Dünya;
insanların en eski zamanlardan beri maddenin kullanılmasındaki
zorlukları giderip, onu faydalanmaya hazır hale getirme çalışmalarına
tanık oldu. Örneğin; sert madenleri kesme, kazıma ve başka
hususlarda kullanılabilecek basit alet ve araçlara çevirme
çabaları gibi. Alet ve makine kullanılınca, maddeye şekil verme
ve üretme hususunda hızlı bir ilerleme kaydedildi. Pozitif
ilimlerdeki gelişmeler, özellikle; matematik, fizik ve kimya gibi
temel ilimlerde gerçekleşen ilerlemeler yeni etkin yolların ve
araçların keşfedilmesine götürdü. Bu da hesap edilmiş
denklemlere göre madde üzerindeki zorlukları kaldırma imkanı
sağladı. Bunun sonucunda kaliteli ve geliştirilmiş ürünler
elde edildi. Örneğin, plastik maddeler, taransistör ve entegre
devreleri gibi elektronik hususlar, bütün çeşitleri ile
petro-kimyasal maddeler ve bütün türleri ile askeri sanayilere
giren maddeler gibi.
Maddenin
endüstriyel olması ile uğraşan kimseler, endüstri ve üretimin
bazı işlemlerini gerçekleştirmek üzere tayin edilen zamanı ve
süreci azaltmak daha kaliteli ve daha hızlı olmasını sağlamak
için insan gücünü aşan gücün keşfinin zaruretini
hissettiler. Bu nedenle insanlar çok eski zamandan beri tabiatta doğal
şekilde bulunan değişik enerji veya gücü kullanmaya
yöneldiler. Örneğin; hayvan gücü, rüzgar gücü, yakıtın
normal şekilde yanmasından oluşan ısı enerjisi gibi. 19. yüzyılda
suyun kaynamasından oluşan buhar enerjisi keşfedildi ve buna
benzer birçok gelişmeler; elektrik enerjisi, nükleer enerji keşfedildi
ki nükleer enerji; uranyum ve plotonyum'un üzerinde kompleks
deneyler ve kimyasal deneyler yapılması sonucu ortaya çıktı.
Ancak endüstriyel enerjinin ortaya çıkması nispeten daha az zamanlarda
üretimin artırılabilmesi ürün kalitesinin geliştirilebilmesi
ve süratle düzelmesi, kısa zamanda uzak yerlere ürünlerin
sevkiyatının yapılmasını sağladı ve teknolojik ilerleme
aşamalarındaki farklılıklar halklar arasında nispi ayırımlara
yol açtı ve bu andan sonra batı dünyası hızlı bir şekilde
insanlığın başını döndürecek bir dünyanın başlangıcını
yaşamaya başladı.
Teknoloji
alanında müthiş bir hızla ilerleyen batıyı İslam aleminin
kimi kesimi duyarsızca, kimi kesimi hayranlıkla izliyor, kimi kesimi
ise onların bu gelişiminin İslam’la olan bağlantısını
çözmeye çalışıyordu. Müslümanlar hadarat ve medeniyeti ayıramadıklarından
dolayı teknolojik gelişmelerden uzak durmayı tercih ettiler. Oysa
ki İslam; kendi hayat görüşü ile çelişmediği takdirde Müslümanların
medeniyetten kaynaklananları almalarına cevaz vermiştir. Müslümanlar
bunu çözememişlerdi. Batı ise teknolojik alanda epey yol kat
etti. Kendisini dünyanın efendisi yapacak ve insanlığı kendi
hizmetinde rahatça kullanacağı teknolojisini hızla geliştirdi.
Batı bütün bu gelişmeleri yaşarken, maddeyi endüstriyel hale
getirmek için şu hususların gerekli olduğunu fark etti.
1.
Enerji
2.
Ham madde
3.
Madde ve enerji ile ilgili temel bilgiler
İşte
bu gereksinimleri elde etmek içinde teknolojisini doğal
zenginlikler kaynağı olan İslam ülkelerine doğru yöneltti. Ama
bu yöneliş; teknolojiyi o bölgede yaşayan insanların
hayatlarını kolaylaştırmak için değil, orada kendisine yarayan
doğal zenginlikleri elde etmek için götürüyordu. Bir Hicaz
bölgesinin petrolünü kendisine akıtmak için döşediği ray
hattı bunun en çarpıcı örneğidir.
Teknoloji
lafzı; şu iki latin kelimesinden oluşmaktadır: Teknik ve loji.
Teknik;
belli bir işi gerçekleştirmek için kullanılan araçtır. Loji
ise; esasta mevcut olup önbilgilere dayanarak yeni şeylerin
üretilme mantığıdır. Terim manası olarak; insanların günlük
işlerini kolaylaştıran icatlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ve batı, bakış açısının teknolojinin kullanılması
üzerindeki etkisini kendi ideolojisinin amellere tayin ettiği
kıymet ölçüsüne göre belirledi. Batının temel bir kuralı
var ki; bütün ameller ona dayanır ve onunla ölçülür. O da
menfaatçiliktir. Herhangi bir amel menfaati gerçekleştiriyorsa
iyi ve güzel sayılır. Cinsi tahriki kışkırtan veya şiddeti
sergileyen sahneler ve filimler yayan teknoloji, Irak'ı veya Somali’yi
veya başka bir yeri vurmak için kamuoyunu kışkırtan teknoloji
iyi ve güzel sayılır. İnsanların konuşmalarını dinleyip,
onlara karşı casusluk yapmak gayesiyle mahalli ve evrensel iletişim
şebekeleri kullanmak kötü değil, güzeldir. Amerikan egemenliği
altına sokmak için, tırmanan Japon gücünü yok etmek maksadıyla
atom bombasını kullanmak serbesttir. Kapitalist batılıların nükleer
artıklarını Arjantin veya Suudi Arabistan çölüne atmaları,
başka yolla bu artıklarının tesiri yok etme masrafından daha
ucuz olduğu için sakıncalı değildir. Bilgisayar şirketlerinin
programlarının yayma hakkını ve bilahare kârlarını korumak için
adlandırılan, virüs yaymaları kendilerince kötü değil, güzeldir.
Kadının cinselliğini ve güzelliğini teşhir eden elbiselerin
üretimi güzel olmaktadır. İnsanlar protesto etmeseler çevreyi
kirleten maddeleri üreten fabrikaları tesis etmeye engel yoktur.
İşte
menfaat ve kârı temin etme esası üzerine kurulu Batılı bakış
açısının teknolojiyi kullanma üzerindeki tasavvuru bu şekilde
hayata yansımaktadır.
Bütün
bunlara karşı İslam’ın bakış açısı ise; menfaati ve kârı
temin etme esası üzerine değil, haram ve helal esası üzerine
kuruludur. Amellerin ölçüsü haram ve helaldir. Bu bakış açısı
teknolojinin haram şeylerde kullanılmasına müsaade etmez.
İletişim araçlarını casusluk için kullanmayı helal kılmaz.
Bir ekonomik rakibi yıkmak için şehirleri yıkmaya cevaz vermez.
Bir sanayici veya bir tüccar kazansın diye insanların muhtaç
oldukları temiz havayı kirletmeye de müsaade etmez, bir şeyi haram
kılan nass varsa o kullanılmaz yoksa kullanılır.
İslam
devleti teknolojiyi ancak ümmetin işlerini kolaylaştırmak için
kullanmak ve sadece ümmete yararlı olacak alanda geliştirmekle
yükümlüdür.
Batının
insanları sömürmek için kullandığı metotlardan sadece birisi
olan ray hattında görmek mümkün. Batı onu Hicazın petrollerini
kendisine aktarmak için kullanma maksadı güderken İslam Devleti
onu tebaasının işlerini kolaylaştırmak ve inanışlarının gereği
olan Hac vazifelerini yerine getirmek isteyen Müslümanları
taşımak için icra etmiştir.
Teknoloji
olarak aynı işlevin yapıldığı bu olayda nizamın tatbikindeki
amacın farklılığı ortadadır. Batının bütün bu gelişimlerine
İslami hükümleri indirgeyemeyen yani hadarat ve medeniyeti
birbirinden ayıramayan İslam alemi medeniyet konusunda İslam’ın
nasıl bir hüküm koyduğunu tartışırken takipten uzak kaldı.
Ve tabiri caiz ise Batı, dünyanın gemini eline aldı ve teknolojinin
hayata yansıyışındaki fikir farklılığı batının kendi düşündüğü
şekilde hayata indirgenmeye başlandı. Ve batı bundan sonra
teknolojisini kendi akidesine göre geliştirdi. Ve bu teknolojisini
insanlığa götürürken 3 şeyi göz önünde bulundurdu ve
bütün bu çalışmalarını bu yönde yaptı.
1.
Doğal zenginliklerin en fazla olduğu yerlerdeki zenginlikleri
kendisine aktarmak için teknolojisini geliştirdi.
2.
Gerek bu sömürdüğü ülkelerde olsun gerekse dünyanın diğer bölgelerinde
olsun kendi varlığını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaların
önünü kesmek için insanları boşa oyalamak maksadı ile
teknolojisini geliştirdi.
3.
İnsanlığı boşa oyalama çabalarına rağmen gerek kendi
varlığını ortadan kaldırmak için gerekse kendi ekonomik
gücüne eş olacak güçleri ortadan kaldırmak için teknolojisini
geliştirdi.
Gelişim
yönündeki bu unsurları ekonomik yön, siyasi yön ve askeri yön
olarak ta sınıflandırabiliriz. Bunları biraz daha açacak
olursak:
Batı
madde ve enerjiyle ilgili temel bilimleri bünyesinde
bulunduruyordu. Ancak endüstriyel enerjiyi oluşturmak ve
teknolojiyi üretmek için gerekli olan şartlardan olan ham madde
kendisinde yoktu. Ham maddenin bulunduğu yerse Müslümanların
yaşadıkları bölgelerdi ve batı kendisinin ihtiyacı olan bu ham
maddeyi elde etmek için yapmış olduğu birçok oyunların ardından
bunları kendisine aktarmayı başardı ve bu aktarma gerek direkt
olarak gerekse dolaylı olarak gerçekleşti. Direkt olarak aktarımlarına
birkaç örnek verecek olursak: Niğde’nin Bor ilçesinde çıkan
bor minerallerinin varil varil Türkiye’den götürülmesi,
çinkonun yıllarca yurt dışında işlenip değeri kalmayınca
tekrar Türkiye’ye iadesi gibi. Bu da sadece hissedebildiğimiz bölge
olması itibariyle Türkiye’den verdiğimiz örnek. Bunu genelleştirip
diğer Müslüman beldelerini de düşündüğümüzde bugün batı
petrolünden doğal gazına, daha birçok doğal zenginliği kendisine
aktarmakta.
Dolaylı
olarak enerji aktarılmasına ise teknolojik transferin aldatıcı
hikayesi örnek teşkil etmektedir. Dünya 1. dünya savaşından bu
yana teknolojik alanda devletlerin bir çok bölünmesine sahne oldu
ve bugünkü hali ile en son şeklini aldı ve bugün dünya
herhangi bir kayıt ve şarta bağlı kalmaksızın canlı ve stratejik
bir teknolojinin kaidesine ve tabanına sahip olan sanayi devletleri
ve mutlak şekilde teknoloji kaidesine ve zeminine sahip olmayan
devlet olarak 2'ye bölündü. Ve 2. dünya devletleri birinci
dünya devletlerinden teknoloji transferi hikayelerinin tesiri altında
yaşadı. Teknoloji uçakla bir yerden başka bir yere taşınan mal
gibi düşünüldü. Ve aradan yıllar geçmesine rağmen değişen
tek şey oldu ki o da; 2. dünya devletleri 1. dünya için çok
geniş bir pazar halini aldı. Batı teknolojisinin özünü hiç
bir zaman aktarmadı. Şöyle ki; Batı bu ülkelere
modernizasyonunu kendisi yapmak şartıyla uçak üretmesi için
gerekli teknolojiyi verdi. Böylelikle kendisine bağımlı yeni bir
pazar elde etmiş oldu.
Batı
Osmanlı (Hilafet) devletini parçaladıktan sonra devlet tebaasındaki
bütün milletlere has devletçikler inşa etti ve bunların
başına kendi sözünü tutacak, kendisinin oradaki çıkarlarını
koruyacak kendi hizmetçilerini getirdi. Bu yöneticiler öylesine
sadakatli yöneticilerdi ki; efendilerinin bir söylediğini adeta
iki etmediler. İnsanların rahat olduklarında bazı şeyleri düşüneceklerini
bildiklerinden bu yöneticiler sayesinde o insanları her zaman için
zorluklarla, yoksulluklarla ve açlıklarla hayat süren bir hayata
mahkum ettiler. Bu bölgelerdeki insanlar ise kendilerinin bu hayata
ilk adımı atmalarını sağlayan insanları birer kahraman, kurtarıcı
birer peygamber gibi gördüler. Ve bu halen devam etmektedir.
Halklar,
kendilerini bu bataklığa sürüklemiş olan o insanları
yapılması en zor ve en mükemmel olanı yapmış kahramanlar
olarak hatırlamakta ve şu anki içinde yaşamış oldukları sefih
hayattan kurtulmanın yolu ise; yine o insanlar gibilerinin gelmesi
ve o dönemde yapılanların tekerrür etmesiyle olacağı vehmine
de kapılmaktadırlar. Kısacası hep yanlış alanlarda düşünerek
yaşamaktalar.
Batının
bu alandaki mükemmel başarısını sağlayan teknoloji unsuru ise;
televizyondur. Bu teknoloji unsurunu öylesine kullanmayı
başarmışlardır ki, insanları 50 cm bir ekrandan gözükenlerin
ve söylenenlerin teşekkül ettiği bir dünyada yaşadıklarını
hissettirmektedirler. İnsanlar sadece o çerçeveye bağlı olarak
düşünmeye teşvik edilmekteler. Ve şurası da acı bir gerçek
ki; bugün o çerçeve de sadece Batının fedakar hizmetçilerin
istediği şeyler gözükmekte, kendi varlıklarına zarar verecek
kendi hegemonyalarını kaldıracak herhangi bir fikrin o
çerçeveden insanların gözleri önüne serilmesine asla izin
vermemektedirler.
Bugün
Batıya baktığımızda bütün hareketlerinde ve düşünsel
olarak her zaman aynı düşünen bir görünüm arz etmekteler ama
olayı biraz derinlemesine incelediğimizde bu sömürge devletleri
kendi aralarında bir sürtüşme ve bir çekişme ile yaşamakta,
kendi içlerinde sürekli bir rekabet bulunmaktadır. Bu rekabet
muhakkak ki çıkar uğruna yapılmaktadır. Bu sanayi devletleri
kendi içlerinde dahi birbirlerini hazmedemez durumdadır. Ve
muhakkak ki; dışardan kendilerine ortak olacak bir güce veya
kendi varlıklarını ortadan kaldırmaya yönelik bir harekete
kesinlikle tahammülleri bulunmamaktadır. Böyle bir çıkışı
yapacak bir güce ise ellerinden gelen bütün imkanları ve en son
teknolojiyi kullanarak karşı koyacakları muhakkak ve bu karşı
koyuşta da kendi dışlarında hiç bir şeyi düşünmeyecekleri
de kesin. Bunun en canlı örneğini Japonya’da gördük.
İnsanlık tarihinin hiç bir zaman unutamayacağı bu olayda koca
bir şehri yerle bir ettiler ve bugün hâla bitki bile yetişmeyen
bir kalıntı bıraktılar ve bugün bu devletler Müslümanların
başına üşüşmüş durumdalar.
İlk
bakışta tamamen ekonomik olarak Müslümanları ezmeye ve onları
kendilerine bağımlı bırakmaya çalışıyorlar gibi gözükse de
bütün bunların ardında batının asıl düşüncesi muhakkak ki
Müslümanların kendi benliklerine dönmelerini engellemek
içindir. Zira Batı biliyor ki, Müslümanlar dinlerine sahip çıkarlarsa
ve İslam’ı hayatlarında uygulama alanına indirirlerse
Müslümanlar Batı dünyasının önünde hem ekonomik hem de
siyasi olarak bir güç teşkil edecekler ve bunu engellemek içinde
sürekli Müslümanları ezmekte, sürekli onları
oyalamaktadırlar.
Günümüzde
Batı artık, hiç bir maddi güce başvurmasa da aleyhinde oluşan
düşünceyi dahi baskı altına almak istemektedir.
Batı
biliyor ki; İslam, kendi ekonomik ve siyasal baskısını ortadan
kaldıracak yegane güç konumundadır. Ve o güce giden en ufak
yolu dahi kapamaya çalışmakta, fikir ve düşünce bazında
önünü kesemediği Müslümanları ise kendi ajanları yoluyla
yaptırmış olduğu herhangi bir terörizm faaliyeti veya herhangi
silahlı eylem yapan bir gurupla bağlantı kurma yoluyla
yıpratıp, ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Son çıkan terörle
mücadele denilen hareket bu planın bir parçasıdır. Her türlü
ihtimali düşünen Batı, bugün herhangi bir olay karşısında
anında müdahale edebilmek için Müslümanların beldelerine
üslerini kurmuş durumdadır.
Evet,
Batı bütün hareketlerinde sahip olduğu fikirler doğrultusunda yürümekte
ve bütün gelişimlerini de menfaatleri çerçevesinde hayata
indirgemektedir. Bütün bunlara karşın İslam dünyasındaki
devletçikler adeta Batıya hizmet etmek için birbirleriyle yarış
içerisindedirler. Türkiye’den Pakistan’a, Suriye’den Mısır'a
kadar hepsi Batıya hizmet etmek için yarışa girdiler. Batı
devletleri de ABD'den İngiltere’ye, Fransa’dan Almanya’ya
hepsi İslam beldelerini sömürmede kıyasıya mücadele
içerisindedirler. Tıpkı Resul (sav)'in hadisi şerifinde buyurduğu
bir ortamı yaşamaktayız. Allah'ın Resulü (sav) şöyle
buyurmakta:
“Ümmetler
ve milletler (din mensupları) birbirlerini sofraya davet ettikleri
gibi birbirlerini sizin üzerinize davet edecekler ve üzerinize üşüşecekler.”
Bu sözü duyanlardan birisi: “Bizim azlığımızdan mı?” diye
sordu: “Hayır, aksine siz o gün çok olacaksınız Fakat
sizin çokluğunuz selin önüne katıp sürüklediği çer çöp
gibi olacaktır. Allah düşmanlarınızın kalbinden size karşı
duydukları korkuyu kaldıracak ve sizin kalbinize vehn bırakacak.”
Yine bu sözü duyanlardan birisi Ya Resulullah vehn nedir? diye
sordu: Resulullah ona cevaben; “Ölüm korkusu ve dünya
sevgisidir.” buyurdu.
Bu
hadiste Resulullah (sav) 14 asır önce yaptığı bir tasvirle
adeta günümüz Müslümanlarının durumunu ortaya koymaktadır.
Hadisin sonunda yer alan; “ölüm korkusu ve dünya sevgisi”
ifadeleri gerçekten bugün karşı karşıya kaldığımız
sorunlardan birisidir. Müslümanlar sahip oldukları inançlarından
kaynaklanan düşüncelerinden vazgeçip, Batı fikirlerini
benimsemekle dünya hayatına bakışları değişti.
Tekrar
Allah'ın bize tanımış olduğu o izzeti ve şerefi elde etmenin
yolu da ancak Allah'ın dinine sıkıca sarılıp, onun yolunda her
türlü fedakarlığa katlanarak Hilafet devletini ikame etmekten
geçmektedir. Ancak bu yolla muamelattan teknolojinin hayata yansıyışına
kadar hayatın bütün alanını İslam’ın belirlemiş olduğu
bakış açısına göre düzenleyebiliriz. Ancak bu şekilde
Allah'ın (cc) vaadini de hak etmiş oluruz. Zira Allah (cc) şöyle
buyurmaktadır:
“Ey
iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz
O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed
7)
Başka
bir ayette:
“Bir
kavim nefislerindekini değiştirmedikçe Allah o kavmin halini değiştirmez”
(Rad 11)
Resul
(s.a.v.) Efendimizde bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır:
“Nefsim
elinde olan zat'a yemin ederim ki ya marufu emreder ve münkerden
nehyede-rsiniz yoksa Allah (cc) dualarınızı kabul etmez.”
Eğer
marufu emrediyor ve münkerden nehyediyorsak dua edelim:
Ey
Allah'ım!
Mücahitlerin
imamı ve Peygamberlerin efendisi Muhammed (sav)'in ümmetini bağışla.
Bu ümmete senin hükümlerini tatbik edecek, senin dinini aleme taşıyacak
ve dünya ya bir nur, bir güneş gibi doğacak olan Raşidi Hilafet
devletini bir an önce vererek şereflendir. Onlara rahmetini ve
yardımını ihsan et. Çünkü onlar “La ilahe illallah”
sancağını sevinçle ve gururla taşıyacaklardır.
|