Ana Sayfa YIL 13   SAYI 148   MUHARREM 1423   NİSAN 2002 E-Mail

BU NASIL DOSTLUK VE MÜTTEFİKLİK ANLAYIŞI ?!

Hilafet Dergisi

Başta Türkiye olmak üzere, İslam beldeleri üzerinde kurdurulmuş güdümlü devletler belki de son dönemlerin en zor günlerini yaşamakta. Gün geçmiyor ki; bu devletler içeride ve dışarıda yara almamış olsun. Her gün, kendi elleriyle oturdukları zayıf zeminde çöküntüye adım adım sürüklemektedirler. Ayrıca bu ülkelerin ne içeride ve de dışarıda bir dostunun olduğundan da söz etmek mümkün değil. Çünkü bunlar dostluklarını veya müttefikliklerini tek taraflı inşaa etmişlerdir.

İçerideki tek taraflı dostluk anlayışı: Elbette ki; bu devletlerin halkları ile barışık olduklarını söylemek çok zordur. Halkını hiçe sayan, sürekli halkı ile mücadele eden, halkın inancını baskı altına alan bir yönetim sisteminin dostluğundan değil, ancak despotluğundan bahsedilebilir. Bu yönetimlerin halkına yanaştığı ve hoş göründüğü tek nokta sadece menfaatlerinin tehlikeye düştüğü andır.

Asker ve bürokrasi kesiminin halkın çok uzağında kaldığı, hatta halkla ilişki kurulmaması için derin duvarların örüldüğü malumdur. Bunların halka ulaşması dahi kurumlaştırılmıştır. “Halkla ilişkiler” kurumu, halkla diyalog günleri, cumhurbaşkanı veya başbakanın yılda bir kez halkla görüşme günleri bunlara örnek teşkil eder. Zengin ve elit tabakanın oluşturulduğu, bunların işlerinin pürüzsüzce halledildiği artık saklanmazken, devlet dairelerinin önünde kuyruklar oluşturan, bir imza için günlerce bekletilen, azarlanan, horlanan, polisi ve askeri ile her gün korkutulan bu halkla devlet arasında nasıl bir dostluktan bahsedilebilir ki?! 

Bütün İslam beldelerinde halk devletle, yöneticilerle, siyasilerle, kavgalıdır. Nasıl olmasın ki?! Halkın inançlarını hiçe sayan kızların, ailelerinin başından başörtüsünü söküp alan, kredi borçlarını halkın sırtından çıkartmak için sıradan vergilerle boğan, kendisi ile halkın arasına kalın duvarlar ören betonlaşmış yönetimlerle bu halk nasıl dostluk kursun. Sıradan kurdele kesmeler, seçim dönemleri alanlara inmeler, boşu boşuna öldürülen askerlerin, polislerin cenaze törenlerinde yapmacık tavırlar sergilemeler dostluğun emareleri değildir. Bir kafire verdiği değeri halkına veremeyen bir yönetimin dostluğundan bahsedilemez. “Çiftçi halkın efendisi” deyip daha sonra elindeki bütün imkanları almak, halkın ürettiğini kısıtlayıp kafirlerin ürettiklerini değerlendirmek, halkı fakirleştirmek acaba hangi dostluk ilkesine sığar?! Bunu bugün kendileri itiraf ediyorlar: Dünyanın verimli topraklarına sahip olmasına rağmen sadece Türkiye’de açlık sınırına dayanmış insan sayısı 24 milyonu aşmıştır. Bir tarafta devletin bütün imkanlarını kullanan mutlu bir kesim, diğer yanda çöplüklerden bir parça ekmek bulmaya mahkum edilmiş halk. Yine bir tarafta İslam’ı dava edinenlerin doldurduğu hapishaneler, diğer tarafta halkı kafir yapmak için devlet desteğinde ve yöneticilerinde katıldığı kafirlerin, misyonerlerin harıl harıl çalışmalarının ulaştığı doruk nokta. Bütün bunlar tek şeyi gösteriyor o da; hain yöneticilerin tek dostu kafirlerdir. Allah (cc) onlar hakkında şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar)...” (Maide 51)

Dışta tek taraflı dostluk ve müttefiklik anlayışı: Amerika’nın, Avrupa’nın, İsrail’in, Rusya’nın, Fransa’nın,... dostluğu ve müttefikliğinden sık sık söz edildiği ve bu dostluğun bozulmaması ve sürekliliği için kukla yönetimlerce özen gösterildiği bilinmektedir. Aslında bu özen dostluklarının zedelenmesi açısından değil karşı tarafı kızdırmaktan çekindiklerinden kaynaklanmaktadır.

Yerini bulamamış, hem siyasi, hem askeri açıdan bağımlı olan bu devletler dostluklarını ancak itaat etmekle ispatlamış olurlar. Bu tip devlet savunmasız ve güçsüzdür, bundan dolayı da hiçbir hak iddia etmeye, savunmaya, haklarını aramaya kalkışması mümkün değildir. Rüzgarın önünde bir tüy gibi oradan oraya savrulan hantal Türkiye devletinin içerisinde bulunduğu hâl, acı örneklerinden bir tanesidir.

İçerisinde bulunulan hâle bir bakın! Amerika Ege’de uçaklarını düşürecek, senin çıtın çıkmayacak. Halkı yatıştırmak için; “yanlışlık olmuş” diyeceksin. Avrupa ve ABD seni biraz daha parçalamak için, hem dışarıda hem içeride bütün eylemleri gerçekleştirecek sen bunu; “uluslar arası anlaşmalar bunu gerektiriyor” diyerek sineye çekeceksin. İsrail, askerlerini kurşunlayacak sen kınamaya dahi korkacaksın. İMF’ye kredi için bağlanacaksın, o senin bütün işlerine müdahale edecek, sende ulus devletinden bahsedeceksin. Bu nasıl dostluk, bu nasıl müttefiklik! Bu olsa olsa batıya tam anlamıyla köleliktir. İslam beldesindeki bütün hain idarelerin yapısı bundan uzak değildir. Dostluk, müttefiklik halkını kırdırmak, ekonomiyi tamamen dışa bağlamak, topraklarını kafirlerin çizmeleri altına sererek Müslümanların üzerine hışımla gitmelerine zemin oluşturmak mı? Kafirlerin ayaklarını yalayan hain yöneticiler bütün dostluk ve müttefikliklerini tek taraflı kabullenmişlerdir. Halkın düşman kabul ettiği kafirlerle yapılan anlaşmalar ve kurulan müttefiklik, bir avuç kafirlerin kölesi, batı tiniyetli zümrenin korunmasından başka bir şey değildir. Halkın kabul etmediği dostluğu zoraki kabullendirmek, başka bir devletin egemenliğinin kabullendirilmesinden başka ne olabilir ki?! Bu yönetimler her şeyleri ile kafirlerin ülkelerinde rahat edebilmeleri için imkan ve dostluk oluştururlar. Halkıyla ve İslamî guruplarla ilgili geniş raporlarla birlikte, devletin sırlarını da karşılıksız olarak kafirlere verip ortaklaşa hareket ederler. Askerlerini kafirlerin çıkarları için hazırola geçiriyor veya onların eşliğinde memleketlerinde Müslümanlara karşı savaşıyorlar. Somali’de, Afganistan’da, Yemende, Filipinler ve Endonezya’da olduğu gibi. Halkın uğradıkları haksızlıklarının giderilmesini bu devletlerden beklemeleri çok abestir. Ayrıca bu devletler Amerikanın, Avrupa’nın, İsrail’in doğrudan içişlerine karışmalarına ses çıkartmıyor, dostluk-müttefiklik adı altında; topraklarında kafirlerin egemenliklerine zemin oluşturuyorlar. Kıbrıs, Bosna, Kosova, Filistin gibi İslam toprakları peşkeş çekiliyor. Kafirlerin karşısında alçalmak, Müslümanlar karşısında gaddarlaşmak!.. Bu mu müttefikliğin gerektirdikleri?!

Müslümanların başlarındaki hain idarecilerin dostluk ve müttefiklikten söz etmeleri büyük bir gaflet ve aldatmacadır. Müttefik tek taraflı değil, iki tarafın rızasını içeren bir zemine oturtturulmalıdır. İttifak, anlaşma, uyuşan yönleri tespit etme, karşılıklı ilişkilerde kaybetmeyi, teslimiyetçiliği değil, kazanım üzerine bina edilir. Bundan dolayı bugün Müslümanlar ne bir devletle dost, ne de herhangi bir müttefik devletle antlaşmaları mevcuttur.

Önce şunu belirtmek gerekir; bugün Müslümanların devletleri olmadığı için, üzerlerine hükmeden devletlerin kendilerinden olduğunu, haklarını koruyan veya savunan bir yapıya sahip olduklarını söylemek imkansızdır. Yukarıda kısaca değindiğimiz gerekçelerde göz önünde bulundurulduğunda bugün Müslümanların dostu yoktur. Batı da dahil bütün yönetimler Müslümanlar düşmanları konumundadır. Hal böyle iken; bunlardan nasıl dostluk bekleyeceksin?!

Dostluklar belli kurallar üzerine oturtulmalıdır. Müslüman için bu kural ancak Allah ve Resulünün getirdikleri nizam çerçevesinde gerçekleşebilir. Bu ilkeyi kabul etmeyen asla Müslümanın dostu olamaz. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır...” (Enfal 72)

“Kim Allah'ı, Resûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır.” (Maide 56)

Müslümanların dost bir devlet görmeleri ancak kendi inançlarına yani, İslam akidesine bağlı bir devletle gerçekleşir. O zaman, o devlet ümmetle öyle bir dost olur ki; ona düşman olanlar dahi kendisini hayran olmaktan kurtaramaz. Hatta müminlerle öylesine iç içe yaşar ki; varlığından cesaret bulurlar. Devlet erkanı aynen halife Hz. Ömer (ra) gibi ağacın altında, koruması olmadan halkının içerisinde onlar gibi yaşayabilir. Halkla devlet arasındaki bütün duvarlar yıkılır, halkın işleri aksamadan yerine getirilmeye çalışılır. Çünkü yöneticiler otoriteyi ümmetten almıştır, onların işlerini gütmek için vardırlar. Yoksa halkına tuzak kurmak için değil. Dost devlet anlayışı, dost Müslüman anlayışı İslami kurallar üzerine kurulmak zorundadır. Bunu oluşturmanın yolu öncelikle Müslümanların başlarındaki hain idarecileri indirip, yerine Raşidi Hilafeti kurmakla mümkündür. Şu an Müslümanların arasına fitne tohumlarını ekip onların dost olmalarını engelleyen tek unsur başlarındaki hain idarelerdir. Baksanız ya; pis yahudi varlığı, yandaşı Arafat’la Filistin de Müslüman kardeşlerimizi öldürürken, yerlerinden uzaklaştırırken, üzerlerine bombalar yağdırırken bizler bu kukla devletlerin engellemelerinden dolayı onlar için hiçbir şey yapamıyor, Müslüman kardeşliğimizi gösteremiyor, dostluğumuzu ispatlayamıyoruz. Dünyanın dört yanında Müslümanlar zulüm ve işkence görürken gerçek dostluklar maalesef bu yönetimler yüzünden sergilenemiyor. İşin acı olan diğer yanı da Müslümanların kalpler bir olsun diyerek kendi kendilerini avutmalarıdır.

“Müttefik devlet” kavramı İslam’da mevcut değildir. Eğer müttefik devletten anlaşmalı devletler kastediliyorsa bunun karşılığı İslam’da sulh devletleri şeklinde geçer. Bugünkü İslam beldelerindeki karton devletlerin gerçekleştirdikleri anlaşmalar ne sulh devleti ne de harbi devletler kavramına girmez. Bundan sulhi devletler anlaşılmış olsa dahi bu şekliyle İslam’da yerini bulamaz. Çünkü bunların yaptıkları tamamen teslimiyetçi bir anlayıştır. Kafirler tarafından kurdurulan bu devletler ancak onların istedikleri noktada hareket alanlarını çizerler. Bugün müttefiklik ve dostluk şartlarını belirleyen kafirlerin kendileridir. Kuklalar ise itirazsız sadece itaat etmek ve onaylamakla yetkilidir. Yapılan anlaşmalara baktığımızda ne müttefiklik ne de karşılıklı ilişkiye dayandığını görürüz. Bunun tek tarifi olabilir o da; dolaylı yollarla işgaldir. Bu hal belki bugünkü devletler için bir dostluk olarak telakki edilebilir. Fakat Müslümanlar açısından asla böyle bir şey kabullenemez. ABD’nin güdümünde müttefik devlet olacaksın, NATO’nun eşliğinde onların işlerini yürütmek için Müslümanlara hasım olup savaşacaksın! Müslümanlar olarak bu anlayışı nasıl kabullenebiliriz ki?! Müslümanların başına dikilmiş hain idareciler siyasetten, devletlerarası durumdan hiçbir şey anlamayan birer asalak durumundadırlar. Onlar bu yaptıkları ile kafirlerin yanında onurlanmak istiyorlar. Her ne yaparlarsa yapsınlar yine de büyük müttefik dedikleri o devletlerin aşağılamasından kendilerini kurtaramıyorlar. Şu şaşkın hallerine bir bakın! Amerikanın, İsrail’in, Avrupa’nın elinde top gibi oradan oraya savruluyorlar. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Müminleri bırakıp da kafirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” (Nisa 139)

Resulullah (sav)’de devlet yönetti, antlaşmalar yaptı. Ama aradaki fark dağlar kadar büyüktür. O şerefli bir devlet kurmuştur, Hudeybiye anlaşmasını yapmıştır, bütün bunları yaparken siyasi yapısını daha da güçlü kılmak, ümmete şerefli, izzet dolu bir yaşantı sunmaya çaba göstermiştir. Ondan sonra gelen İslam devleti idarecileri en zor dönemlerinde dahi bugünkü hain idareciler gibi hiçbir zaman alçalmamışlar, saldırıya uğrayan tebaasının hakkını aramak için ordularını seferber etmişler, sulh anlaşmalarını dahi uzun süreli yapmamışlardır.

Böylesi bir devlete (Raşidi Hilafete) sahip olmadan Müslümanlar dost bulamayacaklar, dünyaları daha da daralacak, hayatları esaret altında sürecektir.

Ey Müslümanlar! Artık bu gidişata dur demenin zamanı gelmedi mi? Gerçek dostunuz ve düşmanınız açığa çıkmışken hâla sessizliğinizi bozmayacak mısınız?

Sizleri Allah’a dost olmaya davet ediyoruz.

“Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir.” (Nisa 45)

 

Düzeltme: Değerli okuyucularımız. 147. Sayımızda s.2’de (Hilafetin Sözü); Müslümanların halifesi Fatih Sultan Mehmed'in yerine, Müslüman kumandanı Fatih Sultan Mehmed’in şeklinde olması gerekirdi. Yapılan bu hatadan dolayı özür diliyoruz. 

YIL 13  SAYI 148  MUHARREM 1423  NİSAN 2002

Yukarı