Geçen
sayıda İslam ümmetini felakete sürükleyen bazı hususlara
değinmiştik. Bu sayımızda bu felaket ve aşağılık konumuna düşüren
muhbirlik ve ajanlık konusuna değinmek istiyoruz.
Muhbirlik
ve ajanlık ümmetin evlatlarını küçültücü ve aşağılayıcı
olgulardan bir tanesidir. İslam fikrinin Müslümanlarda yeterince
hakim olmaması, İslam akidesinden kaynaklanan bağların kopuk
olması, duyguların menfaatçi çizgide yönlenmesi
Müslümanlardan büyük bir kesimini zayıf bünyeli kılarak
şahsiyetlerinde gedikler açmıştır. İslami değer
ölçüsünün kaybolduğu ortadadır. Bu durum yani başka
ölçüleri sahiplenme insanlarımızı neye hizmet ettiğini bilmez
bir hale getirmiştir.
Ümmetin
başına müptela olan yönetimlerin ve yöneticilerin konumu fazla
izaha gerek duymayacak kadar açıktır. Tek bir kelimeyle elem
vericidir. Bunlar kafirlerin ajanları olarak ümmetin başında
durmakta, yeri geldiğinde (güçsüz kaldıklarında) kendilerinden
güç aldıkları kafir devletlere koşarak onlardan yardım ve
destek almaktadırlar. Yeri geldiğinde efendilerine Ümmeti
şikayet edip ümmet hakkında her türlü bilgiyi onlara sızdırmakta
ustalaşmışlardır. Şeref ve haysiyetten soyutlanmış bu
idareciler yönetimle ilgili bütün bilgileri kafirlere sızdırmayı
şeref addediyorlar. Filistin topraklarında Müslüman kanına
doymayan pis yahudilere Türkiye’nin bütün istihbarat
bilgilerini vermesi, Özbekistan’ın adi yöneticilerinin
Müslümanlar güçleniyor diyerek, onları durdurmak için Amerika
ve yahudilerden yardım alması gibi.
Amerika,
11 Eylülle ilgili terörizm kozunu çok iyi kullanarak bir çok
devletin istihbarat bilgilerine doğrudan ulaşma imkanı bulmuştur.
Terör baskısından çekinen bir çok dünya devleti nerede İslam’ı
gaye edinen bir Müslüman var ise onun hakkında en ince bilgileri
toplayarak Amerika’ya teslim etti. Bu da yetmiyormuş gibi
ümmetin üzerine korku ve dehşet saçtılar.
Ayrıca
bu devletler, bütün istihbarat ağlarını Müslümanların
üzerine çevirmiştir. Gözler İslam ümmeti üzerindedir. Artık
ümmetin selameti için bir talepte bulunmak suç konumundadır.
Kukla ve hain idareciler konumlarını sürdürmek için elbette bu
pis işlerine devam etme gereği duyacaklar. Bunun yanında
kendilerini korumak, yönetimlere hoş görünmek veya çıkar
sağlamak için (artık ne derseniz deyin, bilinçli veya
bilinçsiz) Müslümanların bir kesimi de bu onur kırıcı işle
meşgul olmaktadırlar. Doğrudan istihbarat ve muhbirlik yapanlar
olduğu gibi dolaylı olarakta bulundukları makam ve mevkileri
kullanarak ümmetin kafasını karıştırıcı düşüncelerle de
bu işi yerine getirenler mevcuttur. Bu kesimin; tek düşmanı
İslam’ı kendisine tek ölçü kabul edip bu yolda çalışanlardır.
11
eylülden sonra bu çalışmaların dozunun daha da arttığı bir
gerçektir. Bir çok İslam beldesinde İslam davetini yüklenen
veya İslam kimliği ile çevrede tanınan kişiler, ajanlar veya
korkak, bilinçsiz, İslami duygularını kaybetmiş muhbir
kişilerin şikayetleri üzere kafirlere veya hain yöneticilerin
cellatlarının ellerine teslim ediliyor. Kafir Amerikanın verdiği
kirli dolarların cazibesine kapılanlar, Müslüman kardeşlerini içlerinde
hiçbir ızdırab duymadan şikayet ediyorlar. Bu şekilde İslam’ı
kendisine gaye edinen yüzlerce Müslüman Amerika’ya teslim
edilmiştir. Bunun yanında Pakistan, Yemen, Sudan, Afganistan,
Mısır, Türkiye gibi yerlerde küfür otoritelerine hizmet eden,
onlara yaltakçılık yapan korkak Müslümanlarca şikayet edilen yüzlerce
Müslüman zindanlara tıkılmıştır. Suriye, Mısır, Tunus gibi
yerlerde muhbirliği (resmi olmayan) kendisine iş olarak benimseyen
Müslümanların sayısı bilinmiyor. Bunlar devletten alacakları
çok cüzi para karşılığı çevresinde olup-bitenleri anında
istihbarata ulaştırarak geçimlerini sağlama yolunu seçmişlerdir.
Şikayet edilenlerse elbette ki yine Müslümanlardır. Bunlar kime
hizmet ettiklerinin fevkinde değiller! Kardeşlerini hain
idarecilerin ellerine teslim etmekle onur ve şeref
kazanacaklarını zannediyorlar. Oysaki yanılıyorlar! Şu ana
kadar hiçbir Müslümanın bu işi yaptığından dolayı hain yönetimlerce
şereflendirildikleri görülmemiştir. Küfür rejimleri, işlerine
yaramadığını anladıkları an bu tip insanları sokak ortasında
hayvan vurur gibi vurarak ödüllendiriyorlar. Bu, kafir devletlerin
ajanlığını yapanlar içinde geçerli bir husustur. Bunun bir
çok kanıtı vardır. Günümüzün en canlı kanıtı ise
yahudilerin işlerini kolaylaştırmak, kafirlerin çıkarlarına
hizmet etmek için gecesini gündüze katarak çalışıp Müslümanları
pis yahudilerin ellerine teslim eden, Müslümanlar hakkında bütün
bilgileri yahudilere sunan, yahudilerin her dediğinin bir
fazlasını yerine getiren Arafat’ın durumuna bir bakın! Korku
ve panik içerisinde, üzerine yağan kurşunlar, aç, susuz bir
şekilde köşeye sıkışmış bir fare gibi yaşamaya mahkum
edilmiştir. Bu mu izzet, bu mu şerefli ve onurlu hayat?!
Yine
başka bir örnek; İslam’ı köreltmek, Müslümanları
kimliklerinden soyutlamak için görevlendirilen Türkiye
Cumhuriyetinin ajan yöneticilerinin düştükleri rezilliğe bir
bakın! Onlar bütün güçleriyle Amerika ve Avrupa’ya kölelik
yaptıkları halde efendilerinin kapılarında bir hayvan kadar bile
değer görmüyorlar, aralarına (Avrupa Topluluğuna) almıyorlar,
bir solucan gibi ezilerek aşağılanıyorlar. Bu mu çağdaşlık
dediğiniz, hürriyet çığırtkanlığı yaptığınız yaşam. Dünyanın
gözü önünde rezil edilmekten başka bir ödülleri yoktur bunların.
Amerikanın
hedefi haline gelen Irak rejimi bunlardan faksızdır. Kafirlerin düşmanlıkları
açık, vuracakları (her gün vuruyorlar) kesinlik kazandığı
halde kafirlere düşmanlık yerine hala Irakta yüzlerce İslam
davasını yüklenen Müslüman düşman görülerek hapse atılıyor,
işkence görüyor. Bunu rejimini korumak, kafirlerin dileklerini
rahatça gerçekleştirmek amacıyla yapan Saddam, Amerika ve
İngiltere’nin savaş tehdidiyle karşı karşıya kalarak ödül
alıyor! Daha öncede aynı olay başına gelmişti. Bunlarda
insanlık namına utanma duygusu da kalmamış! Kafirlerin paralı
bekçilerine yaptıkları muamele ve verdikleri değer bu ise
ümmete bakış açılarını varın siz düşünün!
Bunlara
benzer onlarca örnek vermek mümkündür. İdarecilerin düştükleri
hataya ne yazık ki Müslümanların evlatları da düşmektedir.
Hain yönetimlerin ve kafirlerin hazırladığı senaryoda terörist,
radikal, gösterilen Müslüman şahsiyetler yönetimlerin
istihbarat işlerini kolaylaştıran bozuk şahsiyetli Müslümanlarca
ihbar ediliyorlar.
Özbekistan,
Türkiye, Suriye gibi yerlerde İslam davetini yüklenen,
Müslümanları bulundukları bu aşağılanmış, zelil konumdan
kurtarmak isteyen Müslümanlar, cüsse kişilerce rejimlere
şikayet ediliyorlar. Yapılan bu iş aşağılıktır, Müslümana
zulümdür, Müslümana ihanettir! İslam’da bunun yeri yoktur ve
İslam buna şiddetle karşı çıkar. İşte bununla ilgili bazı
deliller:
Resulullah
aleyhisselatu vesselam şöyle buyurdu:
“Zalim
olsun mazlum olsun kardeşine yardım et.”
İbn-i
Ömer radiyallâhu anhümâ'dan rivâyet olunduğuna göre:
Resülullah
sallallâhu aleyhi ve sellem: “(Her Müslüman müslümanın
(din) kardeşidir. Müslüman müslümana zulüm etmez; Müslüman
müslümanı (başına gelen musîbette) terk etmez de; hangi
Müslüman ki (müslim) kardeşinin hâcetinde bulunursa, Allah da
onun hâcetini kazâ eder; (Müslüman bir kul din kardeşinin
yardımında bulundukça Allah da ona yardımda bulunur;) hangi Müslüman
ki, bir müslümandan dünyâ darlığını giderip şâd ederse,
Allah da Kıyâmet gününde onun gussasını giderip mesrûr eder.
Kim ki Müslüman kardeşi (nin dünyâda aybı) nı örterse, Allah
da kıyâmet gününde onun ayıbını örter) buyurmuştur.
Ebû
Bekr radiya'llâhu anh'den rivâyete göre, Nebî salla'llâhu
aleyhi vesellem devesi üstüne oturduğu ve devenin dizgini birisi
(Bilâl) tarafından tutulduğu halde îrâd ettiği hutbesinde
Resûlullâh, (mal, can, ırz masûniyetine işâret ederek) buyurdu
ki:
"Şu
halde iyi biliniz ki, bu şehrinizde, bu beldenizde bu gününüzün
haram olduğu gibi (birbirinize) kanlarınız (ı dökmek), mallarınız
(ı almak), namuslarınız (ı selbetmek) de haramdır. (Her türlü
taarruzdan masûndur.) Muhakkak ki siz, Rabbinize kavuşacaksınız.
O zaman bütün bu işlerden sorulacaksınız!.” (İbn-Mace)
“Müslümanın
her şeyi müslümana haramdır. Kanı, malı ve ırzı.”
(İbn-Mace)
İslam
casusluk, muhbirlik temelleri üzerine bina edilmedi, devlet
olduktan sonrada insanların gizli hallerini araştırarak ayakta
kalmadı, insanlara işkence ve zulüm eden askeri bir yapıya bürünmedi.
İslam bu tutumu kınayan bir çok deliller serdetmiştir.
Resulullah aleyhisselatu vesselam (sav) şöyle buyuruyor:
“Dünyada
insanlara işkence çektirenlere Allah azap verecektir.”
(Müslim)
“Zandan
sakının, çünkü zan konuşmanın en yalan tarafıdır, (Müslümanların)
hallerini araştırmayın ve casusluk yapmayın.” (Buhari, Müslim)
İslam
davasını yüklenen, Hilafeti yeniden hakim kılmak için çaba
gösterenler; ümmeti yalanlarla, sahtekarlıklarla aldatan, onlara
güzel bir yönetim, iyi bir yaşam gibi içi boş-okşayıcıyı
kelimeler dolu sözler sarfediyorlar, mallarını gasbeden,
canlarına değer vermeyen, meydanlarda kokuşmuş demokrasi
propagandası yapan, insan hakları, özgürlük naraları adı
altında küfür sistemlerine çağıran, hainlik sergileyen
yönetimlere ve yandaşlarına karşı bir mücadele vermektedirler.
Az bir basiret sahibi olan insan bunu mutlaka görür, aradaki farkı
keşfeder ve bu insanlara karşı zalimane tavırlardan kaçınır.
Düşmanlık yapanların durumu ise ortadadır. Onlar hiçbir zaman
onurlu bir yaşamın tadını tadamayacaklardır. Aşağılanmaktan
kurtulamayan şahsiyetsiz insanlar, yanlarında huzur dolu bir hayat
bulduklarından dolayı mı bu temiz kardeşlerini kafirlerin
ajanlarına şikayet ediyorlar!
Oysa
ki bu kardeşleri; aşağılık yöneticilerin elinde rezil olan
ümmeti kurtarmak istiyor. Yine onların (küfrün) zulmüne dur
demek, oyunlarını ortaya çıkartmak, ümmet üzerindeki planlarını
bozmak, ümmetin çektiği sıkıntıların asıl kaynağının küfür
sisteminden kaynaklandığını ifade etmek ve bunları ortadan kaldırmak
için hayatlarını ortaya koyarak mücadele veriyorlar. Şuursuzca,
düşünmeden sizin (ihbar edenler) şikayet ettiğiniz o kardeşlerinizin
tek hedefi Allah’ın rızasına nail olmaktır.
Bilinçli
veya bilinçsiz, kafirlerin ajanı olan yöneticilerinize yaptığınız
bu husustaki şikayetler sonucu, ümmetin tertemiz o evlatları gözleri
kararmış zalim cellatların ellerinde olmadık işkencelere maruz
kalıyor. Buna sebep olanlar bu yolla şeref kazanacaklarını mı
zannediyorlar?! Oysa o insanlar İslam’ı hakim kılarak İslam
ümmetini yüceltmek istiyor. Asıl onur ve şeref onlarla beraber
olmakla gerçekleşir.
Kafirlerin
maşası olan, İslam ümmetinin başındaki hain yönetimlere
hizmet eden ajanların sayısı sayılıdır. Fakat asıl sorun
zihni bulanık insanların kendilerini bu yöneticilerin
destekçileri kılmasında yaşanmaktadır. Asıl sorun, ümmetin
önüne geçmiş, saf Müslümanların karanlık içerisinde
kaybolmalarında yatmaktadır. Bu gün bir çok namaz kıldıran
imamlar (içlerinde halis olanları tenzih ederiz) İslamın
camilerde konuşulmasını engelledikleri gibi İslam davetçilerinin
önüne yasaklar koyuyor. Günlük, haftalık veya aylık raporlarlar
hazırlayarak İslam davasını yüklenen bu temiz şahsiyetleri
hain idarecilere jurnalliyorlar/muhbirliyorlar. Bu işi yapanların
yani imamların durumlarına bir bakın! Korktukları o hain yönetimler
nezdinde dışlanmak ve aşağılanmaktan başka hiçbir değerleri
yoktur. Bunlar Müslümana karşı gösterdikleri cesareti kafirlere
ve sapık kukla yöneticilere gösteremiyorlar.
Aynı
şekilde basın, nerde bir İslami izler tespit ederse hışımla
oraya yöneliyor, olmadık iftiralarla Müslümanları kınayarak
devlete suç duyurusunda bulunuyorlar. Bunları yapanların çoğunun
ne yazık ki Müslüman olduğunu görürsünüz. Yöneticilerin
oyunlarını, sahtekarlıklarını gizleyip saklayanlar, İslam’a
karşı her türlü imkanı kullananlar, bir parça İslami haber
vermeye korkanlar, rejimin desteğini aldıklarını zannediyorlarsa
yanılırlar. Ekran karartmalar, yayın yasakları, haberci ve köşe
yazarlarının hapse atılmaları, gazete toplatmalar ve yayın
durdurmalar acaba neyin nesi?! İşte size (kafirlere ve hain yöneticilere
yaltakçılık yapanlara) verilen değer bu!..
Kokuşmuş
düzenlerin bekçiliğine soyunan bu insanlar İslam’ı yeniden
hakim kılmak isteyenleri vatan hainliği, terörist gibi
suçlamalarla suçlayıp devleti ve halkı bu kişilere karşı
kışkırtıyorlar. Bu cürümü işleyenler pislik dolu düzenlerin
ayakta kalmasını ve kendilerinin de o pislik içerisinde
debelenmelerinden başka bir şeye hizmet edemezler.
Oysa
ki; İslam daveti gibi yüce bir görevi yüklenmek onların
üzerine de farzdır. Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Sizden,
hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü nehyeden bir
topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i
İmran 104)
İslam’ı
çağdaş yolda ilerlemeye engel kabul edip, düşman kesilenler
geriye dönüp mazilerine bir baksınlar! Ümmetin bu hale gelişinde
İslam değil o benimsedikleri kokuşmuş düzenin uygulamaları
yatmaktadır. Onların İslami hayatı ortadan kaldırdıktan sonra
elde ettikleri tek şey veya başarı; zillet, halklara göz yaşı,
yoksulluk, rüşvet, soygun, fakirleştirmek, fuhuş vb. şeylerden
başkası değildir.
İslamın
hayata dönmemesi için her türlü çabayı sarf edip
aşağılanmayı kabul edenler elbette ki İslam davetçilerinden
korkacaklar, onların çalışmalarının önünde her türlü
engeli çıkartmak için mücadele verecekler. Fakat ne yaparlarsa
yapsınlar hiçbir başarı elde edemeyecekler. Her türlü
suçlama, eziyet, işkence ve yıldırma politikası uygularsa
uygulasınlar davanın ağırlığı her zaman üstün basacak,
İslam düşüncesi geniş kitlelerle kucaklaşacaktır. Davayı yüklenenlerin
sabırları imanlarından kaynaklanmaktadır. Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“İyi
netice takvalıların olacaktır.” (Araf
128)
Müslümanlara
karşı istihbarat/muhbirlik yolunu seçen, bu tip kurumlarda çalışanlar
bu günkü aşağılık durumlarından kurtulmak istiyorlarsa,
şerefli bir yaşam için atılım yapan Müslüman kardeşlerine
yardım etsinler, sömürgecilerin planlarını, entrikalarını
keşfetmek için varlıklarını bu yönde ortaya koysunlar.
Müslümanları kafirlerin ellerine teslim edeceklerine onları
kurtarmak ve onlarla birlikte üzerlerindeki Amerika ve İngiliz
hegemonyasına bir son vermek için mücadeleye girişsinler.
Ayrıca şunu hatırlatsınlar ki; bu şekilde (Müslümanları suçlama,
onlar hakkında bilgi sızdırma, polisiye baskılar uygulama yolu
ile) hiçbir düzenin ayakta kalması mümkün değildir. Sindirme,
baskıcı bir uygulama, korkutma, insanlar arasında şüphe uyandırma
gibi işlemler devletin zayıf temeller üzerinde oturduğuna
işarettir. Böylesi yönetimler kendisini korumaktan acizdir ve kısa
bir zamanda da yıkılmaya mahkumdur. Yeter ki; Müslümanlar bu
düzenlere verdikleri destekleri çeksinler. Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“Ey
iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan
kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık
O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” (Maide 105)
Bütün
samimiyetimizle Müslümanlara sesleniyoruz!
Sizin
için en şerefli yol İslami hayatı oluşturma yolunda son çabanızı
göstermenizdir. Bundan dolayı daveti yüklenen insanlarla beraber
olun ve öyle bir devlet (Raşidi hilafeti) kurun ki; hidayete götüren,
nuru saçan, adaletle ve hakla insanların işlerini yürüten bir
hayatla Müslümanlar ve insanlık kucaklaşsın...
“Siz,
insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı
ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.”
(Al-İslam İmran 110)
|