John
Stapleton imzalı, 22/11/2002 tarihli Avustralya basınında Hizb-ut
Tahrir’i konu edinen bir makale yayınlandı. Bu makaleden bazı bölümlerini
siz okurlarımıza sunmak istedik.
John
Stapleton, Avustralya’da ve Batı’da yasal (resmen hiçbir ülke
kabul etmiş değildir ve Hizb-ut-Tahrir hiç bir ülkeden resmi
çalışma talebinde bulunmamıştır) olarak çalışma yapan
Hizb-ut-Tahrir’in elemanlarının İslam’ı dünyaya hakim kılmak
için bir yol izlediklerini bildiriyor.
Bunun
sebebi çok açıktır: Tüm dünya devletleri Hizb-ut Tahrir’e
karşı alarma geçirilmişdir. Çünkü radikal İslamcı (!), uluslararası
siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir hükümetlerin hepsinin alaşağı
edilmesi gerektiği görüşünü benimsiyor. Satılmış Müslüman
rejimlerinin ve çöküşte olan kapitalist hükümetlerinin
bölünmüş olan İslam ülkelerini birleştirerek, Muhammed’in
kurduğu temiz ve dürüst olan İslam Devletine benzer bir devlet
istiyorlar.
İslamcı
Kurtuluş Partisi olarak ta bilinen Hizb-ut Tahrir artık tüm
dünyada baş haber olarak yer almaktadır. On gün önce Almanya
polisi Frankfurt, Berlin, Hamburg ve Almanya’nın çeşitli
kesimlerinde terörizm karşıtı kanunları adı altında grubun
peşine düşme kararı aldı. Danimarka yönetimi, Danimarka
Hizb-ut Tahrir sorumlusunun, insanları yahudilere karşı şiddete
(!) yönlendirmesi için aldığı karar üzerine bu partiyi
yasaklamayı düşünüyor. Orta Asya cumhuriyetlerinden olan
Özbekistan fakirleşmiş halkının aniden aşırıcılığa
verdiği destek sorunu ile karşı karşıya kalmıştır ve İngiltere’den
bu partiyi bir terörist organizasyon olarak nitelendirmesini
istemektedir. İngiltere, Hizb-ut-Tahrir’in yaptığı
toplantılar, açıklamalar geleneksel Ramazan ayı aktiviteleri ile
gölgeledi. Avustralya’da, bu grup için Federal Devletin gözetim
altındaki organizasyonlar listesinin en başına alınması için
çağrı yapıldı.
Bazı
uluslararası analizciler Hizb-ut-Tahrir’in, etnik ve
uluslararası bariyerleri aşarak etkin propagandası ile diğer
radikal İslamcı gruplardan çok daha güçlü olduğunu söylüyorlar.
İngiltere’deki
üniversiteli genç Müslümanlardan Taşkent’teki arka sokaklara
ve modern Sydney kenar mahallelerine kadar yayılmışlardır. Grup
internetle çalışması, eşleri hapiste olan kadınlardan destek
alması ve her iki cinse yüksek seviyeli öğrenim ve geniş
literatür sunması sonucunda daha güçlü olmuştur.
Şiddete
baş vurmadan hükümetlerin yıkılmasını ve Hilafetin kurulması
için çalışan grubun İslami guruplarla bazı ortak noktaları
vardır.
Kendisini
1953’de İslam ideolojisi üzerine kurulmuş siyasi bir parti
olarak nitelendiren grup; Mısır, Ürdün ve Tunus dahil,
destekçilerinin 1988’ de darbe girişiminde bulunmuşlardır. Bu
grup tüm Orta Asya’da yasaklanmıştır. Afganistan’ın
bombalanmasının ardından daha fazla baskıya uğrayan çok sayıda
grup üyesi cezaevine atıldı.
Partinin
kurucusu Şeyh Takiyyüddin en-Nebhani, Müslüman dünyasında tek
bir İslam devletinin kurulması, halife tarafından yönetilmesi
gerektiğine inanıyordu. Bu şekilde bir devletin insanları kafir
dünyasına karşı cihada hazırlayacağını inanıyordu.
Sydney’de
Cuma günleri cami dışında bildiri dağıtan Hizb-ut-Tahrir
üyelerinin rahatsızlığa yol açtığı haberleri verildi. Bu
ayın başlarında Auburn’nun kenar mahallesinde bir toplantı düzenlendi.
400 kişinin katıldığı toplantıda; Amerika’ya Irak konusunda
destek vermesinden dolayı Avustralya hükümetine sözlü saldırılarda
bulunuldu ve Irak’ın kaynaklarının boşa harcandığı
anlatıldı. Ayrıca İngilizce ve Arapça dillerde sunulan konuşmalarda
dikkatle dinleyen dinleyiciler; entegre, multi-kültürleşme ve
Batının İslam inancının temizliğini kirletmek için yaptığı
sinsi tehlikeli çalışmalara karşı uyarıldılar. Kendilerini
üstün görmeleri ve “İçinde bulunduğumuz ve doğduğumuz
sınırların doğruluğunu ve yanlışlığını
araştırmalıyız,” denildi. Onlara kapitalist ülkelerin, baskı
altındaki Müslümanların sırtından geçindikleri anlatıldı.
Konuşmacı: “Kapitalizmin; insanlığa karşı acıması ve
duygusu olmayan bir sistemdir, barış hayalden ibarettir. Değerli
kardeşlerim, İslam’a göre 2 farklı medeniyet, 2 farklı
ideoloji ve bu iki ideolojinin çarpışmasının kaçınılmazlığı
vardır. Tarihte de görülmüştür ki son çatışma İslam’la
olan askeri bir çatışmadır. Haçlı seferleri günümüzde dahi
devam etmektedir. Gerçekler tüm diğer ideolojilere karşı galip
gelecektir.” dedi.
Bir
diğer konuşmacı: “Bizler öncelikle Müslümanlarız ve
Avustralya’da yaşıyoruz. Çocuklarımızı hayata öyle hazırlamalıyız
ki; İslam Devleti tekrar kurulduğunda İslam Devletine bağlı ve
sadık kalsınlar.”
Auburn’de
gerçekleştirilen toplantı, eylül ayının sonlarına doğru ve
“11 Eylülden sonra Batıdaki Müslümanların rolü” ismini taşıyan
konferansın küçüğüdür. 9000 kişi partinin dünyadaki
liderlerini dinlemek için bir araya gelmişti ve bu konferans Amerika’daki
terörist saldırıdan sonra Batıdaki Müslümanların yapmış
olduğu en büyük konferanstır. Konferansta garip olan; bir
konuşmacının İslam’a girmiş olan bir Sydneyli olması idi.
Bir Vietnam askeri ve Avustralya ordusunda eski bir boks şampiyonu
olduğunu iddia eden Abdullah Michael Vivas “Problem veya sakinlik”
başlığı taşıyan bir konuşma yaptı. O Vietnam’da: “Hayat
kısadır” şeklinde bir düşünceye vardığını söyledi.
Konferansta sakinliğe İslam’a sarıldığında eriştiğini
anlattı: “Bu Kapitalist rüyasını yaşamaya çalışmak hiçbir
anlam taşımıyor. Kafirlerin fiilleri bu dünyada ve ahirette
hiçbir meyve vermeyecektir.” dedi.
Militan
İslamcı gurupları yönetmede uzman, Cihad, İslam’ın Orta Asya’da
yükselmesi kitabının yazarı olan Ahmed Rashid, Hizb-ut Tahrir’in
faaliyetlerini; “günümüzde dünyadaki İslamcı grupların en güvenlisi
ve etkilisi” olarak tarif etti. Rashid, gizli grubun başarıyla
ilerlemesinin sebebinin 1990’ lardan beri unvanının yayılması
olduğunu yazıyor: “Teknoloji kullanımı, Internet siteleri,
belki başarısının bir kısmında etkili olmuştur.
Hizb-ut-Tahrir İngiltere’de faaliyet göstermektedir. Organize ve
öğrenci yetiştirme yönünden etkin bir güce sahip. Orta-Asya’da
harekatın liderleri bu bölgenin darbe yapılmaya hazır olduğunu,
bir veya daha fazla İslam ülkesini kontrol altına alınacağını,
ardından İslam dünyasının kazanılacağını ve oradan Batıya
geçebileceğini açıklıyor.” diyor.
Üyeler
Allah tarafından Avustralya’ya dünya çapında bir İslam
devletini kurmak için getirildiklerine inanıyorlar. (!) İltica bakanlığının
sözcüsü Philip Ruddock grubun yasal (!) olduğu için Hizb-ut
Tahrir üyelerinin Avustralya’ya iltica etmelerinde bir engel
olmayacağını söylüyor. Geçen hafta hükümet yeni terörizm
karşıtı kanunlar adı altında dört organizasyon daha listeye alındı
fakat bunların arasında Hizb-ut Tahrir yoktu. Clinton
başbakanlığı döneminde tartışmalar sonucunda bu grup
Birleşmiş Milletler güvenlik konseyince terörist grup olarak
nitelendirilmedi.
Avustralya’daki
görüş, Avustralya-İsrail ve Yahudi ilişkiler konseyini etkileme
yönündedir. Bakan Colin Rubenstein; “Hizb-ut-Tahrir’in kışkırtıcı
ve aşırıcı olduğunu ve gözetim altında tutulan hükümetin
guruplar listesinde en ön sırada bulunması gerektiğini söylüyor.
İslam konseyi sözcüsü Jaber El-Gafi; “grubun şiddete karşı
olduğunu ve aşırıcı olarak nitelendirilmeyeceğini, Avustralya’da
dazlaklar ve diğer gruplar kendi metotlarına göre devletin yıkılmasını
savunuyorlar,” dedi.
Hizb-ut-Tahrir
sözcüsü partinin Bin Laden’le ilişkisi olduğu iddialarını
reddetti...
Bizler
yazarın iddia ettiği gibi Hizb-ut-Tahrir’in ana merkezinin ve
para merkezinin olmadığına dikkat çekmek istiyoruz. Parti Batı
dünyasına İslam devleti kurulabilecek bir bölge olarak bakmıyor.
Batıdaki parti üyeleri İslam ideolojisinin davasını
taşıyorlar ki; Batıya İslam’ı kapitalizm sistemi yerine bir
alternatif olarak sunmakta bu davetten bir parçadır. Bu dava sadece
fikri çalışmayla sınırlıdır...
Hizb-ut
Tahrir Pakistan sözcüsü
Hilafet
Dergisi:
Bu yazının tümünü İngilizce metin olarak www.khilafah.com.pk
web sitesinde bulabilirsiniz. |
|