Ana Sayfa YIL 14  SAYI 164-165  C. AHİR/RECEP 1424  AĞUSTOS/EYLÜL 2003 E-Mail

FAYDALI DÜŞÜNMEK

Hilafet Dergisi

Dünyaya şöyle bir baktığımızda bir çok ülkenin (özellikle Müslüman ülkelerinin) bir çok alanda, ekonomiden eğitime ve teknolojiden bilime vs. geri kalmış olması dikkatleri çekmektedir.

Afrika ve Güney Amerika da geri kalmışlık bölgelerine göre farklı sebeplere dayandırılabilir. Fakat Müslüman beldelerinde geri kalmışlık tek esas üzerinedir.

Batı kendi ülkeleri ile İslam beldelerindeki devletçikleri kıyaslama yaparak bir yargıya varmaktadır. Batı tarafından medya aracılığı ile kendi çıkarları doğrultusunda doğrudan veya dolaylı bir yolla, geri kalmışlığın sebebinin İslam olduğu insanlara yansıtılıyor.

Kasıtlı olarak yürütülen bu propaganda ne yazık ki, Müslümanlar üzerinde derin izler bırakmıştır. Müslümanlar, daha doğru-dürüst tanımadıkları, çoğunun sadece ekranlardan ve duyumlarla tanıdığı batı ülkelerini kendi ülkeleri ile kıyaslayarak batı devletlerine haklılık payı çıkarmaktadırlar. Bundan dolayı da İslam ülkelerinde İslami girişimler terk edilip demokratikleşme, çağdaş, modernleşme alanına çekilmesi hedeflenip çalışması yapılmaktadır.

İslam ülkelerinde geri kalmışlığın suçlusu olarak daima İslam gösterilmiştir. Okullarda, basında, hatta camilerde hutbelerde şeriatın geri bıraktığını, dinin hayata etki etmesinin yanlış olduğu, dini hayattan uzak tutarak aslında dini koruduklarını iddia ediyorlar. Yani bir yerde din kişilerin vicdanlarına gömüldü. İslam; geri kalmışlığı körükleyen, karanlık, vahşi, asan-kesen şeklinde lanse edildi. Son dönemler buna terörizm de eklendi. Dünya kamuoyu öylesine inandırıldı ki; İslam ancak terörist insanlar yetiştirir, bu zihniyete sahip olanlar saldırgan ve hırçın olur. Bu insanlarla bir arada yaşamak tehlikelidir. Buna zavallı, aydın düşünceden yoksun Müslümanlar da inanmış olacak ki; kendilerine göre, kafirlerin hoşnutluğunu kazanacak, onları kızdırmayan bir İslami anlayış(!) ortaya koyuyorlar. İslam’ın bütün emirlerine itaat yerine İslam’ın kenarında dolanıp duruyorlar. Hatta bazı Müslümanlar artık Müslümanlığını gizlemeye, ondan hiç bahsetmemekte özen göstermeye başladı. Tabi ki; rejimin Müslümanları ve İslam’ı her alanda sürekli olarak dışlaması Müslümanları rencide etmektedir. Müslüman kesim bu halden kurtuluşu farkında olmadan Batının ve onların ajan yöneticilerinin sunduğu çerçeve içerisinde onur kurtarma yarışına girmişlerdir.

Batı, Müslüman portresini; düzene ve ortama saygılı, her duruma ayak uydurabilen, etkisiz, düşünemeyen saf Müslüman şeklinde düzenlemek istiyor.

Burada sormak gerekir; acaba gerçekler Batı’nın ifade ettiği gibi mi? Yoksa geri kalmışlığın sebebi İslam’ın kanuni (nizam) olarak hayatta uygulanmadığı ve yaşanmadığından mıdır?

Her ne kadar bu soruyu İslam ve Hilafet’in tarihinden bahsederek cevaplayacak kadar malzememiz çok olsa da konuya başka bir perspektiften bakmak istiyoruz.

Bir toplumun kalkınması veya geri kalmışlığı hayat, insan ve kainat hakkındaki düşüncelerine bağlıdır. İnsanlar bu denklem içerisinde yaşarlar ve bunlarla ilgili sahip oldukları düşünce ve fikirlerle yükselir veya çökerler.

Faydalı fikir ancak aydın düşünce ile elde edilebilir. Yüzeysel ve derin düşünce yolu ile insanlar bir çok hususlarda ilerleme kaydetseler de sağlıklı bir yaklaşım olmaz. Çünkü fikirler, bir aydın düşünce sonucu kökleşir ve köklü olan fikir bir toplum için her alanda en büyük servet haline dönüşür.

Maddi zenginlikler, bilimsel, sanayi, buluşlar, icatlar vesaire fikirlerden daha az öneme sahiptirler. Aslında bu hususlar insanoğlunun sahip olduğu fikirlerden neşet etmektedir.

Bir toplumun maddi serveti talan edilse dahi fikri servetini korumuşsa tekrar ayağa kalkabilir. Fakat bir toplumun hayatla ilgili fikri serveti çöküntüye uğramışsa, maddi servetini koruyabilmişse de bu servet çabucak azalacak ve toplum fakirliğe sürüklenecektir. Dışa bağımlılık ve sömürülmekten korunması mümkün değildir. İslam beldelerinin içerisinde bulunduğu bugünkü durum gibi.

Bir toplumun kaybolmuş bilimsel icatları, faydalı düşünce şekline sahip olduğu müddetçe, tekrar kazanılabilir. Faydalı düşünce biçiminin kaybolduğu zaman, icatlar ve buluşlar da kaybolacaktır. Bu yüzden teknolojik alanda faydalı düşünce sahibi bir çok Müslüman buluşlarını güvence altına alacak ve onu geliştirip koruyacak bir devletten yoksundurlar. Bunların faydaları Amerika ve sömürgeci güçlerin ellerinde şekillenip tekrar öldürücü darbelere dönüştürülerek Müslümanlar üzerinde denenmektedir.

Bu yüzden ilk önce fikirlere odaklanmak zaruridir. Bu fikirler topluma fayda sağlayacak her şeyi koruma altına alacak bir gücü oluşturmayı da gerekli kılar. Yani devleti de içerir. Bu faydalı düşünce biçiminden yola çıkarak maddi servetler elde edilebilir ve bilimsel buluşlara, sanayiye, icatlara vs. ulaşılabilir ve devletin desteği ile önemli mesafeler katetme imkanı doğar.

Düşüncelerden kasıt, bir toplumun karşılaştığı hayat meselelerine getirdiği pratik çözümlerdir. Öyle ki; toplumun geneli her hangi bir durumda bu fikirleri karar vermekte kullanabilmeli. Bunun manası; toplumun sahip olduğu fikirleri hayata bağlantılı kılmasıdır. Bu fikirlerin doğru şekilde kullanılması sonucu faydalı düşünce şekli ortaya çıkar.

Bugün İslam Ümmeti İslami düşüncelere sahip değildir. Bundan dolayı kendilerini kalkındıracak, faydalı düşünce şekli de mevcut değildir. Batının takipçisi olmalarından dolayı dışa bağımlı bir konuma düşmüşlerdir. Batı taklitçiliği onlarda olan teknolojik imkanları alma şeklinde değil, maalesef bütün çirkeflikleri taklit etme şeklindedir. Teknoloji elde edince koruma imkanları olup-olmadığı sorgulana bilir. Başlarında bulunan kukla yöneticiler ve her hangi bir ideolojiye köklü bir şekilde bağımlı olmamaları bunu imkansız kılmaktadır. İstenilen teknolojik gelişmenin bir türlü İslam beldelerinde tesis edilememesinin sebebi de budur. Var olan teknoloji de ya dış sermayeye dayalı veyahut batının sömürü amaçlı kullandığı fabrikalar şeklindedir. Bunu da bulundurmalarından maksatları; ucuz işçilik, pazar alanı veya kaynakların o bölgelerden çıkıyor olmasındandır. Petrol rafineleri ve orada elde edilen petrole dayalı ürünler tümüyle yabancıların ellerindedir. O zenginlikler veya petro-kimya teknolojisi dahi halka kolay kolay yansımaz. Çeşitli şekillerde kukla yönetimlere verilen sınırlı teknolojik bilgiler zamanı gelince ya geri alınmakta veya BM’ler gibi kurumlarla imha edilmektedir. Irak’ta, Pakistan’da olduğu gibi. Demokrasisi ve çağdaşlığı ile kokuşmuş düzen sahibi Türkiye dahi teknolojik ve bilimsel alanda tarihe geçecek hiçbir şeyin altına imza atmış değildir. 80 yıldır ne halkını kalkındırabilmiş ne de sıkıntıdan kurtarabilmiştir. Zaten ne yöneticilerin böyle bir amacı var, ne de batılıların. Onlar karşılarında sürekli çökmüş bir toplum görmek istiyorlar. Bundan dolayı işgal edilen Afganistan, Irak gibi yerlerde bilimsel alanda ne var ise yok edilmektedir. Bu alanda faydalı olacak kişilerse cazip ücret karşılığı Batı teknolojisine kazandırılmaktadır.

Diğer bir yönden, bir önceki nesilden günümüz nesline İslami veya gayri İslami herhangi bir fikir miras bırakılmamıştır. Dolayısıyla bu neslin ülkelerinde fazlasıyla maddi imkanlara sahip olmasına rağmen fakirlik içerisinde yaşayacak olması doğaldır.

Günümüz İslam nesli kendilerine fayda sağlayan İslami düşüncelerden ve herhangi düşünce biçiminden çok uzaktadır. Yani kendilerine ne İslam ideolojisi bir hayat sistemi ve düşüncenin kaynağı olarak bırakılmış, ne de (İslami haytan uzaklaştıktan sonra) Kapitalizm veya Komünizme dair köklü düşünce yapısı bırakılmış değildir. Bir anlamda karışık bir zihniyet doğmuştur. Onlara İslam, akademik bir felsefe olarak miras kaldı. Tıpkı Yunanlılara Aristoteles ve Plato’nun felsefelerinin miras kaldığı gibi. Aynı zamanda Müslümanlar İslam’ı bir takım ritüeller (namaz, oruç, ibadetler) ve dini dogmalar olarak miras edindi. Tıpkı Hıristiyanların Hıristiyanlığı miras edindiği gibi. Bu kısır anlayış Müslümanları Batının sömürgesi kılmıştır. Bu şekilde de ilerleme hiçbir zaman gelmeyecektir.

Müslümanlar için bu karanlıktan kurtuluşun çözümü; İslam akidesinden kaynaklanan fikirleri köklü bir şekilde hayat ölçüsü olarak almaktan geçer. Böylece faydalı bir düşünce yapısı ve Hilafet sistemiyle şerefli bir hayata kavuşmuş olurlar…

YIL 14  SAYI 164-165  C. AHİR/RECEP 1424  AĞUSTOS/EYLÜL 2003

Yukarı