“Ramazan
ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden
ayırmanın açık delilleri olarak Kur-an’ın indirildiği aydır...”
(Bakara 185)
İslam,
hayat dolu bir nizamdır. Onda durgunluk, diğer dinlerdeki gibi
kapalılık söz konusu değildir. Hayatın her alanında, yaşamın
her bölümünde, anlayışların derinliklerinde kendisini sürekli
hissettirecek bir yüceliğe sahiptir. Şahsiyetindeki tortuları
atmak, kurtuluş arayışı içerisinde olan, gidişatı değiştirmek
isteyen her hareket, İslam’ı kendisine ölçü aldığında
kendisini yenileme veya kuvvet kazanma imkanını bulacaktır.
Müslümanların
günümüzde zor günler yaşadığı gayet açıktır. Kafirlerin
baskısı, zalim yöneticilerin zulmü, ekonomik arızlar ve daha
bir çok unsurlar ümmetin üzerinde bütün etkinliği ile sürecini
devam ettirmektedir.
İşte,
her zaman olduğu gibi bu süreçte de İslam onları her zaman
olduğu gibi yine yalnız bırakmayarak, her an uyarıcı ve
kurtarıcı fonksiyonunu canlı tutarak insanlığa -özelde
Müslümanlara- yol gösterici olmaya devam etmektedir. Ramazan ayının
getireceği heyecanla, ümmet istenilen şekilde olmasa da ruhi bir
hareketlenmeye girecektir.
“İnsanlara
doğru yolu gösteren, hak ile batılı ayıran.” Bu ifade,
Allah’ın insanları hidayete erdirmek üzere indirdiği,
inananları ve onu tasdik edip, tâbi olanları dosdoğru yola götüren
Kur-an’ın methi ve senasıdır. Onu düşünen ve anlayanlar
için Kur-an’da apaçık hüccetler vardır. Bu da onun
sapıklığa karşı hidayetini, azgınlığa karşı olan
doğruluğunu, hak ile batılın arasını ayıran, helal ile
haramı tefrik eden bir kitap olduğunu gösterir.
Ramazan
ayı, ümmetin akidesiyle olan bağlarının hatırlandığı ve bu
doğrultuda İslam düşüncesine yoğun bir şekilde yönelişin
gerçekleştiği bir aydır. Bu mübarek ay zarfında Müslümanlar
İslam’a olan eğilimlerini hissedilir bir şekilde yaşamaya
koşarlar. Haramdan uzaklaşmalar olduğu gibi haram işleyenler de
bu ay müddetince toplumun büyük bir kesimince ayıplanır/kınanırlar.
Bu açıdan Ramazan ayına baktığımızda; bu ayın gönüllerin
sultanı değil (sunduğu eşsiz nizamla) hayatın sultanı olduğu
ortaya çıkar. Batı tarzı ruhani bir anlayış içerisine Ramazan
ayını hapsetmek isteyenlerin görüşleri bu şekilde reddedilir.
Oysa ki; Ramazan ayı diğer günlerdeki normal seyre oruçla,
teravih namazlarıyla, sahuruyla, iftarıyla, bayramıyla normal
yaşantıya biraz daha etkinlik kazandırmaktadır. Bu ise
değişime etki eden, hız kazandıran niteliklerdendir.
Diğer
yandan ümmet, işin sadece ibadet yönünü hatırlamakla
yetindiğinden dolayı siyasi gelişmeler karşısında gerekli
eğilimi göstermekten aciz kalmaktadır. Ramazan ayı bu havayı da
değiştirme gücüne sahiptir. Çünkü Ramazan ayı onlara şu
hatırlatmayla geliyor: “İnsanlara yol gösterici” İnsanlara
yol gösterici olarak Ramazan ayında inen bu Kitap (Kur-an) bütün
hayatla ilişkilerimizi düzenleyici unsurlara da işaret eden bir
yapıyla gelmiştir. Ümmetin içerisinde bulunduğu çıkmaza doğru
alternatif yolları sunan Kur-an bu ayda ümmete daha da yakın bir
konumdadır. Burada ümmetin yapması gereken, içerisinde bulunduğu
konumunu tam anlamıyla idrak etmesidir ki; bu hususta Kur-an şu
ayetle dikkatleri çekiyor:
“Ey
iman edenler! Eğer kafirlere uyarsanız, sizi gerisin geriye (eski
dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.”
(Al-i İmran 149)
Büyük
uyarı Allah’ın kitabından gelmekte, doğruyu eğriden
ayırmanın söz konusu edildiği ve bunun sadece Ramazan ayı süresince
sınırlı kalınmayacağını deliller açık ve net bir şekilde
bildirmiştir.
Bu
doğrultuda bu ayda, uzak kaldığı düşünceleri hatırlayarak
yaşanan olayları yakından algılama ve tartma imkanına
kavuşacaktır.
Doğruyu
ayırt etmek; sadece içkiden, kumardan, zinadan, yalandan ve bunun
gibi haram şeylerden bir Ramazan ayı boyunca uzaklaşmak anlamına
gelmez. Aslında Ramazan ayı ümmetin ufkunu daha geniş alanlara
yaymaktadır. Kitaba (Kur-ana), Sünnete daha yakındır. Bir nevi
Hakka yönelişi pekiştiren ve iten bir öz vardır. Bu öz,
kafirlerin ektiği milliyetçilik kapılarına zincirlerin
vurulmasını gerektirir, ümmet kavramının tekrar hatırlanmasına
yöneltir. Birlikteliğe teşvik eden hilali gözetleme olayı bunun
için önemli bir kanıttır. Resulullah (sav) bir hadisinde şöyle
buyuruyor:
“Hilali
görünce orucu tutunuz, hilali görünce de iftar ediniz. Eğer
hava kapalı ise şaban ayını otuz güne tamamlayınız.”
(Buhari, Nesai)
Görüldüğü
gibi bu sese kulak veren Müslümanlarda ümmet bilincinin doğması
şahlanarak yeniden doğar. Arabı, Çerkezi, Türkü hiçbir
kavmiyetçilik duygusuna kapılmadan, her türlü engellemelere rağmen,
Ramazan ayına başlamada (şer-i hükümlerinde beyan ettiği)
hilali başlangıç alarak birlikteliklerini göstermeye çalışırlar.
İşte bu, ümmetin kafirlere ve düşmanlarına vurduğu bir tokattır.
Kafirlerce çizilen karton devletçiklerin sınırlarını
tanımadıklarının bir kanıtıdır. Sadece Ramazan ayının
etkinliği ile (hilal noktasında) bir bütünlüğü oluşturma,
kavgasını yapabilme gücünü gösterebilmektedir. Bu ümmet
istediği takdirde ortamı değiştireceğine bir delil değil mi?!
Bu
noktada da İslam’ın iticilik gücü her zaman mevcuttur. Hatta
bu durum bir çok yönetimlerin yasaklamalarına rağmen, İslam’ın
her dönem içerisinde ümmet arasında birliğe dönüştüren
kesimler oluşturabilme gücüne sahip olduğunu gösteriyor.
Türkiye Cumhuriyetinin, Fas’ın, Tunus’un bu yöndeki yasaklarının
kendileri için hiçbir değer taşımadığını, şer-i hükümler
hatırlandığında benliklerini saran Allah korkusunun her şeyin
üstüne çıktığını yine bu ümmet gösterme gücüne sahiptir
ve bunu bir şekilde çeşitli bölgelerde göstermektedir.
Ramazan
ayında gerçekleşen bayramlaşma, ümmet bilincine aralanan kapılardan
bir başkasıdır. Tel örgülü sınırlarda takılı kalan
hediyeleşmeler, ümmetin içerisinde hain yönetim ve yöneticilere
karşı bir kor olup alevlenmeye hazır bir noktaya getirmektedir.
Batı
anlayışı bir ruhani bakıştan sıyrılıp İslami ölçüler baz
alınarak hayatın gerçekleri ile ilişkilendirildiğinde Ramazan
ayının getirdiği atmosferin itici gücüyle ümmet, kendileri
inen bu ilahi kitaptaki buna benzer yüzlerce ayetleri de hatırlamalıdır.
Bu ayetler öyle ki; kendilerinin şu anki bulundukları konumu
onaylamayan ayetlerdir. Ramazan ayının nuruna sığınarak hareket
etme; İslam dışı fikirlerin atılması için hayat nizamı
İslam’ın bütün emir ve nehiylerine yönelmeyi gerekli kılmaktadır.
Bu hatırlatmalar neticesinde görülecektir ki; Müslümanların
hallerinde büyük değişiklikler vuku bulacaktır.
Ümmet
olarak birlikteliğin sağlanması gerekir. Geçmişte yaşanan Irak
olaylarını hatırlayın; Irak halkının üzerine Ramazan ayında,
Amerika ve müttefiklerinin saldırıları neticesi ölen yüzlerce
insan, yine Ramazan ayında kafir Sırplar tarafından gerçekleştirilen
Bosna olaylarında Müslüman kanları akmıştır. Filistin’deki
olaylara yüzümüzü çevirdiğimizde yine aynı sahnenin
yıllardır yaşandığını, Ramazan ayı içerisinde de bir çok
masum Filistinlinin İsrail kurşunlarına hedef olduğunu görmüşüzdür.
Bu olay artık Müslümanların utanç duvarı olmuştur. Hindistan’da
işlenen saldırıların, Keşmir’de yapılan cinayetlerin Ramazan
ayı içerisinde yoğunluk kazandığı bir gerçektir. Afganistan
saldırısının yine Ramazan ayı içerisinde sürdüğünü, katil
Amerikan askerlerinin bir çok masum Müslüman’ı öldürdükleri
unutulacak gibi değildir. İslam beldelerinde kukla yönetimlerce
en sert tutumun sergilenmesi yine Ramazan ayı içerisinde gerçekleşmektedir.
Cami kapılarında bekleyen polisler, namlularını Müslümanların
üzerine çevirmiş askerlerin görüntüsü sık sık yaşanan olaylardandır.
Ümmet
üzerinde esen bu gibi olaylara elbette seyirci ve sessiz kalınmamalıdır.
Kafirler ve onların uşaklarına her türlü askeri, istihbarat ve
lojistik destek vermekten uzak durulmalıdır. Bunları yapanlar da
mutlak teşhir edilmelidir. Çünkü Ramazan ayında inmeye
başlayan Kur-an bu gibi durumları men etmektedir. Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“Zulmedenlere
meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız).
Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da)
yardım göremezsiniz!” (Hud 113)
Ramazan
ayını kabullenmek onun içerisinden süzülüp gelen her şeyi
kabullenmeyi gerektirir. Yani Ramazan ayına olan meyil Kur-an’a
ve onunla gelen İslam’ın bütününe kucak açmaktır. Yalın
bir şekilde, siyasetten uzak, dünya siyasetine sırt dönmüş, Müslümanlar
üzerinde sergilenen oyunlara seyirci kalan ibadetlerle donatılmış
bir Ramazan ayının İslam’da yerini bulmak mümkün değildir.
Peygamber (sav) Ramazan ayı sürecinde bir çok hayati işler gerçekleştirmiştir.
Sahabe ve onları takip eden nesiller Ramazan ayı içerisinde bir
çok övünülecek, gurur duyulacak olaylara imza atmışlardır.
Bundan dolayı Ramazan ayını İslam’ın bütünlüğü
içerisinde düşünmek gerekir.
Ramazan
ayı fikren ayağa kalkacak ümmetin bir silkinişi olacak kadar
heyecan ve kaynakla doludur. Bundan dolayı değişimin gerçekleşmesi
için gerekli atılımlara yönelmek kaçınılmazdır. Bu ayda daha
yürütülecek etkin çalışma Raşidi Hilafete gidişin
kapılarını aralayacak ve ümmeti bu halden kurtaracak niteliğe
sahiptir. Çünkü duygular kabarmış, İslam’a olan meyil daha
fazla ortaya çıkmıştır.
Mahzun
ve boynu bükük geçirdiğimiz Ramazan aylarını bir daha
yaşamamak ve her şeyi İslami şekilde yeniden düzenlemek bu
ümmetin elindedir. Yeter ki ümmet istesin... İslam’a gönül
vermiş dava elemanlarına destek verdikleri takdirde çok şeyleri
kısa zamanda başarma kabiliyetine sahiptirler.
Ümmeti,
şu Ramazan ayında Raşidi Hilafeti kurmak için canla-başla çalışan
dava elemanlarına yardımcı olmaya çağırıyoruz!..
Yarab!
İslam ümmetini bu ayda Raşidi Hilafetsiz öksüz bırakma.
Ramazan ayını bu yönde hayırlara vesile kıl...
NOT:
Değerli okuyucularımız,
Dergimizin
154. sayısının 22. sayfasında Nisa suresi 65. ayetin metni
yerine Nisa suresi 60. ayetin metni yazılmıştır.Yapılan bu hatadan
dolayı sizlerden özür dileriz.
HİLAFET
DERGİSİ
|