|
|
|
TEFSİR: BAKARA SÛRESİ
104-105
|
|
|
Esad MANSUR |
|
| |
“Ey iman edenler! "Râinâ"
demeyin, "unzurnâ" deyin. (Söylenenleri) dinleyin.
Kafirler için elem verici bir azap vardır.” (Bakara:
104) |
Müminler “raina” sözcüğünü kullanıyorlardı.
Bunun mânası; gözetlemek, kollamak anlamına gelmekteydi.
Fakat yahudiler bu sözcüğü başka mânada kullanmaya başladılar.
Bu sözcüğün Arapça telaffuzunu az miktarda değiştirerek
kötü mâna taşıyan bir sözcük haline getirerek
kullanmaya başladılar. Ayrıca, "Esselamu Aleyküm" cümlesinin
bir harfini değiştirmek suretiyle sözcüğü kötü
mânaya çevirdiler. Şöyle ki; “Esse’amu Aleykum” şeklinde
telaffuz edildiğinde bunun mânası; “size ölüm olsun”
demektir. “Raine” kelimesini buna benzer kötü
mânada kullanmaya başladılar.
Resulullah (sav), müminlerin, kelimeleri
kullanımlarında dikkatli olmalarını istedi. Allah Resulü (sav)
başka mâna taşıyabilecek kelimelerin, sözcüklerin,
ıstılahların, terimlerin ve ifadelerin kullanılmamasına
dikkat çekmiştir.
Bu asırda sosyalizm, demokrasi, hürriyet,
insan hakları, dinler arası diyalog, cumhuriyet v.s. gibi
kelimeler yaygın bir halde kullanılmaktadır. Günümüzde
Allah ve Resulünün nehyine kulak vermeyenler bu ve benzeri
kelimeleri İslam’a dayandırmaya çalışıyorlar.
Bunlar İslam’a zıt oldukları için reddedilir. İslam’da
da olup, İslamla çelişen bir mânaya da gelmiyorsa herhangi
bir kelimenin kullanılmasında bir beis yoktur. Misal olarak,
"ekonomi" yabancı bir terim ve lafızdır. Yunanca da mânası;
"evin geçimini sağlamaktır". Ondan sonra gelişip devletin
gelirinin nasıl tahsil edileceği ve harcamaların nasıl
yapılacağı mefhumunu taşıyan bir kelime haline geldi. Bu
mânada bir kullanış İslam’da mevcuttur.
İslam devletinin
gelir ile ilgili siyaseti vardır.
Ekonomi kelimesi İslam da "iktisat" mânasındadır. İslamla
çelişen hiçbir tarafı yoktur. Bazı Müslümanlar geçen
asrın elli ve altmışlı yıllarında sosyalizmin parlak
olduğu dönemlerde; “İslam da sosyalizm vardır” demeye
başladılar ve ardından kitaplar yazdılar. Oysa sosyalizm
İslamla çelişmektedir.
Bugün demokrasinin propagandası yapılmakta,
bir takım Müslümanlar “İslam da demokrasi var” diyerek
kitap ve makaleler yazmaktadırlar. Oysa demokrasi; "halkın
hakimiyetidir". Bu nedenle, her konuda hürriyet insanlara
tanınır. Bu yüzden ise, demokrasi terimi İslam'da yoktur, küfürdür,
onunla çalışmak haramdır. "Hürriyet" terimi köleliğin
tersidir. Fakat batıdaki hürriyet terimi; "iradeyi mutlak
şekilde kullanmak" mânasındadır. İslam da, insanların
hakimiyeti yoktur. İnsana hürriyet verilmez. Her insan Allah’ın
kuludur, kölesidir. Allah’ın emir ve nehyi ile bağımlı
ve kayıtlıdır. Bu nedenle batıdaki hürriyet mefhumunu
kullanmak haramdır. Ondan istifade etmek için dahi ona çağırmak
haramdır. Bu şekildeki bir hareket insanların sınırlı
akıllarıyla ortaya koydukları batıl kanun ve düzenleri meşru
gösterip, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını tanımamayı
içerir ki, bu küfürdür. Batıda yerleşik dört temel
hürriyet anlayışı vardır:
1- Şahsi hürriyet; insan istediğini yapar
ve yapmakta serbesttir.
2- Görüş ve fikir hürriyeti; istediği
fikri ve görüşü söyleme özgürlüğüne sahiptir.
3- Mülk edinme hürriyeti; istediği şeyi
istediği yolla mülk edinir.
4- İnanç hürriyeti; istediği dine girer ve
çıkar.
İşte, temel ve genel hürriyetler bunlardır.
Bunlar İslam’a taban tabana zıttır. Müslüman şahsında,
fikrinde, mülk edinmesinde ve inancında İslam’a
bağlıdır, hürriyet diye bir şey yoktur.
Cumhuriyet, "çoğunluğun
hakimiyetidir". İslam
ise; çoğunluğa ve azınlığa itibar etmez. Yalnız şer-i
hükümlerin hakimiyeti vardır. Devlette halife şer-i hükümleri
uygular, halkın çoğunluğunun görüşlerini değil. Bu
sebeple İslam da Hilafet sistemi vardır. Müslümanlara
şeriatı uygulayan yöneticiye halife denir. Resulullah (sav)
bu sisteme Hilafet sistemi adını verdi. Buna göre
cumhuriyet İslam dışı bir rejimdir ve cumhuriyet
sistemine inanarak çağırmak küfürdür.
İnsan hakları; temel hürriyetler kapsamında
yer alan batıl bir ifadedir.
Dinler arası diyalog; diğer dinleri batıl
görmeme ve onlarla ortak noktayı bulmak demektir ki,
böyle bir düşünce İslam davetiyle çelişmektedir. Zira
İslam diğer dinleri nasıl batıl saymakta ise buna mensup
olan kişilerin bu dini terk edip, hak din olan İslam’a girmelerini
istemektedir. Müslümanlara da bu daveti yapmayı farz
kılmıştır. Bu nedenle dinler arası diyalog terimini
kullanmak veya ona çağırmak haramdır.
Bu ayete binaen kullandığımız terimlere
çok dikkat etmeliyiz. Nitekim her kelime ve terimin birer
mefhumu vardır. Eğer insan buna inanırsa ona göre düşünür
ve amel eder. Müminler kafirlerin kullandıkları terimleri
asla kullanmamalıdır. Ayette Allah’u Teala; “raina”
sözcüğünü kullanmayın “unzurna” sözcüğünü
kullanın demektedir. Demek ki; sözlerin ehemmiyeti çok
büyüktür. Allah’u Teala bunu şöyle pekiştiriyor: “Beni
dinleyin.” Müminleri, dinlememekten sakındırıyor.
Bugün bir çok Müslüman bu hususta Allah’ı dinlememekte,
kafirlerin kullandıkları İslam’a zıt sözcükleri
kullanmaktadırlar. Bunun vebalî bütün Müslümanların
üzerindedir. İslam kültürünü, fikirlerini böylelikle
alt üst ederek, doğru kalkınmayı ve kavrayışı engellemektedirler.
Allah’u Teala müminlere kafirlerin cehennemlik olduklarını
anlatıyor. Yani; onlara uymayın çünkü onlar için
şiddetli azap ve cehennem vardır. Siz onlara uyarsanız sizi
de cehenneme götürür denmektedir. Şu gelecek
ayette kafirlerin müminler için hayır istemediklerini,
tersine müminleri helaka götürmek istediklerini pekiştirmektedir.
“(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kafirler ve
putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini
istemezler. Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah
büyük lütuf sahibidir.” (Bakara 105) |
Bu ayette kafirlerin Müslümanlara olan düşmanlıklarının
ve kinlerinin ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Zira
onlar müminler için bir hayrın gelmesini asla istemezler.
Öyleyse bunlar sürekli Müslümanlara karşı dilleriyle,
mallarıyla ve silahlarıyla savaşmaktadır. Kur’an-ı
Kerimde bir çok yerinde böylesi ayetler geçmektedir.
Burada dilleriyle nasıl savaştıkları gösterilmektedir.
Sözcük ve terimlerle oynamakla, Müslümanların zihinlerini
karıştırarak neticede Müslümanların tutum ve
davranışlarını bozmaktadırlar. Zira bu ayet önceki
ayete bağlıdır. Buna göre müminler fikir, siyaset, kültür
ve hukukla ilgili kendilerine has terimlere sahip olmalıdır.
Çünkü siyasetleri, fikirleri, kültürleri ve hukukları
İslam akidesine dayalıdır. Bu nedenle bu konularla ilgili
Osmanlıca terimlerin kaynağı sürekli Arapça olmuştur.
Çünkü Arapça İslam’ın dilidir. Arapça’ya bağlı
kalınıldığı müddetçe İslam mefhumlarıyla ilgili
sözcükler üretilecektir. Şimdi ise, bu konularla ilgili
terimler Avrupa dillerinden alınmaktadır. Türkiye’de
İslamla savaş 78 yıldır sürmektedir. Demokrasi,
cumhuriyet, laiklik, ulusçuluk ve temel hürriyetler gibi
İslam’a zıt terimler devletin oturduğu temeli ve esasları
olarak gösterilmiştir. Kafirler bu tür terimlerle bizim
için hayır istemezler. Gerçek şu ki; geçen süre
içerisinde bu terimlerden Müslümanlar çok büyük
darbeler almışlardır. Şu var ki; kafirlerden kültür ve
fikirle ilgili ne gelirse reddedilmelidir. Çünkü
kültürleri, fikirleri ve inançları; dini hayattan ayırma
esasına dayalıdır. Hatta Batıdan ne gelirse ona şüpheyle
yaklaşılmalıdır. Çünkü onlar bizim için hiçbir zaman
ve hiçbir şekilde hayır istemezler. Eğer onlardan gelen
terimler mücerret, soyut, ayrıca inançlarını ve hayat görüşlerini
içermiyorsa, sadece bir şeyin adı ise o takdirde incelenir
ve bakılır. İslam’a zıt tarafı yok ise o terim kullanılabilir.
Bunda hiçbir beis yoktur. Misal; araç ve gereçlerin,
makine ve aletlerin isimleri. Otobüs, Radyo, Tren v.s.
İdeoloji gibi konuların da adı
kullanılabilir. Bunun mânası; hayat nizamını içeren
temel fikirlerdir. Bu bir konunun adıdır. Bu özel değil,
geneldir. Bu nedenle Kapitalizm ideolojisi, Komünizm
ideolojisi, İslam ideolojisi diye adlandırılabilir. Fakat
İslam demokrasisi denilemez. Çünkü demokrasi bir konunun
adı değil, kendisi bir konu ve fikirdir. Mânası ise; halkın
hakimiyeti. Devlet bir konunun veya kuruluşun adıdır.
Çünkü insanların kabul ettikleri mefhum, kanaat ve
ölçülerini uygulayan sistem mânasındadır. Cumhuriyet ise
halkın ekseriyetine dayalı bir yönetim şeklidir. Hilafet
bir devlet şeklidir. Yürütme ve tatbikatta Resulullah (sav)’in
yerine geçmektir. Bu sebeple İslam cumhuriyeti olamaz.
İslam hilafet devleti olur. Kullanılan terimin yabancı olup
olmadığı önemli değil, önemli olan o terimin içerdiği mânadır.
Cumhuriyet kelimesinin telaffuzu Arapça’dır, ancak mânası
İslam’a zıttır. Zira, cumhuriyet Republik’in tercümesidir.
Arap ülkelerinde komünizm ve sosyalizm şuyuiyye
ve iştirakiye olarak telaffuz edilir. Şuyuiyye’nin
mânası komünizm ve iştirakiyye’nin mânası
sosyalizmdir. Aynen nasyonalizmin milliyetçiliğe tercüme
edildiği gibidir. Telaffuzların Arapça veya Türkçe olması
şart değil, önemli olan mânalarıdır. Nasyonalizm;
kendi halkına bağlılığı gösterip kendi halkını üstün
kılmak, kendi halkı için çalışmak ve diğer halklardan
ayrı göstermektir. Nasyonalizmin Türkçe’si;
milliyetçilik, Arapça’sı kavmiyetçilik olarak
telaffuz edilir. Ama bu telaffuzun mânası İslam’a
zıttır, İslam’daki ümmet mefhumuna aykırıdır.
İşte, Ehl-i kitap Yahudiler ve Hıristiyanlar
ve bunlarla beraber Ehl-i kitap olmayan müşriklerin hepsinin
kafir olduklarını ve Müslümanlar için hiçbir hayır
istemediklerini Allah’u Teala beyan etmektedir. Allah (cc)
bu kafirlere şöyle cevap veriyor:
“Halbuki Allah rahmetini dilediğine verir.”
Yani; siz değil,
Ben müminlere hayır
sağlıyorum, size ve sizin dil ve her imkanla savaşlarınıza
rağmen. Bundan anlaşılıyor ki, müminler Allah’a
uysunlar ki, kendilerine hayır gelsin. Kafirlere uyarlarsa
Allah’tan onlara hayır gelmediği gibi kafirler de onlara
hayır sağlayamazlar. Misal olarak; Türkiye Cumhuriyeti
yöneticileri Allah’a muhalefet ederek; Yahudilere, Hıristiyanlara,
laik olan ve dini kabul etmeyen müşriklere yöneldiler.
Netice şerdir. Bunlardan Türkiye’ye hiç hayır gelmedi,
daima zarar ve kötülük geldi. Bundan dolayı da Allah’ın
rahmeti onlar üzerine inmemektedir. Daima Allah’ın
azabı inmektedir. Nitekim, nimetlerin sahibi Allah’u Teala'dır. Buradaki rahmet azabın ve lanetin zıddıdır.
Hayrın zıttı şerdir. Rahmet İslam'a inanmakla ve uymakla
gerçekleşir. Bunun neticesi hayır ve iyilik olur. Allah’a
inanmamak veya isyan etmek, Allah’ın laneti ve azabının
gelmesine sebep olur. Bunun neticesi; şer, kötülük, zarar,
bela ve musibettir.
Allah Subhanehu ve Teala, müminlere;
“Ey iman edenler” diye hitap etti. Müminlere değer verdiği
için direkt olarak böyle hitap etti. Hiçbir zaman; Ey
Ehl-i kitap, Ey kafirler, Ey müşrikler, Ey münafıklar diye
seslenmedi. Hep "(Ey Muhammed) de ki; ey kafirler",
"de ki; ey
ehl-i kitap", "de ki; ey müşrikler", "de ki; ey münafıklar"
diye seslendi. Elçisi Hz. Muhammed’e hitap ederek dolaylı
olarak sen ya Muhammed onlara şöyle veya böyle de.
Çünkü, onlarla muhatap olmak istemiyor, onları değersiz görüyor, onlara itibar vermiyor ve onlara direkt
olarak seslenmiyor. Müminlere değer ve itibar verdiği için direkt
olarak hitap ediyor.
Bu izahtan Müslümanlar düşünmek
istemezler mi?! Kendi değerlerini bilmek istemiyorlar
mı? Yoksa değersiz ve itibarsız olan kafirlere uymaya devam
etmek mi istiyorlar?!
Bu yüzden Müslümanların, Allah (cc) katından kendilerine
verilen bu değere itibar ve intibak ederek yüce Allah’ın
belirlemiş olduğu yoldan hiç sapmadan, izzetli bir şekilde
yaşamaları gerekir. Aksi takdirde kafirlere yönelmeleri
suretiyle ellerindeki izzeti ve şerefi kaybederek dünyada
ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olurlar. Müslümanların düşünmesi
gereken nokta budur. Bu nokta öylesine hayati bir nokta ki,
Müslüman’ın şahsiyetiyle var oluşunun veya zilletiyle
yok oluşunun bir göstergesidir.
|
|
YIL
13 SAYI 148 MUHARREM 1423 NİSAN 2002
|
|
|
|
|