Dünya
bir vahşete daha sahiplik yapıyor, işkenceyi konuşuyor ve
seyrediyor… İnsanlar işkencenin türlerini merak edip
ekranlarda görüntüye ulaşmaya çalışıyor. Hele bu
kendilerini acıtmayan, kendi dışlarında olan bir konuma
sahipse seyir keyfini biraz daha destekliyor.
Evet,
dünya seyirci… Aynen bir dönem; Roma imparatorluğunda
esirlerin ve kölelerin aslanlarla mücadele ettirilerek
parçalanmalarını seyredişi gibi. Hele türbinlerde
Müslümanların oturup ta, dünyanın keyifle seyrettiği
vahşeti dudaklarının arasından titrek titrek çıkan “vah,
yazık oldu” cümleleriyle onaylamaları yok mu! İşte, asıl
kahreden de bu…
Müslümanların
vücuduna verilen aşılar etkisini o kadar göstermiş olmalı
ki; Filistin, Cezayir, Bosna, Kosova, Çeçenya, Afganistan, Keşmir,
Özbekistan, Irak ve bütün İslam beldelerinde işlenen vahşet
sıradan bir olay haline gelmiş…
Beklenti;
işkence türlerine eklenecek olan yenisinin, kendi vücutlarına ne
zaman yapılacağıdır. Bunun aksini iddia edebilir miyiz?!
Arenadaki köleler tükenince elbette seyirciler arasından yeni köleler
gerek… Çünkü vahşet, işkence kafirler için bir eğlenceye
dönüşmüştür. Korku salmak, köleleştirmek, yıldırmak,
horlamak, aşağılamak, onur kırmak, insanlık vasfını yıkmak
rutin işlerinden sayılmaktadır.
Bir
Müslüman kadının parmaklarının baltalarla kesilişi, hamile
kadınların karınlarının yarılıp karnındaki çocukla top
gibi oynayılışı, yakılan evler içerisinden gelen çığlıkların
müzik ritimleri edasında dinlenilişi, salyalar akarak yapılan
tecavüzlerle poz veriliş, tasma takılarak yerlerde süründürülme,
canı sıkılan, sofradan içkili kalkan aşağılık kafir
mahlukların -Hindular, ateşe tapanlar- keyfi Müslümanları
toplayıp katledişi -hatta camilerde- ve daha niceleri vakit geçirmek
isteyenlerin, ekranların, film setlerinin malzemesi oldu. Diğer
bir ifade ile Müslümanlara çeşitli şekillerde zulmetme,
katletme ve bunları seyretme hobileşti.
Bir
zamanlar Afrika’da köleleştirilen insanlık, 21. yüzyılda
demokrasi, kapitalizm, laiklik, cumhuriyet adına Filistin, Irak,
Afganistan ve diğer İslam beldelerinde günümüzde gerçekleştiriliyor.
Hatta onlara yapılanlardan daha fazlası ile.
Ve
arkasından merhamet, acınaklı bir hava… Bu hava öylesine kandırıyor
ki Müslümanları; Sharon gitse bu iş diner, Bush giderse bu
vahşet ortadan kalkar, Avrupa dünya siyasetinde ağırlığını
koyarsa zulüm azalır… İşte, asıl kahreden de bu…
Ne
de çabuk unutuyorsun Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarını,
Batının maşa olarak kullandıkları Sırplarla Bosna’da
katledilen binlerce Müslüman’ı…
Zalimden
merhamet beklemek… Onların senden istedikleri bu… Onlar o
anı görmek için o kadar sabırsızlanıyorlar ki, sen önlerinde
eğildikçe neşe dolup şampanyalarını patlatıyorlar. Onların
yalancıktan üzülmeleri, “vah çok mu acıdı” sözleri,
insan hakları havarisi (!) kesilmeleri, üç-beş dolarla yaraları
sarma girişimleri, bir-kaç yaralıyı özel hastanelerde tedavi
etmeleri ne de çabuk kandırıyor Müslüman’ı. Oysaki
onların içi kin ve nefret doludur. Allah (azze ve celle) onlar hakkında şöyle
buyurdu:
“Ey
iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin.
Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya
düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları
ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır.
Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.
Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış
bulunuyoruz.” (Al-i İmran 118)
Bu
ayete delil olacak o kadar olay, malzeme var ki hangi birini
sayalım… Katil Bush’un celladı Rumsfeld’e dediklerini
duymadınız mı? Bizzat Savunma Bakanlığını Pentagon’u
ziyaret ederek; “çok güzel bir iş başardın” diye
övgüler yağdırmasını…
Evet,
bütün bunları dünya seyrediyor. Ne yazık ki Müslüman da…
Müslümanlarda
bu olaylara bakış öyle basitleşti, öyle donuklaştı, öyle alışık
vaziyet aldı ki, asıl hedefi unutturtan ve saptıran
eylemlerle kabaran duygular pervasızca harcanıyor. Arkasından; büyük
bir cihattan dönmenin hengamesi içerisinde gaziliğin tadını çıkartmak
için yeniden ekran başına… Beklenti; acaba hangi kanal daha
fazla zulmün çeşidini gösterecek… İşte, asıl kahreden de bu…
Senin
bu tavrınla kahrolmadı kahrolasıcalar!.. Daha çok cesaret
buldular, bölge bölge üzerinize geldiler, paramparça ettiler,
her şeyimizi ayaklar altına aldılar…
Tabi
ki kafirlere karşı, bir türlü nefretimizi ortaya koyacak bir
şeyler olmalı. Protestolar, boykotlar, duruşlar, kınamalar…
Müslüman'ın; “çok güzel yapıyorlar” diyecek hali yok.
Fakat -anlatmak istediğimiz- kalıcı ve köklü çözümlere
yöneliş yok…
Elbette;
kin, nefret, öfke kafirlere karşıdır. Dostluk, merhamet, sevgi,
kardeşlik ise Müslümanadır. Ne var ki, Müslümanlarca,
ümmetin başına odaklanmış, kafirlerin kuklalarına karşı net
bir tavır ortaya konulmuyor. İşte, asıl kahreden de bu…
Ey
Müslümanlar!
Bırakın
bu seyri!... Sizi bu seyre zorlayan, kardeşlerinizin âhını
duymaz hale getiren, ordularınızı yere çakılmış vaziyette
tutan (hatta yeri geldiğinde vahşet çarkına ordular göndererek
yardım eden), kardeşlerinizin, bacılarınızın kanlarıyla
yıkanmış katillerin kahrolası ellerine hürmetle sarılan,
katliam kararlarının alınacağı zirvelerde katil Bush ve diğer
cellatlar rahat etsin diye olmadık tedbir önlemleri alan o
kahrolası liderlerinize, yere yapışıp kalmış ordularınıza yönelin.
Onları alçaltacak ve yüceltecek olan sizlersiniz. Onları kahredecek
şerefli kılacak olan, canavarlaşmış küfür dolu
şahsiyetleri, kafirlerin canavar ruhları ve cisimlerini söküp
atacak olan sizlersiniz. Sizlerin desteği olmadan ne o hain
liderler liderlik yapabilir, ne de o İslam düşmanı kesilmiş
generaller generallik yapıp tarih yazmış orduları bu halde
yere çakılı vaziyette durdurabilir. Öyle ise; desteğinizi
ve gücünüzü; ümmet şuuru içerisinde İslamî olmakla, şer’i
hükümlere bağımlı, kayıtlı kılın ki onlar da bu yönde
eriyip asıl düşmanlarını tanıyarak harekete geçsin.
Ey
Müslümanlar!
Sizi
seyirci olmaktan kurtaracak bir şeyi ordularınıza ve
liderlerinize hatırlatın, hatırlayın ve bu noktada ameli eyleme
geçin ki ciddi bir atılım gerçekleşsin. O da; 1924’te yere
düşen “kalkan”ınızdır.
Evet,
“kalkan”… Ümmet olarak ancak onunla var olur, ancak
bu halden onunla kurtulabiliriz.
Resulullah
(sav) şöyle buyurdu:
“Muhakkak
ki imam (Halife) kalkandır. Onunla savaşılır ve korunulur.”
(Müslim)
|