendi lehinize, yapmamanız ise kendi aleyhinizedir. Allah hesap gününde herkesin yaptıklarını kendilerine haber verecek ve kendi emirlerine karşı gelenlere en şiddetli bir şekilde azap edecektir. Allah (mealen) şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz suçlular cehennem azabında ebedi kalacaklar. Zira kendilerinden azap hiç hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit keserler. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir. Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin diye seslenirler. Malik de ‘siz böyle kalacaksınız’ der.” (Zuhruf 77)

YIL 13  SAYI 153  RECEP 1423  EYLÜL 2002

Yukarı