Ana Sayfa YIL 15  SAYI 169-170-171  ZİLKADE/ZİLHİCCE/MUHARREM 1425 / 2004 E-Mail

HABER - YORUM

Hilafet Dergisi

Özbekistan’ın Caslık Hapishanesi’nden İnsan Hakları Örgütlerine Kısa Bir Bilgi

8 Ekim 2003’de Özbekistan’daki Caslık hapishanesinde bulunan Hizb-ut Tahrir mahpusları, hapishane yönetiminin kötü muamelelerine ve zalim önlemlerine karşı yiyecek grevi protestosu yapmaya çağırdılar. Bu grev, silahlı polisler hapishaneye gelip bu grevin durdurulmasına mahpusları zorladıklarında, aynı ayın 19’una kadar devam etti. Coplarını vahşice kullandılar ve birçok mahpusun parmaklarını ve kollarını kırdılar. Bu zalim muamele halen bugüne kadar devam etmektedir. Bu zulüm ve zorbalığın diğer örnekleri, vudu’un (abdestin), salatın (namazın), siyamın (orucun) ve diğer farz ibadetlerin yasaklanmasını da kapsamaktadır. Her kim bu ibadetlerden herhangi birini eda etmek isterse, coplarla acımasızca dövülmektedir. Üstelik hapishane müdürleri, mahpusların ihtiyaç duyduğu her ne varsa, hatta diş fırçalarına bile el koymaktadır. Yine Hizb-ut Tahrir üyelerini bir saatlik (avludaki) gezintiye katılmaktan alıkoymakta ve akrabalarına mektuplar göndermekten ve gönderilenleri almaktan mahrum etmektedirler. Ayrıca haberleri dinlemekten yoksun bırakılmakta ve evlerinden akrabalarınca getirilmiş elbiseleri almaları engellenmektedir. İşte bunlar, daha önceleri polis tarafından onlar üzerine takviye edilmiş, bu Hizb’in mahpusları üzerine infaz edilmiş diğer dokuz cezalandırmayı açıklamak içindir. Bu zorba ve zalim önlemler, ellerinin ve kollarının kırılması, başlarının fena halde yaralanması, tırnaklarının çekilmesi ve hastalıkları bulaşsın diye hasta mahpusların yanına hapsedilmeleri...Yine bu Caslık hapishanesinde çok sayıda hasta mahpusun bulunduğunu da açıklamak içindir.

Öyleyse İnsan Hakları Örgütleri, bu ülkenin hapishanelerinde ve Özbekistan lideri tarafından yürütülen bu haksızlıkları dikkate alsınlar.

Caslık Hapishanesi’ndeki Mahpuslar

03.01.2004

 

Taktikler Gelişiyor:

Irak'ta son dönemde peş peşe düşürülen helikopterlerde çok sayıda kayıp veren Amerikan ordusu, direniş güçlerinin giderek daha gelişkin taktik ve ekipmanla saldırdığına kanaat getirdi.

Radikal Gazetesi 19.01.2004

 

Sanat Eserine Saldıran İsrail Büyükelçisi ve Barış Umutlarına Vurulan Darbe

İsveç'te bir Filistinli intihar saldırganına ilişkin eseri İsrail büyükelçisi tarafından tahrip edilen sanatçı, bu eylemin Filistinlilerle İsrailliler arasında uzlaşma umutlarına darbe vurduğunu söyledi. Kendisi de İsrailli olan sanatçı Dror Feiler BBC'ye yaptığı açıklamada, Stockholm'deki müzede sergilenen eserine yönelik saldırının, hoşgörüsüzlükten kaynaklanan aptalca bir eylem olduğunu söyledi. Feiler, İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un bu olayda, büyükelçi Zvi Mazel'e verdiği desteğin de barış umuduna darbe vurduğunu ileri sürdü.

Büyükelçi Mazel eylemini açıklamak üzere bugün İsveç Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. Stockholm müzesinde sergilenmekte olan eserde, Filistinli bir intihar saldırganının portresi, kanı simgeleyen kırmızı sıvı ile dolu bir havuzda yüzmekteydi. 'Pamuk Prenses ve Gerçeğin Çılgın Yüzü' adlı eser Stockholm'de düzenlenen soykırım konferansıyla bağlantılı bir sergide yer almaktaydı. Portresi sergilenen Filistinli kadın geçtiğimiz ekim ayında yaptığı intihar saldırısında, 19 İsrailli'yi öldürmüştü.

BBC Türkçe Yayınları İnternet Sitesi 19.01.2004

İsrail'in Güvenlik Duvarı Yüksek Mahkeme'de

İsrail Yüksek Mahkemesi bugün (9 Şubat), hükümetin Batı Şeria'da inşa etmeye başladığı güvenlik duvarının yasal olup olmadığını görüşmeye başladı.

Davayı açan İsrailli insan hakları savunucusu örgütler duvarın işgal altındaki topraklarda inşa edildiğini ve bu nedenle yasa dışı olduğunu savunuyorlar. Bugünkü duruşma, inşa edilen duvarın uluslararası yasaları ihlal edip etmediğinin görüşüleceği uluslararası davadan bir kaç hafta önceye rastlıyor.

Davayı açan insan hakları örgütleri, güvenlik duvarının güzergahının İsrail'in Batı Şeria'yla olan sınırını izlemesini talep ediyorlar. Şu anda, tamamının 720 kilometre olması planlanan güvenlik duvarının büyük bölümü, Filistinliler'in günlük yaşamını olumsuz etkileyecek şekilde Batı Şeria sınırları içinde inşa ediliyor.

Muhabirler, Yüksek Mahkeme'nin insan hakları örgütlerinin talebi doğrultusunda karar vermesi durumunda, uzun bir yasal süreç başlayacağını belirtiyorlar.

Lahey Adalet Divanı, 23 Şubat'tan itibaren İsrail'in inşa ettiği duvarın yasal olup olmadığını görüşmeye başlayacak.

İsrailli yetkililerin duvarın güzergahında değişiklik yapılabileceği yolundaki açıklamaları ayrıntılandırılmadı. Ancak yapılacak değişikliklerle, duvarın 100 kilometre kısaltılması ve Yahudi yerleşimlerinin etrafını sarması yolundaki planlardan vazgeçilmesi olası.

Filistin Başbakanı Ahmet Kurey de, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Rusya ve Birleşmiş Milletler'den oluşan Dörtler'in, İsrail'in, Batı Şeria'da inşa ettiği duvarı görüşmek üzere toplanmasını istedi. Kurey, Orta Doğu'da yan yana iki devlet fikrinin tehdit altında olduğunu belirtti.

09. Şubat. 2004 BBC

 

Haberin Yorumu

Önce icra ediyorlar sonra da işlerine meşrutiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Bunu yapmaktan maksatları; dünya kamuoyuna sözde masumiyetlerini ifade etmek. Yani işgal edeceksin, öldüreceksin, evleri yıkacaksın, köyler, hatta mahalleler arasından tel örgülü duvarlar geçireceksin ve akabinde bunların meşruluğunu tartışmaya açacaksın.

Öncelikle bilinmesi gereken nokta: İsrailin her yaptığı iş gayri meşrudur. Yapılanması, bölgeye yerleştirilmesi, bu gün üzerinde bulunduğu topraklarda egemenlik kurması bunların hepsi gayri meşrudur. Yaptığı işgalini, katliamlarını lanetleme yerine birkaç metrelik duvarı tartışmak abesle iştigaldir.

İnsan hakları örgütleri Filistin’de her gün öldürülen, evleri yıkılan, hayatları karartılan Müslümanların halini birkaç metrelik duvarı tartışmakla örtbas ediyorlar. Bu mu insan hakları?!

Sonra iş başına getirdikleri yöneticilere bakın!!! Kafirlerden duvarın durdurulması için çağrıda bulunuyor. Oysa Filistin’i bu hale getirenler kafirler olmuştur. Amerika gayri meşru çocuğunu korumadan asla geri kalmayacağını bunların o küçücük beyinleri anlamıyor galiba. Aslında bu yöneticiler işi duvarlarla uğraşmaya dökerek asıl meseleye eğilmekten korkuyorlar. Amaçları kuklası oldukları kafirlerin işlerini adım adım yerine getirip bölgede Yahudi varlığını meşrulaştırmak istiyorlar. Bunlar gerçekten Filistin’i, Filistin halkını, Müslümanları düşünüyor olsalardı Müslümanları yardıma çağırır, Müslümanlarla birlik olmaya doğru gider, bölgenin Müslüman askerlerinin harekete geçmesi için atılımlara girişirlerdi.

Asıl konu duvarların mahkeme edilmesi konusu değil; İsrail işgalinin yıkılması konusudur.

Özbekistan Başkanı Karimov, Kendisine Yönelik; Oğlunu Haşlayarak Öldürtmekle Suçlayan Anneyi Hapsetti

18. Şubat. 2004

Özbekistan başkanı Karimov’un adamları tarafından haşlanarak öldürülen Özbek Muzafar Avazov’un 63 yaşındaki annesi 6 yıl hapis ve ağır iş cezasına mahkum edildi. Fatıma Mukhadirova dünyanın ilgisini Ağustos 2002 de oğlunun vahşice öldürülmesine çektiği için Özbekistan anayasasına zarar vermekle suçlandı. Muzafar Avazov, yerel olarak “geri dönüşün olmadığı yer” olarak bilinen vahşi Jaslil jail’de öldürüldü. İnsan Hakları Örgütü 34 yaşındaki 4 çocuk babası Muzafar Avazov’un vücudunda, bacaklarında, kalçasında, kollarındaki yanıkların onun haşlanarak öldürüldüğünü gösterdiğini söylediler. İlaveten başının arkasında büyük bir kanlı yara vardı, alnında ve boynunda şiddetli çürükler vardı ve ellerindeki parmaklarda tırnakları yoktu.

Fatıma Mukhadirova’nın mahkumiyeti Karimov yönetiminin, Karimov’un vahşiliğini, zulmünü, adaletsizliğini açıkça söyleyenlere karşı göstermiş olduğu son öfkesidir. Özbekistan’da normal erkek ve kadınların toplanması, tutuklanması Özbek rejimine karşı siyasal muhalefetin yükselişinin durdurulması için yapılan rutin bir uygulamadır. Çok sayıda Müslüman kadın aylık veya haftalık ifade beyanlara imza atarak izinsiz toplantılara katılmamaya ve dini örgütlere katılmamaya söz vermeye zorlandılar. Korku havası Özbek toplumunda kurumsallaştı/yaygınlaştı ve baskı 11 Eylül’deki Amerika’ya saldırıdan sonra - ki bu Karimov’un vahşi eylemlerini terörizmle mücadele bahanesiyle daha da artırmasına yeşil ışık yaktı - hızlandı.

İnsan Hakları raporları ve Özbekistan’daki politik baskı belgelerine rağmen ABD yönetimi başkan Karimov’u terörizmle savaşta çok önemli bir müttefik olarak görmeye devam etmektedir. Karimov’un kendi halkına karşı olan kampanyası Amerikan müttefiki - ki o adaletin ışığına davet ederken zulüm eylemlerini görmezden geliyor - olduğu müddetçe azalmaz. Bu Amerika’nın açık iki yüzlülüğü ve çifte standartlığıdır, Irak’taki sömürü savaşında istilasına gerekçe olarak insan “haklarının kötüye kullanılmasını” verdi. ABD yönetimi Karimov’un saldırganlığını kınamak yerine, Özbekistan 1948 BM ilanında yer alan İnsan Hakları koşullarına uymadığı halde, Karimov’a 1,2 milyon$ yardım vermeye karar verdi. Özbek rejimi ABD için askeri üs temin ettiğinden bu yana ABD için ulusal çıkarlar kesinlikle “ahlaki”, “etik” veya “yasal” zorunluluklarından daha öncelikli oldu.

Zalim Karimov bugün ABD’nin sıkı bir müttefiki olarak durmaktadır. Fatıma Mukhadirova’nın üzerindeki zulüm “güvenliğe zarar vermek” kapsamında değerlendirildi, tıpkı Afganistan ve Irak’taki binlerce ölümlere “terörle savaş” denildiği gibi. Muzafar Avazov’u haşlayarak öldüren katillerden henüz hesap sorulmadı, ama onun yaşlı annesi sadece Özbekistan’da karanlık ve iğrenç hapislere kilitlenen Müslümanların hakları için uğraşıp mücadele ettiğinden dolayı hesaba çekildi. Bu aralıksız taciz, tutuklama ve işkence Özbek rejiminin İslam’ın bölgedeki canlanmasını durdurmadaki ümitsizliğini ve fikre karşı fikirle savaşmadaki yetersizliğini açıkça göstermektedir. Korkaklık ve zihinsel/entellektüel beceriksizlikler yüzünden şiddete ve vahşiliğe başvurduğunu da göstermektedir.

Açıkça bu tehlikeli rejimin böylesi eylemlerine dünyanın ilgisiz kalmasına izin verilmemelidir. Britanya’daki Müslümanlar kendi duygularını Londra’daki Özbekistan Büyükelçiliğinde yüksek sesle duyurabilirler. İlaveten Özbekistan’ın baskıcı eylemlerine rağmen Özbekistan’la ticaret yapan birçok uluslararası şirketler var. Müslümanlar onların böylesi zalim rejimlere yaptıkları yatırımları açıkça protesto etmelidir. Böylesi eylemler Özbek rejimi üzerine muazzam bir ekonomik ve politik baskı oluşturacaktır. Bu zalim Karimov’un rahatça hükmetmemesine neden olacaktır, ve batılı ulusların ve şirketlerin, onun iktidarına verdikleri yardım ve yatırımlarını çekmelerine yol açacaktır.

Şimdi Özbek elçiliğiyle kontak kurup neden yaşlı bir kadın olan Fatıma Mukhadirova’nın oğlunun haşlanarak öldürülmesi hakkında konuştuğu için ağır iş cezasına çarptırıldığını sorabilirsiniz.

www.1924.org

:: Phone 0207 229 7679.

:: Fax 0207 229 7029.

:: Email: info@uzbekistanembassy.uk.net

 

Türkiye, Filistin´le Serbest Ticaret Anlaşması İmzalıyor

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Türkiye ile Filistin arasındaki serbest ticaret anlaşması görüşmelerinin ikinci turunun beş yıl aradan sonra Ramallah`ta gerçekleştirildiğini ve görüşmeler sonunda taraflar arasında bir serbest ticaret alanı oluşturulması konusunda mutabakat sağlandığını açıkladı.

Kürşad Tüzmen, Filistin`le Dış Ticaret Müsteşarlığı yetkilileri tarafından sürdürülen görüşmelerin yapıcı bir yaklaşım içerisinde geçtiğini ve üç gün süren müzakereler sonucunda Türkiye ile Filistin arasında bir serbest ticaret alanı oluşturulması konusunda mutabakat sağlanarak Serbest Ticaret Anlaşmasının parafe edildiğini bildirdi.

Tüzmen, barış sürecine ve özellikle Filistin halkının barış ve refahını desteklemek amacıyla anlaşmaya sadece ticari hükümlerin değil ekonomik işbirliği ve teknik yardıma ilişkin hükümlerin de konulduğunu belirtti. Tüzmen, ``Bu kapsamda tarım sektöründen sanayi sektörüne, turizmden kalite altyapısının geliştirilmesine kadar bir çok alanda işbirliği yapılması ve gerekli durumlarda Filistin`e teknik yarım yapılması amaçlanmış ve özel durumu göz önünde bulundurularak, ilk kez kapsamlı bir ekonomik işbirliği ve teknik yardım bölümünü içeren bir serbest ticaret anlaşması parafe edilmiştir`` dedi.

ANKA Ajansı 19. Şubat. 2004

 

Haberin Yorumu

Ramallah’ta dört duvar arasına sıkışmış, hiçbir otoriter gücü olmayan, adımını yahudilerin verdiği ölçütlerden ileri atamayan siyonist bekçileriyle anlaşmaya oturmak ne kadar siyasi bir atılım olur bilinmez!!!. Ya bu anlaşmayı yapanlar dünya ve siyaseti tanımıyorlar veyahut dolaylı olarak İsrail varlığı ile ticari ilişkiye giriyorlar. Gerçek odur ki; İsrail izin vermeden Filistin (göstermelik karton devletçik!) dünya ile hiçbir ticari ilişkiye geçemez.

Hangi barış ve refah?!! Her gün yahudilerin kurşununa hedef olan, tel örgülü duvarların arkasında yaşamaya mahkum edilmiş bir yaşamda refah, huzur, barış olur mu?

Müslümanların ve dünyanın işlenen zulmü görmezden geldiği biline dururken ticaret anlaşması siyasi literatüre ters düşmüyor mu?

Orada asıl yapılması gereken; meseleye İslami çerçeveden yaklaşarak yahudi varlığını Filistin topraklarından tümüyle söküp atmaktır, yıllardır yashudilerin kirlettiği Kudüs’ü kurtarmaktır. Ancak o takdirde bölgeye huzur ve barış gelir. Bunun aksi Müslümanları kandırmak ve Yahudilere yakınlaşmaktan başka bir şey ifade etmez….

 

Kıbrıs Antlaşmasında Türkiye’ye Olan Baskı

Brüksel, 17 şubat: Salı günü, BM özel temsilcisi Alvaro De Soto bir açıklama yaptı : “Kıbrıs’ın tekrar birleşme planından asla geri dönülmeyecektir. Türkiye bu konuda engel çıkarırsa kendi AB üyeliğini de engellemiş olur.”

BM Yunan ve Türk liderleri Nisanda referandum yapılmasını konuşmaları için perşembe günü Nicosya’ya davet etti.

Bu referandumda birleşik Kıbrıs’ın 1 Mayısta AB üyeliği ret edilirse ne olacak diye sorulduğunda, De Soto şu cevabı verdi: “Bizim ikinci planımız yok, ve ne yapılacağını da daha henüz düşünmedik”
Guenther Verheugen’la yaptığı bir basın toplantısında, De Soto şöyle demişti: “Siyasi liderler bu referanduma hayır demezler, ben buna güven duyuyorum”

Sosyalist parti lideri Papandreou, Nicosyada’da yaptığı açıklamada: “Türkiye’nin AB’ye katılması, Kıbrıs’a bağlıdır.”

Papandreou: “Yunanistan’ı desteklediğimiz gibi Türkiye’yi de destekliyoruz. AB’de Türkiye’nin üye olmamasını isteyen bir çok kişi var, ama AB yine de Türkiye’ye bir son şans vermek istedi.”

Aynı sözleri de bir Alman yetkili tekrarladı: “AB yeni üyeler hakkında problem çıkarmaz. Türkiye’nin AB üyeliğini konuşmaya başlamadan Kıbrıs sorununu çözmesi gerekir.”

Reuters 19 Subat 2004

YIL 15  SAYI 169-170-171  ZİLKADE/ZİLHİCCE/MUHARREM 1425 / 2004

Yukarı