Ana Sayfa YIL 13   SAYI 153   RECEP 1423   EYLÜL 2002 E-Mail

HAYATIN SONU [1]

Zahid-Ivan Salam

Ömer (ra)’dan Buhari şöyle rivayet etmiştir: “Gece oluncaya kadar hayatta kalmayı başarırsan, sabaha kadar yaşamayı bekleme. Sabah oluncaya kadar hayatta kalmayı başarırsan, geceye kadar yaşamayı bekleme. Sağlığın olduğu müddetçe, hastalık için hazırlık yap. Hayatta olduğun müddetçe, ölüm için hazırlık yap.” Hz Muhammed (sav) şöyle buyuruyor:

“Her kim İslam’ı yeniden hayata geçirmeye bir faydası olacak ilmi öğrenirken ölürse, cennette peygamberlerin ve onun arasında sadece bir derece olacaktır.”

Değerli kardeşlerim, hayatın gerçeklerine ve edindiğimiz tecrübelere kısa bir bakış bizlere bu hayatın sonsuz olmadığını tartışmasız bir şekilde ortaya koyar. Dokunduğumuz, gördüğümüz ve hissettiğimiz tüm varlıklar belirli aşamalardan geçiyor. Tüm canlıların doğduklarını, ardından büyüyüp geliştiklerini ve ölüp yok olduklarını görüyoruz.

Nereye gidiyorlar? Geri dönecekler mi? Sonsuza dek mi yok oldular? Yoksa başka bir yere mi gittiler? İnsanın beyninde oluşan bu soruların cevapları hayatında çok önemli yer ediniyor. Bu cevaplar insanın gelecekte takip edeceği yolda çok önemli ve büyük bir rol oynuyor. Bu soruların cevapları güven verici ve tatmin edici olduğu an, İslam akidesi, yani kusursuz ve akla uygun bir akide oluşur. Aksi takdirde insanın arayışları hiç bir sonuç vermez. Oluşan İman Allah’ın (cc) varlığını ve Muhammed Mustafa (sav)’in Onun tarafından gönderilmiş olduğunu (ki Allah (cc) ayetlerinde ve mütevatir hadislerde bunu kanıtlıyor) kabul etmesini ve bu düşünceden vazgeçmemesini sağlar. İnsan bu imanı kabullenmeye karar verdiği an ona sarılır ve o andan itibaren onun içeriliğine mecburu olarak inanmak zorundadır. İnsan iman ettiği takdirde bu hayati sorulara cevap bulmakla birlikte, Allah (cc) tarafından da rahmete (yardım) kavuşacaktır. Allah (cc) insanlara ayetlerinde doğaya ve hayatın akışına bakmalarını emredip, insanların bilmedikleri şeylerin kendisi tarafından bildirileceğini buyuruyor. Böylelikle insanda güven oluşacaktır. Tıpkı şu ayette olduğu gibi:

“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insani pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.”

(Alak 1-5)

Allah’ın (cc) Resulü (sav) bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Her insanın yaratılışı, önce annesinin rahminde 40 gün süreyle bir yumurta şeklinde olmasıyla başlar. Sonra bir müddet için kan pıhtısı olur. Daha sonra bir parça et olur. Sonra ona hayat üflemekle ve yaşayacağı süreyi koymakla görevli bir melek gelir.”

Yani, her canlının ölüm tarihi önceden belirlenmiştir ve Allah (cc) bu konuda kimseye bilgi vermemiştir. Ölüm, her insanın tam vaktinde gideceği, iptal edilemez, bir randevu gibidir.

“Her ümmetin eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar nede bir an ileri gidebilirler.” (Araf 34)

Zira ölüm konusunda sadece ayetlerle değil, hadislerle de uyarılıyoruz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Tüm varlıkların bir sonu olduğunu hatırlayın.” Üstelik Allah (cc) insan beynini ölümle ilgili şok edici şeyler göstererek sallıyor ve daldığı uykudan bu şekilde uyandırıyor.

“Söküp çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, iş düzenleyenlere and olsun.”(Nazi’at 1-5)

Sahabelerin çoğunluğu, tabiinler ve onların takipçileri, bu ayetin tefsirinin bu surenin ruhları alan meleklere işaret ettiği konusunda birleşmişlerdir. İbn Kesir ilk ayetin açıklamasını şöyle yapıyor: “Söküp çıkaranlara” Bu ayet ruhları dehşetli bir şekilde çıkaran meleklere isabet eder. Melekler bazı ruhları kati ve sert bir şekilde çıkarırlar. Burada söz edilen katılık ve sertlikten kasıt; insanın ruhu çıkarılırken şiddetli bir acı duyduğu ve bu acının vücudunun her hücresine yayıldığıdır. Melekler bazı ruhları kolaylıkla çıkarırlar. Sanki bir ip düğümünü çözüyormuş gibi. Azrail’e ölüm zamanı hakkında tam yetki verilmiştir.

“De ki: size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.” (Secde 11)

İbn Mesud, bu ayetin Azrail’e isabet ettiğini ve ruhun her tel saçın arasından, bedenin en alt kısımlarından, parmak uçlarından ve tırnak diplerinden çıkarılacağını söylemiştir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“Bir kafir ve günahkar bu dünyadan öbür dünyaya geçiş yapacağı zaman, siyah yüzlü güçlü melekler onun üzerine inerler. Yanlarında, içinde cehennemden getirdikleri kaba giysiler bulunan torbayla onun gözünün görebileceği bir yere otururlar. Sonra Azrail gelir ve yanı başına oturur. Ona şöyle der : “Ey zavallı ruh! Haydi Allah ’ın (cc) şiddetine ve azabına doğru çıkıver.” Ardından ruh tüm vücuda yayılır ve Azrail ruhu şiddetli bir şekilde, tıpkı ıslak yuğdan çok cengeli bulunan bir şişi çıkarır gibi çıkarır.”

İbn Kayyum el-Cevzi, bu hadisin sadece kafirler için değil, Allah’ın (cc) emirlerini hiçe sayıp, günah işleyen Müslümanlar içinde geçerli olduğunu söylemiştir. Ölümün bekçileri olan melekler vardır ve çok dehşetlidirler! Kim şimdiye kadar onların ellerinden kurtulabilmiştir?! Ölümden kurtulabilecek olsaydı, Allah’a (cc) en yakın olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) kurtulamaz mıydı? Resulullah (sav)’in ölüm saati yaklaştığında, o yüce zat elini suya batırmış ve nurlu yüzüne serpmiştir. Ardından şöyle dua etmiştir: “Allah’ım (cc), Azrail’in dehşetinden beni koru.” Babasının yanında olan Fatım’a : “Vah babacığım! Ne kadar ızdırap çekiyorsun.” deyince Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Artık son, baban bugünden sonra hiçbir sıkıntı ve acı görmeyecektir.” Bu hadiste anlatılan, ölüm saatinin geldiğinde hissedilecek olan dehşetli acılardır.

Böylelikle insan, düşündüğünde ölümün dünya hayatı için kaçınılmaz bir son olduğunu görecektir. Rahman ve Rahim olan Yaratıcımız insanoğluna rahmet ederek ölüm konusunu karanlık içerisinde bırakmamıştır. Bir çok ayetlerde ve hadislerde ölüm müthiş bir şekilde tarif edilmiş ve açıklanmıştır ki; Müslümanlar ölümün önemini ve ciddiyetini tam olarak kavrayabilsinler.

Tek doğru akide olan İslam akidesi bu temel üzerine kurulmuştur ve insanın fıtratına çok uygundur.

“Dediler ki : Toprağa karışıp yok olduktan sonramı, biz yeniden yaratılacağız? Evet onlar, Rab’lerine kavuşmayı inkar edenlerdir.” (Secde 10)

“O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler. Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız Onundur ve O hesap görenlerin en çabuğudur.” (En-am 61-62)

Enes (ra)’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Herkim Allah (cc)’a kavuşmayı isterse, Allah’ta (cc) ona kavuşmayı ister. Herkim Allah’a (cc) kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah’ta (cc) ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”

Bu hadis bizlere ölümden sonra neyin takip ettiğini gösteriyor ki o, tekrar diriliş ve Allah’a (cc) dönüş.

“Ve onlar Onu gördükleri gün, sadece bir aksam veya bir kuşluk vakti kalmış gibi olurlar.” (Naziat 46)

Bunun ardından, doğal olarak insan kendine şu soruları soracaktır: Allah (cc)’la olan görüşmemizi ne takip ediyor? Bu görüşmenin anlamı nedir? İslam akidesi bu soruları cevapsız bırakmamıştır. Öyle ki, mükemmel bir şekilde açıklamıştır.

“Gök yarıldığı zaman, yıldızlar saçıldığı zaman, denizler kaynaştığı zaman, kabirlerin içi dışına getirildiği zaman, kişi neyi takip edip neyi terk ettiğini bilir. Ey insan; kerimi bol olan Rabb’ine karşı seni ne aldattı? O ki; seni yaratmış, sana sekil vermiş ve düzeltmiştir. Seni istediği şekilde terkip etmiştir. Hayır, bilakis siz dini yalan sayıyorsunuz. Halbuki sizin üzerinizde koruyucular vardır; çok şerefli yazıcılar ne yaptığınızı bilirler. Şüphesiz ki iyiler cennettedirler. Ve şüphesiz ki kötülerde alevli ateştedirler. Din günü oraya girerler. Ve orada kaybolacak değildirler. Din günün ne olduğunu sen nerden bileceksin. Yine sen nerden bileceksin din günün ne olduğunu. O öyle bir gündür ki; kimse kimseye hiçbir şeyle fayda sağlamaz. Ve o gün, emir Allah’ındır.” (Infitar 1-19)

Bu ayette görüldüğü gibi, Allah (cc) bizlere şu kısa hayatımızın ölümle biteceğini ve ardından hesaba çekileceğimizi, bildiriyor. Allah (cc) tarafından hesaba çekildikten sonra, gideceğimiz son yer belirlenecektir. Tüm insanlığın gideceği bu son durak, şimdiye kadar gördüğümüz ve bildiğimiz yerlerden tamamıyla farklı olacaktır. Hepimiz için kaçınılmaz olan bu son durak, birincisi dehşetiyle ve güzelliğiyle, ikincisi sonsuzluğuyla insanın düşüncelerini hatta hayallerini aşıyor.

Oranın dehşetini Allah (cc) şu ayette şöyle tarif ediyor:

“Şüphesiz, azgınların barınağı olacak cehennem pusuda beklemektedir. (Azgınlar) orada çağlar boyu kalırlar, orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar, ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak kaynar su ve irin tadarlar..” (Nebe 21-26)

Üstelik Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Eğer benim gördüklerimi sizler görmüş olsaydınız, en yüksek tepeye çıkar, hesap gününe kadar secde ederdiniz.”

Bir diğer hadisinde Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Eğer zakkumdan (cehennem meyvesinden) bir damla dünyaya damlatılsa, dünya mahvolurdu.”

Oranın güzelliğini anlatmak için Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Bahçeler ve bağlar. Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar. Ve dolu kaseler. Orada yalan ve boş söz işitmezler. Rabbinden bir mükafat ve bağış olarak. Göklerin, yerin ve kişi arasında bulunanların Rabbi Rahmandan. O’na hitapta bulunmaya kimse muktedir olamaz. (Nebe 32-37)

Bir diğer ayetinde Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Yaptıklarına karşılık olarak onlara hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir kalbin hissetmediği cennet vardır. Orada nelerin gizlenmiş bulunduğu günü kimse bilmez.” (Secde17)

Allah’ın (cc) Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Cennette bir kırbacın uzunluğu kadar yer, tüm dünya ve içindekilere bedeldir.” Peygamberimiz diğer hadisinde şöyle buyurmuştur: “Cennette yüz derece vardır ki, Allah (cc) bunları kendi yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. Her iki derece arasında gökle yer arasındaki kadar mesafe vardır. Allah (cc)’tan cenneti istediğinizde, Firdevs’i isteyin. Onun üzerinde cennete akan ırmakların kaynağı, Allah’ın (cc) makamı vardır.”

Oranın sonsuzluğunu anlatmak için Allah (cc) şu ayetleri buyuruyor:

“Sayılı günlerden başka asla bize ateş dokunmayacaktır dediler. De ki : siz Allah (cc) katından söz mu aldınız? Öyleyse Allah (cc) asla sözünden caymaz. Yoksa Allah (cc)’a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz? Hayır kötülük yapıp da günahı kendisini kuşatan kimseler, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar ateşte temelli kalıcıdırlar.” (Bakara 80-81)

Diğer ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Kim Allah (cc)’a inanır ve salih amel işlerse, Allah (cc) onun kötülüklerini örter ve onu altından ırmaklar akan içinde ebediyen kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tegabun 9)

Allah (cc) insanoğluna rahmet etmiş ve yukarıda belirtmiş olduğumuz ayetler gibi bir çok ayetle insanın varacağı son durağı açıklamıştır. Rahman sahibi Allah (cc) bilmediğimiz konularda bizleri aydınlatmıştır ki bizlerde Onun koyduğu hükümlere göre hayatımızı tanzim edelim.

Bu noktada, hedefe ulaşmak için çalışırken, neyin şiddetli cezalandırmayı veya akıl almayacak ödüllendirilmeyi belirleyecek faktör olduğu çok önemlidir. Dahası, hedefe ulaşmak ve hedefi gerçekleştirmek için bir dava taşıyıcısının ne yapması gerek? Bu konuda Allah’ın (cc) ayetlerine ve Muhammed Mustafa (sav)’in hadislerine bakalım. İmam Ahmet’ten rivayet edildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ani ölüm kafir için üzücü bir yakalanış; mümin için ise bir rahmettir.”

Burada ölümün herkesin başına gelecek, doğal bir şey olduğunu görüyoruz. Fakat ölümün şekilleri değişiktir ve Allah (cc) tarafından belirlenmiştir. Bir itaatkar insanın ölümü ile isyankar insanın ölümü birbirinden farklıdır. İnsan, son durağının cennet veya cehennem olacağını kendi fiilleriyle belirler. Allah (cc) ayetinde bunu belirtmektedir.

“Onlar, meleklerin güzel güzel canlarını alacak kimselerdir. Selam size, yaptıklarınıza karşılık haydi girin cennete, derler.” (Nahl 32)

İnsanın Allah (cc) tarafından cennetle ödüllendirilmesi, bu dünyada işlemiş olduğu fiillerinin sonucudur. İnsan hayatını Allah (cc) tarafından belirlenen hükümlere göre sürdürmelidir. Eğer bir fiilin terki isteniyorsa terk etmeli veya yapılması isteniyorsa yapmalıdır. İnsanın işleyeceği fiil Allah’ı (cc) hoşnut eder veya kızdırır. Bu fiil ahirette ödüllendirilir veya cehennem de cezalandırılır. İnsan tüm ümidini, Allah (cc) tarafından izlendiği ve tüm fiillerinin kaydedildiği gerçeğine bağlar. Bu hayatının, doğrudan ahiret ile bağlantılı olduğunun bilincinde olarak, insan bir fiili işler veya ondan uzak durur. Bir fiili işleyip işlememek veya Allah’a (cc) itaat edip etmemek insanın kendi isteğine bağlıdır. Fakat unutulmamalıdır ki, insan itaat ettiği takdirde ödüllendirilecek ve isyankar olduğu takdirde cezalandırılacaktır. İnsanın hayatını nasıl düzenleyeceği, avantajlarını ve dezavantajlarını, düşüncelerini ve ideallerini, sevdiği ve sevmediği şeyleri, belirlemek kendi şahsi görüşüne bırakılmamıştır. Dünyadaki yaşantısına göre insana ya cennet nimeti yada cehennem ateşi verilir. Yani insan, son durağını kendi fiilleriyle belirler. Allah’ın (cc) hükümleri insanların fiilleriyle alakalıdır ve insanlar hayatlarını bu hükümlere göre düzenlemelidirler. İnsanoğlunun hedefi Allah’ın (cc) hükümlerine göre yaşamak olmalıdır. Bu şu anlama gelir: İnsanın yapmakla veya terk etmekle emrolunduğu fiiller insanın hayat akışını etkileyen ve hayatının anlamını belirleyen faktörler haline gelir. Mesela: Allah (cc) münkerin yerine marufu getirmemizi ve Onun şeriatıyla hükmetmeyen tüm zalim idarecilere karşı gerçeği haykırmamızı hatta Onun şeriatı için savaşmamızı emretmiştir. Diktatör idarecilere karşı susmamızdan bizi sakındırmış ve Onun hükmünün gereğini yerine getirmemizi emretmiştir. Böylelikle insan hayatına baktığında fiillerinin onun için en önemli şey olduğunu ve fiillerinin dışında kaygılanacak bir şey olmadığını görecektir. Ardından insan tüm benliğiyle fiillerine konsantre olur ve fiillerini hayatının en önemli faktörü haline getirir. Fiillerini sağlığından, güvenliğinden, rahatlığından ve ailesinden önde getirir. Hatta Allah (cc) tarafından yapmakla emrolunduğu fiilleri kendi hayatından bile öne getirir. Bu konu hakkında başka bir düşünceye sahip olmak, onun ahiretle ilgili fikrine ters düşer. Konuya başka türlü yaklaşmak, ölümden sonraki hayat ve bu hayatın ölümden sonraki hayatla alakasını inkar etmek olur. Ahireti, bu dünyaya değişmek gerekçesiz ve insan beyninin ulaşabileceği en yüksek seviyedeki aptallık olarak nitelendirilebilir. Şimdi hayatın sırrı ve hayatımızdaki önemli hedefler açıklanmış oldu ki; bu hedefler sadece ve sadece yaptığımız fiillerdir. Allah (cc) tarafından insanın gideceği yol çizilmiştir ve bu yolda uyacağı kurallar ( haramlar ve helaller) açıklanmıştır.

İşte bu kurallarda insanın hayat ölçüşüdür. Yani bu dünyada sürdürdüğümüz hayat, doğrudan bu hayattan sonraki sonsuz hayatla bağlıdır. Ölüm bizlere bu geçişi hatırlatmak için vardır. Bu hayat ve gelecek hayat arasındaki alaka, Allah’ın (cc) emrettiği gibi emir ve yasaklarına göre yaşayıp yaşamadığımız ve hesap verecek olmamızdır. Allah’ın hükmüne göre yaşadığımız takdirde ödüllendirileceğiz. Fakat Allah’ın emirlerini hiçe saydıysak ve kendi arzularımıza göre yaşadıysak cezalandırılacağız. Şayet böyle bir şeyi yaparsak cezalandırılmayı hak etmiş oluruz. Çünkü bizlere bu dünyada hayatımızı nasıl yönlendirmemiz gerektiğini Allah (cc) açıklamıştır. Ölüm, insanların bu dünyada hazırlık yapmaları için vardır. Bizler ölüm için hazır mıyız? Allah (cc) bizlere ne zaman ecelimizin geleceğini belirtmiş midir ki biz öbür dünya için hazırlığımızı erteleyelim? Ölüm bizlere içinde bulunduğumuz hayatın kısa bir müddet için olduğunu ve bu dünyada misafir olduğumuzu hatırlatmak için vardır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Size ne oluyor ki “Allah (cc) yolunda savaşa çıkın” denildiği zaman yere çakılıp ka-ıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe 38)

YIL 13  SAYI 153  RECEP 1423  EYLÜL 2002

Yukarı