Dünyanın
her yanında İslam’a ve onu savunanlara karşı büyük bir
mücadele başlatıldı. Bu, bazı bölgelerde şiddet boyutunu
aşıp ölümlerle sonuçlanan bir noktaya geldi. Kafirlerin fiili
saldırıları, hain, kukla idareciler ve cellatlarının estirdiği
bu çılgınlık adeta dünyayı yaşanamaz hale getirdi. Bu rüzgar
günümüzde ağırlıklı olarak Müslümanlar üzerinde
estirilmektedir.
Başka
bir deyimle Müslümanlar olarak “sabır günlerinin”
içerisinde yaşıyoruz. Fitne ve fesat küfür rejimlerinin desteği
doğrultusunda doruk noktasına ulaştı. Sevap işlemekten korkulup
imtina edilirken günah işleme noktasında insanlar küfür
sistemlerin katkıları ile de cesaretli hareket eder oldu.
Allah’ın
davasını yüklenenler için, azimlerinden hiçbir şey eksiltmeden
sabır içerisinde yürüyecekleri günler yine gelip çatmıştır.
Allah’ın
emirlerinin uygulanmadığı gibi uygulayanlara saldırıların
uygulanmasının arttığı günlerdeyiz. Şer-i hükümlerin suç
sayılıp, uygulayanların horlanıp dışlanması yaygın bir hal
aldı. Akidesine sımsıkı yapışmış Müslümanların kötülüklere
karşı direncini kırmak için dünyanın dört bir yanındaki
rejimler ortak hareket etme kararlığı içerisindeler. Yönetim ve
otoriteden yoksun ve tutanağı kalmamış Müslümanların rencide
edilişini her yerde görebiliyoruz.
Öyle
bir dönemden geçiyoruz ki; şeri hükümleri yerine getirmek,
inanmak veya kötülüklere karşı direnip azim içerisinde
yürümek bir ateş parçasını avuçta tutmak kadar zor olmuştur.
Etrafı, selim düşünen, akleden, doğruyu eğriden ayırt edecek
kişiler yerine ehil olmayan kişiler sardı. Eşkıyalar,
soyguncular, insanların en seviyesizleri insanlığın üzerine
taht kurup iktidar oldular. Bush gibi manyaklar dünyaya kök
söktürüyorlar. Resulullah (sav) şöyle buyurmakta:
“…
O dönemde yalancı adam doğrulanacak, doğru adam yalanlanacak,
hain adama güvenilecek, güvenilir adam hainlikle itham edilecek ve
kamu işinde rüveybıda adam söz sahibi olacaktır. (Rüveybıda
nedir? Sorusunu: Önemsiz, bilgisi kıt adam, diye cevapladı).”
(Sünen-i İbn-i Mace)
Bu
adamlarda (Bush, Müşerref ve diğerlerinde) şeref haysiyet
namına hiçbir şey kalmamış. Yalanlarını hiç utanmadan,
bütün insanlığın gözünün içine baka baka söylüyorlar.
Özellikle Müslümanları insan yerine koymayıp hunharca
katlediyorlar. Müslümanların malları ve toprakları üzerine
çöreklenen ABD’nin Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz
gibi: “Bürokratik nedenlerle sadece kitle imha silahlarını gündeme
getirdik. Çünkü bu herkesin üzerinde mutabık kalacağı bir
sebepti.” (Vanity Fair Dergisi 29/5/2003)
Zamanın
sahte ilahlığına soyunan bu zalimler ve onların devşirme
uşakları dünyanın gözünde birer canavar ve lanetli
kimselerdir. Allah (cc) onlar hakkında şöyle buyurdu:
“Bunlar,
Allah'ın lânetlediği kimselerdir; Allah'ın rahmetinden
uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı
bulamazsın.” (Nisa 52)
Doğrusu
huzurun, adaletin kaybolduğu, her şeyin asli konumundan
uzaklaştırıldığı, dünyanın küfrün bağnazlığı altında
sık-boğaz edildiği, delilerin, çılgınların, düşüncesiz
insanların elinde evirilip çevrildiği bir gündeyiz.
Resulullah’ın
ve ashabının ablukaya alındığı gibi Müslümanlar ablukaya alınıyor,
sadece ve sadece Allah’ın dinine inandıklarından dolayı dünya
onlara zindan kılınıyor. Türkiye’de, Mısırda, Libya’da,
Özbekistan’da ve diğer yerlerde Allah’ın nizamını hakim
kılmak için İslam davasını yüklenenler bu amellerinden dolayı
ya ağır işkencelere maruz kalıyor ve yahut ta acımasızca
öldürülüyorlar. Bu da yetmiyor; dinlerini terk edip hain
idarecilerin önünde secdeye kapanıp özür dilemeleri isteniyor.
İslam
beldelerinde bunlar olurken Amerika'da Müslümanları
Hıristiyanlığa geçmeye teşvik amacıyla seminerlere hız
verildiği haberlerini okuyoruz. New York Times gazetesinin haberine
göre, bu seminerlerden biri Ohio eyaletinin Grove City kentinde yapıldı.
Semineri düzenleyen dernek yetkilileri; “Müslümanların ev
yemeklerine yada dışarıda açık yerlerde yemek ve tatlı yemeye
çağrılıp, oluşturulacak iyi bir dostluk ilişkisinden sonra
adım adım Hıristiyanlığın empoze edilmesi gerektiğini”
kaydettiler. Seminerlere ABD Başkanı George W. Bush'un dini
konularda danışmanlığı yapan ve İslam'a yönelik sert eleştirilileri
ile tanınan Evangelistlerin (İncili yaymaya çalışanlar) ileri
gelenlerinden Jerry Falwell, Pat Robertson, Franklin Graham ve Jerry
Vines de katıldı. (29/5/2003 Yeni Şafak)
Bu
ümmet Endülüs’te dinlerinden dönmeleri için ateş
kuyularında yakıldı, tehdit edildi. Türkiye’de
üniversitelerde tecrit odalarında Müslüman kızların başörtüleri
sökülüp alındı. Şimdide Amerika üniversitelerinde İslam
dinini bırakmaları için Müslümanlara farklı baskılar
yapılıyor. Bunlar ne ilk nede son. Hakla batıl mücadelesinde
süregelen bir çatışmanın varlığının kanıtlarıdır. Fakat
Hakkın karşısında duran ve bu çılgınlığı yapanlar önemli
bir şeyi unutuyorlar: Bu din Allah’tan vahiy yolu ile gelmiştir.
Bundan dolayı köklü ve güçlü bir yapıya sahiptir.
Her
ne şekilde engellenirse engellensin İslam düşüncesi kendine has
yapısı ile kendisini korumasını bilmiştir. Nitekim Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“Kur'an'ı
kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”
(Hicr 9)
Tarihte
Roma’dan esen kültüre, Fars ve Hint felsefelerine, kelamcıların
yoğun saldırılarına köklü akidevi yapısı ile direnen İslam
dini elbette bugünün firavunlarının her türlü saldırı ve
saptırmalarından korunma kuvvetine sahiptir. Ona; ne zamanın
demokrasisi, ne cumhuriyeti, ne laikliği etki etme gücündedir.
Bu
dine ve mensuplarına saldıran ABD, İngiltere, Türkiye,
Özbekistan ve diğerleri şu gerçeği görmezlikten geliyorlar;
İslam dini kulların ortaya koyduğu bir sistem olmayıp Allah (cc)’dan
gelmiştir. Onu koruyacak olan Allah (cc), karşıt saldırıları da
elbette boşa çıkaracaktır. Allah (cc) şöyle buyurdu:
“İnkâr
edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır.”
(Muhammed 1)
“...
Zalimler için hiç yardımcı yoktur.” (Bakara 270)
Tarih
bunun kalıntıları ile doludur. Firavunun bütün baskı ve zulmüne
karşılık, istemediği bir yerden (sarayından) Allah (cc) Musa (as)’la
dinini hakim kılıp tahtını yıkmıştır.
1924’te
İngilizler Hilafeti kaldırmakla İslam dininin artık işinin
bittiğine inanmışlardı. Oysa gelinen noktada ümmet demokrasi
gibi çağın insanlığı öldürücü, yok edici virüsünden,
vebasından kurtulup İslam yönetimi ile şereflenmek istiyor.
Amerika
ve onun yolundan giden yandaşları zalim Kerimov ve TC. yöneticileri
kör oldukları için zamanında İngilizlerin söyledikleri
şeylerin aynısını söylüyorlar. İslam’ı ve İslam davetçilerini
yok ettiklerini iddia edenler ne kadarda cüce varlıklar. Terörizm
altında Müslümanları yok etmek, onların köklü akidelerini
söküp atmak, İslam’ı aslından uzaklaştırmak için ümmetin
zihnini bulandırmaya devam etmekle uğraşanlar, bütün güçleri
elinde bulundurmalarına rağmen İslam davasını yüklenmiş
kişilerle kendilerini haklı çıkartacak (tabi ki batıl hiçbir
zaman haklı olamaz) hiçbir tartışmaya yanaşmıyorlar.
Başarılı olamayacaklarını bildikleri içindir ki; saldırgan
kesilip, ellerindeki maddi gücün arkasına saklanarak, dava
erlerine öldürücü darbeler vurmak istiyorlar. Allah dilerse bu
gidişatı anında tersine çevirebilir. Ancak Peygamber (sav) Efendimizin de buyurduğu gibi onlara bir süre verir:
“Muhakkak
Allah zalime bir süre mehil verir (derhal cezalandırmaz). Sonra
onu yakalayınca artık bir daha salıvermez." (Sünen-i İbn-i
Mace)
Dinin
hakimiyetini önlemek isteyenlerin ellerinde yalan, iftira,
zulümden başka bir alternatifleri olmamıştır. Fikren
üstünlük sağlayamayanlar güç gösterisi yaparak İslam
beldelerini ateş çemberi içerisine alınmışlardır. Aslında bu
onların kan kaybettiklerinin göstergesidir. Müşrik düzen de
Resulullah (sav)’e bu tür saldırılarda bulanarak yok etmek
istemişlerdi. Fakat elleri boş, yıkılmış bir vaziyette
yapayalnız kalıverdiler. Allah (cc) şöyle buyurdu:
“Onlar
(kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar.
Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında
değillerdir.” (Bakara 9)
Evet,
kendileri aldanmaktadır. Çünkü heva ve heveslerini din ve ilah
edinenler gerçekleri görmekten ve düşünmekten çok uzaktırlar.
Onlar ancak kendi güçleri ile kibirlenirler. Oysa Allah bu dini
koruyacağını beyan etmekte. Bu koruma Allah’ın elindedir ve
onu istediği gibi korur. Yalnız burada şunu izah etmek gerekir.
Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, bütün varlık O’na muhtaçtır
ve O’na dönecektir. Bu dini Allah insanlara indirmiştir. Allah
bu dini yeryüzünde taşıyacak ve onu hakim kılıp hükümleriyle
amel edecek insanların varlığından söz ediyor. Bu her dönemde
dinin davetçilerinin olacağının işaretidir:
“Ey
insanlar! Allah dilerse sizi yokluğa gönderip başkalarını
getirir; Allah buna kadirdir.” (Nisa 133)
İnsanlığa
yol gösterici olan bu insanlara eziyet etmekle, tutuklamakla, baskı
altına almakla, öldürmekle bu davanın önüne geçeceklerini
zannediyorlarsa yanılıyorlar. Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Allah'ın
davetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak
değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz.
İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.”
(Ahkaf
32)
Burada
görülüyor ki; İslam varlığını koruyacak ve İslam’a davet
eden kişi ve kişiler sürekli bulunacaktır. Bu din insanlığa
indiği için, ona inanan insanların ve ona davet eden davetçilerin
bulunması da doğaldır. Burada önemli olan husus; insanların gerçeği
görüp o dava ile şereflenmeleridir. Hiçbir kimse Allah’ı acz
içerisinde bırakmaya muktedir değildir. Ancak insan nankörlüğünden
dolayı sapıtır ve diğer insanları da saptırmak ister. Bunlara
uymayıp, onların her türlü kınamasına direnen ve İslam’ın
öngördüğü şekilde yoluna devam edenleri Allah (cc) övmüştür:
“İşte
onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa
erenler de ancak onlardır.” (Bakara 5)
Ayrıca
Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “İslam garip olarak başladı
ve başladığı gibi (günün birinde) garip haline dönecektir. Ne
mutlu o garip (mümin)lere.” (Sünen-i İbn-i Mace)
İslam’ın
öncülerine (davetçilerine) her dönem rastlamak mümkündür. Bu
peygamber (sav)’le başlayıp günümüze kadar devam edegelmiştir.
İslamî yükümlülüğü taşıyan olmadığı takdirde Allah (cc)
bu boşluğu mutlaka bir kavim getirerek dolduracağını şu ayette
bildirmektedir:
“Allah,
sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden
öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne
sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini
(İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri)
korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını
vadetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş
tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkar ederse, işte bunlar asıl
büyük günahkârlardır.” (Nur 55)
Bu
ayette açıkça işaret etmektedir ki; İslam dinini dava edinip
taşıyacak bir gurubu mutlaka yeryüzünde bulunduracaktır en büyük
yardımcıları Allah (cc)’dır:
“…Allah,
kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım
eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” (Hac 40)
İslam
dininin kökleri derinlerdedir. Onlar dalları koparmaya çalışıyorlar.
Onların her saldırısında Müslümanlar dirilip daha gür bir
şekilde diriliyorlar:
“Allah'ın
nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki
kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.”
(Tevbe 32)
“Yine
de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl
yıkılmaya mahkumdur.” (İsra 81)
“Bilakis
biz, hakkı bâtılın tepesine bindiririz de o, bâtılın işini
bitirir. Bir de bakarsınız ki, bâtıl yok olup gitmiştir.
(Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar
olsun size!” (Enbiya 18)
Ayrıca
Peygamberimiz (sav) de hadislerinde bu dinin insanlar arasında
kıyamete kadar bulunacağını, onu yüklenen dava erlerinin mevcut
olacağını şöyle bildiriyor:
“Her
bir kişinin ardından bu ilmi, adil (çizgi üzere) olanlar
sahiplenir. Ve o çizgiyi, cahillerin yorumlarından işlevsiz
kılacak olanların tezlerinden ve başı bozukların tahrifinden
koruyacaklardır.” (Beyhaki)
“Dikkat
edin! Kuşkusuz İslam değirmeni bir çark -misali gibi- dir. Bu
çark döndükçe siz de Kitapla birlikte dönün…” (Hadis)
İşte
bütün bu açıklamalardan sonra iki husususun berrak bir şekilde
ortaya çıktığını görüyoruz:
Birincisi:
İnananlara karşı küfrî mücadelenin sürekli var olacağı.
İkincisi:
Bunun karşısında da Hakkı söyleyen ve hak yolda yürüyen
insanların bulunacağıdır.
Bu
iki faktör arasını ayırt eden husus ise; batılın kaybedeceği,
inananların kazanacağıdır. İnanlar her ne kadar azınlıkta
olsalar da onlara zarar dokunmayacaktır.
Bu
dava, O’na doğru bir şekilde tevekkül etmeyi, yardımı O’ndan
istemeyi gerektirir. Çünkü gizliyi ve en gizliyi yalnız Allah
bilir. Daveti taşıyanları muvaffakiyete kavuşturan, onları
doğru düşünce ve hidayet yoluna götüren O’dur. Bundan dolayı
bu gün üzerimizde esen musibetlere ancak iman kuvveti ile karşı
koymamız mümkündür.
“Ey
iman edenler! Siz kendinize düşene bakınız. Hidayet yolunda
olduğunuz zaman sapıtan kimse size zarar veremez.” (Maide
105)
|