Ana Sayfa YIL 13   SAYI 158   ZİLHİCCE 1423   ŞUBAT 2003 E-Mail

HABER - YORUM

Hilafet Dergisi

ABD Merkezi Bölgeler Üzerindeki Kontrolünü Güçlendiriyor:

Peşaver: Hizb-ut Tahrir; “ABD’nin mevcut krizden faydalanarak, ana bölgeler üzerindeki kontrolünü güçlendirmek için istifade ettiğini” söyledi. Bir basın açıklamasında Hizbin sözcüsü; “Güney Wazaristan’da vuku bulan olayları takip ettiğimizde, görülen odur ki; Pakistan’ın, emperyalist güç ve dünyanın belasıyla (ABD) bağlarını kopartmak yerine daha fazla güç birliğine gittiğini” ifade etti. Sözcü devamla; “Pakistan’ın ABD ile fikri ve diğer konularda iş birlikteliğini arttırdığı görülmektedir” dedi. Sözcü; “bölgede oluşturulan krizin gerçek hedefinin; Pakistan ordusunun (bölge halkının karşı gelmesine rağmen) merkezi bölgelerdeki operasyonların sayısını artırmak için gerekli atmosferi oluşturmaya yönelik girişimler olduğu” hakkındaki çekincelerini belirtti. Sözcü devamla; “krizin ABD ve Pakistan güçleri arasındaki iş birlikteliğini arttırmak için bir koşul olarak öne sürüldüğünü, ayrıca ABD’nin Pakistan’ı “İslam’a karşı haçlı seferinde” kullanmak için bir fırsat gözetiğini” de sözlerine ekledi. Sözlerinin sonunda; “Müslümanların kaçırılarak Guantanamo Bay’a terk edilmeleri gibi olayların artık yaşanmaması için Müslümanları ayaklanmaya ve tekrar Hilafet’i kurmak için çalışmaya” çağırdı.

Cornelia Rabitz Staff report Daily Times 10/1/2003

Almanya’da Hizb-ut Tahrir yasaklandı

Federal Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily, bir İslami örgütü daha yasakladı. Schily, bir süredir Anayasayı Koruma Dairesi tarafından izlenen Hizb-ut Tahrir adlı örgütün, özellikle üniversitelerde Yahudi düşmanı ve İsrail aleyhtarı propaganda yaptığını söyledi...

Federal Alman İçişleri Bakanı Otto Schily; 11 Eylül saldırılarının ardından Dernekler Yasası’ndaki dini imtiyaz maddesinin çıkarılmasından bir kez daha yararlanarak Hilafet Devleti ve El Aksa’nın ardından radikal dinci Hizb-ut Tahrir adlı derneğin faaliyetlerini de yasaklandı.

İçişleri Bakanı Schily bugün kararını açıklarken, Hizb-ut Tahrir’in özellikle üniversitelerde Yahudi düşmanı söylemlerle Müslüman öğrencileri Yahudiler’e karşı kışkırttığını, İsrail karşıtı bildiriler dağıttığını söyledi ve “Halklar arasındaki anlayış ortamını dinamitlemeye çalışan radikal İslamcı bu örgüte karşı terörle mücadele yasasını yürürlüğe koymanın zamanı gelmiştir” dedi.

Schily, derneğin tehlikeli bir örgüt olduğunun tartışma götürmediğini, Almanya’daki aşırı sağcı odaklarla da bağlantısı bulunduğunu ifade ederek, “Anayasamızı açıkça ihlal eden böyle bir örgütün Almanya’da işi yoktur. Ve bu türden örgütleri ülkemizden temizlemek için en sert önlemlere başvurmakta kararlıyız” dedi.

Alman polisinin operasyonları sürüyor

Alman polisi dün çeşitli eyaletlerde derneğe ait çok sayıda büroda arama yaptı. Bu aramaların sonucu henüz açıklanmadı. Ancak Hizb-ut Tahrir’in Almanya’daki faaliyetlerinin dışardan yönetildiği görüşü hakim. Anayasayı Koruma Dairesi, derneğin 1953’te ilk kez Kudüs’te kurulduğu bildirdi. Hizb-ut Tahrir ise kendisini “İdeolojisi İslam, hedefi de İslami düzene dönüş olan siyasi bir parti” olarak tanımlıyor.

11 Eylül sonrası yasal düzenlemeler

11 Eylül saldırılarının ardından olası terör eylemlerine karşı ülkenin iç güvenliğini güçlendirmek amacıyla Aralık 2001’de 19 yasa ve bir dizi yönetmelikte değişiklik yapılmıştı. Bunlar arasında Dernekler Yasası da vardı. Yasadan “din imtiyazının” çıkarılmasıyla din kisvesi altında faaliyet gösteren radikal örgütler yasaklanması gündeme geldi.

Ayrıca Alman Ceza Yasası’nın 129. maddesindeki değişiklik, terörist örgüt kurulmasını ceza kapsamına aldığı gibi, örgüt üyelerinin yanı sıra sempatizanlarının da cezalandırılmasına imkan tanıyor. Almanya’da ikamet eden ama faaliyetlerini başka ülkelerde sürdürenler ya da demokrasi karşıtı radikal gruplara mali destek verenler de yargı karşısına çıkarılacaklar.

Derneklerin etki alanı büyük

Anayasayı Koruma Dairesi’nin raporlarında Almanya’da yaşayan yaklaşık 7 milyon 300 bin yabancıdan çok azının radikal örgütlere üye olduğu belirtiliyor. Anayasayı Koruma Dairesi yetkililerine göre, ağırlıklı olarak İslamcı, aktif faaliyette bulunanlarının sayısı 59 bini geçmiyor. Ama derneklerin etki alanı ise bu sayının çok üzerinde.

Kaynak: DW Türkçe yayınları İnternet sitesi

15/ 01/ 2003

Almanya İstihbarat Teşkilatı Başkanı Orta Asya’da Hilafet Devleti Kurma Çalışmaları Noktasında Uyarılarda Bulundu. 10/01/2003 tarihinde “Müfekiratül İslam” adlı internet sayfasında şu habere yer verildi:

“Almanya İstihbarat Teşkilatı Başkanı August Haning’in bazı Arap ülkelerini kapsayan yurtdışı gezisine çıktı. Önce Körfez memleketlerine gitti. Bu gezide ziyaret edeceği devletlerin istihbarat başkanlarıyla görüşmeler planlanmıştır. Görüşmelerin ana konusunu Irak ve “İslam Fundemantalizmi” oluşturacaktır. Bu hususta karşılıklı bilgi edinme sağlanacaktır.

“İslam Fundemantalizmi” hakkında Almanya İstihbarat Teşkilatı uzmanları şöyle dediler: “Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan’daki İslami hareketlerin binlerce sempatizanlarının bu bölgede Hilafet Devletini kurmak için büyük bir saldırı başlatacakları bekleniyor. Rusya’nın Amerika’dan daha fazla bu işin üzerine gideceği ifade ettiler. Çünkü bu Cumhuriyetler daha önce Rusya’nın tahakkümü altında idi. Bu gelişmeler doğrudan Rusya’yı tehdit ediyor.” Devamla şu açıklamada bulundular: “Rus güçleri bunlarla baş edemez. Çünkü özellikle o bölgeler dağlık ve kayalıktır. Ayrıca bu bölgelerde ağır silahlar kullanmak zordur.”

Haberin yorumu

İslam’da “fundemantalizm” diye bir şey yoktur. “Fundemantalizm” Hıristiyanlıkla bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. Fundemantalist Hıristiyanlar yeni icatlar, keşifler, sanayi, teknoloji ve bunun gibi şeyleri reddediyorlardı. Amerika ve Avrupa bu düşünce ve mensuplarıyla mücadele ederek son verdi. Fakat halen ABD ve Avrupa’da çok az sayıda, tesiri olmayan bu düşünce mensubu kişiler bulunmaktadır.

İslam Devleti kurmak veya Şeri hükümleri tatbik etmek için faaliyet gösterenlere “Fundamentalizmle” suçlanarak kötülenmek istenmektedir. İslam ve Müslümanlar yeni icatlar, keşifler, sanayi, teknoloji ve her tür icatları kabul eder. Bu nedenle Müslümanlar arasında hiç bir fundamantalist yoktur. Ayrıca her Müslüman İslam Hilafet Devletinin kurulması ve Şeriatın uygulanmasını ister. Zira Kur’anda ve Sünnette namaz gibi bunun farz olduğunu idrak ederler. Aralarında bu hususu bilmeyenler bazı hiziplerce bilgilendirilmektedir. Bu nedenle büyük devletler ve onlara bağlı devletçikler öncelikli olarak bu cemaatlar ve hiziplerle savaşıyorlar.

Hilafet sistemi İslam Devletinin şekli olarak idrak edilmeye ve benimsenmeye başlandı. Bu mücadeleyi verenler Hilafet Devletini kurmak için silah kullanmıyorlar. Müslüman halkı ve ordularını ikna edip onlardan güç vermelerini istiyorlar. Çünkü Resulullah (sav) devleti kurma aşamasında silahlı bir mücadele üzerinde yürümedi.

 

Almanya, İslam Dünyasındaki Rejimlerin Yolunu İzliyor

15/01/2003 tarihinde Almanya İçişleri Bakanı Otto Schilly; Hizb-ut Tahrir adlı İslami partiyi yasakladığını açıkladı. Bütün Almanya Televizyon ve radyo kanalları 24 saat boyunca bu konuya geniş yer ayırdı. Ayrıca gazeteler ve internet sayfaları da yasaklamayla ilgili haberler yayınladılar. Gerekçe olarak; Hizb-ut Tahririn “İsrail’e karşı gelmesi, ona karşı savaşmaya çağırması” gösterildi.

Haberin yorumu

“Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın...” (Bakara 191) mealindeki ayet başlığı ile dağıtılan Hizbin beyanı büyük bir etki yaptı. Adeta yer yerinden oynadı. Oysa bu ayet Kur’anda asırlardır yer almakta ve bütün Müslümanlar şeksiz buna inanmaktadırlar.

Kur’anı Kerim; eğer düşman İslam beldelerinden bir yere girerse, Müslümanlara onları oradan çıkartıncaya kadar nerede bulursak savaşmamızı ve öldürmemizi emrediyor.

Almanya ve diğer devletler bizden ne istiyor?! Emr-i vakıayı kabul edip işgalci ve gaspçı İsrail’le barışmamızı mı?! Biri geliyor; toprağını gasbetiyor, babanı, kardeşini, çocuğunu ve akrabalarını öldürüyor, evlerini yıkıyor, yakınlarını o topraklardan çıkartıyor ve geride kalan akrabalarına gece-gündüz demeden eziyet ediyor ve senden istenen; bu düşmanın bütün bu yaptıklarını kabul edip onunla barışmaktır!.. yani her şeyi ona teslim etmemizi istiyorlar. Bu akıl dışıdır, zulmün ta kendisidir. O vahşi yahudi varlığı bu haliyle medeni, çağdaş, modern olacak, hakkını savunduğu için Müslüman vahşi, gaddar, gerici, çağdışı sayılacak!.. Bu yaklaşım asla kabul edilemez.

Müslümanlar artık uyanmalıdır. Kafirler her yerde çeşitli yollarla bizlerle savaşıyorlar. Bugün Hizb-ut Tahrir Almanya’da yasaklanıyorsa yarın diğer cemaatlar yasaklanacak, sıra diğerlerine de gelecektir. Hatta daha da ileri gidilip camilerin dahi kapatılabilir.

Hizb-ut Tahrir’in suçu ise; Allah’a iman, Kur’ana iman, Resulüne iman etmesidir. Rabbim Allah’tır dediği ve bu kelimenin manası olan “Hakimiyet Allah’ındır, yalnız Allah’ın şeriatı uygulanır, bu şeriatta ancak kendi devletiyle var olur ve onun devleti Hilafettir” dediği içindir.

Almanya polisi o tarihte Almanya’da 25 evi bastı ve o tarihte Hizb-ut Tahrirle ilgili neşriyatlara el koyup, alıp götürmüştür. Bilgisayarları dahi alıp götüren evleri arayan Alman polisi İslam dünyasında var olan rejimlerin yaptıkları icraatları yapıyorlar.

Türkiye ve diğer rejimlerin dedikleri gibi; “bizde demokrasi, fikir hürriyeti, inanç hürriyeti var” diyorlar. İşte gerçek demokrasileri ve savunup durdukları hürriyetler budur. Bunun manası; baskın, zorbalık ve vahşettir. Demokrasi lafı altında her türlü zulüm serbesttir. Bunu yapmakla gerçek demokrat olunur. İşte Amerika, Almanya ve İsrail bunu yapıyorlar. İslam beldelerindeki Türkiye kukla rejimlerde onlardan bunu öğrendiler. Bu sebepledir ki; hapishaneler Hizb-ut Tahrir elemanlarıyla doldurulmaya çalışıyor.

Türkiye Devleti Bazı Liman Ve Üsleri ABD’nin Kullanımına Açıyor

“10/01/2003 tarihinde BBC internet sayfasında şu habere yer verildi: TC. Başbakanı Abdullah Gül, Irak’a karşı muhtemelen savaşa girişecek olan Amerikan ordusu için, savaşta askerlerin konuşlanmasına uygunluğunun incelenmesinin önünü açmıştır. ABD’den bir ekip TC. hükümetinin verdiği müsaade ile bu üs ve limanları incelemeye başlamıştır.”

Haberin yorumu

Türkiye’nin Amerikanın yanında savaşa girmeye tereddüt etmesine rağmen Amerika tarafından hava, deniz ve karayollarının kullanılmasına müsaade etmiştir. Bu güne kadar Türkiye Amerika yanında bu savaşa katılma noktasında bir karar alamadı. Şu var ki; Amerikanın 1991’de Körfez Savaşında, 2001’de Afganistan’a saldırısında Türkiye kendi üsleri, kara sahası ve deniz sularını kullandırmıştı.

Bunu yapmakla; Amerikanın Müslümanları vurmasına kolaylık sağlıyor. TC.’nin bundan kazancı nedir?! Yoksa bütün bunları şeytanın rızasını kazanmak için mi yapıyor?! İlerde aynı olaylar kendi başına gelmeyecek mi?

Müslümanlar koyunlar gibi duyarsız hale geldiler. Bu olay aynen; kasabın koyunları keserken diğerlerinin seyretmesine dönüştü. Sıranın kendisine gelmesini bekliyorlar. İşin garip olan tarafı; kardeşlerinin kesilmelerini kolaylaştırıp yardım ederek koyunlardan da aşağı derecelere düşmeleridir.

Amerika’ya Karşı Düşmanlık Ve Nefret Duyguları Bütün Dünyaya Yayılıyor

İngiltere’de 11/01/2003 tarihinde The Intependet Gazetesi; “İngiltere Başbakanı Tony Blair ve ABD’nin Orta Doğu için sergiledikleri tutumları karşısında bunlara karşı düşmanlık ve nefret duygularının bütün dünyaya yayıldığını” bildirdi. Ayrıca; Blair’in Irak’a karşı saldırının önümüzdeki yazın veya sonbahara kadar ertelenmesini Amerika’dan istediğine dair habere de yer verildi.

Haberin yorumu

Yeni yıl mesajında Blair; “İngiltere’nin bu yıl büyük problemlerle karşılaşacağını” söylemişti. Zira Amerika Irak’a saldırırsa İngiltere Irak ve Körfezde nüfusunu kaybedecektir. İşte Blair bunu kastederek böylesi bir açıklamada bulunmuştur. İngiltere bölgede nüfusunu koruma çabasındadır. Fakat gelinen noktada bunu başarması zor ve rizikoludur.

Bizim açımızdan Amerika ve İngiltere arasında hiç bir fark yoktur. İkisi de sömürgeci, düşman devletlerdir. Sadece kendi aralarında gizli rekabet vardır. Bu çatışmalardan elbette ki Müslümanlar zarar görecektir.

 

Taşkent, İslamcı Grubun (Hizb-ut Tahrir’in) Kara Listeye Alınmasını İstiyor

Hükümetin, yasaklanmış İslamcı gruptan kendilerini kurtarabilmek için Müslüman radikalizm konusunda uluslararası yardımlara güvendikleri görülmektedir.

Özbek hükümeti, insan haklarını kötüye kullandığını ört-bas edebilmek için ABD öncülüğündeki “Terörizme karşı savaşı” kullanarak olayları suiistimal etmekten suçlanıyor.

Taşkent, Washington’un 11 Eylül saldırılarından sonra hazırladığı uluslararası aşırıcı organizasyonlar kara listesine, yasaklanmış grup olan Hizb-ut Tahrir’in de eklenmesini istedi. Otoriteler, organizenin bu bölge dışındaki İslamcı militanlar tarafından genişletilmek için kullanıldığını iddia ediyorlar. Fakat geçen ay, Orta Asya analistleri (araştırmacıları) Özbekistan’ın başkentinde yapılan “Bölgesel Güvenlik Konferansında” ele alınmış olan bu atılımı, radikal Müslümanlara yapılan baskıyı doğrulamak için hükümetin; kendisine bir sebep olarak görmesinden şüphe ediyorlar.

Özbekistan İnsan Hakları kurumundan Saidjakhan Zainabitdinov İWPR’ye : “Onlar bu şekilde son dört yıldır Hizb-ut-Tahrir üyelerine yönelik yapılan takip ve toplu tutuklamaları haklı göstermeyi ümit ediyorlar.” dedi.

Gözetleyiciler, devletin böylelikle yasak dinsel organizelere ve cumhuriyetin içerisinde mevcut olan muhalefete darbeler indirmekte kendisini özgür hissedeceğine inanıyor. Özbek Dışişleri Bakanı Bakhtier İslamov konferansta; “Hizb-ut Tahrir’in, bir çok Orta Asya ülkelerine taraftarlarını dağıttığını ve bunun siyasi düzen için çok büyük bir tehlike olduğunu” söyledi. Her nedense, delegelerin kendisine sorular yönelttiğinde, grubun belirli bir darbe girişimiyle bağlantısının olup-olmadığını kanıtlayamamıştır.

50 yıl önce Orta Doğu’da kurulan grup kendisini; “İslamî hayatı, öncelikle Hilafet sistemini Müslüman ülkelerde hakim kılıp ardından tüm dünyaya yaymak için çalışan siyasi bir parti” olarak tarif ediyor.

Bu hareket, ilk olarak eski Sovyet Cumhuriyetlerinde belirdi. Ardın da (1991’de) bağımsızlıklarını kazandılar. Sonra, Özbekistan’da İslam’ın yaygın olarak yaşandığı bölgelere (Namangan, Fergana ve Taşkent’e) rotalarını çevirdiler. Bir sene içerisinde, Sogdiy ve Kırgızistan’ın bazı bölgeleri de dahil Tacik sınırında hücreleri yerleşmiştir.

Özbekistan ‘da bulunan Uluslararası İnsan Hakları Komisyonu; “Hizb-ut-Tahrir üyelerinin haksız soruşturmalara ve tartışılır yargılanmalara maruz kaldıklarını, aynı zamanda devletin onların bağlantılarını takip ettiğini” iddia ettiler.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir Özbek siyasi bilimci İWPR’ye yaptığı açıklamada; “Taşkent’in, söz konusu yasak partiden, uluslararası terörizme karşı kampanyayı suistimal ederek kurtulmak istediğini” anlattı.

Fakat, konferansın organizatörü prof. Alisher Azizhadjaev -eski başbakan temsilcisi ve Başbakan İslam Kerimov’un danışmanı- İWPR’ye; “Bu grubun çok büyük bir tehlike teşkil ettiğini” söyledi.

Özbek istihbarat teşkilatı, uluslararası aşırıcı organizasyon olarak da bilinen “Hizb-ut Tahrir” üyelerinin birkaç yıldır Orta Asya’da faaliyette bulunduklarını belirtti. Bu korku Tacikistan’da İslamcı radikal çalışmalara darbeler indiren Duşanbe otoriteleri tarafından da doğrulandı.

Kırgız otoritesi, Özbek ve Tacik otoritelerine nazaran biraz daha yumuşaktır. Şu ana kadar gurubun 4000 üyesini yargılamıştır. Kırgızistan Din İşleri Komisyonu temsilcisi Natalya Shadrova; “Hizb-ut Tahrir üyelerinin yargılanmasının bir çok Kırgızistanlı halk nazarında daha fazla yükselteceği kanaatinin hakim olduğunu” söyledi.

Natalya devamla; “Grubun kara listeye alınması, Müslümanlar arasındaki konumunu daha da yükselecek ve üyeleri artacaktır.” dedi.

“Orta Asya Analist Gazetesi” yayıncısı, Washington’da John Hopkins üniversitesinde professör olan Svante Cornell, İWPR’ye yaptığı açıklamada; “Amerika’nın Özbek İslamcı hareketini (!) kara listeye ekleme kararı alırsa bunun sonucu; grubun destekçi sayısında müthiş bir şekilde patlama olacaktır” dedi. Cornell devamla; “Hizb-ut-Tahrir’in kara listeye dahil edilmesini bu yüzden onaylamıyorum, çünkü böylelikle daha fazla genç nesil gruba katılacaktır.” dedi.

Nargiz Zakirova Taşkent (RCA No. 173, 7/1/2003)

 

İşkenceye Uğrayan Britanyalılar Hakkındaki Soruşturma

Devleti yıkmak hedefini taşıyan, İslamcı görüşleri yaymaktan suçlanan üç Britanyalıya işkence yapmakla suçlanan Mısırlı güvenlik memurları, dün Kahire’de, mahkeme salonunda karşıt deliller sundular. İşkenceci memurlar salonda belirir belirmez, metal bir kafesin içinde tutulan üç kişi ve suç ortakları (23 Mısırlı) : “Nisan ayında işkenceci, aralıkta tanık! Nasıl bir oyun?!” yazılı pankartlar açtılar.

İan Nisbet, Reza Pankhurst ve Maajid Nawaz, yirmi yaşlarında, evli ve çocuk sahibi olan bu üç şahıs Mısır’da yasaklanmış parti olan İslamcı grup Hizb-ut-Tahrir’e (İslamcı Kurtuluş Partisi’ne) bağlı çalışmalarda bulunmaktan yargılanıyorlar. Üçü de Londra’dan olan bu şahıslar, Kahire ve Aleksandria’da kaldıkları bir evde yakalandılar ve 48 gün boyunca avukatla görüştürülmediler.

Bu kişiler; “dövüldüklerini, gözlerinin bağlandığını, elektrik şoklar verildiğini, beton yerlerde yatmaya zorlandıklarını ve diğer tutuklulara nasıl işkence yapıldığını gördüklerini” iddia ediyorlar. Bu iğrenç tutum, ancak onların içeriğini bilmedikleri ve okuyamadıkları ifadeleri zorla imzalatıldıktan sonra sona ermiştir. Bu ifadeyi kabul etmediğini göstermek için Reza Pankhurst adlı şahıs iddianameye attığı imzasının içerisine “yalan” kelimesini ekleyerek tepkisini belirtmiştir. Şuan Kahire’nin dışında bulunan Masreh-Torah siyasi suçlular hapishanesinde tek kişilik hücrede tutulmaktadırlar.

Tony Blair’e bu meselede aracı olması için, hücrelerinden mektup yazdılar fakat Downing Street, Mısır’ın Kırmızı deniz kıyısında tatil yapan Blair ailesine yapılacak ziyaretin özel bir ziyaret olacağını söyledi.

Üç Britanyalı suçsuz olduklarını savundular. Sonradan Müslüman olmuş Nisbet (28) ve Pankhurst (27) bilgisayar danışmanı olarak çalışıyorlardı. Maajid Nawaz (24) Londra üniversitesinde Afrika ve Asya üzerine okumakta, aynı zamanda Aleksandria üniversitesinde Arapça öğrenmekte idi. Bu üç şahıs Hizb-ut-Tahrir’in hedeflerini yaymaktan dolayı tutuklandılar. Nawaz ve Pankhurst, Hizb-ut-Tahrir’in mesajlarını içeren bildiriler bulundurmak ve dağıtmaktan dolayı tutuklandılar. Ayrıca Pankhurst, grubun ideolojisini propaganda etmek için bir bilgisayar bulundurmaktan yargılanıyor. Evlerinde bulunan kitaplar anayasaya aykırı olup olmadığını belirlemek için Kahire’deki El-Ezher üniversitesine gönderilmiştir.

Üç şahsın Britanyalı avukatı Sadik Khan : “Nisanda söz konusu şahıslara işkence yapan memurların, aralıkta onlara karşı delil sunmaları çok çok rahatsız edicidir,” dedi. Devamla; “Şu çok gülünç! Açık ve nettir ki; söz konusu memurlar masallar uyduruyorlar.”

Soruşturmalar, tutuklanmalar ve bu aşamalardaki olaylara şahit olan Maajid’in babası, Muhammed Nawaz: “Onlar aşırı dolu koğuşlarda, başka meselelerden tutuklanmış suçlularla birlikte tutulmaktalar. Battersea köpekler evinde yaşayan hayvanlar daha iyi bir ortam içerisinde yaşıyorlar.” dedi.

Londra’daki Mısır Elçiliği son açıklamasında: “Üç Britanyalıya işkence yapıldığı iddiasının doğru olabileceğine dair hiçbir delil bulunamamıştır” dedi.

Şahısların tutuklu halleri devam etmektedir...

Owen Bowcott The Guardian 31/12/2002

YIL 13  SAYI 158  ZİLHİCCE 1423  ŞUBAT 2003

Yukarı