Ana Sayfa YIL 14  SAYI 164-165  C. AHİR/RECEP 1424  AĞUSTOS/EYLÜL 2003 E-Mail

SİYASİ YORUM: DÖNÜŞÜM

A. SEYFULİSLAM

Cezayir, Bosna, Afganistan ve arkasından Irak’la devam eden süreç, Müslümanları, İslami gurupları keskin dönüşümlerin yaşandığı dönemlere benzer bir aşamaya yönlendirdi. İslam'ı ve İslam dünyasını sömürgeciler yıllardır kontrol altında tutmaya özen göstermektedirler. Son dönem Amerika’nın başlattığı “haçlı orduları” büyük harekatın en önemli aşamalarından biriydi ve Afganistan ile Irak İngilizlerden sonra Amerika tarafından doğrudan işgal altına alındı. Orta Asya Ortadoğu’ya yerleşen işgalci güçlerin aynı zamanda hem Ortadoğu'yu, hem Asya'yı hem de Orta Afrika'yı sömürgeleri ve denetimleri altına almaya yönelik müdahalesi, bu hızla devam ederse (ki etmektedir), Müslümanlar ve İslam dünyası iki seçenekle karşı karşıya (kalmışlardır) kalacaklardır. Ya bu istilaları kabul edip boyun eğmek veya bu haçlı seferlerine karşı savundukları değerler eşliğinde dalga dalga, bütün İslam coğrafyasını etkisi altına alacak bir öfkeyi harekete geçirmek.

İslam Devleti Hilafet kaldırıldıktan sonra çeşitli şekillerde, desiselerle yıkılan İslam alemi Amerika’nın “Yeni dünya düzeni” inşasına yönelik girişimleri ile yeni bir boyut kazandı. Ortadoğu ve İslam dünyasına hakim olmak demek; dünya siyasetini avuçlarının içine almak, Müslümanların dünya siyasetinden uzaklaştırılması, İslam'ın siyasi, ekonomik ve kültürel alandan dışlanması, medeniyetler çatışmasında "İslam'ın meydan okuması"nın engellenmesi hedefleri yer almaktadır.

Bu noktada Amerikan’ın, dünya imparatorluğuna karşı çıkan güçler bile, "İslam tehdidi"ne karşı aynı cephede mücadele etmekte karalı gözüküyorlar. ABD, İngiliz, İsrail üçlüsü ve diğer İslam düşmanı devletlerin doğrudan saldırıları, kampanyaları ve 11 Eylül sonrası haçlı seferleri, kapalı devre devam eden sömürge zihniyetini sona erdirip açık savaş dönemini bilfiil ortaya çıkarttı. Müslüman onca uyarılara, ikazlara rağmen yıllardır devam eden bu sömürgenin, işgalin vahametini gerçek boyutuyla ancak son dönemlerde gelen ölümcül darbeler sonucunda görebildi.

Haçlı koalisyonu'nun Irak'ı denetim altına alıp yeni hedeflere yönelme gücü bulup bulamayacağını zaman gösterecektir. Her şeyi elindeki güce güvenerek değiştireceğine inanan Amerika’nın Irak işgalinin üzerinden beş ay gibi bir süre geçmiştir. Bu süre içerisinde hiçbir şey Amerika’nın planladığı gibi gitmemektedir. İşgal nitelik değiştirmeye başladı. Bu durum Amerika için Osmanlı Hilafet Devletinin Viyana kapılarında duraklaması gibi bir sonuç doğurabilir. Bu ise Amerikanın dünya siyasetinde etkinliğinin sonu anlamına gelmektedir. Onun için Amerika bu işin peşini bütün zorluklara rağmen bırakacak gibi gözükmüyor. Artık Irak'ta yeni bir durum var. Bundan sonra Amerika ve yabancı güçler, Irak'ın geleceğinde alternatifsiz görünen İslami yükselişi dizginlemek için savaşacaklardır. Afganistan’da bu daha belirgin bir şekildedir. Buna paralel olarak da Irak’ta Afganistan’da ve diğer İslam beldelerinde halka karşı top yekun yürütülecek bir savaş süreci başlamıştır. İslami değerler ve Müslümanlara karşı Müşerrefin askerlerini ve Saddam yönetiminin kalıntısı istihbaratçıları işe almaya başlayan Amerika'nın özellikle Müslüman ülkelerden asker desteğine yoğunlaşmasının altında da bu kaygı yatıyor. Yıllardır İslam beldelerinde eğitimden sermaye yapısına ve siyasi yapılanmalara kadar her alana müdahale edip kendi programlarını dayatan ABD ve İngiltere, düştükleri çıkmazdan kurtulmak için etnik ve mezhep eksenli çatışmalarını körükleyerek ve İslamcı gruplar arasındaki liderlik mücadelesini destekleyerek işlerini kolaylaştırmak istiyorlar.

Bundan dolayı Amerika Irak ve bölgede yeni eylemlere girişeceğinin işaretlerini vermiştir. Ayetullah Muhammed Bakır El-Hakim'in öldürülmesinin ardında da Amerika’nın kendisi vardır. Muhammed Said El Hakim Amerika tarafından oluşturulan “Irak Geçici Konsey” üyesi idi. Demeçlerinde de sürekli ılımlı hava estirmekten geri kalmıyordu. İşgale karşı veya Amerika’ya karşı tepkisel bir pozisyonda da değildi. Fakat Irak’ta İslami esasları da göz önünde bulunduracak bir yapılanmadan ara sıra bahsetmekte idi. Amerikanın dosyasında ise; İslami söylem-lere hiç mi hiç yer yoktu ve de bölgede İran gibi bir molla düzeni asla istemiyordu. Bundan dolayı Şii kesimi siya-si alandan dışlayıp etkinlikle-rini kırmak hedeflenmişti. Olay günü şüpheli araçları aramak isteyen Şii korumalara kimliği açıklanmayan kişilerin engel olduğu basına yansımıştır. Amerikan istihbaratının bu işte parmağı olduğu gayet açıktır. Sünni-Şii ayrımcılığının körüklenmesi de işin diğer yönüdür.

Afganistan’da ve Irak'ta işgalin devam etmesi, Filistin başta olmak üzere bir çok bölgede Müslümanlara yönelik baskı, işgalciler geri çekilse de çekilmese de İslami canlanmayı güçlendirecektir. Baskının ve işgalin devam etmesi İslam dünyasında tepkinin hedefe yönelmesini sağlayacak, etkili bir mücadeleye neden olacak, sömürgeci güçlerin çekilmesi halinde, Müslümanlar, inançlarına olan özgüvenini daha da artıracaktır. Amerika ve İngilizlerin başarısızlıkları, dünya kamuoyunu yanıltan siyasetleri ile düştükleri kaos bu gelişmenin etkinliğini daha da artıracaktır. Bu süreçte işgalcilerin, zorba düzenlerin attığı her adım bu gücü daha da besleyecektir.

ABD Başkanı Bush’un; “bu bir haçlı seferidir” açıklaması ve 11 Eylül harekatından sonra Afganistan’ın ve Irak’ın işgali, İsrail’in Filistin halkı üzerine tecrit etme hareketleri Müslümanlar arasında dönüşüm içeren bir tartışmanın zeminini hazırlıyor, bunla da kalmayıp sömürgeci ve işgalci güçlere karşı bir şekilde direnişe geçmenin yönünü çiziyor. Bu oluş bütün İslam aleminde sorgulama dönemini açmıştır. Bu sorgulamanın bütün İslam aleminde yeni bir çığır açacağı aşikardır.

Gelenekçi (muhafazakar), İslami kisveye bürünmüş liderliğin sorgulandığı, bunların sömürgecilerin maşası ol-duğu, hatta sömürgecilerin artık böylesi kişilere dahi rağbet etmediği, İslam beldesindeki yöneticilerin, sömürgecilerin valileri gibi hareket ettikleri şüphe götürmez çizgilerle ortaya çıkmıştır. Çeşitli desiselerle İslami faaliyetleri yönlendiren ve arkasında olan sömürgeciler, böylesi çalışmalara olan desteğe gerek kalmadığını açıklayıp İslam’a olan düşmanlıklarını su yüzüne çıkarması da gelinen noktada etkili olmuştur. Bir nevi bazı Müslümanların güven duydukları dallar birden kopuvermiş ve hiçbir desteği olmadan bu kitle veya kuruluşlar ortada bırakılmışlardır. Bu Müslümanlar açısından çok iyi bir gelişme sayılması gerekir. Çünkü Allah (cc) bir çok ayeti kerimelerde kafirleri ve onların avenelerini dost edinmenin yanlışlığını göstermiştir. Şu ayeti kerimelerde olduğu gibi:

“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” (Maide 51)

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” (Tevbe 23)

İşgallerin bilfiil ortaya çıkışı, Müslümanları, arasındaki dostu düşmanı ayırmaya yöneltmiştir. Bundan dolayıdır ki, işgalciler ve sömürge valilerine karşı tavırlar değişmiştir. Bu, bazı bölgelerde işgalcilere karşı şiddetli tepki ve saldırı şeklinde ortaya çıkarken, İslami kitleler kendi eksiklerini sorgulamaya yönelmişlerdir. Pasif liderlikten aktif liderliğe, yüzeysel İslami anlayıştan hayatla bağlantılı ve siyasi anlayış taşıyan yapılanmaya, dış güdümler yerine kendi ayakları üzerinde durmaya yönelmeler göze çarpmaktadır. Müslümanların artık siyasi gelişmeleri algılayabilmesi, işin nereye gittiğini yakın takibe alabilmesi gibi dönüşümler Müslümanların kendi aralarındaki hırçın çıkışlarını kırıp, yakınlaşmalarını biçimlendirecek dönüşüme gebedir.

ABD ve batı desteği ile ayakta duran rejimlerin Müslümanları temsil etmediği, bu rejim kadrolarında yer alarak değiştirme yöntemi belirlemenin son derece zorlaştığı ve "İslami iktidarın" bu şekilde ortaya çıkmayacağı vurgusu kitleler ve Müslümanlar arasında güç kazandığı da gözlenmiyor değil. Bu, İslam dünyasının geleceğine yeni bir yön çizecektir.

Müslümanların yaşadığı bu dönüşüm liberal, demokrat ve diyalogcu yapılanma tartışmalarını da geride bırakacak gibidir. Çünkü bunlar batının İslam alemine şırıngaladığı düşünceler idi. Yüksek tansiyonlu tartışmalar doğacak olsa da, İslami kitleler ve İslam dünyası siyasi, kültürel ve ekonomik ve bütün alanlarda şer-i hükümlere dönülmesini sağlayacağı elbetteki sevindirici olacaktır.

İslam çerçevesinde bir fikri motivasyon, İslam kitlelerine ve Müslümanlara güç ve özgüven aşılayabileceği gibi, Hilafet’in yıkılışından sonra içine düştüğü onursuz durumdan kurtulmaları için de bir çıkış yolu olacaktır. Fakat bu gelişme noktasında Müslümanlar, her an kafir ABD, İngiltere ve onların sömürge valilerinin provokasyonlarıyla karşı karşıya kalmaları muhtemeldir. Onların, “kavmiyetçilik” ateşini körükleyerek, Sunni-Şii, Arap-Türk kavmiyetçilik ateşini her an körükleyebilirler. Sömürgecilerden gelecek tehlikeyi önlemenin tek yolu; Müslümanların İslam düşüncesine olan güvenlerinin artması ve her hususu İslami çerçeveden değerlendirmesidir. Dikkatler kafir ve dostları üzerine olmalıdır.

Amerika son çıkışları ile İslam'ı kontrol altına almak için çıkmıştı, fakat bu çıkışla farkında olmadan İslam'ın siyasal gücünü harekete geçirdiler. Bunu kontrol altına almaya kafirlerin asla gücü yetmeyecektir.

İnşallah zafer Müslümanların olacaktır!

YIL 14  SAYI 164-165  C. AHİR/RECEP 1424  AĞUSTOS/EYLÜL 2003

Yukarı