Ana Sayfa YIL 13   SAYI 153   RECEP 1423   EYLÜL 2002 E-Mail

TEFSİR: BAKARA SURESİ Ayet: 109-113

Esad MANSUR

HASET ETMEKLE İLGİLİ AYETLERİN TEFSİRİ

“Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Bakara 109)

Allah’u Teala ehl-i kitabın Müslümanlara karşı açtıkları savaşın sahnelerinden birisini burada anlatıyor. Ehl-i kitap Yahudi ve Hıristiyan’dır. Bunlar Hz. Muhammed (sav)’in ve Kur-anı kerimin hak olduklarını anladılar. Hz. Muhammed’in Resul, Kur-anı Kerim’in de Allah’ın kelamı olduğunu tam idrak ettiler. Bunun akabinde Hz. Muhammed’e ve ona inananlara kin beslediler. Hz. Muhammed (sav)’in İsrail oğullarından gelmediğini ve Araplardan geldiği için göğüslerini haset ve kinle doldurdular. Zira kin besleyen kimse haset eder.

Hasedin manası; başkalarındaki nimetlerin zail olmasını temenni etmek veya kendilerine ait olmasını arzu etmek demektir.

Daha önce 105. ayette gösterdiğimiz gibi ehl-i kitap ve diğer kafirler Müslümanlara her hangi bir hayrın gelmesini hiç istemezler. Bu nedenle, Müslümanlar kafirlere karşı dikkatli olmalıdır. Bugün Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğer kafirlerin Müslümanlara karşı savaştıklarını görüyoruz. Hıristiyan Sırplar ve Hırvatlar Bosna-Hersek’te, Çeçenistan’da Hıristiyan Ruslar, Azerbaycan’da Hıristiyan Ermeniler, Filistin’de Yahudiler ve onlarla beraber Amerika, Avrupa ve Rusya, Keşmir’de Hindular ve başka yerlerde kafirler Müslümanlara karşı savaşı sürdürüyorlar. Onları dinlerinden değişik üslup ve vesilelerle, değişik slogan ve oyunlarla uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Kültür ve fikirlerle savaşıyorlar. Müslümanları entegrasyon ve asimilasyon planlarıyla dinlerinden vazgeçirmek istiyorlar.

Haset etmek kalplerin amellerindendir. İslam bunu haram kıldı ve tedavi etti. Allah insanlara az veya çok nimetler verirken onları, imtihan etmek için dünyada daimi nimetin bulunmadığına ve yalnız ahirette daimi nimetin var olduğuna inanılmasını, böylece haset olayının da ortadan kalkacağını beyan etti. İnsan ancak Allah’ın (cc) kendilerine bahşettiği nimetleri idrak eder ve kendilerine sunulan bunca nimetleri vereni dakik bir şekilde kavrarsa mutlu olur. Yoksa hep diğerlerinin ellerinde ve üzerlerinde bulunan nimetlere göz dikerse kalbi kararır ve mutsuz olur. Kardeşine bu nimetleri tebrik etmeli ve yalnız Allah’tan hayrı istemelidir. İlk haset eden kimse İblis idi. Allah (cc) Adem’e ilim nimetlerini verince melekler Adem için secde ettiler. İblis Adem’e haset etti, ona karşı kibirlilik gösterdi ve kin besledi. Adem’in oğulları arasında benzer olaylar oldu, Allah (cc) Habil’in niyeti doğru olduğu için sunduğu kurbanı kabul etti, Kabil’in kini kabul edilmedi. Kabil kardeşi Habil’e kin besleyip onu öldürdü. Yusuf (as)’ın kardeşleri Yusuf (as)’a haset ettiler. Çünkü babaları Yusuf’u daha çok seviyordu. Onu öldürmeye kalkıştılar ve bir kuyuya atmışlardı.

İşte, haset etmek kibirlenmeye, kin beslemeye ve haset edilen kimseye karşı bir kötülük yapmaya götürür.

Yahudiler, neden kendilerinden değil de, Araplardan bir Resul olarak Muhammed gönderildi diye, Hz. Muhammed (sav)’e haset ettiler, kibirlendiler ve kötülük yapmaya kalkıştılar. Birkaç defa onu öldürmeye teşebbüs ettiler. Ona karşı ve ona tâbi olan Müslümanlara her kötülüğü yapmaya çalıştılar. Hâla günümüzde, İslam’a ve Müslümanlara karşı dünya çapında savaşıyorlar.

Allah (cc) Resulüne cihad emri gelinceye kadar bu kafirleri affetmeyi emrediyordu. Cihad emri gelince onlarla savaşarak, İslam hükmüne boyun eğmeye çağırdı. (Tevbe süresinin 29. ayeti kerimesine bakın.) Ayette Allah’ın emri gelinceye kadar onları affet emri geçti. Cihad ve onlarla savaşma emri gelince durum değişti. Arap yarımadasından Yahudileri ve müşrikleri temizledi, ondan sonra Hıristiyanları temsil eden Rumların devletine saldırıları başlattı.

Bugün bu kafirler dünyaya egemen oldular. Onlarla savaşmak için Resulullah (sav)’in siyasetini sürdürecek imamın veya önderin bulunması farzdır. Ayette ehl-i kitap ile ilgili haber geçmektedir. Burada haber ifadesi emir manasındadır. İnsanların Allah’ın kudreti ve gücünü hafife almamasını ister. Çünkü, “Şüphesiz Allah her şeye kadirdir” haberini bildiriyor. Allah (cc) Resulüne bunları şimdi affet, sonra emrim gelecektir, bunu zaaflıktan söylemiyorum, kesin olarak ben her şeye kudret sahibiyim, bunları size boyun ezdireceğim diye haber veriyor. Neden cihad emri sonra gelecek ve şimdi afla ilgili emir var?! Çünkü davette, tebliğ ve uyarı aşaması vardır, bu aşama sona erince bu emir geldi ve gerçek böyle oldu. Bu aşamadan ve ikinci aşamaya kadar Müslümanlar namaz kılmak, zekat vermek ve tasadduk etmekle emredildiler. Allah’u Teala bununla ilgili ve daha önceki ayetin akabinde şu ayeti kerimesini indirdi.

“Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.” (Bakara 110)

İnsan namaz kılarak sabırlı olur. Çünkü, namaz kıldıkça Allah’ı ve ahireti hatırlar. Zekat verince diğer insanlara karşı merhametli olur. Çünkü, en sevdiği şeylerden biri mal ve mülktür, bunun bir kısmını diğerlerine veriyor. Netice olarak diğer insanlara karşı şefkatli ve merhametli olur. Cimri olan ve zekatı vermeyenlerin katı ve merhametsiz olduklarını görüyoruz. Sabır etmek namaz kılmaktan bir netice olarak doğabileceği gibi zekat vermekle de merhamet doğabilir. Namaz ve zekatın illetleri bunlar değildir. Sadece birer neticelerdir. Namazı uzatan ve fazla namaz kılan kimselerin daha sabırlı olduklarını görüyoruz. İnsan namaz kılar veya zekat verirse kendi kendine hayır ve iyilik yapmış olur. Bunu Allah indinde görecektir. Allah insandan bir şey kazanmaz, insan Allah için bir şey yaparsa kendisine iyilik yapmış olur. Hem dünyada mutlu olur, hem de ahirette kurtulur, cennete girer ve azaptan kurtulur:

Ehl-i kitap olan Yahudiler ve Hıristiyanlar Hz. Muhammed (sav)’i ve Müslümanları haset ettikten sonra şöyle kibirlendiler ve yalan iddia da bulundular.

“(Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut Hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de.” (Bakara 111)

Muhammed (sav)’in hak Peygamber, ve ona tâbi olmanın gerekli olduğunu bildikleri halde kibirlerinden dolayı, yalnız Yahudiler ve Hıristiyanlar cennete girecektir demeye başladılar. Allah’u Teala elbette, bu sözler birer kuruntudur, gerçek değildir diyerek ayette haber veriyor. Onlara da meydan okuyarak, Resulüne “Onlara söyle Ya Muhammed; bunu ispatlayın burhanınızı getirin.” buyurarak Resulünü desteklemektedir. Burhan kesin delil ve ispattır. Çünkü, bu mesele akide ile ilgilidir. Akidevi konular için kesin delil gerekir. Bunu getiremiyorlar. Onlarda hiç kesin delil yoktur, sadece kuruntular vardır. Allah’u Teala kimin cennete gireceğine dair kesin delil göstererek şöyle buyurdu:

“Bilakis, kim muhsin olarak yüzünü Allah'a döndürürse (Allah'a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler.” (Bakara 112)

Cennete girecek olan kimseler, iyilik yapan Müslümanlardır. Müslüman kelimesi Allah’a teslim olma ifadesinden kaynaklanmaktadır. Eğer bir kimse kendini Allah’a teslim ederse, Allah’ın kölesi ve kulu olur. Allah ne emrederse onu yapar. Yahudilere ve Hıristiyanlara söylüyor ki; siz böyle misiniz? Bu soru ayetin içeriğinde geçiyor ve cevapta siz böyle değilsiniz içerik olarak bu ayette bu nokta böyle anlaşılıyor. Bu cevap, bütün insanlara yöneliktir. İhsan etmek, ihlasla veya doğru ve samimi niyetle Resulün Allah’tan getirdiğine uymaktır. Bunun temeli Allah’a şirksiz imandır. Kafirlerin iyi amelleri bir kaya üzerindeki kül gibidir, rüzgar onu götürür ve hiç izi kalmaz. (İbrahim suresinin 8. ayetine bakın.) İnsan Allah’a, indirdiği Kur-ana ve Resulüne inanmazsa ne iyilik yaparsa yapsın ameli ahirette boş olur. Zira salih amellerin temeli imandır. İnsan Müslüman olursa imanı var olup ta Allah için iyilik yapmazsa, gösteriş veya maslahat için yaparsa veya başka bir gaye için yaparsa ondan kabul edilmez. Leyl suresinin son ayetlerine bakın. Allah’a inanarak ve yalnız Allah için yapanların ecirleri, ödülleri olan cennet vardır. Onlar için korku yoktur; cehenneme girmeyeceksiniz, cennete gireceksiniz mutmain olun korkmayın!

Yahudiler ve Hıristiyanların birbirlerine girip kavga etmelerini; Allah’u Teala ayette şöyle bahsetti.

“Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. '(Kitab'ı) bilmeyenler' de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.” (Bakara 113)

Yahudiler ve Hıristiyanlar Hz. Muhammedi reddettikleri gibi birbirlerinin peygamberlerini reddediyorlar. Yahudiler İsa’yı tanımıyorlar, incili de reddettiler. Oysa Musa (as) İsa’yı müjdelemişti. Kitaplarında bunun mevcudiyeti olmasına rağmen İsa’yı reddettiler. Bunu kitaplarında okuyorlar. Bir kısım Hıristiyanlar bunları tersleyerek Musa’yı ve Tevrat’ı reddetmeye başladılar. Oysa, kitaplarında Musa (as)’ın Peygamberliği ve Tevrat’tan söz ediliyor. Bunlar Hz. Muhammed’e ve Müslümanlara karşı taşıdıkları kin kadar, birbirlerine karşı da kin besliyorlar. Birbirlerini kabul etmiyorlar. Muhammed (sav) hakkında onlar gibi söylediler. Allah’u Teala Yahudileri ve Hıristiyanları cahillere benzetiyor. Bu ise onlar için tahkir sayılır. İnsan aklını kullanmayınca elbette cahil olur, körü körüne fikrini savunur ve diğerlerine her ithamda bulunur. Diğerlerine kin besler ve diğerleri ne derse desin onları dinlemez, böylece inatçı ve mutaassıp olurlar. Allah’u Teala Yahudiler, Hıristiyanlar ve cahil olanlardan bize haber verirken, bizden bir şey talep ediyor. O ise; onlar gibi olmayın, öyle inatçı, kindar, mutaassıp şartlanmış ve hakkı batıldan ayıramayanlardan olmayın diyor. O sebeple, kindarlığı, taassubu, inatçılığı ve hakkı batılla karıştırmayı yasaklayan bir çok ayet ve hadis gelmiştir. Müslüman kendi, babası ve annesi aleyhine olsa bile hakkı söylemelidir. Dünyada haklılar bilinmezse ahirette Allah insanların bütün ihtilafları hakkında hüküm verecektir. İnsanlar o gün gerçeği öğrenecekler.

YIL 13  SAYI 153  RECEP 1423  EYLÜL 2002

Yukarı