Ömer
(ra)’dan Buhari şöyle rivayet etmiştir: “Gece oluncaya
kadar hayatta kalmayı başarırsan, sabaha kadar yaşamayı
bekleme. Sabah oluncaya kadar hayatta kalmayı başarırsan, geceye
kadar yaşamayı bekleme. Sağlığın olduğu müddetçe, hastalık
için hazırlık yap. Hayatta olduğun müddetçe, ölüm için hazırlık
yap.” Hz Muhammed (sav) şöyle buyuruyor:
“Her
kim İslam’ı yeniden hayata geçirmeye bir faydası olacak ilmi
öğrenirken ölürse, cennette peygamberlerin ve onun arasında
sadece bir derece olacaktır.”
Değerli
kardeşlerim, hayatın gerçeklerine ve edindiğimiz tecrübelere kısa
bir bakış bizlere bu hayatın sonsuz olmadığını tartışmasız
bir şekilde ortaya koyar. Dokunduğumuz, gördüğümüz ve
hissettiğimiz tüm varlıklar belirli aşamalardan geçiyor. Tüm
canlıların doğduklarını, ardından büyüyüp geliştiklerini
ve ölüp yok olduklarını görüyoruz.
Nereye
gidiyorlar? Geri dönecekler mi? Sonsuza dek mi yok oldular? Yoksa
başka bir yere mi gittiler? İnsanın beyninde oluşan bu
soruların cevapları hayatında çok önemli yer ediniyor. Bu
cevaplar insanın gelecekte takip edeceği yolda çok önemli ve
büyük bir rol oynuyor. Bu soruların cevapları güven verici ve
tatmin edici olduğu an, İslam akidesi, yani kusursuz ve akla uygun
bir akide oluşur. Aksi takdirde insanın arayışları hiç bir
sonuç vermez. Oluşan İman Allah’ın (cc)
varlığını ve Muhammed Mustafa (sav)’in Onun tarafından
gönderilmiş olduğunu (ki Allah (cc) ayetlerinde ve mütevatir
hadislerde bunu kanıtlıyor) kabul etmesini ve bu düşünceden
vazgeçmemesini sağlar. İnsan bu imanı kabullenmeye karar verdiği
an ona sarılır ve o andan itibaren onun içeriliğine mecburu
olarak inanmak zorundadır. İnsan iman ettiği takdirde bu hayati
sorulara cevap bulmakla birlikte, Allah (cc) tarafından da rahmete
(yardım) kavuşacaktır. Allah (cc) insanlara ayetlerinde doğaya
ve hayatın akışına bakmalarını emredip, insanların
bilmedikleri şeylerin kendisi tarafından bildirileceğini
buyuruyor. Böylelikle insanda güven oluşacaktır. Tıpkı şu
ayette olduğu gibi:
“Yaratan
Rabbinin adıyla oku! O, insani pıhtılaşmış kandan yarattı.
Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten
Rabbin, en büyük kerem sahibidir.”
(Alak
1-5)
Allah’ın
(cc) Resulü (sav) bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Her insanın
yaratılışı, önce annesinin rahminde 40 gün süreyle bir
yumurta şeklinde olmasıyla başlar. Sonra bir müddet için kan pıhtısı
olur. Daha sonra bir parça et olur. Sonra ona hayat üflemekle ve
yaşayacağı süreyi koymakla görevli bir melek gelir.”
Yani,
her canlının ölüm tarihi önceden belirlenmiştir ve Allah (cc)
bu konuda kimseye bilgi vermemiştir. Ölüm, her insanın tam
vaktinde gideceği, iptal edilemez, bir randevu gibidir.
“Her
ümmetin eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar
nede bir an ileri gidebilirler.” (Araf 34)
Zira
ölüm konusunda sadece ayetlerle değil, hadislerle de
uyarılıyoruz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:
“Tüm
varlıkların bir sonu olduğunu hatırlayın.” Üstelik Allah
(cc) insan beynini ölümle ilgili şok edici şeyler göstererek
sallıyor ve daldığı uykudan bu şekilde uyandırıyor.
“Söküp
çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça
yarışanlara, iş düzenleyenlere and olsun.”(Nazi’at 1-5)
Sahabelerin
çoğunluğu, tabiinler ve onların takipçileri, bu ayetin
tefsirinin bu surenin ruhları alan meleklere işaret ettiği
konusunda birleşmişlerdir. İbn Kesir ilk ayetin açıklamasını
şöyle yapıyor: “Söküp çıkaranlara” Bu ayet
ruhları dehşetli bir şekilde çıkaran meleklere isabet eder.
Melekler bazı ruhları kati ve sert bir şekilde çıkarırlar.
Burada söz edilen katılık ve sertlikten kasıt; insanın ruhu çıkarılırken
şiddetli bir acı duyduğu ve bu acının vücudunun her hücresine
yayıldığıdır. Melekler bazı ruhları kolaylıkla çıkarırlar.
Sanki bir ip düğümünü çözüyormuş gibi. Azrail’e ölüm
zamanı hakkında tam yetki verilmiştir.
“De
ki: size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra
Rabb’inize döndürüleceksiniz.” (Secde 11)
İbn
Mesud, bu ayetin Azrail’e isabet ettiğini ve ruhun her tel saçın
arasından, bedenin en alt kısımlarından, parmak uçlarından ve
tırnak diplerinden çıkarılacağını söylemiştir.
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bir
kafir ve günahkar bu dünyadan öbür dünyaya geçiş yapacağı
zaman, siyah yüzlü güçlü melekler onun üzerine inerler. Yanlarında,
içinde cehennemden getirdikleri kaba giysiler bulunan torbayla onun
gözünün görebileceği bir yere otururlar. Sonra Azrail gelir ve
yanı başına oturur. Ona şöyle der : “Ey zavallı ruh! Haydi
Allah ’ın (cc) şiddetine ve azabına doğru çıkıver.”
Ardından ruh tüm vücuda yayılır ve Azrail ruhu şiddetli bir
şekilde, tıpkı ıslak yuğdan çok cengeli bulunan bir şişi çıkarır
gibi çıkarır.”
İbn
Kayyum el-Cevzi, bu hadisin sadece kafirler için değil, Allah’ın
(cc) emirlerini hiçe sayıp, günah işleyen Müslümanlar içinde
geçerli olduğunu söylemiştir. Ölümün bekçileri olan melekler
vardır ve çok dehşetlidirler! Kim şimdiye kadar onların
ellerinden kurtulabilmiştir?! Ölümden kurtulabilecek olsaydı, Allah’a
(cc) en yakın olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) kurtulamaz
mıydı? Resulullah (sav)’in ölüm saati yaklaştığında, o yüce
zat elini suya batırmış ve nurlu yüzüne serpmiştir. Ardından
şöyle dua etmiştir: “Allah’ım (cc), Azrail’in
dehşetinden beni koru.” Babasının yanında olan Fatım’a
: “Vah babacığım! Ne kadar ızdırap çekiyorsun.”
deyince Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Artık son,
baban bugünden sonra hiçbir sıkıntı ve acı görmeyecektir.”
Bu hadiste anlatılan, ölüm saatinin geldiğinde hissedilecek olan
dehşetli acılardır.
Böylelikle
insan, düşündüğünde ölümün dünya hayatı için kaçınılmaz
bir son olduğunu görecektir. Rahman ve Rahim olan Yaratıcımız
insanoğluna rahmet ederek ölüm konusunu karanlık içerisinde bırakmamıştır.
Bir çok ayetlerde ve hadislerde ölüm müthiş bir şekilde tarif
edilmiş ve açıklanmıştır ki; Müslümanlar ölümün önemini
ve ciddiyetini tam olarak kavrayabilsinler.
Tek
doğru akide olan İslam akidesi bu temel üzerine kurulmuştur ve
insanın fıtratına çok uygundur.
“Dediler
ki : Toprağa karışıp yok olduktan sonramı, biz yeniden yaratılacağız?
Evet onlar, Rab’lerine kavuşmayı inkar edenlerdir.”
(Secde 10)
“O,
kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size
koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz
(görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur
etmezler. Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah'a
döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız Onundur ve O hesap
görenlerin en çabuğudur.” (En-am 61-62)
Enes
(ra)’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle
buyurmuştur: “Herkim Allah (cc)’a kavuşmayı isterse, Allah’ta
(cc) ona kavuşmayı ister. Herkim Allah’a (cc) kavuşmaktan
hoşlanmazsa, Allah’ta (cc) ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”
Bu
hadis bizlere ölümden sonra neyin takip ettiğini gösteriyor ki
o, tekrar diriliş ve Allah’a (cc) dönüş.
“Ve
onlar Onu gördükleri gün, sadece bir aksam veya bir kuşluk vakti
kalmış gibi olurlar.” (Naziat 46)
Bunun
ardından, doğal olarak insan kendine şu soruları soracaktır:
Allah (cc)’la olan görüşmemizi ne takip ediyor? Bu görüşmenin
anlamı nedir? İslam akidesi bu soruları cevapsız
bırakmamıştır. Öyle ki, mükemmel bir şekilde açıklamıştır.
“Gök
yarıldığı zaman, yıldızlar saçıldığı zaman, denizler
kaynaştığı zaman, kabirlerin içi dışına getirildiği zaman,
kişi neyi takip edip neyi terk ettiğini bilir. Ey insan; kerimi
bol olan Rabb’ine karşı seni ne aldattı? O ki; seni yaratmış,
sana sekil vermiş ve düzeltmiştir. Seni istediği şekilde terkip
etmiştir. Hayır, bilakis siz dini yalan sayıyorsunuz. Halbuki
sizin üzerinizde koruyucular vardır; çok şerefli yazıcılar ne
yaptığınızı bilirler. Şüphesiz ki iyiler cennettedirler. Ve
şüphesiz ki kötülerde alevli ateştedirler. Din günü oraya
girerler. Ve orada kaybolacak değildirler. Din günün ne olduğunu
sen nerden bileceksin. Yine sen nerden bileceksin din günün ne
olduğunu. O öyle bir gündür ki; kimse kimseye hiçbir şeyle
fayda sağlamaz. Ve o gün, emir Allah’ındır.” (Infitar
1-19)
Bu
ayette görüldüğü gibi, Allah (cc) bizlere şu kısa
hayatımızın ölümle biteceğini ve ardından hesaba çekileceğimizi,
bildiriyor. Allah (cc) tarafından hesaba çekildikten sonra, gideceğimiz
son yer belirlenecektir. Tüm insanlığın gideceği bu son durak,
şimdiye kadar gördüğümüz ve bildiğimiz yerlerden tamamıyla
farklı olacaktır. Hepimiz için kaçınılmaz olan bu son durak,
birincisi dehşetiyle ve güzelliğiyle, ikincisi sonsuzluğuyla
insanın düşüncelerini hatta hayallerini aşıyor.
Oranın
dehşetini Allah (cc) şu ayette şöyle tarif ediyor:
“Şüphesiz,
azgınların barınağı olacak cehennem pusuda beklemektedir.
(Azgınlar) orada çağlar boyu kalırlar, orada bir serinlik ya da
(susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar, ancak (dünyada yaptıklarına)
uygun karşılık olarak kaynar su ve irin tadarlar..” (Nebe
21-26)
Üstelik
Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Eğer benim gördüklerimi
sizler görmüş olsaydınız, en yüksek tepeye çıkar, hesap gününe
kadar secde ederdiniz.”
Bir
diğer hadisinde Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Eğer
zakkumdan (cehennem meyvesinden) bir damla dünyaya damlatılsa, dünya
mahvolurdu.”
Oranın
güzelliğini anlatmak için Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Bahçeler
ve bağlar. Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar. Ve dolu
kaseler. Orada yalan ve boş söz işitmezler. Rabbinden bir mükafat
ve bağış olarak. Göklerin, yerin ve kişi arasında
bulunanların Rabbi Rahmandan. O’na hitapta bulunmaya kimse
muktedir olamaz. (Nebe 32-37)
Bir
diğer ayetinde Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Yaptıklarına
karşılık olarak onlara hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
duymadığı ve hiçbir kalbin hissetmediği cennet vardır. Orada
nelerin gizlenmiş bulunduğu günü kimse bilmez.” (Secde17)
Allah’ın
(cc) Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Cennette bir
kırbacın uzunluğu kadar yer, tüm dünya ve içindekilere
bedeldir.” Peygamberimiz diğer hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Cennette yüz derece vardır ki, Allah (cc) bunları kendi
yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. Her iki derece
arasında gökle yer arasındaki kadar mesafe vardır. Allah (cc)’tan
cenneti istediğinizde, Firdevs’i isteyin. Onun üzerinde cennete
akan ırmakların kaynağı, Allah’ın (cc) makamı vardır.”
Oranın
sonsuzluğunu anlatmak için Allah (cc) şu ayetleri buyuruyor:
“Sayılı
günlerden başka asla bize ateş dokunmayacaktır dediler. De ki :
siz Allah (cc) katından söz mu aldınız? Öyleyse Allah (cc) asla
sözünden caymaz. Yoksa Allah (cc)’a karşı bilmediğiniz bir
şey mi söylüyorsunuz? Hayır kötülük yapıp da günahı
kendisini kuşatan kimseler, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar
ateşte temelli kalıcıdırlar.” (Bakara 80-81)
Diğer
ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kim
Allah (cc)’a inanır ve salih amel işlerse, Allah (cc) onun kötülüklerini
örter ve onu altından ırmaklar akan içinde ebediyen kalacakları
cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tegabun 9)
Allah
(cc) insanoğluna rahmet etmiş ve yukarıda belirtmiş olduğumuz
ayetler gibi bir çok ayetle insanın varacağı son durağı açıklamıştır.
Rahman sahibi Allah (cc) bilmediğimiz konularda bizleri
aydınlatmıştır ki bizlerde Onun koyduğu hükümlere göre hayatımızı
tanzim edelim.
Bu
noktada, hedefe ulaşmak için çalışırken, neyin şiddetli
cezalandırmayı veya akıl almayacak ödüllendirilmeyi
belirleyecek faktör olduğu çok önemlidir. Dahası, hedefe
ulaşmak ve hedefi gerçekleştirmek için bir dava taşıyıcısının
ne yapması gerek? Bu konuda Allah’ın (cc) ayetlerine ve Muhammed
Mustafa (sav)’in hadislerine bakalım. İmam Ahmet’ten rivayet
edildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ani
ölüm kafir için üzücü bir yakalanış; mümin için ise bir
rahmettir.”
Burada
ölümün herkesin başına gelecek, doğal bir şey olduğunu görüyoruz.
Fakat ölümün şekilleri değişiktir ve Allah (cc) tarafından
belirlenmiştir. Bir itaatkar insanın ölümü ile isyankar insanın
ölümü birbirinden farklıdır. İnsan, son durağının cennet
veya cehennem olacağını kendi fiilleriyle belirler. Allah (cc)
ayetinde bunu belirtmektedir.
“Onlar,
meleklerin güzel güzel canlarını alacak kimselerdir. Selam size,
yaptıklarınıza karşılık haydi girin cennete, derler.” (Nahl
32)
İnsanın
Allah (cc) tarafından cennetle ödüllendirilmesi, bu dünyada işlemiş
olduğu fiillerinin sonucudur. İnsan hayatını Allah (cc)
tarafından belirlenen hükümlere göre sürdürmelidir. Eğer bir
fiilin terki isteniyorsa terk etmeli veya yapılması isteniyorsa
yapmalıdır. İnsanın işleyeceği fiil Allah’ı (cc) hoşnut
eder veya kızdırır. Bu fiil ahirette ödüllendirilir veya
cehennem de cezalandırılır. İnsan tüm ümidini, Allah (cc)
tarafından izlendiği ve tüm fiillerinin kaydedildiği gerçeğine
bağlar. Bu hayatının, doğrudan ahiret ile bağlantılı
olduğunun bilincinde olarak, insan bir fiili işler veya ondan uzak
durur. Bir fiili işleyip işlememek veya Allah’a (cc) itaat edip
etmemek insanın kendi isteğine bağlıdır. Fakat unutulmamalıdır
ki, insan itaat ettiği takdirde ödüllendirilecek ve isyankar olduğu
takdirde cezalandırılacaktır. İnsanın hayatını nasıl düzenleyeceği,
avantajlarını ve dezavantajlarını, düşüncelerini ve
ideallerini, sevdiği ve sevmediği şeyleri, belirlemek kendi
şahsi görüşüne bırakılmamıştır. Dünyadaki yaşantısına
göre insana ya cennet nimeti yada cehennem ateşi verilir. Yani
insan, son durağını kendi fiilleriyle belirler. Allah’ın (cc)
hükümleri insanların fiilleriyle alakalıdır ve insanlar
hayatlarını bu hükümlere göre düzenlemelidirler. İnsanoğlunun
hedefi Allah’ın (cc) hükümlerine göre yaşamak olmalıdır. Bu
şu anlama gelir: İnsanın yapmakla veya terk etmekle emrolunduğu
fiiller insanın hayat akışını etkileyen ve hayatının
anlamını belirleyen faktörler haline gelir. Mesela: Allah (cc)
münkerin yerine marufu getirmemizi ve Onun şeriatıyla hükmetmeyen
tüm zalim idarecilere karşı gerçeği haykırmamızı hatta Onun
şeriatı için savaşmamızı emretmiştir. Diktatör idarecilere
karşı susmamızdan bizi sakındırmış ve Onun hükmünün gereğini
yerine getirmemizi emretmiştir. Böylelikle insan hayatına
baktığında fiillerinin onun için en önemli şey olduğunu ve
fiillerinin dışında kaygılanacak bir şey olmadığını görecektir.
Ardından insan tüm benliğiyle fiillerine konsantre olur ve
fiillerini hayatının en önemli faktörü haline getirir.
Fiillerini sağlığından, güvenliğinden, rahatlığından ve
ailesinden önde getirir. Hatta Allah (cc) tarafından yapmakla
emrolunduğu fiilleri kendi hayatından bile öne getirir. Bu konu
hakkında başka bir düşünceye sahip olmak, onun ahiretle ilgili
fikrine ters düşer. Konuya başka türlü yaklaşmak, ölümden
sonraki hayat ve bu hayatın ölümden sonraki hayatla alakasını
inkar etmek olur. Ahireti, bu dünyaya değişmek gerekçesiz ve
insan beyninin ulaşabileceği en yüksek seviyedeki aptallık
olarak nitelendirilebilir. Şimdi hayatın sırrı ve
hayatımızdaki önemli hedefler açıklanmış oldu ki; bu hedefler
sadece ve sadece yaptığımız fiillerdir. Allah (cc) tarafından
insanın gideceği yol çizilmiştir ve bu yolda uyacağı kurallar
( haramlar ve helaller) açıklanmıştır.
İşte
bu kurallarda insanın hayat ölçüşüdür. Yani bu dünyada
sürdürdüğümüz hayat, doğrudan bu hayattan sonraki sonsuz
hayatla bağlıdır. Ölüm bizlere bu geçişi hatırlatmak için
vardır. Bu hayat ve gelecek hayat arasındaki alaka, Allah’ın
(cc) emrettiği gibi emir ve yasaklarına göre yaşayıp
yaşamadığımız ve hesap verecek olmamızdır. Allah’ın hükmüne
göre yaşadığımız takdirde ödüllendirileceğiz. Fakat Allah’ın
emirlerini hiçe saydıysak ve kendi arzularımıza göre yaşadıysak
cezalandırılacağız. Şayet böyle bir şeyi yaparsak cezalandırılmayı
hak etmiş oluruz. Çünkü bizlere bu dünyada hayatımızı nasıl
yönlendirmemiz gerektiğini Allah (cc) açıklamıştır. Ölüm,
insanların bu dünyada hazırlık yapmaları için vardır. Bizler
ölüm için hazır mıyız? Allah (cc) bizlere ne zaman ecelimizin
geleceğini belirtmiş midir ki biz öbür dünya için hazırlığımızı
erteleyelim? Ölüm bizlere içinde bulunduğumuz hayatın kısa bir
müddet için olduğunu ve bu dünyada misafir olduğumuzu
hatırlatmak için vardır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Ey
iman edenler! Size ne oluyor ki “Allah (cc) yolunda savaşa çıkın”
denildiği zaman yere çakılıp ka-ıyorsunuz? Dünya hayatını
ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası
ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe 38)
|