16 Eylül 2002 Londra
Sevgili
kardeşlerim, es-selamün aleyküm. Hepinize iyi akşamlar.
Beni
İslam’a iten en önemli iki faktörden ilki; İslam
inancı ve bu inancın sahip olduğu yüksek fikri seviye. İkincisi;
İslam’ın geniş doğasıdır. Bugün kısa konuşmamda beni
İslam’a çeken ideolojisinden ve hayat sisteminden bahsedeceğim.
İnanıyorum ki bu, muhteşem yaşam şeklini kabullenmek için başkalarına
cesaret verecektir. İslam dininde insanın dikkatini ilk çeken
şey davetinin geniş doğasıdır. Detaylı açıklama ve akla
yatkın, fertler ve toplum için geçerli olan akide ve bunun detaylı
bir şekilde açıklaması, yaşamımızı düzenlememiz gereken
şekil (ahkam, şer-i kaideler).
İslam
dini aklı çelişkilerle, “kader oyunlarıyla” veya
batıl inançla meşgul etmiyor. Benden istenilen şey çok basitti:
Derin ve akla yatkın bir düşünce, vakalara gerçekçi bir bakış
açısı. Allah (cc) Kur-anda şöyle buyuruyor:
“Göklerin
ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün
birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için
gerçekten açık ibretler vardır.” (Ali-imran 190)
Allah
(cc) insanlara akıllarını kullanmalarını buyuruyor, var olan
canlılara ve tüm o canlıların Allah’a muhtaç oluşlarına
bakmamızı emrediyor.
İslam
inancı insana, hayatta kesin bir bakış açısı sağlıyor.
İslam inancı Müslümanlar ve gayri müslimler için hayatta
uygulanacak çok başarılı ve akla uygun bir nizamdır. İslamın
azimli bir şekilde tatbik edilmesi, atalarımız tarafından şeriatın
tüm dünyaya yayılması neticesinde İslam ümmeti ve İslam
devleti (geçmişte) çok güçlü oldu. İslam’dan daha hızlı
yayılan başka bir hayat nizamı var mıdır?!
İnsan
beyni bu dinin ilk 100 yılda, İslam Devletinin kurulmasından
sonra kısa bir dönem içerisinde Doğu-Afrika’dan Afganistan’a
kadar yayıldığını düşününce bu gerçeği algılamakta
zorlanıyor. İslam’ın yayılması dava ve cihadla olmuştu ve
her zaman için de bu metot geçerlidir. Binlerce-milyarlarca insan,
sosyal alakaları, devletin yönetimini, hukuku ve ekonomiyi içeren
İslam’a sarıldılar ve biat ettiler. Tüm dünya şuan böyle
sisteme susmamıştır ve bu sitemi hakim kılmak Müslümanlar
için hayati değer taşıyor. Ve inanıyorum ki; karanlık içerisinde
yaşayan Batı, İslam ideolojinin güçlülüğünü ve sadece
fertler değil tüm toplumla bir uyum içerisinde olduğunu göreceklerdir.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ayrıca
bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve
rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.”
(Nahl 89)
Beni,
her şeyi içeren bir ideoloji olan İslam’a çeken bazı faktörleri
sizlerle paylaşmak istiyorum:
1-
Ekonomi:
Öğrencisi olarak, İslam’ın ekonomiye bakış açısı beni
çok şaşırtmıştı. Kapitalizmin ekonomide hedeflediği;
üretimi en yüksek seviyeye getirmektir. Fakat İslam ekonomiyi;
kaynakları yaymakta kullanıyor. İslam ekonomisindeki ilk prensip;
her insanın yiyecek ve bir barınacak yerinin olmasını
sağlamaktır.
Günümüzdeki
meseleye objektif yaklaşan ekonomisyenler dünyada tüm insanlığa
yetecek kadar yiyecek ve giyecek kaynaklarının var olduğunu
itiraf ediyorlar.
İnsanlar
dünyanın dürüst olmayanlar tarafından hükmedilmesine ve
kaynakların gelişmiş ülkeler adı altında, dünyanın doğu
yarım küresinin elinde birikmesine izin veriyorlar.
İslam’ın
topluma ve şahsi mülkiyete benzeri bulunmayan bakış açısı
vardır. Petrol, madenler, halka açık parklar, su ve elektrik gibi
doğal kaynaklar özelleştirmenin aksine devlet kontrolü altında
tutulmalı. Üç sene kadar ekilmemiş olan tarlalar devlete geri
iade edilmeli ki ihtiyacı olanlar işletebilsinler. Böylelikle
üretime ve ekonomiye katılmaya itici bir güç verilir.
Kapitalizmde gelire bağlı, tıpkı insanları cezalandırır gibi
vergi alma sistemi mevcuttur. İslam’da ki vergi sisteminden çok
farklıdır. İslam da ki vergi sistemi basit ve sağlıklı bir
organizedir. Sadece zekat, haraç ve öşür alır. Hilafet
devletinde gelir vergisi, yol vergisi, sağlık vergisi, benzin
vergisi vb. vergiler yoktur. Bunlara rağmen Batı özürlü olduğumuzu
söylemekten çekinmiyor! Batıda yaşayan bir fert olarak,
çevremde yaşanan birçok sosyal haksızlıkları gördüm. Aile
çöküşleri, sosyal kargaşalar ve kadına karşı şiddeti gördüm.
Fakat İslam’ın içerisinde, iki cinsin uyum içerisinde olduğu
sosyal sistemi gördüm. İslam kadın ve erkeğin temiz ilişkileri
üzerine temellenmiştir yapılan propagandaların aksine iki cinse
de görevler yüklenmiştir ve belirli haklar tanımıştır.
Erkeğin kadına hükmettiği ve kadının ikinci sınıf vatandaş
olarak görüldüğü iftirası inatla İslam’a yakıştırılmaya
çalışılıyor. Fakat günümüzde. İslam’ı seçen kadınların
ortalama yaşı 18 ile 30 arasıdır. İslam 1400 yıl önce kadına
oy verme, bir şeye sahip olma, kendi malı üzerinde söz sahibi
olma ve istediği kişiyle evlenme hakkını vermiştir. Batıda ise
kısa bir zaman önce bu halklar verilmiştir. Batılı erkek ve
kadınlar moda diyerekten; garip şekilde giyindiriliyor ve bir çok
insanın gözleri önünde birbirlerini küçük düşürüyorlar.
Medya tarafından insan vücudu ön plana çıkarılıyor ve diğer
insanlar aşık gözlerle bunu seyrediyorlar. Kadınlara ve genç kızlara
karşı yapılan şiddete şaşırmamak gerek? Çiftlerin evlenmeden
beraber yaşamayı seçmeleri, evlenmeyen dulların çoğalması ve
evlilik dışı çocukların istisna değil normal hale gelmesi,
evliliğe karşı büyük tehlike teşkil ediyor. Çökmüş
ailelerin toplumdan uzak bir şekilde yaşadıklarını hepimiz
biliyoruz. Bir çok çiftin bu sorunlara tek çözüm olarak, kadının
ve erkeğin Allah (cc) tarafından belirlenmiş olan İslami
evliliği kabul edip, bu evliliği seçtiklerine şaşırmayınız.
Benim
üzerimde çok büyük bir etki yapan diğer nokta;
2-
İslam’ın tüm halkları nasıl birleştirdiğidir. Irkçılık
veya kapitalizmden dolayı yapılan bir çok savaşa ve Afrika
kıtasının sömürülmesine şahit oldum. Günümüzde yayınlanan
tarih kitapları inatla; İslam’ın ülkelerdeki kaynakları sömürmediğini,
İslam ideolojisinin temel esasları üzerine yayıldığı, Allah’ın
hükümlerini uygulayarak tüm halkları nasıl birleştirdiği ve
asırlar boyunca hükmettiği nizamının gerçeklerini gizliyorlar.
Bir halifenin bütün gücüyle sistem için çalışması,
değişik ırklara, dinlere, dillere sahip insanları İslam akidesi
üzerine kurulmuş olan ve Müslüman veya kafir olsun üzerine aynı
hükümler uygulanan bir topluma dönüştürmesi için gayret
göstermesi görülmemiş bir şeydir!..
Ömer
bin Abdulaziz’in halifeliği döneminde, beytülmalde para
birikince bu para camilere gönderilmişti. Buna rağmen kimse
talepte bulunmamış, para caminin dışına konulmuştu ki; gelip
geçen bundan alsın. Bu, güçlü liderliğin, ümmetin kaynaklarının
adaletli dağıtılmasının, fakirlere yardımın en güzel örneğidir.
Şu
anda dünyanın hangi köşesinde böyle bir yönetim mevcut?!.
Halis Müslümanların gayretleri sonucu İslam tekrar hayata dönmektedir.
Kafirlerde bu dönüşü hissediyor ve görüyorlar. Amerikanın
sayılı sağ kanat düşünürlerinden Pal Buchanan “Batının
ölümü” adlı kitabında şöyle yazıyor:
“İslam’ı
hesap dışı bırakmayın. Avrupa’da hızla yayılan, büyüyen
bir din olmuştur ve Hıristiyanlığı geçmiştir. Kiliseler
boşalmakta camiler dolmaktadır. Kaderin birini defetmek için başka
bir kader gerek. Bizim kaderimiz hangisi?! Şahsiyetçilik,
demokrasi, çoğulculuk, yeniden ayaklanan 16 asırlık eski bir
kadere karşı bunlarla durabilecek mi?!
Sevgili
kardeşlerim, İslam’ı inceleyip, davetini kabullenmek için
önümüzde çok kısa bir ömür var. Sizlere; İslam’ın sadece
İman ve akideden ibaret olmadığını, aynı zamanda geniş bir
din olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bizlerin sorumluluğu dinin sadece
bir parçasını taşımakla kalmıyor aynı zamanda Kur’anın ve
Sünnetin ekonomik, sosyal ve politik sorunlara nasıl bir çözüm
öngördüğünü de bilmemiz gerekiyor. Ve şuan, günümüzdeki en
büyük sorunlar ekonomik, sosyal ve politik problemlerdir.
Kapitalizm nizamı insanoğlunu yaratıcıya kulluk etmekten
alıkoyuyor ve insanı insana köle yapıyor. Bir halifenin yönetimi
altında olacak olan Hilafet Devleti Kapitalizm hegemonyası için
en büyük tehlikedir. Allah (cc) bizleri bu davayı insanlığa
taşımada başarılı ve aktif kılsın. Allah (cc) bu hayati
davayı, yani bir devletin kurulması görevini başarmamızı nasip
etsin... (Amin.)
Allah
(cc)
her şeyi en iyi bilendir.
“O
(Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün
dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile
gönderendir.” (Tevbe 33)
Camal
Harwood
|