IMU
(Özbekistan İslami Hareketi)
ve
Hizb-ut
Tahrir:
Afganistan Savaşı’nın İşaretleri
- 4. Ve Son Bölüm
-
|
|
2000-2001
yıllarında Kırgızistan’da, daha acımasız bir politika
izlendiğine ilişkin işaretler bulunmasına rağmen, Hizb-ut
Tahrir üyeliğinin hükmü bir istisna olarak kalmaktadır.
Polislerin artan kullanımı, Hizb-ut Tahrir’in propaganda
aktivitelerinin sınırlandırılmasında bazı etkilere
sahiptir. Ancak hareketin genişlemeye ve büyümeye
devam ettiğine dair ileri sürülen birçok delil vardır.
Beyannameler
gittikçe artarak, sadece Özbekçe değil, Kırgızca ve Rusça
da yayınlanmaktadır. Bununla beraber Hizb-ut Tahrir,
Kırgızistan’da öncekinden epeyce daha bir gizlilik
içerisinde hareket etmektedir ki; belki daha fazla radikalleşmesi
bir yana, otoritelerin işinin daha da zorlaşması ve
diğerlerinin hareketin hedefleri ve taktiklerinden habersiz
kalması söz konusudur. Kırgız otoriteleri, Özbekistan’ın
beceriksiz taktikleri ile diyalog tabanlı daha ılımlı bir
yaklaşım arasında bölünmüş görünmektedir. Şu anda
onlar karışık, yani diyaloga açık ama aynı zamanda yerel
olarak, Hizb-ut Tahrir üyelerine karşı baskıcı bir politika
sürdürmektedirler: Buna ek olarak, harekete geniş çaplı
olarak saldırmaları için insan gruplarını ve çeşitli
kurumların desteğini güvence altına (satın) almaya çalışmak.
Bir de yönetim kademelerinde bürokratik çıkarlar vardır ki;
kendi güç ve nüfuzlarını genişletmek için Hizb-ut Tahrir’i
bir “tehdit” olarak kullanmaktadırlar. Hem Ulusal Güvenlik
Servisi hem de İçişleri Bakanlığı, sert bir çizgi
izlemektedir ve (bundan dolayı) şiddet yanlısı yöntemler
benimsemeyen polisten ve güvenlik güçlerinden bazı
memnuniyetsizlikler bulunmaktadır.
Oş’daki
İslami İşbirliği İçin İslami Merkezin müdürü ve eski Kırgızistan
müftüsü Şeyh Sadık K. Kemaleddin, yerel ve ulusal hükümet
yetkililerinin kendisine ve diğer yüksek (rütbeli) din
adamlarına sık sık danıştıklarını ve dini aşırılık
(radikalizm) ile mücadele konusunda nasıl bir strateji
geliştirebileceklerini sorduklarını vurguladı. Şöyle dedi:
“Başkanımızın komşu ülkelerde meydana gelenlerin
(ülkemizde) tekrarlanmasına izin vermeyeceği için memnunum.
Tavsiyelerimiz güzel
meyveler verdi ve inanıyorum ki, eğer hükümetimiz Hizb-ut
Tahrir konusunda politize olmaktan çekinirse, trajik olayları
önleyebileceğiz.” Diğer
taraftan burada bir tehlike söz konusudur. Şöyle ki; 11
Eylül’den sonra uluslararası politikalarda yaşanan “anti-terörizm”
konusundaki gerilim, bazı hükümet üyeleri tarafından,
Hizb-ut Tahrir’e karşı baskıların şiddetlendirilmesi
için yeterli bir gerekçe olarak yorumlanabilecektir.
Tacik
otoriteleri ise; 1999’dan beri, başta Kuzey Suğd Eyaleti’nde
(eski adı Leninabad idi) olmak üzere, sayıları hızla artan
Hizb-ut Tahrir üyelerine karşı, daha sert bir çizgi
izlemektedirler. Sadece üyelik şüphesi bulunanların değil,
şüphelilerden birinin tüm aile fertlerinin dahi tutuklandığı
ilk kitlesel tutuklamalar, 2000 yılının başlarında gerçekleşti.
Tacikistan’da kuzey bölgelerinin, geleneksel olarak, çok
kopuk kalmasından dolayı, Hizb-ut Tahrir’in Suğd Eyaleti’nde
büyümesi, bazı gözlemciler için sürpriz olmadı. Fakat büyüme
daha çok Özbek kökenliler arasında oldu ve hareket birçok
Tacik tarafından, bir dış fenomen (olgu) olarak görüldü.
Bununla
birlikte, onun başarısının sebebinin bir bölümü, ülkenin
yasal İslami muhalefet partisi -İslami Rönesans Partisinin
(IRP), insanları hayal kırıklığına uğratmasından
kaynaklanmaktadır. IRP liderlerinin hükümet ile işbirliği
yapması, daha radikal İslami gruplar için, siyasal yelpazede
doldurulmak üzere bir boşluk bıraktı. Diğer taraftan
beceriksiz yönetime duyulan tepki, güvenlik servislerindeki
birçok kimse arasında, siyasal İslam’a olan güvensizliğin
kırılmasına ve elitler arasında, kırılgan bir barış sürecinin
muhtemel istikrarsızlaşması korkusuna yol açabilir.
Muhalefetteki politikacılar, hükümetin tepkisinin geleceğe yönelik
problemlere zemin hazırlamasından endişe etmektedirler.
Demokrat Partinin eski başkanı Cumabey Niyazov, ICG’ye
şunları söyledi: “Parti
aktivistleri, hapishaneye konulmakta ve beş yıl boyunca
tutuklu kalmaktadırlar. Ceza süresi bitince dışarı çıkacaklar.
Onlar hapishanede yalnızca (radikal) İslami teorileri öğretmekle
kalmıyorlar, dahası suç dünyasının unsurlarıyla (diğer
tutuklularla) da temasa geçiyorlar. Onlar hapishaneden çıkar
çıkmaz, (yeni) gruplar oluşturacak ve sponsor arayışına yöneleceklerdir.”
Üç
ülkenin (Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan) hepsinde de,
yönetimlerin tepkisi; kısmen sadece gerçek güvenlik endişeleriyle
sonuçlanabilir. Örneğin; 2000 yılında Tacikistan’ın
Suğd Eyaleti’nde, [aslında nüfuz kazanmak arzusuyla yerel
yetkililer tarafından provake (tahrik) edilen], birçok (yaklaşık
400 defa) tutuklama operasyonları düzenlendiği öne
sürülmektedir. Parti aktivistlerinin [ortalama sekiz ila on
iki yıl arasında] mahkum edilmesi, ortalama üç ila beş yıl
arasında mahkumiyetler verilen Duşanbe’den dikkat çekici
derecede daha şiddetliydi. Suğd Eyaleti’nde verilen para
cezaları [yaklaşık 500$] da yine hem Duşanbe’den hem de
Kırgızistan’dan çok daha yüksekti.
IV.
SONUÇ
Geleceğe
bakıldığında, hem bölgedeki yönetimler hem de uluslararası
toplum açısından, mevcut sosyal kargaşaları harekete geçirecek
köklü nedenlerin üstesinde gelinmesi, önemli olacaktır.
Ekonomik ilerleme statik (durağan) kaldığı ve siyasal sistem
de sadece retorik (lafta kalan) bir his olarak demokratik olmaya
devam ettiği sürece; -adı ister Hizb-ut Tahrir, ister IMU,
isterse başka bir şey olsun- daha aşırı İslami organizasyonlar,
cazibeleriyle (çekim güçleriyle) daha fazla
büyüyebileceklerdir.
Son
birkaç yıl boyunca hareketin dinamiklerinden yola çıkıldığında;
bölgedeki yönetimler farklı bir yaklaşım tarzı
izlemedikleri sürece, Hizb-ut Tahrir’in büyümeye devam
edeceği kesindir. Bazı üyeler tarafından, kendilerine
şiddet kullanımı için izin verilmemesi nedeniyle
üzüldükleri ve IMU’ya sempati duydukları şeklinde, şahsi
olarak yapılan açıklamalar ve hareketin işsiz ve eğitimsiz
gençleri kazandığı gerçeği; Hizb-ut Tahrir’in er geç
daha askeri (şiddet yanlısı) bir hareket haline dönüşeceği
ihtimalini gündeme getirmektedir. Bu olması muhtemel durumlar;
devletlerin harekete yönelik politikalarının ve genel
sosyo-ekonomik şartların boyutlarına bağımlıdır. Birçoğu
da, bölgede inanç özgürlüğüne ilişkin politikalara ve
sivil toplumun genel duruma bağlı olacaktır.
Terörizm
ile mücadeleye verilen destek büyük çapta olmasına rağmen;
eğer uluslararası toplum Orta Asya’da önlem almak adına,
(terörizm ile mücadeleye ilişkin) kuralların işletilmesinin
devamına izin verirse, bunun uzun vadedeki sonuçları korkunç
olacaktır. Hizb-ut Tahrir’in IMU ile ilişkileri, özel bir
dikkate layıktır. Hizb-ut Tahrir üyeleri, diğer
organizasyonlarla sağlam (içli-dışlı) bağlantılarının
olduğunu yalanlamakla birlikte, aynı zamanda kendi hedefleri için,
onlara yakınlık gösterdiklerini kabul etmektedirler.
Geçmişte
liderler arasında görüşmeler yapıldığına dair raporlar
ve Namangani’nin Hizb-ut Tahrir’i desteklediğine dair
kayıtlar bulunmaktadır!. Birçok eski IMU savaşçısının
yeni bir bağlılık ve liderlik arayışı içerisinde
olabilmesinden bu yana, Hizb-ut Tahrir çekici yeni bir yuva
haline dönüşebilir. Bu da Hizb-ut Tahrir’in giderek artan
potansiyeli ile beraber, daha da radikalleşmesi anlamına
gelebilir.
Bununla
beraber, özellikle uluslararası askeri kuvvetlerin IMU’nun
üzerine gitmesinden (onu bitirmesinden) ötürü; Hizb-ut
Tahrir liderliği muhtemelen yakın dönemde, şiddet dışı olduğu
şeklindeki genel kabulü korumaya devam edecektir. Diğer
taraftan bölgedeki yönetimlere karşı oldukları için
(partiye) katılan sıradan üyeler; IMU gibi alternatif bir
şiddet yanlısı grubun yeniden ortaya çıkması halinde,
partiden ayrılabilirler. Her iki durumda da, bu hareketlerin
hitabetini ayakta tutan şartlar altında Orta Asya; mevcut düzeni
yok etmeyi hedefleyen radikal İslami hareketlerin meydan
okuması ile karşı karşıya kalacaktır.
Özbekistan
ve ona komşu devletler
***
Oş/Brüksel
30 Ocak 2002
Kaynak:
www.crisisweb.org
Bu raporun orijinali: A400538_30012002.pdf
[307 kb]
Türkçe metni (tüm): IMU
VE HIZB-UT TAHRIR.pdf [197 kb]
|