|
"Ey
iman edenler! Sabir ve salat ile (Allah'tan) yardım isteyin. Şüphesiz
ki Allah sabredenlerle beraberdir."
(Bakara 153)
|
Arapça'da
sabr sözcüğü Türkçe'de aynı telaffuzla geçmektedir. Sabr'ın
manası dayanmak, tahammül etmek, başlattığın şey
üzerinde sebatlık göstermek, başına gelen musibete ve
sana dokunan her eziyete karşı dayanmak ve yılmamaktır.
Bu
nedenle, Allah (cc), daha önceki ayette nimetlere karşı teşekkür
etmemizi istedi. Bu ayette ise, sabretmemizi istedi.
Bunun
içeriği: Size yalnız nimetler dokunmayacak, başınıza
musibetler gelecektir. Öyleyse sabredeceksiniz. İki durumda da kârlı
çıkarsınız. Dünyada ve ahirette mutlu olursunuz anlamındadır.
Resulullah
(sav) söyle buyurdu:
"Müminin
işi ne güzeldir! Allah onun hakkında ne hüküm uygularsa o
mümin için hayır olur. Eğer ona iyilik dokunursa teşekkür
eder, bu mümin için hayır olur. Ona bir zarar dokunursa
sabreder, bu da onun için hayırdır."
Zira,
Allah-u Teala Al-i İmran suresinde "Günleri insanlar arasında
değiştiririz" buyurdu. Bunun manası, bir gün iyi, bir
gün kötü olabilir. İnsana bir gün iyilik gelir, başka bir gün
kötülük gelir. Bu nedenle insan hem teşekkür eden kimse olacağı
gibi sabreden de olacaktır. İnsan bu haliyle "kaza ve
kadere" tam inanmış olur. Çünkü insanın iradesi
dışında birtakım musibetler ve iyilikler gelir.
Öte
yandan, İbn-i Kesir, Taberi, Kurtubi ve Celaleyn tefsirlerinde,
sabretmek yine de Allah (cc)'a itaat etmede ve isyan etmemede
olmalıdır diye açıklıyorlar. Farzları yerine getirmek ve günah
işlememek için sabretmek gerekir. Nitekim farzları yerine getirmek
canlılık ister, insan tabiatında tembeldir. Kendisine canlılık
getirmek için Allah'tan yardım dileyecektir.
Ayrıca,
nefis günah işlemeye meyillidir. Öyleyse nefsi günahtan alıkoymak
için güç ve irade gerekir. Bundan dolayı, insan farzları yapmak
ve yapmaya devam etmek için sabır ister. Örneğin; İslam
davetini yüklenmek uğrunda mücadele etmek ağır bir görevdir.
Bunu sürdürebilmek için sabır gerekir. Sabredenler kuvvetli
irade sahibi olurlar. Bu davette insan çok eziyet çeker,
özellikle başka insanlardan ve devletlerden. Bu görevi devam
ettirmek sabır isteyen bir farzdır, kusur gösterip vazgeçmek ise
insanı günahkar yapar.
Bir
kısım insanlar, işin başında iken daveti yüklenmek için
heyecanlanır ve canlı olurlar. Bir müddet sonra gevşemeye baslar.
Bunun nedeni sabırsızlıktır. Eğer insan davetine tam inanır, güvenir
ve onu kavrarsa sabreder. Bu daveti yüklenmek ağır bir görevdir.
Yol uzayabilir, engel ve zorluklar çıkabilir. Bu durumda
sabretmek ve dayanmak gerekir.
Allah-u
Teâla, Kur'an-ı Kerim’de olumlu manada sabır kelimesini 97 defa
kullandı. Ayrıca cehennemde ve azapta kafirlerle alay ederek
birkaç yerde sabır kelimesini kullanıyor.
İnsan
her zaman her istediğini gerçekleştiremeyebilir. Bu nedenle
hedefine ulaşmak için sabretmesi gerekir. Alim Takiyyuddin
en-Nebhani 'Düşünme Metodu' kitabında ciddiyeti açıklarken bunun
üç şartından birinin sabır olduğunu söylemiştir.
1.
Hedefi tayin etmek
2.
Bunu gerçekleştirmek için gerekli olan üslup, vesile ve
araçları kullanmak
3.
Bunu gerçekleştirinceye kadar her zorluğa ve eziyete dayanmak
ve sabretmektir.
Ancak
bu şekilde insan işinde ciddi olur. Ciddi olanlarda böylece veya
bu şartlarla tanınırlar.
Allah-u
Teâla bir çok ayette sabretmeye davet etti ve sabredenleri
övdü. Hatta şöyle buyurdu:
|
"...Sabredenler
ecirlerini hesapsız alır."
(Zümer 4)
|
Bundan
daha güzel haber ve ödül var mıdır?
İnsan
sabırlı olursa ağır başlı, hikmet sahibi, sakin, derin ve
aydın düşünen birisi olur. Başka ifadeyle büyük adam olur.
Dava
adamlarının en önemli sıfatı budur. Ölünceye kadar daveti
üzerinde soğukkanlı olarak devam etmelidir.
Sabırla
beraber salata başvuracağız. Salatın iki manası vardır. Namaz
ve dua. Bu iki manadan hangisini kabul edersen doğrudur.
Daha
doğrusu iki manayla amel edilir. Resulullah (sav)’in bir hadisinde
şöyle geçti:
"Biri
sinirlenirse abdest alsın, çünkü abdest ateşi söndürür.”
Bir başka hadiste ise, “Resulullah (sav)’in
başına ağır bir iş geldiğinde hemen namaz kılardı.”
İnsan
namaz ve duaya başvurursa Allah (cc)'a yaklaşır ve huzur bulur.
Nitekim Allah-u Teâla bir ayette söyle buyurdu:
|
"Muhakkak
ki kalpler Allah’ın zikriyle mutmain olur."
(Ra’d 28)
|
Zira,
kulun iradesi dışında olan her şey Allah (cc)’dandır. Bu kaza
ve kaderdendir. Öyleyse mümin Allah (cc)'ya başvurup O'na
sığınmalıdır.
|
“Allah
yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Bilakis onlar
diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.”
(Bakara 154)
|
Allah
yolunda ölenler "Şehit" olarak adlandırıldı. Zira
kıyamet gününde kafirlere İslam’ı tebliğ ettiğine şahit
olacak.
Ancak
dinlemedikleri için onlarla savaştı ve bunun uğrunda
öldürüldü. En değerli canını bunun için feda etmiştir. Bu
nedenle, sırf Allah (cc)’ın sözünü yükseltmek için çarpışanlara
şehit denilir. Allah yolunda savaşanlar mücahit diye adlandırılır.
Resulullah
(sav)'e söyle soruldu:
"Adam
ganimet için savaşır, şöhret için savaşır,
makam için de savaşır, hangisi Allah yolunda savaşmış olur?
Resulullah (sav), Allah’ın sözünü yükseltmek için kim savaşırsa
Allah yolunda savaşmış olur." (Müslim)
İşte
bu hadis ayeti açıklamaktadır. Allah’ın sözünü yükseltmek
için çarpışıp öldürülenler Allah yolunda savaşmış
olurlar. Bunlara şehit denir, hesapsız cennete girerler. Ayrıca
diri kalırlar. Allah’ın sözünü yükseltmek için canlarını
feda ettiler ve şehitlik makamına müstahak oldular.
Allah’ın
sözünün manası ise; Allah’ın dinidir, hakimiyetidir. Allah’ın
dinini yükseltmek O'nun hakimiyetini yeryüzünde tesis
etmektir. Öyleyse, en değerli görev Allah’ın dinini yeryüzünde
hakim kılmaktır. Resulullah (sav)'in sahabeleri şehit olmak için
savaşta yarışıyorlardı. Diğer müminler için örnek oldular.
Din ancak Cihat’la korunur ve yükselir. Dinin hakimiyeti için
Cihat terk edilince Müslümanlar yenildiler, parçalandılar ve bu düşmanlarının
kendilerine galip gelmelerine ve hakim olmalarına sebep oldu.
Resulullah (sav) "Bir kavim Cihadı terk ederse zillete
uğrar" derken ne kadarda doğru söyledi.
Peki
şehitlerin hayatları nasıldır? Onu bilmiyoruz ve nasıl yaşadıklarını hiç hissetmiyoruz. Ayette geçtiği gibi "Onlar
canlıdır, diridirler fakat siz bunu hissetmezsiniz."
Sahih-i Müslim’de şu hadis geçmektedir:
"Şehitlerin
ruhları, yeşil kuşların boğazlarında bulunup Cennette
istediği gibi dolaşır. Ondan sonra Allah’ın arşı altında
asılı kandillerde barınır. Rabbin onlara baktı ve dedi ki: Ne
istiyorsunuz? Dediler ki: “Başka ne isteriz, oysa bize her
şeyi verdin, bize verdiklerini başkasına vermedin.” Ondan
sonra ilk söylediğini söyleyip ve kendileri sormadan terk
edilmeyeceklerini görünce dediler ki: “Rabbimiz, bizi
dünyaya tekrar döndür ki, tekrar senin uğrunda
öldürülünceye kadar savaşalım istiyoruz.” dediler,
çünkü onlar şehitlerin savaşının ne kadar büyük olduğunu gördüler.
Fakat, Rabbimiz diyor ki: “Oraya (dünyaya) tekrar
dönmeyeceklerini yazdım (karar aldım)."
Kafirler
cihadın değerini ve kendilerine karşı tehlikesini anlayınca, bu
kelimeden söz edilmesini yasakladılar. 1998'de Senegal’ın
başkenti Dakar'da toplanan İslam Konferansı ülkeleri, Amerika’nın
emriyle cihat kelimesini kullanmayacaklarına dair karar aldılar.
Bu kararla beraber Allah yolunda savaşan mücahitler artık terörist
ilan edildiler!
|
“Andolsun
ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve
ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey
Peygamber!) Sabredenleri müjdele!”
(Bakara 155)
|
|
“O
sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah'ın
kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.”
(Bakara 156)
|
|
“İşte
Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu
bulanlar da onlardır.”
(Bakara 157)
|
Allah-u
Teâla, bu ayette müminleri muhakkak şekilde imtihan edeceğine
dair bir yeminde bulunuyor. Ayette
geçiyor. Burada ki
harfi yemin etmek için
kullanılır.
harfi ise pekiştirmek için
kullanılır. Muhakkak ve şüphesiz manasına gelir.
kelimesinin manası ise imtihan
ediyoruz anlamında olup "bela" kökünden gelir. Bela
imtihan manasında geçmektedir. Türkçe’de musibet manasında
kullanılır. Arapça’da da aynı manada kullanılır.
"Kum" siz zamiri manasına gelir.
Daha
önceki ayette Allah-u Teâla müminlere "Sabır
ve Salat’la Allah'tan yardım isteyin, şüphesiz ki Allah,
sabredenlerle beraberdir." diye seslenirken onları
bir şeye hazırladı. O ise, bu ayette geçmektedir. Sizi imtihan
edeceğiz, deneyeceğiz ki, sabredenleri bilelim. Peki Rabbimiz
bizleri ne ile imtihan edecek? İnsanın korkulu durumları
olacaktır. Ancak korku emniyetsizlikten gelir. Allah-u Teâla, Nur
suresinin 55. ayetinde salih amel işleyen kullarının
korkularını güvene dönüştüreceğini vaat etti. Enfal suresi
26. ayette ise, insanların birtakım korkuları varken, Allah
onları barındırdı ve yardımı ile destekledi şeklinde ifade
ediliyor. Korku, insana zarar veya musibet dokunacağı ya da
menfaat kaçırılacağı endişesinden doğar. Bugün müminler
korkuyla imtihan ediliyor. Maalesef günümüzde Müslümanların
çoğu, İslam davetini yüklenirken beraberinde getireceği
tehlikelerden korkuyorlar. Kafirlerden her an zarar ve musibet
geleceğinden veya menfaatlerini kaybedeceklerinden korkuyorlar.
Hapse atılabilirler, öldürülebilirler, görev ve mallarını
kaybedebilirler. Açlıkla da imtihan edilebilir veya
sıkıntıları olabilir. Eşleri, çocukları, ana, baba ve diğer
akrabalarını kaybedebilirler. Allah-u Teâla bunların imtihan
vesilesi olduğunu bildirdi. Müslümanlar bunlardan bir kısmı ile
imtihan edilebilirler. Zira dünya imtihan yeridir ve hiç birimiz
burada kalıcı değiliz. Cenneti kazananlardan olabilmek için
burada imtihan ediliyoruz. Bu imtihan neticesinde, Allah-u
Teâla bizlerin amellerine göre ya azap verir ya da ödüllendirir.
Bu nedenledir ki Allah (cc), "sabredenlere müjdeler
olsun" dedi. Sabredenlerin önemli bir sıfatını gösterdi.
Başlarına bir bela geldiği vakit "biz Allah'a aitiz ve O'na döneceğiz"
derler. Mümin, kendisinin Allah (cc)'nın mülkü olduğunu bilir.
Mademki insan Allah (cc)'nın mülküdür, o halde mülk sahibi
olan Allah, mülkünde dilediğini yapar ve onu yok edebilir. Zira
Allah (cc), bütün kainatın olduğu gibi insanın da
yaratıcısıdır. Allah (cc), insana sağlık verdi, mal ve zenginlikler
verdi. Ona hastalık verir ya da her hangi bir uzvunu eksiltirse, bu
zulüm değil adalettir. Bunları veren Allah (cc)'dır. Geri alma
hakkı da O'na aittir. İnsanı incelediğimiz vakit herbirinin
değişik vesilelerle imtihan edildiğini görürüz. Allah-u
Teâla'nın adaleti böyle tecelli eder.
Bütün
bu imtihan çeşitleri Allah-u Teâla'nın takdiridir. Bunları
kabullenmemek ya da isyan etmek kişiyi küfre götürür. Türkiye
eski cumhurbaşkanlarından Kenan Evren, petrol eksikliğinden
şikayet ederken "Allah bile adalet yapmadı, bir ülkeye
petrol verdi diğerine vermedi" seklinde sözler saffetti.
Oysa ki, bu düzenin sahibi Allah (cc)'dır ve dilediğini artırır
ya da eksiltir. Suudi Arabistan’a bol miktarda petrol verirken
orda bulunmayan yeşilliği ve suyu Türkiye’ye vermişse bu O'nun
adaletindendir. Oysa ki, Müslümanlar bir bütün olarak tek bir
İslam Devleti çatısı altında toplanırlarsa, iste o zaman bu
zenginliklerin tamamına sahip olabilirler.
İnsanın
başına her ne gelirse gelsin Allah (cc)'dandır ve bu da
imtihandır. Ancak mümin, başına gelenlere rağmen kendisinin
Allah’a ait olduğunu ve tekrar ona döneceğini bilir. Hiç
kimse dünyada kalıcı olmadığına göre insanların yeri ya
cennet ya da cehennemdir. Bunu insanın amelleri belirler. Allah’ın
Salat ve Rahmeti mümin kulların üzerine vuku bulur. Allah’ın
Salatı, O'nun affı ve mağfireti demektir. Böylece, mümin başına
bir musibet geldiği vakit, sabrederse, Allah’ın mülkü olduğunu
ve yine O'na döneceğini hatırlarsa, Allah-u Teâla bu musibete
karşı mümin kullarının günahlarını siler ve onlara rahmetini
indirir.
Musibetlere
karşı sabretmek ve Allah (cc)'yı hatırlamak karşılığında
mağfiret ve rahmet gelir. Resulullah (sav) bunu şu hadiste açıkladı:
"Bir
kul, başına bir musibet gelince şöyle derse: “Allah'ım bu
musibete karşı bana ecir ve sevap ver, yerine bana bundan daha
hayırlı şey de ver.” Allah hem ona sevap verir hem de daha
hayırlı şey de verir."
(Müslim)
Ümmü
Seleme, kocası vefat edince şu sözleri söyledi: “Fakat dedi
ki, "Peki benim için kocam Abu Seleme'den kim daha hayırlı
olabilir ki? İddetim (dört ay on gün) geçtikten sonra
baktım ki, Resulullah (sav) beni ziyaret ediyor ve bana
evlenme teklifini sunuyor, böylece Allah bana kocamdan daha hayırlı
bir eş ve rahmeti temin etti." Dedi.
(İbn-i
Hanbel)
Bu
şekilde hem Allah (cc)'nın mağfiretini kazandı hem de en
hayırlı kocayla Allah ona rahmet indirdi. İşte bu şekilde
hareket edenler, hidayetli kimselerdir. İnsan kendi iradesiyle
hidayetli olabilir. Önemli olan sabredip Allah'a sığınmaktır.
Aksi durumda ise sabırsızlık (isyan) dalaleti (sapıklığı)
getirir. Hidayet ve dalalet insanın iradesiyle olur. Allah insanı
hidayete zorlamadığı gibi dalalete de zorlamıyor. Zira Allah şöyle
buyurdu:
|
"Rabbinizden
hak geldi, kim hidayetli olursa kendisi için hidayetli olur, kim
dalâlet ederse ancak kendi aleyhine olur..."
(Yunus
108)
|
Hak
geldikten, Resul gönderildikten ve ayetler indikten sonra hidayet
ve dalalette insan serbesttir. Hidayet ve dalalet Allah (cc) tarafından
yaratıldı ve insan bunları seçme hakkına sahiptir. Ayrıca,
hidayeti isteyene Allah (cc) yardım eder, dalaleti isteyeni de
yalnız bırakır ve ona şeytan musallat olur.
|