Ana Sayfa YIL 14  SAYI 162-163  R.AHİR/C.EVVEL 1424  HAZİRAN/TEMMUZ 2003 E-Mail

AMERİKA VE DOSTLARI SERAP GÖRÜYOR

Hilafet Dergisi

“İnkâr edenlere gelince: Onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir. Susayan onu su zanneder…” (Nur 39)

 Önce Afganistan arkasından Irak tahmin edilenden daha hızlı bir şekilde Amerika ve müttefiklerinin eline geçti. Dikkat çekici husus bu operasyonlarda Amerikan ve İngiliz birliklerinin ciddi direnişlerle karşılaşmamaları ve ağır kayıplar vermemeleridir. Şov misali gerçekleşen bu olaylar işgalciler de dahil olmak üzere herkesi şaşırttı. Şaşkınlığın ana teması; bu savaşların İslam orduları ve küfür ordularının karşı karşıya gelmesi şeklinde algılanıyor olmasından da kaynaklansa gerek. Çünkü karşı taraf (ABD) Haçlı ordularının önderliğine soyunup, İslam alemine savaş açtığını ilan etmiştir. Fakat karşısında ne bir İslam ordusu vardır ne de kendisine karşı mücadele eden bir halk. Yani, ne Selahaddin Eyyubi gibi bir komutan ne de ona destek veren İslam ruhunu taşıyan bir halk… 

Hilafetin yıkılışından (1924) sonra dağıtılan İslam coğrafyasında esen küfrün hegemonyası İslam ümmeti üzerinde derin yaralar bırakmıştır. Başta Ortadoğu olmak üzere tüm yeryüzü kapitalizmin pis kokusu ve saldırganlığına maruz kalmıştır. Bunun neticesinde doğan devletler elbette ki temelde mesnetsiz, köksüz ve ruhsuz bir yapıya sahip olarak doğmuştur. Kukla yönetimler, ajan liderler, küfrün pislikleri ile dolu rejimler ve bu sistemlerin koruyucuları elbetteki direnç ve karşılık vermekte azimli olamazlar. Çünkü onlar İslam’a ve Müslümanlara kin ve nefret kusarak nizamlarını ayakta tutmak için düzen oluşturmuşlardı. Gelişen olaylarda da müşahede edildiği gibi küfür orduları İslam beldelerini işgal ederken onlar hala İslam davasını taşıyan kişilerle mücadelede idiler. Türkiye devletinin İslam davetini yüklenen yüzlerce kişiyi tutuklayarak şov yaptığı gibi. Halkı ne düşünce açısından ne de ekonomik açıdan düzeltme yönüne gitmeyen bu rejimler yıllardır kafirlere uşaklıkla bir derece kat edeceklerini tasavvur ediyorlardı. Oysaki yine güvendikleri demokrasi havarileri (ABD, İngiltere) tarafından saldırıya maruz kalıyorlar. Bu da yukarıda geçen ayeti kerimenin beyan ettiği gibi su zannettikleri şeylerin birer serap olduğunu ortaya koymuştur. Bununla birlikte yıllardır özenle korumak için emek harcadıkları devletler bir çırpıda ortadan kalkıvermiştir. Şimdi bakıyoruz, ne o ihtişamlı Saddam düzeni ne de onun öve öve bitiremedikleri askerleri orta yok. Demek ki bunlar birer seraptır. Köksüz olanların ömürleri çok kısa ve hazindir. Diğer yandan küfür devletlerinin özenerek inşa ettikleri devletleri kendi elleri ile geri yıkışları dikkati çeker bir olaydır. Ayetin başında ifade edildiği gibi onlar bütün amellerini bu yönde harcayarak kendilerine sadık yönetimler kurmayı amaçlamışlardı. Fakat bir dönem sonra bakıyorsunuz gerisingeriye kendi elleri ile yıkıyorlar. Yani onların amelleri boşa çıkmıştır.

Irak’ın savaşı galip bitirmesini elbette kimse beklemiyordu. Halk desteğinden yoksun, İslam’a savaş açmış bir yönetimin başarı oranı elbette yüksek değildir. Çünkü o yönetim ve buna benzer yönetimler daima ellerindeki sadık köleleri ile ayakta durmanın çabasını verirler. İnanç ise devre dışıdır. Eğer böyle olmasa idi bunun aksi gerçekleşmesi gerekirdi. Yani ideolojinin etkinliği işi Saddam dışı bırakıp fikirler yumağından aldığı güçle ileri düzeylere taşıyabilirdi. Bunun daha baştan engellendiğini ve bu tip yönetimlerin belirli kesimler üzerine bina edildiğini görüyoruz. Baştaki birkaç kişinin gitmesi ile de koskoca ordular darmadağın olup ortadan kaybolabiliyor. Aslında bunu Amerika’dan önce Müslümanların idrak etmeleri gerekirdi. Karşılarında duran rejimlerin birer içi boş, şişirilmiş balon olduklarını anlamaları gerekirdi. Buna benzer gelişmelerin diğer İslam beldelerindeki Müslümanlara örnek teşkil edip, başlarında bulunan düzenlerin çok zayıf olduğunu kavramaları gerekir. Birkaç aile üzerine veya bir aşiret devleti olan kukla yönetimlerin hiçbir dayanak ve temelleri yoktur. Dayandıkları batılılar dahi onları hiç mi hiç önemsemiyor, yeri geldiğinde alay konusu ediniyorlar. Burada garip olan sadece Müslümanların durumudur. Her nedense Müslümanlar başlarındaki bu çürük yönetimlere dört elle sarılmış “aman yıkılmasın, Allah muhafaza devletsiz kalırız” düşüncesiyle korumaya ve onu yüceltmeye çalışıyorlar. Batı yanlısı ve batının değer vermediği bu küfür devletlerine değer vermek Müslüman’ın işi değildir. Amerika ve dostları yerine asıl Müslümanların bu sistemleri alaşağı etmeleri gerekir. Yerine kendi ideolojilerinin gereği olan devlet yapısını oluşturmaları ve böylece dimdik ayakta durma imkanını yakalamaları mümkün olsun.

Ayrıca kafirler bu kukla yönetimleri başa getirirken nasıl belirli bir amaç güdüyorlarsa yıkarken de belirli bir amaçla yıkıyorlar. Kurarken kendi rejimlerinin transferi için bir yapılanma öngörülürken; yıkarken de hain idarecilerin yardımları ile ümmeti aşağılamak, küçük düşürmek, zayıf kılmak, korku salmak ve yapılması gerekeni zor göstermek şeklindedir.

Tahmin edildiği gibi sömürgeci işgalciler Afganistan’dan sonra Irak’ta da kolay bir zafer kazandıktan sonra Müslümanlar hemen bir korkuya kapıldılar. Karşılarında çökmeye yüz tutmuş, içerisinde terör, açlık, sefalet, kabaran milliyetçilik, fakirlik, ahlaki ve ruhi çöküntünün yaşandığı Amerika devleşivermiştir. Dünya devletleri duruma bakarak Amerika'nın karşısında geri adım atar olmuşlardır. Bir çok devlet başkanı “aman efendin bir arzunuz var mı” dercesine başını eğmeye başlamıştır.

Düşünün, bir dönem Firavun’un önünde de insanlar korkularından el-pençe duruyorlardı. Aynı şekilde Saddam’ın önünde de bütün aşiretler ve insanlar korkudan eğiliyorlar, düştükleri acz içerisinde ona karşı çıkmaktan korkuyorlardı. Bir dönem köşelerde Kur’an okumaya çalışan insanlar Türkiye Cumhuriyetinin jandarmasını görünce saklanmaya kaçmaya çalışıyorlardı. Bugün rejim yasakladı diye başörtüsünü çantasına koyup okullara giden genç kızlar bu sistemlerin vermiş olduğu korkudan dolayı gereği gibi İslami yaşamlarını sürdürmekten çekiniyorlar. İşte size örnekler: Firavun denizde boğulmadı mı?! Saddam Cumhuriyet muhafızları ile beraber çok kısa bir süre içerisinde çökmedi mi?! O korktuğunuz Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika’nın akıbeti de aynen onların sonu gibi olacaktır. Görmüyor musunuz; “siyasal İslamı öldürdük, bitirdik” diyenler her defasında şaşkına dönüyorlar. İslam davasını yüklenen Hizb-ut Tahririn elemanlarının verdiği fikri mücadele karşısında çaresizliklerini bütün dünya izliyor. Allah’tan başka hiçbir gücün arkasına saklanmayan bu kişilerin koskoca devleti nasıl da sarstığını ümmet idrak etmeli. Onlarla birlik olup, çökmek üzere olan bu sistemi, ağabeyleri (Amerika veya İngilizler) gelip can simiti takmadan ele geçirip İslam sancağını göklere dikmeli. Yoksa şu veya bu şekilde tağut düzenler yıkılıp gideceklerdir.

Amerika ve dostları kuklaları yolu ile ucuz kahramanlık ve de basit zaferler elde edebilir. Bu demek değildir ki bu ümmet bir daha toparlanamaz, ayağa kalkamaz, dirilip kendileri ile mücadele edemez. Amerika bir serap içerisindedir. Onun amelleri elbette boşa çıkacaktır. Amerikan tarihine yazılması gereken hezimet dolu sayfaları ve o kibirli pozisyonunun sonunu İslam ümmeti gerçekleştirecektir.

İşte görüldü, Saddam rejimini yıkanlar tüm Irak halkının kendilerini çiçeklerle karşılayacağına dair beklentileri doğru çıkmadı. Aşağılık, köle ruhlu kişiler elbette yine çıkacak ve yine sömürgecilere alkış tutan yerli görüntüsü sergileyeceklerdir. Para ile satın alınanlar değersiz aşağılık varlıklardır. Amerika’ya alkış tutanlar onlar gibi geleceğinden korkanlardır. Bu gibilerle Amerika işlediği zulmü perdelemek istemektedir.

Ayrıca ABD’nin vahşet ve katliamlar üzerine elde ettiği zaferin kabullenilecek hiçbir tarafı yoktur. Özgürlükleri; utanç manzaraları, katliam, yakıp yıkma, susuz ve aç bırakma üzerine kurulmuştur. Yaşanan durum; diktatör rejimlerin doğurduğu baskı ve akabinde ekilen korku temelleri üzerine inşa edilmektedir. Bu düzenlerde münafıklık, ikiyüzlülük revaçtadır. Tehdit, korku, baskı ve şiddet temeline inşa edilen sistemler halkın kurtulmak ondan uzaklaşmak ve yıkılması yönünde hareket etmesini beraberinde getirmektedir. Yani yönetim ve halk arasına kalın duvarlar işlenmekte ve barışık yaşama yerine düşman iki kutba dönüşmektedir. Temeller sarsıldığında da destek görmemekte, zillet görüntüleri içerisinde yıkılıp gitmektedir.

Bunların sözü, özü ve ameli karanlıktır. Küfür ehli olan ve onların doğrultusunda giden sistemlerin yapacağı her işte karanlık mevcuttur. Elini uzattıkları her şeyi berbat eden bu sitemler, karanlığın şiddetini göremeyen bilgisiz, basit, nereye gideceğini, ne yapacağını bilmeyen bir durumdadırlar. İşte onlar bu yaptıklarını doğru, ve hak üzere olduklarını zannediyorlar. Bunu gören seviyesiz ve fikri yapıdan yoksun olanlar, gökle yer arasında su varmış gibi Amerika’yı her şeyle örnek almaya koşuyorlar. Faydalanmak için ellerini uzattıklarında ise serap olduğunu anlıyor, elleri boş kalıyor. İşte kafirler ve onların dostları böyledir. İçerisinde bulundukları karanlığı ve küfürleri doğrultusunda yaptıkları amelleri hesaba katarak büyük işler yaptıkları vehmine kapılıyorlar. Allah’ın nizamına ters düşen her şey zillet içerisinde yok olmaya mahkumdur. Onlar hem küfürleri ile hem de amelleri ile hiçbir şey elde edemeyecek hüsrana uğrayanlardan olacaklardır. Nitekim Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).” (Furkan 23)

Bütün bu oluşumlardan sonra Amerika ve dostları ile beraber hareket edenlerin bir serap gördüklerini tekrar hatırlatmak isteriz. Asıl hakikat Allah katından gelendir.

Rabbimize hamd olsun ki, İslam davasını taşıyan İslam ümmeti olarak acı duysak da Allah’tan ümidimizi asla kesmedik. Allah yolunda yaptığımız işlerden hiçbir zaman utanç duymadık. Serap görenler değil, İslam akidesinden neşet eden şer-i hükümler çerçevesinde amel işleyip, Allah indinde amellerimizi boşa çıkarmaktan imtina ettik. Allah’tan dileğimiz ona gereği gibi bir kul olmaktır.

Akidemiz gereği inanıyoruz ki, yardım Allah’tandır ve nusret yakındır!

YIL 14  SAYI 162-163  R.AHİR/C.EVVEL 1424  HAZİRAN/TEMMUZ 2003

Yukarı