HASET
ETMEKLE İLGİLİ AYETLERİN TEFSİRİ
|
“Ehl-i
kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra,
sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan
vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar
hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz
Allah her şeye kadirdir.” (Bakara 109) |
Allah’u
Teala ehl-i kitabın Müslümanlara karşı açtıkları savaşın
sahnelerinden birisini burada anlatıyor. Ehl-i kitap Yahudi ve
Hıristiyan’dır. Bunlar Hz. Muhammed (sav)’in ve Kur-anı
kerimin hak olduklarını anladılar. Hz. Muhammed’in Resul,
Kur-anı Kerim’in de Allah’ın kelamı olduğunu tam idrak
ettiler. Bunun akabinde Hz. Muhammed’e ve ona inananlara kin
beslediler. Hz. Muhammed (sav)’in İsrail oğullarından
gelmediğini ve Araplardan geldiği için göğüslerini haset ve
kinle doldurdular. Zira kin besleyen kimse haset eder.
Hasedin
manası; başkalarındaki nimetlerin zail olmasını temenni
etmek veya kendilerine ait olmasını arzu etmek demektir.
Daha
önce 105. ayette gösterdiğimiz gibi ehl-i kitap ve diğer
kafirler Müslümanlara her hangi bir hayrın gelmesini hiç
istemezler. Bu nedenle, Müslümanlar kafirlere karşı dikkatli
olmalıdır. Bugün Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğer kafirlerin Müslümanlara
karşı savaştıklarını görüyoruz. Hıristiyan Sırplar ve
Hırvatlar Bosna-Hersek’te, Çeçenistan’da Hıristiyan Ruslar,
Azerbaycan’da Hıristiyan Ermeniler, Filistin’de Yahudiler ve
onlarla beraber Amerika, Avrupa ve Rusya, Keşmir’de Hindular ve
başka yerlerde kafirler Müslümanlara karşı savaşı sürdürüyorlar.
Onları dinlerinden değişik üslup ve vesilelerle, değişik
slogan ve oyunlarla uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Kültür ve
fikirlerle savaşıyorlar. Müslümanları entegrasyon ve
asimilasyon planlarıyla dinlerinden vazgeçirmek istiyorlar.
Haset
etmek kalplerin amellerindendir. İslam bunu haram kıldı ve tedavi
etti. Allah insanlara az veya çok nimetler verirken onları,
imtihan etmek için dünyada daimi nimetin bulunmadığına ve
yalnız ahirette daimi nimetin var olduğuna inanılmasını, böylece
haset olayının da ortadan kalkacağını beyan etti. İnsan ancak
Allah’ın (cc) kendilerine bahşettiği nimetleri idrak eder ve
kendilerine sunulan bunca nimetleri vereni dakik bir şekilde kavrarsa
mutlu olur. Yoksa hep diğerlerinin ellerinde ve üzerlerinde
bulunan nimetlere göz dikerse kalbi kararır ve mutsuz olur.
Kardeşine bu nimetleri tebrik etmeli ve yalnız Allah’tan hayrı
istemelidir. İlk haset eden kimse İblis idi. Allah (cc) Adem’e
ilim nimetlerini verince melekler Adem için secde ettiler. İblis
Adem’e haset etti, ona karşı kibirlilik gösterdi ve kin
besledi. Adem’in oğulları arasında benzer olaylar oldu, Allah
(cc) Habil’in niyeti doğru olduğu için sunduğu kurbanı kabul
etti, Kabil’in kini kabul edilmedi. Kabil kardeşi Habil’e kin
besleyip onu öldürdü. Yusuf (as)’ın kardeşleri Yusuf (as)’a
haset ettiler. Çünkü babaları Yusuf’u daha çok seviyordu. Onu
öldürmeye kalkıştılar ve bir kuyuya atmışlardı.
İşte,
haset etmek kibirlenmeye, kin beslemeye ve haset edilen kimseye karşı
bir kötülük yapmaya götürür.
Yahudiler,
neden kendilerinden değil de, Araplardan bir Resul olarak Muhammed
gönderildi diye, Hz. Muhammed (sav)’e haset ettiler,
kibirlendiler ve kötülük yapmaya kalkıştılar. Birkaç defa onu
öldürmeye teşebbüs ettiler. Ona karşı ve ona tâbi olan
Müslümanlara her kötülüğü yapmaya çalıştılar. Hâla
günümüzde, İslam’a ve Müslümanlara karşı dünya çapında
savaşıyorlar.
Allah
(cc) Resulüne cihad emri gelinceye kadar bu kafirleri affetmeyi
emrediyordu. Cihad emri gelince onlarla savaşarak, İslam hükmüne
boyun eğmeye çağırdı. (Tevbe süresinin 29. ayeti kerimesine
bakın.) Ayette Allah’ın emri gelinceye kadar onları affet emri
geçti. Cihad ve onlarla savaşma emri gelince durum değişti. Arap
yarımadasından Yahudileri ve müşrikleri temizledi, ondan sonra
Hıristiyanları temsil eden Rumların devletine saldırıları
başlattı.
Bugün
bu kafirler dünyaya egemen oldular. Onlarla savaşmak için
Resulullah (sav)’in siyasetini sürdürecek imamın veya önderin
bulunması farzdır. Ayette ehl-i kitap ile ilgili haber geçmektedir.
Burada haber ifadesi emir manasındadır. İnsanların Allah’ın
kudreti ve gücünü hafife almamasını ister. Çünkü, “Şüphesiz
Allah her şeye kadirdir” haberini bildiriyor. Allah (cc)
Resulüne bunları şimdi affet, sonra emrim gelecektir, bunu zaaflıktan
söylemiyorum, kesin olarak ben her şeye kudret sahibiyim, bunları
size boyun ezdireceğim diye haber veriyor. Neden cihad emri sonra
gelecek ve şimdi afla ilgili emir var?! Çünkü davette, tebliğ
ve uyarı aşaması vardır, bu aşama sona erince bu emir geldi ve
gerçek böyle oldu. Bu aşamadan ve ikinci aşamaya kadar Müslümanlar
namaz kılmak, zekat vermek ve tasadduk etmekle emredildiler. Allah’u
Teala bununla ilgili ve daha önceki ayetin akabinde şu ayeti
kerimesini indirdi.
|
“Namazı
kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her
iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah,
yapmakta olduklarınızı noksansız görür.” (Bakara
110) |
İnsan
namaz kılarak sabırlı olur. Çünkü, namaz kıldıkça Allah’ı
ve ahireti hatırlar. Zekat verince diğer insanlara karşı
merhametli olur. Çünkü, en sevdiği şeylerden biri mal ve mülktür,
bunun bir kısmını diğerlerine veriyor. Netice olarak diğer
insanlara karşı şefkatli ve merhametli olur. Cimri olan ve
zekatı vermeyenlerin katı ve merhametsiz olduklarını görüyoruz.
Sabır etmek namaz kılmaktan bir netice olarak doğabileceği gibi
zekat vermekle de merhamet doğabilir. Namaz ve zekatın illetleri
bunlar değildir. Sadece birer neticelerdir. Namazı uzatan ve fazla
namaz kılan kimselerin daha sabırlı olduklarını görüyoruz.
İnsan namaz kılar veya zekat verirse kendi kendine hayır ve
iyilik yapmış olur. Bunu Allah indinde görecektir. Allah insandan
bir şey kazanmaz, insan Allah için bir şey yaparsa kendisine iyilik
yapmış olur. Hem dünyada mutlu olur, hem de ahirette kurtulur,
cennete girer ve azaptan kurtulur:
Ehl-i
kitap olan Yahudiler ve Hıristiyanlar Hz. Muhammed (sav)’i ve
Müslümanları haset ettikten sonra şöyle kibirlendiler ve yalan
iddia da bulundular.
|
“(Ehl-i
kitap:) Yahudiler yahut Hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete
giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer
sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.”
(Bakara 111) |
Muhammed
(sav)’in hak Peygamber, ve ona tâbi olmanın gerekli olduğunu
bildikleri halde kibirlerinden dolayı, yalnız Yahudiler ve
Hıristiyanlar cennete girecektir demeye başladılar. Allah’u
Teala elbette, bu sözler birer kuruntudur, gerçek değildir
diyerek ayette haber veriyor. Onlara da meydan okuyarak, Resulüne
“Onlara söyle Ya Muhammed; bunu ispatlayın burhanınızı
getirin.” buyurarak Resulünü desteklemektedir. Burhan kesin
delil ve ispattır. Çünkü, bu mesele akide ile ilgilidir. Akidevi
konular için kesin delil gerekir. Bunu getiremiyorlar. Onlarda hiç
kesin delil yoktur, sadece kuruntular vardır. Allah’u Teala kimin
cennete gireceğine dair kesin delil göstererek şöyle buyurdu:
|
“Bilakis,
kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla
kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir
korku vardır, ne de üzüntü çekerler.” (Bakara 112) |
Cennete
girecek olan kimseler, iyilik yapan Müslümanlardır. Müslüman
kelimesi Allah’a teslim olma ifadesinden kaynaklanmaktadır. Eğer
bir kimse kendini Allah’a teslim ederse, Allah’ın kölesi ve
kulu olur. Allah ne emrederse onu yapar. Yahudilere ve Hıristiyanlara
söylüyor ki; siz böyle misiniz? Bu soru ayetin içeriğinde geçiyor
ve cevapta siz böyle değilsiniz içerik olarak bu ayette bu nokta
böyle anlaşılıyor. Bu cevap, bütün insanlara yöneliktir.
İhsan etmek, ihlasla veya doğru ve samimi niyetle Resulün Allah’tan
getirdiğine uymaktır. Bunun temeli Allah’a şirksiz imandır.
Kafirlerin iyi amelleri bir kaya üzerindeki kül gibidir, rüzgar
onu götürür ve hiç izi kalmaz. (İbrahim suresinin 8. ayetine
bakın.) İnsan Allah’a, indirdiği Kur-ana ve Resulüne inanmazsa
ne iyilik yaparsa yapsın ameli ahirette boş olur. Zira salih
amellerin temeli imandır. İnsan Müslüman olursa imanı var olup
ta Allah için iyilik yapmazsa, gösteriş veya maslahat için
yaparsa veya başka bir gaye için yaparsa ondan kabul edilmez. Leyl
suresinin son ayetlerine bakın. Allah’a inanarak ve yalnız Allah
için yapanların ecirleri, ödülleri olan cennet vardır. Onlar için
korku yoktur; cehenneme girmeyeceksiniz, cennete gireceksiniz
mutmain olun korkmayın!
Yahudiler
ve Hıristiyanların birbirlerine girip kavga etmelerini; Allah’u
Teala ayette şöyle bahsetti.
|
“Hepsi
de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler:
Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar
da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. '(Kitab'ı)
bilmeyenler' de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini
söylediler. Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda kıyamet günü
onlar hakkında hükmünü verecektir.” (Bakara 113) |
Yahudiler
ve Hıristiyanlar Hz. Muhammedi reddettikleri gibi birbirlerinin
peygamberlerini reddediyorlar. Yahudiler İsa’yı tanımıyorlar,
incili de reddettiler. Oysa Musa (as) İsa’yı müjdelemişti.
Kitaplarında bunun mevcudiyeti olmasına rağmen İsa’yı
reddettiler. Bunu kitaplarında okuyorlar. Bir kısım Hıristiyanlar
bunları tersleyerek Musa’yı ve Tevrat’ı reddetmeye
başladılar. Oysa, kitaplarında Musa (as)’ın Peygamberliği ve
Tevrat’tan söz ediliyor. Bunlar Hz. Muhammed’e ve
Müslümanlara karşı taşıdıkları kin kadar, birbirlerine
karşı da kin besliyorlar. Birbirlerini kabul etmiyorlar. Muhammed
(sav) hakkında onlar gibi söylediler. Allah’u Teala Yahudileri
ve Hıristiyanları cahillere benzetiyor. Bu ise onlar için tahkir
sayılır. İnsan aklını kullanmayınca elbette cahil olur, körü
körüne fikrini savunur ve diğerlerine her ithamda bulunur.
Diğerlerine kin besler ve diğerleri ne derse desin onları
dinlemez, böylece inatçı ve mutaassıp olurlar. Allah’u Teala
Yahudiler, Hıristiyanlar ve cahil olanlardan bize haber verirken,
bizden bir şey talep ediyor. O ise; onlar gibi olmayın, öyle
inatçı, kindar, mutaassıp şartlanmış ve hakkı batıldan
ayıramayanlardan olmayın diyor. O sebeple, kindarlığı,
taassubu, inatçılığı ve hakkı batılla karıştırmayı
yasaklayan bir çok ayet ve hadis gelmiştir. Müslüman kendi,
babası ve annesi aleyhine olsa bile hakkı söylemelidir. Dünyada
haklılar bilinmezse ahirette Allah insanların bütün ihtilafları
hakkında hüküm verecektir. İnsanlar o gün gerçeği öğrenecekler.
|