Ana Sayfa YIL 14  SAYI 164-165  C. AHİR/RECEP 1424  AĞUSTOS/EYLÜL 2003 E-Mail

Yapılan Zulümler Bizi Davamızdan Vazgeçiremez!

 

Hamd Allah'adır. Biz O'na hamd ediyor ve O'nun yardımını ve zaferini bekliyoruz. Allah’ın doğru yola ilettiği kimseyi hiç kimse saptıramaz. O'nun saptırdığı kimseyi de hiç kimse doğru yola iletemez. Şahitlik ederiz ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederiz ki, Muhammed (sav) O'nun salih kulu ve kerim Resulü’dür.

 Biz Müslümanlar hangi ülkede olursak olalım, İslâm’ın mevcudiyetini, yani İslâmi ahkamın uygulanır halde olan ülkenin mevcudiyetini, inşa etmediğimiz müddetçe, söz konusu zulmün boyunduruğundan kurtulmamız mümkün değildir. Fakat bu çok çetin ve büyük sabır gerektiren, aynı istikamette giden dava erleri için, bu uğurda karşılaşacakları bir takım zorluklar vardır ki, bunlar (zulümler) onun davasına olan şevkini daha da artıracak ve kafirlerin istedikleri sonucun tam tersi vuku bulacaktır. Bizim yegane önderimiz olan Allah Resulü Muhammed (sav) bizim için en güzel örnek değil midir? O ki, her türlü hakarete, boykota ve işkenceye maruz kalıpta, zerre kadar taviz vermedi, aksine Tebbet Suresini o müşrik Ebu Leheb’in suratına okumaktan hiç çekinmedi.

“Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecek).” (Tebbet Süresi)

Ya o güzide Ashabına (r.anhum) ne demeli, Mekke'de (henüz İslam Devleti mevcut değildi) hiç bir rahat yüzü görmediler. İmanlarından zerre kadar taviz vermediler. Bu yüzden her türlü zulmü hatta ölüme kadar giden işkence çeşitlerini bizzat yaşadılar. (Sümeyye Hatun’da olduğu gibi. Allah onlardan razı olsun).

İşte tahakkuk etmiş olan bütün bu zulümler Allah Resulü ve Ashabını, davalarından vazgeçirebildi mi, tabii ki hayır, aksine o zamana kadar hiç görülmemiş bir ilki Allah’ın izni ile gerçekleştirdiler. Medine'de temelleri o kadar sağlam olan bir devlet kurdular ki, Allah’ın izni ile ilk altı asır hiç bir savaş kaybetmedi, 13 asır yani 1918'e kadar mevcudiyetini korudu. Neticede bu bize gösterir ki, zulüm asla mümini çökerten bir faktör değildir. Aksine onu davasında güçlü kılar. Müslüman’ın gayesi Allah rızası olduktan sonra O'na gönül verip onun haricinde kimseden korkmaz ve ölümlerin en güzeli olan şehitlik mertebesini arzu eder. Evet bu konunun böyle olduğunun delilini Resulullah (sav) ve Ashabı Kiramın yaşantılarından, Siyer kitaplarından görebiliriz. O açıdan Allah’u Teala’nın şu sözüne kulak vererek, bizim şu anki konumumuzu ele almaya çalışalım.

“(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.” (Bakara 214)

Allah'u Teala müminin göz önünde bulundurması gereken çok önemli ve can alıcı noktalara değiniyor. Cennet nimetinin hiçte öyle kolay kazanılmayacağını gözler önüne seriyor. Ve bilhassa dava erinin, yani davasını ölüm kalım meselesi olarak ele alan müminin karşılaşabileceği her türlü zulmün karşılığında, Allah'u Teala'nın vaat ettiği cennetini kazanma müjdesini de aynı zamanda zikrediyor. İşte bunun bilincindeki mümin, yapılan zulümlerin sadece ve sadece davasını pekiştiren ve onu motive eden bir faktör olarak algılar. Dolayısıyla bu gerçeği sadece sözde bırakmayıp bilfiil yerine getirir, hiç bir kınayıcının kınamasından korkmaz, aksine sadece Allah'u Teala'dan korkar. O'nun nusretinden ve tevfikinden kesinlikle umudunu kesmez. Aksine yakın olduğunu bilir ve umut eder, yoluna devam eder.

Maalesef günümüzde bir takım gruplar, bu gerçeği hiç bilmiyorlarmış gibi, zulmün kendisinden kaçıp zalimin boyunduruğuna girebilme cüretkarlığını gösterebiliyorlar. Allah'u Teala'nın azabından çekinmeden, zalimlerle dostluk kurarak onların şerlerinden emin olmak istiyorlar. Halbuki Allah’ın azabı çok daha şiddetlidir. Hatta vakıayı saptırıp, Ümmeti Muhammed'i hiç muhasebeye tabi tutmayan, devamlı bir şekilde zalimin zulmünden korkan, birer uyuşuk Müslümanlar haline getirmek istiyorlar. Halbuki mümin için dünya sadece geçici mekan olup Allah'u Teala'nın rızasını elde etmek için bir vesile unsurudur. Ve yine mümin şunu çok iyi biliyor ki, ölüm illa bir gün tahakkuk edecektir ve bunun da şehitlik olmasını çok arzu eder. Şehitlerin Efendisi Hz. Hamza ve kıyamete kadar zalim idarecilere hakkı söyleyişte bu uğurda öldürülen olduğunu mümin gayet iyi bilir. Zulmün bir dava eri için ne ifade ettiğini görüyoruz. Biz şuna hiç şüphesiz iman ettik ki, şayet biz Müslümanlar olarak Allah ve Resulünün yolunu takip eder ve sebat edersek, inşallah Allah (cc) bize en kısa zamanda İslam Devletinin hakim oluşunu gösterecektir. Bu konuda hiç kuşkumuz yok. Zaten bir düşünün şöyle, Allah'u Teala'ya inanan ve O'nun hükmünü hakim kılmak isteyen mi muzaffer olur, yoksa Allah'u Teala'ya inanmayıp onun hükmüne karşı gelen mi? Tabi ki inanan ve O'nun hükmünü hakim kılmak isteyen kesinkes zafere ulaşan olacaktır. İnşallahu Teala. Kısacası, zülüm; Müslüman’ı davasından vazgeçirecek bir unsur değildir. Aksine davasına daha sıkı ve samimi sarılmasında ve Allah'ın rızasını kazanmasında bir etken olarak karşımıza çıkar. Allah'u Teala'dan en kısa zamanda, İslam’ı yeryüzüne davet ve cihat yoluyla taşıyacak ve Müslümanları çekmiş olduğu zulüm ve entrikalardan kurtaracak İslam Hilafet Devletini nasip etmesini diliyorum.

İnşallah meseleleri en iyi şekilde idrak eden, daha sonra yaşayan ve nihayetinde başka insanlara taşıyan Müminlerden oluruz . (Amin)

YIL 14  SAYI 164-165  C. AHİR/RECEP 1424  AĞUSTOS/EYLÜL 2003

Yukarı