Özbekistan’ın
Caslık Hapishanesi’nden İnsan Hakları Örgütlerine Kısa Bir
Bilgi
8
Ekim 2003’de Özbekistan’daki Caslık hapishanesinde bulunan Hizb-ut
Tahrir mahpusları, hapishane yönetiminin kötü muamelelerine
ve zalim önlemlerine karşı yiyecek grevi protestosu yapmaya çağırdılar.
Bu grev, silahlı polisler hapishaneye gelip bu grevin
durdurulmasına mahpusları zorladıklarında, aynı ayın 19’una
kadar devam etti. Coplarını vahşice kullandılar ve birçok
mahpusun parmaklarını ve kollarını kırdılar. Bu zalim muamele
halen bugüne kadar devam etmektedir. Bu zulüm ve zorbalığın
diğer örnekleri, vudu’un (abdestin), salatın (namazın),
siyamın (orucun) ve diğer farz ibadetlerin yasaklanmasını da
kapsamaktadır. Her kim bu ibadetlerden herhangi birini eda etmek
isterse, coplarla acımasızca dövülmektedir. Üstelik hapishane
müdürleri, mahpusların ihtiyaç duyduğu her ne varsa, hatta diş
fırçalarına bile el koymaktadır. Yine Hizb-ut Tahrir
üyelerini bir saatlik (avludaki) gezintiye katılmaktan
alıkoymakta ve akrabalarına mektuplar göndermekten ve
gönderilenleri almaktan mahrum etmektedirler. Ayrıca haberleri
dinlemekten yoksun bırakılmakta ve evlerinden akrabalarınca
getirilmiş elbiseleri almaları engellenmektedir. İşte bunlar,
daha önceleri polis tarafından onlar üzerine takviye edilmiş, bu
Hizb’in mahpusları üzerine infaz edilmiş diğer dokuz
cezalandırmayı açıklamak içindir. Bu zorba ve zalim önlemler,
ellerinin ve kollarının kırılması, başlarının fena halde
yaralanması, tırnaklarının çekilmesi ve hastalıkları
bulaşsın diye hasta mahpusların yanına hapsedilmeleri...Yine bu
Caslık hapishanesinde çok sayıda hasta mahpusun bulunduğunu da açıklamak
içindir.
Öyleyse
İnsan Hakları Örgütleri, bu ülkenin hapishanelerinde ve
Özbekistan lideri tarafından yürütülen bu haksızlıkları
dikkate alsınlar.
Caslık
Hapishanesi’ndeki Mahpuslar
03.01.2004
Taktikler
Gelişiyor:
Irak'ta
son dönemde peş peşe düşürülen helikopterlerde çok sayıda
kayıp veren Amerikan ordusu, direniş güçlerinin giderek daha
gelişkin taktik ve ekipmanla saldırdığına kanaat getirdi.
Radikal
Gazetesi 19.01.2004
Sanat
Eserine Saldıran İsrail Büyükelçisi ve Barış Umutlarına
Vurulan Darbe
İsveç'te
bir Filistinli intihar saldırganına ilişkin eseri İsrail büyükelçisi
tarafından tahrip edilen sanatçı, bu eylemin Filistinlilerle
İsrailliler arasında uzlaşma umutlarına darbe vurduğunu söyledi.
Kendisi de İsrailli olan sanatçı Dror Feiler BBC'ye yaptığı açıklamada,
Stockholm'deki müzede sergilenen eserine yönelik saldırının,
hoşgörüsüzlükten kaynaklanan aptalca bir eylem olduğunu söyledi.
Feiler, İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un bu olayda, büyükelçi
Zvi Mazel'e verdiği desteğin de barış umuduna darbe vurduğunu
ileri sürdü.
Büyükelçi
Mazel eylemini açıklamak üzere bugün İsveç Dışişleri
Bakanlığı'na çağrıldı. Stockholm müzesinde sergilenmekte
olan eserde, Filistinli bir intihar saldırganının portresi, kanı
simgeleyen kırmızı sıvı ile dolu bir havuzda yüzmekteydi.
'Pamuk Prenses ve Gerçeğin Çılgın Yüzü' adlı eser
Stockholm'de düzenlenen soykırım konferansıyla bağlantılı bir
sergide yer almaktaydı. Portresi sergilenen Filistinli kadın geçtiğimiz
ekim ayında yaptığı intihar saldırısında, 19 İsrailli'yi
öldürmüştü.
BBC
Türkçe Yayınları İnternet Sitesi 19.01.2004
İsrail'in
Güvenlik Duvarı Yüksek Mahkeme'de
İsrail
Yüksek Mahkemesi bugün (9 Şubat), hükümetin Batı Şeria'da
inşa etmeye başladığı güvenlik duvarının yasal olup
olmadığını görüşmeye başladı.
Davayı
açan İsrailli insan hakları savunucusu örgütler duvarın işgal
altındaki topraklarda inşa edildiğini ve bu nedenle yasa dışı
olduğunu savunuyorlar. Bugünkü duruşma, inşa edilen duvarın
uluslararası yasaları ihlal edip etmediğinin görüşüleceği
uluslararası davadan bir kaç hafta önceye rastlıyor.
Davayı
açan insan hakları örgütleri, güvenlik duvarının güzergahının
İsrail'in Batı Şeria'yla olan sınırını izlemesini talep
ediyorlar. Şu anda, tamamının 720 kilometre olması planlanan güvenlik
duvarının büyük bölümü, Filistinliler'in günlük yaşamını
olumsuz etkileyecek şekilde Batı Şeria sınırları içinde inşa
ediliyor.
Muhabirler,
Yüksek Mahkeme'nin insan hakları örgütlerinin talebi doğrultusunda
karar vermesi durumunda, uzun bir yasal süreç başlayacağını
belirtiyorlar.
Lahey
Adalet Divanı, 23 Şubat'tan itibaren İsrail'in inşa ettiği
duvarın yasal olup olmadığını görüşmeye başlayacak.
İsrailli
yetkililerin duvarın güzergahında değişiklik yapılabileceği
yolundaki açıklamaları ayrıntılandırılmadı. Ancak yapılacak
değişikliklerle, duvarın 100 kilometre kısaltılması ve Yahudi
yerleşimlerinin etrafını sarması yolundaki planlardan vazgeçilmesi
olası.
Filistin
Başbakanı Ahmet Kurey de, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa
Birliği, Rusya ve Birleşmiş Milletler'den oluşan Dörtler'in,
İsrail'in, Batı Şeria'da inşa ettiği duvarı görüşmek üzere
toplanmasını istedi. Kurey, Orta Doğu'da yan yana iki devlet
fikrinin tehdit altında olduğunu belirtti.
09.
Şubat. 2004 BBC
Haberin
Yorumu
Önce
icra ediyorlar sonra da işlerine meşrutiyet kazandırmaya çalışıyorlar.
Bunu yapmaktan maksatları; dünya kamuoyuna sözde masumiyetlerini ifade etmek.
Yani işgal edeceksin, öldüreceksin, evleri yıkacaksın, köyler, hatta
mahalleler arasından tel örgülü duvarlar geçireceksin ve akabinde bunların
meşruluğunu tartışmaya açacaksın.
Öncelikle
bilinmesi gereken nokta: İsrailin her yaptığı iş gayri meşrudur.
Yapılanması, bölgeye yerleştirilmesi, bu gün üzerinde bulunduğu
topraklarda egemenlik kurması bunların hepsi gayri meşrudur. Yaptığı
işgalini, katliamlarını lanetleme yerine birkaç metrelik duvarı tartışmak
abesle iştigaldir.
İnsan
hakları örgütleri Filistin’de her gün öldürülen, evleri yıkılan,
hayatları karartılan Müslümanların halini birkaç metrelik duvarı
tartışmakla örtbas ediyorlar. Bu mu insan hakları?!
Sonra
iş başına getirdikleri yöneticilere bakın!!! Kafirlerden duvarın
durdurulması için çağrıda bulunuyor. Oysa Filistin’i bu hale getirenler
kafirler olmuştur. Amerika gayri meşru çocuğunu korumadan asla geri
kalmayacağını bunların o küçücük beyinleri anlamıyor galiba. Aslında
bu yöneticiler işi duvarlarla uğraşmaya dökerek asıl meseleye eğilmekten
korkuyorlar. Amaçları kuklası oldukları kafirlerin işlerini adım adım
yerine getirip bölgede Yahudi varlığını meşrulaştırmak istiyorlar.
Bunlar gerçekten Filistin’i, Filistin halkını, Müslümanları düşünüyor
olsalardı Müslümanları yardıma çağırır, Müslümanlarla birlik olmaya
doğru gider, bölgenin Müslüman askerlerinin harekete geçmesi için atılımlara
girişirlerdi.
Asıl
konu duvarların mahkeme edilmesi konusu değil; İsrail işgalinin yıkılması
konusudur.
Özbekistan
Başkanı Karimov, Kendisine Yönelik; Oğlunu Haşlayarak Öldürtmekle
Suçlayan Anneyi Hapsetti
18.
Şubat. 2004
Özbekistan
başkanı Karimov’un adamları tarafından haşlanarak
öldürülen Özbek Muzafar Avazov’un 63 yaşındaki annesi 6 yıl
hapis ve ağır iş cezasına mahkum edildi. Fatıma Mukhadirova dünyanın
ilgisini Ağustos 2002 de oğlunun vahşice öldürülmesine çektiği
için Özbekistan anayasasına zarar vermekle suçlandı. Muzafar
Avazov, yerel olarak “geri dönüşün olmadığı yer” olarak
bilinen vahşi Jaslil jail’de öldürüldü. İnsan Hakları
Örgütü 34 yaşındaki 4 çocuk babası Muzafar Avazov’un vücudunda,
bacaklarında, kalçasında, kollarındaki yanıkların onun
haşlanarak öldürüldüğünü gösterdiğini söylediler.
İlaveten başının arkasında büyük bir kanlı yara vardı,
alnında ve boynunda şiddetli çürükler vardı ve ellerindeki
parmaklarda tırnakları yoktu.
Fatıma
Mukhadirova’nın mahkumiyeti Karimov yönetiminin, Karimov’un
vahşiliğini, zulmünü, adaletsizliğini açıkça söyleyenlere
karşı göstermiş olduğu son öfkesidir. Özbekistan’da normal
erkek ve kadınların toplanması, tutuklanması Özbek rejimine karşı
siyasal muhalefetin yükselişinin durdurulması için yapılan
rutin bir uygulamadır. Çok sayıda Müslüman kadın aylık veya
haftalık ifade beyanlara imza atarak izinsiz toplantılara
katılmamaya ve dini örgütlere katılmamaya söz vermeye zorlandılar.
Korku havası Özbek toplumunda kurumsallaştı/yaygınlaştı ve
baskı 11 Eylül’deki Amerika’ya saldırıdan sonra - ki bu
Karimov’un vahşi eylemlerini terörizmle mücadele bahanesiyle
daha da artırmasına yeşil ışık yaktı - hızlandı.
İnsan
Hakları raporları ve Özbekistan’daki politik baskı belgelerine
rağmen ABD yönetimi başkan Karimov’u terörizmle savaşta çok
önemli bir müttefik olarak görmeye devam etmektedir. Karimov’un
kendi halkına karşı olan kampanyası Amerikan müttefiki - ki o
adaletin ışığına davet ederken zulüm eylemlerini görmezden
geliyor - olduğu müddetçe azalmaz. Bu Amerika’nın açık iki yüzlülüğü
ve çifte standartlığıdır, Irak’taki sömürü savaşında
istilasına gerekçe olarak insan “haklarının kötüye kullanılmasını”
verdi. ABD yönetimi Karimov’un saldırganlığını kınamak
yerine, Özbekistan 1948 BM ilanında yer alan İnsan Hakları
koşullarına uymadığı halde, Karimov’a 1,2 milyon$ yardım
vermeye karar verdi. Özbek rejimi ABD için askeri üs temin
ettiğinden bu yana ABD için ulusal çıkarlar kesinlikle “ahlaki”,
“etik” veya “yasal” zorunluluklarından daha öncelikli
oldu.
Zalim
Karimov bugün ABD’nin sıkı bir müttefiki olarak durmaktadır.
Fatıma Mukhadirova’nın üzerindeki zulüm “güvenliğe zarar
vermek” kapsamında değerlendirildi, tıpkı Afganistan ve Irak’taki
binlerce ölümlere “terörle savaş” denildiği gibi. Muzafar
Avazov’u haşlayarak öldüren katillerden henüz hesap sorulmadı,
ama onun yaşlı annesi sadece Özbekistan’da karanlık ve iğrenç
hapislere kilitlenen Müslümanların hakları için uğraşıp mücadele
ettiğinden dolayı hesaba çekildi. Bu aralıksız taciz, tutuklama
ve işkence Özbek rejiminin İslam’ın bölgedeki canlanmasını
durdurmadaki ümitsizliğini ve fikre karşı fikirle savaşmadaki
yetersizliğini açıkça göstermektedir. Korkaklık ve
zihinsel/entellektüel beceriksizlikler yüzünden şiddete ve
vahşiliğe başvurduğunu da göstermektedir.
Açıkça
bu tehlikeli rejimin böylesi eylemlerine dünyanın ilgisiz
kalmasına izin verilmemelidir. Britanya’daki Müslümanlar kendi
duygularını Londra’daki Özbekistan Büyükelçiliğinde yüksek
sesle duyurabilirler. İlaveten Özbekistan’ın baskıcı
eylemlerine rağmen Özbekistan’la ticaret yapan birçok
uluslararası şirketler var. Müslümanlar onların böylesi zalim
rejimlere yaptıkları yatırımları açıkça protesto etmelidir.
Böylesi eylemler Özbek rejimi üzerine muazzam bir ekonomik ve
politik baskı oluşturacaktır. Bu zalim Karimov’un rahatça
hükmetmemesine neden olacaktır, ve batılı ulusların ve
şirketlerin, onun iktidarına verdikleri yardım ve
yatırımlarını çekmelerine yol açacaktır.
Şimdi
Özbek elçiliğiyle kontak kurup neden yaşlı bir kadın olan
Fatıma Mukhadirova’nın oğlunun haşlanarak öldürülmesi hakkında
konuştuğu için ağır iş cezasına çarptırıldığını
sorabilirsiniz.
www.1924.org
::
Phone 0207 229 7679.
::
Fax 0207 229 7029.
::
Email: info@uzbekistanembassy.uk.net
Türkiye,
Filistin´le Serbest Ticaret Anlaşması İmzalıyor
Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen, Türkiye ile Filistin arasındaki serbest
ticaret anlaşması görüşmelerinin ikinci turunun beş yıl
aradan sonra Ramallah`ta gerçekleştirildiğini ve görüşmeler
sonunda taraflar arasında bir serbest ticaret alanı
oluşturulması konusunda mutabakat sağlandığını açıkladı.
Kürşad
Tüzmen, Filistin`le Dış Ticaret Müsteşarlığı yetkilileri
tarafından sürdürülen görüşmelerin yapıcı bir yaklaşım içerisinde
geçtiğini ve üç gün süren müzakereler sonucunda Türkiye ile
Filistin arasında bir serbest ticaret alanı oluşturulması
konusunda mutabakat sağlanarak Serbest Ticaret Anlaşmasının
parafe edildiğini bildirdi.
Tüzmen,
barış sürecine ve özellikle Filistin halkının barış ve
refahını desteklemek amacıyla anlaşmaya sadece ticari hükümlerin
değil ekonomik işbirliği ve teknik yardıma ilişkin hükümlerin
de konulduğunu belirtti. Tüzmen, ``Bu kapsamda tarım sektöründen
sanayi sektörüne, turizmden kalite altyapısının
geliştirilmesine kadar bir çok alanda işbirliği yapılması ve
gerekli durumlarda Filistin`e teknik yarım yapılması amaçlanmış
ve özel durumu göz önünde bulundurularak, ilk kez kapsamlı bir
ekonomik işbirliği ve teknik yardım bölümünü içeren bir
serbest ticaret anlaşması parafe edilmiştir`` dedi.
ANKA
Ajansı 19. Şubat. 2004
Haberin
Yorumu
Ramallah’ta
dört duvar arasına sıkışmış, hiçbir otoriter gücü olmayan,
adımını yahudilerin verdiği ölçütlerden ileri atamayan
siyonist bekçileriyle anlaşmaya oturmak ne kadar siyasi bir
atılım olur bilinmez!!!. Ya bu anlaşmayı yapanlar dünya ve
siyaseti tanımıyorlar veyahut dolaylı olarak İsrail varlığı
ile ticari ilişkiye giriyorlar. Gerçek odur ki; İsrail izin
vermeden Filistin (göstermelik karton devletçik!) dünya ile
hiçbir ticari ilişkiye geçemez.
Hangi
barış ve refah?!! Her gün yahudilerin kurşununa hedef olan, tel
örgülü duvarların arkasında yaşamaya mahkum edilmiş bir
yaşamda refah, huzur, barış olur mu?
Müslümanların
ve dünyanın işlenen zulmü görmezden geldiği biline dururken
ticaret anlaşması siyasi literatüre ters düşmüyor mu?
Orada
asıl yapılması gereken; meseleye İslami çerçeveden yaklaşarak
yahudi varlığını Filistin topraklarından tümüyle söküp
atmaktır, yıllardır yashudilerin kirlettiği Kudüs’ü
kurtarmaktır. Ancak o takdirde bölgeye huzur ve barış gelir.
Bunun aksi Müslümanları kandırmak ve Yahudilere yakınlaşmaktan
başka bir şey ifade etmez….
Kıbrıs
Antlaşmasında Türkiye’ye Olan Baskı
Brüksel,
17 şubat: Salı günü, BM özel temsilcisi Alvaro De Soto bir açıklama
yaptı : “Kıbrıs’ın tekrar birleşme planından asla geri dönülmeyecektir.
Türkiye bu konuda engel çıkarırsa kendi AB üyeliğini de
engellemiş olur.”
BM
Yunan ve Türk liderleri Nisanda referandum yapılmasını
konuşmaları için perşembe günü Nicosya’ya davet etti.
Bu
referandumda birleşik Kıbrıs’ın 1 Mayısta AB üyeliği ret
edilirse ne olacak diye sorulduğunda, De Soto şu cevabı verdi:
“Bizim ikinci planımız yok, ve ne yapılacağını da daha henüz
düşünmedik”
Guenther Verheugen’la yaptığı bir basın toplantısında, De
Soto şöyle demişti: “Siyasi liderler bu referanduma hayır
demezler, ben buna güven duyuyorum”
Sosyalist
parti lideri Papandreou, Nicosyada’da yaptığı açıklamada: “Türkiye’nin
AB’ye katılması, Kıbrıs’a bağlıdır.”
Papandreou:
“Yunanistan’ı desteklediğimiz gibi Türkiye’yi de
destekliyoruz. AB’de Türkiye’nin üye olmamasını isteyen bir
çok kişi var, ama AB yine de Türkiye’ye bir son şans vermek
istedi.”
Aynı
sözleri de bir Alman yetkili tekrarladı: “AB yeni üyeler hakkında
problem çıkarmaz. Türkiye’nin AB üyeliğini konuşmaya
başlamadan Kıbrıs sorununu çözmesi gerekir.”
Reuters
19 Subat 2004
|