Hizb-ut Tahrir davasından
yargılanan Mehmet Zeki Coşkun’un Adana 2 Nolu Devlet Güvenlik
Mahkemesinde 26.06.2002 tarihinde yapılan duruşmada mahkemeye
vermiş ve okumuş olduğu savunma metnidir.
Bisillahir
Rahmanir Rahim
Adana 2 No’lu Devlet Güvenlik
Mahkemesi Başkanlığı’na
Hamd alemlerin Rabbi olan
Allah’a (cc), Salat ve Selam Peygamberlerin efendisi olan
Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v)’e onun ehli beytine, sahabelerine ve
ceza gününe kadar onlara en güzel bir şekilde tabi olup Raşidi
Hilafet Devleti’nin kurulması için çalışanların üzerine
olsun.
Sayın Mahkeme Üyeleri!
Ben, Hizb-ut Tahrir’in
üyesi olmakla suçlanıyorum. Benim Hizb-ut Tahrirli olduğum doğrudur.
Ben Hizb-ut Tahrirli olduğumu inkar etmiyor, aksine bundan gurur
duyuyorum. Allah’ın bir emrini yerine getiren bir Müslüman nasıl
gurur duymaz ki! Zira Hizb-ut Tahrir, İslam ideolojisine dayalı
olarak kurulmuş İslami bir partidir. Hizb-ut Tahriri Hizb-ut
Tahrir yapan esas unsur ismi değil, kapsamlı bir şekilde
benimsediği tafsilatlı İslami hükümlerdir. Bu nedenle Hizb-ut
Tahrir soyut bir İslami değil şer-i bir hükümdür. Nasıl ki,
ben namaz kıldığımda, kıldığım bu namazdan dolayı Allah’ın
bir emrini yerine getirdiğimden dolayı gurur duyuyorsam yine Allah’ın
bir emri olan Hizb-ut Tahrirli olduğumdan dolayı da aynı şekilde
gurur duyuyorum.
Hizb-ut Tahrir ideolojisi
İslam olan siyasi bir partidir. İslam onun hayatının sırrı,
siyaset ise görüntüsüdür. Hizb-ut Tahrir’in amacı, İslami
hayatın yeniden başlatmak için fikri ve siyasi mücadele ile Raşidi
Hilafet Devleti’ni ikame etmektir. Hizb-ut Tahrir, Allah’ın şu
emrine binaen kurulmuştur.
“İçinizden hayra (İslam’a)
davet eden, marufu emredip münkerden nehyeden bir ümmet (kitle)
bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin
ta kendileridir.” (Ali
İmran 104)
Bu ayeti kerime İslam’a
davet edecek, marufu emredip münkerden nehyedecek en az bir İslami
siyasi kitlenin kurulmasını farz kılmaktadır.
Kurulacak olan bu kitlenin
Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için çalışmasının farz
olmasının delili ise şu ayetler ve hadislerdir:
“Sana ve senden önce
indirilenlere inandıklarını iddia edenleri gördün mü? Şimdi
onlar tağutla (İslam dışı yönetimlerle) yönetilmek
istiyorlar. Halbuki onların görevi tağutu reddetmekti. Bu nedenle
şeytan onları uzak bir sapıklığa götürmek istiyor.” (Nisa
60)
“Yoksa onlar cahiliyye (İslam
dışı) yönetim mi istiyorlar? İyi anlayan bir toplumun anlayışına
göre Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır?” (Maide
50)
Allah Rasulü (s.a.v)
hadisinde ise, (mealen) şöyle buyuruyor:
“Her kim bir Halife’ye
biat etmeden ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş olur.” (Müslim)
Sayın Mahkeme Üyeleri!
Hizb-ut Tahrir’in bir
terör örgütü ve benim terörist olduğuma ilişkin suçlamaya
gelince; Hizb-ut Tahrir hiçbir zaman terör olarak adlandırılan
maddi bir eylemde bulunmamıştır. Bunun gerekçesi ise Allah
Rasulü (s.a.v)’nün İslam Devleti’ni kurmadan önce herhangi
bir maddi eyleme başvurmamasıdır. Mekke’de Allah Rasulü,
kendisine bir çok eziyetler yapıldığı halde o bunlara sadece
sabretmiş ve maddi olarak karşılık vermeye gücü yettiği halde
bu yola başvurmamıştır. Putların arasında namaz kıldığı
halde, putları hiçbir zaman kırmamıştır. Bu da İslam Hilafet
Devleti kurulmadan maddi eylem yapmanın haram olduğunun göstergesidir.
Zira bizler Allah Rasulü (s.a.v)'nün hayatını örnek almak
zorundayız. Ayeti kerimede şöyle buyuruyor:
“Rasul size her ne
verdiyse onu alın, her neyden nehy ettiyse onu da bırakın.”(Haşr
7)
“De ki, eğer Allah’ı
seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı
yok etsin.” (Ali İmran
31)
Hizb-ut Tahrir de Allah
Rasulü (s.a.v)'nün takip etmiş olduğu metodu karış karış
takip ettiğinden dolayı maddi bir eylemde bulunmamış, Rasulün
yaptığı gibi mücadelesini fikri ve siyasi olarak sınırlandırmıştır.
Bunun gerekçesi şer-i hükmün böyle olmasıdır. Şayet Allah
Rasulü (s.a.v) Hilafet Devleti’ni kurmadan önce maddi bir eylem
de bulunmuş olsaydı Hizb-ut Tahrir de hiç çekinmeden maddi
eylemde bulunur ve şer-i hükmün gereğini yerine getirir.
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır
ki, Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü olarak adlandırılması
aslı olmayan, mesnetsiz açık bir iftiradır. Dolayısıyla
Hizb-ut Tahrir bir terör örgütü değildir. Bu yöndeki
suçlamaları şiddetle red ediyorum.
Sayın Mahkeme Üyeleri!
Ne için yargılanıyorum?
İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan İslami ve
siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrirli olduğum için mi? Bu
gerekçeyle yargılanmam demek İslam’ı sanık sandalyesine
oturtmanız demektir.
Bir Müslüman olarak
İslam’ı sanık sandalyesinden kaldırıp başınızın tacı
yaparak İslami bir parti olan Hizb-ut Tahrir’in fikirlerini
benimseyen bir Müslüman olarak tahliyemi onaylamanızdır.
“Müslüman, Müslümanın
kardeşidir. Ki ona zulmetmez ve onu düşmana teslim etmez.”
Allah (c.c) ayeti keriminde
şöyle buyuruyor:
“Allah kendisine iman
edip salih amel işleyenlere, onlardan öncekilere yeryüzünde
iktidar sahibi kıldığı gibi onlardan sonra gelenleride iktidar
sahibi kıldığını, onlardan razı olduğu İslam dinini yeryüzünde
hakim kılacağını, korkularından sonra onları güvene erdireceğini
vaat etti ki onlar buna ibadet edip hiçbir şeyi ortak
koşmasınlar. Her kim bunlardan yüz çevirirse işte onlar fasık
olanlardır.” (Nur 55)
Hizb-ut Tahrir davasından
yargılanan Veli Yıldırım’ın Adana 2 Nolu Devlet Güvenlik
Mahkemesinde 26.06.2002 tarihinde yapılan duruşmada mahkemeye
vermiş ve okumuş olduğu savunma metnidir.
Bisillahir
Rahmanir Rahim
Adana 2 No’lu Devlet
Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı’na
Hamd Alemlerin Rabbi olan
Allah’a, Salat ve Selam Hz.Muhammed (s.av)’e, ehli beytine,
sahabelerine ve bunlara ihsanla tabi olup Raşidi Hilafet Devleti’ni
kurmak için çalışanların üzerine olsun.
Sayın Mahkeme Üyeleri!
Hakkımda suç olarak
telakki ettiğiniz iddia Hizb-ut Tahrir’in üyesi olmamdır. Evet
ben Hizb-ut Tahrir’in üyesiyim. Hizb-ut Tahrir’in üyesi
olmaktan da gurur ve şeref duyuyorum.
Diğer bir iddia ise
Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü olarak değerlendirilmesidir.
Hizb-ut Tahrir kesinlikle terör örgütü değildir. Hizb-ut Tahrir
ideolojisi İslam olan siyasi bir partidir. Allah-u Teala Kur’an’ı
Kerimde şöyle buyurmaktadır:
“Aranızda hayra davet
eden, marufu emredip münkerden
nehyeden bir kitle bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir.” (Al-i İmran 104)
Hizb-ut Tahrir bu ayeti
kerimeye dayanarak kurulmuş siyasi bir partidir. Hizb-ut Tahrir
adım adım, karış karış Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in
izlemiş olduğu metodu takip etmektedir. Bunu şu ayete dayanarak
yapmaktadır:
“Allah’a ve ahiret gününe
iman edip, Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Rasulünde
güzel bir örneklik vardır.” (Ahzab
21)
Hizb-ut Tahrir’in gayesi
İslami hayatı yeniden başlatmak için Raşidi Hilafet Devletini
fikri ve siyasi mücadele yaparak kurmaktır. Hizb-ut Tahrir
kurulduğu günden bu zamana kadar kesinlikle maddi bir eylemde
bulunmamıştır. Bunun gerekçesi; karşısında duran küfür
sistemlerinden korktuğu veya çekindiği için değil, bilakis
Allah Rasulünün Hilafet devletini Allah’ın izniyle kurmadan
önce maddi bir eylemde bulunmadığından dolayıdır.
Sayın Mahkeme Üyeleri!
Hizb-ut Tahrir bakış açısını
kesinlikle İslam’dan alan ve varlığını ona göre yönlendiren
İslami bir harekettir. Baktığımız takdirde dünyanın hiçbir
yerinde İslami hayatın hakim olmadığını görmekteyiz. Allah’ın
emir ve yasaklarının tümünü yerine getirebilmek için bir
Hilafet Devletinin şartiyeti ortadadır. Bunun delilleri ise şu
ayetlerdir:
“Her kim (insanları)
Allah’ın indirdikleriyle yönetmezse, işte onlar kafirlerin ta
kendileridir.” (Maide 44)
“Zalimlerin ta
kendileridir.” (Maide 45)
“Fasıkların ta
kendileridir.” (Maide 47)
Allah bu üç ayeti
kerimede indirmiş olduğu bütün hükümlerle; ister emir olsun
isterse yasak olsun hükmetmeyenleri kafir, zalim ve fasık olmakla
nitelendirmektedir. Bunların tümü en ufak bir karışıklık söz
konusu olmaksızın kesin bir şekilde şunu ortaya koymaktadır: Müslümanlar
fert, cemaat ve devlet olarak herhangi bir erteleme, sonraya bırakma,
tedricilik olmaksızın Yüce Allah’ın istediği şekilde İslam’ın
bütün hükümlerini eksiksiz olarak uygulamakla yükümlüdürler.
Uygulamamak hususunda hiçbir fert, cemaat ve devletin bir mazereti
olamaz. Hizb-ut Tahrir bu doğrultuda insanların kurtuluşu için
çalışan, Allah’ın emir ve yasaklarını bir bütün olarak
benimseyip bu fikirler doğrultusunda hareket eden siyasi bir
partidir.
Sayın Mahkeme Üyeleri!
3 Mart 1924 tarihinde
Hilafet Devletinin yeryüzünden kaldırılmasından bu yana Müslümanlar
zelil ve perişan bir duruma düşmüşlerdir. Kafir Batı
devletlerinin uşaklığını yapan yöneticiler tarafından Müslümanların
malları gasp edilmekte ve ümmete ihanet edilmektedir.Öyle ki kalkıp,
Amerika tatmin olduysa bizde tatmin olduk demekten çekinmiyor
bile... Müslümanların mallarını batılı kafir emperyalistlere
peşkeş çekiyorlar.
Müslümanların
sorunlarıyla ve dertleriyle ilgilenmek bütün Müslümanların
üzerine farzdır. Allah Rasulü (SAV) hadislerinde (mealen) şöyle
buyuruyor:
"Ümmetimin
dertleriyle dertlenmeyen bizden değildir." "Komşusu açken
tok yatan bizden değildir." "Müslümanlar sevgide, şefkatte
ve merhamette bir vücudun azaları gibidirler. Organlardan biri acı
çektiğinde diğer azalar uykusuzluk ve acı içerisinde
birbirlerinin yarasını iyileştirmeye çalışırlar."
Bütün bunları
incelediğimiz takdirde çöküntüye uğramış olan İslam
ümmetini kalkındırmak için Raşidi Hilafet Devletini kurmak
üzere İslam davasını yüklenmek ve taşımak tüm Müslümanların
üzerine hiçbir mazeretin kabul görmediği kesin bir farzdır.
Sayın Mahkeme Üyeleri
Benim burada üzüldüğüm
tek nokta benimle aynı inancı paylaşan Müslüman kişiler tarafından
yargılanmamdır. Kafirler tarafından yargılanmış olsaydım
kesinlikle bir üzüntü duymayacaktım. Bu duruma bir anlam veremiyor
ve izahatını bir türlü yapamıyorum. Çünkü şu anda sizler
beni değil İslam’ı yargılıyorsunuz. Yapmanız gereken bir Müslüman
olarak İslam’ı sanık sandalyesinden kaldırıp başınızın
tacı yapmanız ve İslami bir parti olan Hizb-ut Tahrir’in bir
üyesi olarak tahliyemi onaylamanızdır. Bunu yapmanız kendi lehinize,
yapmamanız ise kendi aleyhinizedir. Allah hesap gününde herkesin
yaptıklarını kendilerine haber verecek ve kendi emirlerine karşı
gelenlere en şiddetli bir şekilde azap edecektir. Allah (mealen)
şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz suçlular
cehennem azabında ebedi kalacaklar. Zira kendilerinden azap
hiç hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit
keserler. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim
kimselerdir. Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin diye
seslenirler. Malik de ‘siz böyle kalacaksınız’ der.”
(Zuhruf 77)
|