Ana Sayfa YIL 15  SAYI 172-173   SAFER/REBİULEVVEL 1425   NİSAN/MAYIS 2004 E-Mail

DÜNYA İŞKENCEYİ KONUŞUYOR, VAHŞETİ SEYREDİYOR…

Hilafet Dergisi

Dünya bir vahşete daha sahiplik yapıyor, işkenceyi konuşuyor ve seyrediyor… İnsanlar işkencenin türlerini merak edip ekranlarda görüntüye ulaşmaya çalışıyor. Hele bu kendilerini acıtmayan, kendi dışlarında olan bir konuma sahipse seyir keyfini biraz daha destekliyor.

Evet, dünya seyirci… Aynen bir dönem; Roma imparatorluğunda esirlerin ve kölelerin aslanlarla mücadele ettirilerek parçalanmalarını seyredişi gibi. Hele türbinlerde Müslümanların oturup ta, dünyanın keyifle seyrettiği vahşeti dudaklarının arasından titrek titrek çıkan “vah, yazık oldu” cümleleriyle onaylamaları yok mu! İşte, asıl kahreden de bu…

Müslümanların vücuduna verilen aşılar etkisini o kadar göstermiş olmalı ki; Filistin, Cezayir, Bosna, Kosova, Çeçenya, Afganistan, Keşmir, Özbekistan, Irak ve bütün İslam beldelerinde işlenen vahşet sıradan bir olay haline gelmiş…

Beklenti; işkence türlerine eklenecek olan yenisinin, kendi vücutlarına ne zaman yapılacağıdır. Bunun aksini iddia edebilir miyiz?! Arenadaki köleler tükenince elbette seyirciler arasından yeni köleler gerek… Çünkü vahşet, işkence kafirler için bir eğlenceye dönüşmüştür. Korku salmak, köleleştirmek, yıldırmak, horlamak, aşağılamak, onur kırmak, insanlık vasfını yıkmak rutin işlerinden sayılmaktadır.

Bir Müslüman kadının parmaklarının baltalarla kesilişi, hamile kadınların karınlarının yarılıp karnındaki çocukla top gibi oynayılışı, yakılan evler içerisinden gelen çığlıkların müzik ritimleri edasında dinlenilişi, salyalar akarak yapılan tecavüzlerle poz veriliş, tasma takılarak yerlerde süründürülme, canı sıkılan, sofradan içkili kalkan aşağılık kafir mahlukların -Hindular, ateşe tapanlar- keyfi Müslümanları toplayıp katledişi -hatta camilerde- ve daha niceleri vakit geçirmek isteyenlerin, ekranların, film setlerinin malzemesi oldu. Diğer bir ifade ile Müslümanlara çeşitli şekillerde zulmetme, katletme ve bunları seyretme hobileşti.

Bir zamanlar Afrika’da köleleştirilen insanlık, 21. yüzyılda demokrasi, kapitalizm, laiklik, cumhuriyet adına Filistin, Irak, Afganistan ve diğer İslam beldelerinde günümüzde gerçekleştiriliyor. Hatta onlara yapılanlardan daha fazlası ile.

Ve arkasından merhamet, acınaklı bir hava… Bu hava öylesine kandırıyor ki Müslümanları; Sharon gitse bu iş diner, Bush giderse bu vahşet ortadan kalkar, Avrupa dünya siyasetinde ağırlığını koyarsa zulüm azalır… İşte, asıl kahreden de bu…

Ne de çabuk unutuyorsun Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarını, Batının maşa olarak kullandıkları Sırplarla Bosna’da katledilen binlerce Müslüman’ı…

Zalimden merhamet beklemek… Onların senden istedikleri bu… Onlar o anı görmek için o kadar sabırsızlanıyorlar ki, sen önlerinde eğildikçe neşe dolup şampanyalarını patlatıyorlar. Onların yalancıktan üzülmeleri, “vah çok mu acıdı” sözleri, insan hakları havarisi (!) kesilmeleri, üç-beş dolarla yaraları sarma girişimleri, bir-kaç yaralıyı özel hastanelerde tedavi etmeleri ne de çabuk kandırıyor Müslüman’ı. Oysaki onların içi kin ve nefret doludur. Allah (azze ve celle) onlar hakkında şöyle buyurdu:

“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” (Al-i İmran 118)

Bu ayete delil olacak o kadar olay, malzeme var ki hangi birini sayalım… Katil Bush’un celladı Rumsfeld’e dediklerini duymadınız mı? Bizzat Savunma Bakanlığını Pentagon’u ziyaret ederek; “çok güzel bir iş başardın” diye övgüler yağdırmasını…

Evet, bütün bunları dünya seyrediyor. Ne yazık ki Müslüman da…

Müslümanlarda bu olaylara bakış öyle basitleşti, öyle donuklaştı, öyle alışık vaziyet aldı ki, asıl hedefi unutturtan ve saptıran eylemlerle kabaran duygular pervasızca harcanıyor. Arkasından; büyük bir cihattan dönmenin hengamesi içerisinde gaziliğin tadını çıkartmak için yeniden ekran başına… Beklenti; acaba hangi kanal daha fazla zulmün çeşidini gösterecek… İşte, asıl kahreden de bu…

Senin bu tavrınla kahrolmadı kahrolasıcalar!.. Daha çok cesaret buldular, bölge bölge üzerinize geldiler, paramparça ettiler, her şeyimizi ayaklar altına aldılar…

Tabi ki kafirlere karşı, bir türlü nefretimizi ortaya koyacak bir şeyler olmalı. Protestolar, boykotlar, duruşlar, kınamalar… Müslüman'ın; “çok güzel yapıyorlar” diyecek hali yok. Fakat -anlatmak istediğimiz- kalıcı ve köklü çözümlere yöneliş yok…

Elbette; kin, nefret, öfke kafirlere karşıdır. Dostluk, merhamet, sevgi, kardeşlik ise Müslümanadır. Ne var ki, Müslümanlarca, ümmetin başına odaklanmış, kafirlerin kuklalarına karşı net bir tavır ortaya konulmuyor. İşte, asıl kahreden de bu…

Ey Müslümanlar!

Bırakın bu seyri!... Sizi bu seyre zorlayan, kardeşlerinizin âhını duymaz hale getiren, ordularınızı yere çakılmış vaziyette tutan (hatta yeri geldiğinde vahşet çarkına ordular göndererek yardım eden), kardeşlerinizin, bacılarınızın kanlarıyla yıkanmış katillerin kahrolası ellerine hürmetle sarılan, katliam kararlarının alınacağı zirvelerde katil Bush ve diğer cellatlar rahat etsin diye olmadık tedbir önlemleri alan o kahrolası liderlerinize, yere yapışıp kalmış ordularınıza yönelin. Onları alçaltacak ve yüceltecek olan sizlersiniz. Onları kahredecek şerefli kılacak olan, canavarlaşmış küfür dolu şahsiyetleri, kafirlerin canavar ruhları ve cisimlerini söküp atacak olan sizlersiniz. Sizlerin desteği olmadan ne o hain liderler liderlik yapabilir, ne de o İslam düşmanı kesilmiş generaller generallik yapıp tarih yazmış orduları bu halde yere çakılı vaziyette durdurabilir. Öyle ise; desteğinizi ve gücünüzü; ümmet şuuru içerisinde İslamî olmakla, şer’i hükümlere bağımlı, kayıtlı kılın ki onlar da bu yönde eriyip asıl düşmanlarını tanıyarak harekete geçsin.

Ey Müslümanlar!

Sizi seyirci olmaktan kurtaracak bir şeyi ordularınıza ve liderlerinize hatırlatın, hatırlayın ve bu noktada ameli eyleme geçin ki ciddi bir atılım gerçekleşsin. O da; 1924’te yere düşen “kalkan”ınızdır.

Evet, “kalkan”… Ümmet olarak ancak onunla var olur, ancak bu halden onunla kurtulabiliriz.

Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki imam (Halife) kalkandır. Onunla savaşılır ve korunulur.” (Müslim)

YIL 15  SAYI 172-173   SAFER/REBİULEVVEL 1425   NİSAN/MAYIS 2004

Yukarı