Ana Sayfa YIL 13   SAYI 155   RAMAZAN 1423   KASIM 2002 E-Mail

RAMAZAN AYINIZ MÜBAREK OLSUN

Hilafet Dergisi

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur-an’ın indirildiği aydır...” (Bakara 185)

İslam, hayat dolu bir nizamdır. Onda durgunluk, diğer dinlerdeki gibi kapalılık söz konusu değildir. Hayatın her alanında, yaşamın her bölümünde, anlayışların derinliklerinde kendisini sürekli hissettirecek bir yüceliğe sahiptir. Şahsiyetindeki tortuları atmak, kurtuluş arayışı içerisinde olan, gidişatı değiştirmek isteyen her hareket, İslam’ı kendisine ölçü aldığında kendisini yenileme veya kuvvet kazanma imkanını bulacaktır.

Müslümanların günümüzde zor günler yaşadığı gayet açıktır. Kafirlerin baskısı, zalim yöneticilerin zulmü, ekonomik arızlar ve daha bir çok unsurlar ümmetin üzerinde bütün etkinliği ile sürecini devam ettirmektedir.

İşte, her zaman olduğu gibi bu süreçte de İslam onları her zaman olduğu gibi yine yalnız bırakmayarak, her an uyarıcı ve kurtarıcı fonksiyonunu canlı tutarak insanlığa -özelde Müslümanlara- yol gösterici olmaya devam etmektedir. Ramazan ayının getireceği heyecanla, ümmet istenilen şekilde olmasa da ruhi bir hareketlenmeye girecektir.

“İnsanlara doğru yolu gösteren, hak ile batılı ayıran.” Bu ifade, Allah’ın insanları hidayete erdirmek üzere indirdiği, inananları ve onu tasdik edip, tâbi olanları dosdoğru yola götüren Kur-an’ın methi ve senasıdır. Onu düşünen ve anlayanlar için Kur-an’da apaçık hüccetler vardır. Bu da onun sapıklığa karşı hidayetini, azgınlığa karşı olan doğruluğunu, hak ile batılın arasını ayıran, helal ile haramı tefrik eden bir kitap olduğunu gösterir.

Ramazan ayı, ümmetin akidesiyle olan bağlarının hatırlandığı ve bu doğrultuda İslam düşüncesine yoğun bir şekilde yönelişin gerçekleştiği bir aydır. Bu mübarek ay zarfında Müslümanlar İslam’a olan eğilimlerini hissedilir bir şekilde yaşamaya koşarlar. Haramdan uzaklaşmalar olduğu gibi haram işleyenler de bu ay müddetince toplumun büyük bir kesimince ayıplanır/kınanırlar. Bu açıdan Ramazan ayına baktığımızda; bu ayın gönüllerin sultanı değil (sunduğu eşsiz nizamla) hayatın sultanı olduğu ortaya çıkar. Batı tarzı ruhani bir anlayış içerisine Ramazan ayını hapsetmek isteyenlerin görüşleri bu şekilde reddedilir. Oysa ki; Ramazan ayı diğer günlerdeki normal seyre oruçla, teravih namazlarıyla, sahuruyla, iftarıyla, bayramıyla normal yaşantıya biraz daha etkinlik kazandırmaktadır. Bu ise değişime etki eden, hız kazandıran niteliklerdendir.

Diğer yandan ümmet, işin sadece ibadet yönünü hatırlamakla yetindiğinden dolayı siyasi gelişmeler karşısında gerekli eğilimi göstermekten aciz kalmaktadır. Ramazan ayı bu havayı da değiştirme gücüne sahiptir. Çünkü Ramazan ayı onlara şu hatırlatmayla geliyor: “İnsanlara yol gösterici” İnsanlara yol gösterici olarak Ramazan ayında inen bu Kitap (Kur-an) bütün hayatla ilişkilerimizi düzenleyici unsurlara da işaret eden bir yapıyla gelmiştir. Ümmetin içerisinde bulunduğu çıkmaza doğru alternatif yolları sunan Kur-an bu ayda ümmete daha da yakın bir konumdadır. Burada ümmetin yapması gereken, içerisinde bulunduğu konumunu tam anlamıyla idrak etmesidir ki; bu hususta Kur-an şu ayetle dikkatleri çekiyor:

“Ey iman edenler! Eğer kafirlere uyarsanız, sizi gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.” (Al-i İmran 149)

Büyük uyarı Allah’ın kitabından gelmekte, doğruyu eğriden ayırmanın söz konusu edildiği ve bunun sadece Ramazan ayı süresince sınırlı kalınmayacağını deliller açık ve net bir şekilde bildirmiştir.

Bu doğrultuda bu ayda, uzak kaldığı düşünceleri hatırlayarak yaşanan olayları yakından algılama ve tartma imkanına kavuşacaktır.

Doğruyu ayırt etmek; sadece içkiden, kumardan, zinadan, yalandan ve bunun gibi haram şeylerden bir Ramazan ayı boyunca uzaklaşmak anlamına gelmez. Aslında Ramazan ayı ümmetin ufkunu daha geniş alanlara yaymaktadır. Kitaba (Kur-ana), Sünnete daha yakındır. Bir nevi Hakka yönelişi pekiştiren ve iten bir öz vardır. Bu öz, kafirlerin ektiği milliyetçilik kapılarına zincirlerin vurulmasını gerektirir, ümmet kavramının tekrar hatırlanmasına yöneltir. Birlikteliğe teşvik eden hilali gözetleme olayı bunun için önemli bir kanıttır. Resulullah (sav) bir hadisinde şöyle buyuruyor:

“Hilali görünce orucu tutunuz, hilali görünce de iftar ediniz. Eğer hava kapalı ise şaban ayını otuz güne tamamlayınız.” (Buhari, Nesai)

Görüldüğü gibi bu sese kulak veren Müslümanlarda ümmet bilincinin doğması şahlanarak yeniden doğar. Arabı, Çerkezi, Türkü hiçbir kavmiyetçilik duygusuna kapılmadan, her türlü engellemelere rağmen, Ramazan ayına başlamada (şer-i hükümlerinde beyan ettiği) hilali başlangıç alarak birlikteliklerini göstermeye çalışırlar. İşte bu, ümmetin kafirlere ve düşmanlarına vurduğu bir tokattır. Kafirlerce çizilen karton devletçiklerin sınırlarını tanımadıklarının bir kanıtıdır. Sadece Ramazan ayının etkinliği ile (hilal noktasında) bir bütünlüğü oluşturma, kavgasını yapabilme gücünü gösterebilmektedir. Bu ümmet istediği takdirde ortamı değiştireceğine bir delil değil mi?!

Bu noktada da İslam’ın iticilik gücü her zaman mevcuttur. Hatta bu durum bir çok yönetimlerin yasaklamalarına rağmen, İslam’ın her dönem içerisinde ümmet arasında birliğe dönüştüren kesimler oluşturabilme gücüne sahip olduğunu gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin, Fas’ın, Tunus’un bu yöndeki yasaklarının kendileri için hiçbir değer taşımadığını, şer-i hükümler hatırlandığında benliklerini saran Allah korkusunun her şeyin üstüne çıktığını yine bu ümmet gösterme gücüne sahiptir ve bunu bir şekilde çeşitli bölgelerde göstermektedir.

Ramazan ayında gerçekleşen bayramlaşma, ümmet bilincine aralanan kapılardan bir başkasıdır. Tel örgülü sınırlarda takılı kalan hediyeleşmeler, ümmetin içerisinde hain yönetim ve yöneticilere karşı bir kor olup alevlenmeye hazır bir noktaya getirmektedir.

Batı anlayışı bir ruhani bakıştan sıyrılıp İslami ölçüler baz alınarak hayatın gerçekleri ile ilişkilendirildiğinde Ramazan ayının getirdiği atmosferin itici gücüyle ümmet, kendileri inen bu ilahi kitaptaki buna benzer yüzlerce ayetleri de hatırlamalıdır. Bu ayetler öyle ki; kendilerinin şu anki bulundukları konumu onaylamayan ayetlerdir. Ramazan ayının nuruna sığınarak hareket etme; İslam dışı fikirlerin atılması için hayat nizamı İslam’ın bütün emir ve nehiylerine yönelmeyi gerekli kılmaktadır. Bu hatırlatmalar neticesinde görülecektir ki; Müslümanların hallerinde büyük değişiklikler vuku bulacaktır.

Ümmet olarak birlikteliğin sağlanması gerekir. Geçmişte yaşanan Irak olaylarını hatırlayın; Irak halkının üzerine Ramazan ayında, Amerika ve müttefiklerinin saldırıları neticesi ölen yüzlerce insan, yine Ramazan ayında kafir Sırplar tarafından gerçekleştirilen Bosna olaylarında Müslüman kanları akmıştır. Filistin’deki olaylara yüzümüzü çevirdiğimizde yine aynı sahnenin yıllardır yaşandığını, Ramazan ayı içerisinde de bir çok masum Filistinlinin İsrail kurşunlarına hedef olduğunu görmüşüzdür. Bu olay artık Müslümanların utanç duvarı olmuştur. Hindistan’da işlenen saldırıların, Keşmir’de yapılan cinayetlerin Ramazan ayı içerisinde yoğunluk kazandığı bir gerçektir. Afganistan saldırısının yine Ramazan ayı içerisinde sürdüğünü, katil Amerikan askerlerinin bir çok masum Müslüman’ı öldürdükleri unutulacak gibi değildir. İslam beldelerinde kukla yönetimlerce en sert tutumun sergilenmesi yine Ramazan ayı içerisinde gerçekleşmektedir. Cami kapılarında bekleyen polisler, namlularını Müslümanların üzerine çevirmiş askerlerin görüntüsü sık sık yaşanan olaylardandır.

Ümmet üzerinde esen bu gibi olaylara elbette seyirci ve sessiz kalınmamalıdır. Kafirler ve onların uşaklarına her türlü askeri, istihbarat ve lojistik destek vermekten uzak durulmalıdır. Bunları yapanlar da mutlak teşhir edilmelidir. Çünkü Ramazan ayında inmeye başlayan Kur-an bu gibi durumları men etmektedir. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!” (Hud 113)

Ramazan ayını kabullenmek onun içerisinden süzülüp gelen her şeyi kabullenmeyi gerektirir. Yani Ramazan ayına olan meyil Kur-an’a ve onunla gelen İslam’ın bütününe kucak açmaktır. Yalın bir şekilde, siyasetten uzak, dünya siyasetine sırt dönmüş, Müslümanlar üzerinde sergilenen oyunlara seyirci kalan ibadetlerle donatılmış bir Ramazan ayının İslam’da yerini bulmak mümkün değildir. Peygamber (sav) Ramazan ayı sürecinde bir çok hayati işler gerçekleştirmiştir. Sahabe ve onları takip eden nesiller Ramazan ayı içerisinde bir çok övünülecek, gurur duyulacak olaylara imza atmışlardır. Bundan dolayı Ramazan ayını İslam’ın bütünlüğü içerisinde düşünmek gerekir.

Ramazan ayı fikren ayağa kalkacak ümmetin bir silkinişi olacak kadar heyecan ve kaynakla doludur. Bundan dolayı değişimin gerçekleşmesi için gerekli atılımlara yönelmek kaçınılmazdır. Bu ayda daha yürütülecek etkin çalışma Raşidi Hilafete gidişin kapılarını aralayacak ve ümmeti bu halden kurtaracak niteliğe sahiptir. Çünkü duygular kabarmış, İslam’a olan meyil daha fazla ortaya çıkmıştır.

Mahzun ve boynu bükük geçirdiğimiz Ramazan aylarını bir daha yaşamamak ve her şeyi İslami şekilde yeniden düzenlemek bu ümmetin elindedir. Yeter ki ümmet istesin... İslam’a gönül vermiş dava elemanlarına destek verdikleri takdirde çok şeyleri kısa zamanda başarma kabiliyetine sahiptirler.

Ümmeti, şu Ramazan ayında Raşidi Hilafeti kurmak için canla-başla çalışan dava elemanlarına yardımcı olmaya çağırıyoruz!..

Yarab! İslam ümmetini bu ayda Raşidi Hilafetsiz öksüz bırakma. Ramazan ayını bu yönde hayırlara vesile kıl...

 

NOT: Değerli okuyucularımız,

Dergimizin 154. sayısının 22. sayfasında Nisa suresi 65. ayetin metni yerine Nisa suresi 60. ayetin metni yazılmıştır.Yapılan bu hatadan dolayı sizlerden özür dileriz.

 HİLAFET DERGİSİ

YIL 13  SAYI 155  RAMAZAN 1423  KASIM 2002

Yukarı