Muhakkak
ki Allah [Subhanehu ve Te’alâ] bizi, İnsanlar için çıkarılmış
en hayırlı ümmet [Âl-i ‘İmran 110] olan ve tüm
insanlığı Allah’a (kulluğa) sevk etmek üzere yaratılmış
olan bu İslamî Ümmet’ten kılarak bize çok cömert davrandı.
Şüphesiz dünya hayatı bir imtihan ve belâ yeridir ve Ahiret ise
nimet veya azab yeridir. Öyleyse her kim bu dünyada Ahiret için
çalışırsa aziz olur ve dünyasıyla Ahiretin nimetini satın
almış olur. Dinarlara ve dirhemlere tapanlar da zelil olur. Saadet
ise, endişesi ve çalışması ancak Kıyamet Günü’nde ateşten
korunmak için olanlara aittir. Biliniz ki, Ey Kardeşler, size veya
aleyhinize yazılmış olandan başkası size isabet etmez ve dünyada
size nasip edilenden başkası da size ulaşmaz.
Sözde
Müslüman ülkelerden birinde (Türkiye’de) Terörle Mücadele
Şubesi (TEM), yedi aydan fazla süren bir takibattan sonra
sokaklardan Hizb-ut Tahrir’in şebâbından (gençlerinden) bazılarını
sorumluları ile birlikte tutukladı. Bu sorumlu, izlendiğini ve
bir süre sonra tutuklanacağını biliyordu. Bu bilinç onun
faaliyetini artırdı ve moralini daha da fazla yükseltti. Böylece
tutuklanmadan önce Davası için çalışmasının miktarını
azami derecede artırmayı başarmak arzusuyla tüm gününü ve
gecesinin büyük bir kısmını çalışarak geçirdi.
Çevresindeki şebâbı daha bir kuvvetle teşvik etmeye başladı
ve onlara Allah’tan başka hiç kimseden korkmalarını öğütledi.
Bir süre sonra şebâbından bazıları tutuklandı. Bu sorumlu
caddede yürürken TEM’den olan 15’den fazla kişi onun önüne
atıldılar. Onlarla mücadele etti ama çok fazlaydılar. Bu
şekilde onu zaptettiler. Ellerini ve gözlerini bağladılar ve onu
soruşturma merkezine götürdüler. Orada herhangi bir insanın
kaldıramayacağından fazla işkence ettiler. Öyle ki ondan diğer
şebâbın isimlerini ve Hizb hakkında başka herhangi bir bilgiyi
öğrenebilsinler. Fakat -Dirilten ve Öldüren Allah’ın rahmeti
ile- onlara ancak sataşan sözler söyledi. Onlar da daha fazla işkence
ettiler. O ise alay etti ve onlarla daha fazla eğlendi. Ta ki onlar
işkence etmekten yorulana kadar. Nitekim onlar günde 18 saatten
fazla onunla uğraşıyorlardı. Fakat onlara hiçbir işe yarar
bilgi vermedi. Birkaç gün sonra onu ve aynı gruptaki diğer şebâbı
tek bir koğuş odasına koydular. Nitekim onlar daha önce soruşturma
odalarında işkence sırasında birbirlerini ancak birkaç dakika dışında
göremeyecekleri şekilde tecrit edilmiş hücrelerdeydiler. Bu
sorumlu çok yorgun ve bitkin olmasına rağmen, şebâba yöneldi
ve onlar arasında, aşağıda sizin için kısmen bahsetmek
istediğim ruhî bir atmosfer oluşturdu.
Ey
Şebâb!
Allahu
Teâla insanları Vâki’a Suresinde üç kısma ayırdı. O [’Azze
ve Celle] Es-Sabikun [İslam Dini’ni benimsemede öncü
olanlar] olarak vasfettiklerini kendisine yakın kıldı ve onlara
Na’im Cennetlerini vaad etti. Şöyle buyurdu: İşte o sabikun
ve sabikun (var ya)! İşte onlardır, (Allah’a) en yakın
olanlar! (ki Onlar) Nâ’im Cenneti’nde olanlar! [Vâki’a
10-12] Bunların sayısının çok az olduğunu beyan etti ve
şöyle dedi: Birazı da sonrakilerdendir. [Vâki’a
14]
Allah’ın
Adem [‘Aleyhi’s Selâm]’ı yarattığı günden
beri ta bugüne kadarki bu azınlık insanoğulları arasından seçilmişlerdir.
Habibimiz Muhammed [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’e
teslim olan sahabelerinden çoğu, Allah’ın izniyle bu azınlık
içindeydiler. Onlar çok büyük zulümlere maruz kaldılar ama
sabrettiler. Bu seçilmiş azınlıktan geriye günümüze çok
küçük bir miktar kaldı. Öyleyse Ey Şebâb, bu az kalmış seçkin
insanlardan olun ve bundan aşağısını kabul etmeyin! Sizler bugün
burada bu alçak zalimler önünde ve yarın da hakimlerin ve yöneticilerin
önünde sarsılmazlığınızla bunu elde edebilirsiniz. Bilin ki,
bugün sizin gününüzdür. Bugün sizin Allah katında bu dereceyi
kazanabileceğiniz gündür. Es-Sabikun [Öncüler] grubuna katılmak
için bu fırsatı vererek Allah’ın size karşı ne kadar cömert
olduğunu görmüyor musunuz?! Her biriniz yaşadığı şu dünyaya
baksın hele! Şimdi eline geçen gibi bir fırsatı yakalayabilecek
midir? Zulme karşı biraz sabrınız olsun. Böylece Allah’tan
büyük bir mükâfat kazanırsınız. Allah’a yemin olsun ki Ey
Şebâb, eğer biz Akidemiz üzerinde sabit olursak, bu hayırlı ve
seçkin es-Sabikun’dan oluruz. Allah’a yemin ederim ki Ey Kardeşler,
Allah’ın bizi sevdiğini hissediyorum. Bunun için bizi imtihan
ediyor. Hak üzerinde sabırlı ve sadık olanlarımızı seçmek
istiyor.
Ey
Şebâb!
Kendisiyle
çalıştığınız şu Hizbin kıymetini bilin. Tüm dünyaya bakın
bakalım. Kâfirlerin tüm vahşilikleriyle kapitalist akidelerini
hakim kılmaya çalıştıklarını ve bu çürük akidelerini
tatbik etmek üzere tüm dünyaya zulüm saçtıklarını görürsünüz.
Müslümanlar ise iki gruba parçalanmışlardır. Bunun en büyük
parçası, İslam Davası için çalışmamakta ve onların çoğu
çürümüş Demokrasi ve Kapitalizmin insanların sefaletine yol açtığını
idrak etmemektedir. Hatta onlardan bazıları, “Demokrasi ve
Kapitalizm İslam’dandır” diye savunmakta ve hatta
bazıları da “bunlar İslam’dır” diyebilmektedir.
Diğer grup ise, daha azdır ve İslam Davasının hakimiyeti için
çalışmaktadırlar. Şimdi kendisiyle çalıştığınız Hizbe
bakın ve sahip olduğunuz en net İslam ve İslam Devleti
anlayışınızdan ve de İslam Davasını taşımanın en sahih
metodu hakkındaki şuurunuzdan dolayı Allah’a şükredin. Bu tek
başına Allah’ın bize bahşettiği büyük bir nimet değil
midir? Öyleyse bu nimete karşı nankör olmayın! Bu alçakların
önünde kendinizi rezil etmeyin! Aksine kendi itibarınızı ve
Hizbinizin itibarını korumaya çalışın. Bunu başarmak için
yalnızca bu muazzam Hizbe olan üyeliğinize sadık kalmanız ve bu
Hizb ile çalışmalarını onlardan talep etmeniz gerekir. Ta ki
onları kazanasınız veya onlara karşı muzaffer olasınız.
Sakın onların Dininizi ve Hizbinizi elinizden almasına izin
vermeyin! Siz birkaç kişisiniz. Allah’ın seçkin kıldığı
kimseler de birkaç kişidir.
Ey
Şebâb!
Eğer
Allah’ın kendilerinden razı olduğu hayırlı seçkinlerden
olmak için canlarımızı bu Dava uğrunda kurban edersek o
azınlıktan olacağız, derken abartmıyorum. Çünkü şimdi
canlarımızdan başka feda edebileceğimiz hiçbir şeyimiz yok.
Öyleyse bu zalim güruh ile eğlenedurun. Allah sizlere merhamet
etsin.
Ey
Şebâb!
Siz
kâfirlerin sayısını çok fazla ve zalimlere yardım eden bu
zebanileri kendinizden daha güçlü görüyor olabilirsiniz. Fakat
asla unutmayın ki, biz dünyanın en sahih akidesine sahibiz. Buna
göre biz, şu anda ve daima bizleri gözeten bir Rabbimiz olduğuna
iman etmişizdir. O’nun her şeye Kâdir olduğuna
inanmışızdır. Bizim için bu yolu seçenin O olduğuna tamamen
inanmışızdır. Bizler buraya O’nun ilmi ve rızası dahilinde
girdik. Öyleyse Allah’ın sizin için seçtiği ve kabul ettiği
şeyi siz kabul etmeyecek misiniz?! Bizim Allah’a iman üzerine
kurulu güçlü bir inancımız var. Allah herkesten daha
kuvvetlidir. O bizim durumumuzu biliyor. İşte bu inançla biz, bu
zalimlerin hepsinden daha güçlüyüz. Bu iman olmadıktan sonra
hayatın ne değeri kalır? Öyleyse sadık olun! Allah size
merhamet etsin.
Ey
Şebâb!
Allahu
Te’alâ şöyle buyurdu: İzzet; Allah’a, Rasulü’ne ve mu’minlere
aittir. [Munafikun 8] Öyleyse izzetlilerden olun ve
izzetliler ile birlikte olun! Gevşeklik göstermeyin ve
üzüntüye kapılmayın. Eğer mu’min iseniz, üstün gelecek
olanlar sizlersiniz. [Âl-i ‘İmran 139] Rabbimizin
bize söylediği şey işte budur! Öyleyse kendiniz için izzeti
seçin! Zilleti ve gevşekliği kabul etmeyin! Allah ile beraber
olun ve bu kervana dahil olmak için bu fırsatı kaçırmayın!
Eğer bu zalimlerin önünde zayıflık gösterirseniz, sizi gitgide
daha fazla küçümserler ve sizi rezil ederler. Onlar size; “Sen
bize yalan söylüyorsun. Biz sizin niyetinizi biliyoruz”
diyecekler. Böylelikle istedikleri şeyi sizden çekip alırlar,
size karşı zafer kazanırlar ve sonra sizi düşürdükleri bu
zillete karşılık efendilerinden alkış toplarlar. Diğer
taraftan eğer siz onlar karşısında sabırlı ve sebatlı
olursanız, onları tedirgin edersiniz ve size karşı muzaffer olma
mutluluğundan onları mahrum edersiniz.
Vallahi,
Ey Şebâb!
Şimdi
size verilecek ceza; sizin sabır ve sebat göstermeniz, Batıla
karşı mücadele etmeniz, Allah’ı razı edecek bir tavır
almanız ve zalimleri tedirgin etmeniz halinde verilecek cezadan
farklı olmaz. Fakat eğer gevşerseniz, zayıf düşerseniz ve
zalimleri memnun etmek uğruna Rabbinizi öfkelendirirseniz, bu defa
farklı olur. Eğer sabru sebat ederseniz, Allah sizden razı olur.
Ama eğer gevşerseniz, zalimler, hakimler ve belki aileniz sizin bu
zilletinizden razı olur. Rabbinizi öfkelendirdikten sonra bunların
size ne faydası olur? Öyleyse Rabbinizi razı edin ve O’nu
öfkelendirmeyin!
Ey
Benim Kardeşlerim!
Sizler
hırsızlar veya suçlular değilsiniz. Siz ne Ümmetinizi ne de
insanlardan herhangi birini aldattınız. Sizler devletten veya
bankalardan paralar çalan kimselerden değilsiniz ki sizi
tutuklasınlar. Siz suçlulardan değilsiniz. Bilin ki sizler,
muazzam bir şeref ve izzet taşıyan hayırlı ve emsalsiz bir dava
yüklendiniz. Öyleyse hiç kimseden korkmayın ve utanmayın!
Zalimlerin önünde ve tüm insanların karşısında
yumruklarınızı havaya kaldırın! Ta ki diğerleri, sizin
amellerinize ve bunlara karşı ortaya koyduğunuz izzetli
tavrınıza ihtiram göstersinler.
Şebâbdan
biri ona şöyle sordu: “Peki Abi, ne zamana kadar bizim
durumumuz böyle olacak? Hep böyle hapishaneden hapishaneye mi
gideceğiz?”
Ona
da şöyle diyerek cevap verdi:
Evet,
benim kerim kardeşim. Böyle olacağız. Hapishaneden
hapishaneye... Hatta daha da fazlası. Devletimizin kurulmasından
sonra da bir cepheden öbür cepheye, bir savaştan öbür savaşa
koşacağız. Allah müslümanlar için Nusret verip emniyet
gerçekleştirinceye kadar bu yolda olacağız. Allah’ın, bu dünyada
Allah’a davet için çalışanlara zalimlerin onlara galip
gelmeyeceğine dair vaâdde bulunduğunu bilmiyor musunuz?
Onlar
hapishanelere girmeyecekler mi? Veya Allah onlara bu dünyada mutlu
bir hayat mı vaâd etti? Allah’ın bu konuda bir vaâdi var mı
bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki, Allahu Te’alâ bizi
yeryüzünde kuvvetlendirecektir. Rabbimiz şöyle buyurdu ve şüphesiz
O’nun kelâmı haktır:
Allah,
sizlerden iman edip salih amel işleyenlere, kendilerinden
öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde
Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini yeryüzünde
hakim kılacağını, (geçirdikleri) bu korku durumlarını güvene
çevireceğini vaâd etti. Çünkü onlar yalnız Bana ibadet eder
ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Her kim de bundan sonra inkâr
ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir! [Nur 55]
Bil
ki Ey Kardeşim!
Bu
dava bize muhtaç değil! Ama biz ona muhtacız. Bu dava, Allah
zafer verinceye ve Müslümanları kuvvetlendirinceye kadar kendi
yolu üzere devam edecektir. Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi
ve Sellem] bir hadisinde şöyle buyuruyor:
...Ümmetinden
bir taife Allah’ın emri üzere kaim olur. Yardımı kesenler veya
muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Ta ki Allah’ın emri
gelinceye ve onlar insanlar üzerine zahir oluncaya kadar...
İşte
o gün mü’minler de Allah yardımıyla ferahlarlar. İşte o gün,
Ey Kardeşler, bizim mutluluğumuz muazzam olacak. Bu zalimlerin
karşısında şimdi göstereceğimiz zelil ve gevşek bir tavır
hariç, o gün bizi hiçbir şey üzemeyecek. O zaman deriz ki, “Ahh,
keşke o gün gevşemeseydim! Ahh, keşke o gün sabretseydim ve
zalimler karşısında Bilâl ve Ammar gibi dursaydım”
Öyleyse
gevşemeyin, Ey benim kardeşlerim!
|