Ana Sayfa YIL 13   SAYI 151   R.AHİR 1423   TEMMUZ 2002 E-Mail

İSLAM AMELSİZ BİR FİKRE ASLA RAZI DEĞİLDİR

Hilafet Dergisi

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd, insanların en fazla ihtiyacı olan doğru sözü olanlara, onunla dosdoğru yaşayarak iletilmesi görevi ile görevlendirilmiş olan kulu ve elçisi Hz. Muhammed’e selam olsun. Hz. Muhammed (sav)’in metodunu kendine şiar edinmiş, taviz vermeden önüne çıkan her türlü sıkıntılara katlanan Özbekistan, Orta Asya cumhuriyetleri, Çin ve diğer beldelerdeki kardeşlerimizin Allah sabırlarını artırsın ve onları hediyelerin en güzeli olan cennetle mükafatlandırsın.

Bu yolda çaba sarf edenlerin tek amaçlarının olduğunu biliyoruz. O elçiyi kabul edenler için tek amaç; İslamı hayata yeniden hakim kılmaktır. Gerçekten Resulün getirdiği mesajlar ümmetin hayatında tatbiki şeklinde alınırsa ancak o zaman diriltici, can verici bir mesaj olur. Aynı anda bugün dünyanın içerisine düşmüş olduğu kirli düşünce ve ellerden kurtuluşun da yolu sağlanmış olur.

İnsanın hayatında etkili olan fikirler ancak hayata geçirildiğinde kendini hissettirir. Aksi halde fikirler soyut bir halde kitaplarda tozlanmış sayfalar arasında varlığını muhafaza eder. Beyinlere ve kitaplara hapsedilmekten kurtarılan fikirler hayata geçirildiği vakit hissedilen birer nesne haline dönüşür. Bugün orta Asya yönetimleri şer-i hükümleri hayatlarında hakim kılmak için çaba sarf eden Müslümanların her gün artan isteklerini enselerinde hisseder olmuşlardır. O insanlar fedakarlıklarını üstün noktalara çıkartmışlardır. Onlar günümüzde ümmet üzerinde küfrün entrikaları, baskı ve zulmüne gözünü kapayan gafil Müslümanlardan beridirler. Yine onlar kazandıklarını saklayıp cimrilik gösteren, kazançlarını küfür yönetimlerinin kokuşmuş emellerine sunan şahsiyetlerden de uzaktırlar.

Evet, ne yazık ki bunca olaylar karşısında Müslümanlar cimrilik gösteriyorlar. Onlar hain yönetimlerin ve korkak mollaların arkasında saf tutarak İslam için fedakarlık gösterme yerine hain yönetimlerin varlıklarını sürdüre bilmeleri için enerjilerini bu yönde cömertçe harcamaktan geri durmuyorlar. İslam’a cimri olanların sayesinde oluşan bugünkü ortam geçmişle kıyaslanamayacak kadar kötü ve çirkindir. İlminin gereğini yerine getirmeyenler, imanlarının nurunu görmeyenler, yabancı güçlerinde etkisi altında kalanlar Allah’ın dinini hayata hakim kılmada birer engel olmaktan başka ne işe yarıyorlar ki?! Bütün ihtişamı ile etrafına güzellikler saçan İslamî hayatın kokusunu engellemeye elbette ki hiç bir kuvvet güç yetiremeyecektir. Allah’u Teala onlar hakkında şöyle buyuruyor:

“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değiştirenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.” (Bakara 174)

Yabancı gücün, kültürün, arkasına sığınanlar onlara benzemekte onların kötü emellerine ortak olmakla aynı karaktere sahip olduklarını ortaya koymaktadırlar. Burada üzüldüğümüz nokta ilim erbabının bu işlerde fütursuzca sergiledikleri tavırlarıdır. Elbette ki zenginin fakirden farklı sorumlulukları olduğu gibi ilim erbabının da konumu ilme ulaşmamış (cahil) insanların durumundan farklıdır. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Bu ilime teşvik olduğu gibi ilim sahiplerinin sorumluluklarını hatırlatma ve korkutma anlamındadır. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder.” (Bakara 159)

Bir yerde Müslümanlar bugün hayatın esiri olmuşlardır. Mal sevgisi, hayat sevgisi, kadın ve çocuk sevgisi, ziyana uğramasından korktukları malları, içerisinde bulundukları rahatlıkları ve kaybetmekten korktukları makam ve mevkilerin tesiri altında dünya hayatını bırakmazcasına dört elle sarılmış vaziyettedirler. Bunlar İslamı hayata hakim kılmada, şer-i hükümleri nefislerine yerleştirmede cesareti kırıcı etkenlerdir. Bundan dolayı Allah (cc) ebedi saadeti kullarının sevdikleri şeylerden fedakarlık yapmalarına göre takdir etmektedir. Yüce kitabında şöyle buyurdu:

“Mallarını gece gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükafatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.” (Bakara 274)

İnsanlardan gelecek mükafatın zayıf temellere dayandığı, Allah’tan gelecek mükafatın ise insanı dünya ve ahirette saadete ulaştıracağı aşikar iken ümmetin gözü ve kulağı olan alimler ve bilir kişilere ne oluyor da sorumluluklarını hatırlamak istemiyorlar?!..

Müslümanların başlarında bulunan küfür sistemlerinin ümmet üzerinde oynadığı oyunlara öncülük ediyorlar. Şûra toplantıları adı altında, hain yönetimlerin istekleri doğrultusunda, görüşler ve fetvalar beyan ederek Allah’tan korkmadan İslam’a, Müslümanlara saldırıyorlar. İslam’ın yönetimle ilgili hükümlerini, kafirler ve yahudiler hakkındaki ayetleri bile bile gizliyorlar. Halbuki değerinizin büyüklüğü sorumluluğunuzun büyüklüğüne eşdeğerdir. Yani bu günkü hain yönetimlere karşı gösterdiğiniz sorumluluk sizi, hem Allah indinde hem de insanların nezdinde küçültüp cüceleştiriyor. Bu günkü konumunuz Hz. Muhammed’i (sav) tanıyıp bildikleri halde hakkı toplumlardan gizleyen yahudi alimlerine ne kadar da benziyor. (Allah muhafaza...)

Allah’ın azabıyla korkutulup rahmetiyle müjdelenmeye bugün her insanın, özelde Müslüman’ın mutlak şekilde ihtiyacı bulunmakta. Sizler (alimler ve bilir kişiler) korkuya bürünüp, basit şeylerden etkilenir, şeytanın adımlarına ayak uydurursanız bu ümmetin hali nice olur?...

Kafirlerin, hain yöneticilerin bugün ümmet üzerinde bu kadar rahat hareket etmelerinde, sizlerin Allah’a dayanıp bunların hilelerini açıklamadığınızın etkinliği yok mudur?! Sizler İslam adına gerekli fedakarlığı gösterse idiniz ümmet bir çok oyunları sağlıklı görme imkanına sahip olacak, bulunduğu bu noktadan çok çabuk çıkacaktı. Sizler dünyada edindiğiniz çürük koltukları ne de sağlam görüyorsunuz! Oysa ki, Cennetin üst makamları, altından ırmaklar akan tahtlara layık olmak o çürük geçici koltuklarınızdan kat kat üstündür.

Şu bir gerçek ki, İslam amelsiz fikre asla razı değildir. Gayesiz fikir, amelde boş bir oyalanmadır. Bilmek bir şeyi halletmediği gibi amele dönüşmediği müddetçe de kişinin üzerinde bir yük olmaktan öte gitmez. İslam ümmeti varlığını ancak amelleriyle hissettirebilir. Bunun içinde Müslüman’ın, ulaşmak zorunda olduğu hedefi ile o hedefe ulaşma yollarını doğruluğundan şüphe etmediği kaynakları inceleyerek alması kaçınılmazdır. “Şartlar değişmiş, dünya globalleşmiş bundan dolayı da Müslüman bir kadının kafirlerle evlenmesinde bir mahzur yoktur.” diyen devlet mollalarını, “siyasetimiz gereği Amerika ve yahudilerle birlikte hareket etmemiz gerekir.” diyen siyasetçilerin zihniyetlerini tanımak, tanıtmak, değerlendirmek ve İslamın hükümleriyle karşılarına çıkmak zarurettir ve de Müslüman’ın ulvi görevidir. Daha açık bir ifade ile Müslüman şartlar ve zorlukların tesiri altında kalmadan, Müslüman kimliği ile sosyal olayları değerlendirip İslami fikirleri vakıanın üzerine hakim kılmalıdır. Bu ise fikrin ameli sahaya inmesi demektir, fikrin küfür sistemleriyle çarpışmasıdır, İslam için cömertliğin gösterilmesidir. Dönüşümüz Allah’adır. O her şeyi gören, her şeyi bilendir. O gün (kıyamet günü) kimin nerede, nasıl hayatını ikame ettiğini gözler önüne serecektir.

Allah’ım, O günün şiddetinden sana sığınırız!..

YIL 13  SAYI 151  R.AHİR 1422  TEMMUZ 2002

Yukarı