Ana Sayfa YIL 15  SAYI 172-173   SAFER/REBİULEVVEL 1425   NİSAN/MAYIS 2004 E-Mail

Büyük Ortadoğu Projesi

O. Tarik Ziyad - A. Yılmaz - Suveyda A.

George Washington Bush Alman Başbakanı Gerhard Schröder’le yaptığı görüşmeden sonra Ortadoğu Projesi dünya ajandalarına resmen girmiştir.[1] Aslında bu proje bir başka versiyonla 2002 yılında 12 Aralıkta Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı Colin Powell tarafından (Ortadoğu için modern bir gelecek) adı altında ilan edilmiş ve bu projenin uygulanması için 2003 yılında 29 milyon Dolar finanse edildiğini beyan etmiştir.[2] Şu var ki, her ne kadar proje resmen ilan edilmişse de içeriği hakkında kesin bir açıklama yapılmamıştır. Fakat her geçen gün bir medya literatürü oluşmaya başlamıştır. Bu literatürde hakim olan ana fikirde 19. yy. Avrupa’sının bölgede yürürlüğe koyduğu planları ve siyaseti bu yy.da Amerikanın ortaya koyduğu görüşü hakimdir.[3] Dolayısıyla ortaya atılan bütün varsayımlar haziran ayındaki NATO zirvesine kadar kesin bir öngörüde bulunmanın hatalı olacağı görüşü ile sonuçlanmakta ve geleceğe yönelik açık bir resim çizmemektedir. Her halükarda meselenin ehemmiyeti açısından hali hazırdaki literatürde yer alan veriler doğrultusunda geniş bir perspektiften inceleyerek projenin İslam ümmetine neye mâl olacağını bütün çehresiyle ortaya koymak istedik.

 

Planın uygulanmak istendiği coğrafi alan ve özellikleri

 

Şunu belirtmekte yarar var ki; Büyük Ortadoğu Projesiyle ilgili bazı önemli detaylar halen belirtilmemiştir. Bu detaylardan birisi de projenin uygulanacağı bölgelerdir. ABD’li yetkililer bu konuda oldukça titiz davranarak herhangi bir açıklama yapmamışlardır. Fakat ABD’nin izlediği yol haritası göz önüne alırsa, Büyük Ortadoğu diye tanımlanan bölgenin coğrafi olarak Kuzey Afrika ülkeleri, Doğu Akdeniz kıyısındaki ülkeler, Basra Körfezi kıyısındaki ülkelerde dahil bu günkü Ortadoğu ülkeleri, Kafkasya ve Orta Asya ve Türk bölgelerini de kapsayan bir bölgeyi tanımlamak için kullandığı söylenebilir[4]. Her ne kadar sınırlar bu şekilde genelleniyorsa da, sınırları özelleştirerek projenin 23 Ülkeyi kapsadığını ve bu ülkelerinde; Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Yahudi varlığı, Ürdün,   S. Arabistan, Yemen, Umman, B.A.E., Bahreyn, Katar, Kuveyt, Irak, Suriye, Lübnan, Türkiye, İran, Pakistan ve Afganistan olduğunu belirten kaynaklarda mevcuttur[5]. Fakat Ortadoğu kavramı her ne kadar coğrafi bir kavram olarak gözükse de, aslında bu ifade siyasidir. Yüzyıl kadar önce ünlü jeopolitikçi Mahan tarafından (Arabistan ile Hindistan arasındaki) bölgeyi tanımlamak için kullanılmıştır. Şu anda ise ABD Büyük Ortadoğu ifadesiyle 3 kadim kıtanın ortası: Kuzey Afrika, Küçük Ortadoğu, Güney Asya, Orta Asya ve Kafkasya’yı kastetmektedir[6]. Eğer ki Projenin sınırsal boyutunu göz önüne alırsak, sadece Arap ülkelerini kapsamadığı, Arap ülkelerine komşu olup Arap kimliği taşımayan fakat halkı Müslüman olan beldeleri de kapsadığını görünce, Projenin maksatlarından bazısını da kestirmekte güçlük çekilmemektedir[7]. Ayrıca bazı uzmanlar Osmanlı Hilafet Devletinin sahip olduğu toprakların aynısı olduğunu belirtmekte, Projenin Osmanlı şablonuna aynen uygunluk sağladığını ve bu yönüyle de hayretler içinde kaldıklarını da belirtmektedirler[8].

 

Bölgenin coğrafi özellik ve nüfus yapısı

 

Planın uygulanacağı bölgenin toplam yüzölçümü 16.909.000 km². Kıyaslama yapılması açısından belirtmek gerekirse ABD’nin toplam yüzölçümü 9.269.000 km², 25 AB ülkelerinin toplam yüzölçümü 4.150.000 km²‘dir. Planın uygulanacağı alan, yani Ortadoğu bölgesini, Atlas okyanusu, Akdeniz, Karadeniz, Hazardenizi, Kızıldeniz ve Arapdenizi çevrelemektedir. Aden Körfezi, İran körfezi, Umman ve Basra körfezi gibi önemli körfezler yeralmaktadır. Bölge, ne Amerika ne de Afrika kıtasına kıyaslanamayacak kadar stratejik öneme sahiptir.

Bölgenin belirli alanı çöllerle kaplı ama yeryüzünün en önemli vâdileri ve verimli alanları burada yer almaktadır, örneğin; Nil vadisi, Hint vadisi, Mezopotamya bölgesi, Nil, Fırat ve Dicle nehirleriyle, Arap yarım adası bölge içerisindedir. Bu bölgenin en önemli yeraltı zenginliği ise Petrol ve Gaz rezervleridir[9]. 1996 verilerine göre bölgedeki Petrol rezervlerini gözler önüne sermek istersek, İran 93 milyar varil, Irak 112 milyar,  Kuveyt 96,5 milyar, S. Arabistan 261,5 milyar, B.A.E. 97,8 milyar varil Petrol rezervine sahiptirler[10]. Yine Kasım 2003 Washington Nixon Center verilerine göre Dünya Petrol Rezervlerinin 2/3’si Basra Körfezinde bulunuyor (674 milyar varil). Doğal gaz rezervinin ise 35% (1,9 trilyon m³).

2002 yılında Basra Körfezi günde ortalama 22 milyon varil Petrol çıkarmış. Dünya üretiminin 32%’i ABD üretiminin neredeyse 3 misli. Petrol üretimi 2015’te günde 29 milyon varile, 2025’te ise 41 milyon varile yükseleceği tahmin ediliyor. Buna Orta Asya Petrol ve Doğalgazını ilave edersek, Dünya sisteminde hangi köprü başlarının tutulması gerektiğini gün gibi açığa çıkmaktadır[11].

Bölgenin nüfus potansiyeline gelince; 2001 verilerine göre bölgede toplam 575 milyon kişi mevcuttur. Yine kıyaslama yapacak olursak, Toplam 25 AB ülkesinin nüfusu 453 milyon, ABD’nin nüfusu 285 milyondur. Büyük Ortadoğu bölgesinde nüfus büyüme hızı 1,9% ile 2,4% arasında değişmektedir. Bunun anlamı ise her 30 yılda bir bölge nüfusu çifte katlayacak demektir! Bu sebeple de 2030 yılında bölgenin nüfusunun 1 milyara ulaşması tahmin edilmektedir! Bölgede 50 milyonun üzerinde nüfusu olan 4 ülke bulunmaktadır; Mısır 65 milyon, İran 65 milyon, Pakistan 141 milyon ve Türkiye 66 milyondur. Sadece Kahire ve İstanbul şehirlerinin nüfusları 15 er milyondur. Bölgede şehirleşme oranı ise Asya ve Afrika ülkelerinden daha fazladır[12].

 

Büyük Ortadoğu Projesinin kapsamı

 

Büyük Ortadoğu Projesi dahilinde tanımlanan coğrafyada hayata geçirilecek olan dönüşüm sürecinin birtakım özellikleri, şimdiden Afganistan ve Irak’ın yeniden yapılandırılması deneyimleriyle ortaya konulmuştur. Ancak bu projenin içeriğinin geliştirilmesi yeni değildir. Esasında birinci körfez krizinden sonra ABD başkanı Bush’un 6 mart 1991 kongrede yaptığı Yeni Dünya Düzeni başlığı altındaki konuşması 2002 de yayınlanan Bush Doktrini olarak da adlandırılan ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisinin de ana hatlarını oluşturmaktadır.

ABD başkanı Bush 6 mart 1991 tarihinde kongrede yaptığı konuşmada, Arap ülkelerinin elinde bulunan kitle imla silahlarının oluşmakta olan barış odaklı Yeni Dünya Düzenini tehdit etmekte olduğunu belirtmiş ve bunların engellenmesi için, bölgenin yeniden yapılandırılmasını öngören 4 aşamalı  bir plan ortaya koymuştur. Bu 4 aşamalı yol haritasında sırasıyla; bölgedeki kitle imha silahlarının kontrolü, siyasal sistemlerinin demokratikleştirilmesi, fakirliğin ortadan kaldırılması ve bölgede güvenliğin yeninden inşası için NATO çatısı altında oluşturulacak olan bir gücün bölgeye konuşlandırılması öngörülmekteydi.

Eylül 2002 tarihli Bush doktrinin genel unsurları incelendiği zaman 1991 tarihli belgede vurgulanan konuların aynı şekilde yeni belgenin de kapsamına alınmış olduğu görülmektedir. Ancak 1991 tarihli konuşmadan farklı olarak Bush doktrini sadece bölgenin refah temelli bir perspektifle dönüştürülmesini öngörmekle kalmamakta aynı zamanda İslam toplumlarında Dinin toplumsal ve siyasal içeriğinin de farklılaştırılmasını sağlayacak bir dizi yeniliğin bölgede uygulanmasını amaçlamakta[13]. Şu ana kadar projenin kapsamı hakkında bilgi vermemekle birlikte yukarda sunduğumuz 1991 deki kongre konuşması ve 2002 de açıklanan Bush doktrini BOP hakkında ipuçları vermektedir. Bu noktadan da hareketle Dünya medyasında yer alan projenin maddeleri hakkındaki ifadeleri şöyle sıralayabiliriz :

a)       Avrupa’da 2 inci Dünya Savaşı sırasında yürürlüğe konulan marşal planı benzeri bir model olarak düşünülen Ortadoğu Kalkınma Bankası kurulacak.

b)       2010’a kadar Ortadoğu’da okur-yazar oranı 50% arttırılacak

c)        Ülkelerin Alfabeleri değiştirilecek

d)       Batılı klasikler arapçaya çevrilecek, Batı kültürü bu yolla bölgeye sokulmuş olacak

e)       Küçük girişimcilere özellikle de kadınlara 500 milyon Dolar yardım yapılacak

f)        Okur-yazar ve kültürel yozlaşma artarken, ılımlı Müslüman tipi oluşturulacak

g)       Müslüman toplumların demokratikleşmesini sağlayabilmek için kadın hakları yasalarla garanti altına alınacak

h)       Bölgede yaşayan topluluklar Vahhabi İslam anlayışından uzaklaştırılacak ve Tasavvuf anlayışı desteklenecek

i)        Bölgedeki radikal İslamcı ve Amerikan aleyhtarı rejimlerin yok edilmesi ve yerine ılımlı İslam diye tanıtılan demokratik rejimler getirilecek[14].

Dolayısıyla proje ele alındığında sadece siyasi ve toplumsal düzenleme yapılmakla kalmamakta, aynı zamanda İslam dininde ıslahata gidilmek istenmektedir, zira böyle bir ıslahata ve yapılanma planına Avrupa ve ABD büyük gereksinim duymaktadır. Buradan hareketle projenin hem açık hem gizli hedefleri olduğu ortaya çıkmaktadır[15].

Şimdide bu planın proje üzerinde yer alan ülkelerde hayata geçirilmesi için ABD’nin izleyeceği yolu ele alalım. Projeyi hayata geçirme üslubu ülkelerin Rejim, İslam ve Demokrasiyi algılayışlarına göre değişiklik arz etmektedir. Genelde ABD kaynakları bu kategorileri kullanarak proje kapsamındaki ülkeleri 4 kısma ayırmaktadırlar.

1)       Batıyı tamamen kendilerine düşman gören rejimler: Bu rejimler Afganistan’daki Taliban ve Iraktaki Saddam benzeri rejimlerdir. Bu kategori içerisine Suriye, İran ve uzak ihtimal Filistin rejimleri dahil edilebilir. Böylesi ülkelerde Demokrasiye geçilmesi ve gerekli reformların başlatılması için hali hazırdaki yönetim kadrosunda yer alan sulta askeri yolla ABD tarafından uzaklaştırılmak zorundadır.

2)       Batıyı düşman görmekle birlikte Batının askeri gücünden korkan rejimler. ABD ye göre bu rejimler yapmacık davranıp Batıya karşı iki yüzlü hareket etmektedirler. Bu rejimler bir taraftan Cihad kavramının vuku bulmaması için caba sarf ettiklerini belirtirken, diğer taraftan bu duyguyu cesaretlendirici eylemlerde bulunmaktadırlar. ABD ye göre proje hayata geçirilmeden önce bu rejimlerde ortadan tamamen kaldırılmalıdır. Bu kategoride yer alan ülkeler ise: Sudan, Moritanya, S. Arabistan ve Libya gibi ülkelerdir.

3)       Kalkınmanın sadece Batı medeniyetindeki özgürlük ve demokrasi ile gerçekleşeceğini kabullenen rejimler, fakat bu rejimler her ne kadar Batıyı destekleseler de içerdeki İslamî gruplarla mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Bu kategoridekilere ABD askeri müdahaleye gerek yok diyor, doğal seyriyle projenin bu rejimlerde uygulanacağını belirtiyor. Bu kategoride de: Fas, Tunus, Mısır, Ürdün, Küçük Körfez ülkeleri ve Pakistan yer almaktadır.

4)       Son kategoride ise tam demokratik ülkeler yer almakta ve bu ülkeler ise yahudi varlığı ve Türkiye’dir. ABD projeyi Ortadoğu da hayata geçirme sürecinde bu iki ülkeyle tam yardımlaşma yapılmasını öngörmektedir.

Ayrıca uzmanlar yukarıdaki ilk iki rejim tipi ülkelere (Wrong States) Yanlış ülkeler, son ikisine de (Merit States) Övgüye layık olan ülkeler demektedirler[16].

İşte bu sıralamayı göz önüne alırsak, ABD projenin uygulanması için, gerektiğinde askeri güç kullanacak, gerektiğinde de işbirliği ve yardım formülünü uygulayacaktır.

 

ABD’nin projeyi gerçekleştirmekle elde edeceği çıkarlar

 

1)    ABD soğuk savaşın sona ermesinden itibaren uluslararası sistemin tek güç merkezi haline gelmiştir. Bu konuma ulaşacağı kuruluş döneminden beri planlanan ABD, bu projeyle milli sınırların önemsizleştiği, etnik olarak karmaşık bir coğrafi alana yayılmış, antik çağ imparatorluklarına benzer bir hegemonya ağı oluşturmayı amaçlamıştır. Bu ağda toprak temelli hiçbir sınır ABD imparatorluğunun hükümranlık alanını sınırlayamaz. ABD imparatorluğu yönetimi Büyük Ortadoğu Bölgesinin derinliklerine uzanan toplumsal düzenin tüm katmanlarında faaliyet yürütecektir[17].

2)    ABD, demokrasi, hürriyet gibi kavram aldatmacasıyla, Cebel Tarık’tan, Hindistan’a kadar bulunan halkları kandırarak bölgede bulunan Dünya Petrol Rezervlerini kendi kontrolü altına alacaktır[18]. Eğer halkları kandıramaz ise bunu askeri kontrolle gerçekleştirecektir.

3)    Yahudi varlığının güvenliği ve Ortadoğu barış sürecinin tamamlanmasıyla uluslararası arenada kendi prestijini artırmak.

4)    AB’nin Fas’tan Suriye’ye kadar kapsayan Akdeniz projesine alternatif olarak bölgedeki güçler terazisini bu projeyle dengelemiş olacak.

5)    Türkiye’nin AB’yle yakınlaşması itibariyle, ABD yahudi varlığıyla bu proje sayesinde bölgede yalnızlık hissetmeyecek.

6)    Bush yönetimi Afganistan ve Irak’ta hedeflerine ulaşamamalarından dolayı bu projeyle Kasım seçimlerine kadar gündemi değiştirmek[19].

7)    ABD’nin en büyük hedeflerinden birisi belki de en önemlisi, kendisine karşı tehdit oluşturacak İslamî bir yapılanmaya anında müdahale edebilmek, gerekirse NATO gücünden yararlanmak.

8)    Soykırım projesiyle dünya nüfusunu dengelemek adı altında BOP kapsamındaki ülkelerde insan katliamını yapmak ve bu sayede Müslüman nüfusunu azaltmak[20].

 

ABD projeyi gerçekleştirmek için kimlerle ortaklık yapabilir?

 

Brezinski “Küresel balkanlar” olarak tanımladığı bu bölgede, ABD hegemonyasının inşa edilmesi için ABD’nin yahudi varlığı, Hindistan, Rusya, Türkiye ve AB ile işbirliği yapabileceğini öngörmektedir. Ancak bu çerçevede değerlendirilen tüm bu ülkelerin ABD ile hareket edecekleri ortak bir bölgesel girişimde, çeşitli sorunlarla karşılaşma ihtimalleri vardır. Bu çerçevede bölgede Amerikan kültürel değerlerine en yakın varlık olan yahudiler her ne kadar silahlı örgütlerle mücadele konusunda ABD’ye yardımcı olabilecek kapasitede olsa da, bölgede kökleşmiş hale gelen Filistin sorununun kendi lehine çözümlenmesi talebi, ABD’nin stratejik planları ile uyumlu değildir. Ayrıca yahudi varlığının politik anlamda bölgedeki Arap ülkeleriyle diyalog  kurabilmesi de bölgede gerginlikler doğurma ihtimalini arttırmaktadır.

Bölgede en fazla etkilenen ülkelerden biride Rusya’dır. Eğer bu projenin sınırları iddia edildiği gibi, Karadeniz ve Hazardenizi’ne kadar uzanıyorsa bu, Rusya’nın BOP’a sınırdaş olacağı manasına gelecektir ki  bu husus bile Rusya’nın projeye olumsuz bakması için tek başına yeterli bir sebep olacaktır. Oysa Grosmann’ın son Ortadoğu gezisi sırasında BOP coğrafyasının yeniden şekillendirildiği Kafkasya, Orta Asya ve İran’ın bu coğrafyadan çıkarıldığını ifade etmiştir. Gerçekten bu projenin başarı şansı için böylesi bir düzenleme zorunludur. Zira ABD’nin Orta Asya’dan sonra başta Gürcistan olmak üzere Güney Kafkasya’ya yerleşmesi Rusya için kesinlikle tehdit unsuru sayılacaktır. Rusya ile ABD arasında rekabetin en önemli unsuru olan bu bölgenin enerji kaynaklarına hakimiyeti açısından bir geçiş ülkesi olan Gürcistan sorunu Rusya açısından stratejik ve politik bir içerik kazanmaya başlamıştır. Rusya’nın bunu fark etmesi nedeniyle zannederiz Grosmann bu açıklamayı yapmak zorunda kalmıştır. Her ne kadar bu açıklamayı yapsa da ABD Edward Schewardnadze’yi devirmekle Rusya ile girdiği, Güney Kafkaslarda etkinlik savaşında Gürcistan’ı bölünmenin eşiğine getirmiş, ABD yanlısı kişinin Gürcistan’ın başına getirilmesiyle, kısmen de olsa bölgede ABD hakimiyeti sağlanmıştır. Bu girişimle Grosmann’ın inandırıcılığı kaybolmuştur. Fakat Rusya Aceristan kartını oynayarak sözde Tiflis yönetimini özelde de ABD’yi tehdit etmiştir. ABD timlerinin, Aceristan lideri Aslan Abaşitze’yi ortadan kaldırmaları için yapacakları girişimi Rusya engellemiştir. Rus milletvekili Victor Alknis yaptığı basın toplantısında olayı aynen ilan etmiştir, ayrıca olayın  gerçekleşmesinin planlandığı günün ertesinde Moskova belediye başkanı Yuri Luşkov, Trabzon üzerinden Aceristan’a geçmiştir[21]. Buradan da anlaşılıyor ki Rusya gerektiğinde ABD’yi frenlemek için Aceristan yönetimini ve halkını ABD’ye karşı sürekli kullanacaktır. Diğer taraftan Ortadoğu sorunun hallinden sonra dikkat merkezine alınacak husus içerisinde değişik federe cumhuriyetleri ve halkları barındıran devasa büyüklükteki Rusya Federasyonu Toprakları olacaktır. Ve bu aşamadan sonra Rusya’nın Federalizmi yeniden tartışmaya açılabilecektir. Bu sebeple sınırları kendi yanı başına kadar uzanan ve enerji gibi hayati konularda inisiyatifin ABD’ye geçebileceği BOP’un Rusya açısından desteklenmemesi için yeterince haklı sebeplerdir[22].

ABD anlayışına yakın bir Demokratik  yapıya sahip olan Hindistan, ABD ile yıllardır devam ettirdiği savunma işbirliği BOP kapsamında oldukça verimli sonuçlar doğurabilecektir. Ancak Hindistan’ın Müslüman ülkelere yönelik ortak askeri bir harekatta yer alması, özellikle Pakistan’la arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilecektir. Ayrıca kendi içerisindeki Müslüman nüfusunda tepkisine sebep olacak böyle bir karar Hindistan’ın iç politikasında da istikrarsızlığa sebep olacaktır.

Türkiye’nin BOP kapsamındaki ülkelere gerek coğrafi yakınlığı, gerekse Orta Asya ülkeleriyle arasındaki akrabalık ilişkileri sayesinde, son derece önemli bir ortak olabileceği değerlendirilmektedir. NATO üyesi Türkiye’nin AB ve yahudi varlığı ile yürüttüğü iyi ilişkilerin (şu aralar gergin gözükmekte) yanı sıra bölgedeki en büyük askeri güce sahip olması da Türkiye’nin bu projedeki katkısını daha da önemli kılmaktadır, ancak böyle bir girişimde iç güvenliği için tehdit  oluşturabilecek Siyasal İslamî gruplar ve Kürtler ile ilgili problemler Türkiye için riskler oluşturmaktadır.

Brezinski ye göre ABD’nin bölgeyi yeniden yapılandırma konusunda yegane güvenebileceği tek aktör AB’dir. AB’nin 1970’lerden beri izlemekte olduğu ılımlı politikalar bu proje dahilinde yapıcı sonuçlar doğurabilecektir. Bunun yanı sıra AB’nin bölgenin ekonomik olarak yeniden düzenlenmesi konusunda da ABD ile ortak sorumluluk paylaşabilecek ekonomik güce sahip olması ve NATO şemsiyesi altında yapılandırılmış Transatlantik güvenlik işbirliği de askeri anlamda AB’yi avantajlı seçenek haline getirmektedir[23]. Diğer taraftan AB ülkeleri de boş durmamakta, BOP’a karşı alternatif stratejiler geliştirmektedirler. Bu çerçevede Fransa ve Almanya “Ortadoğu’da Ortak Geleceğe İlişkin Stratejik İşbirliği” adlı belgeyi hazırlamışlar ve bu belgeyi diğer AB ülkelerine de dağıtmışlardır[24]. Ayrıca Almanya BOP bölgesinde ABD’nin etkinliğini geriletecek birtakım girişimlerde bulunmuş, bu çerçevede Rusya’nın da girişimiyle İran üzerindeki Ticari ve Stratejik inisiyatifin otomatikman kendisine geçmesini sağlayacak Moskova-Berlin-Tahran arasındaki demiryolunun birleştirilmesi antlaşması yapılmıştır[25].

Yine bu çerçevede Alman dışişleri bakanı Jochka Fischer Azerbaycan’ı 21 nisan 2004 tarihinde ziyaret etmiş ve ABD’nin Kafkaslardaki etkisini azaltmak amacıyla söz konusu ülkeyle birtakım görüşmeler yapmıştır. Bu ziyaretle Kafkasya’yı AB ülkelerine yaklaştırmayı hedeflemiştir[26]. Buradan da anlaşıldığı üzere AB çok yönlü politika izleyerek ABD’yi hem kontrolü altında tutma, hem sıkıştırma ve hem de çıkar elde etme çabasındadır. Bu sonuçlar itibariyle ABD’nin yegane BOP ortağı AB ülkeleridir.

 

Sonuç

 

Bu proje Müslümanlara yönelik Haçlı seferidir. 21’inci yy batının İslam’ı kontrol altına almak için seferber olduğu bir yüzyıl olmuştur. Şaron’un Filistin’de uyguladığı katliamlar, ABD’nin Afganistan ve Irak işgali Irak’tan başlayıp Kudüs’e kadar bütün bölgeyi ele geçirip yahudi varlığına hediye etmeye uyarlı  stratejisi, enerji ve su kaynaklarını denetim altına almaya çalışması, İslam beldelerini savunmasız bırakmaya ayarlı politikaları, “Terörle küresel savaşın” genel stratejisinin farklı aşamaları olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca ABD ve yahudi varlığının ve Dünya nüfusunu dengelemek için soykırım projeleri geliştirmeleri BOP’un ne kadar vahim bir proje olduğunu ortaya koymaktadır.

İslam beldelerinin halkları bu durumunun farkındadırlar. Ama bu komplolardan kurtulabilmelerinin çaresi baştaki kukla yönetimleri devirmekle mümkündür. Batının ve ABD’nin kendilerine yönelik topyekûn Haçlı seferine karşı gerçek anlamda karşı koyabilmelerinin de öncelikli şartı baştaki kuklaları alaşağı edip bunların yerine şeref ve izzetlerini koruyacak Halifeyi nasbetmekle mümkündür. Ve neticede de izzet ve şeref timsali olan Raşidi Hilafet Devleti’nin İslam beldelerinde şekillenmesiyle, BOP’un imhası mümkün olacaktır. Allah’tan en kısa zamanda nusret talep ederek İslam ümmetini Batı’nın ve ABD’nin şerrinden korumasını niyaz ederiz.

“Hatırla ki, kafirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” (Enfal 30)

  1/05/2004



[1] Turkish News Line 18-04-2004

[2] Marina Ottaway 05-01-2003

[3] Le Express Georges Corm 27-02-2003

[4] ASAM Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye  Nisan 2004

[5] Yeni Şafak

[6] Yeni Şafak

[7] Al Ahram Dr Fuat Zekeriyya Kadaya ve Arade 18-04-2004

[8] Zaman gazetesi Nevval Sevindi

[9] Global Leader

[10] Stratejik Assesment (Chapter four)

[11] Yeni Şafak

[12] Global Leader

[13] AVSAM Büyük Ortadoğu Projesi Nisan 2004

[14] Milli gazete 2 Mart 2004

[15] Al Ahram Dr Fuat Zekeriyya 18-04-2004

[16] Global Leader

[17] AVSAM Emekli Tüm general Armağan Kuloğlu Nisan 2004

[18] Yrd. Doç. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin: K.Maraş Sütçü İmam Ünv. 08-04-2004 söyleşisinden alınmıştır

[19] Turkish News Line 03-03-2004

[20] Yeni Şafak İbrahim Karagül

[21] Anka Ajansı 11-03-2004

[22] AVSAM  Rusya Ukrayna masası başkanı Sinan Ogan 14-03-2004

[23] AVSAM Nisan 2004

[24] Yeni Şafak 07-04-2004

[25] Yeni Şafak 07-04-2004

[26] Ayna Azerbaycan gazetesi 21-04-2004

YIL 15  SAYI 172-173   SAFER/REBİULEVVEL 1425   NİSAN/MAYIS 2004

Yukarı