Ana Sayfa YIL 14  SAYI 164-165  C. AHİR/RECEP 1424  AĞUSTOS/EYLÜL 2003 E-Mail

TEFSİR: BAKARA SURESİ  AYET 135-141

Esad MANSUR

“(Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslümanlara:) Yahudi ya da Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, Hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.” (Bakara 135)

Bu ayetin münasebeti:

Abdullah bin Sorya adlı bir Yahudi Resulullah (sav)’e; “Hidayet bizim dinimizdir, öyleyse bize tabi ol ya Muhammed.” dedi. Bir başka Hıristiyan da; “Hidayet Hıristiyanlıkta, bize tabi ol ya Muhammed.” dedi. (İbn-i İshak İbn-i Abbas’tan rivayet etmiştir.)

Yahudiler ve Hıristiyanların İbrahim (as)’a inandıkları ve onun dinine tabi olduklarını iddia ettikleri için Resulullah (sav) onların tekliflerine; “İbrahim’in dinine tabi olun” diye cevap verdi. İbrahim (as) tek ilah olan Allah’a inanıyordu, müşrik değildi, Allah’a hiçbir kimseyi ortak koşmadı. Halbuki onlar bunu biliyorlardı. Çünkü Allah’a ortak koştukları insanlar veya peygamberler, İbrahim (as)’dan sonra gelmişlerdi. Yahudiler Üzeyr’i, Hıristiyanlar İsa’yı ortak koşmuşlardı:

“Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur, dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” (Tevbe 30)

İbrahim (as)’ın ortak kılınması mümkün değildir. Çünkü İbrahim (as) bunlardan öncedir. Böyle olmasına rağmen yüce Allah kendisine eş koşulmasından münezzehtir. Hiçbir zaman böylesi bir şeye muhtaç değildir. (Haşa) eğer böyle bir şey olsaydı Allah (cc) onları öldürmez yaşatırdı.

Burada Resulullah (sav) Allah (cc)’tan gelen güzel bir cevapla onları düşündürecek ve susturacak bir cevap veriyor.

Müminler kafirlerle tartışırken böylesi susturucu ve düşündürücü cevaplar vermeleri gerekir. Yoksa kafirleri razı etmeye çalışan aklı kıt, kalbi hasta olanlar gibi değil. Müminler asla; “hepimiz müminiz, kardeşiz, ortak olalım, dinlerarası diyaloğu kabul ediyoruz” demezler. Onlar şu ayeti kerimede geçenleri tekrar ederler:

“Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.” (Bakara 136)

Müminler, kafir olan Yahudi ve Hıristiyanlara; “inandığımıza gerçek inanın, biz tek olan Allah (cc)’ya inandık, bize indirilene inandık” demelidirler.

Yahudi ve Hıristiyanlar hiçbir zaman Kur’an’a inanmazlar. Kur’an’a inanmayanlar kesinlikle kafir olurlar. Onlar tek olan Allah (cc)’ya inanmıyorlar, şirk koşuyorlar. Biz İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Esbat’a (Esbat; Yakup (as) torunlarından olan nebilere verilen addır. Bunların 12 kişidir. Araf suresinde İsrailoğullarının 12 kabileye bölündüğüne işaret ediliyor:

“Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asânı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki:) "Size verdiğimiz rızkların temizlerinden yeyin." Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.” (Araf 160)

İsrailoğulları bu 12 toruna mensupturlar, buna göre kabilelere ayrıldılar, bunlara Allah’ın tevhit dini indirildi. İsrailoğullarından kendilerine indirilene inanmaları istenmiştir. Yakup’a, Musa’ya, İsa’ya ve diğer peygamberlere verilen ve indirilenlerin hepsine inanıyoruz. Bunların arasında hiçbir fark gözetmiyoruz. Oysa Yahudi ve Hıristiyanlar bunların tümüne inanmıyorlar. Örneğin; Yahudiler, İsa’ya ve kendisine verilen kitaba (İncil’e) inanmıyorlar. Yahudiler ve Hıristiyanlar, peygamberler arasında fark gözetiyorlar. Bunlar kitaplarının bir kısmına inanıp bir kısmını inkar ettiler. Allah’a teslim olmadılar, böylece Müslümanlıktan uzak kaldılar. İbrahim (as) ise ilk Müslüman’dı. Çünkü o Allah’a tam bir şekilde teslim oldu.

Allahu Teala Müslümanlara diyor ki; “Yahudi ve Hıristiyanlara Müslüman olduk deyin.” Çünkü Müslümanlar olarak Allah’a, bütün peygamberlere ve kendilerine indirilenlere inandık. Eğer onlar da inandıklarımıza inanırlarsa hidayette olurlar. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.” (Bakara 137)

Bu ayet, Yahudi ve Hıristiyanlara bir cevap olarak geldi. Onlar; “Yahudi veya Hıristiyan olun ki; hidayet bulasınız” demişlerdi. Bunun üzerine onlarla münakaşa ettikten ve delil gösterdikten sonra onları imana çağırdı. İmana geldikleri takdirde hidayeti bulmuş olurlar, aksi takdirde küfre düşmüş olurlar. Burada ayrıca imanın ne olduğu da izah edilmektedir: Tek olan Allah’ı, peygamberi ve diğer peygamberlere indirilen kitapları tasdiktir.

Onlar taassup içerisinde körü körüne Müslümanları, Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa çağırdılar. Kendilerine doğru gösterilip münakaşa edildiği halde bu amelde bulundular. Bunun karşılığı olarak ta Müslümanlar münakaşa ettikten sonra imanın ne olduğunu izah ederek onları imana davet etiler. Böylece hidayet bulacaklarını onlara ulaştırdılar. İşte İslam’a davette işlenecek metot budur.

Kafirler bundan yüz çevirirlerse hidayeti kabul etmemiş olurlar. Onlar böylece çekişme ve savaşı kabullenmişlerdir. Bu noktadan sonra onların Allah’a, Resulüne ve müminlere karşı savaş açtıkları kesinlik kazanır. Tarih boyunca kafirlerin İslam’a karşı sürekli savaş açtıkları malumdur. Bugün de aynı işle meşguldürler. Hıristiyanlar ve Yahudiler ta ki; Müslümanları imanlarından döndürmek için bu savaşlarını sürdüreceklerdir. Fakat Allah (cc) Resulüne diyor ki; “Seni koruyacağız ve onlara galip getireceðiz.”

Resulullah (sav)’in sebatlığı gibi Müslümanlar iman ve şeriat üzerinde sebatlık gösterirlerse, Allah o kafirlerin hilesinden Müslümanları koruyacak ve onlara galip getirecektir. Eğer Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi hidayetten yüz çevirirlerse, imanı, şeriatı ve bunun hakimiyetini ihmal edecek olurlarsa, Allah Müslümanları galip getirmez. Onlar süreli mağlup olurlar.

Allah her şeyi işitiyor ve görüyor. İnsanlar kendi kendilerini aldatmasınlar ve zannetmesinler ki; Allah ilgilenmez ve bakmaz. Mutlaka bir gün azap gelip çatar. Allah (cc) şöyle buyurdu:

“Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).” (Bakara 138)

Allah’ın boyası; hidayettir, imandır. Bununla iman tadılır. Aynı anda bu İbrahim’in milletidir, dinidir. Müslümanlar bu boya ile tanınırlar. Yüzlerinde, fikirlerinde ve hareketlerinde gözükür. Allah (cc) Müslümanların bu boyayla övünmesini ister. O’nun boyasından daha güzel bir boya var mıdır? Müslümanların o kafirlere; “yalnız Allah’a kulluk ediyoruz” demelerini de istiyoruz. Bu kullukla övünüp gurur duysunsalar. Krallara, beşeri sistemlere, mala, paraya, şahıslara kulluk etmediklerini haykırıp amelleriyle ortaya koymalıdırlar. Kafirler krallarına, maddiyata, mala, paraya taptıkları için cesaretleri yoktur. Allah’ı tek ilah kabul edip O’na tapan Müslümanların meydan okuyucu, güçlü ve cesur olması gerekir.

Onlarla münakaşa şu şekilde devam ediyor:

“De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız. Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Esbâtın Yahudi, yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (Bakara 139, 140, 141)

Allahu Teala, Resulünün onlara şöyle demesini istiyor: “Allah hakkında bizimle mi tartışıyorsunuz? Öyle ise; O sizin rabbiniz olduğu gibi bizim de rabbimizdir. O göklerin ve yeryüzünün rabbidir.” Bu ifade de sanki Yahudiler; “Allah yalnız bizimdir” diyorlar. Çünkü özellikle Yahudiler kitaplarında; “Allah bizim rabbimiz ve diğer insanları bize hizmet için yarattı, aynen hayvanları insanların hizmetine yarattığı gibi” iddiasında bulundular.

Bir başka mana da; “O Allah hepimizin rabbidir. Öyle ise O’na hepimiz kulluk etmeliyiz.” Ondan sonraki cümle şu manayı içeriyor; “Sizin amelleriniz size ait olsun, bizim amellerimiz de bize ait olsun.” Ameller kulluk etmenin eserleridir. Biz Allah’a samimi ve ihlasla kulluk ediyoruz. Siz de O’na samimi olarak kulluk edin. Hıristiyanlara da aynı şekilde sesleniyor. Allah (cc) Resulünün ve o müminlerin Yahudilere ve Hıristiyanlara bu şekilde meydan okumalarını istiyor.

Onlar; İbrahim’i, İsmail’i, İshak’ı, Yakup’u, ve Esbat’ı, Yahudi ve Hıristiyan olarak nitelediler. Oysaki; Yahudilik ve Hıristiyanlık bunlardan sonra doğmuştur. Allah (cc) Resulüne şöyle demesini istedi: “Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?” onların bu konuda şahitlik yapmalarını istedi. Eğer şahitlik yapmak istemiyorlarsa veya gizlemek istiyorlarsa en zalim kişilerin ta kendileridirler. Nitekim şahitlik yapmaktan kaçtılar. Elbetteki Allahu Teala, onların bu yaptıklarına gafil değildir. Onları görüyor, işitiyor ve kontrol ediyor. Gafil olan, görmeyen veya gömemezlikten gelen, işitmeyen veya işitmezlikten gelen, kontrol etmeyen veya ilgilenmeyen kendileridir. Halbuki Allahu Teala herkesi kontrolü altına alıyor, fakat onların tövbesi için mühlet veriyor. Eğer tövbe etmek istemiyorlarsa geç de olsa onların üzerine ceza indirilir. Bu Yahudi ve Hıristiyanlara bir uyarıdır.

Allahu Teala bizi onların yaptıklarından hesaba çekmeyeceğini bildiriyor. Önemli olan onları uyarmak, daveti duyurmak ve onlara gerçeği göstermektir. Biz yalnız yaptıklarımızdan sorumluyuz ve yaptıklarımızdan sorguya çekileceğiz.

İşte Müslümanlar bu şekilde güçlü ve meydan okuyucu olmalıdır. Çünkü, kendileri hak üzeredirler. Yahudiler ve Hıristiyanlara karşı pasif olmamalıdırlar. Hüccet ve delillerle onlarla tartışıp onları İslam’a davet etme gücünü kendilerinde görmeleri gerekir.

YIL 14  SAYI 164-165  C. AHİR/RECEP 1424  AĞUSTOS/EYLÜL 2003

Yukarı