Ana Sayfa YIL 13   SAYI 155   RAMAZAN 1423   KASIM 2002 E-Mail

 

“Ve onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden sizde onları çıkarın.” (Bakara 191)

Filistin Hizb-ut Tahrir Resmi Sözcüsü

Dünya halkları arasında en sorunlu halk yahudilerdir. Onlar yeminlerini bozan, antlaşmalarını çiğneyen, güvenilmez bir halktır. Onlar yalan söylerler ve söylenenleri çarptırırlar, diğer insanların haklarına tecavüz ederler. Onlara gönderilmiş olan bir çok peygamberi öldürdüler ve şuan masum insanları öldürmektedirler. Onlar inanlara karşı en fazla ve kati nefreti taşıyanlardır. Allah (cc) bizlere onlarla anlaşma yapmamızı yasaklamıştır.

“Allah yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” (El-Mümtehine 9)

Onlar böyle olmaya alışmıştır, böyle idiler ve olmaya devam edeceklerdir. Bu bölge, özellikle Filistinliler, onların kötülükleri altında yaklaşık 50 yıldır ezilmektedir. Onlara karşı yapılan intihar saldırıları çok doğaldır. 1948’de yahudiler tarafından işgal edilmiş bölgede olsun veya 1948’den sonra işgal edilmiş bölgede olsun tüm Filistin bir savaş alanıdır. Arap liderlerin Beyrut’taki zirve toplantısında işgalci ve saldırgan yahudilere karşı barışçıl bir tavır sergilemelerine rağmen zirve toplantısı yapılmadan evvel yahudiler Filistin’le bir anlaşmayı kabul etmemişlerdi. Hatta zirve toplantısı bitmeden ve mürekkep dahi kurumadan yahudiler Filistin halkına karşı yeni bir saldırı planının hesaplarını yapmaya başlamışlardı. Bu saldırılarda; öldürmede, yıkmada ve Filistinlileri toplamada (hapse atmada) daha fazla ileri gittiler. Bu operasyon Arap liderlerinin yüzlerine bir tokat gibi indi. Yahudilerin bu meydan okuması başarılı ve Arapları, tıpkı bir kaç sinek veya pislikmiş gibisine, küçümseyici bir saldırıydı.

Bu yöneticiler hiç utanmıyorlar mı veya, görüldüğü gibi, tüm duygularını ve onurlarını mı yitirdiler?! Şairin de dediği gibi: “Her kim hain olursa, ardından rezillik kolay gelir.”

Bu yöneticiler İslam ümmetine dahil değillerdir. İslam’dan evvel cahiliye devrinde yaşayan Araplar dahi haksızlığa karşı çıkıyorlardı, şerefleri ve gururları vardı. Bu yöneticiler, kadınların, çocukların, yaşlıların yardım çağrılarını duydukları halde ve kendi gözleriyle Sabra’da, Şatilla’da, Kana’da, Gazze’de ve Batı Şeria’daki cansız bedenlere şahitlik ettikleri halde, hiç bir şey olmamış gibi davranıyorlar. Bu yöneticiler, “insanlar arasından çıkarılan en hayırlı ümmeti” rezil edecek kadar şerlidirler. Onlara; “Neyi bekliyorsunuz? Ülkeniz işgal edilirken, kardeşleriniz öldürülürken ve suratlarınıza defalarca tokat indirilirken neden düşmanlarınızla çarpışmıyorsunuz?” denildiğinde onlar; “Düşman bizden daha güçlü karşı koyamayız,” diyorlar. Peki, o zaman insan gücüne, ekonomik güce, geniş ülkeler, şanlı tarihe, vahye ve şehitlik akidesine sahipken neden hazırlık yapmıyorsunuz?!

Korkak, dünyaya aşırı bağlı, daha dün ufak bir bölgede içinde bir kaç yabancının yaşadığı İsrail’i kurmuş olan yahudiler neden Müslümanlardan daha güçlü olsunlar ki?!

Yahudiler sadece Araplara değil bütün İslam ümmetine meydan okuyorlar! Aslında, kafir batının birer ajanları olan bu liderler savaş için hazırlık yapmak istemiyorlar, tam tersine onlarla antlaşmalar yapıyorlar. Ajanları oldukları batı ülkeleri onların bu şekilde davranmalarını istiyor.

Bundan dolayı Beyrut zirvesinde, Amerikanın emri üzerine Abdullah’ın getirdiği teklif tek görüş olarak kabul edildi ve Arap liderleri verilen emri hemen yerine getirdiler.

Bu liderler ümmetten değillerdir.

Günümüzde İslam ümmeti İslam tarihine zıt örnekler sunuyor. “Yahudilere karşı durmak için gücümüz yoktur,” gibi bir delil sunuyorlar. Daha dün Güney Lübnan’da bulunan Müslümanların yahudilere karşı verdikleri mücadeleyi, cihadı ve şehitleri gördük. Ki; bu mücadele sonucunda yahudi varlığı yerici bir şekilde sesini alçaltmak zorunda kaldı. Bugün bizlere en bariz örneği Filistin’deki mücahitler sunuyor: Orada bulunan gençler şehitlikte yarışıyorlar. Kızlar erkeklerle şehitlik yarışı yapıyorlar. Anneler evlatlarını kendi elleriyle şehit olmaya itiyorlar ve evlatlarının şehit oldukları haberini alınca Allah’a şükür secdesine kapanıyorlar. Liderler bu insanlardan ne kadar uzaktalar? İşte ünlü bir atasözü: “Siz nasılsanız, yöneticilerinizde öyle olacaktır.”

Bu, yöneticilerin sonlarının geldiği anlamına gelir. Artık ümmet üzerine imanı, cihadı, şehitliği içeren ve küfre, onun ajanlarına ve kuklalarına karşı galibiyet sağlayacak olan güneş doğmaktadır.

Arap liderlere sormak istiyoruz: 1967’den önce yahudiler tarafından işgal edilen Filistin beldesinden nasıl vazgeçiyorsunuz? Sizler, yahudilerden işgal ettiklerini geri almak için 1964’de Filistin Kurtuluş Örgütünü kurmuştunuz. Ve şimdi; “Geniş çaplı barış için geniş çaplı geri çekilme” diyorsunuz. Geri çekilme; 1967 sınırları içerisinde geniş çaplı bir geri çekilme mi?! Filistin otoritesi olarakta bilinen FKÖ liderleri 1967 sınırlarından çoktan vazgeçtiler. Onlar kafir devletlerin vazgeçmelerini istedikleri her şeyden vazgeçtiler. Tüm Filistin, o bölgedeki gelirin beytül-male ait olan bir İslam toprağıdır. Bu bölge, Arap liderlerinin, FKÖ liderlerinin, Filistin otoritesinin, Müslümanların yöneticilerinin veya Filistin halkının değildir. Bunlardan hiçbirinin bu bölgeyi sahiplenme hakkı, el kadar bir yer dahi olsa kafir devletlerine satma hakkı yoktur. Tavizci ve utanmaz liderlerin vazgeçmeleri batıldır. İnşallah mücahitler batılı yok edecek ve bu sahtekar liderler şiddetli bir şekilde hesap verecekler.

Ey Müslümanlar!

Filistin otoritesi dahil, bu liderler ucuz ajanlardır. Kelimenin tek anlamıyla bu liderler haindirler. Onlar Filistin’den vazgeçtikleri gibi Avrupa’nın, yahudilerin ve özellikle Amerikanın emri üzerine Filistin’e cezalar yağdırıyorlar. Bu liderler onlara verilen emir üzerine İslam ve Arap alemini aldatıyorlar. Bütün bunlar sinsice yapılan bir antlaşmadan başka bir şeyin ürünü değildir. Onlar bu sinsi antlaşmalarına; “Yüreklerin (güçlerin) antlaşmaları” diyorlar. Esasında bu antlaşmalar; “Korkak hainlerin kölelikleri” isminden başka bir şekilde isimlendirilemez. Bunlar liderlere yapılan hakaretler değil sadece acı gerçeklerdir. Bu gerçeği henüz görememiş olanlar gerçeği anlayacaklar ve bu gidişe bir gün dur diyecekler. Fakat gerçeği anlamanın geç kalındıktan sonra ne faydası olabilir ki?!

Ey Müslüman ülkelerindeki ordular!

Cennete susamanızın vakti gelmedi mi?! Artık bu dünyada ve ahirette onur ve şerefe kavuşmanın zamanı gelmedi mi?! Müslümanların evlerine bu kadar yakın, Müslümanlardan aşırı şekilde nefret eden yahudiler tarafından öldürülen, Filistinlileri gördüklerinde beyinleri çalkalanmıyor mu?! Müslümanlar olarak en büyük görevimiz; İslam’ı korumak, İsra ve Miraç beldesini işgal eden yahudilerle ve diğer İslam düşmanlarıyla savaşmak değil mi? Görevlerimiz sadece tahtları, bazı gelenek ve bir kaç festivali korumak mı? Allah (cc) O’nun düşmanlarıyla, Müslümanların kanlarına karşılık, antlaşma yapan, o liderleri tahtlarından indirmemizi bizlere farz kıldı. Allah (cc), yardımlarımıza ihtiyacı olan Filistinli kardeşlerimize yardım etmemizi farz kıldı. Bu hususta şöyle buyurdu:

“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olmaksızın (o Müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur.” (Enfal 72)

Ve tabii ki; yahudi varlığını ortadan kaldırmak ve bir halifenin yöneteceği Hilafet devletini dünyaya hakim kılmak her Müslümana farzdır. Eğer bunları yaparsak isimlerimiz bu dünyada ve ahirette kitaplara altın harflerle yazılacaktır. Eğer bu görevi yerine getirmezsek sessiz kalma günahına izin vermiş olacağız. Bunun sonucu ahirette zelil ve perişan bir durum ki; bu açık bir kayıptır.

Ey Müslümanlar!

Sizler insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı topluluk değil miydiniz?! Sizler dünyaya Aydınlığı ve Hakkı yayan, cahiliyeyi ve karanlığı kaldıran topluluk değil miydiniz?! Sizler Perslileri ve Rumları kovan, cihadı başlatıp bir çok zafere imza atan ve İslam sancağının yeryüzünde sallanmasını sağlayan değil miydiniz? Sonsuza dek zelillik ve perişanlık içerisinde yaşamaya mahkum edilen yahudiler nasıl olurda sizlere galip gelebilirler?

Liderleriniz sizleri savaşmaktan alıkoyuyorlar. Fakat yine de sizler onlara karşı ayaklanmıyorsunuz, liderlerinizi değiştirmiyorsunuz ve onları kabul etmemekten kaçınmıyorsunuz. Allah bu suskunluğunuzun, yapılan baskıyı ve baskıyı yapan diktatörleri kabullenmenizin hesabını soracaktır. Allah (cc) şöyle buyurdu:

“Birde öyle bir fitneden sakının ki o içinizden sadece zülüm edenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal 25)

Diktatör yaptığı haksızlıktan ve baskıya uğrayan haksızlık karşısında sessiz kalmasından dolayı fitneye yol açmaktadır. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“Canımı elinde tutana yemin ederim ki, ya marufu emredersiniz ve münkeri nehyedersiniz yada Allah size bir azap indirir ve sonra dua edersinizde Allah dualarınıza iştirak etmez.” (Tirmizi)

Ey Müslümanlar!

Üzerinize, ölüm gibi uyumanız değil hayat gibi canlı olmanız farz kılınmıştır. Allah’ın kanununu çiğneyen ve cihad yolunu kapatmaya çalışan yöneticileri koltuklarından indirin!.. İslam ülkelerindeki orduları savaş meydanlarına itmeniz üzerinize farz kılınmıştır ki; böylelikle aşağılık yahudiler Müslümanların cesaretlerini görecekler ve pislikleriyle beraber İsra ve Miracın şehrinden kaçıp gideceklerdir. İslam ümmetinin ruhunda cihad ve şehitlik tekrar canlandığında ümmet başındaki liderlerin kendilerinden olmadığını anlayıp onları başlarından indirecektir. Ardından bu ümmetin başına biat edebileceği, üzerine Allah’ın Kitabıyla ve Peygamberin (sav) Sünnetiyle hükmedecek, Allah’ın şeriatını ve dinini dünyaya yayıp hakim kılacak, yahudilere ve onlara yardımcı olanlara savaş açacak bir Halife gelecektir. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O’ da size yardım eder ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed 7)

YIL 13  SAYI 155  RAMAZAN 1423  KASIM 2002

Yukarı