Dünya
halkları arasında en sorunlu halk yahudilerdir. Onlar yeminlerini
bozan, antlaşmalarını çiğneyen, güvenilmez bir halktır. Onlar
yalan söylerler ve söylenenleri çarptırırlar, diğer
insanların haklarına tecavüz ederler. Onlara gönderilmiş olan
bir çok peygamberi öldürdüler ve şuan masum insanları
öldürmektedirler. Onlar inanlara karşı en fazla ve kati nefreti
taşıyanlardır. Allah (cc) bizlere onlarla anlaşma yapmamızı
yasaklamıştır.
“Allah
yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları
ve çıkarılmanız için onlara yardım
edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte
zalimler onlardır.” (El-Mümtehine 9)
Onlar
böyle olmaya alışmıştır, böyle idiler ve olmaya devam
edeceklerdir. Bu bölge, özellikle Filistinliler, onların kötülükleri
altında yaklaşık 50 yıldır ezilmektedir. Onlara karşı
yapılan intihar saldırıları çok doğaldır. 1948’de yahudiler
tarafından işgal edilmiş bölgede olsun veya 1948’den sonra işgal
edilmiş bölgede olsun tüm Filistin bir savaş alanıdır. Arap
liderlerin Beyrut’taki zirve toplantısında işgalci ve
saldırgan yahudilere karşı barışçıl bir tavır
sergilemelerine rağmen zirve toplantısı yapılmadan evvel
yahudiler Filistin’le bir anlaşmayı kabul etmemişlerdi. Hatta
zirve toplantısı bitmeden ve mürekkep dahi kurumadan yahudiler
Filistin halkına karşı yeni bir saldırı planının
hesaplarını yapmaya başlamışlardı. Bu saldırılarda;
öldürmede, yıkmada ve Filistinlileri toplamada (hapse atmada)
daha fazla ileri gittiler. Bu operasyon Arap liderlerinin yüzlerine
bir tokat gibi indi. Yahudilerin bu meydan okuması başarılı ve
Arapları, tıpkı bir kaç sinek veya pislikmiş gibisine, küçümseyici
bir saldırıydı.
Bu
yöneticiler hiç utanmıyorlar mı veya, görüldüğü gibi, tüm
duygularını ve onurlarını mı yitirdiler?! Şairin de dediği
gibi: “Her kim hain olursa, ardından rezillik
kolay gelir.”
Bu
yöneticiler İslam ümmetine dahil değillerdir. İslam’dan evvel
cahiliye devrinde yaşayan Araplar dahi haksızlığa karşı çıkıyorlardı,
şerefleri ve gururları vardı. Bu yöneticiler, kadınların,
çocukların, yaşlıların yardım çağrılarını duydukları
halde ve kendi gözleriyle Sabra’da, Şatilla’da, Kana’da,
Gazze’de ve Batı Şeria’daki cansız bedenlere şahitlik
ettikleri halde, hiç bir şey olmamış gibi davranıyorlar. Bu yöneticiler,
“insanlar arasından çıkarılan en hayırlı ümmeti”
rezil edecek kadar şerlidirler. Onlara; “Neyi bekliyorsunuz?
Ülkeniz işgal edilirken, kardeşleriniz öldürülürken ve
suratlarınıza defalarca tokat indirilirken neden düşmanlarınızla
çarpışmıyorsunuz?” denildiğinde onlar; “Düşman
bizden daha güçlü karşı koyamayız,” diyorlar. Peki, o
zaman insan gücüne, ekonomik güce, geniş ülkeler, şanlı
tarihe, vahye ve şehitlik akidesine sahipken neden hazırlık
yapmıyorsunuz?!
Korkak,
dünyaya aşırı bağlı, daha dün ufak bir bölgede içinde bir
kaç yabancının yaşadığı İsrail’i kurmuş olan yahudiler
neden Müslümanlardan daha güçlü olsunlar ki?!
Yahudiler
sadece Araplara değil bütün İslam ümmetine meydan okuyorlar!
Aslında, kafir batının birer ajanları olan bu liderler savaş için
hazırlık yapmak istemiyorlar, tam tersine onlarla antlaşmalar
yapıyorlar. Ajanları oldukları batı ülkeleri onların bu
şekilde davranmalarını istiyor.
Bundan
dolayı Beyrut zirvesinde, Amerikanın emri üzerine Abdullah’ın
getirdiği teklif tek görüş olarak kabul edildi ve Arap liderleri
verilen emri hemen yerine getirdiler.
Bu
liderler ümmetten değillerdir.
Günümüzde
İslam ümmeti İslam tarihine zıt örnekler sunuyor. “Yahudilere
karşı durmak için gücümüz yoktur,” gibi bir delil
sunuyorlar. Daha dün Güney Lübnan’da bulunan Müslümanların
yahudilere karşı verdikleri mücadeleyi, cihadı ve şehitleri gördük.
Ki; bu mücadele sonucunda yahudi varlığı yerici bir şekilde
sesini alçaltmak zorunda kaldı. Bugün bizlere en bariz örneği
Filistin’deki mücahitler sunuyor: Orada bulunan gençler
şehitlikte yarışıyorlar. Kızlar erkeklerle şehitlik yarışı
yapıyorlar. Anneler evlatlarını kendi elleriyle şehit olmaya
itiyorlar ve evlatlarının şehit oldukları haberini alınca Allah’a
şükür secdesine kapanıyorlar. Liderler bu insanlardan ne kadar
uzaktalar? İşte ünlü bir atasözü: “Siz nasılsanız, yöneticilerinizde
öyle olacaktır.”
Bu,
yöneticilerin sonlarının geldiği anlamına gelir. Artık ümmet
üzerine imanı, cihadı, şehitliği içeren ve küfre, onun
ajanlarına ve kuklalarına karşı galibiyet sağlayacak olan güneş
doğmaktadır.
Arap
liderlere sormak istiyoruz: 1967’den önce yahudiler tarafından
işgal edilen Filistin beldesinden nasıl vazgeçiyorsunuz? Sizler,
yahudilerden işgal ettiklerini geri almak için 1964’de Filistin
Kurtuluş Örgütünü kurmuştunuz. Ve şimdi; “Geniş çaplı
barış için geniş çaplı geri çekilme” diyorsunuz. Geri
çekilme; 1967 sınırları içerisinde geniş çaplı bir geri
çekilme mi?! Filistin otoritesi olarakta bilinen FKÖ liderleri
1967 sınırlarından çoktan vazgeçtiler. Onlar kafir devletlerin
vazgeçmelerini istedikleri her şeyden vazgeçtiler. Tüm Filistin,
o bölgedeki gelirin beytül-male ait olan bir İslam toprağıdır.
Bu bölge, Arap liderlerinin, FKÖ liderlerinin, Filistin
otoritesinin, Müslümanların yöneticilerinin veya Filistin halkının
değildir. Bunlardan hiçbirinin bu bölgeyi sahiplenme hakkı, el
kadar bir yer dahi olsa kafir devletlerine satma hakkı yoktur.
Tavizci ve utanmaz liderlerin vazgeçmeleri batıldır. İnşallah mücahitler
batılı yok edecek ve bu sahtekar liderler şiddetli bir şekilde
hesap verecekler.
Ey
Müslümanlar!
Filistin
otoritesi dahil, bu liderler ucuz ajanlardır. Kelimenin tek
anlamıyla bu liderler haindirler. Onlar Filistin’den vazgeçtikleri
gibi Avrupa’nın, yahudilerin ve özellikle Amerikanın emri
üzerine Filistin’e cezalar yağdırıyorlar. Bu liderler onlara
verilen emir üzerine İslam ve Arap alemini aldatıyorlar. Bütün
bunlar sinsice yapılan bir antlaşmadan başka bir şeyin ürünü
değildir. Onlar bu sinsi antlaşmalarına; “Yüreklerin
(güçlerin) antlaşmaları” diyorlar. Esasında bu
antlaşmalar; “Korkak hainlerin kölelikleri” isminden başka
bir şekilde isimlendirilemez. Bunlar liderlere yapılan hakaretler
değil sadece acı gerçeklerdir. Bu gerçeği henüz görememiş
olanlar gerçeği anlayacaklar ve bu gidişe bir gün dur
diyecekler. Fakat gerçeği anlamanın geç kalındıktan sonra ne
faydası olabilir ki?!
Ey
Müslüman ülkelerindeki ordular!
Cennete
susamanızın vakti gelmedi mi?! Artık bu dünyada ve ahirette onur
ve şerefe kavuşmanın zamanı gelmedi mi?! Müslümanların
evlerine bu kadar yakın, Müslümanlardan aşırı şekilde nefret
eden yahudiler tarafından öldürülen, Filistinlileri
gördüklerinde beyinleri çalkalanmıyor mu?! Müslümanlar olarak
en büyük görevimiz; İslam’ı korumak, İsra ve Miraç
beldesini işgal eden yahudilerle ve diğer İslam düşmanlarıyla
savaşmak değil mi? Görevlerimiz sadece tahtları, bazı gelenek
ve bir kaç festivali korumak mı? Allah (cc) O’nun düşmanlarıyla,
Müslümanların kanlarına karşılık, antlaşma yapan, o
liderleri tahtlarından indirmemizi bizlere farz kıldı. Allah
(cc), yardımlarımıza ihtiyacı olan Filistinli kardeşlerimize
yardım etmemizi farz kıldı. Bu hususta şöyle buyurdu:
“Eğer
onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme
bulunan bir kavim aleyhine olmaksızın (o Müslümanlara) yardım
etmek üzerinize borçtur.” (Enfal 72)
Ve
tabii ki; yahudi varlığını ortadan kaldırmak ve bir halifenin yöneteceği
Hilafet devletini dünyaya hakim kılmak her Müslümana farzdır.
Eğer bunları yaparsak isimlerimiz bu dünyada ve ahirette
kitaplara altın harflerle yazılacaktır. Eğer bu görevi yerine
getirmezsek sessiz kalma günahına izin vermiş olacağız. Bunun
sonucu ahirette zelil ve perişan bir durum ki; bu açık bir
kayıptır.
Ey
Müslümanlar!
Sizler
insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı topluluk değil
miydiniz?! Sizler dünyaya Aydınlığı ve Hakkı yayan, cahiliyeyi
ve karanlığı kaldıran topluluk değil miydiniz?! Sizler
Perslileri ve Rumları kovan, cihadı başlatıp bir çok zafere
imza atan ve İslam sancağının yeryüzünde sallanmasını
sağlayan değil miydiniz? Sonsuza dek zelillik ve perişanlık içerisinde
yaşamaya mahkum edilen yahudiler nasıl olurda sizlere galip
gelebilirler?
Liderleriniz
sizleri savaşmaktan alıkoyuyorlar. Fakat yine de sizler onlara
karşı ayaklanmıyorsunuz, liderlerinizi değiştirmiyorsunuz ve
onları kabul etmemekten kaçınmıyorsunuz. Allah bu
suskunluğunuzun, yapılan baskıyı ve baskıyı yapan diktatörleri
kabullenmenizin hesabını soracaktır. Allah (cc) şöyle buyurdu:
“Birde
öyle bir fitneden sakının ki o içinizden sadece zülüm
edenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder).
Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.”
(Enfal 25)
Diktatör
yaptığı haksızlıktan ve baskıya uğrayan haksızlık
karşısında sessiz kalmasından dolayı fitneye yol açmaktadır.
Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Canımı
elinde tutana yemin ederim ki, ya marufu emredersiniz ve münkeri
nehyedersiniz yada Allah size bir azap indirir ve sonra dua
edersinizde Allah dualarınıza iştirak etmez.”
(Tirmizi)
Ey
Müslümanlar!
Üzerinize,
ölüm gibi uyumanız değil hayat gibi canlı olmanız farz
kılınmıştır. Allah’ın kanununu çiğneyen ve cihad yolunu
kapatmaya çalışan yöneticileri koltuklarından indirin!.. İslam
ülkelerindeki orduları savaş meydanlarına itmeniz üzerinize
farz kılınmıştır ki; böylelikle aşağılık yahudiler Müslümanların
cesaretlerini görecekler ve pislikleriyle beraber İsra ve Miracın
şehrinden kaçıp gideceklerdir. İslam ümmetinin ruhunda cihad ve
şehitlik tekrar canlandığında ümmet başındaki liderlerin
kendilerinden olmadığını anlayıp onları başlarından
indirecektir. Ardından bu ümmetin başına biat edebileceği,
üzerine Allah’ın Kitabıyla ve Peygamberin (sav) Sünnetiyle
hükmedecek, Allah’ın şeriatını ve dinini dünyaya yayıp
hakim kılacak, yahudilere ve onlara yardımcı olanlara savaş açacak
bir Halife gelecektir. Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ey
iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım
ederseniz O’ da size yardım eder ayaklarınızı kaydırmaz.”
(Muhammed 7)
|