Cezayir,
Bosna, Afganistan ve arkasından Irak’la devam eden süreç,
Müslümanları, İslami gurupları keskin dönüşümlerin yaşandığı
dönemlere benzer bir aşamaya yönlendirdi. İslam'ı ve İslam dünyasını
sömürgeciler yıllardır kontrol altında tutmaya özen
göstermektedirler. Son dönem Amerika’nın başlattığı “haçlı
orduları” büyük harekatın en önemli aşamalarından biriydi
ve Afganistan ile Irak İngilizlerden sonra Amerika tarafından
doğrudan işgal altına alındı. Orta Asya Ortadoğu’ya
yerleşen işgalci güçlerin aynı zamanda hem Ortadoğu'yu, hem
Asya'yı hem de Orta Afrika'yı sömürgeleri ve denetimleri altına
almaya yönelik müdahalesi, bu hızla devam ederse (ki etmektedir),
Müslümanlar ve İslam dünyası iki seçenekle karşı karşıya
(kalmışlardır) kalacaklardır. Ya bu istilaları kabul edip boyun
eğmek veya bu haçlı seferlerine karşı savundukları değerler
eşliğinde dalga dalga, bütün İslam coğrafyasını etkisi
altına alacak bir öfkeyi harekete geçirmek.
İslam
Devleti Hilafet kaldırıldıktan sonra çeşitli şekillerde,
desiselerle yıkılan İslam alemi Amerika’nın “Yeni dünya
düzeni” inşasına yönelik girişimleri ile yeni bir boyut
kazandı. Ortadoğu ve İslam dünyasına hakim olmak demek; dünya
siyasetini avuçlarının içine almak, Müslümanların dünya
siyasetinden uzaklaştırılması, İslam'ın siyasi, ekonomik ve kültürel
alandan dışlanması, medeniyetler çatışmasında
"İslam'ın meydan okuması"nın engellenmesi hedefleri
yer almaktadır.
Bu
noktada Amerikan’ın, dünya imparatorluğuna karşı çıkan güçler
bile, "İslam tehdidi"ne karşı aynı cephede mücadele
etmekte karalı gözüküyorlar. ABD, İngiliz, İsrail üçlüsü
ve diğer İslam düşmanı devletlerin doğrudan saldırıları,
kampanyaları ve 11 Eylül sonrası haçlı seferleri, kapalı devre
devam eden sömürge zihniyetini sona erdirip açık savaş dönemini
bilfiil ortaya çıkarttı. Müslüman onca uyarılara, ikazlara
rağmen yıllardır devam eden bu sömürgenin, işgalin vahametini
gerçek boyutuyla ancak son dönemlerde gelen ölümcül darbeler
sonucunda görebildi.
Haçlı
koalisyonu'nun Irak'ı denetim altına alıp yeni hedeflere yönelme
gücü bulup bulamayacağını zaman gösterecektir. Her şeyi
elindeki güce güvenerek değiştireceğine inanan Amerika’nın
Irak işgalinin üzerinden beş ay gibi bir süre geçmiştir. Bu süre
içerisinde hiçbir şey Amerika’nın planladığı gibi
gitmemektedir. İşgal nitelik değiştirmeye başladı. Bu durum
Amerika için Osmanlı Hilafet Devletinin Viyana kapılarında
duraklaması gibi bir sonuç doğurabilir. Bu ise Amerikanın dünya
siyasetinde etkinliğinin sonu anlamına gelmektedir. Onun için
Amerika bu işin peşini bütün zorluklara rağmen bırakacak gibi
gözükmüyor. Artık Irak'ta yeni bir durum var. Bundan sonra
Amerika ve yabancı güçler, Irak'ın geleceğinde alternatifsiz görünen
İslami yükselişi dizginlemek için savaşacaklardır. Afganistan’da
bu daha belirgin bir şekildedir. Buna paralel olarak da Irak’ta
Afganistan’da ve diğer İslam beldelerinde halka karşı top
yekun yürütülecek bir savaş süreci başlamıştır. İslami
değerler ve Müslümanlara karşı Müşerrefin askerlerini ve
Saddam yönetiminin kalıntısı istihbaratçıları işe almaya
başlayan Amerika'nın özellikle Müslüman ülkelerden asker desteğine
yoğunlaşmasının altında da bu kaygı yatıyor. Yıllardır
İslam beldelerinde eğitimden sermaye yapısına ve siyasi yapılanmalara
kadar her alana müdahale edip kendi programlarını dayatan ABD ve
İngiltere, düştükleri çıkmazdan kurtulmak için etnik ve
mezhep eksenli çatışmalarını körükleyerek ve İslamcı
gruplar arasındaki liderlik mücadelesini destekleyerek işlerini
kolaylaştırmak istiyorlar.
Bundan
dolayı Amerika Irak ve bölgede yeni eylemlere girişeceğinin
işaretlerini vermiştir. Ayetullah Muhammed Bakır El-Hakim'in
öldürülmesinin ardında da Amerika’nın kendisi vardır.
Muhammed Said El Hakim Amerika tarafından oluşturulan “Irak
Geçici Konsey” üyesi idi. Demeçlerinde de sürekli ılımlı
hava estirmekten geri kalmıyordu. İşgale karşı veya Amerika’ya
karşı tepkisel bir pozisyonda da değildi. Fakat Irak’ta İslami
esasları da göz önünde bulunduracak bir yapılanmadan ara sıra
bahsetmekte idi. Amerikanın dosyasında ise; İslami söylem-lere
hiç mi hiç yer yoktu ve de bölgede İran gibi bir molla düzeni
asla istemiyordu. Bundan dolayı Şii kesimi siya-si alandan dışlayıp
etkinlikle-rini kırmak hedeflenmişti. Olay günü şüpheli
araçları aramak isteyen Şii korumalara kimliği açıklanmayan
kişilerin engel olduğu basına yansımıştır. Amerikan
istihbaratının bu işte parmağı olduğu gayet açıktır. Sünni-Şii
ayrımcılığının körüklenmesi de işin diğer yönüdür.
Afganistan’da
ve Irak'ta işgalin devam etmesi, Filistin başta olmak üzere bir
çok bölgede Müslümanlara yönelik baskı, işgalciler geri
çekilse de çekilmese de İslami canlanmayı güçlendirecektir.
Baskının ve işgalin devam etmesi İslam dünyasında tepkinin
hedefe yönelmesini sağlayacak, etkili bir mücadeleye neden
olacak, sömürgeci güçlerin çekilmesi halinde, Müslümanlar,
inançlarına olan özgüvenini daha da artıracaktır. Amerika ve
İngilizlerin başarısızlıkları, dünya kamuoyunu yanıltan siyasetleri
ile düştükleri kaos bu gelişmenin etkinliğini daha da
artıracaktır. Bu süreçte işgalcilerin, zorba düzenlerin attığı
her adım bu gücü daha da besleyecektir.
ABD
Başkanı Bush’un; “bu bir haçlı seferidir” açıklaması ve
11 Eylül harekatından sonra Afganistan’ın ve Irak’ın
işgali, İsrail’in Filistin halkı üzerine tecrit etme
hareketleri Müslümanlar arasında dönüşüm içeren bir tartışmanın
zeminini hazırlıyor, bunla da kalmayıp sömürgeci ve işgalci güçlere
karşı bir şekilde direnişe geçmenin yönünü çiziyor. Bu oluş
bütün İslam aleminde sorgulama dönemini açmıştır. Bu
sorgulamanın bütün İslam aleminde yeni bir çığır açacağı
aşikardır.
Gelenekçi
(muhafazakar), İslami kisveye bürünmüş liderliğin sorgulandığı,
bunların sömürgecilerin maşası ol-duğu, hatta sömürgecilerin
artık böylesi kişilere dahi rağbet etmediği, İslam beldesindeki
yöneticilerin, sömürgecilerin valileri gibi hareket ettikleri şüphe
götürmez çizgilerle ortaya çıkmıştır. Çeşitli desiselerle
İslami faaliyetleri yönlendiren ve arkasında olan sömürgeciler,
böylesi çalışmalara olan desteğe gerek kalmadığını açıklayıp
İslam’a olan düşmanlıklarını su yüzüne çıkarması da
gelinen noktada etkili olmuştur. Bir nevi bazı Müslümanların güven
duydukları dallar birden kopuvermiş ve hiçbir desteği olmadan bu
kitle veya kuruluşlar ortada bırakılmışlardır. Bu Müslümanlar
açısından çok iyi bir gelişme sayılması gerekir. Çünkü
Allah (cc) bir çok ayeti kerimelerde kafirleri ve onların
avenelerini dost edinmenin yanlışlığını göstermiştir. Şu
ayeti kerimelerde olduğu gibi:
“Ey
iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar
birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden
onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler
topluluğuna yol göstermez.” (Maide 51)
“Ey
iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı
ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost
edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” (Tevbe 23)
İşgallerin
bilfiil ortaya çıkışı, Müslümanları, arasındaki dostu düşmanı
ayırmaya yöneltmiştir. Bundan dolayıdır ki, işgalciler ve
sömürge valilerine karşı tavırlar değişmiştir. Bu, bazı bölgelerde
işgalcilere karşı şiddetli tepki ve saldırı şeklinde ortaya
çıkarken, İslami kitleler kendi eksiklerini sorgulamaya yönelmişlerdir.
Pasif liderlikten aktif liderliğe, yüzeysel İslami anlayıştan
hayatla bağlantılı ve siyasi anlayış taşıyan yapılanmaya,
dış güdümler yerine kendi ayakları üzerinde durmaya
yönelmeler göze çarpmaktadır. Müslümanların artık siyasi
gelişmeleri algılayabilmesi, işin nereye gittiğini yakın takibe
alabilmesi gibi dönüşümler Müslümanların kendi aralarındaki
hırçın çıkışlarını kırıp, yakınlaşmalarını biçimlendirecek
dönüşüme gebedir.
ABD
ve batı desteği ile ayakta duran rejimlerin Müslümanları temsil
etmediği, bu rejim kadrolarında yer alarak değiştirme yöntemi
belirlemenin son derece zorlaştığı ve "İslami
iktidarın" bu şekilde ortaya çıkmayacağı vurgusu kitleler
ve Müslümanlar arasında güç kazandığı da gözlenmiyor değil.
Bu, İslam dünyasının geleceğine yeni bir yön çizecektir.
Müslümanların
yaşadığı bu dönüşüm liberal, demokrat ve diyalogcu yapılanma
tartışmalarını da geride bırakacak gibidir. Çünkü bunlar batının
İslam alemine şırıngaladığı düşünceler idi. Yüksek
tansiyonlu tartışmalar doğacak olsa da, İslami kitleler ve
İslam dünyası siyasi, kültürel ve ekonomik ve bütün alanlarda
şer-i hükümlere dönülmesini sağlayacağı elbetteki sevindirici
olacaktır.
İslam
çerçevesinde bir fikri motivasyon, İslam kitlelerine ve Müslümanlara
güç ve özgüven aşılayabileceği gibi, Hilafet’in
yıkılışından sonra içine düştüğü onursuz durumdan
kurtulmaları için de bir çıkış yolu olacaktır. Fakat bu
gelişme noktasında Müslümanlar, her an kafir ABD, İngiltere ve
onların sömürge valilerinin provokasyonlarıyla karşı karşıya
kalmaları muhtemeldir. Onların, “kavmiyetçilik” ateşini körükleyerek,
Sunni-Şii, Arap-Türk kavmiyetçilik ateşini her an körükleyebilirler.
Sömürgecilerden gelecek tehlikeyi önlemenin tek yolu;
Müslümanların İslam düşüncesine olan güvenlerinin artması
ve her hususu İslami çerçeveden değerlendirmesidir. Dikkatler
kafir ve dostları üzerine olmalıdır.
Amerika
son çıkışları ile İslam'ı kontrol altına almak için çıkmıştı,
fakat bu çıkışla farkında olmadan İslam'ın siyasal gücünü
harekete geçirdiler. Bunu kontrol altına almaya kafirlerin asla
gücü yetmeyecektir.
İnşallah
zafer Müslümanların olacaktır!
|