Ana Sayfa YIL 15  SAYI 169-170-171  ZİLKADE/ZİLHİCCE/MUHARREM 1425 / 2004 E-Mail

KUR'AN'A GÖRE SÜNNET'İN KONUMU

Takiyyuddin En NEBHANİ

Sünnet; Efendimiz Muhammed (sav)’in nübüvvetine ve risaletine dair kesin delilden dolayı Şer’î delildir. Muhammed (sav)’in kendi hevasından değil de kendisine vayh edileni konuştuğuna ve yaptığı uyarıların ancak kendisine Allah’tan gelen vahiy olduğunu gösteren hem sübutu hem de delâleti katî delil olduğundan dolayı da Şer’î delildir.

Ancak Sünnetteki vahiy, Sünnetin lafızlarını değil ancak anlamını kapsamaktadır. Allah, Resul’üne o anlamları vahy etmiş, o da bu vahyi kendisinden bir lafızla veya fiille veya takrir ile yani sükut ile ifade etmiştir.

Sünnet, aralarında herhangi bir fark olmaksızın Kitap gibi bir delildir. Bunun nedeni de, Kur'an’ın delil oluşuna dair kesin delil getirildiği gibi Sünnetin delil oluşuna da kesin delil getirilmiş olmasıdır.

Delili, Kitap ile sınırlandırmak İslâm’a karşı çıkanların/saldıranların görüşüdür. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“…Resul (sav) size ne verdi ise alın, sizi neden nehyettiyse ondan sakının...” (Haşr 7)

“Peygambere itaat edenler, Allah’a itaat etmiş olur...” (Nisa 80)

“…Peygamberin emrine muhalefet olanlar, kendilerine bir fitne veya elim bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.” (Nûr 63)

“Mü’min bir erkek ve kadın için Allah ve Resulü bir işte hükmettiğinde o işlerinden dolayı onlara bir seçenek yoktur...” (Ahzâb 36)

“Hayır, Rabbine yemin olsun ki, aralarında çıkan bir ihtilafta seni hakem kılmadıkça ve senin verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ 65)

“…Bir hususta ihtilafa düşerseniz onu Allah’a ve Resulü’ne götürün...” (Nisâ 59)

Vefatından sonra bir işi Allah’ın Resulü’ne götürmek, onun Sünnetine götürmektir.

“…Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin…” (Nûr 54)

“Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin...” (Âli İmrân 31)

Bu, sübutu ve delâleti katî nasslar; Kur'an’ın alınması gibi Sünnetin de alınmasının vacibiyetine ve Sünneti inkar edenin kesin olarak kâfir olduğuna dair gayet açık delillerdir. Böylece aralarında herhangi bir fark olmaksızın Kur'an’ın alınması gibi Sünnetin de delil olarak alınması farz olmaktadır.

“Yanımızda Allah’ın Kitabı var, onu alırız” denmesi caiz değildir. Çünkü bu ifadeden Sünnetin terki anlaşılabilir. Bilakis Sünnetin Kur'an’la birleştirilmesi, birbirinden ayrılmaması zorunludur. Nebi (sav), Hadisinde bu konuya dikkat çekmiştir ve şöyle buyurmuştur:

“İleride sizden bir adam koltuğuna yaslanmış olarak benden bir Hadis okuyacak sonra şöyle diyecektir: ‘Bizimle sizin aranızda Allah’ın Kitabı vardır. Onda helâl bulduğunuzu helâl kabul ederiz, haram bulduğumuzu da haram kabul ederiz.’ Dikkat ediniz! Allah’ın Resulü’nün haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.” (İbni Mace, K. Mukaddime, 12)

Nebi (sav)’in şöyle dediği rivayet edildi:

“İleride sizden birisi şöyle diyecek: ‘Bu Allah’ın kitabıdır. Onda helâl olanı helâl kabul ederiz, haram olanı da haram kabul ederiz.’ Dikkat edin! Kime benden bir Hadis ulaşır ve onu yalanlarsa, Allah’ı, Resulü’nü ve ona Hadisi söyleyeni yalanlamış olur.”

Sünnet, Kitab’a ilave hüküm koymaktadır. Çünkü Kitap iki veya daha fazla hususa ihtimalle gelmekte, Sünnet ise bu ikisinden birisini tayin etmektedir. Dolayısıyla Sünnete başvurulup Kitab’ın görünürdeki gereği terk edilmektedir. Örnek olarak Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır:

“…Geriye kalanlar size helâl kılındı…” (Nisa 24)

Bu ayet şu ayetin son kısmıdır:

“Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, eşlerinizin anneleri ve kendileriyle zifafa girdiğiniz eşlerinizden üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer o kadınlarla zifafa girmemiş iseniz onların kızları ile evlenmenizde sizin için bir vebal yoktur. Öz oğullarınızın hanımları ve iki kız kardeşi aynı anda nikahınızda birleştirmeniz size haram kılındı. Ancak daha önce geçmiş olan müstesna. Şüphesiz ki Allah mağfiret edendir, çok bağışlayandır. Evli kadınlarla nikahlanmanız da size haram kılındı. Sahip olduğunuz cariyeler müstesna. Bunlar Allah’ın size yazdıklarıdır. Geriye kalanlar ise size helâl kılındı.” (Nisâ 23-24)

Bu ayette zikredilenler dışında kalanların tamamının helâl olduğuna delâlet etmektedir. Sünnet gelip karısının üzerine; karısının halası ve teyzesi ile nikahlanmasını bu genellilikten çıkarmıştır. Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Kadın, halası veya teyzesi üzerine nikahlanmaz.” (Müslim, K. Nikâh, 2518)

Böylece Kitab’ın zahiri terk edilmiş, Sünnet Kitab’ın önüne geçmiştir.

Bazen Kitab’ın zahiri bir emir olur, Sünnet gelip onun zahirinden çıkarır. Nitekim Kur'an’ın zahiri, tüm mallardan zekatın alınmasını getirmiştir. Sünnet ise tayin ettiği belirli mallarla bu emri tahsis etmiştir. Zekatın alınmasını bu mallarla sınırlı kılmıştır. Böylece bu malların dışındaki mallardan zekat alınmaz.

Kur'an’a nispetle Sünnet, Kur'an’ı açıklayandır. Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır:

“Onlara indirileni açıklayasın diye Biz sana zikri indirdik.” (Nahl 44)

Bu nedenledir ki, Kur'an’ın Şer’î hükümleri tarifi çoğunlukla küllidir, cüzi değildir. Cüzi olarak gelenler ise, külli üzerine getirilmiştir. Kur'an cami’dir/toplayandır. İçinde külli hükümleri toplamamış olan cami/toplayan olmaz. Çünkü şeriat Kur'an’ın nüzulünün tamamlanması ile tamamlanmıştır. Sünnet ise, sayısının ve konularının çok olması nedeni ile Kitab’ın açıklayıcısıdır. Sünnet’te var olan her şeyin Kitap’ta aslı vardır, onu tafsili veya icmali olarak veya her iki şekilde birden açıklamıştır. Sünnet, açıklamak ve netleştirmek yönüyle bir bütün olarak Kur'an üzerine hüküm koyucu olarak gelmiştir.

Sünnet, Kur'an-ı Kerim’de haklarında nass bulunmayan bir çok hükümler getirmiştir. Ancak bu hükümler Kur'an’da zikredilen asıllarına ilave olarak gelmiştir. Bu hükümler Kur'an’da olanı beyan kabilindendir. Böylece Sünnet Kur'an’ın açıklayıcısı olmaktadır. Sünnetin Kur'an’ ın açıklayıcısı olması şu şekilde özetlenebilir:

1) Kur'an’ın mücmelini detaylandırmak:

Allah, Kitabında vakitlerini, rükunlarını ve rekatlarının sayısını beyan etmeden namazı emretmiştir. Bu hususları Sünnet beyan etmiştir. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız siz de öyle namaz kılınız.”

Kitap’ta, haccın farziyeti detayları belirtilmeksizin yer almıştır. Bu detayları Sünnet beyan etmiştir. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Hac ile ilgili hususları benden alınız.”

Kitap’ta zekatın vacibiyeti, zekatın neler hakkında farz olduğu, farz olan miktar beyan edilmeksizin yer almıştır. Sünnet bunları beyan etmiştir. v.b.

2) Genelini tahsis etmek:

Kur'an’da bir takım genel konular yer almıştır. Sünnet bu genelliği tahsis etmiştir. Örneğin:

Allah-u Teâla, çocukların babalarına mirasçı olmalarının gerektiğini şu ayet-i kerimede belirtmiştir:

“Çocuklarınız hakkında Allah şöyle emrediyor: Erkeğe iki dişinin payı kadar veriniz.”

Bu hüküm, her babanın miras bırakacağı ve her çocuğun da mirasçı olabileceği hususunda geneldir. Resulullah (sav)’in şu sözü;

“(Biz) peygamberler topluluğu miras bırakmayız. Geride bıraktıklarımız sadakadır.”

Sünnet, miras bırakan babalardan peygamberlerin olmadığı hususunda ayeti tahsis etmiştir. Yine Resulullah (sav)’in; ÇáúÞóÇÊöáõ áÇ íóÑöËõ “Katil varis olamaz.” sözü, mirasçıları katil dışındaki kimselerle tahsis etmiştir.

Aynı şekilde Allah-u Teâla şöyle buyurdu:

“İçinizden eşler bırakarak vefat edenlerin eşleri kendilerinden dört ay on gün beklerler.”

Bu ayet, kocalarının vefatı durumunda kadının bekleme süresinin dört ay on gün olduğuna delâlet eder. Bu ayet, kocasının vefatından yarın ay sonra doğum yapan Sabia el-Eslemiye Hadisi ile tahsis edilmiştir. Zira Resulullah (sav) onun serbest olduğunu haber vermiştir. Böylece ayetin, hamile kadınlar dışındaki kadınlara mahsus olduğu beyan edilmiştir.

3) Kitab’ın mutlak olanını sınırlandırması:

Kur'an’da mutlak olarak gelen ayetler vardır. Sünnet bu mutlaka muayyen bir şey ile sınırlandırmıştır. Örnek olarak Allah-u Teâla şöyle demiştir:

“Hırsızlık yapan erkek ile hırsızlık yapan kadının ellerini kesin.”

Bu ayet, her hırsızlık ve her hırsız hakkında mutlaktır. Sünnet, hakkında el kesme cezasının uygulanacağı hırsızlığı, çeyrek dinar ve daha fazlasıyla kayıt altına almıştır. Resul (sav) şöyle demiştir:

“El kesme, çeyrek dinar ve üstünde vardır.”

Ayrıca malın saklandığı yerden çıkarılması gibi daha başka meselelerle sınırlandırmıştır. Bütün bu sınırlandırmalar Sünnet ile gelmiştir.

4) Hükümlerin detaylarından bir detayı Kur'an’da geçen aslına ilhak etmek:

Zira bu feri yeni bir teşri olarak açığa çıkıyor. İncelendiğinde onun Kur'an’da geçen aslına ilhak olduğu anlaşılır. Bu tür durumlar çoktur.

Örnek olarak Allah-u Teâla varis için miras haklarını belirlenmiş olarak zikretmiştir. Fakat;

“Çocuklarınız hakkında Allah şöyle emrediyor: Erkeğe iki dişinin payı kadar veriniz.”

“Şayet erkek ve kız kardeşler iseler o zaman erkek için kadının iki payı vardır.”

Bu ayetlerin nassları dışında “asabe” mirasçılarını baba tarafından yakını olanları zikretmemiştir. Bu ayetler, çocuklar ve kardeşler dışında kalan baba tarafından yakınlara belirlenmiş bir miras payı olmadığını, bilakis belirlenmiş miras paylarının ödenmesinden sonra, arta kalanı almasını gerektirmektedir. Nitekim Resulullah (sav) şu sözü ile bunu beyan etmiştir:

“Miras kalan malı feraiz sahipleri arasında paylaştırınız. Feraizden arta kalanı ise en yakın erkeğe veriniz.”

Böylece bu Hadiste erkek çocuklardan olmayan akrabalar da kardeşlere ve evlatlara katılmıştır. Aynı şekilde kız kardeşler ve kızlar da asabe sayılmışlardır. Esved (ra)’den şöyle rivayet edildi: “Muaz b. Cebel, bir kız çocuk ile bir kız kardeşe miras paylaştırırken onlardan her birine yarım hisse verdi. O zaman o, Yemen’de idi ve Resulullah (sav) de hayatta idi.” Bildiği bir delil olmasaydı Muaz, Resulullah (sav) hayatta iken böyle bir durumda hüküm vermekte acele etmezdi.

Allah-u Teâla, iki kız kardeşi aynı anda nikah altında bulundurmayı haram kılmıştır ve şöyle buyurmuştur:

“Ve iki kız kardeşi birleştirmeniz (aynı anda nikah altında bulundurulması) da haram kılındı.”

Ayet, kadının teyzesi veya halası ile aynı anda nikah altında bulundurulamayacağını zikretmemiş, fakat Nebi (sav) şu sözü ile bunu beyan etmiştir:

“Kadın, halası veya teyzesi üzerine nikahlanmaz.”

Böylece bütün bunları iki kız kardeşin aynı anda nikah altında bulundurulması yasağına ilhak etmiş oldu.

Allah-u Teâla’nın şu ayeti de böyledir:

“Onlara tayyibat/temiz şeyleri helal kılar ve habais/pis şeyleri haram kılar.”

Bu ayette tafsilat zikredilmedi. Sünnet, tayyibat olanlardan mı yoksa habais olanlardan mı olduğu hususunda şüpheye düştüğü hükümleri bilmesi için müçtehidin başvuracağı hususları belirleyip o hususu ayette geçen tayyibat ve habaise ilhak etmiştir. Zira Sünnet evcil eşeklerin etinin, pençesi olan kuşların ve köpek dişi olan vahşi hayvanların etinin yenmesini yasaklayıp bunları habaise ilhak etmiştir.

Nitekim İbn Abbas (ra)’da şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (sav), köpek dişi olan her vahşi hayvanın ve pençesi olan kuşun etinin yenmesini yasakladı.”

Cabir (ra)’dan şu rivayet edildi: “Resulullah (sav), Hayber günü evcil eşeklerin ve katırların etlerinin, köpek dişi olan vahşi hayvan ve pençesi olan kuşların etinin yenmesini haram kıldı.”

Ayrıca Sünnet, kertenkele, tavşan v.b. hayvanların etinin yenilmesini mubah kılıp bunları tayyibata ilhak etti. İbn Ömer (ra)’dan şöyle rivayet edildi: “Bedevinin birisi Resulullah (sav)’e kızarmış tavşan ve katık olarak hazırladığı sıba getirip önüne koydu. Resulullah (sav) onu aldı. Yemedi. Fakat ashabına ondan yemelerini istedi.” Sıba, hardal ve kuru üzümden hazırlanan bir tür katıktır.

Allah, öğretilmiş av hayvanlarının yakaladığı hayvanların etinin yenmesini mubah kılmıştır. Buradan anlaşılıyor ki; eğitilmemiş ise avı ancak kendisi için yakalamış olacağından, yakaladığı av haramdır. Hayvan eğitilmiş olmasına rağmen avdan yerse, iki asıl arasında kalmış olur. Zira eğitilmiş olmak, avı senin için yakalamasını gerektirir. “Yemek” ise, avı senin için değil kendisi için yakalamış olmasını gerektirir. Dolayısıyla iki asıl arasında bir çelişki vardır. İşte bu noktada Sünnet durumu açıklığa kavuşturmuştur. Nebi (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Eğer yiyecek olursa sen o avdan yeme. Çünkü ben bu durumda onun avı ancak kendisi için yakalamış olmasından korkarım.”

Allah-u Teâla, emzirme/sütten dolayı haram kılınanlar hakkında şöyle dedi:

“Sizi emziren süt anneleriniz ve süt kardeşleriniz... (de haram kılındı).”

Nebi (sav) sütten dolayı haram olan bu iki hususa sütten dolayı akraba olanları nesepten dolayı haram kılınan diğer akrabalar gibi ilhak etmiştir. Sütten dolayı, hala, teyze, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları v.b.ni de ilhak etti. şöyle buyurdu:

“Allah nesepten dolayı haram kılınanı sütten dolayı da haram kıldı.”

Allah-u Teâla şöyle buyurdu:

“Bu işlerde sizden iki erkek şahit getirin. İki erkek şahit olmazsa, bir erkek iki kadın şahit getirmek lazım olur.”

Bu ayette mali konularda bir erkeğin şahitliğine kadınların şahitliği ilave edilerek hüküm verilmiştir. Sünnet buna bir şahitle birlikte yemini ilhak etmiştir. Zira Nebi (sav) bu şekilde hüküm vermiştir. Ali (ra)’dan rivayet edildiğine göre Nebi (sav) bir şahit ve yeminle hükmetmiştir. Böylece bir şahit ve yemin, iki erkek şahidin veya bir erkek iki kadın şahidin yerini almıştır. Sahihi Müslim’de İbnu Abbas (ra)’dan merfuan rivayet edildiğine göre; Resulullah (sav) Ebu Bekir, Ömer, Osman (y) bir şahidin şahitliği ve davacının da yemini ile hükmediyorlardı.

İşte bu minval üzere Sünnet Kitap’ta yer almayan ve yeni teşri olan fakat aslına ilhak edilmiş bir çok hüküm getirmiştir. Ancak bu demek değildir ki; Kur'an’daki aslına ilhakın dışında Resulullah (sav) yeni bir teşri getirmemiştir. Resul (sav)’in getirdiği her yeni teşrinin mutlaka Kur'an’daki aslına ilhak edilmiş olması gerektiği anlamına da gelmez. Bilakis bu çok rastlanan ve genel olandır. Fakat Resulullah (sav), bazen Kur'an’da bir asıla ilhak olmamış yeni teşri getirmiştir. Hatta bazen getirdiği yeni bir teşriin Kur'an’da bir aslı olmayabilir.

Buna örnek; kamu menfaatlerinden sayılan hususlar arasında yer aldığı sabit olunan kamu mülkiyeti Resul (sav)’ün getirdiği yeni bir teşri olup Resul (u)’in şu Hadisi ile belirlenmiştir:

“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, mera ve ateş.”

Bu, Kur'an’daki bir asla ilhak olunmuş bir teşri değildir.

Gümrüklerden vergi almanın haram oluşu da Resul (sav)’in şu sözü ile sabittir.

“Gümrük vergisi alan da cennete giremez.”

Bu hüküm de Kur'an’daki bir asla ilhak şeklinde değildir.

Ancak bu tür hükümler azdır. Genel olan ise Resul (sav)’in getirmiş olduğu teşriin Kur'an’daki aslına ilhak etme şeklinde olmasıdır.

İşte böylece Sünnetin, Kitab’a dönücü olduğunu görürüz. Kur'an’ın mücmelini tafsil, genelini tahsis, mutlakını takyid ve feri aslına ilhak gibi Sünnette yer alan hususlar, Kitab’ın hükümlerinin anlamlarını şerh ve tefsir konumundadırlar. Bununla birlikte Sünnette, aslı Kur'an’da geçmeyen yeni teşriler de vardır. Böylece Sünnet, Kur'an beyan etmekte ve yeni hükümler koymaktadır.

Sünnetin Kur'an’ı beyan etmesine şu ayet delâlet etmektedir:

“Sana, insanlara indirileni beyan edesin diye bu zikri indirdik.”

Sünnetin yeni teşride bulunduğuna ise şu ayet delâlet etmektedir:

“Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah ve Rasulü’ne götürünüz.”

Allah (cc)’ya götürmek, Kitabına götürmektir. Resul (sav)’e götürmek, hayatında söz konusudur. Ölümünden sonra ise götürmek işlemi onun Sünnetine olur. Anlaşmazlık Kur'an’ı anlamada ve hükümlerin çıkartılmasında mutlaktır. Sünnete götürmek de Kur'an’da var olan husus hakkında olsun yeni teşri hakkında olsun mutlaktır. Bunun için Allah-u Teâla şöyle buyurdu:

“Rasul’e itaat edenler, Allah’a itaat etmiş olur.”

“Onun emrine muhalefet edenler ... sakınsınlar.”

“Onun emri” tabiri geneldir. Çünkü o, muzaf olan bir cins isimdir.

Buna binaen Sünnet Kur'an gibi Şer’î bir delildir. Nitekim Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Size iki şey bırakıyorum. Ona sarıldığınızda asla sapıtmazsınız. Allah’ın Kitabı ve Nebisinin Sünneti.”

YIL 15  SAYI 169-170-171  ZİLKADE/ZİLHİCCE/MUHARREM 1425 / 2004

Yukarı