Ana Sayfa YIL 13   SAYI 157   ZİLKADE 1423   OCAK 2003 E-Mail

BATI TEKNOLOJİSİ İNSANLIĞIN SÖMÜRÜLMESİ ÜZERİNE KURULMUŞTUR

Kenan ŞANLI

Dünya; insanların en eski zamanlardan beri maddenin kullanılmasındaki zorlukları giderip, onu faydalanmaya hazır hale getirme çalışmalarına tanık oldu. Örneğin; sert madenleri kesme, kazıma ve başka hususlarda kullanılabilecek basit alet ve araçlara çevirme çabaları gibi. Alet ve makine kullanılınca, maddeye şekil verme ve üretme hususunda hızlı bir ilerleme kaydedildi. Pozitif ilimlerdeki gelişmeler, özellikle; matematik, fizik ve kimya gibi temel ilimlerde gerçekleşen ilerlemeler yeni etkin yolların ve araçların keşfedilmesine götürdü. Bu da hesap edilmiş denklemlere göre madde üzerindeki zorlukları kaldırma imkanı sağladı. Bunun sonucunda kaliteli ve geliştirilmiş ürünler elde edildi. Örneğin, plastik maddeler, taransistör ve entegre devreleri gibi elektronik hususlar, bütün çeşitleri ile petro-kimyasal maddeler ve bütün türleri ile askeri sanayilere giren maddeler gibi.

Maddenin endüstriyel olması ile uğraşan kimseler, endüstri ve üretimin bazı işlemlerini gerçekleştirmek üzere tayin edilen zamanı ve süreci azaltmak daha kaliteli ve daha hızlı olmasını sağlamak için insan gücünü aşan gücün keşfinin zaruretini hissettiler. Bu nedenle insanlar çok eski zamandan beri tabiatta doğal şekilde bulunan değişik enerji veya gücü kullanmaya yöneldiler. Örneğin; hayvan gücü, rüzgar gücü, yakıtın normal şekilde yanmasından oluşan ısı enerjisi gibi. 19. yüzyılda suyun kaynamasından oluşan buhar enerjisi keşfedildi ve buna benzer birçok gelişmeler; elektrik enerjisi, nükleer enerji keşfedildi ki nükleer enerji; uranyum ve plotonyum'un üzerinde kompleks deneyler ve kimyasal deneyler yapılması sonucu ortaya çıktı. Ancak endüstriyel enerjinin ortaya çıkması nispeten daha az zamanlarda üretimin artırılabilmesi ürün kalitesinin geliştirilebilmesi ve süratle düzelmesi, kısa zamanda uzak yerlere ürünlerin sevkiyatının yapılmasını sağladı ve teknolojik ilerleme aşamalarındaki farklılıklar halklar arasında nispi ayırımlara yol açtı ve bu andan sonra batı dünyası hızlı bir şekilde insanlığın başını döndürecek bir dünyanın başlangıcını yaşamaya başladı.

Teknoloji alanında müthiş bir hızla ilerleyen batıyı İslam aleminin kimi kesimi duyarsızca, kimi kesimi hayranlıkla izliyor, kimi kesimi ise onların bu gelişiminin İslam’la olan bağlantısını çözmeye çalışıyordu. Müslümanlar hadarat ve medeniyeti ayıramadıklarından dolayı teknolojik gelişmelerden uzak durmayı tercih ettiler. Oysa ki İslam; kendi hayat görüşü ile çelişmediği takdirde Müslümanların medeniyetten kaynaklananları almalarına cevaz vermiştir. Müslümanlar bunu çözememişlerdi. Batı ise teknolojik alanda epey yol kat etti. Kendisini dünyanın efendisi yapacak ve insanlığı kendi hizmetinde rahatça kullanacağı teknolojisini hızla geliştirdi. Batı bütün bu gelişmeleri yaşarken, maddeyi endüstriyel hale getirmek için şu hususların gerekli olduğunu fark etti.

1. Enerji

2. Ham madde

3. Madde ve enerji ile ilgili temel bilgiler

İşte bu gereksinimleri elde etmek içinde teknolojisini doğal zenginlikler kaynağı olan İslam ülkelerine doğru yöneltti. Ama bu yöneliş; teknolojiyi o bölgede yaşayan insanların hayatlarını kolaylaştırmak için değil, orada kendisine yarayan doğal zenginlikleri elde etmek için götürüyordu. Bir Hicaz bölgesinin petrolünü kendisine akıtmak için döşediği ray hattı bunun en çarpıcı örneğidir.

Teknoloji lafzı; şu iki latin kelimesinden oluşmaktadır: Teknik ve loji.

Teknik; belli bir işi gerçekleştirmek için kullanılan araçtır. Loji ise; esasta mevcut olup önbilgilere dayanarak yeni şeylerin üretilme mantığıdır. Terim manası olarak; insanların günlük işlerini kolaylaştıran icatlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve batı, bakış açısının teknolojinin kullanılması üzerindeki etkisini kendi ideolojisinin amellere tayin ettiği kıymet ölçüsüne göre belirledi. Batının temel bir kuralı var ki; bütün ameller ona dayanır ve onunla ölçülür. O da menfaatçiliktir. Herhangi bir amel menfaati gerçekleştiriyorsa iyi ve güzel sayılır. Cinsi tahriki kışkırtan veya şiddeti sergileyen sahneler ve filimler yayan teknoloji, Irak'ı veya Somali’yi veya başka bir yeri vurmak için kamuoyunu kışkırtan teknoloji iyi ve güzel sayılır. İnsanların konuşmalarını dinleyip, onlara karşı casusluk yapmak gayesiyle mahalli ve evrensel iletişim şebekeleri kullanmak kötü değil, güzeldir. Amerikan egemenliği altına sokmak için, tırmanan Japon gücünü yok etmek maksadıyla atom bombasını kullanmak serbesttir. Kapitalist batılıların nükleer artıklarını Arjantin veya Suudi Arabistan çölüne atmaları, başka yolla bu artıklarının tesiri yok etme masrafından daha ucuz olduğu için sakıncalı değildir. Bilgisayar şirketlerinin programlarının yayma hakkını ve bilahare kârlarını korumak için adlandırılan, virüs yaymaları kendilerince kötü değil, güzeldir. Kadının cinselliğini ve güzelliğini teşhir eden elbiselerin üretimi güzel olmaktadır. İnsanlar protesto etmeseler çevreyi kirleten maddeleri üreten fabrikaları tesis etmeye engel yoktur.

İşte menfaat ve kârı temin etme esası üzerine kurulu Batılı bakış açısının teknolojiyi kullanma üzerindeki tasavvuru bu şekilde hayata yansımaktadır.

Bütün bunlara karşı İslam’ın bakış açısı ise; menfaati ve kârı temin etme esası üzerine değil, haram ve helal esası üzerine kuruludur. Amellerin ölçüsü haram ve helaldir. Bu bakış açısı teknolojinin haram şeylerde kullanılmasına müsaade etmez. İletişim araçlarını casusluk için kullanmayı helal kılmaz. Bir ekonomik rakibi yıkmak için şehirleri yıkmaya cevaz vermez. Bir sanayici veya bir tüccar kazansın diye insanların muhtaç oldukları temiz havayı kirletmeye de müsaade etmez, bir şeyi haram kılan nass varsa o kullanılmaz yoksa kullanılır.

İslam devleti teknolojiyi ancak ümmetin işlerini kolaylaştırmak için kullanmak ve sadece ümmete yararlı olacak alanda geliştirmekle yükümlüdür.

Batının insanları sömürmek için kullandığı metotlardan sadece birisi olan ray hattında görmek mümkün. Batı onu Hicazın petrollerini kendisine aktarmak için kullanma maksadı güderken İslam Devleti onu tebaasının işlerini kolaylaştırmak ve inanışlarının gereği olan Hac vazifelerini yerine getirmek isteyen Müslümanları taşımak için icra etmiştir.

Teknoloji olarak aynı işlevin yapıldığı bu olayda nizamın tatbikindeki amacın farklılığı ortadadır. Batının bütün bu gelişimlerine İslami hükümleri indirgeyemeyen yani hadarat ve medeniyeti birbirinden ayıramayan İslam alemi medeniyet konusunda İslam’ın nasıl bir hüküm koyduğunu tartışırken takipten uzak kaldı. Ve tabiri caiz ise Batı, dünyanın gemini eline aldı ve teknolojinin hayata yansıyışındaki fikir farklılığı batının kendi düşündüğü şekilde hayata indirgenmeye başlandı. Ve batı bundan sonra teknolojisini kendi akidesine göre geliştirdi. Ve bu teknolojisini insanlığa götürürken 3 şeyi göz önünde bulundurdu ve bütün bu çalışmalarını bu yönde yaptı.

1. Doğal zenginliklerin en fazla olduğu yerlerdeki zenginlikleri kendisine aktarmak için teknolojisini geliştirdi.

2. Gerek bu sömürdüğü ülkelerde olsun gerekse dünyanın diğer bölgelerinde olsun kendi varlığını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaların önünü kesmek için insanları boşa oyalamak maksadı ile teknolojisini geliştirdi.

3. İnsanlığı boşa oyalama çabalarına rağmen gerek kendi varlığını ortadan kaldırmak için gerekse kendi ekonomik gücüne eş olacak güçleri ortadan kaldırmak için teknolojisini geliştirdi.

Gelişim yönündeki bu unsurları ekonomik yön, siyasi yön ve askeri yön olarak ta sınıflandırabiliriz. Bunları biraz daha açacak olursak:

Batı madde ve enerjiyle ilgili temel bilimleri bünyesinde bulunduruyordu. Ancak endüstriyel enerjiyi oluşturmak ve teknolojiyi üretmek için gerekli olan şartlardan olan ham madde kendisinde yoktu. Ham maddenin bulunduğu yerse Müslümanların yaşadıkları bölgelerdi ve batı kendisinin ihtiyacı olan bu ham maddeyi elde etmek için yapmış olduğu birçok oyunların ardından bunları kendisine aktarmayı başardı ve bu aktarma gerek direkt olarak gerekse dolaylı olarak gerçekleşti. Direkt olarak aktarımlarına birkaç örnek verecek olursak: Niğde’nin Bor ilçesinde çıkan bor minerallerinin varil varil Türkiye’den götürülmesi, çinkonun yıllarca yurt dışında işlenip değeri kalmayınca tekrar Türkiye’ye iadesi gibi. Bu da sadece hissedebildiğimiz bölge olması itibariyle Türkiye’den verdiğimiz örnek. Bunu genelleştirip diğer Müslüman beldelerini de düşündüğümüzde bugün batı petrolünden doğal gazına, daha birçok doğal zenginliği kendisine aktarmakta.

Dolaylı olarak enerji aktarılmasına ise teknolojik transferin aldatıcı hikayesi örnek teşkil etmektedir. Dünya 1. dünya savaşından bu yana teknolojik alanda devletlerin bir çok bölünmesine sahne oldu ve bugünkü hali ile en son şeklini aldı ve bugün dünya herhangi bir kayıt ve şarta bağlı kalmaksızın canlı ve stratejik bir teknolojinin kaidesine ve tabanına sahip olan sanayi devletleri ve mutlak şekilde teknoloji kaidesine ve zeminine sahip olmayan devlet olarak 2'ye bölündü. Ve 2. dünya devletleri birinci dünya devletlerinden teknoloji transferi hikayelerinin tesiri altında yaşadı. Teknoloji uçakla bir yerden başka bir yere taşınan mal gibi düşünüldü. Ve aradan yıllar geçmesine rağmen değişen tek şey oldu ki o da; 2. dünya devletleri 1. dünya için çok geniş bir pazar halini aldı. Batı teknolojisinin özünü hiç bir zaman aktarmadı. Şöyle ki; Batı bu ülkelere modernizasyonunu kendisi yapmak şartıyla uçak üretmesi için gerekli teknolojiyi verdi. Böylelikle kendisine bağımlı yeni bir pazar elde etmiş oldu.

Batı Osmanlı (Hilafet) devletini parçaladıktan sonra devlet tebaasındaki bütün milletlere has devletçikler inşa etti ve bunların başına kendi sözünü tutacak, kendisinin oradaki çıkarlarını koruyacak kendi hizmetçilerini getirdi. Bu yöneticiler öylesine sadakatli yöneticilerdi ki; efendilerinin bir söylediğini adeta iki etmediler. İnsanların rahat olduklarında bazı şeyleri düşüneceklerini bildiklerinden bu yöneticiler sayesinde o insanları her zaman için zorluklarla, yoksulluklarla ve açlıklarla hayat süren bir hayata mahkum ettiler. Bu bölgelerdeki insanlar ise kendilerinin bu hayata ilk adımı atmalarını sağlayan insanları birer kahraman, kurtarıcı birer peygamber gibi gördüler. Ve bu halen devam etmektedir.

Halklar, kendilerini bu bataklığa sürüklemiş olan o insanları yapılması en zor ve en mükemmel olanı yapmış kahramanlar olarak hatırlamakta ve şu anki içinde yaşamış oldukları sefih hayattan kurtulmanın yolu ise; yine o insanlar gibilerinin gelmesi ve o dönemde yapılanların tekerrür etmesiyle olacağı vehmine de kapılmaktadırlar. Kısacası hep yanlış alanlarda düşünerek yaşamaktalar.

Batının bu alandaki mükemmel başarısını sağlayan teknoloji unsuru ise; televizyondur. Bu teknoloji unsurunu öylesine kullanmayı başarmışlardır ki, insanları 50 cm bir ekrandan gözükenlerin ve söylenenlerin teşekkül ettiği bir dünyada yaşadıklarını hissettirmektedirler. İnsanlar sadece o çerçeveye bağlı olarak düşünmeye teşvik edilmekteler. Ve şurası da acı bir gerçek ki; bugün o çerçeve de sadece Batının fedakar hizmetçilerin istediği şeyler gözükmekte, kendi varlıklarına zarar verecek kendi hegemonyalarını kaldıracak herhangi bir fikrin o çerçeveden insanların gözleri önüne serilmesine asla izin vermemektedirler.

Bugün Batıya baktığımızda bütün hareketlerinde ve düşünsel olarak her zaman aynı düşünen bir görünüm arz etmekteler ama olayı biraz derinlemesine incelediğimizde bu sömürge devletleri kendi aralarında bir sürtüşme ve bir çekişme ile yaşamakta, kendi içlerinde sürekli bir rekabet bulunmaktadır. Bu rekabet muhakkak ki çıkar uğruna yapılmaktadır. Bu sanayi devletleri kendi içlerinde dahi birbirlerini hazmedemez durumdadır. Ve muhakkak ki; dışardan kendilerine ortak olacak bir güce veya kendi varlıklarını ortadan kaldırmaya yönelik bir harekete kesinlikle tahammülleri bulunmamaktadır. Böyle bir çıkışı yapacak bir güce ise ellerinden gelen bütün imkanları ve en son teknolojiyi kullanarak karşı koyacakları muhakkak ve bu karşı koyuşta da kendi dışlarında hiç bir şeyi düşünmeyecekleri de kesin. Bunun en canlı örneğini Japonya’da gördük. İnsanlık tarihinin hiç bir zaman unutamayacağı bu olayda koca bir şehri yerle bir ettiler ve bugün hâla bitki bile yetişmeyen bir kalıntı bıraktılar ve bugün bu devletler Müslümanların başına üşüşmüş durumdalar.

İlk bakışta tamamen ekonomik olarak Müslümanları ezmeye ve onları kendilerine bağımlı bırakmaya çalışıyorlar gibi gözükse de bütün bunların ardında batının asıl düşüncesi muhakkak ki Müslümanların kendi benliklerine dönmelerini engellemek içindir. Zira Batı biliyor ki, Müslümanlar dinlerine sahip çıkarlarsa ve İslam’ı hayatlarında uygulama alanına indirirlerse Müslümanlar Batı dünyasının önünde hem ekonomik hem de siyasi olarak bir güç teşkil edecekler ve bunu engellemek içinde sürekli Müslümanları ezmekte, sürekli onları oyalamaktadırlar.

Günümüzde Batı artık, hiç bir maddi güce başvurmasa da aleyhinde oluşan düşünceyi dahi baskı altına almak istemektedir.

Batı biliyor ki; İslam, kendi ekonomik ve siyasal baskısını ortadan kaldıracak yegane güç konumundadır. Ve o güce giden en ufak yolu dahi kapamaya çalışmakta, fikir ve düşünce bazında önünü kesemediği Müslümanları ise kendi ajanları yoluyla yaptırmış olduğu herhangi bir terörizm faaliyeti veya herhangi silahlı eylem yapan bir gurupla bağlantı kurma yoluyla yıpratıp, ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Son çıkan terörle mücadele denilen hareket bu planın bir parçasıdır. Her türlü ihtimali düşünen Batı, bugün herhangi bir olay karşısında anında müdahale edebilmek için Müslümanların beldelerine üslerini kurmuş durumdadır.

Evet, Batı bütün hareketlerinde sahip olduğu fikirler doğrultusunda yürümekte ve bütün gelişimlerini de menfaatleri çerçevesinde hayata indirgemektedir. Bütün bunlara karşın İslam dünyasındaki devletçikler adeta Batıya hizmet etmek için birbirleriyle yarış içerisindedirler. Türkiye’den Pakistan’a, Suriye’den Mısır'a kadar hepsi Batıya hizmet etmek için yarışa girdiler. Batı devletleri de ABD'den İngiltere’ye, Fransa’dan Almanya’ya hepsi İslam beldelerini sömürmede kıyasıya mücadele içerisindedirler. Tıpkı Resul (sav)'in hadisi şerifinde buyurduğu bir ortamı yaşamaktayız. Allah'ın Resulü (sav) şöyle buyurmakta:

“Ümmetler ve milletler (din mensupları) birbirlerini sofraya davet ettikleri gibi birbirlerini sizin üzerinize davet edecekler ve üzerinize üşüşecekler.” Bu sözü duyanlardan birisi: “Bizim azlığımızdan mı?” diye sordu: “Hayır, aksine siz o gün çok olacaksınız Fakat sizin çokluğunuz selin önüne katıp sürüklediği çer çöp gibi olacaktır. Allah düşmanlarınızın kalbinden size karşı duydukları korkuyu kaldıracak ve sizin kalbinize vehn bırakacak.” Yine bu sözü duyanlardan birisi Ya Resulullah vehn nedir? diye sordu: Resulullah ona cevaben; “Ölüm korkusu ve dünya sevgisidir.” buyurdu.

Bu hadiste Resulullah (sav) 14 asır önce yaptığı bir tasvirle adeta günümüz Müslümanlarının durumunu ortaya koymaktadır. Hadisin sonunda yer alan; “ölüm korkusu ve dünya sevgisi” ifadeleri gerçekten bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlardan birisidir. Müslümanlar sahip oldukları inançlarından kaynaklanan düşüncelerinden vazgeçip, Batı fikirlerini benimsemekle dünya hayatına bakışları değişti.

Tekrar Allah'ın bize tanımış olduğu o izzeti ve şerefi elde etmenin yolu da ancak Allah'ın dinine sıkıca sarılıp, onun yolunda her türlü fedakarlığa katlanarak Hilafet devletini ikame etmekten geçmektedir. Ancak bu yolla muamelattan teknolojinin hayata yansıyışına kadar hayatın bütün alanını İslam’ın belirlemiş olduğu bakış açısına göre düzenleyebiliriz. Ancak bu şekilde Allah'ın (cc) vaadini de hak etmiş oluruz. Zira Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed 7)

Başka bir ayette:

“Bir kavim nefislerindekini değiştirmedikçe Allah o kavmin halini değiştirmez” (Rad 11)

Resul (s.a.v.) Efendimizde bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır:

“Nefsim elinde olan zat'a yemin ederim ki ya marufu emreder ve münkerden nehyede-rsiniz yoksa Allah (cc) dualarınızı kabul etmez.”

Eğer marufu emrediyor ve münkerden nehyediyorsak dua edelim:

Ey Allah'ım!

Mücahitlerin imamı ve Peygamberlerin efendisi Muhammed (sav)'in ümmetini bağışla. Bu ümmete senin hükümlerini tatbik edecek, senin dinini aleme taşıyacak ve dünya ya bir nur, bir güneş gibi doğacak olan Raşidi Hilafet devletini bir an önce vererek şereflendir. Onlara rahmetini ve yardımını ihsan et. Çünkü onlar “La ilahe illallah” sancağını sevinçle ve gururla taşıyacaklardır.

YIL 13  SAYI 157  ZİLKADE 1423  OCAK 2003

Yukarı