Müslümanların
kanı, toprakları ve malları gün geçmiyor ki yeni olaylara gebe
kalmasın. İslam beldeleri, haçlı ordularının çizmeleri altında
işgal edilip, parçalanmaya devam ediyor. Hilafetin kaldırılışından
sonra da bu durum hızını kesmeden devam etmektedir. 79 yıldır,
birleşen hiçbir İslam beldesine rastlamak mümkün değildir.
Aksine daha da ufak parçalara, küçük küçük devletçiklere,
güçsüz varlıklar haline getirilmişlerdir. Bunu kolaylaştıran
unsurlardan bir tanesi de koltuk düşkünü, güdümlü
siyasilerin ümmetin başına müptela olmalarıdır.
Bakışlarını
koltuklara diken, makam için gözleri kararıp kulakları
sağırlaşan, akılları donan cüce şahsiyetler ümmetin varlığını
hiçe sayarak kafirlerin (şartlı) sunduğu şöhrete koşar adım
yöneliyorlar.
Koltuk,
makam, mevki söz konusu olduğu zaman Müslümanlıklarını
unutup tavırları değişiyor, küfrün bekçiliğine soyunmak
için (kendini yükselten değil küçülten basit bir dünyevî çıkar
için) kılıktan kılığa girip, eğilip bükülüyorlar. Küfrün
ayakta kalması için şahsiyetlerini ayaklar altına almaktan
utanç duymuyorlar.
Dün,
Müslümanların karşısına en samimi tavırlarla çıkanlar
veya yeterli olmasa da İslam’a olan bağlarında sebat edenler
(!) fikirlerini bir çırpıda siliverip, geçmişinden utanç
duyarcasına sıyrılmak istiyorlar. Bugün en acımasızca geçmişini
tenkit eden kişilerin görünümü zehirleyici yılanları
andırıyor. Bunlar makam-koltuk kazanmak için zehirlerini
ümmetin üzerine acımasız bir şekilde kusuyorlar. Müslümanlar
en çok bu tip kişilerden ızdırap duyup zarar görmektedir.
Çünkü bunlar gerçek emellerini (koltuğa olan meyillerini)
gizleyerek, ona ulaşmak için şeytanca tavırlar sergiliyorlar.
Allah (cc) yüce kitabı Kur’an!ı Kerim'inde şöyle buyurdu:
“...Onlardan
kimi, kimini aldatmak için cazip sözler fısıldarlar...”
(En’am
112)
Bu
ayetten de açıkça anlaşılacağı üzere; bu tip insanlar,
insanları ve toplulukları saptırmak, kandırmak için seçim
meydanlarında cazip sözler ve vaatlerle aldatmaktadırlar.
Aynen şeytanın Ademi (as) aldatışı gibi. Bu hususta Allah (cc)
şöyle buyurdu:
“Derken
şeytan onun aklını karıştırıp "Ey Âdem! dedi, sana
ebedilik ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereyim
mi?"
(Ta-Ha 120)
Ebu
Zerr hadisinde de belirtildiği gibi, bunlar insanların
şeytanlarıdır: Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurdu:
“Ey
Ebu Zerr; cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığındın
mı?” diye sordu.
Şeytanlık;
doğru yoldan çıkıp şerre sığınmaktır. Bunlar şeytanın
adımlarına uyarak, şeytanın temsilcileri olan ABD, İngiliz
kafirine koltuk için dostça yaklaşıp kucak açıyorlar.
Kafirlere gösterdikleri samimiyetin zerresini Müslümanlara
göstermekten korkup kaçıyorlar. Onlar kafirlere yardım
etmezlerse sefil olup ortada kalacaklarını, ezilip
horlanacaklarını, güçsüz kalacakları zannı içerisindedirler.
Gerçeklerin
üstünü örtüp makam uğruna değişenler, satılanlar şerre
dalarak aldanmış ve yolunu sapıtarak şeytanın vasıflarını
üzerinde toplamış demektir. Bunlar kendileri aldandıkları
gibi ümmeti de tatlı dille, uyutucu namelerle aldatmanın
peşindedirler. İçi boş sözlerle biçare insanları peşlerine
takarak, kafirlerin işlerini kolaylaştırmak için kendi
ifadeleri ile “kilometrelerce yol” kat ediyorlar.
Müslümanlar
sorunlarla boğuşurken; zalim kafirler, İslam ümmetine
görülmemiş bir şekilde zulmederken; İslâm toprakları yeniden
haçlı istilâsına uğrayıp kadın, çocuk, yaşlı demeden Müslüman
kanı akıtılırken; Müslümanları koltuk sevdasına aldatan, gündemi
saptırmalarla meşgul eden, ümmeti basit şeylerle oyalayan, küfrün
zehirli (insan hakları, demokrasi gibi) sözleriyle, yalanlarla
kafirlere köle kılan bu şahsiyetler çok büyük bir vebal altındadır.
Yıllardır
koltuk düşkünleri-sevdalıları, koltukları bahşedenlerin
işlerini kolaylaştırmak için nasıl da gece-gündüz demeden
çalışıp ümmeti perişan ettiler. Koskoca İslam
coğrafyasını İngilizlerin bahşettiği koltuğa değişen
Mustafa Kemal, Amerikanın hoşgörüsünü almak için Keşmir Müslümanlarını
Hindu kasaplarına teslim eden Müşerref, her türlü rezilliği
kabullenerek koltukta kalmak için Filistin topraklarını pis
Yahudi varlığına peşkeş çeken Arafat ve günümüzün İslam
beldelerine çöreklenmiş bu tip hain liderler İslam ümmetine
besledikleri düşmanlıklarının hesabını acaba nasıl
verecekler?!.
İşte,
önümüzde Irak senaryoları... Bölünmeden sonra doğacak
alanlarda koltuk kapma yarışına düşenler... İngiltere, Amerika
eşliğinde ümmeti hiçe sayarak, sadece kafirlerin hoşnutluğunu
kazanmak için nasıl da çırpınıyor, onların çağrılarına
kulak verip sağda-solda toplantı üstüne toplantı düzenliyorlar.
Afganistan’da bir Amerikan kölesi olan Karzai’nin konumuna düşmek
nasılda hoşlarına gidiyor...
Diğer
yandan “menfaatlerimiz gereği” diyerek Amerikanın her
isteğine boyun büken, Bush’un sözcüsü kesilen T.C.
yetkilileri koltuk-makam uğruna her şeylerini kafirlerin
hizmetine sunmak için seferber olmuş vaziyetteler. Bir çok
askeri üslerini, kara yollarını, deniz yollarını Amerikan kafirinin
askeri hizmetine sunan koltuk sevdalıları basit ödüllerle
avunacak kadar düşük ve sefildirler. Akacak Müslüman kanı,
yakılıp-yıkılacak yuvalar, harap edilecek yerler, Amerikan
uğruna ölecek askerler karşılığında; kısa bir dönem, aşağılanmış
bir şekilde kafirlerin sunduğu koltuklar onlara nasıl da
şirin gözüküyor. Yıllardır verdiler, halen vermeye devam
ediyorlar. Avrupa kapılarında Kıbrıs’ı vermek için adeta
yalvaranlar, batı güdümlü koltuklarda oturmaktan başka ne elde
edebildiler? “Ver kurtul” politikası ataları olan Mustafa
Kemal’den onlara miras kaldı, elbette ki onun izini takip
edecekler!..
Fiilen
bölünmüş Irak’ta, koltuğa yapışmış, halkını düşünmeyen
Saddam için Müslüman kanının hiçbir değeri yoktur. O Müslümanların
çıkarını değil, kendi çıkarını düşündüğü için
Amerikanın her isteğini koşulsuz bir şekilde yerine
getirmektedir. Bir devlet için hayati önem taşıyan silah ve istihbarat
bilgilerini tümüyle Amerikanın ellerine teslim etmiştir. Bölgedeki
Arap yöneticilerinin hepside aynı içeriği taşımaktadır.
Kıblesi batı olan bu koltuk-makam düşkünleri geleceklerini
garantiye almak için ümmeti heder etmekten asla kaçınmayacak
kadar zalimdir.
Müslümanların
uyanması, birlik beraberlik içinde yeniden büyük bir güç
olması, düşman oyunlarını bozacak tedbirler alınması için
her türlü çaba ve gayret göstermeleri, ümmeti yeniden İslam
düşüncesi etrafında inşa etmeleri gerekirken, yıkım üstüne
yıkım uyguluyorlar.
Bu
gibi kişilerle; asla ve asla ciddî meseleler görüşülemez,
ciddî işler yapılamaz. Çünkü onlar İslam ve Müslümanlar adına
hiçbir sorumluluk ve samimiyet taşımıyorlar. Onlar bir gün işledikleri
bu cürümden dolayı pişmanlığı yaşayacaklar, güvendikleri
saltanatları ellerinden uçup gidecek. Allah (cc) şöyle
buyurdu:
“Saltanatım
da benden (koptu), yok olup gitti.”
(Hakka 29)
Onların
koltukları, şanları, şöhretleri, bu yolla elde ettikleri ne var
ise kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar bir nebze düşünselerdi
Amerikanın; İngilizlerin verdiği desteklerin bir aldatmacadan
ibaret olduğunu, bunların yok olup gideceğini ve Allah’la baş
başa kalacaklarını anlarlardı. Hesap gününün korkusu
bedenlerini kavururdu. O an (kıyamet günü) çok geç kalmış
olacaklar ve dünyada gücünden korktukları o güçler onlara yardım
edemeyecek, cehennemin şiddetli ateşi bedenlerini çepeçevre
saracaktır. İşte onlar asıl saltanatın Allah’ın olduğunu o
gün görecekler. Allahu Teala şöyle buyurdu:
“Göklerin
ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye
gücü yeter.” (Al-i İmran 189)
Yorulmuş,
parçalanmış, baskılardan yılmış-bıkmış, korkak kafirlerin
karşısında çözülmüş İslam ümmetinin bu gibi makam sevdalılarını
bertaraf ederek yeniden İslam’la sancılanmaları,
sevdalanmaları, dünyanın gebe kaldığı İslam Devleti için
ümit meşaleleri tutuşturmalarının zamanıdır. Allah (cc) şöyle
buyurdu:
“...Müminleri
de teşvik et. Umulur ki Allah kafirlerin gücünü kırar (güçleriyle
size zarar vermelerini önler). Allah’ın gücü daha çetin ve
cezası daha şiddetlidir.” (Nisa 84)
Ayrıca
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'dan Nebî salla'llâhu aleyhi ve
sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur:
“Kisrâ
ölmüş (demek) tür. Kisrâ öldükten sonra o saltanat (eski
ihtişâmıyla bir daha) kurulmayacaktır. Kayser de muhakkak
ölecektir. Öldükten sonra (Şam'da ve Rum bilâdında) Kayser (hâkimiyeti)
bulunmayacaktır. Kisrâ ile Kayser'in hazîneleri de Allah
yolunda (cihâda ve cihâd edenlere) taksîm olunacaktır; bu
muhakkaktır.”
Evet,
Kisra’nın saltanatı, koltuğu, şanı, şöhreti nasıl yok oldu
ise küfrün temsilcileri Amerika, İngiltere ve batıyı kıble
edinenlerin de elbette makamları başlarına yıkılacaktır.
İslam ümmetini sahiplenmek istemeyen, Müslüman olduklarını
unutan, küfrün çatısı altında çürük temeller üzerine
oturan sefihlerin akıbeti çetin olacaktır. Onlar hem dünyada hem
de o gün (kıyamet günü) Allah’ın azabından kendilerini
kurtaramayacaklardır.
İslâm,
Allahu Teâlâ’nın insanoğluna ihsan ettiği en son ve ekmel
(kamil-mükemmel) bir nizamdır. Onun dışında yol arayan, yahut
onun değişmez, kıyamete kadar baki değerleri üzerinde oynamak
isteyen, Müslümanları hor gören, onların ezilmesine seyirci
kalan her şahıs mutlaka rezil-rüsva olur. Kafirlerin çıkarlarını
korumak isteyen her nefsin akıbeti de onlarınki gibi olur. Allah
(cc) iman edenleri onlara uymaktan men etmekte. Bu hususta şöyle
buyurmaktadır:
“Dünya
hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan
çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü
arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun
eğme.” (Kehf 28)
Allah
inananları, dinini sahiplenenleri, İslam davasını omuzlayanları
dünyanın koltuklarından kat kat üstün olan cennet koltuklarıyla
mükafatlandıracaktır. Ne mutlu onlara!
“Onlar
koltuklara yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler
isterler.” (Sad 51)
“Orada
koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür
orada, ne de dondurucu soğuk.” (İnsan 13)
|