Ana Sayfa YIL 15  SAYI 172-173   SAFER/REBİULEVVEL 1425   NİSAN/MAYIS 2004 E-Mail

HABER - YORUM

Hilafet Dergisi

Kerbela ve Bağdat’taki saldırıların ardında kimler var?

2 mart 2004’te Batı ve Arap liderleri, Kerbela ve Bağdat’ta Şiilere karşı yapılan saldırıları kınadılar. Bazıları kınamalarında, saldırıların demokratik olmadığı, Şii ve Sünni halkın arasını açarak, Irak’ı mezheplere bölmek amacıyla El-Kaide tarafından yapıldığını iddia ettiler. Beyaz Saray sözcüsü Scott Mc Clellan şöyle dedi: “Biz bu vahşi saldırıları şiddetle kınıyoruz.” Devamla şöyle dedi: “Irak’ta, Irak halkının demokratik geleceğini ve huzurunu bozmak isteyen, özgürlük düşmanları var. Onlar başarısızlığa uğrayacaklar. Demokrasi kökleşmektedir ve artık geri dönüş yoktur...” İngiltere Başbakanı Tony Blair: “Saldırıların Irak’taki dini grupları birbirlerine karşı kışkırtmak, ilerlemeyi engellemek ve maksimum düzeyde halkı bölmek, fikir ayrılığı ve kin oluşturmak için teşvik edildiği görülmektedir.” dedi. İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw: “Patlamaların Şii’lerin dini bayramlarından az önce olması ve Irak Yönetim Konseyinin zorlu müzakereler ardından Irak anayasasının tamamlandığı günden bir gün sonra vuku bulması tesadüf değildir.” dedi.

Avrupa Birliğinin dış siyaset sözcüsü Javier Solana bu utanç verici kanlı saldırıları ve “kutsal aşure” gününü kabusa ve kan gölüne çeviren saldırıları düzenleyen suçluları açıkça kınadığını söyledi. Arap liderler bombalamaların hedefinin Irak’lı Şii’ler ve Sünni’ler arasına nifak sokmak olduğundan korktuklarını belirttiler.

ABD’li tuğgeneral Mark Kimmitt; “Irak’ta kalan bir Ürdünlü Abu Musab al-Zarqawi’nin ilk zanlı” olduğunu söyledi. Amerikan yetkililer; “Bu zanlının Sünni’ler ve Şii’ler arasında bir sivil savaş başlatabilmeyi ve 30 Haziran’da yöntemin Iraklılara verilmesini engellemeyi hedeflediğini” söyledi. Daha evvel (Ocak ayında) ABD istihbaratı bir disket bulduklarını ve disketin zanlının yurtdışındaki El-Kaide’nin üst düzeyine yazdığı bir mektubu içerdiğini iddia etti. Abu Musab al-Zarqawi’nin yazdığı mektubun Iraklı Şiilerle alakalı olduğu iddia ediliyor. Sözde diskette şöyle bahsediliyor: “Onlar başa çıkılmaz engel, pusuda yatan yılan, kurnaz ve kötü niyetli akrep, casusluk yapan düşman ve insanın içine işleyen zehirdirler... Dikkatli bir gözlemci ve araştıran bir seyirci Şiilik akımı bir tehlike ve gerçek bir meydan okuma olduğunu görecektir. Düşman onlardır. Onlardan sakının. Onlara karşı mücadele edin.”

Bu mektup dört düşmanın teşhisini içeren bir askeri strateji sergiliyor: Amerikalılar, Kürtler, Irak güvenlik güçleri ve Şiiler. Mektupta şöyle devam ediyor: “Bizim fikrimizce, bunlar değişim anahtarlarıdırlar. Onların dini, siyasi ve askeri hassas noktalarını hedeflemek ve vurmak Sünnilere onların kuduz olduğunu gösterecek... ve göğüslerindeki gizli kinin dişlerini çıkaracak.”

3 martta Amerikan medyası El-Kaidenin bombalı saldırılarla alakalı olduğunu açıkladı.

ABD Orta Doğu birliklerinin kumandanı general John Abizaid ABD parlamento komitesine şunları söyledi: “Zarqawi’nin bu saldırılarla alakalı olduğuna dair istihbaratımız var.” Bu iddialara rağmen ABD elinde bu görüşü kanıtlayacak herhangi bir delil yayınlamadı.

ABD ve El-Kaide’nin iddiaları çatışmaktadır. Londra, Al-Quds Al- Arabi gazetesi 3 martta Al-Qaeda Abu Hafs al- Masri Tugaylarından olduğu iddia edilen bir mail aldığını açıkladı. Mailde: “Amerikan askerleri Kerbela ve Bağdat’ta suçsuz Şiileri öldürdüler,” yazıyordu. “Biz Müslümanlara suçsuz olduğumuzu söylüyoruz.”

Dahası, olayların Amerikan versiyonunda çarpıklıklar bununla da sınırlı değil. Amerikan işgal güçlerinin tuğgenerali Mark Kimmitt; “Saldırılarla bağlantılı olarak 15 kişinin daha tutuklandığını” söyledi. “Beşinin Farsça konuştuklarını” söyledi ki, bu onların İran’dan oldukları anlamına gelmektedir. Bu iddia El-Kaide’ye karşı yapılan suçlamaları geçersiz kılmaktadır. İranlıların çoğunluğu Şiilerdir. El-Kaide’de Şiilerin olmadığına inanılmaktadır. Bir şiinin kutsal bayramları ve ibadet yerlerine olan bu saldırılara karışmış olması şaşırtıcıdır.

Aynı zamanda tuğgeneral Kimmitt; “Bağdat’ta dördüncü intihar eylemcisinin kemerindeki bombanın infilak etmediği ve yakalandığı” haberini yalanladı. Amerikan güçleri Kerbela’da olan saldırılarda ve patlamalarda kullanılmış olan bombaların el arabalarıyla şehre sokulduğunu açıklandı.

Keza Irak Sünni ve Şii liderleri bu bombalamaların ardında El-Kaide olduğuna inanmakta zorluk çekmektedirler. Onlar Amerikalıları saldırıları düzenlemiş olmakla ve aynı zamanda mezhepsel kini oluşturmaya çalışmakla suçladılar. Sünni bir alim, Şeyh Moayad Naimi: “Kritik saatler ve günlerle karşı karşıyayız... Amerika’nın ve İsrail’in nifak tohumları ekmeyi hedefleyen komplolarına karşı gözlerinizi açın.” dedi.

Şii bir alim olan Raed al-Kazemi şöyle dedi: “Eğer iki taraf çarpışırsa, Amerika’nın kalmak için eline koz geçmiş olur.” Kerbela’da yanmış kişiler için düzenlenen cenaze töreninde büyük Şii alim Ayatollah Hadi al-Muddaresi: “Bunu yapanlar Irak’ta bir sivil savaş istiyorlar. Fakat biz bu oyuna düşmeyeceğiz.” dedi. O bunları söyler söylemez radikal alimlerin destekçilerinden olan Moqtada al-Sadr destek çıktı ve bağırdı: “Biz imansız Saddam’dan ve Amerika’dan intikam almak istiyoruz.”

Beyrut’ta Irak Şiilerinin yönetim sözcüsü Şeyh Hamed Khafaf ve Grand Ayatollah Ali al-Husseini; “Böyle bir kutsal günde Amerikan askerlerinden güvenliği arttırmaları için tekrar tekrar istekte bulunduklarını fakat onların bu isteklerinin hafife alındığını ve umursanmadığını söylediler.”

Sonuç olarak açıkça görülmektedir ki; Amerika tüm Irak’ta mezhepsel şiddet oluşturmaya çalışmaktadır. Amerika bombalamalardan El-Kaide’yi sorumlu tutmakla ve yalanlar uydurmakla gerçek niyetini gözler önüne sermektedir. Geçmişte Irak’a yaptığı saldırıyı haklı çıkarabilmek için buna benzer yalanlar üretmişti. Başkan Bush’un Irak, El-Kaide ve 11 Eylül arasında bağlantıların bulunduğunu açıkladıktan sonra bunu şuan yalanlayıp, üstelik Irak’ta kimyasal silahların bulunmadığını da belirterek, CIA’yi suçlaması çok dikkat çekicidir.

ABD şuan Irak’tan paçayı kurtarmaya çalışmakta ve mezhepsel ayrımcılık çıkararak tekrar kontrolü elde edebileceğine inanmaktadır. Şu açığa çıkmış bir gerçektir ki; ABD önceki Baas rejiminin güvenlik güçlerine yardımlarda bulunmuştur. Ve beklenen ABD’nin planlarını gerçekleştirebilmek için “Saddam’a karşı nefret” adı altında aynı halkı tekrar kullanacak olmasıdır. Böylelikle Irak direncini kırmayı, Şiilerin seçim isteklerini önleyebilmeyi, bağımsız bir Kürt devleti için talepleri oyalamayı arzulamakta ve Irak’tan geri çekileceği zaman, kendini korumak amacıyla BM’ye Irak’a girmesine izin vermektedir. Şunu da belirtmek gerekir ki; Amerika’nın belirlediği 30 Haziran geri çekilme tarihi yanıltmak amacıyladır. ABD’nin asıl hedeflediği Amerikan taraftarı bir hükümetle doğrudan işgali gerçekleştirebilmektir. Her ne olursa olsun, ABD diğer Müslüman ülkelere karşı operasyon düzenleyebilmek için Irak’ta büyük sayıda Amerikan askerlerini her zaman bulunduracaktır.

Mart 2004, www.1924.org


 

Mısır´da Hizb-u Tahrir Davasında 26 Mahkumiyet.

Mısır'da yasaklı İslamcı örgüt Hizb-u Tahrir'i yeniden canlandırmak ve bölge hükümetleri aleyhine komplo kurma suçlamasıyla yargılanan 26 kişi hapis cezalarına çarptırıldı.

Aralarında üç İngiliz vatandaşının da bulunduğu 12 sanık beşer yıl, yedi sanık yedi yıl hapis cezasına çarptırılırken, geri kalan sanıklara ise birer yıl hapis cezası verildi.

Sanıklar arasındaki İan Nisbet, Rıza Pankhurst ve Macid Nawaz adlı İngiltere vatandaşları 2002 Nisan ayında Mısır hükümetini devirmeye çalıştıkları suçlamasıyla tutuklanmıştı.

Ülkeye Arapça öğrenmek amacıyla bulunduklarını söyleyen sanıklar, Hizb-u Tahrir üyesi olduklarını beyan etmişlerdi.

Ancak yasadışı herhangi bir eyleme karışmadıklarını söyleyen sanıklar, ifadelerinin de işkence ile alındığını öne sürdüler.

Kararın açıklanması ardından sanıklardan Nisbet "Mısır'daki baskı düzenini değiştirmeyi hedefliyorduk. Şimdi bu şekilde, baskıcı olduklarını kanıtladılar" dedi.

Hizb-u Tahrir örgütü 1974'te başarısız bir darbe girişimi ardından yasaklanmıştı.

Söz konusu dava bir devlet güvenlik mahkemesinde görülüyordu. Bu mahkemenin kararları temyize götürülemiyor. Verilmiş bir karar ancak devlet başkanının affıyla değişebiliyor.

Kaynak: BBC Türkçe Yayınları Internet Sitesi 25 Mart 2004


 

Amerikalılar işkenceyi tıpkı Saddam gibi sürdürmektedirler.

Ebu Garip hapishanesi Saddam Hüseyin’in yönetiminde, işkence ve kötü muamele ile meşhurdu. Şimdi ise, hapishane Amerikalı askerlerin Iraklılara karşı yaptıkları zulmün resimlerini, utandıracak bir şekilde piyasaya çıkması ile birlikte Amerikalı diktatörler tarafından aynı unvanı devam ettirmektedir. Resimler tek kelime ile iğrenç ve de izleyicide Amerikalı askerler hakkında aşağılamaktan başka bir şey bırakmamaktadır. Resimde bir Iraklı mahkûm kutu üzerinde durmuş, kafasına torba geçirilmiş ve ellerine elektrik kabloları bağlanmış vaziyette görüntüleniyor. Uzun bir süre için kutu üzerinde terkedilmiş ve de kutudan düşerse elektrikli idam ile karşılaşacağı kendisine bildirilmiş.

Başka bir resimde görüntülenen o ki, mahkûmlar birbirlerinin üzerine diz çökmüş, insan piramidi oluşturmak üzere, çıplak, kafaları kapalı bir vaziyette durmakta. Bir Amerikalı asker, arkalarında durup kameraya gülüyor.

Diğer resimler ise, mahkûmları yan yana çıplak ve ayakta kafaları kapalıyken, bir Amerikalı kadın askerin ayakta gülüp sigara içmesi, mahkumun avret yerine işaret ettiği görüntülenmekte. Bir mahkumun göğsünün üzerinde “tecavüz eden adam” yazılı olması. Mahkuma saldıran bir köpek. Vücutlarında sövgü dolu yazılı sözler vs.

George Bush önderliğinde olan Kurtarıcılar (!) ile Saddam dönemindeki işkenceciler arasındaki fark nedir? Bu türlü kötü muameleler Irak ile sınırlı değil, lakin aynısı Afganistan’da, Somali ve Bosna’da ortaya çıktı. Her nereye Batılı askerler gitseler, beraberlerinde kötü zulüm ve işkence kültürünü götürmektedirler.

Soruşturmada olan Amerikan askerleri mahkumlara nasıl muamele yapılacağı hususunu bilmediklerini iddia ediyorlar. Bu, Amerikalı askerler üniformalı akılsız hayvanlardan farkı olmadığının ispatıdır ki, onların medeni bir şekilde nasıl muamele etmeleri öğretilmelerine ihtiyaç duyarlar. Batı’da büyük bir öfkeye ve şoka sebep olan bu olayların tek nedeni, Batı televizyon kanalların resimleri yayınlamasındandır. Hala diğer medyalar tarafından Batı içerisinde herhangi fikri ve duygusal kışkırtma yapılmadığı halde, düzenli olarak bu tür resimler ve yayınlar yayınlamakta.

Bütün bu olaylar kötü muamele ve işkencenin Batı kuvvetlerinde sistematik olduğunu ispatlar. Bu güçlerin kurtuluş, özgürlük veya dünya halklarının refahıyla meşgul olmadıkları, aksine daha ziyade zulüm, esaret ve sömürge ile meşgul oldukları açık seçik ortada.

Mayıs 2004, www.1924.org


 

Amerikalı askerlerin Irak'ta intihar etmeleri.

Amerikan işgalci güçlerin düşmekte olan moralin acımasız göstergesi Amerikalı askerlerdeki intiharların korkunç sayısı. Irak’ta ‘Associated Press review of Army’ ‘in en son haberlerine göre, geçen 7 ay zarfında en az 17 Amerikalı askerin ölümü, 15 ordu personeli ve 2 bahriyeli intihar ettikleri doğrulanmıştır.

Bir araştırmaya göre, Amerikalı askerler alışılmış orandan 3 kat daha fazla intiharlara kalkışmışlar ve de daha fazla ölü sayısı olmuştur. 500’den fazla Amerikalı askerler Irak’tan zihinsel sağlık nedenleriyle tahliye edildi.

Almanya’daki ‘Landstuhl’ ordu tıbbi merkezi Irak’tan 8093 yaralı ve zihinsel hasta askerler aldı. Çoğunda zihinsel sağlık sorunları var.

Neden bunlar olmakta? Belli ki, hedefsiz bir şekilde hazırlanmış işgalci güçlerin hedefleri intihara doğru giden askerler gibi şaşkın durumda iken ‘koalisyon’ askerlerine ve onların işbirlikçilerine yapılan günlük saldırılar ve pusuların bedeli alınmakta.

Son Eylül’de, bir askeri dergi ‘Stars and stripes’, 2000’den fazla askerden yaptığı bir araştırmaya ve de ezici çoğunluğun söylediğine göre morallerinin çok düşük olduğu ve de 3 te 1’i Irak operasyonunun kendilerine net bir biçimde tarif edilmediğini anlattılar. Araştırma aynı zamanda askerlerin çoğunluğun kendisini ‘savaşmakta olan askerden’ çok kendilerin ‘oturan ördek’ olarak gördüklerini ortaya çıkardı.

İşgal nöbetinin sonu görünmediğinden, askerlerin Irak’ı terk etme isteği o bakımdan hiç şaşırtıcı değil. Hayret verici olan; çoğu intihar durumları olmak üzere askerlerin görevden uzaklaştırılıp ve geri eve dönme maksadıyla kendilerini yaralama olayları da ortaya çıktı. Haberlerin içinde bir askerin kendisine eve dönemeyeceği kendisine bildirilince, kendi ayağından vurması var... Kurşun atardamara isabet edince, asker kanamadan öldü. Başka bir hadise de, feci bir şekilde askerin kendi midesine ateş etmesi idi. Belli ki, yaranın neticesinde ülkeden tahliyesine böylece zorlamak istedi.

Şu açık ki, ABD askeri, düşmanı askeri teçhizat olara daha zayıf olduğunu bildiği halde ABD askerlerin işgale devam etme isteği olmadığı ve sadece evlerine dönmek istemektedirler.

Bu, Batı’nın kendi hayatına bakış açısı ile -ki dünyanın keyif ve rahatlığını aramayı içermekte- kendi askerlerine karşı karşıya bulundukları Müslümanlarla -ki onların kalpleri İslam ruhuyla, direniş, zorlukları yenme gücü ile yanıp tutuşmakta- olan bir durum ile nasıl üstesinden geleceklerini sağlayamıyor.

Mayıs 2004, www.1924.org


 

ABD-İsrail ilişkisi Haçlı seferini kuvvetlendirmekte.

Geçen haftalarda ne zamanki ABD orta direk insanı öyle bir darbe yedi, olaylar kendiliğinden gelişti, binaenaleyh ABD’nin yardımı bile kendilerini haklı göstermek hususunda zorlanacaklar.

İlk önce Mart ayında Hamas’ın manevi lideri Şeyh Ahmet Yasin’in acımasızca öldürülmesi. Bu bile tek başına İsrail tarafından eşi görülmemiş bir cinayetti ve bunu da ABD’nin tam desteğiyle yapmıştır. Sonra birkaç hafta içinde yeni atanmış Abdel Aziz al-Rantissi Hamas liderinin öldürüldü.

Halbuki Müslümanlara ve barış isteyenlerin yüzlerine gerçek bir tokat olmuştur. ABD, savaş suçlusu Ariel Sharon’un hazırladığı bir projeye tam destek vereceğini söylemiştir.

Bu kara günlerde Müslüman yöneticilerden ne buluyoruz?

Kral Abdullah zaten ABD’deyken kendisinin sadece Amerikan konumunu netleştirmek istediğini söyledi. Washington’dan emirleri almanın yerine ziyaretini kısaltıp ve de doğruca Ürdün’e dönebilirdi.

Anlaşma gereği ABD yardakçısı Mübarek halen ABD topraklarında idi. Tehlike hakkında röportaj vermekte idi, belli ki kendisine danışılmamış. Mutabakat Crawford, Texastaki Bush’un çiftliğindeki görüşmelerden iki gün sonra oldu.

İslam Dünyasındaki haberlere göre, başkan Bush’tan Sharon’a verilen mektup yeni bir Balfour deklarasyonu olduğu, Yahudilerin Filistine işgalini sağlanması 1917’ deki İngiliz vaadine başvurma olduğu söylenmekte.

Ümmetin karşı karşıya kaldığı işgal ve sömürü, Müslümanların kanını ucuz bir bedele satan bozuk yönetimlerini alaşagı etmemelerinden kaynaklanmaktadır.

Mayıs 2004, www.1924.org


 

Felluce’de ölüm koalisyonunun katliamı.

“Öldürülenlerin 95% yasal hedeflerdi”, “Ateş gücünde kusursuz olmak için yetiştirildi”, “ akıllıca kuvvet kullanma” ABD ordusunun Irakta merkez komutanlığının başı General John Abizaid in yorumlarından birkaç tanesi. Felluce’deki devam ede gelen olaylar ancak, ABD güçlerinin katliamı olarak tarif edilebilir. General Abizaid’in sözleri şaşırtıcı, özellikle Felluce’deki hedeflerin 50%’si kadın ve 12 yaştan küçük olmasına rağmen. Bunlara çamaşırını asarken 6 yaşındaki Haydar Abdel Wahhabin annesine ateş edilip öldürülmesi dahil. Eşi, hanımın öldürülmesine tepki gösterirken başından vuruldu. Kurşun yaralı - yaşlı bir kadın beyaz bayrağı tutmaya çalışırken, yaşlı bir adamın yüzükoyun evin kapısında uzanmışken- evin içerisinden dehşete düşmüş kızlar “Baba!Baba!” diye çığlık atmakta.

Felluce’deki yerli hastaneler ve insan hakları örgütleri haber ajanslarına ilk elden haberleri aktarmakta. “İftihal adında bir genç kız beynine bir kurşun yemiş”, 51 yaşındaki babası “Amerikalıların rastgele ateş açtıklarını” söylemekte. “Biz evin içindeydik, kurşun kapıyı delip geçti ve de kızımın başına isabet etti”. “Amerikalılar bizim bölgeye geldiler ve rastgele ateş ettiler, işte bu yüzden çok fazla sivil yaralandı”.

İki haftada 600 den fazla Müslüman katledildi ve de haber ajanslarına göre katledilenlerin yarısı kadın ve çocuklardan oluşmakta idi. ABD, kadın ve çocukların katledilmesine ucuz ikincil hasar olarak bakmakta. Bu öyle bir ulus ki Irak halkına özgürlük, terörizme karşı insan hakları için mücadele ettiğini iddia etmekte. Meselenin gerçeği şu ki, insan canı ABD’yi ilgilendirmemekte. Irak halkı işgalin bitmesini istiyor ve binlerce Iraklının, koalisyon güçlerine karşı, savaşmaya başlaması, bu arzuyu açık bir biçimde ortaya koyuyor.


 

Cellat altın yüzük takmakta idi - İslam’da haram.

13 Mayıs, 2004 - Federal dedektifler Nicholas Berg’in kafası uçurulması kayıt yapılmış video kasetinde, maskeli adam hakkında, Berg’in vücudunda ve kasetin kendinde çok önemli ipuçları bulunmakta olduğunu söylemekteler.

Kasetin ses yayını incelendikten sonra CIA, katli yapan maskeli konuşmacı Irak’taki El-Kaide’nin en önemli şahsı olan Abu Musab el Zarkawi olduğu sonucuna vardı.

Aynı zamanda Iraktaki Amerikan hedeflerine arka arkaya gelen intihar saldırıların arkasında olduğu inanılmakta.

Başkan Bush’un adlandırdığı “vahşi idam” olan öldürmenin kayıt görüntüsü, 5 silahlı maskeli militanın sözlü mesajı ile birlikte, salı günü El kaideye bağlı web sitesinde postalanmış idi. Mesajın içeriğine göre, bu kafa kesme olayı, Ebu Garib hapishanesindeki Amerikalı askerlerin, Irak’taki mahkumlara olan zulme bir karşılık olduğu söylenmiş.

Kasetin başında konuşan ve katledenin Zarkawi olduğu iddia edilirken, Zarkawi sesi olup olmadığını öğrenmek için sesi bir önceki kasetlerindeki sesi ile karşılaştırıldı. Kasette boşluktan gelen ses kalitesi aynı zamanda odanın boş ve büyük olduğunu belirtiyor. Kasetin yakın bir incelemesi bize, 5 maskeli adamdan hiçbirinin eldiven giymediğini göstermekte, bundan dolayı federal memurlar maskeli adamların ellerinde ipuçları verecek dövmeleri araştırmakta. FBI ve CIA’nın incelemesindeki ipuçlarından biri de, Zarkawinin sağ elinde takılı olan büyük altın yüzük, bazı bazı zamanlarda, 6 dakikalık kasetin sürecinde parlaması idi.

FBI ve CIA kasette bulduğu diğer kilit ayrıntıları incelemekle birlikte beş maskeli adamın boyunu ve kilosunu Berg’in bilinen kilosu ve boyuna göre hesaplamaya çalışmakta. Aynı zamanda dört militanın omuz sapanlı olan silahlarını incelemekte, görünen o ki, silahlar AK-47.

Federal dedektifler gövdeyi incelemekte FBI adli (mahkeme, münazara) ajanları keza Bağdat’ta bulunmuş olan ve şimdi ABD’de olan telekomünikasyon uzmanının gövdesini incelemekte.

Ajanlar Berg’in vücudunda veya öldürüldüğünde giymekte olduğu turuncu tulum üzerinde kalmış olabilen -ince kıllar, parmak izleri, lif- bir “kanıt izi” aranmakta.

Bush yönetiminin Berg’in katillerini bulmak için vaat ettikleri gibi, bu ufak kanıt parçaları ve izleri suçluları yakalamakta yardımcı olabilecek.

Kaynak: ABC

YIL 15  SAYI 172-173   SAFER/REBİULEVVEL 1425   NİSAN/MAYIS 2004

Yukarı