Her siyasi ortamda bir çok fikirlerden
bahsedilebilir, fakat siyasi ortama hakim olan ise belli bir
ideolojinin fikirleridir. Siyasi çevrede de mutlaka belirli
ölçüler bulunmak zorundadır. Bunun manası; siyasi çevre
belli fikirlerin etkisi altındadır.
Kapitalist siyasi ortamda, bu fikrin tesiri
altında bulunan siyasi çevrenin yoğunluğu görülür.
Siyasi çevre bu fikirler doğrultusunda üretkendir ve bu bakış
açısı çerçevesinde bütün konular netleştirilir. Komünizmde
farklı bir siyasi ortam olduğu gibi, İslamın hakim olduğu dönemlerde
de siyasi ortam bu günkü Müslümanların yaşadığı
siyasi ortamdan farklı bir yapıya sahipti.
Hadarat ve kültürün etkinliği siyasi
çevre üzerinde ağırlık basmasıyla kalmaz, toplumu bu
esaslara göre yaşamaları için yönlendirici pozisyon
üstlenir. Hadarat ve kültürden yoksun olan ülkelerde veya bağımlı
olan ülkelerde siyasi ortam ve siyasi çevre daha farklıdır.
Buradaki siyasi ortam bağımlı olduğu devletin güdümündedir.
Siyasi çevre ise kısıtlı hareket etmek zorunda veya
sınırlandırılması gereklidir. Bunun nedeni de tabi olduğu
devlete muhalif fikir ve düşünceler orada maya tutmasın.
Devletler arasında siyasi ortam ve siyasi
çevre farklılıklar arzeder. Şöyle ki; ideolojik bazda
hareket eden siyasi ortama sahip olan devlet ideolojisinin
gereklerine göre şekillenmiştir. Siyasi çevre hadaratı
korumak ve taşımak için bu işle meşguldür. Dışarıda bu
düşüncelerinin mayalanması için uygun ortamlar arar.
Bu gün İslamî fikirlerin siyasi ortam veya
siyasi çevreye girmesi, İslam beldeleri ve batı ülkeleri
için farklılıklar arzeder. Bu ancak Batı devletlerinde
siyasi çevreye İslâmı tanıtma, onlardaki ön yargıyı
kırma, İslamın güzelliklerini onlara gösterme amaçlı
olurken İslam beldelerinde böyle değildir. İslam
beldelerinde fikirler siyasi çevreye sunulurken otoritenin bu
fikirleri uygulaması veya uygulayacak (otoriteye talip olan)
kişilere yönetimi devretmesi şeklinde tezahür eder ve
ümmete de fikirleri uygulamaya koymaları için otorite
üzerinde etkin olmaya çağrılır. Bu arada otorite ile
yapılan çatışma ümmete aksettirilir.
Siyasi ortam dünya yüzeyindeki gelişmeleri,
haberleri, olayları takip edip fikirler ve görüşler açısından
insanın işlerini gütmekle ilgili bir metot benimseyen siyasi
kişiler çevresinden ibaret olduğunu söylemiştik. ABD gibi
yerlerde odaklaşan siyasi çevre kapitalist fikirlerin
etkisinde kaldığı için bu çevrede en ağırlıklı basan
konular, menfaatin nasıl kazanılacağı, hürriyet, demokrasi,
diyalog gibi konulardır. O siyasi çevrenin derdi ferdi
ilerlemeye göre siyasi ortam oluşturmaktır. Bundan dolayı bu
çevrede muhalif yetiştirmek, siyasi yöneticileri eleştirmek
bir hak olarak ele alınır. Hatta bu noktada siyasi çevre bu
yolla büyük rantlar elde eder. Bu çevre bir gurubu
yükseltirken diğer gurup veya şahsiyeti alçaltabilir. Aslında
kapitalist fikirler onlarda hakim olsa da siyasi çevre
menfaat açısından iki zıt kutup oluşturur. Menfaatlarının
birleştiği noktalarda da tek kutupmuş gibi hareket ederler.
Aynen bu gün olduğu gibi; İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıkta
hemfikirdirler. Bunların ne zaman nerede nasıl hareket
edeceklerini kestirmekte bazen zorlaşır. Yani bu siyasi
çevre kaypak bir zemin üzerindedir. Bunu kapitalist olan
dünya devletlerinin yapılarında, ortamlarında ve siyasi
çevresinde daha açık bir şekilde görmek mümkündür.
Bundan dolayıdır ki; ABD ve batı devletlerinde yöneticilere
komplolar kurmak pek yaygındır. Aynı şekilde bu ülkelerin
diğer ülkelerde de çeşitli komplolar düzenlemekle uğraştıklarını
görürüz. ABD’nin İngiliz sömürgelerini eline geçirmek
istemesi gibi.
Burada şu noktaya değinmek istiyoruz: ABD
belki de siyasi çevre konusunda tarihte şu ana kadar
yapılmamış bir kurumlaşmayı gerçekleştirmiştir. Şöyle
ki; dünya siyasetini ellerinin içine alacak siyasi ortamı
oluşturmuştur. Devletlerarası bir çok teşkilatları ve
kurumları (BM, İMF) bünyesinde toplayarak, o devletlerin
siyasilerini etkileyecek siyasi çevreyi avucunun içine almıştır.
Yani bir nevi global siyasi çevreyi oluşturmuştur. Gerçi
bugünkü gelinen noktada Amerikanın buna da pek ihtiyacı
kalmamıştır. Çünkü, ABD artık firavunlaşmıştır.
Kendisini ilah gören, hiç bir fikre (kapitalist fikirlerden
demokrasi, insan hakları gibi fikirlere dahi) müsamahalı
yaklaşmayan, vurup-kıran, hiçbir kural tanımayan vahşi bir
kovboy olmuştur. Siyasi çevre noktasında böyle bir yapılanmayı
diğer devletlerde görmek mümkün değildir. Buna belki süper
güç olmanın verdiği avantajda denilebilir. Osmanlı ve
İngiltere de dahil olmak üzere bunu tarihte süper güç olmuş
olan diğer devletlerde görmek mümkün değildir. Ayrıca
ABD bunun önemini çok iyi kavramış olacak ki, bu hususta
milyarlarca dolar sarf ederek siyasi tabakayı kendisine
çekip onları kendi siyasi çevresinde tutmaya çalışmaktadır.
Bundan dolayı ABD politikası dünya yüzeyinde şu an için
çok aktif gözükmektedir. Gerçi bu cümleyi siyasi bir devlet
için sarfetmek gerekir. Bugün Amerika siyasi olmaktan öte
saldırgan bir devlettir. Saldırganlık fikri bazda değil güç
bazındadır ki bu da; kapitalist ideolojisinin ve fikirlerinin
çöktüğünün delilidir. Saldıracağı ülkeler,
sömürgesi altına alacağı yerler, bu hususlarda atılacak
adamlar, en ince detaylar yine bu siyasi çevrede gündem konusu
olur ve bütün detaylarıyla ele alınır. 11 Eylül olaylarının
ortaya konuluş şekli bunun açık bir örneğini teşkil eder.
Fikri bazda çöken kapitalizm her tarafta birden
Müslümanlara saldırıyı meşru göstermeye, onlara
terörist damgası vurulmasının işlenmesi ve arkasından
acımasız saldırıların ortaya konması perde arkası bu
siyasi çevrenin işlerindendir.
İslamî siyasi ortam ise bunlardan tamamen
farklıdır. Orada hakim olan ideolojinin kendisidir. Siyasi
ortam bu ideolojinin esasları çerçevesinde hareket eder.
Siyasi çevre dünyadaki siyasi gelişmeleri izler, tahlil eder,
bunlar hakkında şer-i hükümler çerçevesinde düşüncelerini
ortaya koyarak siyasi ortamı ve toplumu doğru düşüncelere
kanalize eder. Siyasi ortamda yabancı fikir ve düşüncelere
yer olmadığı gibi siyasi çevrede hakim olan yapı yalnızca
İslam ölçüleridir. Siyasi çevrede kafirlerin etkinliği
önlenir ve de onların bu ortamda etkin olmalarına müsaade
edilmez. Yabancı fikirler siyasi çevrede etkin olma imkanı
bulabilir. Yabancı fikirler karşısında savunulan fikirler
toplumda köklü olarak hakim değilse bütün kapılar
kapatılmalı, toplum tümüyle İslami fikirler
doğrultusunda karantinaya alınmalıdır. Hint, Yunan ve İran
felsefelerinin o günkü siyasi çevreyi etkilediği malumdur.
Bu noktada kelamcılar doğmuş, ümmet çok büyük bir
enerjisini bu alanda harcamıştır. İslam Devleti Hilafetin
yıkılışı da siyasi çevrede İslam dışı fikirlerin
tesirlerinin görülmesinden sonra olmuştur. Siyasi çevrede
fikirlere kapı kapatılmaması gerekirse de bu demek değildir
ki; bütün zararlı fikirler ve Müslüman olmayan
şahsiyetlere müsaade edilir. Bu anlamı taşımaz. Bu
akideye bağımlı olan kişilerin İslami noktada etkin
olması, yabancı fikirlerin etkisini kırması, dünya
düzeyinde yeni tezahür eden her tür gelişmeleri İslami
fikirler ışığında değerlendirme anlamını taşır.
Ayrıca siyasi çevrenin korunması gerekir. Bundan dolayıdır
ki siyasi çevre İslam’ın ilk dönemlerinde etkin olan
sahabelerin (Hz. Osman (ra) zamanına kadar) Medine dışına çıkmaları
engellenmiştir. İslamın ilk döneminde olduğu gibi son dönemlere
kadar siyasi ortam ve siyasi çevre mevcuttu. 17. asırda büyük
yara alan siyasi çevre dışarıdan gelen fikirlerin tesiri
altında kalarak, hayata bakışlarında batı hadaratını
ölçü aldılar. Bu siyasi çevrede bakışlar köreldiği için
de İslam Devleti beyin tabakasını kaybetti. Abdulhamid’te
siyasi adam (kaht-ı rical) yokluğundan bahsederken aslında
bunu kastetmiştir. Siyasi elemanın yokluğundan değil İslami
esaslara göre siyaset edecek elemanların yokluğu söz
konusu idi.
İslam’ın bütün fikirleri siyasidir.
Hatta akideye ait fikirler dahi. Bundan dolayı İslamın bütün
alanı siyasi ortamı teşkil eder. İslam’la idare olunan
belde ümmeti ve siyasi çevresini İslam’la donatmak
zorundadır. İslami siyasi ortamda kapitalist yapıda olduğu
gibi muhalif diye bir grup olmaz ve de müsaade edilemez. Yani
İslam karşıtı veya Hilafet karşıtı siyasi çevre oluşturulmaz
ve bu doğrultudaki çalışmalar engellenir. Siyasi çevrede
kim yer alırsa alsın şer-i hükümler çerçevesinde
hareket eder, toplumu bu doğrultuda besler, hükümlerin
uygulanmasında titiz olur ve yönetimi her türlü sapmalar karşısında
doğruyu göstererek etkilemeye çalışır. Hz. Ömer’e
hutbede iken bir meseleden dolayı karşı çıkan kadın
örneğinde olduğu gibi. İslam devleti bu kadar uzun ömürlü
olabilmişse siyasi çevresinin etkin fikirlerle donanmış
olması ve bu siyasi çevrenin ümmetin üzerinde güven sağlamasından
kaynaklanmıştır. Halife seçimlerinde siyasi çevrenin
görüşleri daima ön plana çıkardı ve her dönem bu siyasi
çevre varlığını korumuştu. İlk dönemlerde öne çıkan
siyasi çevrenin etkili kişilerinden bazıları şunlardı:
Ubeyde b. El-cerrah, Ali b. Ebu Talip, Osman b. Affan, Sa’d b.
Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, ez-Zübeyr b. Avvam, Talha b.
Ubeydullah ve Abdullah b. Ömer.
Bugün siyasi ortamda bir çok Müslüman kişilerin
bulunmasına rağmen onların etkilendiği fikirler İslami
fikirler değildir. Demokratik, kapitalist, laik fikirlerden
etkilenmişler, İslamî bir hayat nizamı olarak anlamaktan
çok sadece ruhani bir din anlayışına sahip olduklarından,
bu gün İslami fikirlerin siyasi çevreye girmesi yine
Müslümanların elleri ve amelleriyle önlenmektedir.
Günümüzde ne yazık ki, İslami siyasi bir
ortam yoktur. Bundan dolayı da bir asra yakın geçen süre
içerisinde İslam beldelerinde küfür olan siyasi bir ortam ve
bu noktada odaklaşmış siyasi çevre bulunmaktadır. Hatta
batı hiç durmadan siyasiler ve siyasi ortamı etkileyecek kişiler
yetiştirerek Müslümanların başlarına dikmekte ve hain
yönetimlere pompalamaktadırlar. Ümmet bunları kabul etmese
de, getirdikleri fikir ve düşüncelere pek rağbet göstermese
de, bir hedefe sahip olmamalarından, tepkisiz kalmalarından
dolayı batı bugün bunları zorla dayatmaktadır. Bundan
dolayı bugün Müslümanlar perişan, kendilerinden olmayan
otireteler altında ezilmekte, belirli bir kesimde kokuşmuş
siyasi ortamın hizmetçileri konumundadırlar. Onlar ancak güdümlü
siyasetle kafirlerin işlerini yürütmek için siyasi ortamda
bulunuyor ve hizmet ediyorlar. Batı güdümlü siyasi
çevrede bulunan insanların sayısı sınırlı olduğu gibi
yine bunlar bu alana her türlü etki edecek siyasi yapılanmalara,
fikri çatışmalara karşı korunur ve teşebbüs eden kişiler
halkın nezdinde çeşitli saptırmalarla kötü gösterilir.
Yaptıkları işler kendileri açısından
doğruluk payına sahip olabilir. Çünkü onlar İslamın
etkileyici gücünü çok iyi bilmektedirler. Bu gücün
Müslümanlar üzerinde etkili olabileceği gibi siyasi çevrede
çok çabuk etkili olacağından, İslami fikirlerin yeniden Müslümanların
arasında can bulacağından, Hilafettin yeniden kurulmasından
korkuyorlar. Bu korkularında kendi çaplarında
haklıdırlar. Hilafetin gelişi onların sahip oldukları bütün
halleri boşa çıkaracaktır. Makam ve mevkilerini kaybedecek,
toplumda sözleri geçerli olmayan birer asalak olarak dolaşacaklardır.
Fakat bunların sinsi hareket etmesinden korkulur. Aynen
Resulullah (sav) döneminde olduğu gibi, münafıkların
durumuna benzer bir konum yeniden tekerrür edebilir. Bundan
dolayı İslam siyasetiyle yoğrulmuş kişilerin bu gibi
insanlara çok dikkat etmeleri ve mümkün olduğu kadar onları
siyasi ortam ve siyasi çevreden uzak tutmaları kaçınılmazdır.
İslamî fikirlerin hakim olduğu siyasi ortamın
olabilmesi ancak Hilafetin yeniden ikamesine bağımlıdır.
Bundan dolayı da bugünün en elzem meselesi siyasi çevreye bu
doğrultuda fikirlerin akıtılmasıdır. Bunun içinde;
İslam zihniyetiyle donanmış, İslam şahsiyetine sahip
siyasi eleman yetiştirmek için çalışmak gereklidir. Bu
kişiler aydın düşünceye sahip, uyanık kişiler olarak
toplumda, siyasiler arasında, siyasi çevrede etkin olmanın
yollarını aramalıdırlar. Siyasi çevrede sahip oldukları
düşünceleri açık ve sarih bir şekilde ortaya koyarak, bugün
İslam ümmeti üzerine çöreklenmiş batı zihniyetine sahip
siyasi ortamda hareket eden siyasi çevreyi etkilemeye
yönelmelidirler. Çünkü toplumlar bu beyin kadrosunun
elinde yapılanmaktadır. Siyaseti takip etmeyen, siyasi
çevreden uzak kalan kişiler her ne kadar kuvvetli fikirlere
sahip olursa olsunlar etkin olamazlar. İnsanlara İslami
fikirler kabul ettirile bilir, fakat bu fikirlerin yaşama geçme
sahası siyasi ortam, filizlenme noktası ise siyasi
çevredir. Açık bir ifade ile fikirlerin hayat bulması
siyasete soyunmak, bu alanda etkin olmak ve siyasi çatışmayı
gerekli kılar. Otorite ile ve onu besleyen siyasi çevre ile bu
çatışma gerçekleşmeden topluma İslamın fikirlerini,
siyasi hayat yapısını göstermek mümkün olmayacaktır.
İslamî fikirlerden haberdar olmak yeterli değildir. Ümmet
bu çalışmayı yapanları ancak otorite ile yapılan çatışmalar
sonucu daha kolay keşfedebilir. Ancak bu şekilde fikirler
arası çatışma görülebilecek, İslam fikrinin gücü ortaya
çıkacak, bu yönde çalışacak kitleye güven artacak,
bugün kafirlerin baskısından yeise kapılmışlık ve
umutsuzluklar ortadan kalkacak, tereddütler yok olup,
Müslümanlar sahip oldukları İslami fikirlerin etkinliğini
yeniden görerek canlılık kazanacaklardır. Böylece hedefte
netlik hasıl olacaktır.
İslamın güçlü fikri yapısı
karşısında hiçbir düşünce ayakta durma imkanına sahip
değildir. Bu fikir bugün siyasi ortamda hakim olmadığı
halde düzenlerin o kadar acımasız tavırları ve bütün
engellemelere rağmen yine de insanları etkisi altına
alabilmektedir. Devletler içerisinde Müslümanların
bulunduğu, kendi zihniyetlerini taşıyan partilere müsaade
edip onlara her türlü imkanları sağlamalarına, ümmetle
sahih parti arasına duvarlar örmelerine rağmen İslamî
fikirlerin önünü kesmeye güçleri yetmemektedir. Düşünün!..
Bir de bu engellerin ortadan kalkıp, İslam ideolojisini esas
almış bir partinin ümmetle kucaklaşmasını... Öylesi bir
ortamda İslami fikirler yeniden hayat bulmak için ümmetin
bağrında alev olup parlayacak, ümmeti bir çırpıda ayağa
kaldıracaktır. Halen akidenin köklerini bünyesinde taşıyan
o insanlar bu misyonla yeniden siyasi ortamda izzet
bulacaklardır. Aynen Resulullah (sav) ve ashabının bu işi en
güzel bir şekilde yerine getirdiği gibi.
Bugün bu gerçeği kavrayan ve kitlesel faaliyet
yapanlar her nerede olurlarsa olsunlar siyasi ortama girmek ve
siyasi çevrede bulunmanın yollarını aramak zorundadırlar.
Bu demek değildir ki, onların taşıdığı zihniyetten
kısmen bir parça kabul ederek, onların arasında yer alalım.
Asla! Gerçek anlamda davayı yüklenenler ve İslamî kitlenin
elemanları hiç tavizsiz bir şekilde fikri ve bu fikirlerden
kaynaklanan siyasi etkiyi İslamın yüklediği yükümlülükler
çerçevesinde göstermek zorundayız. Aynen Habeşistan’a hicret
eden sahabeler gibi.
Bu günkü var olan yapmacık ve köksüz o
siyasi çevrenin oturduğu çürük zemini, siyasi ortamlarının
içerisine düştüğü acziyeti, kaos dolu yaşantıyı göstermez
isek onları ve toplumu nasıl etkileye biliriz ki? Eğer İslamî
fikirleri siyasi alana indirmiyor, onları etkilemeye kalkışmıyorsak
etkileyen değil etkilenen konuma düşmüyor muyuz?!. Allah
bu noktada bizleri ve ümmeti korusun. Çünkü onların ümmeti
etkilemeye çalıştığı fikirler gayri İslamî
fikirlerdir. Daha açık bir ifade ile küfür fikirleridir.
Davayı yüklenenler ve İslamî kitleler,
önlerine çıkan her zorluk ve güçlüğe rağmen siyasi
çevrelerde etkin olmak için son gayretlerini göstermek
zorundadırlar. Şunu da biliyoruz ki, her gün korku dolu rüya
gören düzenler kendi çaresizliklerini, düzenlerinin
hiçbir işe yaramadığını itiraf etmelerine rağmen İslamî
fikirleri ve dava elemanlarını bu çevreye yaklaştırmak
istememektedirler. Her ne olursa olsun İslam bir gün onların
yuvalarını yıkacaktır. Musa (as) firavunu nasıl ki,
korkuttu ise, Resulullah (sav) Mekke’de nasıl müşrikleri
çaresiz bıraktı ise bu günde ümmet küfür sistemlerini
aynı şekilde İslamî fikirlerle tedirgin etmeye ve de
çökertmeye muktedirdir. İşte bütün zorluklara rağmen küfür
sistemlerini sarsan bir parti. Hizb-ut Tahrir Özbekistan,
Pakistan, Türkiye, Endonezya gibi İslami beldelerde ümmeti ve
siyasi çevreyi İslami fikirlerle etkileyerek yeniden İslami
hayatı (Raşidi Hilafet Devletini) kurmak için yoğun çaba
sarfetmektedir. Ümmeti, daveti yüklenen bu kişilerle
beraber olmaya ve onlara yardım etmeye davet ediyoruz.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü
de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve
görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size
yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (Tevbe
105)
|