Ana Sayfa YIL 13   SAYI 148   MUHARREM 1423   NİSAN 2002 E-Mail

TEFSİR: BAKARA SÛRESİ 104-105

Esad MANSUR

“Ey iman edenler! "Râinâ" demeyin, "unzurnâ" deyin. (Söylenenleri) dinleyin. Kafirler için elem verici bir azap vardır.” (Bakara: 104)

Müminler “raina” sözcüğünü kullanıyorlardı. Bunun mânası; gözetlemek, kollamak anlamına gelmekteydi. Fakat yahudiler bu sözcüğü başka mânada kullanmaya başladılar. Bu sözcüğün Arapça telaffuzunu az miktarda değiştirerek kötü mâna taşıyan bir sözcük haline getirerek kullanmaya başladılar. Ayrıca, "Esselamu Aleyküm" cümlesinin bir harfini değiştirmek suretiyle sözcüğü kötü mânaya çevirdiler. Şöyle ki; “Esse’amu Aleykum” şeklinde telaffuz edildiğinde bunun mânası; “size ölüm olsun” demektir. “Raine” kelimesini buna benzer kötü mânada kullanmaya başladılar.

Resulullah (sav), müminlerin, kelimeleri kullanımlarında dikkatli olmalarını istedi. Allah Resulü (sav) başka mâna taşıyabilecek kelimelerin, sözcüklerin, ıstılahların, terimlerin ve ifadelerin kullanılmamasına dikkat çekmiştir.

Bu asırda sosyalizm, demokrasi, hürriyet, insan hakları, dinler arası diyalog, cumhuriyet v.s. gibi kelimeler yaygın bir halde kullanılmaktadır. Günümüzde Allah ve Resulünün nehyine kulak vermeyenler bu ve benzeri kelimeleri İslam’a dayandırmaya çalışıyorlar. Bunlar İslam’a zıt oldukları için reddedilir. İslam’da da olup, İslamla çelişen bir mânaya da gelmiyorsa herhangi bir kelimenin kullanılmasında bir beis yoktur. Misal olarak, "ekonomi" yabancı bir terim ve lafızdır. Yunanca da mânası; "evin geçimini sağlamaktır". Ondan sonra gelişip devletin gelirinin nasıl tahsil edileceği ve harcamaların nasıl yapılacağı mefhumunu taşıyan bir kelime haline geldi. Bu mânada bir kullanış İslam’da mevcuttur.

İslam devletinin gelir ile ilgili siyaseti vardır. Ekonomi kelimesi İslam da "iktisat" mânasındadır. İslamla çelişen hiçbir tarafı yoktur. Bazı Müslümanlar geçen asrın elli ve altmışlı yıllarında sosyalizmin parlak olduğu dönemlerde; “İslam da sosyalizm vardır” demeye başladılar ve ardından kitaplar yazdılar. Oysa sosyalizm İslamla çelişmektedir.

Bugün demokrasinin propagandası yapılmakta, bir takım Müslümanlar “İslam da demokrasi var” diyerek kitap ve makaleler yazmaktadırlar. Oysa demokrasi; "halkın hakimiyetidir". Bu nedenle, her konuda hürriyet insanlara tanınır. Bu yüzden ise, demokrasi terimi İslam'da yoktur, küfürdür, onunla çalışmak haramdır. "Hürriyet" terimi köleliğin tersidir. Fakat batıdaki hürriyet terimi; "iradeyi mutlak şekilde kullanmak" mânasındadır. İslam da, insanların hakimiyeti yoktur. İnsana hürriyet verilmez. Her insan Allah’ın kuludur, kölesidir. Allah’ın emir ve nehyi ile bağımlı ve kayıtlıdır. Bu nedenle batıdaki hürriyet mefhumunu kullanmak haramdır. Ondan istifade etmek için dahi ona çağırmak haramdır. Bu şekildeki bir hareket insanların sınırlı akıllarıyla ortaya koydukları batıl kanun ve düzenleri meşru gösterip, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını tanımamayı içerir ki, bu küfürdür. Batıda yerleşik dört temel hürriyet anlayışı vardır:

1- Şahsi hürriyet; insan istediğini yapar ve yapmakta serbesttir.

2- Görüş ve fikir hürriyeti; istediği fikri ve görüşü söyleme özgürlüğüne sahiptir.

3- Mülk edinme hürriyeti; istediği şeyi istediği yolla mülk edinir.

4- İnanç hürriyeti; istediği dine girer ve çıkar.

İşte, temel ve genel hürriyetler bunlardır. Bunlar İslam’a taban tabana zıttır. Müslüman şahsında, fikrinde, mülk edinmesinde ve inancında İslam’a bağlıdır, hürriyet diye bir şey yoktur.

Cumhuriyet, "çoğunluğun hakimiyetidir". İslam ise; çoğunluğa ve azınlığa itibar etmez. Yalnız şer-i hükümlerin hakimiyeti vardır. Devlette halife şer-i hükümleri uygular, halkın çoğunluğunun görüşlerini değil. Bu sebeple İslam da Hilafet sistemi vardır. Müslümanlara şeriatı uygulayan yöneticiye halife denir. Resulullah (sav) bu sisteme Hilafet sistemi adını verdi. Buna göre cumhuriyet İslam dışı bir rejimdir ve cumhuriyet sistemine inanarak çağırmak küfürdür.

İnsan hakları; temel hürriyetler kapsamında yer alan batıl bir ifadedir.

Dinler arası diyalog; diğer dinleri batıl görmeme ve onlarla ortak noktayı bulmak demektir ki, böyle bir düşünce İslam davetiyle çelişmektedir. Zira İslam diğer dinleri nasıl batıl saymakta ise buna mensup olan kişilerin bu dini terk edip, hak din olan İslam’a girmelerini istemektedir. Müslümanlara da bu daveti yapmayı farz kılmıştır. Bu nedenle dinler arası diyalog terimini kullanmak veya ona çağırmak haramdır.

Bu ayete binaen kullandığımız terimlere çok dikkat etmeliyiz. Nitekim her kelime ve terimin birer mefhumu vardır. Eğer insan buna inanırsa ona göre düşünür ve amel eder. Müminler kafirlerin kullandıkları terimleri asla kullanmamalıdır. Ayette Allah’u Teala; “raina” sözcüğünü kullanmayın “unzurna” sözcüğünü kullanın demektedir. Demek ki; sözlerin ehemmiyeti çok büyüktür. Allah’u Teala bunu şöyle pekiştiriyor: “Beni dinleyin.” Müminleri, dinlememekten sakındırıyor. Bugün bir çok Müslüman bu hususta Allah’ı dinlememekte, kafirlerin kullandıkları İslam’a zıt sözcükleri kullanmaktadırlar. Bunun vebalî bütün Müslümanların üzerindedir. İslam kültürünü, fikirlerini böylelikle alt üst ederek, doğru kalkınmayı ve kavrayışı engellemektedirler. Allah’u Teala müminlere kafirlerin cehennemlik olduklarını anlatıyor. Yani; onlara uymayın çünkü onlar için şiddetli azap ve cehennem vardır. Siz onlara uyarsanız sizi de cehenneme götürür denmektedir. Şu gelecek ayette kafirlerin müminler için hayır istemediklerini, tersine müminleri helaka götürmek istediklerini pekiştirmektedir.

“(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kafirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Bakara 105)

Bu ayette kafirlerin Müslümanlara olan düşmanlıklarının ve kinlerinin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Zira onlar müminler için bir hayrın gelmesini asla istemezler. Öyleyse bunlar sürekli Müslümanlara karşı dilleriyle, mallarıyla ve silahlarıyla savaşmaktadır. Kur’an-ı Kerimde bir çok yerinde böylesi ayetler geçmektedir.

Burada dilleriyle nasıl savaştıkları gösterilmektedir. Sözcük ve terimlerle oynamakla, Müslümanların zihinlerini karıştırarak neticede Müslümanların tutum ve davranışlarını bozmaktadırlar. Zira bu ayet önceki ayete bağlıdır. Buna göre müminler fikir, siyaset, kültür ve hukukla ilgili kendilerine has terimlere sahip olmalıdır. Çünkü siyasetleri, fikirleri, kültürleri ve hukukları İslam akidesine dayalıdır. Bu nedenle bu konularla ilgili Osmanlıca terimlerin kaynağı sürekli Arapça olmuştur. Çünkü Arapça İslam’ın dilidir. Arapça’ya bağlı kalınıldığı müddetçe İslam mefhumlarıyla ilgili sözcükler üretilecektir. Şimdi ise, bu konularla ilgili terimler Avrupa dillerinden alınmaktadır. Türkiye’de İslamla savaş 78 yıldır sürmektedir. Demokrasi, cumhuriyet, laiklik, ulusçuluk ve temel hürriyetler gibi İslam’a zıt terimler devletin oturduğu temeli ve esasları olarak gösterilmiştir. Kafirler bu tür terimlerle bizim için hayır istemezler. Gerçek şu ki; geçen süre içerisinde bu terimlerden Müslümanlar çok büyük darbeler almışlardır. Şu var ki; kafirlerden kültür ve fikirle ilgili ne gelirse reddedilmelidir. Çünkü kültürleri, fikirleri ve inançları; dini hayattan ayırma esasına dayalıdır. Hatta Batıdan ne gelirse ona şüpheyle yaklaşılmalıdır. Çünkü onlar bizim için hiçbir zaman ve hiçbir şekilde hayır istemezler. Eğer onlardan gelen terimler mücerret, soyut, ayrıca inançlarını ve hayat görüşlerini içermiyorsa, sadece bir şeyin adı ise o takdirde incelenir ve bakılır. İslam’a zıt tarafı yok ise o terim kullanılabilir. Bunda hiçbir beis yoktur. Misal; araç ve gereçlerin, makine ve aletlerin isimleri. Otobüs, Radyo, Tren v.s.

İdeoloji gibi konuların da adı kullanılabilir. Bunun mânası; hayat nizamını içeren temel fikirlerdir. Bu bir konunun adıdır. Bu özel değil, geneldir. Bu nedenle Kapitalizm ideolojisi, Komünizm ideolojisi, İslam ideolojisi diye adlandırılabilir. Fakat İslam demokrasisi denilemez. Çünkü demokrasi bir konunun adı değil, kendisi bir konu ve fikirdir. Mânası ise; halkın hakimiyeti. Devlet bir konunun veya kuruluşun adıdır. Çünkü insanların kabul ettikleri mefhum, kanaat ve ölçülerini uygulayan sistem mânasındadır. Cumhuriyet ise halkın ekseriyetine dayalı bir yönetim şeklidir. Hilafet bir devlet şeklidir. Yürütme ve tatbikatta Resulullah (sav)’in yerine geçmektir. Bu sebeple İslam cumhuriyeti olamaz. İslam hilafet devleti olur. Kullanılan terimin yabancı olup olmadığı önemli değil, önemli olan o terimin içerdiği mânadır. Cumhuriyet kelimesinin telaffuzu Arapça’dır, ancak mânası İslam’a zıttır. Zira, cumhuriyet Republik’in tercümesidir. Arap ülkelerinde komünizm ve sosyalizm şuyuiyye ve iştirakiye olarak telaffuz edilir. Şuyuiyye’nin mânası komünizm ve iştirakiyye’nin mânası sosyalizmdir. Aynen nasyonalizmin milliyetçiliğe tercüme edildiği gibidir. Telaffuzların Arapça veya Türkçe olması şart değil, önemli olan mânalarıdır. Nasyonalizm; kendi halkına bağlılığı gösterip kendi halkını üstün kılmak, kendi halkı için çalışmak ve diğer halklardan ayrı göstermektir. Nasyonalizmin Türkçe’si; milliyetçilik, Arapça’sı kavmiyetçilik olarak telaffuz edilir. Ama bu telaffuzun mânası İslam’a zıttır, İslam’daki ümmet mefhumuna aykırıdır.

İşte, Ehl-i kitap Yahudiler ve Hıristiyanlar ve bunlarla beraber Ehl-i kitap olmayan müşriklerin hepsinin kafir olduklarını ve Müslümanlar için hiçbir hayır istemediklerini Allah’u Teala beyan etmektedir. Allah (cc) bu kafirlere şöyle cevap veriyor:

“Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir.”

Yani; siz değil, Ben müminlere hayır sağlıyorum, size ve sizin dil ve her imkanla savaşlarınıza rağmen. Bundan anlaşılıyor ki, müminler Allah’a uysunlar ki, kendilerine hayır gelsin. Kafirlere uyarlarsa Allah’tan onlara hayır gelmediği gibi kafirler de onlara hayır sağlayamazlar. Misal olarak; Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri Allah’a muhalefet ederek; Yahudilere, Hıristiyanlara, laik olan ve dini kabul etmeyen müşriklere yöneldiler. Netice şerdir. Bunlardan Türkiye’ye hiç hayır gelmedi, daima zarar ve kötülük geldi. Bundan dolayı da Allah’ın rahmeti onlar üzerine inmemektedir. Daima Allah’ın azabı inmektedir. Nitekim, nimetlerin sahibi Allah’u Teala'dır. Buradaki rahmet azabın ve lanetin zıddıdır. Hayrın zıttı şerdir. Rahmet İslam'a inanmakla ve uymakla gerçekleşir. Bunun neticesi hayır ve iyilik olur. Allah’a inanmamak veya isyan etmek, Allah’ın laneti ve azabının gelmesine sebep olur. Bunun neticesi; şer, kötülük, zarar, bela ve musibettir.

Allah Subhanehu ve Teala, müminlere; “Ey iman edenler” diye hitap etti. Müminlere değer verdiği için direkt olarak böyle hitap etti. Hiçbir zaman; Ey Ehl-i kitap, Ey kafirler, Ey müşrikler, Ey münafıklar diye seslenmedi. Hep "(Ey Muhammed) de ki; ey kafirler", "de ki; ey ehl-i kitap", "de ki; ey müşrikler", "de ki; ey münafıklar" diye seslendi. Elçisi Hz. Muhammed’e hitap ederek dolaylı olarak sen ya Muhammed onlara şöyle veya böyle de. Çünkü, onlarla muhatap olmak istemiyor, onları değersiz görüyor, onlara itibar vermiyor ve onlara direkt olarak seslenmiyor. Müminlere değer ve itibar verdiği için direkt olarak hitap ediyor.

Bu izahtan Müslümanlar düşünmek istemezler mi?! Kendi değerlerini bilmek istemiyorlar mı? Yoksa değersiz ve itibarsız olan kafirlere uymaya devam etmek mi istiyorlar?!

Bu yüzden Müslümanların, Allah (cc) katından kendilerine verilen bu değere itibar ve intibak ederek yüce Allah’ın belirlemiş olduğu yoldan hiç sapmadan, izzetli bir şekilde yaşamaları gerekir. Aksi takdirde kafirlere yönelmeleri suretiyle ellerindeki izzeti ve şerefi kaybederek dünyada ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olurlar. Müslümanların düşünmesi gereken nokta budur. Bu nokta öylesine hayati bir nokta ki, Müslüman’ın şahsiyetiyle var oluşunun veya zilletiyle yok oluşunun bir göstergesidir.

YIL 13  SAYI 148  MUHARREM 1423  NİSAN 2002

Yukarı