Son 10 yılda dünyada en çok konuşulan 3
konu:
-
Francis Fukuyama’nın ortaya attığı “Tarihin Sonu” tezi,
-
Samuel Hungtington’un; “Medeniyetler
Çatışması” tezi,
-
Dinler arası Diyalog.
Tarihin sonu iddiasını (tezini) ortaya atan
Francis Fukuyama kimdir? Fukuyama, Japon asıllı bir Amerikan
vatandaşıdır. CIA’nin beyin kuruluşlarından olan Rand
Corporation’da görev yapmıştır. 1990-91’lerde ortalama
45 sayfalık “Tarihin Sonu” başlıklı bir makale
yazmıştır. (Fukuyama’nın bu makalesi Türkiye’de kitap
olarak da yayınlandı. Fukuyama’nın bu makalesi
(tezi/iddiası) 10 yıldır dünyanın her tarafında konuşulmaktadır.
Tarihin sonu ne demektir?
Bundan dünyanın sonu anlaşılmamalıdır.
Fukuyama da bu tezinde dünyanın sonunu kastetmemiştir.
Fukuyama, Tarihin sonu iddiasıyla kısaca demek istiyor ki; “insan
düşünsel evrimini tamamlamış ve Batılı Liberal Demokrasi’ye
(Liberal Kapitalizme) ulaşmıştır. Liberal Demokrasinin,
Liberal Kapitalizmin alternatifi yoktur. İnsanlar bütün
medeniyetleri denemişler, en sonunda Liberal Demokraside
karar kılmışlardır. Liberal Demokrasi alternatiflerini yok
etmiş, yenmiştir.”
Fukuyama’nın “Tarihin sonu”
başlıklı bu makalesi, Amerika’nın başını çektiği Yeni
Dünya Düzeni’ne bir ön hazırlıktı. Yeni Dünya
Düzeni düşünceleri bu makaleden sonra ortaya çıktı.
Belki de bu makale bir bahaneydi. Amerika çoktandır zaten dünyayı
kendi kontrolüne almak istiyordu. Amerika, ileride girişeceği
global/küresel emperyalist ve terörist saldırılarına zemin
hazırlamalı ve bu saldırıları meşrulaştırmalıydı. Bu
iş için CIA’da görevli Fukuyama’yı ve Hungtington’u
kullandı.
Amerika’da 45 sayfalık bir makale yazacak
adam kalmamışmıydı da, Japon asıllı Fukuyama “Tarihin
sonu” adlı bu makaleyi yazdı, böyle bir tez ortaya attı?
Hatırlanacağı gibi Amerika Japonya’ya
iki atom bombası atmış ve sonunda Japonya teslim bayrağını
çekmişti. Böylece Japonya faşizmi tarih sahnesinden çekilmişti.
Fukuyama, yenilen bir kültürden gelen bir adamdır. Yani Japon’dur.
45 sayfalık “Tarihin sonu” başlıklı bu makale bu
nedenle bir Japon asıllı olan Fukuyama’ya yazdırılmıştır.
Ünlü bir Alman düşünürü olan Hegel de (dünyanın değil)
tarihin sonunun geldiğini söyler. Hegel’den yola çıkarak
Karl-Marx da tarihin sonunun yaklaştığını söyler.
Karl-Marx’a göre insanlık şu 3 düşünsel
aşamalardan geçer:
1-Feodal Toplum, 2-Kapitalizm, 3-Komünal
Toplum (Komünizm).
Karl-Marx’a göre insanların en son ulaşacakları
yer komünizmdir. Fukuyama kısaca şunu der: “Alman,
İtalya ve Japonya Faşizmleri” gibi, Liberal düşünceye
rakip düşünceler vardı. Bunlar madden ve fikren yenilgiye
uğradılar. İnsanlar bunların insanları yüksek refah
düzeyine eriştiremeyeceğini anladılar” Fukuyama
yine, Karl-Marx’ın beklediği toplumun Amerika’da Liberal
Demokrasi olarak gerçekleştiğini söyler.
Fukuyama, Çin ve Sovyetlerin kötü bir
durumda olduklarını söyler. Liberal Demokrasiye alternatif
iki akım (Faşizm ve komünizm) çıkmıştı, ikisi de
gitti. Bundan sonra alternatif olabilecekler, “Milliyetçilik
ve aşırı dinciliktir. İslam, ancak İslam ülkeleri arasında
kabul görür, evrensel bir yanı olmaz, bütün insanları
etkilemez”
“Tarihin sonunda insanların tamamı Liberal
Demokrasiyi benimsemeseler de bu önemli değildir” der. “Önemli
olan Liberal Demokrasiye alternatif bir ideolojinin çıkmamasıdır.
Liberal Demokrasi, insanlığın ulaştığı en son ve en iyi
medeniyettir” der. “Tarihin sonu son derece hüzün
verici bir zaman olacak. İnsanlar maddeci olacak, sanatla,
felsefeyle uğraşmayacaklar” der. “Yani maneviyat
zayıflayacak, insanlar kendi değerlerini bir kenara
itecekler, o değerler için artık fedakarlık yapmayacaklar,
can vermeyecekler” der. Yani yaklaşık olarak;
insanlık maneviyatsızlıktan sıkılacak ve tekrar köklerini
arayacaklar demek istiyor.
Öyle zannediyorum, Samuel
Hungtingon’un “Medeniyetler
Çatışması” iddiası (tezi) bu safhadan sonra önem
kazanıyor. Yani Fukuyama’nın zannettiği gibi insanlar kendi
değerlerini tamamen bırakmayacaklar, tekrar köklerine
(Fundamentlerine) geri dönecekler ve bundan sonra
medeniyetlerin savaşı tekrar başlayacaktır.
Yerli ve yabancı İslam düşmanları Müslümanlara
Fundamentalist derler. Neden?
Çünkü global emperyalizmi ve küresel
terörizmi durdurabilecek tek dinamik güç İslam ve Müslümanlardır
da ondan. Müslümanların çoğunun daha uyanmamış
olmaları kimseyi aldatmamalıdır. Amerika ve yandaşları
nasıl ki Alman, İtalyan ve Japon faşizmini yendiler, aynen
bunun gibi İslami uyanışı da durdurmaya çalışmaktadırlar.
Afganistan’a yapılan saldırı bunun içindi. Irak, İran ve
Kuzey Kore için Bush’un “Şeytan ekseni” demesi
bunun içindir. Küresel/global sömürüye karşı çıkan her
güç şeytandır ve şeytanın başı ezilmelidir. NATO’nun
birinci düşmanı Varşova paktı idi. Varşova Paktı
çöktükten sonra bir düşman bulunmalıydı ve bulundu. Bu düşman
İslam ve Müslümanlardır. Medeniyetler savaşında önce
aynı medeniyetin insanları birbirine düşürülür ve hatta
kardeş kardeşe kırdırılır. Bunun örneklerini Afganistan’da,
Cezayir’de, Anadolu’da, Pakistan’da, Sudan’da
gördük.
Fukuyama “Tarihin sonu” adlı
tezini yenilgi psikolojisinde yazmıştır. Bu tezi bir Amerika’lı
ortaya atsaydı Japonlara bu o kadar dokunmazdı. Japonya
yenilen bir medeniyetin mirasıdır. Ağaca balta vurmuşlar
da, ağaç demiş ki: “Sapı bendendir.” Bu
durum ağaca dokunur haliyle. Filistin’de (sözde) İsrail hesabına bir Müslüman
önemli bir konumdaki başka bir müslümanı öldürdüğünde
İ. Rabin; “bizim adamımız bir müslümanı temizledi”
demedi. Tam tersine şöyle söyledi; “Bir Müslüman bir
müslümanı öldürdü!” dedi. Adamdaki anlayışa
bakın. Türkiye’de sağcı solcu birbirine kırdırıldı. Bütün
bunlar Müslümanlara mal edildi. Bu, dünyaya “Müslümanlar
birbirini yiyorlar” şeklinde yansıdı, İslam Kültürü aşağılandı.
Afganistan’da da aynı film oynatıldı ve Afganistan’a
saldırı için böylece zemin hazırlandı. Batı medeniyetinin
müntesipleri özelde Afganistan’a, genelde İslam’a ve
Müslümanlara medeniyet dersi vermeye geldiler. Batılılara göre
İslam Medeniyeti iyi bir şey olsaydı Müslümanlar
birbirleriyle boğuşmazlardı. Medeniyetler savaşında Batı
Medeniyeti şu anda güya üstün konumdadır. Buradaki
üstünlüğün tek ölçüsü; Batı Medeniyeti’nin daha çok
kitle imha silahlarına sahip olmasıdır.
Dinler Arası Diyalogların amaçları nelerdir?
Etkiye karşı tepki olmasın diye de şimdi
Dinler Arası Diyaloglar gündemdedir. Bu diyalogların
amacı, Müslümanlara, Batılı emperyalist ülkelerin,
global/küresel teröristlerin menfaatlerine dokunmayan bir
dinin dayatılmasıdır. Yani Amerika din tayin edici özelliğiyle
Firavun gibi ilahlığa, dünyayı terbiye etmek istemesiyle de
Nemrud gibi Rabliğe oynamaktadır. Bilmiyor ki, yerin, göğün
ve ikisinin arasında olanların gerçek İlahı ve gerçek
Rabbi Allah (cc)’dur. Bush, boğazına
kaçan bir krakere bile yenik düşmüş ve kıl payı
boğulmaktan kurtulduktan sonra “bu kraker Usame bin Ladin’den
de betermiş” demiştir. Rivayetlere
göre Nemrud’u da burnuna kaçan bir sinek öldürmüştür.
Allah’ı sevmeyen, O’na itaat etmeyen, Allah’a
ve O’nun dinine savaş açmış olan yerli ve yabancılar
arasında gerçekleşen dinler arası diyalog çalışmaları
hayra alamet değildir. Bu diyalogların amacı bütün dünya
Müslümanlarını Batılı emperyalist ülkelerin çıkarlarına
hizmet ettirmek istemekten başka bir şey değildir.
Müslümanlar dinlerini tebliğ edebilmek için
kafirlerin etkisinde kalmadan diyalog imkan ve ortamları
aramalıdırlar. Sağlıklı bir diyalogun şartları vardır.
Diyalogda iki taraf gereklidir. Her bir taraf diğer tarafı
rahat dinleyebilmelidir. Bir taraf karşı tarafın her
istediğini kabul etmek zorunda değildir. Taraflar, karşı
tarafın isteklerini kabul etmemeye kendilerini
şartlandırmamalıdırlar. Diyalogdan maksat doğrunun ortaya
çıkması olmalıdır. Diyalog şartları ortada yoksa, ancak
“monolog” (tek kişinin konuşması) tan söz edebiliriz.
İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmış olan
Batı Medeniyeti ile şu aşamada yapılan diyaloglarda
doğrunun ortaya çıkması mümkün değildir. Nasıl ki
Batılılar İsa (as)’ın tevhidi dinini kiliseleştirdiler
(kurumlaştırdılar), aynen bunun gibi İslamı da
kiliseleştirmek, kurumlaştırmak istemektedirler. Din soyut
bir şeydir. Müslümanlar kurumlaşmalı ki, Batı Medeniyeti
Müslümanlarla rahat hesaplaşabilsin, İslamı rahat bir
şekilde işlevsiz hale getirebilsin. Avrupa’da din devlet
ilişkisi diye bir şey yoktur. Devlet ile kilisenin
ilişkisi vardır. Batılı ülkeler, karşılarında muhatap
olarak dini değil, dini yanlış temsil eden uşak kurumlar görmek
istemektedirler.
Francis Fukuyama’nın‚ “Tarihin sonu” ve
Samuel Hungtington’un “Medeniyetler Çatışması”
tezleri Türkiye için de geçerlidir. Kemalist Batıcı
Medeniyetle İslam Medeniyeti çatışma halindedir. Amerika,
silah gücü sayesinde terörist medeniyet sergilemesi gibi,
Kemalist Medeniyet silah gücüyle
terörist medeniyet sergilemektedir.
|