Başta Türkiye olmak üzere, İslam
beldeleri üzerinde kurdurulmuş güdümlü devletler belki de
son dönemlerin en zor günlerini yaşamakta. Gün geçmiyor ki;
bu devletler içeride ve dışarıda yara almamış olsun. Her gün,
kendi elleriyle oturdukları zayıf zeminde çöküntüye adım
adım sürüklemektedirler. Ayrıca bu ülkelerin ne içeride
ve de dışarıda bir dostunun olduğundan da söz etmek
mümkün değil. Çünkü bunlar dostluklarını veya müttefikliklerini
tek taraflı inşaa etmişlerdir.
İçerideki tek taraflı dostluk anlayışı:
Elbette ki; bu devletlerin halkları ile barışık
olduklarını söylemek çok zordur. Halkını hiçe sayan,
sürekli halkı ile mücadele eden, halkın inancını baskı
altına alan bir yönetim sisteminin dostluğundan değil, ancak
despotluğundan bahsedilebilir. Bu yönetimlerin halkına
yanaştığı ve hoş göründüğü tek nokta sadece
menfaatlerinin tehlikeye düştüğü andır.
Asker ve bürokrasi kesiminin halkın çok
uzağında kaldığı, hatta halkla ilişki kurulmaması için
derin duvarların örüldüğü malumdur. Bunların halka
ulaşması dahi kurumlaştırılmıştır. “Halkla ilişkiler”
kurumu, halkla diyalog günleri, cumhurbaşkanı veya
başbakanın yılda bir kez halkla görüşme günleri bunlara
örnek teşkil eder. Zengin ve elit tabakanın oluşturulduğu,
bunların işlerinin pürüzsüzce halledildiği artık
saklanmazken, devlet dairelerinin önünde kuyruklar oluşturan,
bir imza için günlerce bekletilen, azarlanan, horlanan,
polisi ve askeri ile her gün korkutulan bu halkla devlet arasında
nasıl bir dostluktan bahsedilebilir ki?!
Bütün İslam beldelerinde halk devletle, yöneticilerle,
siyasilerle, kavgalıdır. Nasıl olmasın ki?! Halkın inançlarını
hiçe sayan kızların, ailelerinin başından başörtüsünü
söküp alan, kredi borçlarını halkın sırtından çıkartmak
için sıradan vergilerle boğan, kendisi ile halkın arasına
kalın duvarlar ören betonlaşmış yönetimlerle bu halk nasıl
dostluk kursun. Sıradan kurdele kesmeler, seçim dönemleri
alanlara inmeler, boşu boşuna öldürülen askerlerin,
polislerin cenaze törenlerinde yapmacık tavırlar
sergilemeler dostluğun emareleri değildir. Bir kafire verdiği
değeri halkına veremeyen bir yönetimin dostluğundan bahsedilemez.
“Çiftçi halkın efendisi” deyip daha sonra elindeki bütün
imkanları almak, halkın ürettiğini kısıtlayıp
kafirlerin ürettiklerini değerlendirmek, halkı
fakirleştirmek acaba hangi dostluk ilkesine sığar?! Bunu
bugün kendileri itiraf ediyorlar: Dünyanın verimli
topraklarına sahip olmasına rağmen sadece Türkiye’de açlık
sınırına dayanmış insan sayısı 24 milyonu aşmıştır.
Bir tarafta devletin bütün imkanlarını kullanan mutlu bir
kesim, diğer yanda çöplüklerden bir parça ekmek bulmaya
mahkum edilmiş halk. Yine bir tarafta İslam’ı dava
edinenlerin doldurduğu hapishaneler, diğer tarafta halkı
kafir yapmak için devlet desteğinde ve yöneticilerinde
katıldığı kafirlerin, misyonerlerin harıl harıl çalışmalarının
ulaştığı doruk nokta. Bütün bunlar tek şeyi gösteriyor o
da; hain yöneticilerin tek dostu kafirlerdir. Allah (cc) onlar
hakkında şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları
dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin
tarafını tutarlar)...” (Maide 51)
Dışta tek taraflı dostluk ve müttefiklik
anlayışı: Amerika’nın, Avrupa’nın, İsrail’in,
Rusya’nın, Fransa’nın,... dostluğu ve müttefikliğinden
sık sık söz edildiği ve bu dostluğun bozulmaması ve sürekliliği
için kukla yönetimlerce özen gösterildiği bilinmektedir.
Aslında bu özen dostluklarının zedelenmesi açısından
değil karşı tarafı kızdırmaktan çekindiklerinden
kaynaklanmaktadır.
Yerini bulamamış, hem siyasi, hem askeri açıdan
bağımlı olan bu devletler dostluklarını ancak itaat etmekle
ispatlamış olurlar. Bu tip devlet savunmasız ve güçsüzdür,
bundan dolayı da hiçbir hak iddia etmeye, savunmaya, haklarını
aramaya kalkışması mümkün değildir. Rüzgarın önünde
bir tüy gibi oradan oraya savrulan hantal Türkiye devletinin
içerisinde bulunduğu hâl, acı örneklerinden bir tanesidir.
İçerisinde bulunulan hâle bir bakın! Amerika
Ege’de uçaklarını düşürecek, senin çıtın çıkmayacak.
Halkı yatıştırmak için; “yanlışlık olmuş”
diyeceksin. Avrupa ve ABD seni biraz daha parçalamak için, hem
dışarıda hem içeride bütün eylemleri gerçekleştirecek
sen bunu; “uluslar arası anlaşmalar bunu gerektiriyor”
diyerek sineye çekeceksin. İsrail, askerlerini kurşunlayacak
sen kınamaya dahi korkacaksın. İMF’ye kredi için bağlanacaksın,
o senin bütün işlerine müdahale edecek, sende ulus
devletinden bahsedeceksin. Bu nasıl dostluk, bu nasıl müttefiklik!
Bu olsa olsa batıya tam anlamıyla köleliktir. İslam
beldesindeki bütün hain idarelerin yapısı bundan uzak
değildir. Dostluk, müttefiklik halkını kırdırmak,
ekonomiyi tamamen dışa bağlamak, topraklarını kafirlerin
çizmeleri altına sererek Müslümanların üzerine hışımla
gitmelerine zemin oluşturmak mı? Kafirlerin ayaklarını
yalayan hain yöneticiler bütün dostluk ve
müttefikliklerini tek taraflı kabullenmişlerdir. Halkın düşman
kabul ettiği kafirlerle yapılan anlaşmalar ve kurulan müttefiklik,
bir avuç kafirlerin kölesi, batı tiniyetli zümrenin korunmasından
başka bir şey değildir. Halkın kabul etmediği dostluğu zoraki
kabullendirmek, başka bir devletin egemenliğinin
kabullendirilmesinden başka ne olabilir ki?! Bu yönetimler her
şeyleri ile kafirlerin ülkelerinde rahat edebilmeleri için
imkan ve dostluk oluştururlar. Halkıyla ve İslamî
guruplarla ilgili geniş raporlarla birlikte, devletin sırlarını
da karşılıksız olarak kafirlere verip ortaklaşa hareket
ederler. Askerlerini kafirlerin çıkarları için hazırola geçiriyor
veya onların eşliğinde memleketlerinde Müslümanlara karşı
savaşıyorlar. Somali’de, Afganistan’da, Yemende,
Filipinler ve Endonezya’da olduğu gibi. Halkın uğradıkları
haksızlıklarının giderilmesini bu devletlerden beklemeleri
çok abestir. Ayrıca bu devletler Amerikanın, Avrupa’nın,
İsrail’in doğrudan içişlerine karışmalarına ses çıkartmıyor,
dostluk-müttefiklik adı altında; topraklarında kafirlerin
egemenliklerine zemin oluşturuyorlar. Kıbrıs, Bosna, Kosova,
Filistin gibi İslam toprakları peşkeş çekiliyor.
Kafirlerin karşısında alçalmak, Müslümanlar karşısında
gaddarlaşmak!.. Bu mu müttefikliğin gerektirdikleri?!
Müslümanların başlarındaki hain
idarecilerin dostluk ve müttefiklikten söz etmeleri büyük
bir gaflet ve aldatmacadır. Müttefik tek taraflı değil, iki
tarafın rızasını içeren bir zemine oturtturulmalıdır.
İttifak, anlaşma, uyuşan yönleri tespit etme, karşılıklı
ilişkilerde kaybetmeyi, teslimiyetçiliği değil, kazanım
üzerine bina edilir. Bundan dolayı bugün Müslümanlar ne bir
devletle dost, ne de herhangi bir müttefik devletle antlaşmaları
mevcuttur.
Önce şunu belirtmek gerekir; bugün
Müslümanların devletleri olmadığı için, üzerlerine
hükmeden devletlerin kendilerinden olduğunu, haklarını
koruyan veya savunan bir yapıya sahip olduklarını söylemek
imkansızdır. Yukarıda kısaca değindiğimiz gerekçelerde
göz önünde bulundurulduğunda bugün Müslümanların dostu
yoktur. Batı da dahil bütün yönetimler Müslümanlar düşmanları
konumundadır. Hal böyle iken; bunlardan nasıl dostluk
bekleyeceksin?!
Dostluklar belli kurallar üzerine oturtulmalıdır.
Müslüman için bu kural ancak Allah ve Resulünün
getirdikleri nizam çerçevesinde gerçekleşebilir. Bu ilkeyi
kabul etmeyen asla Müslümanın dostu olamaz. Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“İman edip de hicret edenler, Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri)
barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı
diğer bir kısmının dostlarıdır...” (Enfal 72)
“Kim Allah'ı, Resûlünü ve iman edenleri
dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz
Allah'ın tarafını tutanlardır.” (Maide 56)
Müslümanların dost bir devlet görmeleri
ancak kendi inançlarına yani, İslam akidesine bağlı bir
devletle gerçekleşir. O zaman, o devlet ümmetle öyle bir
dost olur ki; ona düşman olanlar dahi kendisini hayran
olmaktan kurtaramaz. Hatta müminlerle öylesine iç içe yaşar
ki; varlığından cesaret bulurlar. Devlet erkanı aynen halife
Hz. Ömer (ra) gibi ağacın altında, koruması olmadan
halkının içerisinde onlar gibi yaşayabilir. Halkla devlet
arasındaki bütün duvarlar yıkılır, halkın işleri
aksamadan yerine getirilmeye çalışılır. Çünkü
yöneticiler otoriteyi ümmetten almıştır, onların işlerini
gütmek için vardırlar. Yoksa halkına tuzak kurmak için değil.
Dost devlet anlayışı, dost Müslüman anlayışı İslami
kurallar üzerine kurulmak zorundadır. Bunu oluşturmanın
yolu öncelikle Müslümanların başlarındaki hain
idarecileri indirip, yerine Raşidi Hilafeti kurmakla mümkündür.
Şu an Müslümanların arasına fitne tohumlarını ekip
onların dost olmalarını engelleyen tek unsur başlarındaki
hain idarelerdir. Baksanız ya; pis yahudi varlığı, yandaşı
Arafat’la Filistin de Müslüman kardeşlerimizi
öldürürken, yerlerinden uzaklaştırırken, üzerlerine
bombalar yağdırırken bizler bu kukla devletlerin
engellemelerinden dolayı onlar için hiçbir şey yapamıyor, Müslüman
kardeşliğimizi gösteremiyor, dostluğumuzu ispatlayamıyoruz.
Dünyanın dört yanında Müslümanlar zulüm ve işkence görürken
gerçek dostluklar maalesef bu yönetimler yüzünden
sergilenemiyor. İşin acı olan diğer yanı da Müslümanların
kalpler bir olsun diyerek kendi kendilerini avutmalarıdır.
“Müttefik devlet” kavramı İslam’da
mevcut değildir. Eğer müttefik devletten anlaşmalı
devletler kastediliyorsa bunun karşılığı İslam’da sulh
devletleri şeklinde geçer. Bugünkü İslam beldelerindeki
karton devletlerin gerçekleştirdikleri anlaşmalar ne sulh
devleti ne de harbi devletler kavramına girmez. Bundan sulhi
devletler anlaşılmış olsa dahi bu şekliyle İslam’da
yerini bulamaz. Çünkü bunların yaptıkları tamamen
teslimiyetçi bir anlayıştır. Kafirler tarafından kurdurulan
bu devletler ancak onların istedikleri noktada hareket
alanlarını çizerler. Bugün müttefiklik ve dostluk
şartlarını belirleyen kafirlerin kendileridir. Kuklalar ise
itirazsız sadece itaat etmek ve onaylamakla yetkilidir.
Yapılan anlaşmalara baktığımızda ne müttefiklik ne de
karşılıklı ilişkiye dayandığını görürüz. Bunun tek
tarifi olabilir o da; dolaylı yollarla işgaldir. Bu hal belki
bugünkü devletler için bir dostluk olarak telakki edilebilir.
Fakat Müslümanlar açısından asla böyle bir şey
kabullenemez. ABD’nin güdümünde müttefik devlet olacaksın,
NATO’nun eşliğinde onların işlerini yürütmek için
Müslümanlara hasım olup savaşacaksın! Müslümanlar
olarak bu anlayışı nasıl kabullenebiliriz ki?! Müslümanların
başına dikilmiş hain idareciler siyasetten, devletlerarası
durumdan hiçbir şey anlamayan birer asalak durumundadırlar.
Onlar bu yaptıkları ile kafirlerin yanında onurlanmak
istiyorlar. Her ne yaparlarsa yapsınlar yine de büyük
müttefik dedikleri o devletlerin aşağılamasından
kendilerini kurtaramıyorlar. Şu şaşkın hallerine bir
bakın! Amerikanın, İsrail’in, Avrupa’nın elinde top gibi
oradan oraya savruluyorlar. Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinenler,
onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar?
Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” (Nisa
139)
Resulullah (sav)’de devlet yönetti, antlaşmalar
yaptı. Ama aradaki fark dağlar kadar büyüktür. O şerefli
bir devlet kurmuştur, Hudeybiye anlaşmasını yapmıştır, bütün
bunları yaparken siyasi yapısını daha da güçlü kılmak,
ümmete şerefli, izzet dolu bir yaşantı sunmaya çaba
göstermiştir. Ondan sonra gelen İslam devleti idarecileri
en zor dönemlerinde dahi bugünkü hain idareciler gibi hiçbir
zaman alçalmamışlar, saldırıya uğrayan tebaasının
hakkını aramak için ordularını seferber etmişler, sulh
anlaşmalarını dahi uzun süreli yapmamışlardır.
Böylesi bir devlete (Raşidi Hilafete) sahip
olmadan Müslümanlar dost bulamayacaklar, dünyaları daha da
daralacak, hayatları esaret altında sürecektir.
Ey Müslümanlar! Artık bu gidişata dur demenin
zamanı gelmedi mi? Gerçek dostunuz ve düşmanınız açığa
çıkmışken hâla sessizliğinizi bozmayacak mısınız?
Sizleri Allah’a dost olmaya davet ediyoruz.
“Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi
bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı
olarak da Allah kâfidir.” (Nisa 45)
Düzeltme: Değerli okuyucularımız. 147. Sayımızda
s.2’de (Hilafetin Sözü); Müslümanların
halifesi Fatih Sultan Mehmed'in yerine, Müslüman
kumandanı Fatih Sultan Mehmed’in şeklinde
olması gerekirdi. Yapılan bu hatadan dolayı özür diliyoruz.
|