Ana Sayfa YIL 13   SAYI 148   MUHARREM 1423   NİSAN 2002 E- Mail

FAİZ NASIL OLURDA HELAL KILINIR !?

Fuad HAMİDOĞLU

Ne yazık ki, şu anda İslam’ın temel meseleleri üzerinde insanların ilahlaştırıldığı, helalların haramlaştırıldığı, haramların da helallaştırıldığı bir devir yaşıyoruz.

“(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) Rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe 31)

Halife Ömer b. Abdülaziz şöyle diyordu: “Ey insanlar! Şüphesiz Allah Nebi'nizden sonra başkasını göndermeyecek ve ona indirdiği bu Kitaptan (Kuran’dan) başkasını indirmeyecektir. Allah’ın Nebi aracılığıyla helal ettiği şey kıyamete kadar helal, haram ettiği şey de kıyamete kadar haram kalacaktır....” (Daremi)

Allah-u Teala Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır:

“Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hâl onların "Alış-veriş tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar. Allah faizi yok eder, sadakaları ise artırarak bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez..... Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı derhal terkedin. Şayet (bu şer-i hükmü) yerine getirmezseniz, Allah ve Resûlü tarafından (faizi mubah kılanlara karşı) artık bir savaşın açıldığından haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” (Bakara 275,6,8,9)

Faiz konusuna bütün İslam uleması icma ederek haram hükmünü vermiş, gerek Bakara süresindeki faiz ile ilgili ayetlerin subutu kati (nassın Allah’tan kesin gelmesi), delaleti kati (nassın söz konusu konuya kesin şekilde delalet etmesi) olup muhkem olduğuna ittifak etmişlerdir. Bu konuda seleften -geçmiş devirde yaşamış İslam ulemasından- faize cevaz veren bir alime dahi rastlanmamaktadır. Resulullah (sav)’e faizle ilgili ayetler nazil olduğu günden, sömürgeci kafir devletlerin Hilafet Devleti’ni yıkarak Müslümanların zihniyetlerini bozup, Müslümanların kapitalizm kültürü ve batı hadaratından büyük ölçüde (göze batacak şekilde) etkileninceye, şer-i nass ve deliller tevil cihetine gidilinceye kadar durum böyle idi. Yani faize cevaz veren hiçbir kimse olmadı. Ne acıdır ki; günümüzün fetva anlayışı şer-i delilden yoksun, sırf yöneticilerin ekmeğine yağ sürmek için, para karşılığında kumaş parçası gibi kişinin boyuna ve pozuna göre ölçülüp dikilir hale getirildi. Bu gibi sakat mizaçlı(1), İslam dışı anlayışları ortaya atan, İslam uleması kisvesi altında saklanan ve yine İslam uleması geçinen kimseler yahudilerin ve Hıristiyanların ahlakları ile ahlaklanarak Allah’u Tealanın şu buyruklarını gömemezlikten gelmektedirler:

“Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.” (Bakara174)

“Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!” (Ali imran187)

Resulullah (sav) de buyurdu: “Allah yahudilere lanet etsin. Hayvanların yağ kısmı onlara haram idi, fakat onlar onu süsleyip satıyorlardı.” (Buhari)

Tüm İslam uleması özellikle faiz meselesini Müslümanlarca bilinen bir konu olarak “İslam’ın yasak kıldığı bir konu olarak bilinmesi” gerekenliliğini ifade etmişlerdir. Yani faiz konusu o kadar açık ve net ki; temelden herkes tarafından (güneşin doğudan doğması ve batıdan batması gibi) bilinmesi gereken mesele olarak algılanır. Faiz konusu, hırsızlık, zina, mürted, içki, Müslüman kadının şer-i kıyafeti ile ilgili tek bir anlama gelen ve katiyen başka anlamlar taşımayan hükümler gibi bir hükümdür.

Sözlük bakımından; fazlalık, ziyade anlamına gelen “riba” kelimesinin şer-i veya ıstılah anlamı ise; “alış-verişte, yiyeceklerde fazlalık katmak”tır.(Kurtubi) Makalenin başında Faiz ile ilgili zikrettiğimiz ayetlere tekrar dönecek olursak; bu ayetleri akli ve mizaci(2) değil, şer-i olarak düşündüğümüz zaman şu şer-i hususlar ortaya çıkar:

1- “Halbuki Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır.” ifadesi kati olup yoruma tabi olmayan, tek anlam taşıyan, sarih ve açık bir nasstır. Zira sarih nasslar karşısında içtihat söz konusu değildir.

2- “Şayet (bu şer-i hükmü) yerine getirmezseniz, Allah ve Resûlü tarafından (faizi mubah kılanlara karşı) artık bir savaşın açıldığından haberiniz olsun.” ayeti hakkında Kurtubi şöyle der: “Bu ayet, faizin alınması, verilmesi, şahitliği ve katipliğinin yapılmasının katiyen haram olduğuna delalet eder.” Ayrıca 276. ayette geçen;

“Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.” ve 278. ayette geçen;

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı derhal terkedin.” ifadeleri faizin haram olduğuna birer karine/işarettir. Zira;

“Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı derhal terkedin.” ifadesinde mefhum-u muhalife (aykırı anlamak) disiplini geçerlidir. Yani ayetten şu anlaşılır: Eğer mevcut faiz alacaklarınızı derhal terk etmezseniz gerçek anlamda inanıyor değilsiniz.

3- Allah-u Teala; “Allah faizi (ribayı) yok eder, sadakaları ise (nema ederek) artırarak bereketlendirir.” ayetinde “riba” kelimesinin hem şer-i hem de lügat anlamını kullanmıştır.

4- Hatta faiz ile ilgili Bakara süresindeki ayetler İslam uleması katında faiz ayeti olarak bilinmektedir. Bakara 281. ayeti nazil olduğunda Resulullah (sav) vahiy katiplerine şöyle dedi: “Bu ayeti faiz ayeti ile borç ayeti arasına yazın..”

5- Allah-u Teala yine faiz hakkında Ali İmran 130. ayetinde şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.”

Bu ayete dayanarak; “demek ki faiz kat kat olmazsa yani çok cüzi olursa alınabilir” denilemez. Burada mefhum-u muhalife (aykırı anlamak) disiplini geçerli değildir. Çünkü bu disiplinin geçerli olabilmesi için kati olup başka bir nass ile çakışmaması gerekir. Subut ve delalet bakımından kesinlik ifade eden başka nasslar olduğu için aykırı anlamak disiplini burada geçerli değildir.

Ayrıca bu ayetten faizin çok veya az olması katiyyen anlaşılmaz. Araplara cahiliyeden kalan faiz anlayışının ne kadar murdar, çirkin, iğrenç ve büyük bir günah olduğunu göstermek içindir. Tıpkı Allah-u Tealanın zina hakkında:

“Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ 32)

Veya içki ve kumar hakkında:

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçersiniz değil mi?” (Maide 90,1) buyurduğu gibi.

Şimdi de faizin haram olduğuna dair diğer şer-i delillere geçmek istiyoruz:

Resulullah (sav) meşhur Veda Hutbesinde şöyle tavsiye etti: “..... ve Allah (Abbas b. Abdulmuttalib’in ki) başta olmak üzere cahiliyeden kalan her türlü faizi haram kılmıştır...” (Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace, Ahmed, Daremi) (A)

Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Yedi büyük günahtan sakının.” Nedir onlar ey Allah’ın Resulü dediler? Dedi ki: “Allah’a ortak koşmak, büyücülük, Allah’ın öldürülmesini yasakladığı nefisleri öldürmek, faiz, yetimin malını yemek, cihadda iken savaş alanını bırakıp kaçmak ve mümin, iffetli, haberdar olmayan kadınları zina ile itham etmek” (Buhari, Müslim, Nesei) (B)

C -Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Faiz doksan dokuz kapı (günah)’dır, bu günahların en hafifi kişinin anası ile zina yapmasıdır.” (Dare Kutni) (C)

İmam Ebu Hanife’nin faize cevaz vermesi meselesi ise şöyledir: Ebu Hanife; “Müslüman ile zımmi arasında Dar-ül küfürde faiz yoktur.” şeklinde bir hadise dayanır. Bu hadisin derecesi ise; “mürsel ve garip”tir.(3) İmam Ebu Hanife, talebesine, şer-i hükümlerde bu derecede olan hadisler usulümüze göre muteber değil diye öğretir. Fakat buna rağmen İmam Ebu Hanife itibar edilmez dediği hadise dayanır. Bunun üzerine İmam Ebu Hanife’nin talebesi olan M. Şeybani üstadına “Er-red” kitabını reddiye olarak yazar ve karşı çıkar. Ayrıca muhaddis olan İmam el-Zehebi bu hadisi şöyle değerlendirir: “Bu hadis değildir.” Burada şu denilemez: “Bu hadis İmam Ebu Hanife’ye göre sahihtir, zaten sahih bir hadis olmasaydı fetva verir miydi hiç...” Evet, böyle bir şey denilemez. Çünkü bu hadisin sahih olduğunu varsaysak da hadis dirayeten reddedilir. Yani zannı galip ve kesinlik ifade etmeyen bu hadis (sahih olduğunu kabul etsek dahi) subut ve delalet bakımından kesinlik ifade eden faiz ile ilgili ayetlere tamamen ters düştüğü için hadis dirayeten reddedilir ve ayetler tercih edilir. İmam Ebu Hanife dışındaki bütün alimlerin yaptıkları gibi. Ayrıca subut ve delalet bakımından kesinlik ifade eden nasslarda ictihad bile söz konusu değildir. Bu bakımdan bu meselede Ebu Hanife’yi taklit etmek caiz değildir.

Son sözü söylemek gerekirse; İmam Ebu Hanife diğer müctehidler gibi isabet edebilir veya yanılabilir de. Zira hiçbir kimsenin -peygamberler hariç- dokunulmazlığı yoktur. Tıpkı; sahabe bir kadının Hz. Ömer (ra) hutbede mehirleri sınırlandırınca; “Ey Ömer, sen Allah’ın serbest bıraktığı bir hususu nasıl sınırlandırıyorsun?” itirazına karşı Halife Ömer’in: “Kadın doğru söyledi, Ömer yanıldı.” dediği gibi.

Bugün İslam adına, devlet tekelinde profesör ve üniversite hocaları gibi hareket eden kimseler hakkında Allah-u Tealanın şu ayeti geçerlidir:

“Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar” (Ali İmran 78)

Bu hocalar (!), tıpkı hahamların ve papazların yaptıkları gibi gerçeği saptırıp, tahrif ederek, kapitalizmin özünde olan sömürüye dayalı kurulu bankaların verdiği krediyi; ticaret, ipotek, vadeli satış diye tanımlarlar. Zira, bu gibi durumlarda bankaların sözleşmesine bakıldığında; ticaret veya vadeli satış ifadesi değil, kredi veya borç ifadesi geçmektedir. Bu husus o kadar açık ve nettir. Bu saptırmalara ümmet olarak “artık yeter” demek gerekir.. Bunlar İslam ümmetini cahil yurduna koyup, profesörlük ve hocalık vasıfları ile Müslümanları kandıracaklarını mı sanıyorlar? Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“ ...Onlar (yahudiler) durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.” (Maide 41)

Bugün İslam aleminde ulema (!) diye geçinenlerin Allah’a, Peygambere ve İslam şeriatına karşı gösterdikleri cesaretin yüzde birini dahi İslam düşmanı olan laik zihniyetli yöneticilere karşı göstermekten acizdirler. Daha önce şu anda üzerinde durduğumuz konu, yani faizin helal olduğuna dair İslam dünyasında fetva veren televizyon kanalları hocaları olmuştur. İslamın ısrarla altını çizdiği husus şu ki, doğruluk ölçüsü şahıslar değil şer-i hükümlerdir. Yani helalı helal, haramı da haram kılan mekanizma akıl değil, Şari’dir.

Bu tür fetvalar (!) ve İslam dışı anlayışlar son derece tehlikelidir. Çünkü İslamı asıl amacından saptırır. Ayrıca Resul (sav) şöyle buyuruyor: “İnsanlardan iki sınıf var. Eğer bu iki sınıf sağlam olursa insanlar da sağlam olur, eğer bu iki sınıf tahribata uğrarsa insanlarda bozulur. Bu iki sınıf alimler ve yöneticilerdir” Bu hadisin konumuzla ilgisi şöyle; İslam ulemasının mesuliyeti açık. Doğru olan İslamı Müslümanlara açıklayıp anlatmaktır. Şayet yanlış bir İslam anlatılırsa halkın İslam hakkında ki kanaat ve mefhumları ters ve yanlış şekillenir. Çünkü ortada yanlış bilgilendirme var. Yöneticiler ise halkın inandığı kanaat ve mefhumları tatbik etmek ile görevlidir. Şayet yöneticilerde yanlış kanaatlere dayalı bir takım hükümleri pratik hayatta uygularlarsa, sonuç olarak alimler bozuk ise yöneticilerde fesad ise geriye hiçbir şey kalmıyor. İşte tehlike buradan kaynaklanıyor. Oysa ki; arkasına saklandıkları İmam Ebu Hanife sırf hak sözü söyleyen, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan, yöneticileri muhasebe ettiğinden dolayı hapiste can vermeyi göze alan muttakî bir İslam uleması idi.


Dipnotlar:

(1),(2)- Faize cevaz veren kişilerin faiz ile ilgili ayetlerdeki yaptıkları çeviride faizi haram saymaları.

(3) Mürsel Hadis: Rivayet zincirinde sahabenin bulunmadığı (tabinin Resulullah (sav)’den direkt olarak rivayet ettiği) hadistir. Garip hadis ise; rivayet zincirinin katmanlarından birisinde bir kişinin rivayet ettiği hadistir. Mürsel hadis hakkında üç görüş vardır:

A - Mürsel hadisi zaif bir hadis olarak kabul edip, onunla amel olunmaz diyen grup. Hadis alimlerinin cumhuru bu görüştedir. İbni Salah ve İmam Ebu Hanife gibileri.

B - Mürsel hadisi mutlak anlamda geçerli gören grup. İbn-i Cerir gibi.

C - Mürsel hadisin sahihliğini bir takım şartlara bağlayan grup. Şafi’i gibi.

YIL 13  SAYI 148  MUHARREM 1423  NİSAN 2002

Yukarı