Ana Sayfa YIL 14  SAYI 166-167  ŞABAN/RAMAZAN 1424  EKİM/KASIM 2003 E-Mail

Ramazan ve Müslümanlar ...

Ahmet KARADENİZ

Bizi Ramazana ulaştıran Allah’a hamdu senalar olsun. Ve şimdiden tuttuğumuz ve tutacağımız oruçlarımızı İzzeti dergâhında kabul eylesin. Ayrıca içinde bin aydan daha hayırlı gün olan Kadir gecesini bulunduran Ramazanı Şerifin hürmetine, Ümmet-i Muhammed’in İslam bayrağı altında en yakın zamanda toplanmasına vesile olur inşaallah…

Ramazan ayı, sahurlarıyla, iftarlarıyla, teravih namazlarıyla çok değerli bir aydır. Fakat ne yazık ki, bu sene de Müslümanlar mübarek Ramazan ayına, Müslümanların başındaki hain yöneticilerin gölgesinde ve şer güçlerin zulüm ve işgalleriyle girmiştir!

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Müslümanların zihni, orucun başlama gününün tespitiyle meşgul olmuştur. Bu meşguliyet Müslümanların başlarındaki hain siyasileri ve nifak alimlerini dinlemelerinden ve de Şer’i hükümlere uzak duruşlarından kaynaklanmıştır. Halbuki Müslümanlar, aralarında birliği, beraberliği emreden Allah-u Teâla’nın emirlerine itaat ederek aynı günde beraber oruca başlamak ve beraber bayram yapmakla sorumludurlar. Resul (sav) şöyle buyurmuştur:

“(Ramazan) hilâli görüldüğünde oruca başlayınız. (Şevval) hilâli görüldüğünde orucu bozunuz. Eğer hilâli göremezseniz, Ramazanı otuz güne tamamlayınız.” (Buhari, Savm)

“(Ramazan) hilâli görüldüğünde oruca başlayınız. (Şevval) hilâli görüldüğünde orucu bozunuz. Eğer hava kapalı olup göremezseniz otuza tamamlayınız.” (Nesei, Siyam)

“Ay 29 gündür. Hilâli görmedikçe oruca başlamayınız. Hilâli görmedikçe de orucu bozmayınız. Eğer hava kapalı olursa onu takdir ediniz.” (Müslim, Siyam)

Bu hadisler Ramazan ayının başlaması için Şer’i sebebin, Ramazan hilâlinin görülmesi olduğuna ve Ramazan bayramı için Şer'i sebebin de Şevval hilâlinin görülmesi olduğuna açıkça delalet etmektedirler. Bu hadislerdeki Şari’in hitabı, Şam ehli ile Hicaz ehli arasında, Endonezya ehli ile Irak ehli arasında bir fark olmaksızın bütün Müslümanlara yöneliktir. Hadislerin lafızları genel olarak gelmiştir. “Oruç tutunuz”, “orucu bozunuz” ifadelerindeki cemaat zamiri Müslümanların geneline delalet etmektedir. Aynı şekilde; “görülmesi” lafzı bir zamir tamlaması olan cins isimdir. Herhangi bir insan tarafından hilâlin görülmesine delalet etmektedir. Fakat hilâlin bu görülmesini Müslümanlara hasreden hadisler vardır. Nitekim İbn-i Abbas’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Bir Arap Nebi (sav)’e gelip, ‘Ben hilâli gördüm’ dedi. Nebi (sav) de ona şöyle dedi: “Allah’tan başka ilahın olmadığına ve Muhammedin de Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik eder misin?” O da ‘Evet’ deyince Nebi (sav) oruca başlamayı ilan ettirdi.” (Nesei, Siyam)

Bir Müslümanın Ramazan yada Şevval hilâlini görmesi, herhangi bir belde farkı olmaksızın, Müslümanların tamamına oruca başlamaları, yada orucu bozmalarını farz kılar. Çünkü Müslümanlardan hilâli gören kimse onu görmeyen kimse için delil olur. Bir belde bir Müslümanın şahitliği başka bir beldedeki Müslümanın şahitliğinden öncelikli değildir. Müslümanların beldelerinde kafirlerin koymuş oldukları sınırların ve bölünmüşlüğün bir değeri yoktur. Bu sınırlardan dolayı mesela; Türkiye’de yaşayanlar oruç tutarken Ürdün’de yaşayanlar iftar ediyorlar. Halbuki bu iki belde arasında sadece Hilâfet’in yıkılışından beri kafirlerin çizmiş olduğu güya bir sınır vardır. Bu sınırları da şimdiki yöneticiler korumaya çalışmaktadırlar.

Muhakkak ki, Resul (sav)’in hadislerindeki “Hilâli görünce Ramazan orucuna başlayın” emri farz için bir emirdir. Çünkü bu emir, Allah-u Teâla’nın şu sözüyle sabit olan bir farzın yerine getirilmesi ile ilgili bir emirdir:

“Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır. Sizden her kim Ramazan ayına ulaşırsa oruç tutsun…” (Bakara 185)

Şevval hilâlinin görülmesi ile orucun bozulması emri de farz için bir emirdir. Çünkü Nebi (sav) iki günde oruç tutmayı yasakladı. Bu iki gün Kurban bayramı ve Ramazan bayramıdır. Bu bir farz yada mendubun yerine getirilmesini yasaklamaktır. Bu ise, “Hilâlin görülmesi ile orucu bozun” sözündeki emrin farz için bir emir olduğuna dair karinedir.

Bazılarının bahane olarak gösterdiği, hilâlin bölgelere göre görülme, yer ve zamanının farklı olması meselesi; Tahkiku’l Menat (konunun araştırılması) babındandır. Bunu yaşadıkları vakıa için geçmiş alimler incelediler. Onların yaşadıkları vakıada, Müslümanlar hilâlin görülmesini çok geniş alana yayılmış Hilâfet Devleti’nin her köşesine bir günde bildirilmesi imkanlarına sahip değillerdi. Çünkü o zamanki iletişim vasıtaları buna yeterli değildi. Nitekim onlardan bazıları Kureyb’den rivayet edilen şu hususu delil göstermektedirler: “Ümmü’l Fadıl onu Şam’daki Muaviye’ye göndermişti. Dedi ki; ‘Ben Şam’a varıp onun istediğini yerine getirdim. Ben Şam’da iken Ramazan hilâli bekleniyordu. Hilâli bir Cuma günü ben de gördüm. Sonra ayın sonunda Medine’ye geldim. İbni Abbas bana; ‘Hilâli ne zaman görmüştünüz’ diye sordu. Ben, ‘Cuma günü’ dedim. İbni Abbas tekrar ‘Sen de hilâli gördün mü?’ dedi. Ben, ‘Evet, hem ben hem de halk gördü ve herkes oruç tuttu, Muaviye de oruç tuttu’ dedim. İbni Abbas tekrar şöyle dedi: ‘Ama biz hilâli Cumartesi gecesi gördük. Öyle ise otuza tamamlayıncaya veya hilâli görünceye kadar tutmalıyız.’ Ben, ‘Muaviye’nin görmesi ve oruca başlamasıyla yetinmiyor musun?’ dedim, bana cevaben dedi ki: ‘Hayır. Resulullah (sav) bize böyle emretti.” (Müslim, Siyam, 28; Ebu Davud, Savm, 9)

Bu bir şer'i delil değildir. Sadece İbni Abbas’ın, Rasul (sav)’in; “hilâlin görülmesiyle oruca başlayın. Hilâlin görülmesiyle orucu bozun” sözü hakkında bir içtihadıdır.

İbni Abbas, Şam ehlinin hilâli görmelerini benimsemedi. Çünkü aynı günde Medine ehli hilâli görmemişti. Bu içtihad Ensar’dan bir grubun rivayet ettiği şu hadisin açık delaletiyle çelişmektedir:

“Dediler ki: ‘Şevval hilâlini (hava koşulları nedeni ile) göremedik. Böylelikle sabaha oruçlu olarak başladık. Başka bir yönden bir kafile geldi. Nebi (sav)’e dün hilâli gördüklerine dair şahitlik ettiler. Bunun üzerine Resulullah (sav) onlara oruçlarını bozmalarını, daha sonra da ertesi gün bayramları için çıkmalarını emretti.” (Ahmed b. Hanbel, Basriyyin, 19675)

Böylece Resul (sav) Medine-i Münevvere dışında Şevval hilâlinin başkaları tarafından görülmesi nedeniyle Ramazan’dan bir gün sandıkları günde oruçlarını bozmalarını onlara emretmiştir. Zira kafile hilâli Medine’ye varışlarından bir gün önce görmüşlerdi.

Bugün ise bütün devletlerde çeşitli iletişim vasıtaları mevcuttur. Ve hilâlin görülmesi haberini bütün dünyaya bir kaç saniyede iletmeleri mümkündür. O halde Müslümanların ister doğrudan görülmesi, ister dakik bakışla görülmesi, isterse dürbün gibi vasıtalar ile görülmesi şeklinde olsun bu şekillerden birisi ile hilâlin görülmesinin yeryüzünün herhangi bir yerinde sabit olması haberini işitince oruca başlamaları yada bayram için orucu bozmaları gerekir. Esas tespit gözle görmektir. Gözle görülmesi sabit olmadığında astronomi hesaplarına itibar edilmez. Zira orucun başlaması yada sona ermesinin tespitinde astronomi hesaplarının bir değeri yoktur. Çünkü Resulullah (sav)’in şu sözünden dolayı orucun yada bayramın başlamasının Şer’i sebebi hilâlin gözle görülmesidir.

“Hilâli gördüğünüzde oruca başlayın. Hilâli gördüğünüzde (bayram için) orucu bozun. Eğer hava kapalı olursa onun için takdir edin.” (Buhari, Savm)

Resulullah (sav)’in, "Eğer hava kapalı olursa" sözünden kastı; eğer onu gözlerinizle göremezseniz demektir. "Onun için takdir edin" sözü de; astronomi hesaplarına başvurun demek değildir. Bu sözünden neyi kastettiğini şu sözünde beyan etmiştir: “Hava size kapalı olduğunda ayı otuza tamamlayın.” (Nesei, Siyam)

Ey Müslümanlar!

Oruca başlamada birlikteliğin olmayışı, Müslümanları Kelime-i Tevhid bayrağı altında birleştiren Raşidi Hilâfet Devleti’nin olmayışından kaynaklanmaktadır. O halde Müslümanlar biran önce hayatlarını Şer’i hükme göre ayarlamalıdırlar. O da, Allah’ın şeriatını üzerlerine tatbik edecek ve onları bir devlet içinde birleştirecek olan bir halife nasbedip Hilâfet’i tekrar kurarak İslâmî hayatı tekrar başlatmak için samimi bir şekilde çalışanlarla beraber ciddi bir şekilde çalışmalarıdır.

“De ki, çalışın! Çalışmanızı Allah da Rasulü de mü’minler de göreceklerdir. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (Tevbe: 105)

YIL 14  SAYI 166-167  ŞABAN/RAMAZAN 1424  EKİM/KASIM 2003

Yukarı