Afganistan Savaşı’nın İşaretleri
I. GİRİŞ
11 Eylül 2001’de Birleşik Devletlere yapılan saldırılar
ve ABD liderliğinde Afganistan’a karşı yürütülen askeri kampanya, Orta
Asya’daki İslami hareketlerin dikkatlerini yoğun bir şekilde üzerine
çekti. Bu hareketlerden ikisi -IMU (Özbekistan İslami Hareketi) ve Hizb-ut
Tahrir el-İslami (İslami Kurtuluş Partisi)- Özbekistan, Kırgızistan,
Tacikistan yönetimleri ve daha geniş olarak uluslararası toplum ile en çok
ilgilenen ve takip eden iki hareket oldu. Bu brifing, Orta Asya’daki bu iki
hareketi dikkate alarak, Afganistan’daki müttefik askeri operasyonun
dinamik olarak nasıl geliştiğini ve bu hareketlerin üyelik, liderlik ve
kitlesel yapılarını ele almaktadır.
Orta Asya, bu çok farklı iki hareket ile ilgili olarak
kritik bir noktadadır. Bölgenin demokratik olmayan yönetimi, sıklıkla, bir
bütün olarak, dini ve sivil toplulukların üstesinden gelmek için, seçim
araçlarını baskı altında tutmaktadır. Bu yüzden bu grupların gündemleri,
metodları ve bildirileri (düşünceleri)ne yönelik giderek artan kamuoyu
desteği, daha büyük bir rahatsızlık doğurmaktadır. Uluslararası
toplumun anlaşılabilir terörizmle mücadele arzusu, beraberinde yeni bir
tehlike getirmektedir. Bu, bölgedeki yönetimlere (terörizmle mücadele adı
altında) siyasi tehdit olarak gördükleri tüm organizasyonlara karşı
baskılarını sürdürmeleri ve bu baskılarını artırmaları için rahat
bir yol verecektir ve bu da sadece bir bumerang etkisi yapacak ve bölge
dengelerinin uzun süre bozuk kalmasına neden olacaktır.
11 Eylül1 sonrasında, ABD başkanı George W. Bush
tarafından terörist bir organizasyon olarak anılan IMU’dan2 sonra, Hizb-ut
Tahrir hakkında da yazılar yazıldı. Bu muhtemelen ve en azından kısmen,
Özbekistan’ın Afganistan operasyonunda yaptığı işbirliğini güvence
altına alınmasına yardım etmek amacıyla yapıldı. Fakat son üç yıldır
sürdürdüğü, Özbekistan ile Kırgızistan’a sınırı geçerek saldırması
gibi militan faaliyetleri ve Özbekistan yönetiminin, şubat 1999’da
Taşkent’teki bombalamaların3 IMU tarafından yapıldığı şeklindeki
iddiaları, IMU üzerine çok daha fazla gidilmesine neden oldu. IMU ve liderliği
bir operasyon üssü olarak, Afganistan’ı sıklıkla kullanıyordu ve
örgütün hem Taliban ve hem de el-Kaide terörist şebekesiyle yakın bağlantıları
vardı.
Verilen bu kayıtlar açısından, IMU’nun 11 Eylül’den
sonra, kendisini uluslararası toplum ve bölgenin devletleri arasında
bulması, şaşırtıcı değildir. Hizb-ut Tahrir ise, kısmen daha az bir
uluslararası tepki aldı. Çünkü o, hedeflerine ulaşmak için
şiddet-dışı bir yaklaşımı desteklemektedir. Bununla beraber, IMU ile
esasen bölgede, İslami siyasi bir sistem kurmak amacı gibi, birçok ortak
amaçları paylaşmaktadırlar. IMU, Özbekistan hükümetini yıkmaya
yoğunlaşarak, daha kısa vadeli siyasi hedefler gerçekleştirme eğiliminde
iken; Hizb-ut Tahrir çok daha zor olan, tüm Müslümanları birleştiren bir
Hilafet4 kurmak gibi ütopik (!) bir hedefe sahiptir. Hizb-ut Tahrir üyeleri,
arasıra örgütlerinin izlediği yolu tekrarlıyorlar veya özellikle
Özbekistan’da üzerlerindeki baskının acısını yaşamaya devam etseler
bile, şiddete yönelmenin, temellerinin bir parçası olmasının imkansız
olduğunu söylüyorlar. Bununla birlikte Hizb-ut Tahrir, aşırılar olarak
tanımlanmalarından dolayı, özellikle Batılı politika üreticilerine sert
bir şekilde, meydan okumaktadır. Yani açıkça, sadece barışçıl
(şiddet-dışı) bir yol benimsediklerini ısrarla vurguluyorlar. Orta Asya’daki
yönetimler ise, onların siyasi sistem açısından çok ciddi bir tehdit olduğuna
inanarak buna, düşüncelerini şiddet-dışı bir ifadeyle dile getiren
insanları tutuklayarak cevap veriyorlar. Bu brifingin büyük bir kısmı,
ayrıntılı olarak Hizb-ut Tahrir üzerinde yoğunlaşarak, onun adam kazanma
yollarını, düşüncelerini ve Orta Asya’daki popülaritesindeki hızlı
artışa sevkeden unsurları incelemektedir.5
II.ÖZBEKİSTAN İSLAMİ HAREKETİ (IMU)
IMU’nun, Taliban ve el-Kaide bağlantıları ile artan
uluslararası şöhreti, kendisine çok pahalıya maloldu. Çelişkili
haberler olmasına rağmen, Kasım 2001’in sonlarında, grubun 32 yaşındaki
lideri Cuma Namangani’nin6, ABD’nin Afganistan’ın Mezar-ı Şerif bölgesini
bombalaması sırasında, yaralandıktan sonra ölenlerden7 biri olduğu geniş
bir şekilde rapor edildi. O, Kasım 2000’de Özbekistan yönetimi tarafından,
gıyabında ölüme mahkum edilmişti. ABD’nin Afganistan askeri operasyonun,
bir bütün olarak IMU’nun askeri güçlerine karşı etkisi hakkında, çok
az güvenilir bilgi bulunmaktadır. IMU’ya bağlı bir grup, Kasım ayında
Mezar-ı Şerif’te ve Kunduz’da (müttefiklere karşı) şiddetli çarpışmalara
katılıyorlardı. Son kentteki çatışmalar sırasında, çok fazla sayıda
IMU üyesinin öldürüldüğü görüldü. IMU’nun siyasi lideri Tahir Yuldaş
ise, muhtemelen hala hayattadır. Bazı haberlere göre o, halen Afganistan’da,
bazılarına göre de Pakistan’a kaçtı. Rus askeri kaynakları, sağlam
kalan Kunduz, Balh ve Samangan bölgelerinde dört adet IMU kampı olduğunu
iddia etmektedir.8 Fakat bu bilgi, bağımsız kaynaklar tarafından doğrulanmamıştır.
Onlar, Namangani’ye bağlı IMU kuvvetlerinin Taliban’la
beraber savaşarak, çok büyük ölçüde kayıp verdiklerini fakat Tahir
Yuldaş’a yakın duranların, kenarda kaldıklarını ve bu yüzden kurtulmuş
olabileceklerini söylemektedirler. Oysa herhangi bir IMU kampının
bombalamalardan kurtulmuş olması, zayıf bir ihtimal olarak görünmektedir.
Çünkü hem Özbek istihbaratı Afganistan’daki IMU konusunda çok gelişmiştir,
hem de daha önemlisi ABD hedef listesine tüm IMU kamplarını
yerleştirmişti. Bununla beraber, IMU’nun tümüyle yok edilmiş olması
ihtimal dışıdır. Şüphesiz ABD askeri liderlerinin, Ocak 2002’de yaptıkları
yorumlar9, onların IMU unsurlarının izlerini takip etmeye devam ettiklerini
doğrulamaktadır ki; onlar hala Afganistan’da kalmak gerektiğine
inanmaktadırlar. Yine IMU liderlerinin, bildirildiğine göre, Kasım 2001’de
iki Pakistan uçağı ile Kunduz’dan gizlice kaçtıkları iddia
edilmiştir.10
Savaştan kurtulanların bir kısmı, savaşın gelecek
değişimlerini bekleyip, (bekledikten sonra) kırsal alanda, kolayca ortadan
kaybolmuş olabilirler. Diğer kısmı ise büyük olasılıkla, eski el-Kaide
savaşçılarına katılmak için Pakistan’a gitmişlerdir. Bazı IMU
liderleri de İran’a göç etmiş olabilirler. Orta Asya güvenliğine yönelik
ileri sürülen daha ciddi bir tehlike ise, bazı IMU savaşçılarının
yeniden Tacikistan’a, daha doğrusu 2001 yılına kadar üslerini kurdukları
ve büyük ölçüde yönetimin kontrolü dışında olan doğu Tavildara bölgesine
dönmüş olabilmeleridir. İddialara göre bölgenin çoğu, iç savaş
sırasında Namangani ile birlikte savaşan, fakat şimdi Duşanbe’deki
koalisyon hükümetinin, Acil İşler bakanı olan Mirza Ziyaev’e bağlı
gruplar tarafından kontrol edilmektedir. ICG ile yaptığı bir röportajda11
Ziyaev, IMU’nun Tacikistan’a dönebileceği ihtimalini reddetmektedir.
Bununla beraber, hala bölgeye dönmenin yollarını arayan küçük gruplar
bulunmaktadır. Özbek ve ABD baskısı altında Tacik hükümeti yine de,
muhtemelen herhangi böyle gruplara karşı, geçmişte yaptıklarından daha
sert tedbirler almıştır. Gerçek ne olursa olsun, IMU’nun Kuzey
Afganistan’daki savaş sırasında, önemli kayıplar verdiğini ve şimdi
liderliğinde, organizasyonunda ve uygulamalarında köklü değişiklikler
yaşanacağını doğrulamak kaçınılmaz görünmektedir. Bölgesel
yönetimler özellikle Özbekistan yönetimi, Cuma Namangani’nin öldüğü
sanısından ve IMU’nun hasar görmüş olmasından memnundurlar. Şüphesiz
ki, IMU’nun ciddi bir hasara uğrayışını görmek, başkan Kerimov’un
bir arzusuydu. Zira o, ABD kuvvetlerine Afganistan operasyonu sırasında, tam
destek vererek Özbek askeri hizmetlerini içtenlikle açmıştı. Sonuçlar,
Kerimov için açık bir zaferdir.
Özbek yönetim zümresi arasında, Afganistan’dan gelen
tehdidin azaldığı, Tacik-Özbek sınırındaki mayınların temizlenmesi için
atılan adımlarla, sınır güvenliğinin önemli ölçüde rahatladığı ve
bu iki ülke arasında yeni geçişlerin açılabileceği şeklinde bir düşünce
vardır. Namangani, bölgede çok iyi tanınan bir IMU lideriydi ve o kolaylıkla
yer değiştiremezdi. O adamları üzerinde, hem izlediği sert bir disiplin hem
de kendisine olan şahsi bağlılık nedeniyle, çok sıkı bir kontrol
yerleştirmişti. Bu otoritenin, kolayca vekillerine (haleflerine) transfer
edileceğinin hiçbir garantisi yoktur.
Tahir Yuldaş da yine önemli bir kişidir. Fakat hem
karizması hem de otoritesi (Namangani’ye oranla) daha azdır ve bir saha
komutanı olarak, kendisini kanıtlayamaz. Mümkündür ki, o IMU’yu oluşturan
farklı grupların desteğini elinde tutmak konusunda, büyük bir zorlukla karşılaşacaktır.
Ancak diğer liderlerin ortaya çıkması da zaman alacaktır. Bu nedenle,
grubun kalıntılarından bazı küçük gruplar ve parçalar gelişebilir.
Her ne kadar bunlar muhtemelen benzer amaçlar ve taktikler kullansalar da, alt
tabakanın (örgütün yöneticileri dışında kalan kesiminin) uygun olduğunu
düşündüğü, tek bir liderlik altındaki (önceki) birleşik IMU
hareketinden çok daha az bir tehdit olurlar.
Afganistan’daki olaylar, sarsıcı bir şekilde, Orta Asya’daki
uyuşturucu12 ticaretinden ve özellikle Usame bin Ladin’in El-Kaide’sinden
geldiğine inanılan IMU’nun finansal kaynaklarını yok edecektir. Eğer
üretim, Afganistan’da daha iyi kontrol altına alınırsa; IMU ne
uyuşturuculara ulaşabilecektir, ne de Tacikistan üzerinden geçen uyuşturucu
yollarını daha uzun süre kontrol edebilecektir. Orta Doğu’da destekçilerin
de aralarında bulunduğu, diğer olası para kaynakları veya yerel siyasi
gruplar, kendi nüfuzlarını inşa etmenin bir vasıtası olarak, IMU’yu
kullanmanın yollarını aramaktadırlar. Bununla beraber Afganistan’daki
sığınağı olmaksızın IMU, muhtemelen ciddi bir finansal sıkıntıyla
karşı karşıya kalmaktadır. Hiç şüphesiz, yeniden gruplaşma ve stratejik
yansımaları olduğu sürece; yine de IMU’nun, bölgede güvenliği tehdit
eden bir unsur olarak, işinin bittiğine hükmetmek için oldukça erkendir.
Bazı kalıntılar er geç, Özbekistan’a karşı bir
diriliş kampanyasına girişebilirler. IMU galiba, 1999 ve 2000 yıllarında
başardığı gerilla tipi saldırıları, yeniden başlatamayacaktır. Ancak
devlet binalarına ve personeline yönelik bombalı saldırılar gibi, klasik
terör yöntemlerine fazlaca başvurabilir. Bu saldırı hedeflerinin
arasına, Hanabad’daki hava üssünün de yer aldığı, Özbekistan’daki
ABD hedeflerini de yerleştirebilir. Özbekistan’ın güvenlik servisleri, her
tarafta kontrolü sağladıkları halde; [ferdi saldırı-cemai savunma
(gerilla-düzenli ordu) düzeyinden kaynaklanan] seviye farkı ve
profesyonellikteki eksikliklerinden ötürü, karışıklığı
yaygınlaştıracak böyle bir tehdit karşısında zayıf kalabilirler. Eğer
Tahir Yuldaş, IMU’yu tekrar toplayacak bir lider olarak meydana çıkarsa,
siyasi açıdan daha sofistike bir hareket oluşturabilir. Yuldaş’ın Orta
Doğu, İran ve Pakistan’da geniş bağlantıları bulunuyor ve IMU’nun
temel dış finansal kaynaklarını elinde tutuyordu. Eğer o IMU’nun askeri
gücünü kaybetmemiş ise, hem şiddet hem de siyasal propaganda yoluyla
Kerimov yönetimini zayıflatmak amacıyla, daha uzun süreli bir kampanya
geliştirme girişiminde bulunabilir.
IMU’nun uyumlu/birleşik hareket kabiliyeti, açıkça
tehlikede olsa bile, bu aynı derecede önemli olan bir gerçeğin üzerini
örtmemelidir: IMU’nun oluşmasına ve ayakta kalmasına yardımcı olan
şartlar, değişmeden olduğu gibi kaldı. Özbekistan Bağımsız İnsan
Hakları Derneği’nin başkanı, Mikail Ardzinov’un öne sürdüğü gibi:
“Hizb-ut Tahrir ve IMU’nun dağıtılması, Özbekistan’ı daha güvenli
bir hale getirmeyecektir. Zira gerçek problemler henüz çözülmedi ...
Otoriter stratejilerin istikrar sağlaması imkansızdır. (Bunun için) bir yıl
içinde, tutuklamaların, duruşmaların, terörist eylemlerin ve siyasal
haklardan yoksun kalmanın, daha da artıracağını göreceğiz ...
Uluslararası toplum adına, terörizm ile mücadeleye birincil odak olarak
verilen destek gibi bir desteği, insan hakları organizasyonlarının
desteklenmesi için verilmediğini hissediyoruz.”13
Özbekistan’da IMU’ya verilen desteğin düzeyi, 11
Eylül’den sonra biraz değişti. Afganistan’daki savaşın, insanların
davranışlarının siyasal değişimin olanaklarına doğru yön değiştirmesine
geniş bir etkisi olmadı. Laik bir yörüngesi bulunan Özbekistan’da,
Namangani’nin ölüm haberi, gayri-müslimlerce olduğu kadar Müslümanlarca
da ferahlatıcı bulundu. Buna oranla, Eylül ayından önce IMU’yu
destekleyen, toplumun çok küçük bir azınlığı; Özbekistan’ın
siyasal sisteminin sadece şiddet yoluyla değişebileceğine fazlasıyla
inanmaya devam etmektedir.
Fakat yönetimin yıkılışını görmek isteyenlerin çoğu,
şiddeti reddetmekte ve bu isteme uygun olan, Hizb-ut Tahrir gibi grupları
desteklemeye devam etmektedirler. Yine de 11 Eylül’den bu yana, biraz sessiz
kalmalarına rağmen Özbekistan’ın İslamcı gruplara karşı izlediği
politikalarda köklü bir değişim yaşanmadı. Birleşik Devletlere yönelik
saldırıların şimdiki kötü sonuçlarında, (Özbekistan’daki) güvenlik
tedbirleri yoğunlaştırıldı ancak son iki aydır, bu tedbirler biraz hafifletildi.
Tutuklamalar devam ettiği halde, geçmişte olduğu gibi hiçbir önemli duruşma
olmadı. Bu birkaç etken ile açıklanabilir.
Birincisi; ülkeyi çok sayıda gazeteci ve delegasyonun
ziyaret etmiş olması, hükümetin Batı’daki imajını yükseltmek için
birlikte planlanmış bir çabası olabilir.
İkincisi; bazı Özbek siyasi elitleri arasında, IMU’nun
ciddi bir biçimde hasar gördüğü ve şimdiki rejim için çok daha az bir
tehdidin var olduğu hissinden kaynaklanan, bir rahatlama duygusu bulunabilir.
Üçüncüsü de; İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen
baskıcı yöntemleri hisseden, başkanlık yönetiminden ve hükümet
çevresinden birçok görevli; bunların hükümet politikasının gevşemesi
için, mevcut durumu kullanma girişimi olduğuna ve bunun da ters etki
oluşturduğuna inanmalarıdır.
Eğer IMU, etkin bir gerilla kuvveti olarak, gerçekten yıkıldıysa,
Başkan Kerimov Özbekistan’ın siyasi ve ekonomik sistemlerini liberalize
etmedeki başarısızlığını temize çıkarmada, artan bir zorluk ile karşı
karşıya kalabilir. Kerimov rejiminin yönetimsel yapısının çoğu,
İslamcı gruplardan kaynaklanan ciddi güvenlik tehditlerinin varlığı
bahanesine sığınılarak yasallaştırılmış ve başkanın devam eden popülaritesinin
çoğu da, onun radikal İslamcılar (!) üzerine yürütülen baskılardaki
rolüne bağımlı olmuştur. Bununla beraber yönetim, henüz daha açık bir
siyasal sistem konusunda, fazlaca bir içtenlik göstermiş değildir.
Özbekistan İnsan Hakları Derneği Başkanı Talib Yakubov, Kerimov hükümetini
“Kerimov rolünü şiddet yoluyla uygulamaktadır. IMU ve Hizb-ut Tahrir
tamamen yok olsa bile, daha demokratik bir hale gelme niyetinde değildir.
(Eğer şimdiki tehditler yok olursa) onlar mutlaka kendilerini, yeni bir düşman
üretmek zorunda hissedeceklerdir.”14 şeklinde ifade ediyor. Bu durumda,
Namangani’nin öldüğü iddiası, politik durumu köklü bir biçimde değiştirmeyebilir.
Yozlaşma ve diktatörlük ile ilgili olarak, daha geniş çaplı tedbirler alınmadıkça
ve halkın memnuniyetsizliği ile yerli nüfusun ekonomik ihtiyaçları
karşılanmadıkça; yeni çıkış yolları aranmaya devam edilecektir.
Hiç değilse, IMU tehdidinin şiddetinin azalması, yönetim
eliti içindeki güç dağılımında daha uzun süreli bir etki oluşturabilir.
Buna karşın liberal unsurlar; yoluna girmiş güvenli durumu ve uluslararası
toplumun artan baskısını, politik ve ekonomik reformlar için kullanma girişiminde
bulunacaklardır. Ancak muhtemelen bu değişim, dış güvenlik tehdidinin de
aralarında bulunduğu, mevcut sistemden yararlanan statükocu unsurların,
bir dizi direnciyle karşılaşacaktır. Özbekistan iç politikalarının
önemli bir kısmı, yabancı gözlemciler için hala karanlık (bilinmez)
olmasına rağmen; uluslararası toplumun, reformlar için baskı yapmak
amacıyla, hükümet ile diyalog kurması ve önemli olan ülke içi politikanın
değişimi için, yeni uzun vadeli ilişkiler kurulması kaçınılmazdır.
Herhangi bir İslamcı gruba bağlı olmak istemeyen ama
hükümetin bölgedeki politikalarına derinden içerleyen, Özbekistan’daki
birçok Müslüman; potansiyel olarak etkin bir sosyal güç ve hükümetin
seçimleri kazanması için de bir anahtardır. Bu bireyler aynı zamanda, hala
uzun vadeli bir amaç olan bir İslam Devleti’nin kurulması için (kazanılması
gereken bir hedef) olmakla birlikte, özel siyasal hareketlere daha az yoğunlaşan
ve daha çok İslami eğitim veren grupların da hedef kitlesi haline gelebilir.
Örneğin, ICG’nin kendisiyle röportaj yaptığı bir polis müdürü; adını
açıklamak istemediği ve mevcut hareketlerden olmayan gizli bir İslamcı
grubun bir üyesi olduğunu ve her şeye rağmen devletin, Şeriat kanunları
temeline dayanması gerektiğine inandığını söylemişti. Bu hareket ve onun
gibi olan diğerleri, aralarında genel olarak, toplumun belli kesimlerinden
olan ve radikal politikalara bulaşmak istemeyen insanların da bulunduğu,
tipik Hizb-ut Tahrir üyelerinden daha iyi eğitimli insanları cezbetmektedir.
Onlar, (insanlar arasında) İslam’ın toplumsal fikirlerinin gerçekten
anlaşıldığını hissetmedikleri sürece, siyasal aktivitelerden
kaçacaklardır.
Afganistan’da çektiği sıkıntılar ve verdiği ağır
kayıplarını ergeç telafi etse bile, IMU’nun Özbekistan’daki (önceki)
gücünü tekrar kazanması ihtimal dışıdır. Ancak kısa süreli ortak
amaçlar için, gruplarla işbirliği formları sahnelenen senaryolar
üretilebilir. Daha açıkçası bu, ilerde açıklanacağı gibi, bazı Hizb-ut
Tahrir üyeleri ile taktiksel bir işbirliği olabilir. Daha uç
senaryolarda daha tehlikeli bir olasılık vardır ki; zamanla, politik güçler
kendi menfaatleri için radikal İslamcı grupları kullanma girişimlerinde
bulunacaklardır. -Taşkent eliti, bazı Semerkandlı Tacik gruplar ve belki
Fergana elitinin bazı üyeleri gibi- halen büyük ölçüde gücün dışında
duran bölgenin elitlerinin; hükümete karşı bir baskı aracı olmaları
vasfıyla, radikal gruplarla ortak bir neden aramaları mümkündür. Muhtemelen
şimdiki senaryo budur ancak bu Özbekistan için sonraya oranla, daha erken
bir zamanda daha kapsamlı bir yönetim kurmanın önemini açıklamaktadır.
ABD askerlerinin Özbekistan’daki uzun süreli varlığı
da istikrarsızlığı ateşleyebilir. Rusya, Çin ve İran’daki belirli
unsurlar (kesimler), bölgenin jeopolitik dengesi konusunda kaygılıdırlar.
Rusya kamuoyu, Rus ordusu ve istihbaratı içindeki gruplarla ve terörizmle
mücadeleye destek vermesine rağmen, Orta Asya’ya karışan ABD’ye karşı
derinden bir düşmanlık beslemektedir. Bu nedenle, az da olsa, başkan
Kerimov’un konumunun zayıflamasını ve ABD nüfuzunun yok olmasını görmeyi
arzu eden dış güçler ile (aralarında IMU’nun da bulunduğu) bölgedeki
anti-Kerimov güçleri arasında uyumlu bir küçük işbirliği olasılığı
bulunmaktadır. Bu devletlerin -en azından bu devletlerdeki unsurların- bir
veya birden fazlası, Kerimov’un devrilmesi ve ABD yörüngesinde olmayan
(yada daha az olan) bir devlet kurulması için bir işbirliği girişimi yapabilecek,
olası bir aday belirleme çalışmalarında bulunabilirler.
Özbekistan’da Batılı güçlerin, özellikle Birleşik
Devletlerin, şu anda insan hakları ve demokrasinin geliştirilmesinden daha
çok, anti-terörist amaçlar güttüğü şeklinde yaygın bir kabul vardır.
Bu tehlikeli bir kabuldür ve eğer Özbekistan’da demokrasi ve açık pazar
vaatleri şüpheyle karşılanırsa, ABD’nin ulusal çıkarlar sağlayacağını
zannetmek oldukça zordur. Şuna dikkat etmek de önemlidir: Uluslararası
toplumun Afganistan’a istikrar getirmede, herhangi bir başarısızlık
yaşaması; IMU’nun, yerel savaşçılarla işbirliğine girerek, operasyon
üslerini yeniden kazanabileceği anlamına gelir.
Kaynak: Uluslararası Kriz Grubu [International Crisis Group
- ICG], Brüksel, 30 Ocak 2002
Web: www.crisisweb.org
-
Bkz. ICG Orta Asya Brifingi, 11 Eylül Konusunda Orta Asyalı
Perspektifler ve Afgan Krizi, 28 Eylül 2001; ICG Asya Raporu No. 21, 10’daki
Özbekistan, 21 Ağustos 2001; ICG Asya Raporu No. 20, Orta Asya: Yeni Güvenlik
Haritasındaki Kırık Hatlar, 4 Temmuz 2001; ve ICG Asya Raporu No. 14,
İslami Hareket ve Bölgesel Güvenlik, 1 Mart 2001.
-
ABD Hükümeti, 25 Eylül 2000 tarihli yasası gereğince,
IMU’yu başlıca bir “Yabancı Terörist Organizasyon” şeklinde
tanımladı. Clinton yönetimi, zamanında, Özbekistan ve Kırgızistan’daki
silahlı saldırıları ve içinde ABD vatandaşların da olduğu yaralıları
gerekçe gösterdi.
-
Bombalamalar bölgede, komplo teorileri için zengin bir
kaynaktır. Burada IMU’dan olan herkes, Rus yönetimi, başkan Kerimov’un
politik rakipleri veya hatta başkan Kerimov’un emrinde hareket eden güvenlik
servislerinin sorumlu olduğu şeklinde bir spekülasyon vardır.
-
Türk lider Kemal Atatürk, 1925’de Hilafetin tüm
İslami kurumlarını kaldırmıştı.
-
Organizasyon Orta Doğu ve birçok Avrupa ülkesinde
aktiftir. Bu brifing, onun sadece Orta Asya’daki faaliyetlerine odaklanmaktadır.
-
Namangani’ye doğumunda verilen isim, Cumabey Ahmedcanoviç
Hociyev’di.
-
Afganistan’daki ABD komutanlarından General Tommy Franks,
haberin kaynağını belirtmemesine rağmen, Özbekistan’da gazetecilere,
Namangani’nin kesinlikle öldüğünü söyledi. “Özbekistan ABD’den
Askeri Teminat Alıyor”, Associated Press, 24 Ocak 2002.
-
“Afgan Bölgesinde Hala Dört IMU Kampı Duruyor”, AVN
Askeri Haber Ajansı, 27 Aralık 2001, www.uzreport.com ‘da yayınlandı.
-
“ABD komutanı, Afganistan’daki İslami Özbek Muhalefeti
‘Temizleyeceğini’ Vaad Etti.”, Özbek radyosu ilk program, 24 Ocak 2002,
ertesi gün BBC İzleme Servisi tarafından bildirildi.
-
Scott Johnson, Newsweek Online, 15 November 2001.
-
http://www.msnbc.com/news/658465.asp
-
ICG Röportajı, Aralık 2001.
-
Bkz. ICG Asya Raporu No. 26 Orta Asya: Uyuşturucu ve Savaş,
26 Kasım 2001.
-
ICG Röportajı, 9 Ocak 2002.
-
ICG Röportajı, 9 Ocak 2002.