Yani
Allah (cc) savaşa çıkmalarından razı değildir. Peygamber
kalplerde olanları bilmez ki; yalan söyleyenleri bilsin. Hem sonra
onların savaşa çıkmalarına Allah (cc) da razı değildir. O
halde ayetin ifade ettiği mana nedir?
İfade
şudur: Biraz sonra da değineceğimiz âma olayında olduğu gibi,
Allah (cc) müşriklere değersizliklerini, vefasızlıklarını
vurgulayarak onlara (tabiri caizse) laf atıyor. Adeta onlarla
istihza eder. Allah (cc) istedi ki; Resulullah (sav) izin vermeseydi
de;
“Bunaltıcı
sıcağın altında savaşa çıkılırmıymış” (Tevbe
81) diyen münafıklar yola çıkan ordunun
arkasında kaldıklarında; “Allah Resulü bize izin verdi”
diyecek bir mazeretleri de kalmadan kadın, çocuk ve ihtiyarların
döndüğü zamanda bütün Müslümanların önünde
samimiyetsizlikleriyle sivrilip vaziyetleri ortaya çıksın.
Allah
(cc) böyle murat ediyordu ama, kendisine bildirilenden başka
bilmeyen Nebi (sav) Allah’ın (cc) bu muradını, O bildirmedikçe
bilemezdi. Onun bildiği husus Allah’ın (cc) kendisine, izin
isteyenlerden dilediğine izin verebileceği yetkisidir.
“Müminler,
ancak Allah'a ve Resûlüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar,
o Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin istemedikçe
bırakıp gitmezler. (Resûlüm!) Şu senden izin isteyenler,
hakikaten Allah'a ve Resûlüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise,
bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan
dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan bağış dile; Allah
mağfiret edicidir, merhametlidir.” (Nur 62)
Aslında
bu ayeti Resulün içtihadı olarak değerlendirenlerin
takıldığı nokta mezkur ayetin başlangıcıdır.
“Allah
seni affetti.” (Tevbe 43)
Acaba
Resulullah gerçekten bir hata yaptı da onun için mi ayette Allah (cc)
bir “af”tan bahsediyor. Resulullah’ın bir günah, bir
hata yapacağını biz yukarıda açıkladık. Bir hata veya günahın
olmaması, bizi “af” kelimesi üzerinde düşüncelerimizi
yoğunlaştırmamıza sebep oluyor. O halde buradaki “af”ın
manası nedir?
Kur’an’a
baktığımız zaman Allah Zülcelalin; “çok affedici”,
“çok bağışlayıcı” olduğunu belirten bazı
ayetlerle karşılaşıyoruz. Örneğin:
“Biz
sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah, senin
geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini
tamamlar ve seni doğru bir yola iletir.” (Fetih 1-2)
Bu
ayete dikkatlice bakılırsa; Cenabı Allah’ın Resulüne bir
beldenin fethini vermesi sebebi ile onun geçmiş ve gelecek günahını
affetmesi arasında ne gibi bir bağlantı kurulabilir? Eğer
buradaki “zenb” kelimesine “günah” anlamı
verilirse o zaman Resulün bir takım günahlar işlediğini ve
Rabbisinin bu günahları bağışlamasının sebebini “Mekke’nin
fethine” bağlanmış olur ki; bu anlamsızdır. Zira buradaki
“zira” “günah” anlamında değildir.
Allah
(cc) mustazafları affetmiştir:
“Erkekler,
kadınlar ve çocuklardan (gerçekten) âciz olup hiçbir çareye
gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnadır.” (Nisa
98)
Durum
böyle olunca bu sayılanların hicret edemeyişlerinden ötürü
kendilerine hiçbir günah yazılmayacaktır. Ama ayetin devamına
baktığımızda;
“İşte
bunları, umulur ki Allah affeder; Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır.”
(Nisa 99)
Sözü
dikkati çekiyor. Hem ortada yapılmış bir günah yok hem de buna
rağmen Allahu Teala bu kimseleri affettiğini söylüyor. Aynı
durumları şu ayetlerde de görmekteyiz:
“Kim,
gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse
(haram etlerden yiyebilir).” (Maide 3)
Evet,
günah yok ama yine “af” var.
“Çünkü
Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Maide 3)
“Ey
iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar-
cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza
yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde
bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut
kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman
temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize
sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.”
(Nisa 43)
“Allah
ve Resûlü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde, zayıflara,
hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara günah
yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur.
Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.” (Tevbe 91)
“Af”
genelde bir günah karşılığında Allah’ın (cc) günahı
bağışlayıp cezalandırmama olarak anlaşılmış ve mezkur
ayette vakıanın yanlış anlaşılmasına ve içtihat kavramına
dayanılarak mesele halledilmek istenmektedir. Oysa yukarıda
verdiğimiz ve diğer benzer ayetlerdeki “af” bu manada
değildir. Çünkü ortada günah yok. Bu ayetteki “af”ın
manası; yükü kaldırma, sorumluluğu kaldırma, teklifi hükmü
kaldırma veya hafifletme manasındadır. Şu ayette olduğu gibi:
“Ey
Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı
yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kafire) galip gelirler. Eğer
sizden yüz kişi olursa, kafir olanlardan bin kişiye galip
gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.” (Enfal 65)
“Allah
seni affetti.” (Tevbe 43) ayetindeki “af” da “Rabbin
izin verdi, diğer bir çok hususlarda yükünü hafifletti, tebliği
insanlara ulaştırmada ve insanlardan koruma gibi bir çok
hususlara da yardım ederek yükünü hafifletti” anlamındadır.
Dolayısıyla ayette bir azarlama yoktur.
|