Evet
bir millet düşünün ki, asırlarca süren tecrübelerden
milyonlarca insanın, hayattan aldıkları derslerden (kültüründen)
acı tatlı günlerinden meydana gelmiş kültürden ibaret olan bir
toplum. Koyduğu değerleri değişmez ve sağlam, asırlardır
duran dağlar gibidir. Ne kadar zaman geçerse geçsin değişmeyecek
olan bir kültür. Ama bu değişmeyen kültür bir gün geliyor ki,
değişmek mecburiyetinde kalıyor ve nihayet toplanan suyun barajı
yıktığı gibi yıkılıp gidiyor.
Bu
toplum çeşitli yanlış yollara saparak kendi benliğini
(kimliğini) kaybediyor. İlimden teknolojiden uzak, çağın medeni
ihtiyaçlarına dahi cevap veremiyor. Böylece toplum ve millet vasfını
kaybediyor. Özendiği batı kalkınırken onlar geri kalıyor. Çağın
medeni milletler seviyesine çıkamıyorlar. Sonra da çağın
medeni milletler seviyesine çıkmak içinde var gücüyle bütün
değerlerini kaybederek çıkmaya çalışıyor.
Evet
bu seviyeye çıkarmak için doğru yolda çalışmak güzel bir
şeydir. Elbette doğru bir harekettir. İlmin ipine kim sımsıkı
sarılırsa o millet veya şahıs ilmi açıdan kalkınma
yolundadır.
Eğer
ilmi ve teknolojik açıdan kalkınmadan bahsedilecek olursa, bugün
batı bunu gerçekleştirmiştir. Böylelikle de çağın medeniyetinden
faydalanılmış olur. Çünkü ilim ve teknolojinin milleti yoktur.
Nitekim Resulullah (sav) buyuruyor ki; “İlim Müslüman’ın
yetik malidir, nerde bulursa olur.”
İlim
bir millete has değildir. Bütün insanlığa hastır. Ama hareket
(batılılaşmak) bu ilmi açıdan olmaz da (hadaretten) olursa büyük
bir hata olur. Tedavisi mümkün olmayacak yaralar açılır.
Çünkü ilmi almak için kültür değiştirmek şart değildir.
Milletler kültür değiştirmeden de ilim öğrenebilirler. Ama
önce ilmi bilmek lazımdır. İlim nedir?
İlim
(medeniyet) yaşantıda kullanılan maddi şekillerdir. Mesela; bir
araba, uçak, tren ve benzerleri gibi şeyler, bunlar ilimdendir.
Özel değildirler. Bunlar bütün insanlığa hastır.
Hadaret
ise öyle değildir. Hadaret, hayat hakkındaki mefhumların bütünüdür.
Hadaret özeldir, alınmazlar. Ama medeniyet hem özel hem de
geneldir. Hatta hadaretten doğan medeni şekiller dahi başkadır.
Bunları iyi tetkik etmek lazımdır.
İlim
ve teknoloji batı medeniyetinden de, doğu medeniyetinden de
alınırlar. Ama hadaretleri ve ondan kaynaklanan medeniyetleri alınmaz.
Bu İslamla taban tabana zıttır. Çünkü batı, dinin dünyadaki
rolünü red etmiştir ve de kendi yaşantılarını da buna göre
düzenlemişlerdir. Başka bir ülkenin hadaratını veya kültürünü
almadan Japonya gibi kalkınan ülkelerde mevcuttur.
İnsanlar
ancak kendi değer yargılarıyla öğünürler. Başta kültür
olmak üzere tüm değer yargılarını medeniyet diyerek değiştirmeye
kalkışıldığı an, köklü ve sağlam kalkınmadan asla
bahsedilemez.
Evet
Müslüman bir toplumun kültürel olarak batılılaşması demek;
İslam’dan çıkması demektir. Hatta bununla da kalmayıp böylesi
bir durumda İslam baş düşman görülmeye başlanır. Nitekim de
öyle olmadı mı? İslam komünizmden tehlikelidir de-miyorlar mı?
Evet
başımıza ne geldiyse batıcılıktan gelmiştir. Batıcılığın
temelinde dini inkar yatıyordu ve şimdi gözükmeye başlamıştır.
Ne
güzel söylenmiş bir söz vardır: "Batı batı diyerek
battık." Din ve namus anlayışı insanlarda hiç kaldı mı,
insanlar üzerinde din hakimiyeti yok olunca batı hakim oldu. Karanlıktan
aydınlığa çıkmışız güya hangi aydınlığa, hayasızlığa
çıkartılmıştır. Karanlık dendiği zaman da namus vardı,
şimdi namussuzluk, dinsizlik ve hayvanlıktan başka ne kaldı ki gösterin.
Evet
ne yazık ki gerici, yobaz ve örümcek kafalı denilen insanlar
ellerinden geldikçe kalkınmaya ilme, medeniyete karşı gösterilen
sanayileşmeyi hamle yaparak en yüksek yerlere gelmeye çalışmışlardı.
Aydın yobazların dediği gibi değildir. Kendilerini ilerici
olarak kabul eden batı uşakları ağızlarıyla kuş da tutsalar,
Müslümanların ayaklarının vardığı yere bunların, yani
(batılıların) başları varamaz. Şerefleri ve haysiyetleri
kalmamış, onların hiç değerleri yoktur, batılıların
yanlarında uşaklıktan ileri gidememişlerdir bu batı hayranı
satılmış insanlar.
İlim
İslam’ın yitik malıdır. Onu nerde bulurlarsa alırlar,
atalarımız asırlarca dünyaya ilmi yaymışlardır. Gerileme ise
özentiye geçilince başlamıştır. Özenilen batının gerçek
yüzü ortadadır. Bosna’da, Irak’ta ve bütün dünyada
örnekleri çoktur.
Yüz
senede bütün pislikleri açığa çıktı. Ama çağ dışı
denilen İslam ise geldiği günden en son gününe, yani hayata
hakim olduğu sıralarda, dünyaya ışık tutmuştur. Her konuda
batı ile arasında büyük fark vardır. Biri ışık tuttu
insanlığın kurtuluşu için, biri o ışığı söndürdü,
insanlık karanlıkta kaldı. Nitekim Allah (cc) şöyle buyuruyor:
"Ey
iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü
onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi
isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen
sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları)
ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız,
âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz”
(Al-i
İmran 118)
Cenabı
Allah’ın buyurduğu gibi değil midir? Bosna’da, Kosova’da,
Irak’ta ve benzer yerlerde Müslümanlara yapılan nelerdir. Çağ
dışı denilen insanlar 1296 sene dünyayı idare etmişlerdi. Hiçbir
kimseye haksızlık yapılmamıştır. Eğer yapmış olsaydı,
şimdi Yugoslavya denen yerde hiç Yugoslav kalır mıydı?. Bunu
sormak gerekmez mi? Evet batının, gerçek yüzü artık açığa
çıkmıştır.
Batı
bunu yaparken İslami fikri yok etmek için yapmıştır. Çünkü
İslami fikrin olduğu yerde bâtıla yer yoktur, çünkü hak
geldi, bâtıl zayi oldu. Bâtıl zaten yok olmaya mahkumdur.
Batının değer yargıları insanları sömürmek, insanları ezmek
üzere kurulmuştur, ayakta kalabilmesi içinde bu metodu uyguluyor
ve bununla ayakta kalmaya çalışıyor. İslam ise; insanlığın
kurtuluşu için gelmiştir. İnsanın fıtratına uygun ve kalbe de
güven vericidir. İnsanın hem dünyasını hem ahretini düşünen,
insanın rabbı ile nefsiyle ve diğer insanlarla olan alakalarını
düzenler.
Evet
denizler mürekkep olsa ormanlar kalem, dertler yazmakla bitmez. Eğer
insanlık dertlerin bitmesini istiyorsa, tekrar Raşidi Hilafet
devletine dönmekten başka çaresi yoktur, aksi takdirde hayat bu
şekilde devam edecek hem dünyada hem de ahirette elden gidecektir.
Şüphesiz
ki; Allah (cc) bizleri İslam ile karanlıklardan aydınlığa çıkardı.
İslam ile bizi şanlı bir ümmet yaptı. İslam üzere kaldığımız
sürece bu şan üzere kaldık. Bugün de tek bir ümmet halinde
Allah-u Teala’nın bizden istediğine dört elle sarılmalıyız.
Zira Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Hep
birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın, parçalanmayın.
Allah’ın size olan ni’metini hatırlayın. Hani siz birbirinize
düşman kişiler idiniz de O, kalplerinizi birleştirmiş ve O’nun
ni’meti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.” (Al-i
İmran 103)
Müminlere
ancak Allah (cc) yardım eder.
“Andolsun
ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik
de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha
dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. Müminlere yardım
etmek de bize düşer.”
(Rum 47)
|