Ana Sayfa YIL 13   SAYI 148   MUHARREM 1423   NİSAN 2002 E-Mail

TARİHİN SONU, MEDENİYETLER ÇATIŞMASI VE

DİNLER ARASI DİYALOG

Recep AYKAN

Son 10 yılda dünyada en çok konuşulan 3 konu:

  1. Francis Fukuyama’nın ortaya attığı “Tarihin Sonu” tezi,

  2. Samuel Hungtington’un; “Medeniyetler Çatışması” tezi,

  3. Dinler arası Diyalog.

Tarihin sonu iddiasını (tezini) ortaya atan Francis Fukuyama kimdir? Fukuyama, Japon asıllı bir Amerikan vatandaşıdır. CIA’nin beyin kuruluşlarından olan Rand Corporation’da görev yapmıştır. 1990-91’lerde ortalama 45 sayfalık “Tarihin Sonu” başlıklı bir makale yazmıştır. (Fukuyama’nın bu makalesi Türkiye’de kitap olarak da yayınlandı. Fukuyama’nın bu makalesi (tezi/iddiası) 10 yıldır dünyanın her tarafında konuşulmaktadır.

Tarihin sonu ne demektir?

Bundan dünyanın sonu anlaşılmamalıdır. Fukuyama da bu tezinde dünyanın sonunu kastetmemiştir. Fukuyama, Tarihin sonu iddiasıyla kısaca demek istiyor ki; “insan düşünsel evrimini tamamlamış ve Batılı Liberal Demokrasi’ye (Liberal Kapitalizme) ulaşmıştır. Liberal Demokrasinin, Liberal Kapitalizmin alternatifi yoktur. İnsanlar bütün medeniyetleri denemişler, en sonunda Liberal Demokraside karar kılmışlardır. Liberal Demokrasi alternatiflerini yok etmiş, yenmiştir.

Fukuyama’nın “Tarihin sonu” başlıklı bu makalesi, Amerika’nın başını çektiği Yeni Dünya Düzeni’ne bir ön hazırlıktı. Yeni Dünya Düzeni düşünceleri bu makaleden sonra ortaya çıktı. Belki de bu makale bir bahaneydi. Amerika çoktandır zaten dünyayı kendi kontrolüne almak istiyordu. Amerika, ileride girişeceği global/küresel emperyalist ve terörist saldırılarına zemin hazırlamalı ve bu saldırıları meşrulaştırmalıydı. Bu iş için CIA’da görevli Fukuyama’yı ve Hungtington’u kullandı.

Amerika’da 45 sayfalık bir makale yazacak adam kalmamışmıydı da, Japon asıllı Fukuyama “Tarihin sonu” adlı bu makaleyi yazdı, böyle bir tez ortaya attı?

Hatırlanacağı gibi Amerika Japonya’ya iki atom bombası atmış ve sonunda Japonya teslim bayrağını çekmişti. Böylece Japonya faşizmi tarih sahnesinden çekilmişti. Fukuyama, yenilen bir kültürden gelen bir adamdır. Yani Japon’dur. 45 sayfalık “Tarihin sonu” başlıklı bu makale bu nedenle bir Japon asıllı olan Fukuyama’ya yazdırılmıştır. Ünlü bir Alman düşünürü olan Hegel de (dünyanın değil) tarihin sonunun geldiğini söyler. Hegel’den yola çıkarak Karl-Marx da tarihin sonunun yaklaştığını söyler.

Karl-Marx’a göre insanlık şu 3 düşünsel aşamalardan geçer:

1-Feodal Toplum, 2-Kapitalizm, 3-Komünal Toplum (Komünizm).

Karl-Marx’a göre insanların en son ulaşacakları yer komünizmdir. Fukuyama kısaca şunu der: “Alman, İtalya ve Japonya Faşizmleri” gibi, Liberal düşünceye rakip düşünceler vardı. Bunlar madden ve fikren yenilgiye uğradılar. İnsanlar bunların insanları yüksek refah düzeyine eriştiremeyeceğini anladılar” Fukuyama yine, Karl-Marx’ın beklediği toplumun Amerika’da Liberal Demokrasi olarak gerçekleştiğini söyler.

Fukuyama, Çin ve Sovyetlerin kötü bir durumda olduklarını söyler. Liberal Demokrasiye alternatif iki akım (Faşizm ve komünizm) çıkmıştı, ikisi de gitti. Bundan sonra alternatif olabilecekler, “Milliyetçilik ve aşırı dinciliktir. İslam, ancak İslam ülkeleri arasında kabul görür, evrensel bir yanı olmaz, bütün insanları etkilemez”

“Tarihin sonunda insanların tamamı Liberal Demokrasiyi benimsemeseler de bu önemli değildir” der. “Önemli olan Liberal Demokrasiye alternatif bir ideolojinin çıkmamasıdır. Liberal Demokrasi, insanlığın ulaştığı en son ve en iyi medeniyettir” der. “Tarihin sonu son derece hüzün verici bir zaman olacak. İnsanlar maddeci olacak, sanatla, felsefeyle uğraşmayacaklar” der. “Yani maneviyat zayıflayacak, insanlar kendi değerlerini bir kenara itecekler, o değerler için artık fedakarlık yapmayacaklar, can vermeyecekler” der. Yani yaklaşık olarak; insanlık maneviyatsızlıktan sıkılacak ve tekrar köklerini arayacaklar demek istiyor.

Öyle zannediyorum, Samuel Hungtingon’un “Medeniyetler Çatışması” iddiası (tezi) bu safhadan sonra önem kazanıyor. Yani Fukuyama’nın zannettiği gibi insanlar kendi değerlerini tamamen bırakmayacaklar, tekrar köklerine (Fundamentlerine) geri dönecekler ve bundan sonra medeniyetlerin savaşı tekrar başlayacaktır.

Yerli ve yabancı İslam düşmanları Müslümanlara Fundamentalist derler. Neden?

Çünkü global emperyalizmi ve küresel terörizmi durdurabilecek tek dinamik güç İslam ve Müslümanlardır da ondan. Müslümanların çoğunun daha uyanmamış olmaları kimseyi aldatmamalıdır. Amerika ve yandaşları nasıl ki Alman, İtalyan ve Japon faşizmini yendiler, aynen bunun gibi İslami uyanışı da durdurmaya çalışmaktadırlar. Afganistan’a yapılan saldırı bunun içindi. Irak, İran ve Kuzey Kore için Bush’un “Şeytan ekseni” demesi bunun içindir. Küresel/global sömürüye karşı çıkan her güç şeytandır ve şeytanın başı ezilmelidir. NATO’nun birinci düşmanı Varşova paktı idi. Varşova Paktı çöktükten sonra bir düşman bulunmalıydı ve bulundu. Bu düşman İslam ve Müslümanlardır. Medeniyetler savaşında önce aynı medeniyetin insanları birbirine düşürülür ve hatta kardeş kardeşe kırdırılır. Bunun örneklerini Afganistan’da, Cezayir’de, Anadolu’da, Pakistan’da, Sudan’da gördük.

Fukuyama “Tarihin sonu” adlı tezini yenilgi psikolojisinde yazmıştır. Bu tezi bir Amerika’lı ortaya atsaydı Japonlara bu o kadar dokunmazdı. Japonya yenilen bir medeniyetin mirasıdır. Ağaca balta vurmuşlar da, ağaç demiş ki: “Sapı bendendir.” Bu durum ağaca dokunur haliyle. Filistin’de (sözde) İsrail hesabına bir Müslüman önemli bir konumdaki başka bir müslümanı öldürdüğünde İ. Rabin; “bizim adamımız bir müslümanı temizledi” demedi. Tam tersine şöyle söyledi; “Bir Müslüman bir müslümanı öldürdü!” dedi. Adamdaki anlayışa bakın. Türkiye’de sağcı solcu birbirine kırdırıldı. Bütün bunlar Müslümanlara mal edildi. Bu, dünyaya “Müslümanlar birbirini yiyorlar” şeklinde yansıdı, İslam Kültürü aşağılandı. Afganistan’da da aynı film oynatıldı ve Afganistan’a saldırı için böylece zemin hazırlandı. Batı medeniyetinin müntesipleri özelde Afganistan’a, genelde İslam’a ve Müslümanlara medeniyet dersi vermeye geldiler. Batılılara göre İslam Medeniyeti iyi bir şey olsaydı Müslümanlar birbirleriyle boğuşmazlardı. Medeniyetler savaşında Batı Medeniyeti şu anda güya üstün konumdadır. Buradaki üstünlüğün tek ölçüsü; Batı Medeniyeti’nin daha çok kitle imha silahlarına sahip olmasıdır.

Dinler Arası Diyalogların amaçları nelerdir?

Etkiye karşı tepki olmasın diye de şimdi Dinler Arası Diyaloglar gündemdedir. Bu diyalogların amacı, Müslümanlara, Batılı emperyalist ülkelerin, global/küresel teröristlerin menfaatlerine dokunmayan bir dinin dayatılmasıdır. Yani Amerika din tayin edici özelliğiyle Firavun gibi ilahlığa, dünyayı terbiye etmek istemesiyle de Nemrud gibi Rabliğe oynamaktadır. Bilmiyor ki, yerin, göğün ve ikisinin arasında olanların gerçek İlahı ve gerçek Rabbi Allah (cc)’dur. Bush, boğazına kaçan bir krakere bile yenik düşmüş ve kıl payı boğulmaktan kurtulduktan sonra “bu kraker Usame bin Ladin’den de betermiş” demiştir. Rivayetlere göre Nemrud’u da burnuna kaçan bir sinek öldürmüştür.

Allah’ı sevmeyen, O’na itaat etmeyen, Allah’a ve O’nun dinine savaş açmış olan yerli ve yabancılar arasında gerçekleşen dinler arası diyalog çalışmaları hayra alamet değildir. Bu diyalogların amacı bütün dünya Müslümanlarını Batılı emperyalist ülkelerin çıkarlarına hizmet ettirmek istemekten başka bir şey değildir.

Müslümanlar dinlerini tebliğ edebilmek için kafirlerin etkisinde kalmadan diyalog imkan ve ortamları aramalıdırlar. Sağlıklı bir diyalogun şartları vardır. Diyalogda iki taraf gereklidir. Her bir taraf diğer tarafı rahat dinleyebilmelidir. Bir taraf karşı tarafın her istediğini kabul etmek zorunda değildir. Taraflar, karşı tarafın isteklerini kabul etmemeye kendilerini şartlandırmamalıdırlar. Diyalogdan maksat doğrunun ortaya çıkması olmalıdır. Diyalog şartları ortada yoksa, ancak “monolog” (tek kişinin konuşması) tan söz edebiliriz. İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmış olan Batı Medeniyeti ile şu aşamada yapılan diyaloglarda doğrunun ortaya çıkması mümkün değildir. Nasıl ki Batılılar İsa (as)’ın tevhidi dinini kiliseleştirdiler (kurumlaştırdılar), aynen bunun gibi İslamı da kiliseleştirmek, kurumlaştırmak istemektedirler. Din soyut bir şeydir. Müslümanlar kurumlaşmalı ki, Batı Medeniyeti Müslümanlarla rahat hesaplaşabilsin, İslamı rahat bir şekilde işlevsiz hale getirebilsin. Avrupa’da din devlet ilişkisi diye bir şey yoktur. Devlet ile kilisenin ilişkisi vardır. Batılı ülkeler, karşılarında muhatap olarak dini değil, dini yanlış temsil eden uşak kurumlar görmek istemektedirler.

Francis Fukuyama’nın‚ “Tarihin sonu” ve Samuel Hungtington’un “Medeniyetler Çatışması” tezleri Türkiye için de geçerlidir. Kemalist Batıcı Medeniyetle İslam Medeniyeti çatışma halindedir. Amerika, silah gücü sayesinde terörist medeniyet sergilemesi gibi, Kemalist Medeniyet silah gücüyle terörist medeniyet sergilemektedir.

YIL 13  SAYI 148  MUHARREM 1423  NİSAN 2002

Yukarı