Ana Sayfa YIL 13   SAYI 148   MUHARREM 1423   NİSAN 2002 E-Mail

HABER - YORUM

Hilafet Dergisi

Şiddet Dışı Bir Cihad Yürütüyoruz

Radikal (!) Müslümanların, İslam’ı geri getirmek için bozuk yönetimlerle yaptıkları mücadele nedeniyle, Orta Asya kaynama noktasına geldi. Dünyada yankı yapan Ahmed Raşid’in “Cihad” adlı kitabından bir bölümü (özetini) buraya alıyoruz:

Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve sair Orta Asya Cumhuriyetlerinde mücadele veren Müslümanların sayısı her ay artmaktadır.

Bir bütün olarak Orta Asya’da fakirlik ve işsizlik artınca ve iktisadi çöküntü baş gösterip toplum ağır borçların altına girince, her parti ve örgüt halka mevcut olandan daha güzel bir hayat vaat etme imkanı buldu. Bu bölgede yaşayan halkın yüzde altmışı yirmi beş yaşın altındadır. Bu genç nüfus takriben elli milyon civarındadır. Bu yeni neslin eğitim seviyesi düşük, işsiz ve açtır. Temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmış olarak, ömrünün yarısına gelmiş olan bu gençleri kim tutabilir?! Bu nedenle radikal (!) İslamî hareketlerin böylesine göz kamaştırmasında şaşılacak bir durum yoktur. Özbekistan İslamî Hareketi’nin yanı sıra, ondan daha yaygın olan Hizb-ut Tahrir de Orta Asya’da kök salmıştır. Hizb-ut Tahrir’in emirine göre; Orta Asya partinin egemenlik kurabileceği kaynaşma noktasına gelmiştir. Halen Hizb-ut Tahrir’in emiri olan Şeyh Abdulkadim Zellum ve partinin neşriyatları durumu şöyle vasfetmektedir: “Ülkelerin Dar-ul İslam’a dönüşmesi ve tek bir devlet haline getirilmesi meselesi, bütün Müslümanların gerçekleştirmek için çalıştığı bir hedeftir. Bunu gerçekleştirmek için takip edilmesi gereken metod; Hilafetin tekrar kurulmasıdır.”

Gerçekten Hizb-ut Tahrir Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’da halklar arasında en fazla yayılan harekettir. Bölgedeki bütün üniversite ve yüksek okul öğrencileri nezdinde kazandığı örnek itibar ise, daha büyüktür. Hizb-ut Tahrir’in bölgede bulunan yönetimlere karşı belirlediği mücadele biçimi, duruma en uygun olanıdır. Kaldı ki diğer hareket mensuplarından daha çok Hizb-ut Tahrir üyeleri hapishanelerdedir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir hareketi, Özbekistan İslamî Hareketinden (IMU) daha çok meşhur olmuştur.

Hizb-ut Tahrir, 1953’de Ürdün’de, Filistinli Şeyh Takiyyuddin En-Nebhani emirliğinde bir grup Filistinli tarafından kuruldu. En-Nebhani hayatı boyunca bazı sayılı kitaplar ve neşriyatlar kaleme aldı. İşte bunlar, Hizb-ut Tahrir’in düşüncesinin eksenini teşkil etti. Örneğin şöyle yazıyordu: “Mesele birkaç devlet kurmak meselesi değil, bütün İslam aleminden müteşekkil tek bir devlet kurmak meselesidir.” En-Nebhani’nin kitapları, şimdi İslam Aleminin her tarafında 1962’den beri vardır.

Hizb-ut Tahrir’e göre cihad; Müslüman güçlerin gayri müslimlere (kafirlere) karşı harekete geçmesidir. Ancak bu parti, diğer radikal (!) cemaatlar gibi İslam ülkelerindeki İslamî olmayan yönetimleri, Usame bin Ladin’in kurduğu El-Kaide örgütünün yaptığı gibi, şiddet kullanarak değiştirmeye davet etmiyor. Hizb-ut Tahrir, IMU ile ilgileniyor ancak onların kabilevi (milliyetçi) savaşlarına inanmıyor. Bunun yerine bu parti, milyonlarca Müslüman’ın ayaklanıp Orta Asya’daki yönetimleri değiştirmeleri için planlar düşünüp tasarlamaktadır. Kerimov’un Özbekistan’daki yönetimini birkaç kuvvet ehli (güç/iktidar sahibi) sayesinde devirmeye azmetmiştir.

Hizb-ut Tahrir’in yayılışı Orta Asya sınırlarını aşmıştır. Orta Asya’da faaliyet gösteren Hizb-ut Tahrir’in sair liderlerinin ne resimleri, ne de kimlikleri ve ne buna dair bir ipucu ortada mevcut değildir. Verilen direktiflerin, nasıl yerlerine ulaştığına dair bir bilgi de yoktur.

Diğer taraftan Afganistan’daki savaş gibi istikrarsızlık da, bu tür hareketlere kaynaklık ediyor. Dahası bu tür gizli çalışan örgütlerin liderleri kendilerini somut olarak ilan etmeksizin; bir Rus olan İslam Kerimov’a alternatif olamazlar. Orta Asya halklarına ne vereceklerini açıkça ilan etmedikleri sürece bu duruma gelemezler. Orta Asya’da varolan yönetimlerin bu örgütlerle baş edebilmelerinin en güzel yolu; onların bu yabancı ideolojilerini yaymayı terk etmeleri şartıyla, İslamî eğitim yapmalarına ve kendilerini açıkça ortaya koymalarına izin vermeleridir. Çünkü daha iyi iktisadi ve içtimaî durumlar düzelse bile, bu örgütlerin Orta Asya’daki etkisi ve cazibesi kaybolmayacaktır. Nitekim çoğu İslam ülkelerinde Hizb-ut Tahrir, toplumla kaynaşmış durumdadır. H.T. ve IMU örgütleri sadece istisnai krizlerin oluşturduğu durumlarda, gençlere peşinde koşacakları şahsiyetler sunmaya fırsat verebilir. Ne var ki Orta Asya’daki hükümetler, artan tehdit karşısında halkın hayati sorunlarını çözecek yetenekten yoksun olarak katı ve sert tutumlarını artırıyorlar. Bu nedenle halkın öfkesi artıyor ve yönetim tabakası da yapılması gereken değişimi ihmal ediyorlar.

11 Eylül olayları ile başlayan kriz tehlikelerle doludur. Fakat aynı zamanda değişim için de büyük bir fırsattır. Batı’nın El-Kaide’ye karşı gerçekleştirdikleri birliktelik Orta Asya devletlerini dünya devletler topluluğunun aşırı İslam ve teröre karşı giriştiği savaşta, kendilerine düşeni yapmayı gerektirdi. Bu nedenle yaptıklarının doğuracağı sonuçları ihmal edemezler. Öyle ise; ABD’nin önderliğindeki anlaşmalara katılırlarsa IMU vb. örgütlerin tehdidinden kurtulurlar. (Kay: Daily T. Gazetesi/Londra 23.01.02)

Hizb-ut Tahrir’li Gençlerin İngiltere’de Düzenlediği Yürüyüş

Müslümanların bakışlarını, Arap ve İslam dünyasının yöneticilerinin ihaneti dolayısıyla karşı karşıya kaldıkları sorunlara çevirmek için bir miting gerçekleştirildi. İngiltere’nin dört bir yanından binlerce Müslüman bu mitinge katıldı.

Bu miting, Müslümanların duygularına tercüman olan çeşitli gösterilerle çok başarılı ve göz kamaştırıcı bir şekilde organize edildi. Miting sabah saat 11’de Hayd Park’ta atılan sloganlarla başladı. Ardından Pakistan Elçiliğine, sonra da Türkiye Elçiliğine yürüyüş gerçekleştirildi. Miting boyunca insanlar, Londra’yı titreten tek ses olarak tekbirlerle haykırdılar.

Tekbir sesleri, Türkiye Elçiliğine gelene kadar devam etti. Türkiye Elçiliği önünde değişik dillerle Müslümanların problemleri ve hal çarelerine dair açıklamalar yaptılar. Miting yine Tekbirlerle sona erdi.

Bu yürüyüşten önce içinde; “İslam ülkelerinde var olan yönetici ve rejimlerin yerinden sökülüp atılması ve yerine Hilafetin kurulmasının zamanı yaklaşmaktadır.” yazılı bir bildiri imzaya açıldı. Bu bildiriyi İngiltere’de bulunan yaklaşık elli bin Müslüman imzaladı. Bu bildiri, İngiltere’de bulunan bütün İslam ülkelerinin elçiliklerine gönderildi.

Ankara 2 No'lu DGM, Hizb-ut Tahrir davası sonuçlandı

Davanın karar duruşmasına, 7'si tutuklu 22 sanık ve avukatları katıldı. Örgütün yöneticisi olduğu iddia edilen tutuklu sanık Remzi Özer, esasa ilişkin savunmasında, hakkındaki suçlamaları reddetti. Hizb-ut Tahrir'in bir terör örgütü değil, siyasi oluşum olduğunu öne süren Özer, disket çözümleri ile Bursa ve Ankara'daki diğer davalarda yargılanan kişilerin ifadeleri doğrultusunda örgüt yöneticisi olduğunun iddia edildiğini, ancak bu yönde delil bulunmadığını savundu. Mahkeme Başkanı Hüseyin Eken, sanıklar M. Ali Kedicioğlu ve Hayrullah Özer'in, beraatlarına karar verildiğini bildirdi. Eken, sanık Remzi Özer'in, yasa dışı Hizb-ut Tahrir örgütünün yöneticisi konumunda bulunduğunun anlaşıldığını belirterek, 4 yıl 2 ay ağır hapis ve para cezasına mahkum edildiğini bildirdi. Mahkeme 8 sanığı, Hizb-ut Tahrir örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle 2 yıl 6'şar ay ağır hapis ve 2 milyar 372 milyon 760'şar bin lira ağır para cezasına mahkum etti. 9 sanık ise örgütün propagandasını yaptıkları gerekçesiyle, 10'ar ay hapis ve 416'şar milyon lira ağır para cezasına çarptırdı. Mahkeme, suç tarihinde yaşları 18'den küçük olan 3 sanığı da 6 ay 20'şer gün ağır hapis ve 277 milyon 777 biner lira ağır para cezasına mahkum etti. (TRT İnternet 13 Mart 2002)

Malezya’da Başörtü Sorunu

1969’da İngilizler Singapur adasını Malezya’dan ayırmışlardı. Bu yılın Şubat ayı itibariyle önce başörtü meselesini ardından da bunu yasaklayan kanunlar çıkarıyorlar. Türkiye’de kafir olan laikler başörtüsü kanunu bu şekilde çıkarttılar. Şimdi devlet okullarında bu yasaklandı. İleride Singapur’da İslamî okullarda yasaklanacaktır. Daha çirkini Türkiye’deki sahte müftülerin var olduğu gibi orada da aynısı vardır. Singapur genel müftüsü şöyle fetva verdi; “Başörtüyü çıkartmak zarar getirmez, fakat okulu terk etmek zarar getirir. Öyleyse kızlar başörtülerini çıkartıp okula gitsinler”.

Bu sahte müftünün fasit mantığını kullanarak konuya başka bir boyuttan bakalım; başörtüyü takıp okula gitmek mi zarar getirir? Niye kendi hükümetine bunu söylemiyor? Niye hükümetine baskı yapmıyor, zayıf olan kızlara baskı yapıyor? Demek ki, bu müftü bu adı alıp sarık ve cüppe giyen devletin bir memurudur. Buna karşılık maaş alıyor. Dinini dünyasıyla satmıştır!

ABD’li aydınların savaşa destek mektupları

Aralarında Samuel Hungtington ve Francis Fukuyama'nın da bulunduğu 60 ABD'li aydın, “savaşa destek” mektubu yayınladı. ABD'nin Afganistan'dan sonra İran ve Irak'tan Kuzey Kore'ye ve Güneydoğu Asya'ya kadar yaymaya çalıştığı küresel savaşa Avrupa'dan Çin'e ve İslam dünyasına kadar tepkiler yükselirken, ABD'li aydınlar, yeni savaşı “meşrulaştırma” çabasına giriştiler. Aralarında “Medeniyetler Çatışması” tezi ile Türkiye'de tanınan Prof. Samuel Hungtington, Türkçe'ye de çevrilen “Tarihin sonu” kitabının yazarı Prof. Francis Fukuyama ve New York Times'ın uzun süre Ortadoğu muhabirliğini yapan Samuel Freedman'ın da bulunduğu 60 ABD'li aydın, ABD'nin yeni küresel savaşına destek veren ortak bir mektup yayınladı.

Fransız “Le Monde” gazetesinde yayınlanan “Amerika mektubu” başlıklı bir metni imzalayan aydınlar, ABD'nin diğer ülkelere olan tavrını; “zaman zaman adaletsiz davranıyor” diyerek eleştirir görünmekle birlikte, Bush yönetiminin küresel savaşına (küresel terörizmine) desteklerini ilan ettiler.

Topyekün savaş kapıda

ABD ve İsrail, Ortadoğu'yu büyük bir savaşa sürüklüyor. İsrail'in güvenlik çıkarlarına ve enerji kaynaklarına göre şekillenen kriz, İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin'i de içine alacak bir savaşa dönüşmek üzere. ABD ve İsrail, Ortadoğu'yu büyük bir savaşa sürüklüyor. İsrail'in güvenlik çıkarlarına ve bölgenin enerji kaynaklarına göre şekillenen kriz; İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin'i de içine alacak bir savaşa, bölge ise tehlikeli bir karmaşaya sürükleniyor. ABD Başkanı George Bush'un İran ve Irak'ı "şeytan ekseni" içinde zikretmesi, ABD ve İsrail'in İran ve Irak'a yönelik provakatif suçlamalara devam etmesi, Washington'daki "Şahinler"in ve Yahudi lobisinin ABD dış politikasını kontrol altına almaları, İsrail'in Filistin ve Lübnan'da krizi tırmandırması, yine İsrail'in Irak ve İran'a yönelik yoğun askeri hazırlık içine girmesi, Kızıldeniz'den Basra Körfezi'ne kadar bütün bölgenin kuşatma altına alınması, Ortadoğu'da Türkiye'yi de içine alacak şekilde tehlikeli bir savaş senaryosunun çizildiğini gözler önüne seriyor.

Amerika’da “Yalan Üretme Ofisi” kuruldu

11 Eylül saldırılarından sonra ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) bünyesinde “Stratejik Etkileme Ofisi” kuruldu. Ofisin amacı; Amerika’nın şeytanlıklarını gizlemek, medyaya yalan haber salmak, dünya kamuoyunu yanıltmak ve hedef saptırmak. ABD Savunma Bakanlığı'nın bünyesinde kurulan bu “Stratejik Etkileme Ofisi” milyonlarca dolarlık bir bütçeyle kurulmuş olup, General Simon P. Warden tarafından yönetilmektedir. Kendisi Amerikan Hava Kuvvetleri’ndendir ve Amerikan Gizli Haber Servisi CIA ile çalıştığı da bilinmektedir. Dünya Ticaret Merkezi’nin en üst katında CIA’ nın bürosunun bulunması, bu binaya uçaklarla bir saldırı gerçekleştirilmiş olması, saldırının olduğu gün o binanın işçilerinin işe gitmemiş olmaları, saldırıdan sonra "Stratejik Etkileme Ofisi" adlı yalan üretme bürosunun kurulması ve başına da bir pilotun getirilmesi akla çok şeyler getirmektedir.

Şarbon tozunu Amerika kendisi üretti ve Müslümanların üzerine attı.

24.01.2002 tarihinde Alman devlet birinci kanalında (ARD) yayınlanan Kontraste programında son derece önemli bir iddia üzerinde duruldu. 11 Eylül olayı sonrası Amerika´da ortaya çıkan ve Müslümanların üzerine yıkılan şarbon tozunun Amerika´nın askeri laboratuarlarında üretildiği ortaya çıktı. Amerika’nın bu tozu olası bir savaşta kullanmak üzere ürettiği iddia edildi. Programda konuşan kimyasal silah uzmanları bu tezi desteklediler. Amerika´nın bu tozu tam olarak hangi savaşta kullanacağı noktasında elde kanıt bulunmadığı yönetmen tarafından açıklandı. Ortaya çıkan bu bilgileri değerlendirmesi için Almanya İçişleri Bakanı Fischer´e yapılan müracaatlara bakanın hiç cevap vermediği programda ifade edildi. Programda, bu tozu üreten Amerika´nın, 1972 yılında kimyasal silah üretimini yasaklayan anlaşmaya uymadığı ifade edildi. Yine, ABD´nin BM bünyesinde, kimyasal silah üretiminin gündeme gelmesini sabote ederek oturumları her defasında engellediği ileri sürüldü. ABD´nin kimyasal silah üretiyor bahanesini öne sürerek Irak´a saldırıya hazırlandığı ve şarbon tozu olayı ile alakalı Müslümanların hâla töhmet altında tutuluyor olması bu programda ortaya çıkarılan bilgileri son derece önemli kılmaktadır. Hıristiyan Demokratların programda yaptıkları açıklamada, başta Almanya olmak üzere AB’nin ve ABD´nin üzerine gidilmesi doğrultusunda idi... (Son günlerde bütün Arap ülkelerinin ve Avrupa Birliği’nin Amerika’nın Irak’a saldırmak istemesine karşı çıktıklarına şahit olduk). Böyle giderse AB ile Amerika’nın araları açılacak. Avrupa ortak para birimine geçti. Avrupa’nın uzun vadede niyeti Amerika’nın emrinde olan NATO’dan ayrılıp, kendi askerî paktını oluşturmak. Avrupa artık Amerika’nın arkasında kuyruk olmak istememektedir. Avrupa Ordusu kurulduktan sonra Amerika dünyada istediği gibi at oynatamayacak. Gelişmelerin Müslümanların hayrına mı şerrine mi olacağını zaman gösterecek. Ümmet olarak ağır bir imtihandan geçtiğimiz muhakkaktır. Tabii Müslümanlar olarak bize ne Avrupa’dan ne Amerika’dan fayda yoktur. Müslümanlar olarak önce gafletten uyanmak, daha sonra da kendi birliğimizi tesis etmek zorundayız.

“Kafir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah'ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat (kargaşa/savaş) olur.” (Enfal 73)

Amerika'nın hürriyet anlayışı

17.02.02’de ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney Bahreyn’de konuşlanan Amerikan askerlerine hitap ederken şöyle dedi; “Orta doğu Amerikan çıkarları için önemli merkez öneme sahiptir. Bu çıkarlar ekonomik, askeri ve siyasidir. Böylece, terörizme karşı savaşınız hürriyet içindir.”

Hürriyetin ne olduğu anlaşıldı mı?! Amerikanın ekonomik, askeri ve siyasi çıkarlarıdır. Amerikan çıkarlarına karşı gelen veya Amerika’ya boyun eğmeyen teröristtir. Amerika’ya boyun eğen, hizmet sunan ve onun çıkarlarını sağlayanlar hürriyetçidir. George Bush şöyle demedi mi “Ya bizimle beraber olursunuz, yada Amerika’ya karşısınız.”

İran-Amerikan ilişkileri gelişiyor

17.02.02’de Lübnanlı gazete olan Al-Hayat gazetesinde şu haber geçti; “İran’da hükümet milletvekillerinin Amerikanlarla temas ve diyalog kurmalarına müsaade etmiştir. Böylece, İran Amerika’yla bir çok kanal açmıştır. ABD Afganistan’da İslam’a ve Müslümanlara saldırırken İran ABD’ye yardımcı olmuştur.”

Amerika ile Avrupa arasında savaş

23.03.02’de BBC Amerika ile Avrupa arasında savaşın var olduğunu duyurdu. Et savaşından sonra demir çelik savaşı başladı. Avrupa’dan gelen sanayi ürünlerine fazla vergi ve engeller koyduğu için Avrupa karşılık olmak üzere aynı şeyi yapacaktır. Avrupa Amerikan sanayi ürünlerine akıllıca müeyyideler koyacağını düşünmektedir. Bunun manası George Bush’un seçmeyen eyaletlerden Bush’a fazla oy vermeyen eyaletlerden gelen sanayi ürünlerine fazla vergi koyacaktır!

Amerikan halkı kendi devletleri gibi aldatıcı ve yalancıdır

11 Eylül’de yıkılan Dünya Ticaret Merkezinde ölenlerin yakınlarına hükümet tazminat vermeye başladı. Bir çok kişi akrabası orada ölmediği halde yalan söyleyip tazminat alıyor. En az yirmi beş kişi belirlendi. Biri 270.000 dolar almıştı. Çünkü kardeşinin enkazın altında kalarak öldüğünü beyan etmişti. Araştırmadan sonra bu kişinin hiç kardeşi bulunmadığı ortaya çıktı. Bir kadın orada annesinin öldüğünü iddia etti ve 31.000 dolar aldı. Oysa annesinin 1998’de öldüğü ve cesedinin yakıldığı ortaya çıktı. Başka bir kişi 13 yaşındaki oğlunun orada öldüğünü iddia etti ve yüklü tazminat aldı, oysa hiç çocuğu olmadığı ortaya çıktı.

Bu yalancı halk, yalancı devlet ve hükümeti kurdu. Veya yalancı devlet ve hükümet bu halkı yetiştirdi. Şöyle veya böyle fark etmez. Çünkü, aynı neticedir. Amerika daha araştırma yapmadan ilk saatlerde 11 Eylül bombalamalarının failinin Müslümanların olduğuna dair yalanı uydurdu. Hala bunu ispatlayamadı. Ama, amacı İslam’a ve Müslümanlara haksızca ve vahşice saldırmaktadır. Hala saldırırsını sürdürüyor. İslam dünyasındaki rejimler ve yöneticiler bu yalancı büyük şeytana yardımcı oldular ve olmaktadırlar. Müslümanların şeytana yardım edenlere karşı savaşmaları farz değil midir?!

Tacikistan’da tutuklama

Mart ayının ortasında Lübnanlı Al-Manar televizyonu Tacikistan güvenlik güçlerinin Hilafet devletini kurmak için çalışan Hizb-üt Tahrir’e mensup olan bir çok kişiyi tutukladığı ve bir kişiyi idam ettiğini duyurdu. Şunu da ekledi: Tacikistan’da Hizb-üt Tahrir hayli taraftar topladı.

Çin Müslümanları hem idam ediyor hem de Müslümanlara zulmediyor

23.03.02’de devletlerarası af örgütü Çin’in Amerika’daki 11 Eylül olaylarını ve terörizme karşı yürütülen hamleyi istismar ederek o tarihten bugüne kadar Müslümanlara karşı şiddetli (terörist) eylemleri sürdürdüğünü duyurdu. Müslümanların inançlarına ve ibadetlerine bile kayıtlar getirdi. Misal olarak, Ramazan ayında öğrencilerin oruç tutmasını engelledi. Ayrıca, bir çok Müslüman Usame bin Ladinle alakası olduğu gerekçesiyle idam edildi.

İngiltere nükleer silah kullanabileceği tehdidini savurdu

23.03.02’de İngiltere savunma bakanı isyancı devletlere karşı nükleer silahı kullanabileceğine dair tehditler savurdu. Amacı nedir acaba? Amerika’yı böyle savaşa sürükleyip diğerlerinin ABD’yi vurmasını sağlamak mı?

YIL 13  SAYI 148  MUHARREM 1423  NİSAN 2002

Yukarı